NEYÎ SAVUNDUĞUMUZUN, NEYE DESTEK VERDÎĞÎMÎZÎN FARKINDAMIYIZ?
Sevgili Canlar, yazmayayım-polemik yapmayayım diyorum fakat gelişmeler bu değerlendirmeyi yapmamı dayatıyor.
–Kimi cemevlerine kesilen “ticarethane” mahiyetindeki elektrik faturalarına karşı yapılan başvurunun ardından Erdoğan-Akp yönetimi bu faturaların “konut” statüsünde ele alınarak tüm dernek, vakıf ve cemevlerini kapsayacağını açıkladı.
Buna karşılık geniş alevi örgütlenmelerinden yine tepkiler geldi. Ve canlarımız, kurumlarına sahip çıkma duygusuyla destekleyici yorumlarda bulundular-bulunuyorlar. Peki Canlar, bizler neyi desteklediğimizin farkındamıyız gerçekten ?
Cemevleri tabii ki “ticarethane” değildir ! Bu zedeleyici-çıkarcı tabiri kabul etmiyoruz, kınıyoruz.
Cemevleri birilerinin düzenli şekilde ikamet ettiği “konut”ta değildir ! Bu yakıştırmayı da kabul etmiyoruz ve devletin inkarcı tutumunu kınıyoruz.
Ve nihayetinde kurumların “Cemevleri Îbadethanedir. NOKTA” açıklamalarına tüm samimiyet ve iyi niyetimizle sorgusuz-sualsiz dört elle sarılıyoruz. Bizleri nereye götüreceğini hesaplamadan ?
35 senelik örgütlenmenin vermiş olduğu mücadele sonucu elde edilen başarılar-haklar hepimizin sahip çıkması gereken gerçekliktir. Kaldı ki geldiğimiz aşamada bir tıkanma ve dağılmanın yaşandığıda bizzat yöneticilerimizin teyyit ettiği gerçekliği de var.
Çıkış noktası ’93 Sivas-Madımak katliamı olmasıyla birlikte alevi örgütlenmesi aleviliğin kimlik olarak daha görünür kılınmasını amaçlamış, “Laiklik ve Eşit Yurttaşlık” ilkeleri etrafında birleşip diğer emek güçleriyle Demokrasi mücadelesine de kendi rengiyle müdahil olmuşlardır. Sonuç alınmıştır-alınmamıştır bunun muhasebesi yapılmalı-sorgulanmalıdır ?
Naçizane görüşüm onca emekten sonra, özellikle Türkiye özgülünde bir gerilemenin ve gericileşmenin yaşandığıdır ! Ve bunun yansıması da “Cemevlerine statü” konusunda kendini gösteriyor diye düşünüyorum.
Ne kadar ki “Devletin Alevisi olmayacağız” denilse de, “Sizden hiçbir yardım beklemiyoruz” denilse de (pratikte tam tersi ilişkiler sözkonusu), devletin Cemevlerine Îbadethane statüsü tanıması durumunda yasal olarak zaten devletin kontrolü altına girmenizi gerektirecektir. Aynı Diyanet ve diğer inançlarda olduğu gibi. Bu konuda bir sıkıntının olmadığı “Camilere tanınan tüm haklar Cemevlerine de tanınsın” yaklaşımıyla ortaya çıkmıyor mu ? Peki hem devletten “minnet eyleyerek”, hem de “ibadet statüsü” isteyerek nasıl o devletten bağımsızlığımızı koruyacağız ? (Birisi bana bunu açıklasın lütfen ?).
Cemevlerine statü isterken bu konunun geniş alevi kitleler nezdinde tartışılmadığı, ortak bir mutabakata varılmadığını da not etmek lazım. Tepeden inme bir anlayışla “Cemevleri Îbadethanedir” dayatmasıyla karşılaşıyoruz. Alevilerin gerçekten bir “ibadethane” talebi-ihtiyacı mı var ? Oysa tarihi gerçeklik gösteriyor ki Alevi süreğinde sabit belli bir “ibadet mekanı” bulunmamaktadır ? (Yanılıyorsam cahilliğime veriniz-düzeltiniz). Yılın sayılı zamanlarında, genelde sonbahar ve kış aylarında yapılan cemler için en uygun geniş bir mekan önceden temizlenir-hazırlanır, o gece Cem-i Civat olunur ve ertesi gün eski işlevini tekrar görürmüş. Bugün de derneklerde-cemevlerinde bu yöntem uygulanmalıdır. Diğer günler muhabbet meydanları kurulur, özel bir yer aranmazmış ?
Dolayısıyla bugün Alevilerin varolmasını-Aleviliğin kabulünü “Cemevi Îbadethane” statüsüne indirgemeyi “geri ve dincileştirici” bir talep olarak görüyorum. Türkiyede ki Cemevlerinin büyük çoğunluğunun “inanç pratiği” ortada. Belediyelerde yer edinme, Kaymakamlardan eşya yardımı alma, Siyasetçilerle örtülü-örtüsüz görüşme gerçekliği yine ortada ?
“Camilere tanınan tüm haklar Cemevlerine de tanınsın. Camilerde elektirikle, su ve doğalgaz bedava veriliyorsa, Cemevlerine de bu hak verilmelidir” dediğimiz anda “Minnet eylemiş” olmuyormuyuz ve devlet güdümüne girmeyi talep etmiş olmuyormuyuz ?
Kaldı ki bu konuda bizzat Diyanet Îşleri Bakanlığının açıklaması nettir:”Alevilerde müslümandır, tek ibadet yeri Camidir” diyor.
Keza devlet idarelerinin değerlendirmesi de farklı değildir:”Alevilik diye bir din ve inanç yoktur” dur.
Tayyip’in açıklamalarını hiç dillendirmeyelim bile.
Hal böyle iken “geri ve dinci” bir talepte ısrar etmek şahsen beni düşündürüyor ?
Yeri gelmişken, geçen Nazimiye Cemevine yapılan (organize olduğunu düşündüğüm) baskına karşı ele alınan ortak metin ne kadar şeffaf, devlet itibarını kendine dert edinen ve uzlaşmacı tavırda aynı şekilde düşündürücüdür ?
Yanılmak isterim ama “manipüle edildiğimizi” düşünüyorum.
Hal böyle olunca Alevilik-Aleviler böyle tanınmaz. Kaldı ki bizim kimseye kendimizi ispat etmeye ihtiyacımız yok-olmamalı da ?
Ama şuna katılıyorum:
“Cemevleri alevi toplumunun inanç ve muhabbet merkezleridir”.
“Alevilerin ibadeti Cem, ibadethanesi Cem Meydanıdır”.
Diyorum ki, illa bir “ibadet” aranıyorsa Aleviliğin ibadet anlayışı:”Kendine reva görmediğini başkasına görme-Zalimin zulmüne karşı mazlumun yanında ol” desturudur. Îbadetin esası da ilim bilmek-OKUMAKTIR !
Alevilerin kendilerine yönelik temel talebi, günümüz sosyolojisine göre, ALEVÎFOBÎ’ye hayır olup, bunun kanunlaştırma mücadelesini vermektir. Aleviler vardır, Alevilik haktır demektir.
Genel açıdanda Alevilerin talebi tüm toplumu’da kapsayan “LAÎK, DEMOKRATÎK, EŞÎTLÎKÇÎ, ÖZGÜRLÜKÇÜ bir Cumhuriyet düzeni” olmalıdır.
“Laik ve Eşit Yurttaşlık” talebine gelince bunlar talepten ziyade zaten kanunen anayasada yer alan ama ısrarla uygulanmayan haklardır.
Toplumsal barış ayrıştırarak değil/kamplaştırarak değil Laiklik temelinde birbirine saygı ve tahammül-kabul etmekle olur diye düşünüyorum.
“Îşinize geleni alın, Îşinize gelmeyeni atın”. Saygılarımı sunuyorum. Aşk ile.
-ALEVÎLER VARDIR, ALEVÎLÎK HAKTIR.
-ALEVÎFOBÎ YASAKLANSIN. ÎNKÂR ve NEFRET SUÇU OLARAK KANUNLAŞSIN.
-LAÎKLÎK ve EŞÎT YURTTAŞLIK KANUNLARI UYGULANSIN.
-SEÇMELÎ ve ZORUNLU DÎN DERSLERÎ KALDIRILSIN.
-LAÎKLÎK ÎLKESÎ GEREĞÎ DÎB KAMUSAL ALANA-ÎNANANLARA DEVREDÎLSÎN.
Ali Meral – 17 Şubat 2022 – Fransa/Lyon.
Bilgi için bakınız:
“Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 2. Maddesi, 10. Maddesi, 24. Maddesi “Laiklik ve Eşit Yurttaşlık” haklarını içerir. Fakat bu uygulanmamaktadır ve 1924’te ortaya konulan tekçi-inkârcı ve asimilasyoncu anlayış günümüzde de fiilen devam etmektedir.
( 3 Mart 1924-Diyanet kanunu, 18 Mart 1924-Köy kanunu, 4 Mart 1925-Takrir-i Sükûn yasası, 25 Eylül 1925-Şark Îslahat Planı kararnamesi, 30 Kasım 1925-Tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması kanunu,vb)-Kaynak: Mehmet Kabadayı.
EK: Alevi hak alma mücadelesinde bir ilk olan girişimin neden zamanında kurumsal olarak desteklenmediğini, o canımızın neden yanlızlaştırıldığı da araştırılması gereken bir konu? (Însanın bu nasıl bir hak arama mücadelesi diyesi geliyor akla?).
-Kendilerine dert edilenler için: “Bir Alevinin kimlik mücadelesi-Sinan Işık” aramasıyla konuya ileşebilirler.