BİZİ KUŞATAN DIŞ VE İÇ ASİMİLASYON

BİZİ KUŞATAN DIŞ VE İÇ ASİMİLASYON (Mehmet Kabadayı)

“İnsanların, gerçekten ne düşündüklerini öğrenmek için, söylediklerinden çok, yaptıklarına dikkat edin!” Rene DESCARTES.

Bizi kuşatan dış ve iç asimilasyon başlıklı yazımıza tekçi-inkârcı ve asimilasyoncu devlet anlayışını tanımakla başlayalım! 1924’te oluşturulan ulus–devlet anlayışı farklı etnik kimlikleri, inançları, dilleri, tekleştirme siyasetini esas alır ve bunu bir devlet politikasına dönüştürür. Bu kapsamda Cumhuriyet devrimleri adıyla peş peşe kanunlar çıkartılır. 1924 yılında ve sonraki yıllarda çıkarılan kanunlara bakılırsa bu durum çok rahat görebiliriz. 03 Mart 1924 tarihinde 429 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak Diyanet İşleri Başkanlığı kurulur. Diyanet’in kurulmasıyla ülke “Sünni-Müslüman-Hanefi-Maturidi” inancın merkezi haline getirilir.

 

Tek merkez haline getirilen “Sünni-Müslüman-Hanefi-Maturidi” inanç dışında kalan başta Alevilik olmak üzere tüm inançlar yok sayılıp inkâr edilir. Bu tekçi anlayış bugüne kadar farklı söylem, araç ve aktörlerle devam etse de toplum üzerinde uygulanan asimilasyon yöntemi hiç değişmedi. En önemlisi de din ve devlet işlerini birbirinden ayırmaktan ziyade, devletin bir dini kurumu olan Diyanet eliyle dinin devletleştirilmesi politikaları merkeze alındı ve “ötekilere” karşı bir asimilasyon aracı, bir misyoner kurum olarak her zaman Diyanet’e başvuruldu. Böylelikle ‘öteki görülen yurttaşlara’ karşı inkâr ve asimilasyon, partiler üstü bir devlet politikası olarak devam ettirilip günümüze kadar gelindi.  Alevi toplumu ve Alevi inancı Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de, 100 yıldır devletin her kurumunun kıskacı altında asimile edilmeye devam ediyor.

 

     BİR “YOK ETME POLİTİKASI” OLARAK ASİMİLASYON

Geldiğimiz noktada tekçi anlayışın temsilcileri, bu ülkedeki farklı inançlardaki, kültürlerdeki toplulukları kimi zaman kaba ve zor yöntemlerle bastırmaya çalışırken bir yandan da asimilasyon yöntemleriyle değersizleştirmeye ve de etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Bu çalışmaları yaparken de, bütün bunları tek başına yapmamaktadır. Açık ve net bir şekilde görülmektedir ki; son yıllarda ve son aylarda hemen hemen devletin tüm mülki erkânın katıldığı “Cemevi temel atma törenlerinde ve Cemevi açılış törenlerinde de (Isparta-Gaziantep-İstanbul/Başakşehir–İstanbul/ Ümraniye ve Çorum vb.) anlaşılacağı üzere devlet asimilasyonu, kimi dedeler ve kimi Alevi kurum başkanları ile ilişkilenip birlikte yapmaktadırlar. Görünen odur ki, Alevi toplumsallığı Cemevleri üzerinden denetlemeye ve kontrol altına alınmak istenmektedir…

 

Gerçek şudur ki, yukarıdaki örnekler de verdiğimiz gibi asimilasyon sadece dışarıdan tek başına yapılamaz ve de uygulanmaz! Bir de topluluğu içeriden kuşatan, daha da vahim olan bir  “iç asimilasyon” vardır ki; aslında en tehlikelisi de işte bu iç asimilasyondur! Günümüzde bu kadim (yol’u) öğretiyi içeride asimile edenler bellidir! Bunların isimlerini burada yaymaya gerek bile yoktur. Zira bunlar yaptıklarıyla, sosyal medya paylaşımlarıyla ve zulüm anlayışıyla çektikleri boy boy resimlerle kendilerini açık bir şekilde belli etmekteler ve de ortaya koymaktalar. İşin acı yanı “Alevileri” aslında, “sözde Alevi temsilcileri” dönüştürerek Müslümanlaştırarak asimile ediyorlar. Geçen günlerde bir Alevi Federasyonumuzun (ADFE) İnanç Kurulu Başkanı sosyal medya hesabında şu paylaşımı yapmıştı: “Alevilik öz’dür, Aleviliğin özü İslam’dır. İslam’ın özü Ehl-ı beyittir. Ehl-i beytin özü Kur’an’dır. Kur’an’ın özü “Allah’tır.” İşte, Alevilik bu!” İkrarsız ve rızasız yaşamın bir kesim tarafından kabullenmesi ve bu durumun normalleştirilmesi ve de asimilasyona karşıyım diyenlerin bütün bunlara sessiz kalmaları hangi bilincin ve samimiyetin ürünüdür acaba?

 

Gerçeği görmesi gereken toplumlardır yani insanlardır. Konuşulması gereken kavram ise ‘Vicdan’dır. Devletlerin vicdanı olmaz! Toplumların ve insanların vicdanı olur. Vicdanı olan toplumlar ve insanlar da erdemli ve onurlu yaşamı hak ederler. Erdemli ve onurlu insan yaşamını aklı ile yöneten ve sorup-sorgulayan insandır. Evet, topyekûn olarak Aleviler ve Alevi kurumları kendilerini ilgilendiren asimilasyon da dâhil tüm meseleleri doğru analiz etmeleri kendilerini hakikate ulaştıracaktır. Doğru analiz her şeyden önce tekçi-inkârcı ve asimilasyoncu düzen ile yüzleşmek için çok önemlidir ve de gereklidir. Doğru ve yerinde bir analiz sonucunda Alevilerin yıllardır (100 yıl) bilinçli ve planlı politikalarla asimile edildiği gerçeğiyle yüzleşilecektir.

 

   SONUÇ: ikrarından dönmek, Yol’u erke bulaştırıp, arsıza, hırsıza, nursuza düşürmek, yol düsturu ile söylemek gerekir ise düşkünlüktür. Şimdi sormak ve vicdanen bu sorulara bir yanıt bulmak durumundayız! Alevi asimilasyonunu Devlet/ “Sünni-Diyanet” ve de “Şii misyonerler” tek başına mı, yoksa Aleviler içerisindeki “köşe başlarını tutan işbirlikçilerle birlikte” mi yapmaktadırlar? Aşk ile.

   EKLER:

 

 

 

KAYNAKLAR:

1-https://alevinet12.com/yazarlar/mehmet-kabadayi/asimilasyon-bir-devlet-politikasidir/

2-Pir Zeynel Kete, https://yeniyasamgazetesi3.com/degersizlestirilmek-istenen-alevilik/

3-https://pirha.org/dogandan-akpnin-kampa-ve-kerbelaya-goturecegi-genclere-dedelere-cagri-tevessul-etmeyin-

4-https://pirha.org/ocak-evlatlarindan-asimilasyonculara-uyari-dersimden-ellerinizi-cekin-

5-Ayhan Aydın, Aleviler’in Büyük Açmazı ve Karanlık Bir Çağ, Karanlık Bir Düzen, 20 Haziran, 2022

6-https://alevinet12.com/yazarlar/mehmet-kabadayi/asimilasyon-ve-alevi-kurumlari-01/

7-Asimilasyon Ve Alevi Kurumları – 02

8-https://alevinet12.com/yazarlar/asimilasyon-ve-alevi-kurumlari-03/