GÖNÜL KALSIN YOL KALMASIN! (Kemal Soyer’e Cevap.)

 

Kemal Soyer’in Alevi Kamuoyu ve STK’larına yönelik yazdığı açıklamasına ilişkin, DAB(Devrimci Aleviler Birliği) üyesi olarak cevap ihtiyacı duyuyorum.

Sayin Kemal Soyer “Alevi Yol ve Erkanı bildirisi” üzerine “eleştirileri” olmuş. Bu eleştirilerin hepsine cevap vermek “benim haddime” değil ama bu “eleştiri” içinde DAB’a yönelik yazdıkları direk ilgilendirmektedir. Öncelikle biraz “Yüksek Mimar ve Alevi Aydını” kemal Soyer (KS) için “haddimi” aşarak ciddi eleştiriler getireceğim. “haddim olmadan” diyorum çünkü sayın KS Facebook da kendine yönelen eleştirilerde (haklı ve ya haksız eleştirilerde) “siz kimsiniz, haddinizi bilin, beni eleştiriyorsunuz” benzeri tavırlarına, bilenler denk gelmiştir. “yüksek mimar ve araştırmacı” olmanın tepkisi bana ne kadar yansır ya da eleştirilerim ne kadar görülür, bunu yazıdan sonra göreceğiz.

Sayın KS, “mülkiyet hırsızlıktır” der Josep Proudhon. Bunu da güzel açıklar. Derki: “Şayet “kölelik nedir?” sorunda cevap vermem gerekseydi ve tek kelimeyle, kölelik cinayettir deseydim, ne kastettiğim derhal anlaşılırdı. Bir insandan düşünme yetisini, iradesini, şahsiyetini almak kudretinin hayat memat meselesi olduğunu ve bir insanı köleleştirmenin onu öldürmek olduğunu göstermek için uzun söze hacet olmayacaktı. Öyleyse niçin “mülkiyet nedir?” sorusuna, anlaşılacağımdan emin olarak, hırsızlıktır diye cevap veremiyorum; ne de olsa ikinci soru ilkinin şekil değiştirmiş halinden ibaret değil mi?”

“Benle ne alakası var” diyeceksiniz. Hemen alakasına geleyim. Yolunezeli sitenizde hangi yazı araştırmanıza baksak en başında “telif hakkı KS’e ait olup izinsiz kullanılamaz, kopyalanamaz, yayınlanamaz”. Aleviliğe ait izleri, devlet memuru olduğunuz dönemlerde, devlet kurumu olanakları ile ulaşıp, bunları açığa çıkarmanız kesinlikle güzel. Değerli bilgiler var. Yararlanılacak ve yola ışık tutacak bilgilerle dolu olduğu görülmekte. Bunları “mülkiyetinize almanız” her fırsatta, her Aleviliğe dair yazılan çizilende “ a bu söz, bu cümle, bu mantık benden alınmış ama isim verilmemiş, halkın vicdanına bırakıyorum” demek ve ya direk kullanılan yazılarınızda “izin” yani “ mülkiyet” şartınız ne kadar “AHLAKİ”!? Elbette sizden alıntı yapılmış, sizin araştırıp bulduğunuz belge ve yazdığınız yazılarda kaynağın belirtilerek yayınlanması etik olandır. Yalnız MÜLKİYETİNE oturduğunuz bu Alevi tarihi ile ilgili her bilgi, söylem ilk sizle ortaya çıkmadı. Sözlü geleneğimizde ve pratiğimizde yaşadık. “Aynı vardan var olmuşuk” diyip Varoluşçuluğu, “yarın yanağından gayrı paylaşmak için her şeyi” diyip Rızalık şehrini, “Ateşteki ağaç benim, dönüp duran şu taş benim/Bak şu ateş yalımına, ben bu yanana sığmazam” , “hem ben ol’um, hem ol benim, ol kerim ü süphan benem” Varlığın Birliğini ve daha nice sözlerimizle, pratiğimiz ile savunduk.

Siz, bu tarihin izlerini size-bize aktaran, kadim değerler için “benim mülkiyetim” diyorsunuz!!! Siz Alevilerden bunları böyle kullanma, yayınlanma, pazarlama ve “mülkiyet” izni aldınız mı?! Bu geleneği, pratikte bedel vererek yaşayan bir halktan bahsediyoruz! Alevi olarak kendinizi görmenizi sağlayan var eden değerlerden. Siz çok sık “küresel güçler” dediğiniz kapitalizmin “nadide” alışkanlığını, gözümüze soka soka haykırıyorsunuz. Bakın “mülkiyetiniz” için mevzuat dergisinden bir alıntı yapacağım.

“Fikri mülkiyet ile sınai mülkiyet arasında  birçok benzer yön ve bir çok farklı yön bulunmaktadır. Benzer yönleri sıralayacak olursak şunları zikredebiliriz:

1-Her ikisinde de haklar sürelidir. Örneğin bir sanat eserinin koruma süresi ömür boyu+70 yıl, bir markanın koruma süresi 10, bir Patentin koruma süresi ise  20 yıldır.  Bu süreler sona erdiğinde gerek sınai hak gerek eser tüm topluma ait olur. Yani anonimleşir.

2-Her ikisinde de haklar mülkiyet nitelikleri taşır ve hukuki işlemlere konu olur. Yani alınır, satılır, devredilir, lisansla kiralanır, haciz konur, teminat gösterilebilir vs. (Eserlerde bu hususlar mali haklara ilişkindir. Manevi haklarda bunlar söz konusu olmaz. Yani örneğin bir eserden yaratcısının ismini hiçbir zaman kaldıramazsınız.)

3- Her ikisinde de hakları korumak için hapis cezaları, maddi ve manevi tazminat imkanları konmuştur.”

Altını çizdiğim yerler ne kadar KAPİTALİS MÜLKİYETÇİ değil mi? “Öyleyse niçin “mülkiyet nedir?” sorusuna, anlaşılacağımdan emin olarak, hırsızlıktır diye cevap veremiyorum”?!

Bunlar benim görüşlerim. Bir tutum ve alışkanlık hali alan tavrınıza bakınca, sürekli tarafınızdan gözüme sokulan bu. “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip “bu bana aittir” diyebilen, buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu.” Jean-Jacques Rousseau ile bu ilk eleştiriyi sunmak isterim.

DAB’a dair yazdıklarınıza geleceğim şimdi. Burada Sayın Bekir Özgüre de değineceğim. Yazı bu kısmından sonra her ikinizi yönelik yazılmış olacak. Sayın Özgür İsminizi burada zikretmek istemezdim ama KS sizi konuya alenen katıp ve kamuoyuna sunduğu için “gizliliği” kalmıyor. Başlığı sanırım hatırlarsınız sayın hocam. En son konuşmamızda yazmıştınız ve söylemiştiniz. Gönül kalsın hocam ama “yol”a dokunulmasın!

Geleyim konuya. Siz KS’nin bahsi geçen yazısını tek bir açıklama yapmadan yayınlıyorsunuz. Çok üzücü. Demek oluyor ki KS’nin hakkımızda ki çarpıtmalar veya sübjektif bilgisizliğini savunuyorsunuz. Yoldaşımızın size özelden bunu hatırlatmasına rağmen “ yazıyı okudum, beğendim ve sayfamda paylaştım” diyorsunuz. Okudunuz ve birazdan KS den aktaracaklarımı onayladınız yani!

KS diyor ki “ Başlarını Hasan Kılavuz’un çektiği Bekir Özgür dışındaki DAB’lı ekip özetle ‘Alevilik İslam öncesidir ancak Kürt Kültürü ve inancıdır” demeye getirmekte.”

Başta size ve sonra KS’ye soruyorum Hasan Kılavuz’un bizle alakası ne? DAB’ın ne kurucusu ne de üyesidir. Tabi ki Hasan Kılavuz da dahil, DAB’ın Öze Dönüş ilkeleri doğrultusunda herkese kapılarımız açık. Bunu siz iyi biliyorsunuz. O zaman size soralım Hasan Kılavuz DAB’ın “başını” nasıl çekiyor?! KS bilmiyor diyelim ama Sizle bu süreci yaşadık.

gelelim devamında ki ithamına. Bizim nasıl baktığımızı biliyorsunuz. Biz Aleviliğin bir inanç olduğunu sizle birlikte kaç kere vurguladık. İnanç ile dini inancın aynı olmadığını, inancın genel olduğunu, bilimsel inanç, dini inanç ve felsefi inançların olduğunu ; Aleviliğin dini inanç olmadığı, bilimsel, felsefi ve varoluşçu bir inanç olduğunun özetle altını çizmiştik. İnanç ile milliyetin ayrı şeyler olduğunu, Alevi inancına sahip olanın, Kürt, Türk, Çerkez, Arnavut, Ermeni ola bileceğini, Milliyet ile inancın ayrı şeyler olduğunu DAB ve bizler hep söyledik savunduk da. DAB çıkış itibari ile de bunu hep dile getirdi getiriyor da. Tarihsel bir yol olan Alevi inancının da bir milliyete ait olamayacağını, Alevi doğulmayacağını Felsefeyi kavramakla olunacağını savunduğumuzu bilirsiniz. Bu kadar basit bir biçimde “Kürt kültürü ve inancıdır” yaklaşımı sergilemeyeceğimizi bilirsiniz. Biz yok sayılan, baskı gören, katliama uğrayan ve hala inkara sokulmaya çalışan KÜRT ALEVİLERİN OLDUĞUNU SAVUNDUK. İkisi arasında ki farkı KS görmüyor, sizde mi görmediniz?!

DAB olarak Kürt meselesinde : Ezilen ulusa siyasal bakışı “ulusların tam hak eşitliği” biçimindedir. Biliriz ki ezilen ulus ilhak ve işkâl altında olduğundan ve hem ulusal hem de sınıfsal olarak iki kere ezilir. Kürt halkının “baş çelişkisi” ulusal haklarının çiğnenmesidir ve sınıfsal karakter yerine ulusal karakter de mücadeleyi esas almasına sebep olur. Çok doğal olarak ezilen ulus kendi milli kimliğine sahip çıkmak ister. Kendi varlığını belirleyen esaslardan biri ulusal kimliğidir. Biz DAB olarak sınıfsal bakar ama ezilen ulusun bu yanını görmezden gelmeyiz. Bu yüzden DAB ve üyeleri ezilen ulusların milli duygularına “ırkçı” değerlendirmesi ile ele almaz. Bir ulusun ezilmişliğinden gelen meşru TEPKSİ OLARAK BAKAR. “kendi ulusunun başka ulusları ezmesine göz yuman” bir ulusun özgür olamayacağını savunur. Somutlarsak ülkemizde Türk ulusunun, Kürt ulusuna yönelik imha, inkar politikasına karşıdır. Ulusların kendi kaderini tayin hakkını savunur. Bunun aksi durumunu Türk halkının ırkçı ve faşist olmasına sebep görür. Türk halkı ve sosyalistlerine de yapılan bir haksız devlet politikası olarak ele alır ve bunun ile mücadele eder. Halkların “kardeşliği” için önce ezilen ulusun tam hak eşitliğini savunmayı esas alır. Buda Aleviliğin 72 millete bir nazarla bakma ilkesinin esasıdır.

Şimdi bu görüşle bizi “Kürtçülük” yapmakla suçlayan, aklı eveler arasında KS gibi sizde mi yer alıyorsunuz?! Biz inanç biçimi ile milli kimliğin ayrı şeyler olarak görüp, siyasal olarak Kürt halkının yanında olmamızdan duyulan rahatsızlığın sizde de böyle yankı bulmasından incindik. Bu ayrımı siz yapamıyor musunuz artık?!

KS içinde “inceltilmiş egemen milliyetçi” bakış taşımasını anlaya bilirim. Klasik burjuva aydın tavrı. Öyle olmasa saptırmaz. Siz bu saptırmayı tek bir açıklama yapmadan, bu yersiz ithamları nasıl sahipleniyorsunuz!? Sizin de içinde olduğunuz süreçte bir kez olsun rastladınız mı buna? Bay KS de DAB imzalı (Kürtçülük yaptığımıza dair) tek bir yazımızı, iddia ettiği gibi bize sunsun, özeleştirimizle karşınızda olalım. Biz özeleştiri vermekten kaçacak seviyede değiliz. Bunu yapamaz çünkü şimdide yazdık, önce yazdık ve “gözünüze sokarak” yeniliyoruz: inanç ayrı milliyet ayrı şeylerdir. Alevinin Türkü Kürdü olur ama tersi olmak zorunda değil. Bu bir felsefi varoluşçu inançtır. Dini inanç ve ya ırksal değil.

KS devamında “Alevilik, Kızılbaşlık ve Bektaşi ayrımlarıyla Aleviliğin bölünmesine-ötekileştirilmesine kapı aralamaktadır. … “ÖZE DÖNÜŞ” adıyla lanse etse de, DAB’ın Kürt, Türk ve Alevi İslamcılara İslam öncesi uygarlıkçı özüne dönelim gibi bir çağrı bulunmamaktadır.”

Sayın KS bizi takip etmediğiniz gibi ezberden “böyle yapmışlardır” mantığı resmen güdüyorsunuz. Biz Abdal Musa çağrısında da Alevi, Kızılbaş ve Bektaşi (ki Bekir Hoca yazdığı yazıda özellikle) vurguları özenle yapmıştık. Abdal Musa toplantısı için çağrı yapan ve DAB’ı temsil eden esas sorumlu Sayın Bekir Özgürdür. Sayın Özgür siz değil miydiniz? Birçok yazımızda da Alevi-Kızılbaş-Bektaşi biçiminde geçmektedir. Biz aksine söylemlerde ayrıştırıcı değil bütünleyiciyiz. Asıl Aleviliği bir bütün görmemek kendi içinde bir bölünme dayatır. Bununda altını çizeyim. Çünkü birçok örgüt, kurum ya da kişi kendini bu tanımlamalardan birine yerleştirerek diğerini yadsır bir duruma çok düştü. Bektaşilik, Aleviliğin ayrı bir yerinde, ayrı bir örgütlülüğü gibi lanse edildi. Bu gün Alevi kurumları ve Hacı Bektaş dergâhı nasıl bir izlenim içinde. Pratik ortada. Oysa Alevilik Kızılbaşlığı, Bektaşiliği ile bir bütün. Biz öze dönüşü, tarihin tekerleğinin geriye gitmesi ile savunmadığımız doğru. Biz İslam öncesi öze dönüşü savunuyoruz ama tarihin ileri aktığını ilkel komünden artık daha üst bilinçli komüne gidildiğini görerek, öze dönüş ile bunun sağlanacağını savunuyoruz. Bilimsel olduğumuzu savunup anti bilimsel yaklaşım sergilemek bizim işimiz değil. Hayal ile değil bilimsel gerçeklikle yürüyoruz. İslam öncesi Aleviliğin özünün kavranması bizler için en başta gelen öneneme sahip. Köklerini kavrayan Aleviliğin, geleceği örmesinde ki önemini esas alıyoruz.

Sayın KS hızınızı alamayıp “Abdullah Öcalan’ın ‘İslam bayrağı altında toplanma çağrısı’ ile DAB adlı platformla ilişkili olan ekibin kırmanc Kurmanc/Kürt zannedilmesinden yararlanarak …” demişsiniz. Bu nasıl bir ele alış? Böyle “aydın” mı oluyorsunuz?! Kendi farazi paranoyanızı alın, az ötede gidin. Kürt paranoyası sizde o kadar yer etmiş ki, “biriken kininizi” akıtacak yer bulmaya çalışıyorsunuz. Siz, Abdullah Öcalan’ın çağrısı ile İslam bayrağı altında toplanma çabası da güttüğümüzü ima ediyorsunuz? Yakışıyor mu sizin “yüksek mimar ve araştırmacı aydın” kimliğinize? Demek ki yakıştırıyorsunuz. Dayanağınız yok ama cümleyi ince kurarsam içimde ki hazımsızlığı bu şekilde yediririm düşüncesindesiniz. Bir biçimde Kürt ulusal harekete yamamam lazım, hatta “bakın bunlar iradesiz, başka örgütün iradesi altında” imajını yaratırım düşüncesindesiniz. Sayın KS. Size aynı üslupla dönüp desem ki “devletin Alevi asimilasyonunda kafa karıştırma, devlet memuru, mit adamı, ajan olarak yetişen ve Alevi bilgi belgeleri bu şart ile verilen, bölücülük ile içimize girme çabası olan birisisiniz” ne diye bileceksiniz? Buna nasıl bir cevap verecekseniz aynısını, bizden kendinize söyleyin.

Sayın Bekir Özgür iyi bilir. 8 mart 2016 da yaşadığımız sorunu. Hatta dostane olmayan bir el altı bildirisine karşı, bizzat kendisi DOSTANE BİR CEVAP YAZMIŞTI. DAB çıkış itibari ile herkesin zeminini sarstı. Korkuttu. Bu yüzden açık ve gizli birçok itam ve saldırılara maruz kaldı/kalıyor da. Sayın Bekir hatırlayın, Yazılan yazıda inceltilmiş bir biçimde “DAB düşman unsurlarının oluşturduğu bir gurup demeyeceğiz ama…” ile KS benzeri üslup takınılmıştı. Sayın Özgür bunu ilk görenlerdendiniz. Burada KS’in aynı çirkinlikte bizi “iradesiz” başkalarının iradesi ile hareket eden bir “DAB’lı Unsurlar” olarak görmesine de sesiniz çıkmamış. KS sizi bu kadar etkiliyor mu?! Doğruları söylemekten sizi ne alı koyuyor yada hakkımızda KS ile aynı fikir de iseniz bize karşı CAN SÖYLEMİNİZ anlamı ne? Bu yazılanlar karşısında neden suskun ve üstelik onaylayıcısınız?! Her fırsatta yalan yanlış ve ya bilinç bulanıklıklarına müdahale eden sizi, KS karşısında ne kör ediyor. “yüksek mimar, araştırmacı, aydın” kimliği ise, sizde daha fazlası vardı. Bir “mülkiyet hırsızı” ile sizi ne aynılaştıra bilir?!

Sayın KS siyasi bakışınızda hayli kötü. Bunu da bilin istedim. “küresel güçler ve onun yerli iş birlikçileri” diyorsunuz. Yerli işbirlikçi ola bilmek için, kapitalist bir güç olmanız gerek. Emperyalistler hiçbir zaman bizim gibi ülkelerde yerel “iş birlikçi” olacak güce kimseyi getirmezler. İş birliği pay sahibi olmayı ve söz hakkı sahibelerinin elde edeceği durumdur. Bu güce sahip olan iş birliği yapar. Örneğin Almanya- Fransa, Rusya- Çin, Amerika- Hollanda arasında işbirliği yapıla bileceğini söyleye bilirsiniz. “Yerli” olanlara (direk bizim gibi seslenmekten çekine bilirsiniz anlarım )Faşist TC ye biçtikleri paye uşaklıktır. Tespitler önemlidir. Bu hem sizin birikiminizi gösterir hem de birikimlerinizin yönlendirdiği kitleye verdiği bilinci. Bu tespitlerde yapacağınız mücadeleyi belirler!

Alevilik konusunda da tarihin tekerleğinin geriye gideceği olan “arzunuz” benim açımdan anti bilimsel olduğu gibi, bilinç bulandıran, halkların birleşik örgütlü gücü karşısında olan bir tutum. Ayakları havada, “yazarçizer, yüksek edamla” halkı geriye çevirim edasındasınız. Ütopik olmayan ve bilinçli Komünal hayatın FORMÜLASYON USTALARI, Marks ve Engels yazdıkları somut gerçeklikte, silahlı bir halk örgütü olmadan öyle bir tarihe ulaşmanın mümkün olmayacağını ortaya koymuştur. Bunu da Paris deneyiminde görüp, göstermeye çabalamışlardır. Sosyalizm deneyimlerinde de bunu kanıtlamış olduk. Biz Alevilerde bu gerçekliği bildiğimizden isyanlarımız ve eşit yaşam mücadelesini kazanmak için silahlı vermişizdir. Alevi isyanlarını bilirsiniz size saymayayım. Siz ise ortaya koyduklarınızın kendiliğinde hayat bulacağına inanmışsınız. Bunun dışında bu tavrınızda birazda “sistem karşısında tehlikeli” olmadığınızı gösterme çabanızda var gibi. Reformistler bile en azından bir hak için sokağa inmekten bahseder. Böyle bir yaklaşımı sistem neden tehlike olarak görsün ki?! Evrim bile sizden daha tehlikeli ilerliyor. Böyle bir ironi yapa bileceğimi hiç düşünmemişti.

Sayın KS biliyordur hepsini, beni ve haddimi aşan “eleştirilerim” konusunda eminim “aydınlatır”. Söz konusu DAB olmasa, açıkçası kendisine tek satır yazma niyetinde olmayacaktım. Sayın Özgür “Gönül kalsın, Yol kalmasın” demiştiniz. Yazıya da bunla şekil vermeye çalıştım. Başlığı da bu yüzden özellikle seçtim. Yol bizim yürüdüğümüz ideallerimiz. Dilim belki “kazanıcı” değildir ama samimidir. Yolun kazandırdığı samimiyetle gördüğünü söyler sakınmazda. O yüzden “gönül kalsın” ki yolu sürelim!

Devrimci Aleviler Birligi Uyesi

Haydar Ceylan 28 Ağustos 2017

1 Comment

  1. Sayın Haydar Ceylan;
    “YOL CÜMLEDEN ULUDUR” Başlıklı makalenizi 2 defa dikkatle okudum.
    Yazınızda, Sizin “Mülkiyet” olgusuyla “Emek” olgusu farkının yeterince ayırt edememiş olmanızı gördüğüme üzüldüm. Sorunlara yıllarca sınıf mücadelesi perspektifiyle yaklaşan siz, böyle bir yanılgıya nasıl düşersiniz?
    Mülkiyet, burjuva hukukuna göre bazen miras yoluyla intikal eder; çoğu kez de gasp yoluyla ele geçirilir; özel mülkiyet tüm haksızlıkların maddi dayanağıdır. Emek soyuttur; kişiye özel yoğun uğraşlarla, bazen de yakın ve samimi çevre desteğiyle somut ve kalıcı hale gelir; insanlığın hizmetine sunulur. En yüce değer olan soyut “EMEK”, en kutsal varlık olan “insan” emeğinin somutlaşmış hali olduğunu bildiğiniz kanısındayım. Mülkiyet konusunda Sayın Kemal Soyer’e yönelik eleştiriniz bana göre tutarsız, bilimden, mantıktan yoksun, gerçekle ilgisi olmayan salt laf kalabalığı olduğunu hatırlatmak isterim.
    Eleştirilerinizin mantığından anladığım kadarıyla cümleden ulu olan “Yol” değil, DAB’dır. Zira size göre DAB hatasızdır; eleştirilemez. Oysa Alevi felsefesinde tarihin seyrine göre sosyal yaşama uymayan, toplumu doğru mecraya yönlendirmek üzere YOL dahi eleştirilir, çağa uygun hale getirilir. DAB’ın 12 ilkesinden biri olan “ERKANNAMENİN GÜNCELLENMESİ” konusu da bu anlayışla 12 ilke arasına alınmış olduğunu yoksa unuttunuz mu?
    DAB’ın 12 ilkesinden biri de “HER TÜRDEN IRKÇILIĞA KARŞI” olmaktır. Bu doğru ilkenin analizi olarak; Türkçülük ve Kürtçülük salgınının Ortadoğu da emperyalist bir plan olduğunu, Siyasal İslam ve ırkçılık sarmalında ince hesaplarla Türk ırkçılığı karşısında Kürt ırkçılığını geliştirmek üzere örgütlemekte ve desteklemekte olduklarını, masum Kürt Halkının haklı mücadelesi “Ulusal kimlik” adı altında soysuzlaştırıldığını aramızda defalarca konuşup yazdığımızı, sizi bilemem ama ben iyi hatırlıyorum.. Zira Eş Başkan konumunda ki bir arkadaşımız bir toplantıda “HDK Örgütünün DAB olarak desteklenmesini, maddi manevi her türlü yardımı n yapılması gerektiği” açıklamasına DAB içinden henüz eleştirel bir yaklaşım gelmemiştir. HDK Örgütünü tanımak için siyasal çizgisinin incelenmesi gerekmez mi? Bu bağlamda DAB’ın kendisini sorgulamasını -haddimi aşarak- önemle öneriyorum.
    “Alevilikte Öze Dönüş” konusu mevcut bilgi birikimimizle formüle edildiğini, bu çağrının daha ileri bir safhaya taşınması ve kitleselleşmesi için kendimizi yeni bilgilerle donatmamız gerektiğini, bunun tek yolunun siyasal sistemin zihnimize kurduğu paradigmayı (şabloncu bakış açısı) yıkmamız, zihnimizi, resmi tarihin hapishanesi olan labirentin dışına çıkarmamız gerektiğini, bunu başarabilmek için yeni bilgi kaynağımızın http://www.yolunezeli.com verileri olduğunu, Öze Dönüşün ancak bu bilgilerin içselleştirilmesi ve sahiplenilmesi ile olacağını defalarca sözlü ve yazılı beyanlarda bulunduğum halde, “yolunezeli”ndeki bilgiler doğru fakat Kemal Soyer Kürt karşıtı, ince hesapları olan Türkçü” ithamıyla karşı çıktınız.
    Defalarca dile getirdiğim şu gerçeği burada bir kez daha açıklamak zorundayım. Anadolu-Mezopotamya uygarlık birikimine ilişkin 2008 yılında YOL TV de yayınlanan belgesellerin içerdiği gerçek bilginin Alevi toplumuna ulaşması ve sahiplenilmesini engellemek için devlet, 2009 da 7 bölümden oluşan “Alevi Çalış-tayları” düzenledi. Bu toplantıya katılan “Kınalı keklikler” (ajanlar) aracılığıyla Kemal Soyer’in Kürtleri inkar eden, ince hesapla Türkçülük yapan çıkarcı beynamaz” olduğu karalama kampanyasını el altından yaymaya girişti. Alevi toplumu üzerinde çıkar hesapları olan işgüzarlar ezber(çıkar) bozulmasın diye devletin bu planına dört elle sarıldılar. Sayın Haydar Ceylan gibi Alevilik konusunda samimi olan DAB içinde ve dışında birçok dost, devletin Kemal Soyer’i karalama kampanyasının etkisini aşamadığını görmek gerçekten üzücü.
    Anadolu-Mezopotamya uygarlıklarını ve evrensel boyuttaki Alevi-Bektaşi kültürel değerlerini, aksi ispat edilinceye kadar en iyi anlatan bilgi ve belgeler http://www.yolunezeli.com web sayfasındadır. Anadolu da insanlık tarihine ve Alevi-Bektaşi kültürüne ilgi duyanların faydalanması gereken önemli bir kaynaktır.
    Bekir ÖZGÜR. Alevilikte Öze Dönüş grubu. 04.09.2017.

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.