Kuşkusuz amaç, bu koca Alevi-Kızılbaş ozanını, tıpkı Yunus Emre’yi ve Kaygusuz Abdal’ı sünnileştirmeye çalıştıkları gibi, Sünni inanç dairesi içine sokma çabasıdır.
Bu bağlamda örnek gösterdiği dörtlüklerden bazılarını vererek durumu tam açıklığa kavuşturalım:
Bu dünyanın evvelini sorarsan
Allah bir, Muhammed Ali’dir Ali
Sen bu yolun sahibini ararsan
Allah bir, Muhammed Ali’dir Ali
Yerle gök arasına nizamlar kuran
Ak kagıt üstüne yazılar yazan
Engür şerbetini Kırklara ezen
Allah bir Muhammed Ali’dir Ali
İlyas Üzüm bu dizelerde “şairin Allah’ın birliği ve Muhammed Ali gerçeğinin hem bu dünyanın evveli hem bu yolun gerçek sahibi ve kurucusu olduğunu belirtmektedir” diye bir saptama yaparken, nakaratın “Allah-Muhammed-Ali birliği” anlamına da geleceğini gözden kaçırıyor.
Aynı şiirin bu dörtlüğünü Ali tanrısallığına örnek gösterip, “buradaki dizelerde, diyor; yer ile gök arasına nizamlar kuranın Ali olduğunu söyleyerek, ona bir tür uluhiyet (tanrısallık) atfetmektedir.” Bu kıtadan böyle bir anlam çıkarmak için, Kırklar cemini tanımak ve orada bir üzüm danesini ezip şerbet yaparak Kırklara sunan kişinin Ali olduğunu bilmek gerekir. Gerçekte burada “Allah-Muhammed-Ali Birliği”dir, “yerle gök arasında nizamlar kuran”.
Hak dergahına varalım
Hub didarını görürüm
Bir Allah’a inanırım
Şah’a Padişah’a değil
İlyas Üzüm’e göre, Pir Sultan bu dörtlüğüyle, Sünni Tanrı anlayışı içinde “kimseye değil, sadece Allah’a dua ettiğini” söylüyor. O zaman, dergaha varıp güzel didarını gördüğü Hakk’ın mazharı kimdir, diye sormazlar mı? Pir Sultan’ın Tanrının makamına varıp, onun güzel yüzünü gördüğünü söylemiş olması, ortodoks (Sünni) inanç anlayışıyla hiç bağdaşır mı?
Pir Sultan Abdal’ın, bir Tanrı fikrine sahip bulunmadığını kim söylüyormuş? Kuşkusuz ki ozanımız Tanrıyı bir biliyor. Ancak, onun birlik (vahdet) anlayışı, vahdet-i vücud, yani vücud ya da insan-Tanrı birliği olduğu kadar, vahdet-i mevcud, yani varlık ya da doğa-Tanrı birliğidir. Çünkü ona göre de herşeyin kaynağı Tanrıdır ve Tanrıya döner ve bu sonsuz dönüşüm hep sürecektir.
Pir Kaygusuz Abdal’ın dediği gibi;
“Eşya-yı mahluk Halik’ten ayrı degüldir”,
yani yaratılmış nesneler-maddeler, yaratıcısıyla birdir; ayrı olamaz.
Pir Sultan’ın ortodoks İslam Tanrı anlayışına sahip olduğunu kanıtlamak(!) için verdiği dörtlüğe bakalım:
Söyler Pir Sultan’ım söyler
Hakk’ın birliğini birler
Doğmuş bu aleme nurlar
Nur Muhammed Ali’nindir
Pir Sultan Abdal yukarıdaki dörtlükte, alemi aydınlatan Muhammed-Ali’nin nuruyla bütünleşmiş bir “Hakk’ın birliğini birlemekte”, onu dillendirmektedir.
Bu bağlamda Kul Himmet;
“Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah
Inkarim yoktur hem vallah hem billah
Muhammed Ali yoluna Allah eyvallah
Ben Ali’den gayri bir er görmedim” / Kul Himmet
Alevi üçlemesindeki Ali’nin, Allah ve ayni zamanda Muhammet Ali olduğunu ve “Ali’den gayri bir er görmedim” bitirisinde de, aslında üçlemenin, Ali’de toplanan birlemenin görüntüsü oldugunu gösteriyor.
Tüm deyiş nakaratlarında pekiştirildiği gibi Ali’nin esas, üst, çatı, tek oldugunu ve Allah’ın da, Muhammed Ali’nin de, Ali olduğunu görürüz.
Pir Sultan Abdalin su dizeleriyle Ali’ vurgulayalim;
Pir Sultan’ım şu dünyaya / Dolu geldim dolu benim
Bilmeyenler bilsin beni / Ben Ali’yim Ali benim
Çarşılarda dolanırım / Ben Halk’ım Hakk’tan gelirim
Ben Halkımı Hakk bilirim/ Dedikleri veli benim
Pir Sultan kapında kuldur / Bunu bilmek müşkül haldir
Ali’nin ihsanı boldur / Sah’ı Merdan kulu benim”
İlk yorum yapan olun