Dersim Soykırımına Giden Süreç ve Dersim Soykırımı – 02

“Türkü yine o türkü, sazlarda tel değişti, yumruk yine o yumruk, bir varsa el değişti” Neyzen TEVFİK.

Genelkurmay yayını olan bu kitapta Türkiye Cumhuriyet’nde Ayaklanmalar, Dersim’deki ilk olayı; Pah Bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik Çayı (Darboğaz) üzerindeki tahta köprünün 20 Mart’ı 21 Mart’a bağlayan gece saat 23.00 (20/21 Mart 1937) Demenan ve Haydaranlılar tarafından yıkılması ve köprü ile Kahmut arasındaki telefon hattının tahrip edilmesiyle başladığını yazmakta! Oysaki köprü durup dururken yıkılmamış, telefon hattı da durup dururken tahrip edilmemiştir. Gerçek şöyledir; Haydaran bölgesinde bir kadına bir jandarma müfrezesinden (gezici müfreze) bir yetkilinin (adinin) tecavüzü ile başlıyor! Evin hanımı (kadın) müfrezeye yemek hazırlarken, ev damı denilen kilerde müfrezeden bir yetkili (adi-alçak) kadına saldırıyor. Kocası kadının bağırtısını duyunca oraya gidiyor ki, adam kadına tecavüz ediyor. Adam silahı yanına bırakmış, kadının kocası silahı alıyor hem kadını hem de askeri öldürüyor. Adam olay yerinden yani evinden kaçarken ardından biri bağırıyor; “Beko köprüyü de yak askerler sana yetişemesin!” 20 Mart’ı (1937) 21 Mart’a bağlayan gece yaşanan durum böyledir.

Pah bucağı ile Kahmut bucağını birbirine bağlayan Harçik (Darboğaz) deresi üzerindeki tahta köprünün yıkılması olayıyla ilgili kimi yazılar ve anlatılar tamamen manipülasyondan (hileyle yönlendirme’den) ibarettir. Gezici müfrezenin misafir olarak kaldığı evde içlerinden bir adinin yaptığı alçaklığı görmezden gelip, Dersimliler isyan etti, köprüyü yaktılar, telefon hatlarını tahrip ettiler diyerek soykırıma kılıf bulmak için çeşitli yalanlara başvurmak ancak ve ancak vicdansızların ve canilerin işi olsa gerek… Dersimliler isyan etti, köprüyü yaktılar, telefon hatlarını ettiler diyerek soykırıma kılıf bulunmasının ardından, Bakanlar Kurulu Kararıyla 4 Mayıs 1937 tarihinde Dersim’e (Tunçeli’ye) Tenkil Harekâtı kararı alınır.

TUNÇELİ TENKİL HAREKÂTINA Dair, Bakanlar Kurulu Kararı: GAYET GİZLİDİR. Karar 4 Mayıs 1937. K A R A R: Başvekâlet Kararlar Müdürlüğü; “Son günlerde Tunceli de vukua gelen hadiselere dair raporlar 4.5.1937 tarihinde Atatürk’ ün ve Mareşal in (Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak kastediliyor.) huzurları ile (bizzat katılımlarıyla) tetkik ve mütalaa edilerek aşağıdaki sonuca varılmıştır:

  1. Toplanan kuvvetlerle Nazimiye, Keçiseken (Asağı Bor), Sin, Karaoğlan hattına kadar, tedit ve müessir bir taarruz harekâtı ile varılacaktır.
  2. Bu defa isyan etmiş olan mıntıkadaki halk toplanıp başka yerlere nakil olunacaktır. Ve bu toplanma ameliyesi de köylere baskın edilerek hem silah toplanacak, hem bu suretle elde edilenler nakledilecektir. Şimdilik (2000) kişinin nakli tertibatı hükümetçe ele alınmıştır.

MÜLAHAZA:

“Sadece taarruz hareketiyle ilerlemekle iktifa ettikçe isyan ocakları daimi olarak yerinde bırakılmış olur. Bunun içindir ki; silah kullanmış olanları ve kullananları yerinde ve sonuna kadar zarar vermeyecek hale getirmek, köyleri kâmilen tahrip etmek ve aileleri uzaklaştırmak lüzumu görülmüştür.”

NOT: “Malatya’dan ve Ankara’dan gönderilen kuvvetlerin cepheye vasıl olmaları ve cephedeki kuvvetlerin ufak tefek talimleri ve istirahatları ve bundan başka Diyarbakır’dan gelecek taburun tavzifi, bütün bunlar düşünülerek bir hafta sonra yani 12 Mayıs’ta ileri harekete başlanabileceği anlaşılmaktadır. Not: Paraya acımaksızın içlerinden çok adam kazanıp kullanmaya çalışmak lazımdır.  ASLI GİBİDİR;  İmza:”

Tunceli Tenkil Harekâtına dair alınan bu karardan hemen sonra, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak Elazığ’a gider, oradan da Petek ve Hozat bölgesine geçer, askeri birlikleri denetler. 4. Müfettişlik karargâhında hazırlıklar gözden geçirilir, planlamalar yapılır.  Bakanlar Kurulu’nun 4 Mayıs tarihli kararında öngörülen tarihten önce, 8 Mayıs 1937 günü, Genelkurmay tarafından Umum Müfettişliği’ne “genel tenkil” emri verilir. Verilen bu “tenkil” emri üzerine, 19 Mayıs 1937 tarihinde ordu “ taarruz”a geçer. Bu tarih dikkat çekicidir. Nazımiye-Kırmızı Dağ-Sin-Karaoğlan hattı tutulur. Askeri birliklerin önünden kaçan halk, Kalan ve Kutu Deresi’indeki mağaralara sığınır. 26 Mayıs 1937’de Bahtiyar aşiretine bağlı Gözerek, Varuşlar, Çökerek, Çat köylerinin de aralarında bulunduğu çok sayıda köy yakılır.

Başbakan İsmet İnönü, 14 Haziran 1937’de TBMM’sinde iç ve dış meselelere dair yapılan toplantıda söz alır. İnönü mecliste yapmış olduğu konuşmada Dersim’de başlatılan soykırım operasyonunu “Özel İyileştirme Programı” olarak açıklar ve  “Dersim’de sürdürülmesine karar verilen ve yer yer fiilen sürmekte olan askeri harekâta dair bilgiler verir ve meclisten güvenoyu ister. Muhterem arkadaşlar; “Dâhili siyasetimiz üzerinde tek mesele olarak eskiden Dersim dediğimiz Tunceli vilayeti hadiselerinin esasını ve bugünkü vaziyetini huzurunuzda efkârı umumiyeye (kamuoyu) açıkça bildirmek isterim. Büyük Meclis’in malumudur ki, hükümet iki seneden beri Tunceli mıntıkasında hususi (özel) ıslahat programı takip etmektedir. Bu program, bu mıntıkayı medenileştirmek için bütün vasıtalarla ve hususi hükümler dâhilinde orada geniş bir çalışma teferruatını ihtiva etmektedir. Bunu şimdiye kadar orada kanuna muhalefetten kuvvet ve zevk almış olan bazı reisler iyi karşılamadılar. Islahat programına mukavemet ve muhalefet etmek istediler.

Bu bizi, tarihini tam söyleyemiyorum. Mart nihayeti, Nisan başlarında hususi askeri tedbirler almayı gerektirdi. Orada şunu düşündük; mukavemet eden ve hükümetin ıslahat programına muhalefet eden mıntıkada ne yapmalıyız? Şimdiye kadar olan Dersim tecrübeleri orada hükümetin bir emrine karşı muhalefet olunca önemli bir kuvvet ciddi tedibat yapmak ve bırakmak. Biz buna ‘Sel Seferleri’ dedik. Bugünkü vaziyet şudur: Orada jandarma ve hükümet kuvveti tamamıyla teessüs etmiştir. Tunceli’de ıslahat programı olarak düşündüğümüz tedbirler fasıla görmeksizin devam etmektedir. Yol yapıyoruz, mektep yapıyoruz, karakol yapıyoruz. Bir iki ay müddetle bu işlere fasıla gelmiş olan yerlerde tekrar bu işlere başladık.

Şimdiye kadar bu hareket ve faaliyet esnasında orada ciddi müsademeler olduğunu ve arada büyük zayiatlar geçtiğini zannettiklerini işittim. Onun için size şimdiye kadar ki, yani üç aylık harekâtı, üç ay zarfında uğradığımız hakiki zayiatı olduğu gibi söylemek isterim. 14 Haziran, bugün aldığım rapora göre şimdiye kadar olan zayiat jandarma, asker ve muhafız korucusu olmak üzere, 13 şehit, 18 yaralıdır. (Bakın bu konuşmada da 33 askerden söz edilmiyor)  Bunların içinde bir tanesi subaydır, teğmendir. (…) Bugünkü vaziyette arkadaşlar tekrar ettiğim gibi jandarma, hükümet vaziyete tamamen hâkimdir. Kâfi derecede askeri kuvvet orada hazırdır. Islahat programı takip olunmaktadır. Huzurunuzda söylerken bütün memleketin ve mahallinde bulunan vatandaşların işitmesini isterim ki, cumhuriyet hükümeti oraya ıslahat programını süs olarak, heves olarak götürmedi. (Bravo sesleri) ne kadar müşkülata uğrasa, ne kadar çok sene sürse yaz ve kış bu program biz orada tatbik edeceğiz. (Bravo sesleri ve alkışlar) Programı tatbik edeceğiz. (…) (Bu konuşma çok uzun olduğu için konuşmayı özet olarak aldım) Bu konuşmanın sonunda İsmet İnönü Başkanlığındaki Hükümet, oylamaya katılan 329 milletvekilinin oyuyla güvenoyunu alır. Dikkat ederseniz İnönü, yol, karakol ve okul yaptıklarını söylüyor. Tabii ki yol ve karakol yapıyorlardı ama planlamış oldukları soykırımı perdelemek için de okul yapıyoruz diyorlardı.

Başbakan İsmet İnönü 14 Haziran’da meclisten aldığı güç ve moralle,  18 Haziran 1937’de devam eden harekâtı denetlemek üzere, Başbakanlığa tahsis edilen (özel) bir trenle Elazığ’a gider ve oradan da genel durumu yerinde görüp değerlendirmek ve ona göre bir takım yeni kararlar ve ‘önlemler’ almak üzere Dersim’e geçer. Ulus Gazetesi, (20 Haziran 1937) büyük bir gurur ve kıvançla, İsmet İnönü’nün ‘gezisi’ ile ilgili şu haberi verir: “Başbakanımızın Elaziz’de kalmayarak beraberindeki zatlarla birlikte ve General Abdullah Alpdoğan’ı da refakatlerine alarak derhal Tunceli’ne hareket etmeleri, Tunceli’nde tatbikata başlanılmış olan büyük ıslahat programının süratle ve hiç zaman geçirmeden neticelendirileceği hakkındaki kanaati kuvvetlendirmektedir. Başbakanımız ıslahat programının tatbikine bizzat nezaret edecekler ve gereken direktifleri vereceklerdir.” Başbakan İsmet İnönü, Dersim’de askeri harekâtla ilgili incelemeler yaptıktan sonra, tekrar Elazığ’a döner.

O dönemin ‘yarı resmi’ gazeteleri de Başbakan İsmet İnönü’yü destekleyecek şekilde manşetler atıyorlar! Gazetelerin attıkları manşetleri şöyle: “Halk cahil olduğu için telkine çok müsaittir…” (Tan, 17 Haziran 1937), “Ahali çok cahil olduğu için bu yobaz eşkıya reislerin adeta kölesi gibi yaşamaktadırlar.” (Yeni Köroğlu, 23 Haziran 1937), “Tabii ormanlar, şelaleler, büyük nehir ırmak ve derelerle tezyin edilmiş olan bu muhitin tek günahı, cahil ve cehalet neticesi günahkâr insanlarla meskûn olmasıdır.” (Cumhuriyet, 27 Haziran 1937). “Domatesi bilmiyorlar, gösteriyorsun ‘ne güzel çiçekmiş’ diyorlar.” (Tan, 3 Temmuz 1937), Yukarıdaki gazete manşetlerinde olduğu gibi dönemin gazetelerinde geçen bu ifadelerde Dersim halkının ‘cahil’ oldukları iddia ediliyor. Bu iddialar koca bir yalandan ibarettir. O dönem genel olarak Anadolu halkının durumu neyse Dersim’deki haklın durumu da odur.

Başbakan İsmet İnönü’nün meclis konuşmasında sözünü ettiği askeri harekât kapsamında 22 Haziran’da ordu birlikleri Zel, Bokir, Sıncık, Aziz Akbal dağlarını ele geçirir. Bu civardaki köyler yakılır, hayvan sürülerine el konur. Askeri birliklerin önünde kaçabilenler daha içerilere (kuzeye) doğru çekilir. Haziran ve Temmuz ayları içerisinde askeri birlikler Tujik Dağı’nı ele geçirir. Bu dağın eteğindeki İksor Vadisi’nde bulunan sığınaklarda çoğu kadın ve çaresiz insan “imha” edilir. Mağaraların ağızları betonla kapatılır veya mağara girişlerinde (ağzında) ateşler yakılarak içlerine “boğucu dumanlar” verilir… Bu baskılardan dolayı Seyid Rıza ve diğer aşiretler kendilerini korumak için dağlara sığınırlar. Seyid Rıza ve ailesinin Tujik Dağında olduğu ihbarını alan devlet güçleri havadan uçaklar, yerden toplarla Tujik dağını bombalar. Bölgeye yüzlerce asker yığılır.

09 Temmuz 1937 tarihinde Seyid Rıza’nın kadim dostu Alişer Bey ve yiğit eşi (yoldaşı) Zarife Hanım, Seyid Rıza’nın yeğeni işbirlikçi Rayber’in kurmuş olduğu bir tuzak sonucu alçakça katledilir. Bu iki yiğit insanın başları kesilir! Kesik başları ve Alişer Efendi’ye ve de Zarife Ana’ya ait değerli eşyaları, döküman-belgeleri, kitap ve defterleri, Alb. Nazmi Sevgen aracılığıyla götürüp Abdullah Alpdoğan’a teslim ederler. Ve kendisine vaat edilen altın ve paraları alır.  Bu vahşeti kesik başın resmini çekip ilk kez yayımlayan Nazmi Sevgen’den dinleyelim: “Alişêr’in kesik başının resmini ben aldım. Fakat kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş gündüz hayâlimde, gece rüyamda yaşadı.”(…) General Abdullah Alpdoğan, Seyid Rıza’nın yeğeni işbirlikçi Reyber’i satın alarak direnişi kalbinden vurmak ister ve sonunda emeline kavuşur…

İleriki günlerde Seyid Rıza, eşi, oğlu, kızları, damat ve torunları da olmak üzere ailesinden 47 kişiyi kaybeder. Bunca acıyı yaşarken birde peşinde gezen katillerin eline düşmemeye çalışır. Diğer yandan da devlet, yapmış olduğu propaganda ile eğer Seyid Rıza teslim olursa, ordunun bölgeden çekileceği ve katliamların duracağı yalanıyla aşiretleri etkilemeye ve Seyid Rıza’ya teslim olması için baskı yapmalarını sağlamaya çalışır. Aşiretler bu propagandalara inanırlar.  Erzincan Valisi barış çağrısı yaparak Seyid Rıza’yı görüşmeye davet eder. Valiye göre Seyid Rıza, General Abdullah Alpdoğan ile görüşüp, barış masasında anlaşmayı imzalarsa genel af ilan edilecek, kimsenin kılına dokunulmayacak! Seyid Rıza bu sözlerin hiçbirine güvenmediği halde, en azından Dersim halkının canını kurtarmak için Erzincan Valisinin teklifini kabul ederek yola çıkar. Seyid Rıza, 13 Eylül 1937’de Erzincan Valisi Fahri Özen‘in, mektubunda bahsettiği heyetle buluşmaya giderken Munzur dağlarının kuzey yakasını Erzincan’a bağlayan Ali Çavuş Köprüsünde bekleyen askerler tarafından tutuklanır. Seid Rıza böylece valinin davetinin ve heyet olayının bir tuzak olduğunu anlar.

Seyid Rıza’nın tutuklanmasının ardından, Başbakan İsmet İnönü, General Abdullah Alpdoğan’a kutlama mesajı gönderir. İsmet İnönü, Alpdoğan’a gönderdiği mesajda, M. Kemal Atatürk’ün de memnuniyetini özellikle vurgular: “İsabetli tedbirleriniz Seyit Rıza’yı teslime zorlamıştır. Güzel Tunceli’ni şerirlerden kurtararak halkın saadetini temin etmekten ibaret olan Cumhuriyet programını uygulamadaki bu yeni başarınızı hararetle tebrik ederim. Cumhurbaşkanı Atatürk bu vesile ile hükümeti tebrik etmek lütfunda bulundu. Cumhurbaşkanı’nın yüksek taltifi tabiatıyla size ve emriniz altındakilere müteveccihtir…” Başbakan İsmet İnönü 18 Eylül 1937 tarihinde Meclis’te yaptığı konuşmada Pah köprüsü ‘(20 Mart) olayı’ ile Seyid Rıza’nın tuzağa düşürülüp tutuklandığı 13 Eylül 1937 tarihine kadar süren I. Dersim Harekâtı hakkında bilgiler verir.

İsmet İnönü, TBMM’de Dersim’le ilgili (Tunceli ıslahatı ile ilgili olarak) olarak yapacağı konuşma için sözlerine şu şekilde başlar: “Bu toplantıdan istifade ederek, Büyük Meclis’e dâhili bir mesele hakkında maruzatta bulunmak için izin isterim.  “Arkadaşlar; “faydalı faaliyetinize fasıla verdiğiniz zaman size Tunceli’deki vaziyetin bir hülasasını yapmıştım. O günkü vaziyeti tafsilen arz etmiştim. Şimdi size, Tunceli’deki vaziyetin bu günkü halini arz etmek isterim. Cumhuriyet’in imar ve ıslah programına muhalefet eden, nüfusları az olmakla beraber, altı aşirettir (Demenan, Haydaran, Kureyşan, Yusufan, Abbasan ve Bahtiyar aşiretlerinden bahsetmektedir). Bugün bu altı aşiretten müşevvik ve sergerde ne kadar adamlar varsa, bunlar reisleri ile beraber faaliyet imkânından tamamen mahrum bırakılmışlardır. (Alkışlar) Altı aşiretten birinin reisleri imha edilmiş, diğerlerinin reislerinin hepsi yakalanmış, adalete teslim edilmiştir.”

Kısa bir süre içinde Seyid Rıza ve yoldaşları dillerini ve kanunlarını bilmedikleri, savunma hakkı verilmeyen, temyiz hakkı olmayan, savcısı ve hâkimi general bir Vali olan düzmece (göstermelik) bir mahkemede yargılanırlar. Düzmece (göstermelik) mahkemede yargılanan, Dersim ileri gelenlerinin çoğu yaşlıdır, çok az sayıda genç vardır. Elazığ’daki mahkemede göstermelik bir kovuşturma yapılır. Seksen yaşlarına yaklaşmış olan Seyid Rıza’nın yaşı, kendisinden küçük birinin tanıklığına dayanılarak idama engel bir durum olmasın diye küçültülür. Doğru dürüst bir iddianame hazırlanmadan, çevirmen bulunmadan ve savunma hakları olmadan, yani adaletsiz bir şekilde, kısa bir süre içinde jet hızıyla mahkeme sonuçlandırılır. Mahkemede Dersim’in ileri gelenlerinden 72 kişi yargılanır. Seyid Rıza ve 6 yoldaşı ölüm cezasına, diğer yoldaşları da çeşitli hapis cezalarına mahkûm edilir, çok az kişi de beraat eder.

O geceyi Çağlayangil’in anlatımıyla dinleyelim; “Biz Seyid Rıza’yı aldık. Otomobilde benimle Polis Müdürü İbrahim’in arasına oturdu. Jeep jandarma karakolunun yanındaki meydanda durdu. Bu sırada Fındık Hafız asılıyordu.(…)” Oğlunun kendinden önce ve gözleri önünde asılacağını bilemeyen Seyid Rıza yanındaki İ. Sabri Çağlayangil’e döner,  “kırk liram ve saatim var onu oğluma verirsiniz” der ve devamında 17 yaşındaki oğlu Résik Hüseyin’in idamını görmeye dayanamayacağını düşünen Seyid Rıza “beni oğlumdan önce asın” diyerek bir istekte bulunur. Seyid Rıza’nın son derece insani ve vicdani olan bu son isteği kabul edilmez, kendisinden önce asılan oğlunun idamı kendisine izlettirilir.

Tüm süreçlerin ve idamların tanığı Çağlayagil’in hatıratındaki anlatıma göre; Seyid Rıza, oğlu ve diğer yoldaşları asıldıktan sonra meydana çıkarılır, meydanda kurulan darağacına yönelir. Meydanda kimse yoktur, ama meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa şöyle hitap eder; “Evladı Kerbela’yız! Günahsızız! Ayıptır, zulümdür, cinayettir!  Çağlayagil anlatıma devam ediyor: “Bu yaşlı adam rap rap yürüdü. Çingeneyi itti. İpi boynuna geçirdi. Sandalyeye ayağıyla tekme vurdu, infazını kendisi gerçekleştirdi.” Seyid Rıza ve yoldaşlarının adaletsiz bir şekilde idam edilmesinin ardından Dönemin Başbakanı İsmet İnönü, “Dersim meselesini ortadan kaldırdık, son verdik. Dersim müşkilesinden kurtulduk” der. Demesine der ama Seyid Rıza ve 7 yoldaşının idam edilmesiyle ve diğer yoldaşlarının cezaevlerine gönderilmesiyle yetinmezler, 1938 yılında da Dersim’de zülüm ve kıyıma devam ederler! Çünkü ta başından beri dertleri, Dersim’i “tedip ve tenkil” etmektir. Sevgiyle. Aşk ile.

EKLER:

Bütün gerçekler apaçık ortadayken, bir kesim Mustafa Kemal Atatürk’ü, bir kesim İsmet İnönü’yü bir kesim de Celal Bayar’ı sürekli olarak işin içinden sıyırma, temize çıkarma gayretleri sergilendi.  Dönem tek parti dönemidir, M. Kemal Atatürk partinin (CHP) genel başkanıdır, aynı zamanda devlet başkanıdır yani Reisicumhurdur. İsmet İnönü 1937’nin, Celal Bayar ise 1938’in başbakanlarıdır! Bütün bu olup bitenden Reisicumhur’un ve her iki döneminin Başbakanlarının dâhilleri ve sorumlulukları olmadığını söylemek ve savunmak toplumu manipüle etmek değil de nedir?

 

Dersim’de ordunun yakıcı ve boğucu gaz kullandığına dair belge

Yönetmenliğini Nezahat Gündoğan, yapımcılığını ise Kazım Gündoğan’ın yaptığı İki Tutam Saç Dersim’in Kayıp Kızları belgeselinin devamı olan “Hay Way Zaman” adlı belgesel için yapılan arşiv çalışması sonucu ulaşılan ve ilk kez açığa çıkarılan aşağıdaki (Telgraf) belge. “Dersim Soykırımı” döneminde Malatya Emniyet Müdürü olan İhsan Sabri Çağlayangil’in Kemal Kılıçdaroğlu’yla gerçekleştirdiği röportajda söylediklerini teyit ediyor. Bu belge Çağlayangil’in “Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi” sözlerini (itiraflarını) desteklemektedir. Bu belgeyle Dersim soykırımı’nda yakıcı ve boğucu gaz bombaları kullanıldığına dair ilk somut kanıtlar ortaya çıkmış oldu.

Dersim’deki harekâta dair önemli ayrıntılar taşıyan 30 Mart 1937 tarihli telgrafta,  4. Umumi Müfettiş (Vali) Korgeneral Abdullah Alpdoğan tarafından Elazığ’dan İçişleri Bakanlığı (Dâhiliye Vekâletine), Başbakanlığa (yüksek Başvekâlete) ve Genelkurmay Başkanlığı’na gönderilmiş. Harekâtın yeni başladığı dönemde Abdullah Alpdoğan’ın bilgilendirme amacıyla gönderdiği telgrafta, Dersim’de yürütülen faaliyetler hakkında bilgi veriliyor.

 

Telgraf şöyle başlıyor; “C:27.3.937 gün ve 263 sayılı yüksek buyruklarına:   1- “TayyareBölüğü bugün Elaziz’e geldi. Çanakkale’den tertibine emir buyrulmuş olan jandarmaların Balıkesir’den bindikleri trenin dün hareket ettiği haberi de alındı. Her sıkıntılı zamanlarda vazifelerimizi kolaylaştırıcı ve bizleri kuvvetlendirici yüksek eli, yardımı yetiştirmekle minnetimizi artıran Hükümetimizin kudretli başı aziz büyüğümüze arzı şükran müsaraat ederim.” 2- “Tayyare Alay Kumandanı’ndan yangın ve Milli Müdafaa’dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim.”

 

25.05. 1937 tarihli Reisicumhur K. Atatürk imzalı kararname, bu kararname de şunlar yazmaktadır. “Dersim hazırlıklarına iştirak eden subay ve askeri memurlara bir nefer tayını verilmesi hakkında Milli Müdafa ve Maliye Vekilliklerinden yazılan 8.5.937, 22.5.937 tarih ve 7090, 2310 sayılı tezkereler İora Vekilleri Heyetince 25.5.937 de okunarak bu harekâtın, 381 sayılı kanunun birinci maddesinde yazılı olduğu veçhile muharebe ve müsademeleri istilzam eder mahiyet ve ehemmiyette olduğu onanmıştır. 25.5.937, Reisicumhur K. Atatürk. Ve diğer yetkililerin İmzaları!”
27.05. 1937 tarihli Reisicumhur K. Atatürk imzalı kararname, bu kararnamede de şunlar yazmaktadır. “Dersim’de başlayan harekâtı askeriyeye iştirak eden Kara ve Hava Birliklerine mensup erat ile sabit ve seyyar Jandarma eratına 1776 sayılı kanunun 1 inci ve 2 inci maddeleri gereğince kuvvetli tayın verilmesi hakkında Genelkurmay Başkanlığının iş’arına atfen Milli Müdafa Vekilliğinden yapılan 12.5.937 tarih ve 7216 sayılı tezkeresi ile Maliye Vekilliğinin 25.5.937 tarih ve 2024/11175 sayılı mutalaanemesi İora Vekilleri Heyetince 27.5.937 tarihinde okunarak bu harekâtın, 1776 sayılı kanunun 2 inci maddesi mucibince, sefer mahayetinde mühim harekât olduğuna karar verilmiştir. 27.5.937, Reisicumhur K. Atatürk!”
“Cumhurbaşkanı M. Kemal Atatürk, 12 Haziran 1937’de Trabzon’da kendisine tahsis edilen köşkte (Trabzon Atatürk Köşkü), harita üzerinde Dersim’e yönelik olarak yapılması kararlaştırılan askeri harekâtın planlarını da yapmış. Haritanın üzerinde Dersim Soykırımı esnasındaki askeri taktikler Atatürk tarafından kurşun kalemle bizzat çizilmiş. Elazığ ve Erzincan’ın da kurşun kalemle işaretlendiği haritada, Tunceli’deki işaretleme ve çizimlerin yoğunlukta olduğu görülüyor.  Haritanın altında yer alan tabelada  “Dersim (Tunceli)’de zuhur eden isyanda askeri durumu gösteren taktik işaretler bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir”
yazmaktadır.
Dönemin yarı resmi organı gibi çalışan,  Haziran 1937 tarihli Ulus ve Son Posta Gazeteleri!
Seyid Rıza Elazığ’daki (1937) askeri mahkemeye götürülürken. (Hasan Saltık-Kalan Müzik Arşivi) Nuri Dersimi, Seyid Rıza için şunları söylüyor:  Seyid Rıza,  yüksek ruhlu bir insandı. Kibir ve büyüklük gösterilerinden nefret ederdi, aşiret üyeleri gibi giyinir ve onlardan farklı hiçbir işaret taşımazdı.”
Seyid Rıza ve yoldaşları, 22. 10 1937 tarihinde, Elazığ’da kurulan olağandışı (düzmece) mahkeme salonundalar. Üçüncü sırada ayakta duran Ak Sakallı Kişi Pir Seyid Rıza. (Hasan Saltık-Kalan Müzik Arşivi) Dersim ileri gelenleri, bu düzmece mahkemede idam, müebbet hapis ve çeşitli hapis cezalarına çarptırılırlar. Bu düzmece mahkemeyle Dersim ileri gelenleri şahsında esas olarak Dersim Kızılbaş -(Rêya Heq-Hakk Yol-Alevilik) inancı cezalandırılmış olur.
Seyit Rıza ve yoldaşları düzmece bir mahkeme kararıyla idam cezasına çarptırıldılar. 15 Kasım 1937; Seyid Rıza, oğlu ve yoldaşları idama götürülürken… (Hasan Saltık-Kalan Müzik Arşivi)  Seyit Rıza ve yoldaşları 84 yıl önce düzmece bir mahkeme kararıyla Elazığ Buğday Meydanında idam edildiler. Evet, “idam cinayettir”, devletin tasarlanmış bir biçimde, önceden ve soğukkanlı bir biçimde bir insanı katletme edinimidir. İnsanlığın en ilkel çağlarındaki göze göz, dişe diş kana kan anlayışının sözde çağdaş dünyaya uyarlanmış biçimidir.  Dönemin 16 Kasım 1937 tarihli Tan Gazetesi, idam haberini “Seyit Rıza, oğlu ve avenesi dün sabah Elaziz’de idam edildiler” başlığıyla veriyor.

“Tunceli hadisesine ait muhakeme hitam bulmuştur (bitmiştir). Tunceli’de isyan eden 58 suçluya ait karar tefhim edilmiştir. Bu karara göre suçlulardan 11’i idama mahkûm olmuş fakat içlerinden dördü hakkında idam cezası yaşlarının geçkin olmalarından dolayı 30 sene ağır hapse tahvil edilmiştir. Diğer yedi idam mahkûmları şunlardır: Seyid Rıza ve oğlu Resik Hüseyin, Seyit Hüseyin (Kureyşan-Seyhan aşiret reisi),  Fındık Ağa (Yusfanlı Kamer Ağa’nın oğlu), Hasan Ağa (Demenan aşiret reisi Cebrail Ağa’nın oğlu), Hasan (Kureyşanlardan Ulkiye’nin oğlu) ve Ali Ağa (Mirza Ali’nin oğlu)! İdam hükümleri 15 Kasım günü sabaha karşı infaz edilmiştir. 14 Suçlu hakkında beraat kararı verilmiştir. Diğer suçlular da muhtelif ağır cezalara mahkûm olmuşlardır.”  İdamların ardından (84 yıl) geçmesine rağmen,  idam edilenlerin mezar yerleri bilinmemektedir. Bu yiğitlerin şahsında Dersim soykırımında katledilen Dersim’in mazlumlarını ve dünyadaki tüm soykırım ve katliamlarda yaşamlarını yitiren tüm mazlumları saygıyla anıyorum. Devirleri daim, mekânları gönüller olsun.

Dersim katliamının ünlü ihanetçilerinden Reyber ve Zeynel Jandarma komutanı ve askerlerle birlikte! (Hasan Saltık- Kalan Müzik Arşivi)
Resmin altında, Zeynel ve Şahan Yazıyor! (Hasan Saltık- Kalan Müzik Arşivi)

 

YARARLANILAN KAYNAKLAR:

 1 – 18.  Dönem SHP Milletvekili, yazar, insan hakları savunucusu, Av. Kamil Ateşoğulları’nın sözlü anlatımı.

2- Yeni İnci, Sayı: 44 / 1953.

3- Mahmut Akyürekli, Dersim Kürt Tedibi 1937-1938, Kitap Yayınevi, 2011.

4- Tercüman, 17 Eylül 1986.

5- Hasan Saltık-Kalan Müzik Arşivi.

6-  Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar, Genel Kurmay Başkanlığı Harp Tarihi Başkanlığı Genelkurmay Basımevi, 1972.

7-Tan ve Ulus gazeteleri, 13 Eylül 1937.

8- Ayşe Hür, Radikal Gazetesi, 16.11.2014.

9- Cafer Solgun, Dersim… Dersim… Timaş Yay, 2010.

10-  Mehmet Bayrak, kürdoloji belgeleri; kürtler ve ulusal Demokratik mücadeleleri.

11- Munzur Çem, Dersim’de Alevilik, Peri Yay, İst, 199.

12-Tanju Cılızoğlu, Kadre Bizi Una Değil Üne İtti, İhsan Sabri Çağlayangil’in Anıları, Güneş Yayınevi, 1990.

13 -İhsan Sabri Çağlayangil, Anılarım, Yılmaz Yay.

14- 16 Kasım 1937 tarihli Tan Gazetesi.

15- Devrimci Karadeniz, 4 Mayıs 2014.

16- Cafer Demir, Osmanlı ve Cumhuriyet Döneminde Dersim, Umut Yayıncılık, 2014.

17- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay, 2015.

 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.