Aleviliği tarihin derinliklerinden günümüz taşıyan temel değer ‘Yârin yanağından gayri her şeyi’ PAYLAŞIM kültürüdür. Alevi toplumunu temel değeri durumunda ki paylaşım kültürüne yabancılaştıran temel etken, baskın kültür İslam’a görece ve bencilliğin anası özel mülkiyetin bireyci dayatmasına boyun eğmesidir. Bu nesnel gerçeklerin; Alevileri, yaşam tarzı paylaşım kültürüne ve hümanist değer yargılarının yozlaştırmasına karşın, salt cem ritüellerinde söylem düzeyinde, kısmen de lokma vb. konularda paylaşım geleneğinin yaşatıldığı görülmektedir. Buradan bakıldığında güncel yaşam içinde ki işlerliği asgariye inmiş paylaşım geleneğimizin tarihsel kökleriyle bağını kurmak, Alevilikte Öze Dönüşü kolaylaştıracak önemli bir veridir.
İnsanoğlunun iyi’den, güzel’den ve doğrudan yana olan doğal duygusu, Ona ancak sevgi-saygı-barış içinde huzurlu olabileceğini öngörmektedir. Bunun da ancak, dayanışma amaçlı paylaşımla mümkün olabileceğini, fakat iradi değil, doğanın dayattığı çetin ve yaşamsal kıt kaynak koşullarında maruz kalınan ortamın belirleyici olduğu bir gerçektir. Zira kıt kaynak ortamında varlığını sürdürebilmenin en mantıklı ve çıkar yolu, var olanını paylaşmaktı. Anadolu da ortakçı mülkiyet üzerinde şekillenen sosyal yapının dayanışma ve paylaşım duygusu sarmalında yaşamı kolaylaştıran insani değerler, bu coğrafyada tarihin tanık olduğu ilk toplum Alevilerin (Luviler) günümüze taşıdığı yaşam biçimidir.
Anadolu halkının kadim geleneği olan özellikle de Alevilerin paylaşım kültürü olarak orucunu tutup yasını (Ma’tem) çekerek yaşattığı aşure çorbası geleneğinin, anlatıldığı üzere ne Nuh Tufanı, ne de Kerbela olayıyla ilgili olmadığı, doğa afetleri karşısında yaşamsal kıt kaynak ortamında herkesin varını paylaşarak kitlesel ölümlere karşı oluşturulmuş hümanist bir önlemdir. Bu geleneğin antik Anaerkil (Komünal) çağın ve kadının kutsandığı Ana Tanrıça döneminin günümüze taşınmış önemli bir töresi olduğu tarihsel verilerle belgelidir. Talanı ve sömürüyü meşru gören katliamcı ve baskın İslami dayatmaya karşı yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan Alevi toplumu, kadim gelenekleri üzerine İslami figür ve söylemleri örtü olarak kullanmak zorunda kaldılar.
Bugün dünyada hükümran olan kapitalist sistemin ideolojik dayanakları çağ dışı din inancı ve kişisel hırsı besleyen ırkçı anlayıştır. Din bir yandan kaderci boyutuyla zihinleri köreltirken, diğer yandan kendisi gibi inanmayanları aşağılamayı hatta ortam uygunsa imha etmeyi önermektedir. Irkçılık, yumuşatılmış bir deyimle milliyetçilik, toplumu farklılıklara bölerek ötekileştirmek, bencil hırsı körükleyerek toplumda çatışma ortamı yaratır. Dincilik ve ırkçılık kendi içinde barışık olmayan huzursuz ve sorunlu bir toplum oluşturmaktadır. Aleviler zorunlu muhatap oldukları olumsuz toplumsal ilişki ortamından şu veya bu şekilde etkilenmekte, bir yandan da kendisini var eden sevgi, saygı, eşitlik, hoşgörü, dayanışma, özellikle de paylaşım gibi değerleri korumak üzere söylem düzeyinde de olsa direnmekteler.
Devam edecek.
Bektaş Özgür. Devrimci Aleviler Birliği 13 Temmuz 2015
İlk yorum yapan olun