12 Eylül 1980 darbesi

12 EYLÜL 1980,  DARBESİ

“Özgürlük ölümsüz bir düşüncedir, hiçbir zaman yaşlanmaz ve özgürlük ve insanlık onuru yenik düşmez!” Mehmet UZUN

 

Amerikan emperyalizminin yerli işbirlikçileri olan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun, 11 Eylül’ü, 12 Eylül’e bağlayan gece saat 04.00’te gerçekleştirdikleri darbeyle yönetime el koydular. 12 Eylül darbesine liderlik eden 5 generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi bütün yetkileri ele aldı. Ülkede sıkıyönetim ilan edildi. TBMM kapatıldı. Parlamento feshedildi. Süleyman Demirel’in Başbakan’ı olduğu hükümet görevden alındı. Dönemin siyasilerine siyaset yasağı getirildi ve siyasi partilerin kapısına kilit vuruldu ve mallarına el konuldu. Yürürlükteki, 1961 Anayasası topluma bol geliyor denilerek tamamen rafa kaldırıldı.

 

İlk kez Mehmet Ali Birand’ın 12 Eylül, Saat: 04.00 (1984) adlı kitabında ortaya atılan, 12 Eylül darbesi sırasında dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Türkiye Masası Sorumlusu Paul Henze’in askeri müdahaleyi haber alırken haberi ulaştıran diplomatın (yours boys have done it) – seninkiler yaptı / bizim çocuklar işi bitirdi – anlamındaki konuşması, 12 Eylül darbesi içinde ABD’nin rolü konusunda tartışmalara neden oldu. Henze’den sonra Ankara’daki çocuklar başardı şeklindeki mesaj, ABD Dışişleri Bakanı Muskie tarafından, Başkan Jimmy Carter’a iletilir.  Muskie, “Başkanım, Türk ordusunun komuta heyeti Ankara’da yönetime el koydu. Herhangi bir kaygıya gerek yok. Müdahale etmesi gerekenler müdahaleyi yaptı” diyor. Bu (12 Eylül 1980) gün, faşizmin yarattığı zeminde korkunun ve dehşetin, kan ve gözyaşının, umutsuzluğun ve yılgınlığın hüküm sürdüğü, insanların zorbalığa perde aralarından seyirci kaldığı aynı zamanda umudun ve faşizme karşı direnişin de bir arada yaşanıldığı kara gün olarak tarih sayfalarındaki yerini aldı.

 

14 Eylül 1980 günü ülkedeki tüm grevler kaldırıldı ve Türk-İş dışındaki sendikaların faaliyeti durduruldu. Bir sonraki gün, DİSK, MİSK ve Hak-İş’in hesapları bloke edildi: evraklarına ve varlıklarına sıkıyönetimce el kondu. 17 Eylül 1980 günü gözaltı süresi uzatıldı. 18 Eylül 1980 günü Milli Güvenlik Konseyi’nin başkan ve dört üyesi TBMM Onur Salonu’nda törenle yemin etti ve ülke 1983 seçimlerine kadar bunlar tarafından yönetildi. 19 Eylül 1980 günü 1402 sayılı yasa, sıkıyönetim komutanlarının bütün kamu personelini gerekçesiz görevden alabilecek şekilde yeniden düzenlendi. Tüm il ve ilçe belediye başkanları görevden alındı, yerlerine sıkıyönetim komutanlıklarınca atama yapıldı. Birçok belediye başkanı gözaltına alındı. Ülke genelinde tüm il ve ilçe belediye başkanları görevden alınır iken; görevden alınmayan tek il belediye başkanı vardır o da Çorum Belediye Başkanı’dır!

 

Milli Güvenlik Konseyi tarafından, Deniz Kuvvetleri Komutanı Em. Oramiral Bülent Ulusu’ya kurdurulan darbe hükümeti 21 Eylül’de göreve başladı. Bu darbe hükümetinde, 1977 milletvekili seçimlerinde MSP İzmir milletvekili adayı olup seçilemeyen, 24 Ocak 1980 Kararlarının mimarı, darbe öncesinde Başbakan S. Demirel’in Müsteşarı, Turgut Özal’a da ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığı görevi verildi. 29 Eylül’de, hükümet programı açıklandı, programda 24 Ocak kararlarının uygulanacağı beyan edildi. Böylelikle 24 Ocak kararları silahların gölgesinde uygulanmaya konuldu.

 

ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Robert KOMER 1981 yılında Yankı Dergisi’nde yayınlanan röportajında açık sözlü ve biraz şaşkın bir şekilde 24 Ocak-12 Eylül ilişkisine dair görüşleri açıklıyor: “Askerler beni şaşırtan bir tutumla “serbest Pazar” ekonomisini onayladılar. Bu çözüm genç ve yetenekli uzmanlarca bir reçete dâhilinde Demirel’e önerilmişti. Bunlar acı ilaçlardı! Bu programı Demirel hiçbir zaman uygulayamazdı, çünkü gerekli kanunları çıkaracak meclis çoğunluğu yoktu. MGK; Turgut Özal’ın yerinde kalmasını hatta başbakan yardımcılığı vererek daha yetkili yere gelmesini söyleyince bundan çok etkilendim. Çok isabetli bir iş oldu. Onu zor politikasında desteklediler. 12 Eylül olmasaydı bu programla ilgili önlemler alınamazdı. Bu konuda generallerin payı çok büyük” diyordu. Amerika Birleşik Devletleri, 1970’li yılların başından itibaren Sol’u tasfiye etmek için siyasal “İslamcı” sağı kullanma hedefi-ne yöneldi. ABD’nin, Sovyetler Birliği’ni ‘yeşil kuşak’ ile kuşat-maya projesi Afganistan’dan başladı Türkiye’ye kadar uzandı.

 

9 Ekim 1980’de Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’nde sabaha karşı, solcu Necdet Adalı ve sağcı Mustafa Pehlivanoğlu infaz edildi. (2012 yılında görülen 12 Eylül Davası’nda, Kenan EVREN bu iki idamı kastederek “bir sağdan, bir soldan astık” diyerek tarafsız davrandıklarını ima etti.) 10 Kasım 1980 tarihinde Onur Yayınları Sahibi İlhan ERDOST, Mamak Askeri Cezaevi’ne götürülürken, dövülerek öldürüldü. Darbe öncesinde bir askeri inzibat erini öldürdüğü gerekçesiyle yargılanan 17 yaşındaki Erdal EREN, 19 Mart 1980 tarihinde idama mahkûm edildi. Erdal EREN’in idam kararı Yargıtay tarafından iki kere bozulmasına rağmen, Milli Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan kararla 17 olan yaşı büyütülerek, 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Ulucanlar Cezaevi’nde infaz edildi.

 

Kenan EVREN, 3 Ekim 1984’deki Muş gezisi sırasında yaptığı konuşmada Erdal EREN’in idamına ilişkin şunları söylüyordu: “Şimdi ben, bunu yakaladıktan sonra mahkemeye vereceğim ve ondan sonra da idam etmeyeceğim, ömür boyu ona bakacağım. Bu vatan için kanını akıtan bu Mehmetçiklere silah çeken o haini ben senelerce besleyeceğim. Buna siz razı olur musunuz?” Yine 03 Mart 2006 tarihinde Abbas GÜÇLÜ’nün sunduğu Genç Bakış programına katılan Kenan ERVREN, kendi dönemlerinde 36 kişinin idam edildiğini söyledi ve “o idam kararlarını imzalarken ellerim hiç titremedi ve bu yüzden hiç vicdan azabı da duymadım” dedi. EVREN, yine bu programda  “12 Eylül müdahalesini yapmaktan pişman olmadığını” da söyledi…

 

Yüz binlerce insanı gözaltına aldırtıp, tutuklatan, ülkeyi adeta bir cezaevine çeviren darbeciler tarafından 6 Kasım 1981 tarihinde çıkarılan 2547 Sayılı Yükseköğretim Kanunu ile YÖK kuruldu. Yüksek Öğretim Yasası ile de üniversitelerde bilimsel özerkliği yok eden düzenlemeler yapıldı. Bu “düzenlemelerden” sonra sıkıyönetim komutanları “güvenlik soruşturması” adı altında 1402 sayılı sıkıyönetim kanununun 2301 ve 2766 sayılı kanunun değişik maddelerine dayanarak özellikle solcu-ilerici olduğu düşünülen Üniversite personelini görevlerinden uzaklaştırdı. Açıkçası, sıkıyönetim komutanları YÖK eliyle üniversitelerdeki nitelikli öğretim kadrosunu tasfiye ediyordu.

 

Dönemin Genelkurmayı’nın açıklamalarına göre toplam 4891 kamu personeli görevden alınmış ve 38 profesör, 25 doçent, 10 yardımcı doçent 1402’lik olmuştur. Ancak 1402’lik olmak istemediğinden bizzat istifa yolunu seçenler de dâhil edildiğinde bu sayının 20.000 civarında olduğu ileri sürülmektedir.  Bütün bunların yanında, öğretmenlerin büyük çoğunluğunun üyesi bulunduğu TÖB-DER’in merkezi ve 670 şubesi kapatıldı, merkez ve şube yöneticileri, üyeleri gizli örgüt üyesi olmak suçlamasıyla yargılandılar ve düzmece mahkemelerde yüzbinlerce yurtsever aydın, devrimci demokrat insanı vatandaşlıktan çıkartıp mülteci durumuna düşürdüler.

 

Darbe ardından geçen 2 yıl içerisinde önemli kanunların tamamına yakını değiştirildi ya da yürürlükte kaldırıldı. 13 Temmuz 1982’de Askeri yönetimin belirlediği Danışma Meclisi tarafından geçici maddeler dışında 200 maddeden oluşan yeni anayasa tasarısı açıklandı.  Milli Güvenlik Konseyi’nin belirlediği Danışma Meclisi tarafından hazırlanan Anayasa oylaması ve cumhurbaşkanlığı seçimi ile birleştirildi. 7 Kasım 1982 (40 yıl önce) Pazar günü halk (referandum) oylaması yapıldı. Yapılan halk oylaması ile 1982 Anayasası yüzde 8,63 “hayır” (1.626.431 seçmen) oyuna karşılık yüzde 91,37 “evet” (17.215.559 seçmen) oyuyla kabul edildi. Anayasa’nın kabulü ile birlikte Kenan Evren’in Cumhurbaşkanlığı da halk tarafından onaylanmış oldu. Sonuçların açıklanmasıyla, Anayasa 9 Kasım 1982 tarihinde yürürlüğe girdi.

 

    “12 EYLÜL FAŞİST DARBENİN AĞIR BİLANÇOSU”

 

      1982 Anayasası’nın 24’üncü Maddesi’nde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi adıyla din dersi İlk ve Ortaöğretim kurumlarında zorunlu hale getirildi;  “Türk İslam sentezi” kültürünün ‘milli kültür’ olarak kabul edilmesi kararlaştırıldı; Diyanet İşleri’nde 260 din görevlisinin maaşının Rabıta-ül İslam örgütünce ödenmesi onaylandı. Bu dönem Kürtlerin “Dağ Türkleri” olduğu ilan edildi ve Genelkurmay Başkanlığı’nın bastırdığı “Beyaz Kitap”ta bu şekilde açıklandı. 12 Eylül Askeri faşist diktatörlüğü döneminde ve sonrasında, 1980’li ve 1990’lı yıllarda yüzlerce insan gözaltında kayboldu, işkencede öldürüldü… Doğudaki illerde köyler boşaltıldı ve “faali meçhul” cinayetler işlendi. 12 Eylül faşizmi Kürt halkı ve devrimciler üzerinde terör estirdi…

 

3 milyon kişi soruşturmadan geçirildi. “650.000 kişi gözaltına alındı, ağır işkencelerden geçirildi. 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalarda 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. 7 bin kişi için idam cezası istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. Askeri Yargıtay bunlardan 124’ünü onayladı. Haklarında idam cezası verilenlerden 50’si asıldı (26 siyasi suçlu, 24 adli suçlu). İdamları istenen 259 kişinin dosyası Melis’e gönderildi. 71 bin kişi “düşünce suçu” kapsamında, TCK’nin 141, 142 ve 163. maddelerinden yargılandı. 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi. 30 bin kişi sakıncalı olduğu için işten atıldı.14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 30 bin kişi siyasi mülteci olarak yurtdışına gitti. 300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 171 kişinin işkenceden öldüğü belgelendi. 937 film sakıncalı bulunduğu için yasaklandı.  

 

23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu. 3 bin 854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hâkimin işine son verildi.  400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi, 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahla öldürüldü. Gazeteler 300 gün yayın yapamadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve dergi imha edildi. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü. 14 kişi açlık grevinde öldü. 16 kişi kaçarken vuruldu. 95 kişi çatışmada öldü.73 kişiye doğal ölüm raporu verildi. 43 kişinin intihar ettiği bildirildi. Ayrıca; Askeri mahkemeler hapis cezalarına ek olarak binlerce kişiye sürgün ve kamu hizmetlerinden men cezası verdi.

 

12 Eylül’le başlayan ve devam eden süreçte, emperyalist çok uluslu şirketlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin çıkarları doğrultusunda ‘ülkeyi yönetmek’ üzere yönetime getirilenler tarafından, özelleştirme adı altında işçilerin-emekçilerin alın terinden kesilerek alınan vergilerle yapılan kamu malları emperyalist çok uluslu şirketlere ve yandaşlarına peşkeş çekildi. Dünya üzerinde hangi ülkede olursa olsun, darbelerden ve demokrasi dışı uygulamalardan en büyük zararı o ülkenin solcuları, ilericileri, aydınları, demokratları, emekçileri ve işçileri görmüştür. Bütün darbelerin ardından bu kesimler ya katledilmiş, ya zindanlara tıkılmış, ya da işsiz bırakılmışlardır. Demokrasi dışı her uygulama, baskıyı ve yoksulluğu beraberinde getirmiş emekçi kitleler açısından yıkıma yol açmış, devrimci ve sosyalist kesimler nefes alamaz hale getirilmiştir. Gerici ve faşist akımların önü açılmıştır…

 

Sonuç: zulmün, işkencenin, idamların, karanlığın ve talanın adı olan 12 Eylül günümüzde bitmiş değil. Evet, 12 Eylül bitmedi! 12 Eylül faşist düzeninin izleri bugün de yaşamın tüm alanlarında varlığını sürdürmektedir. Nasıl mı? 12 Eylül 1980 darbe rejiminin anayasası ‘delik-deşik’ olmasına ve onlarca kez değişikliğe uğramasına rağmen yerinde duruyor. 12 Eylül darbe ana-yasasının “değiştirilemez maddeler” üst başlığı altında, tekçilik ideoloji tanımıyla ve zorunlu din dersleriyle ve siyasi partiler kanunuyla sürüyor. Güce, özel olarak devlet gücüne atfettiği merkezi değerler sistemiyle sürüyor. En acısı da toplumda içselleşmiş bir kimlik olarak sürüyor. 12 Eylül darbesi ve bu ülkede yapılmış olan tüm darbeler olmak üzere, Dersim, Maraş, Çorum ve benzeri katliamlarla yüzleşmeden açılmış olan yaralar kapanmayacaktır. Evet, yüzleşme sürecini tamamlamak gerekiyor. Unutmayalım ki; geçmişle yüzleşmek bugünle yüzleşmektir!  Aşk ile.

 

       EKLER:

   Kenan EVREN darbe bildirisini okurken Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin ERSİN ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat CELASUN yanındaydı. [AA] 12 Eylül 1980 darbesi yarattığı büyük tahribatlarla, bir karanlık günün ve dönemin adıdır!

 

 

    Faşizm Zorbalıkta Sınır Tanımıyor! İdamları imzalarken ellerim hiç titremedi diyen cuntacı ve arkadaşlarının yaptıkları zulümden (faşizmden) görüntüler.

 

   İdamları imzalarken ellerim hiç titremedi diyen darbeci ve arkadaşlarının yaptıkları zulümden (faşizmden) görüntüler. 12 Eylül, demokrasinin, özgürlüklerin kısıtlanması, her türden hak arama arayışının ve örgütlenme girişimlerinin baskı altına alınması, eğitim-sağlık başta olmak üzere kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, gençlerin geleceksizliğe mahkûm edilmesi, toplumun gerici düşüncelerin etkisi altında şekillendirilmesinin önünü açmış olmasıyla hatırlanmaktadır.

 

 

    Ben Erdal EREN, hep 17 yaşındayım… 12 Eylül 1980 darbesi lideri Kenan EVREN denildiğinde birçok kişinin aklına 17 yaşında iken, yaşı büyütülerek asılan Erdal EREN için söylediği “asmayalım da besleyelim mi” sözleri gelir. 12 Eylül 1980 faşizminin katlettiği tüm devrimci yoldaşlarımızı sevgi ve saygı ile anıyorum. Onları unutmadık, unutmayacağız ve unutturmayacağız!

 

 

   KAYNAKLAR:

 

1- Gazi Eke, Yaz Mevsiminde Katliam ve Direniş, Nitelik Kitap Yayınevi, s. 261.

2- Siyasihaber.Org.

3- Yıldırım Türker, Erdal’ı unutmadık, Radikal Gazetesi, 6 Temmuz 2008.

4- https://www.milliyet.com.tr/gundem/idamlari-imzalarken-ellerim-hic-titremedi-255841

4- Yıldırım Baskı, http://www.msxlabs.org/forum/siyasal-bilimler/19969–12-eylul–1980-darbesi.

5- Odatv.com, 15.11.2012.

6- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay.

 

 

Mehmet KABADAYI.                                                                                                                                             İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com