TOPLUMLAR İÇİN KÜLTÜR’ÜN ÖNEMİ (Mehmet Kabadayı)

TOPLUMLAR İÇİN KÜLTÜR’ÜN ÖNEMİ

“Kültür, tarihsel ve toplumsal bakımdan kendi gelişimi içinde genelin ve özelin bütünlüğünün sağlanmasına katkı sunar. Kültür, her zaman evrensel ve tarihsel olarak bütün çağlar için geçerlidir.” Hasan YÜKSEL.

Öncelikle kültür nedir ona bir bakalım! Kültür tarihseldir, Neolitik Çağdan yani geçmişten günümüze süregelmektedir. Bir toplumun tarihsel süreç içinde ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin bütününe Kültür denir. Kültür, bireyin düşünme, hissetme ve inanma şekli, bir toplumun yaşama biçimi, problemlerin çözüm yöntemi, öğrenilen davranışların bütünü̈ ve davranışları düzenleyen bir sistemdir. E. Taylor’a göre de Kültür, bir toplumun üyesi olarak insanın kazandığı bilgi, inanç̧, gelenek, görenek, sanatsal faaliyet, hukuk, ahlaki değerler, çevreyle ilişkiler ve diğer yetenek ve alışkanlıkları içeren bir bütünselliktir.

Bu anlamıyla bir toplumun davranış ve düşünüş birliğini sağlayan bütün değerleri kültürdür. Gelenek, görenek, davranış, düşünüş ve somut sosyolojik değerleri gibi bir toplumun tüm ortaya koyduğu şeyler kültür kapsamı içerisindedir. Kültür, insanların ürünüdür. İnsanın belli bir amaca göre yarattığı üretimin tümü kültürdür. Kültür, toplumun kimliğini oluşturur, onu diğer toplumlardan farklı kılar ve toplumun yaşayış ve düşünüş tarzını düzenler. Kültür, insan faaliyetinin tüm maddi ve manevi kazanç ve kayıplarını oluşturarak dile getirir! Ayrıca kültür tarihsel bir olgudur.

Kültür terim olarak, öğretim, uygarlık, insan eğitimi anlamında kullanılır. Bireyin kişiliğinin gelişimini sağlamak, eğitmek, aydınlatmak, ahlaksal sorumluluğu yüksek bir kültüre ulaşmasını sağlamak ancak ve ancak eğitimle mümkündür. Davranış kuralları, bilgi, deneyim kazanılması, üslubun ve dilin mükemmelleşmesi eğitimle olur. Toplumsal ilişkiler çerçevesinde, insanın doğa ile olan ilişkileri, insanlığa yönelen toplumun belirgin niteliğidir. İnsanın aklı tüm evreni kavrayacak bir varlık olduğunu göstermiştir. Sınıfların, ulusların, devletlerin sosyo ekonomik yapısı onların kültürlerini biçimlendirir. Büyük düşünür Voltaire; Kültür, “insan zekâsının oluşumu, gelişimi ve geliştirilmesidir” der.

İnsan davranışlarına biçim ve yön veren faktör kültür’dür. İnsan dünyası kültür dünyasıdır da diyebiliriz. Aydınlanma çağı düşünceleri insanları bencilliğe götürebilecek olumsuz etkilerden kurumayı, insanların birbiriyle anlaşmalarını ve kişisel çıkarlardan uzak durmasını öngörür. Bu felsefe, evrensel düzeyde toplumsal eşitlik düzeninin kurulmasını, toplumdaki kötülüklerin ortadan kalkmasını, aklın kusursuzlaşmasını, bilincin gelişmesini ve insanların aydınlanması öngörür. Aydınlanma felsefesi kültürel gelişmenin ön aracıdır. Bu akım negatif alışkanlıkları terk etmiş, akılcı, bilinçli eylemleri gerçekleştiren bir düşünce akımıdır. Bu felsefeyle aydınlanan insan, hem akıllı ve aydın hem de akılcı ve insancıl insan düşünceyi benimsemiştir.

Aynı zamanda kültür toplumsal eğitim aracıdır. İnsan türünün gelişiminin koşulu, insanlığın gerçek çağdaşlık hedefine ulaştırmanın yolu, insan türüne özgü hayvansal yanından ve kabalığından kurtulmak, yeteneklerini geliştirmek kendi türü ile uyumlu kılmak, bencilliği dizginlemek, düşmanlık eğilimlerini ve önyargıları yok etmek ancak ve ancak kültürel eğitimle olur. Tüm kötülüklerin anası cehalettir ve bilgisizliktir, bilgisizliğin hoyrat gücü insanları tutkularının kölesi haline getirir. Böylesi durumlarda da insan bencil, gururlu, toplum dışı bir varlığa dönüşür. Akıl ve bilgi birleşmeyince körü körüne davranışlar oluşur. Sosyolojik olarak, kültür bizi saran, içine doğduğumuz kültürel ortamın özelliklerinden öğrendiğimiz toplumsal mirastır. Bu miras bu günü tarihsel biçimde kavramak, geçmişi ve geleceği anlayabilme sırrını bize verir.

İnsanın gelişimini simgeleyen kültür, toplumsal varlık olarak insan atılımı ve gelişimiyle eş anlamlıdır. Toplumdaki kötülüklerin ve eşitsizliklerin kalkması, toplumsal aydınlanmayla ve kültürel gelişmeyle mümkündür. Büyük düşünür Dante; “İnsan özgür olmadan mutlu olamaz” diyor. İnsan özgürleştirilmelidir, insan yalnızca mutlu değil, aynı zamanda onurlu bir yaşama da kavuşturulmalıdır!  Kapitalist sistem zorbalığını, her türlü toplumsal olgusunu uygulayarak insan bilincini ve istemini kendine bağımlı kılmıştır. İnsanın kendi istemlerini seçme ve belirleme ayrıcalığını vahşice ortadan kaldırmıştır. Bu yönüyle kültür bir kurtuluş ve özgürlüğe kavuşma anlayışıdır. Akılcı, özgür ve ahlaksal açıdan toplumsal sorumluluğa sahip insan, varlık olarak kendi etkinlik alanını da ortaya çıkartır. İnsan kendini geliştirdiği ölçüde kendi özgürlüğünü sürdürür.

Her nesnenin kültürel değeri onun insanlık derecesine, insanın belirli bir geleneğini gücünü anlatma ve temsil etmedeki önemine bağlıdır. Bununla birlikte bu değer insanın ne derecede insan olduğunu, kendini ne ölçüde anlayabildiği, kendisinin ne ölçüde bilinçli olduğunu belirlemektedir. Cehaletin ortadan kaldırılması, halkçı eğitim ve öğretim sisteminin yaratılması, toplumsal kültürün maddi-manevi ve teknik temellerinin geliştirilmesi ve gerekli koşulların yaratılmasıyla mümkündür. Kişiliği gelişmiş, kolektif çalışmayı esas alan, paylaşımı hedefleyen, eleştiriye, özeleştiriye ve denetime (şeffaf) açık, hesap verebilirliği özümsemiş, topluma karşı sorumlu davranan, üreten ve ürettiğini paylaşan insan ancak bu şekilde yetişir.

Tüm bilimleri, teknikleri, deneyimleri, sanatları gözle görülür kılmak, kültürü kitlelere yaymak, tüm toplumu kapsayan etkinliğe dönüştürmek ilk hedefimiz olmalıdır. Kitlelerin kültürel gelişimi, ülkenin toplumsal ve siyasi yaşamına, bilinçli ve örgütlü katılacağı toplumsal etkinlikler ancak ve ancak eğitim yoluyla mümkündür. Halkın eğitim düzeyi yükseldikçe, kitlelerin toplumsal yaşama etkin bir şekilde katılımı sağlanacaktır. Toplumun birlik ve beraberliğini hedefleyen, tüm varlığa saygılı, çevreyi kirletmeyen yeni insan tipi oluşturmak kaçınılmaz bir gerçektir. İnsanlık tarihi ile doğa tarihi karşılıklı birbirini etkiler. Ama tarihin hiçbir döneminde doğa insanı kirletmemiştir, aksine insan her dönem doğayı kirletmiştir. Kapitalist sistemle birlikte insanoğlu doğada derin kirli izler bırakmıştır ve bırakmaya da devam etmektedir!

Doğa ile insan arasındaki ilişki bozulmamalıdır, bu ilişkinin bozulması halinde zararlı çıkan insan olacaktır! İnsanın insanla olan ilişkisi kadar çevreyle insan ilişkisi de toplumsal kültür gelişiminin en belirgin ölçütüdür. Şu hakikati hiçbir zaman unutmayalım; her nesil miras aldığı kültüre maddi ve manevi bir katkı yapar ve onu kendinden sonrakilere de miras bırakır. İnsanın doğaya (çevreye) karşı tutumu, insanın genel kültür düzeyini ortaya koyar. İnsanın doğaya (çevreye) verdiği zarar kendine yabancılaştığının en belirgin göstergesidir. İnsanın kendisine yabancılaşmasının nedenlerinden bir tanesi ve en önemlisi kapitalist sistemdir! Bu durumu tersine dönüştürmek gerekir, yeni ile eskinin, iyi ile kötünün mücadelesi sonucunda doğru bir hatta buluşacağımızdan hiçbir kuşku yoktur. Hep birlikte mücadele edilirse doğrudan ve iyiden yana amaca ulaşmamız mümkündür.

Vahşi kapitalist sistem bireyleri geliştirmeyi ve zenginleştirmeyi değil sömürüyü amaçlıyor! İnsan, kapitalist sistemin çarkı içinde kirlenmektedir, ruhu kirlenen insan doğayı talan edip çevreyi kirletmektedir. Kapitalist sistemin dayattığı insanlık düşmanı eğilimlerden vaz geçtiğimiz ölçüde, yaradılış felsefesine uygun gerçek anlamda insan olabiliriz. Kültürün varlığını mümkün kılan insan ile doğa arasındaki emek bütünlüğüdür. Emek olmadan hiçbir şey olmaz, emeksiz olan her şey değersizdir! Emek toplumsal çalışmaya dönüştüğünde, zenginliğin ve kültürün kaynağını oluşturur.

 

Aşk İle.

 

Mehmet KABADAYI.                                                                                                           İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com