BAŞKALAŞMAYA KARŞI DURMAK

BAŞKALAŞMAYA KARŞI DURMAK

“Çok yol aldım bunu biliyorum ve daha gidecek çok yolum var, onu da biliyorum. Sürünerek gitmek zorunda da kalsam da bu yolu gideceğim.”  Jack LONDON

Tarihsel süreç içerisinde, egemen olana boyun eğmeyerek kendini var edip, katliam, sürgün, iftira, zulüm ve baskının her türlüsüyle karşılaşan Alevi toplumsallığı her türlü baskıya ve zorbalığa karşı toplumcu tavrını sürdürerek, erke ve çıkara bulaşmadan taşıdığı ikrar ve rıza esaslı, insanı kâmil Yol’unu çeşitli zorlukları aşarak günümüze taşımıştır. Pirlerimizden ve Yol erenlerimizden devraldığımız bu Yol, bugün dünden daha tehlikeli bir kuşatmayla, baskıyla ve dönüştürmeyle karşı karşıyadır. Nasıl mı? Egemen anlayışın böl, parçala ve yönet yöntemiyle ve de toplumun binlerce yıllık birikiminin sonucu olarak, toplumun belleğini oluşturan değerlerinin sömürüsünün tezgâhtarlığını yapan erke ve çıkara bulaşmış işbirlikçilerle!

 

Aleviler, düne kadar (Koçgiri-Dersim-Malatya-Maraş-Çorum-Sivas-Gazi vb.) katledilip, sürgün ediliyordu. Günümüzde devir değişti; egemenler, günümüzde Aleviler içinde buldukları çıkara bulaşmış işbirlikçilerle bir olup “Aleviliği” katlediyor. Son çeyrek asrımız bu tür siyasetlerin tezgâha konulduğu örneklerle doludur. Egemenler, dün yok edemediği “Aleviliği”, bugün oluşturduğu üçlü sacayağı (Diyanet, Şia ve bunlarla işbirliği yapanlar) eliyle kolunu kanadını budayarak, kavram, kural, düşünce, öğreti, kültür ve felsefesiyle yani kendi hakikatiyle bağını koparıp, dönüştürerek başkalaştırıp kendine benzetmek istiyor. Unutmayalım ki; başkalaşma, genelde insanın kendi değerlerine uzaklaşmasıyla ilgi bir durumdur.

 

DİYANET, ALEVİLİK VE ALEVİLER

 

Devletin bir kurumu olan Diyanet, Şia misyonerleri ve bunlarla işbirliği yapanlar tarafından Alevi toplumu kendi hakikatinden kopartılıp, kendine benzetme çalışmaları açık bir şekilde yürütüldü ve zorunlu din dersleri de dâhil Alevi toplumu dört koldan asimilasyonla kuşatıldı. Bütün bunlar yaşanmamış gibi, kimi “Alevi Kurumları” bir taraftan Alevi inancını (öğretisini) sürdürdüğünü iddia ettiler, bir taraftan da iktidarla ve bazı kurumlarla (belediyelerle) bir takım ilişkiler kurdular. Birlikte çeşitli isimler adı altında ve dualar eşliğinde  “Cemevi”  temelleri atıp “Cemevi” açılışları yaptılar. Bütün bu yapılanların inancınızın (öğretimizin) ana dinamiğine ne ölçüde ve ne kadar zarar veriyor, vermiyor meselesi önemliydi. Ama bütün bunlar gözden kaçtı ya da görmezden gelindi. Bugün ise görmezden gelinen durumların yarattığı ve ortaya çıkarttığı olumsuzluklardan da şikâyet ediliyor.

 

Çok yazdık, çok söyledik… Anlaşılıyor ki, gene tekrarlamak zorundayız: Diyanet, kendi misyonu (görevi) gereği, farklı bir konseptle yeni oyunları sahneye koyup tezgâhlıyor ve bu şekilde kimi “Alevi” kurumlarının içine giriyor. Diyanet, Diyanet’in “Aleviler” içinde bulduğu işbirlikçilerle bir olup, ısrarla Alevileri dönüştürmeye çalıştığı şey, biçime ve görüntüye indirgenmiş bir din anlayışıdır. Diyanet ve işbirlikçileri bilsinler ki; bu tür bir din anlayışı Alevilik içine sığmaz! Çünkü Diyanet’in topluma dayattığı din anlayışı özgür düşüncenin ayağına vurulan bir prangadır. Özgürlükçü ve eşitlikçi değil, tekçidir, kalıplaşmış, şekilcidir. Topluma sunduğu ise korku dolu bir yaşamdır.

 

Oysaki Alevilik; gerici ve şekilci değil, özgürlükçü ve eşitlikçidir. Yeryüzünde tüm canlılarının eşit yaşama hakkı olduğunu savunur. Alevilikte cehennemle korkutma, cennetle mükâfatlandırma yoktur. Alevilik, yeryüzünü cennet kılma derdindedir. Dini dogmaları cesaretle yorumlamak ve sorgulamak, Aleviliğin karakterinde vardır. Âşık İbreti (Hıdır Gürel) bu durum şu şekilde dile getiriyor: “İbreti Emelim İnsana Hizmet / Eşim Bana Huri, Evim De Cennet / Hacıya, Hocaya Kalmadı Minnet /  İrbiği, Tesbihi Kırdım Da Geldim…” Semavi dinlerin katı ve aşılmaz kurallarını kırıp-parçalayan; kulluğu ve ümmetçiliği ret ederek kâmil insana ulaşmayı hedefleyen; “her ne arar isen kendinde ara” diyen, insan yaşamına aklı egemen kılan, bir yaşayış biçimi, yaşama kuralı, kültürü ve felsefenin adıdır Alevilik!

 

Tek Tanrılı semavi dinlerin kendilerine özgü kavramları, kuralları, dilleri ve kültürleri vardır. Aleviliğin de tek Tanrılı semavi dinler gibi, kendi toplumsal hafızası, kendine özü kendi kural ve kavramları ve de kendine ait bir dili, bir kültürü (ocak = ana = ikrar = rızalık = mürşid = pir = rayber = talip = can= cem = çerağ (delil) = semah = hizmet = düşkünlük) var. Evet,  “Eline, beline, diline sahip ol” / “Gelme gelme, dönme döme” / “Ser ver, fakat sır verme…” Bütün bunlar Aleviliğin temel ilkeleridir. Diyanet’e ayak uydurup birlikte poz veren taklitçiler bilsinler ki; Alevilik,  kendine özgü erkânı, kendi kural ve kavram ve de kendine ait dili, kültürü ve felsefesiyle çağdaş dünyalara açılarak, gelecek yüzyılların öğretisi olmaya devam edecektir.

 

Topyekûn olarak bizler başka dinlere, inançlara benzemekten vaz geçip kendi değerlerimize döndüğümüzde ve bunu eğip bükmeden açıkça söylediğimizde Aleviliğimizi yaşamış olacağız. Unutmayalım ki; birilerine benzeme, birilerini memnun etme adına yapılan her eylem ve söylem kendi değerlerinden uzaklaşmayı ve başkalaşmayı beraberinde getirir. Birilerine nasıl şirin görünürüz, memnun ederiz ve yaranırız yaklaşımından derhal vaz geçilmelidir.  Alevilik kendine özgün, ikrar ve rıza esaslı bir Yol (inanç-öğreti) ve yaşam felsefesidir. İslam’ın özüyüz gibi söylemler bir tür iç asimilasyon aracıdır, bu ve benzeri söylemlerden arınmalıyız. Aksi durumda üçlü sacayağı tarafında yapılan asimilasyon girişiminden kurtulamayacağız!

 

Ne kendi hakikatimizden kopma, ne de kendi değerlerimizden uzaklaşıp, başkalaşma Alevilere ve de Aleviliğe hiç bir faydası olmayacaktır. “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen Pir Hünkâr Bektaş Veli’nin, “Öl ikrar verme, öl ikrarından dönme” diyen Pir Abdal Musa’nın, “Dönen dönsün, ben dönmezem Yol’umdan” diyen Pir Sultan Abdal’ın, “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun” diyen Pir Seyid Rıza’nın izinden gidenlere ve de baskının, sömürünün, ötekileştirmenin ve zorbalığın son bulması için ve tüm dünya insanlarının insanca yaşayacağı bir dünya için mücadele edenlere aşk olsun.

 

Mehmet KABADAYI.                                                                                                           İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com