CEM HAKKINDA BİRKAÇ NOT (3 Aralık 2022 “Vakıf Çağın” yazdı.

CEM  HAKKINDA BİRKAÇ NOT 3 Aralık 2022

Öncelikle CEM kelimesi hakkında çok yanlış bir bilgiyi netleştirmek lazım. Sanıldığı gibi CEM kelimesi Arapçadan gelmiyor. Böyle sanmak bir manipülasyon sonucudur, bir bilgi kirliliğidir.
Özellikle aşağı Mezopotamya doğu Akdeniz havzası İbrani Semavi ve ardından Arap İslam şiddet ve istilaları sonucunda dilsel olarak da işgal edildi. Bubölgelerde yaşayan halkların inanç ve dillerini de kendine benzetmeye başlandı. Alevilik de bundan nasibini fazlası ile aldı. Öylesine başarılı oldu ki bu şiddete, asimilasyon ve içini boşaltıp kendine benzetme, gönümüzde Alevilerin büyük bir kesimi kendilerini Müslüman sayar, Aleviliğin de islamın bir mezhebi olduğunu sanrılar, iddia ederler.

Tabii ki inanç böyle asimile edilince o inancın kavramları da İslamileştirilmeye çalışıldı. Şimdi CEM kelime ve kavramının Arapçadan geldiğini savunan ve buna inanan Alevilerin olması da bu asimilasyonun sonucudur.
Oysaki CEM kelimesinin Arapça olmadığını, yine Cem kavramının da İslam ile alakası bulunmadığını, İslami kaynaklardan bile bulmak anlamak mümkündür. Aşağıda vereceğim örneklerden bunlar açıkça görülmektedir.
Cem, Proto-Aryen dillerinde ve bu dillerin konuşulduğu bölgelerde İslam’dan ve Arapçanın bu bölgelere gelmesinden binlerce yıl önce vardı ve kullanılıyordu.

Cem isim olarak Aryen, yani şimdiki Farsça, Kürtçe, Beluçice, Urduca, Derice ve daha ismini buraya alamadığım birçok dilin konuşuldu bölgede hüküm süren “Pişdadiyan” soyunun ve toplumunun dördüncü ve en büyük hükümdarının adıdır.
Hatta Hamdullah Mustevfi Tarihi Güzide adlı eserde (s.80 ve devamında) bazı tarihçilere göre Hz. Âdem ile aynı kişi olduğunu, bazılarına göre ise yedinci oğlu Geyumers’in tornuna dair rivayetleri naklederken şunları kaydeder:
(Bu arada metinde sözü edilen “İran” Aryen demektir ve şimdiki İran devleti ile bir alakası yoktur, Persler son devletlerinin adını kendileri de Aryen olduklarını belirtmek için İran koymuşlardır. Örneğin Afganistan’ın da eski adı Aryana’dır.)
“Tahmûras-Hûşeng-Siyâmek-Geyûmers. Cem’e güzel yüzlü oluşu sebebiyle Pehlevîce “ışık ve nur” anlamına gelen Şîd lakabı verilmiş ve Cemşîd adıyla da anılmıştır (İbnü’l-Belhî, s. 29-30; Mîrhând, I, 516). Bu görüşe Arap tarihçileri de katılmaktadır (Taberî, I, 174). İbnü’l- Esîr ise Cem ‘in “ay” manasına geldiğini söyler (el-Kâmil, I, 64).
İran (Aryen. Bn) mitolojisine göre insanlar ilk defa Cem döneminde askerler, sanatkârlar ve çiftçiler olmak üzere üç sınıfa ayrılmış, birçok meslek de yine onun zamanında ortaya çıkmıştır. Topraktan maden üretimi ve savaş aletleri yine ilk defa Cem zamanında yapılmış, tıp ilmi bu sırada Yâbel adlı bir kişi tarafından başlatılmış, Yâbel’in kardeşi Yübel mûsikiyi icat etmiştir. Yâbel’in diğer kardeşi Tübel ise birçok sanatın kurucusudur. Çok akıllı bir hükümdar olan Cem, dönemindeki bu büyük ilerlemenin verdiği gururla tanrı olduğunu iddia etmiş ve insanların tapmaları için heykellerini yaptırarak her tarafa göndermiştir. 700 yıl hüküm süren Cem, yine Pîşdâdiyân soyundan gelen Dahhâk tarafından tahtından indirildikten sonra 100 yıl daha yaşamıştır. Zalim bir hükümdar olan Dahhâk de Gâve adlı bir demircinin başlattığı isyan sonucu öldürülmüş ve tahta Cem’in neslinden adaletiyle tanınan Ferîdûn geçmiştir.

Yine mitolojiye göre Cem, güneşin Koç (Hamel) burcuna girdiği 21 Mart günü Azerbaycan’a gelmiş, doğu yönünde yüksekçe bir yere tahtını kurdurarak oturmuş, güneş doğunca Cem’in taht ve tacında bulunan mücevherlerin parlaması ve gece ile gündüzün eşit olması sonucu bugüne “nevruz” (yeni gün) denilmiştir. Nevruzu bayram olarak ilân eden Cem’e halk Şîd unvanını vermiştir (Sâdık Kiyâ, s. 103). Cem’le ilgili bu efsanenin Hint kaynaklı olduğu ileri sürülmektedir.
Nitekim İran’ın İslâm öncesi kutsal kitabı Avesta’da Zerdüşt’ün Brahman’ın dininden ayrılıp yeni bir din icat ettiği, ülkesinden uzaklaştırılınca İran’a giderek orada halka eski Hint mitolojisini öğrettiği anlatılmaktadır. Cem’in adı Avesta’da Pehlevîce şekliyle “Yima”, lakabı Şîd ise “Haseeta” olarak geçmektedir.”

Buraya aktardığım alıntıda da Cem kelimesinin ne anlam ne de kavram olarak Arapça ve İslam ile hiçbir şekilde bir alakası yoktur.
İslam’ın bölgeye zorla gelmesi, halkları katliamdan geçirmesi, bölgedeki kimi halkların inançlarını koruyabilmek için takkiye yaptıkları yine aynı kaynaktan da net bir şekilde anlaşılıyor.
“Öte yandan İran’ın İslamlaşmasından sonra İran mitolojisiyle Sâmî peygamberler hakkındaki kıssalar arasında ilgi kurulmuş (Muhammed Muîn, s. 83), bu arada bazı özellikleri dolayısıyla Hz. Süleyman Cem’e benzetilmiştir. Bu sebeple Cem klasik Fars ve Türk edebiyatlarında kuş, dev, peri ve yüzük kelimeleriyle birlikte kullanıldığında Hz. Süleyman kastedilmiştir. Efsaneye göre bir gün havada ayaklarına yılan sarılmış bir kuş gören Cem, okçularına kuşu yaralamadan yılanı öldürmelerini emreder. Okçular kuşu kurtarırlar, kuş da bu iyiliğine karşılık Cem’e birkaç tohum getirir. Cem bu tohumlardan yetişen asmalardan üzüm, üzümden de şarap elde eder; yedi köşeli bir kadeh (câm) yaptırarak kabiliyetlerine göre çevresindekilere bu kadehin birer köşesinden şarap sunar. Câm-ı Cem, câm-ı Cemşîd, câm-ı cihânnümâ, câm-ı gîtî-nümâ gibi adlar verilen Cem’in bu kadehinin özelliği sadece onunla içki sunulmasıdır. Kâinatta olup biten her şeyin görüldüğü, aynı adlarla anılan kadeh şeklindeki aynayı ise yine Pîşdâdiyân soyundan Keyhusrev yapmıştır. Firdevsî, Şehnâme’sindeki “Bîjen ile Münîje” hikâyesinde Keyhusrev’in bu aynada Bîjen’in nerede olduğunu görüp onu kurtardığını anlatır.

Câm-ı Cem tabiri İslâmî dönem İran edebiyatında tasavvufî bir muhteva kazanmıştır. Senâî ona gönül, Attâr Hızır ve âb-ı hayât, Mevlânâ gönül gözü ve gönül aynası, Şebüsterî nefs-i dânâ (insân-ı kâmil) mânasını vermiştir. Hâfız ise câm-ı cihân-bîn, kadeh-i âyîne-kirdâr, âyîne-i İskender tamlamalarını câm-ı Cem anlamında kullanmıştır (M. Kelîm Şehresâmî, s. 109 vd.).
Divan edebiyatında Cem genellikle kadehiyle birlikte ve şarabın mûcidi olarak anılmıştır. Bezm (içki meclisi) ve Nevruz vesilesiyle de zikredilen Cem aynı zamanda kudretiyle ele alınır. Fuzûlî’nin, “Hâk-i Cem üzre çıkıp lâle tutup câmını der / Ki kimin var ise bir câmı bugün oldur Cem” beyti bütün bu özellikleri hatırlatan bir örnektir. Cem, ayna ile kullanıldığında ise İskender kastedilir»
Dikkat edildiğinde Cem ile Hristiyan inancındaki Graal arasında da bir benzerlik vardır. Kral Arthur söylencesini hatırlayınız.

“JAM”
Cem’in kökeni yaptığımız araştırmalara göre eski Hint mitolojisine dayanmaktadır. Hatta mitolojik alandan hayatın zahiri alanına da geçmiş olan “Jamboo Savari” denilen toplantı ve kutsama ritüeline dönüşmüştür. Kelime anlamı ise tüm kabile/aşiret toplumun katıldığı barışçıl toplantı demektir.
Bu toplantılarda Tanrılara sunaklar olarak sesli ve hareketli etkinlikler yapılmaktaydı ve bu çeşitli biçimlerde devam etmektedir. Özellikle müzik aletleri ve insan sesi ile yapılan etkinlikler ve dansları içermekte idi. İçinde bulunana ortamı manyetize etmek için ateş (çerağ) içilen iksir (bade/Cem) dans (semah) müzik (nefes) kullanılır. Bu yol ile orada bulunan herkes derin bir duygusal ve ruhsal yoğunluk ve öteki ile bir olma hali yaşar. Yani ortak bir ruh (can) dinamiği sağlanır.
Bu kelime ve kavramın (Jamboo) bir Proto-Aryen dili olan Hintçe olması da çok önemlidir.
Aynı Jamboo da toplumun sorunları konuşulur, varsa anlaşmazlıklar çözüme kavuşturulur kararlar verilir. (Alevilikteki Dar kavramına işaret eder)
Daha sonra İngilizler bölgeye geldiklerinde bu jamboo kelimesini “Jambooree” olarak telaffuz etmişler.
İzciliğin kurucusu Robert Baden-Powel da izciliğin ilk uluslararası toplantısına da amaçlarına uygun anlam ifade ettiğini düşünerek, Jambooree adını vermiştir. Hatta günümüzde bir grup müzisyenin bir araya gelip müzik yapmasına da “Jam” denir. Bu da aynı kökten alınmıştır.
Yukarıda gerek alıntılarda gerekse yaptığımız araştırmalarda Cem kelimesinin ne anlama geldiği çok açıktır.

Bunu Arapça ve İslam’a bağlamak abesle iştigaldir.
Cem’ toplumsal, kişisel önemi insanların kendilerini bir yere ait hissetmeleri, adalet duygusunun uyanması, ötekinin hakkına saygılı olması, ötekinin varlığının kendisinin de varlığının kanıtı ve güvencesi olduğunu (varlığın birliği) anlaması ve bunu yaşaması, Kadın erkek arasında ruhani, toplumsal, hak ve özgürlük, görev ve ödev ve daha aklımıza gelebilecek her konuda tam bir eşitliğin olduğunu Cem ritüelinde içselleştirilmesini sağlar. İnsanların bir arada, çeşitli ritüeller uygulayarak sağlanan ortaklık dinamiği anlarında söyledikleri, duydukları, kararları hafızada ve genetik hafızada yer ettiği ve insanların bunlara riayet ettikleri günümüzde bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Cem gibi duygusal, ruhsal, fiziki, sanatsal yoğunluğun yaşandığı ortamlar da bunun için vardır.

Yani CEM hiçbir şekilde bir folklorik kültürel bir etkinliğe indirgenemez. Nasıl ki resmi bir yargı mekanizması olan resmi mahkemeler birer kültürel, folklorik etkinlik değilse. Cem de folklorik ve kültürel bir etkinlik değildir. Her yargı, karar verilen ortamın ritüelleri vardır. Devletin mahkemelerinde yargıçların, avukatların cübbeleri bu ritüellerin birer parçalarıdır. Dememiz o ki Cemlerde dışardan bakılınca mantıksal, bilimsel gerekliliği olmayan gibi görünen ritüellerinin çok akil, mantıklı ve bilimsel gereklilikleri vardır. Bu metnin iyi okunup incelenmesi sonucunda aslında bu çok rahat anlaşılacaktır.
Bu konu ile ilgili araştırmalarım, çalışmalarım devam etmektedir.

Aşkı niyazlarımı sunarım.

Vakıf Çağın. 3 Aralık 2022