NEREYE KOŞUYORUZ (Mehmet Kabadayı)
Tekçi akıl 1924’ten başlayarak, 1924 Anayasa’sının da özüne uygun olarak inkâr ve asimilasyon politikalarına hız verir ve asimilasyonu bir devlet politikası haline dönüştürür. Şöyle ki Etnik, dinsel ve inançsal alanda büyük bir çeşitlilik gösteren Türkiye’nin toplumsal yapısı, “tek ulus, tek inanç, tek milet ve tek din” denilerek Türk üst kimliği adı altında, tüm kimliklerin “Türk-Müslüman-Sünni-Hanefi” potasında eritilme sürecine gidilir ve temel kültür olarak tek din ve tek mezhep yurttaşa (topluma) dayatılır.
İlk olarak tekçilik anlayışına dayalı olarak; Mustafa Kemal’in emriyle 429 Sayılı Kanun ile 3 Mart 1924 tarihinde Şer’iye ve Evkaf Vekâleti’nin yerine Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak Diyanet İşleri Reisliği (DİB): kurulur. Zira aynı gün Şer’iye ve Evkaf Başkanlığı kaldırılmıştı. Burada yapılan sadece ve sadece isim değişikliğinden ibaret olan bir şeydir. Yani “Şeyhülislam’ın dininden Diyanet’in dinine” geçiş yapılmış olunur.
Diyanetle yetinmeyen bu tekçi akıl, Diyanet’in kuruluşu kanunundan 15 gün sonra, 18 Mart 1924 tarihinde de 442 Sayılı Köy Kanunu çıkartır. Söz konusu kanunun 2. Maddesi’nde köyü tanımlarken ilk başta Cami’yi sayar. Ve devamında “otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan, toplu veya dağınık evlerde oturan insanlar, bağ ve bahçe, tarlalarıyla birlikte bir köyü teşkil ederler” denir. Bu kanunla da Alevi toplumu görmemezlikten gelinir. Alevilere ‘ibadet mekânı’ olarak Cami’yi gösterilir açık söylemek gerekir ise Cami dayatılır.
Çıkartılan Diyanet ve Köy Kanunuyla yetinmeyen tekçi anlayış tarafından, 30 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile bazı Unvanların Men ve İlgasına dair 677 Sayılı Kanun çıkarttırılıp, kabul edilir. Bu kanunla Alevi Dergâhları yasaklanıp kapısına kilit vurulur. Başta Alevilerce çok önemsenen Hacı Bektaş Dergâhı olmak üzere tüm Alevi Dergâhları kapatılır, mal varlıklarına el konulur ve kıymetli eserleri yağma edilir. Hace Bektaş Dergâhı 1925 tarihinden bu yana yasaklıdır ve 1964 yılından bu yana da Kültür Bakanlığı bünyesinde Müze statüsündedir.
429 Sayılı Diyanet Kanunu, 442 Sayılı Köy Kanunu ve Tekke ve Zaviyeler ile Türbelerin Seddine ve Türbedarlar ile bazı Unvanların Men ve İlgasına dair 677 Sayılı Kanunun çıkartıldığı dönem tek parti CHP dönemidir. Bu kanunları çıkartıp topluma tekçiliği dayatan ve Alevi-Bektaşi Dergâhlarını yasaklayıp kapısına kilit vuran bu partin (CHP) gelmiş geçmiş Genel Başkanları ve bugünkü kurumsallığı ve de bu günkü Genel Başkanı bu yasak konusunda bir özeleştiri yapmamıştır. Bu yasağın kaldırılması ve Dergâhların Alevi-Bektaşilere geri teslim edilmesi konusunda bir açıklama yapmamıştır.
Bütün bu gerçekler ortada duruyorken; kimi Alevi Kurumları “15-16-17-18” Ağustos tarihlerinde CHP’li Hacı Bektaş Belediyesi ile birlikte etkinlikler yapıyorlar ve devamında da çıkıp “Dergâhlarımızı geri istiyoruz yürüyüşü” yapıyorlar. Diyanet ve Köy Kanunu çıkartan ve de Dergâhlarımızı yasaklayan 677 Sayılı Kanunu çıkartan akıl ve onun günümüzdeki kurumsallığını temsil eden anlayışa tek kelâm etmeden “Dergâhlarımızı geri istiyoruz” demeyi nasıl yorumlayacağız? Ve gelecek kuşaklarımıza nasıl anlatacağız?
Öncelikle yüzleşmeyi kendimizden başlatmak, ezberleri bozmak ve toplumu manipülasyondan (hileli yönlendirmeden) arındırmak (kurtarmak) için bütün bunları hakikat aşkıyla tekrar tekrar yazmak gerekiyor. Yol önderlerimiz (pirlerimiz); “Yol Cümleden Uludur”, “Gönül Kalsın, Yol Kalmasın” demişler. Yol önderlerimizin (pirlerimizin) ortaya koydukları bu ilkeye bağlı (sadık) kalarak gerçekleri yazarak toplumu bilgilendirmek bir aydın sorumluluğudur düşünüyorum. Aşk ile.
Mehmet Kabadayı
(Not: Görseller (resimler) açık kaynaklardan alınmıştır.)