ÖMER HAYYAM
Ömer Hayyam, İran, Nişabur ’da 1048; Öl.1122 ), yani 11- 12 Yüzyılda yaşamıştır.
Hayyam, yaşadığı dönemde birçok ünlü kişilerle buluşmuş ve onlarla arkadaşlık kurmuştur. Söz konusu bu ünlü insanlar arasında Nizamülmülk (Selçuklunun ünlü veziri), Hasan Sabbah (Alamut kalesinin ünlü komutanı; Selçuklu yönetimine başkaldıran Batini hareketin önderi) gibi kişiler de bulunmaktadır.
Hayyam; çadırcı anlamına gelmektedir. Bu unvanı babasının yaptığı işten dolayı almıştır. (Ana Britannica, Cilt.17, ilgili madde).
Hayyam, Eğitimini Nişabur ve Belh’ de tamamladı. Bir ara Semerkant’a gitti. Semerkant’ ta cebir üzerine risaleleri yazdı. Bununla isim yaptı ve kısa sürede ilgi uyandırdı. Selçuklu Sultanı Melikşah, takvim sistemini yeniden hazırlamak için kendisini davet etti. Bunun üzerine Zic-i Melikşahi (Astronomi ve takvime dair) isimli cetveli hazırladı. Zic, yıldız hareketlerini ve yerlerini gösteren düzenektir. (Büyük Larousse, 20. Cilt). Hayyam, İsfahan da, bulunduğu süre içinde, orada bulunan diğer bilginlerle gözlemevi kurdu. Nişabur ‘da dersler verdi. Ama Ömer Hayyam’ı ölümsüz kılan esas yönü, onun şairliği ve rubaileridir.
Dünyada kimi insanlar vardır ki; ismini duyduğumda; saygı göstermek için ayağa kalmak gereğini duyarım. İşte bu insanlardan birisi de Ömer Hayyam’dır.
Ömer Hayyam, Şair kimliğinin yanında; Matematik, Felsefe, Doğa Bilimleri, Toplum Bilimleri, Astronomi, tasavvuf, vs. gibi konularla da ilgilenmiştir.
Yaşamı boyunca gericiliğe, hurafeye, büyücülüğe, yobazlığa, her türlü doğmaya karşı koymuş ve yaşamını bunlarla mücadeleye adamış bir ulu insandır Ömer Hayyam.
Ömer Hayyam; yaşamı boyunca hep diri kalmasını, üretmesini ve insanlığa güzel değerler katmasını bilmiş ve bu değerler için çaba göstermiştir. O, ürettikleriyle de hak ettiği aşamaya ulaşmış ve insanlığın ortak belleğinde yer almıştır. Ömer Hayyam, ölümsüz dizelerin yaratıcısıdır.
İnsan aklına değer veren, nükteyi önemseyen, ironik görüşleriyle hem güldüren ve hem de düşündüren bir ozan, bir bilim insanı olmuştur.
Ömer Hayyam; Mutezile görüşüne yakın durmuş ve görüşleriyle Bâtıni bir anlayışı ortaya koymuştur.
Mutezile; aklı öne çıkaran; insanın özgürlüğünü savunan ve tutuculuğa, Ortodoks İslam’ın katı görüşlerine karşı duruş gösteren, bir anlayışla ortaya çıkmıştır.
Mutezile, ayrılanlar anlamına gelir. Yani Ortodoks İslam’ın görüşlerinden ayrılanlar ve farklı düşünenler Mutezile görüşü altında yeni bir akım başlatmışlardır. Öncüleri Vâsıl B. Atay’dır. (699-749). Buna göre bilincimizin, görüşlerimizin kaynağının doğadan geldiğini; akıl ve bilincin olay ve olguları değerlendirmede en temel yöntem olduğunu söylemişlerdir. Mutezileye göre, insanın iradesi, tamamen insanın kendisine aittir. Bu bağlamda insan, iradesini kendi özgür kararlarıyla oluşturur. Dünyada yazgının, kaderin, vs. geçerli olmadığını belirten Mutezile bilginleri, insanın eylemde bulunan bir varlık olduğunu ve insanın eylemini belirleyenin de, içinde yaşanılan maddi dünya olduğunu belirtmişlerdir. Kısaca, Mutezilenin görüşü bu yöndedir.
Ömer Hayyam’ da bu görüşleri ve düşünceleri savunmuş ve rubailerini bu görüşler doğrultusunda yazmıştır. Hayyam, aklı, bilimi, doğanın işlevselliğini ve insanın özgürlüğünü şiirlerinde çok derin bir konumda işlemiştir.
Buna karşı çıkan Ortodoks İslam’ın yandaşları ve savunucularıysa Mutezile anlayışına ve dolayısıyla Hayyam’ın görüşlerine alabildiğine karşı çıkmışlar ve saldırmışlardır. Bunların en başında ise Gazali gelmektedir.
Karşı düşünce, öyle bir aşamaya gelmiş ki, bunlar neredeyse, dünyada insanların zevk duyduğu her şeyi “günah ve yasak” olarak değerlendirmeye başlamışlardır. Hemen her olayı, insanla ilgili tüm şeyleri iki ölçüt üzerinden görmeye çalışmışlardır. Öyle ki, bu görüşler, yenilen-içilen yiyeceklerin “günah mı, sevap mı?” noktasına kadar inmiştir. Bunlar, olaylara hep biçimsel yaklaşmışlardır. Esasında, tutucu, gerici ve dinci bakışın en temel anlayışı “sonuçtan sonuç çıkarma” anlayışıdır. Oysa her olay ve olgunun nedenselliği ve kendini var kılan bütünselliği önemlidir.
Bu bakışa biz diyalektik bakış diyoruz.
Ömer Hayyam olaylara diyalektik bir mantıkla bakmasını bilmiş ve bundan dolayı da yaklaşımı her zaman bilimsel olmuştur.
Ömer Hayyam’ın, olaylara, nedenselliği ve bütünselliği içinde bakmasının, aynı zaman da Bâtıni bir anlayışa sahip olmasının da bir etkisi vardır. Çünkü Bâtınilik bir olayın veya olgunun biçimine değil, özüne, içeriğine önem vermektir.
Bu her iki duruş, yani Mutezile ve Bâtınilik, Ömer Hayyam’a o ölümsüz dizleri yazdırmıştır.
Hayyam, yaşadığı dönemde aynı bölgelerde yaşayan Gazali’nin düşüncelerini, görüşlerini, bağnazlığını, tutuculuğunu yermiş, birçok Rubailerin de Gazali’yi eleştirdiği yönünde güçlü bir kabul de vardır.
Hayyam, görüşlerini, eleştirilerini Rubailer yazarak yapmıştır.
Rubai, kısa ve öz şiirlerdir. Dörtlükler halinde yazılan Rubailer, az sözcükle çok şey söyleme sanatını içerir. Kendi içinde bir bütünlük oluşturan bu dizelerle, Hayyam, düşünsel yapısını, dünya görüşünü, Tanrı’ya, hayata, dünyaya, insana, doğaya vs. bakışını ortaya koymuştur.
Bu varlık denizi nerden gelmiş bilen yok;
Öyle büyük bir inci ki bu büyük sır delen yok;
Herkes aklına eseni söylemiş durmuş,
İşin kaynağına giden yolu bulan yok.
Var oluşu sorgulayan Hayyam, her zaman düşünce derinliği içinde olmuş ve “nasıl var olduk?” Sorusunun yanıtını aramıştır. Bilinenin içinde her an bilinmeyenlerinde bulunduğunu sezinleyen Hayyam, bunu “sır” olarak değerlendirmiştir. Esas olan, “görünen değil, ana kaynağın, özün” olduğunu belirtmiştir.
Hayyam’ da yaşanılan dünya bir gerçeklik olarak sunulur. Dinlerin ortaya koyduğu “öbür dünya, cennet-cehennem, huri, gılman” vs. gibi düşüncesine karşı durur ve bu değerlerin dünyada yaşandığını vurgular. Evren de kesinlik olmadığını, mutlak olan hiçbir şeyin bulunmadığını belirten Hayyam, değişimin, devinimin ve döngüselliğin geçerli olduğu bir evren görüşünü savunmuştur. Hayyam, her zaman sorgulamış ve merak etmiştir. Zevk almak ve mutlu olmak için çaba göstermek gerektiğini söyleyen Hayyam, “zevk almayı yasaklayan” her anlayışa karşı durmuştur.
Hayyam’ın Rubailerinde “şarap” vurgusu çok kez yer alır.
Hayyam’ da “şarap”, bir yaşama kültürü, bir estetik duygudur. Esasında “bir yaşama biçimidir.”
Bu kültür de “şarap”, dünya nimetlerine sınır koyan gerici anlayışa, bir karşı duruş öğesidir. Hayyam’ da “Şarap” bir özgürleşme, laikleşme, yaşamı dünyevileştirme hareketidir.
Şarap sonsuz hayat kaynağıdır, iç;
Gençlik sevincinin pınarıdır, iç;
Gamı yakar eritir ateş gibi,
Sağlık sularından şifalıdır, iç.
O, yobazın yasak saydığı “Şaraba” değişmeceli bir anlam yükleyerek, şarabı dünyasallaşmanın, özgürleşmenin, farklı boyutlara varmanın vs. “bir simgesi” olarak görmüştür. Hayyam, kendi görüşlerinden hiçbir zaman ödün vermemiş bir ulu ozan, bir bilim insanıdır.
İnsanlar toplumları, toplumlar da insanları var kılarlar. İnsanlar değiştiği gibi, toplumlar da değişirler. İnsanlar, düşünceleriyle, iradeleriyle ve eylemleriyle değişimi çabuklaştırabilirler.
Bazı insanlar, yaşadıkları toplumun değer yargılarını daha anlamlı bir konuma getirebilir ve toplumların ileriye doğru özgürleşmesini sağlayabilirler. Bunların en başında da şair, ozan, sanatçı gelir.
Sanat, insana özgüdür ve insan dışında hiçbir varlık sanat yapamaz. Sanat, esasında doğa da olmayan, ancak betimleme, tasarımlama ve imgelemle bir şeyi bedenleştirme, kimliklendirme ve soyutu somuta, somutu soyuta dönüştürme işlevidir.
Sanat insanlaşmanın ve özgürleşmenin en temel aracıdır. Sanatı var kılan insanlara sanatçı denir ve sanatçı, özgün insandır. Hayyam ‘da bu insanlardan birisidir ve kendisine özgüdür.
Bu bağlam da, Hayyam, ortaya koyduğu sanatçı kimliğiyle, şairliğiyle, ozanlığıyla her zaman insanlara enerji sunmuş, düşünsel, tinsel besin aktarmış; ortaya koyduğu kavramlarla insanları düşünceye yönlendirmiş, belleklerin uyanmasını sağlamış; bazı insanların gizil yeteneklerinin açığa çıkmasını var kılan itici gücü oluşturmuş vs bir ulu insandır.
Hayyam, ürettiği dizeleriyle insanı özgürleştirmeye çalışmıştır. Hayyam, sanatıyla yaşadığı toplumda ki tutucu değerlere, katı inançlara karşı bir duruş sergilemiş ve insanı baskılardan ve dinsel doğmalardan kurtarmanın savaşımını vermiştir.
Hayyam’ın ürettiği birçok rubaileri vardır. Yaklaşık 8-9 yüzyıl önce yazılan o rubailer, bugün de bizleri aydınlatmayı sürdürmekte ve bugün bile değerlerini olduğu gibi korumaktadırlar.
Ömer Hayyam’ı saygıyla anıyorum.
Hayyam’dan Rubai Örnekleri.
Bütün yaratılışta, amaç bizleriz
Akıl gözünden bakan, birer cevheri
Şu dünyayı bir yüzük sayarsan eğer
Bizler ki o yüzükte bir mücevheriz.
Güzel, çirkin fark etmez, görenler için
Cennet, cehennem aynı; sevenler için
Yastığı taş ya da yün; atlas, çul birdir
Aşk yoluna başını verenler için
Şarap içki üstüne toprak dolunca
Arkadaş, eş dostlar hep yok olunca
Kimselere söyleme, şu büyük sırrı
Hiçbir lale açamaz, bir kez solunca.
Sen fermanla, biz işle çalışıp bayılırız
Şimdi sarhoş olsak da, birazdan ayılırız
Sen insan kanı içtin, bizlerse üzüm kanı
Söyle şimdi hangimiz, canavar sayılırız.
Kaynak;
1-) Hayyam’ın Türkçe Yüzü; Yalçın Aydın Ayçiçek ;Can Yay. 2004
2-) Hayyam ve Rubailer; Abdülbaki Gölpınarlı.
3-) Büyük Larousse, ilgili madde…
4-) Ana Britannica… İlgili madde…
28 mayis 2015
Süleyman Zaman
Uyarınız için tsk. paylaşım yapan admin arkadaş, yazarın kim olduğunu kontrol edip eklemeyi unutmuş.
bu guzel yazinin yazari Suleyman Zaman`dir, bence altina ismini yazmaniz gerekir.