ZULÜM ve İFTİRALAR – 3 (Mehmet Kabadayı)

ZULÜM ve İFTİRALAR – 3

“İftira kılıçtan daha zalim bir silahtır, çünkü iftiranın açtığı yaralar hiçbir zaman kapanmaz.” Henry FİELDİNG

Osmanlı döneminde verilen fetvalar, çıkartılan hüküm ve buyruklarda görüldüğü üzere Osmanlı dönemin de nasıl ki din toplumsal kontrol ve baskı aracı olarak kullanılmış ise tek parti döneminden günümüze dek Cumhuriyet iktidarları döneminde de din toplumsal kontrol ve baskı aracı olarak kullanmıştır. Osmanlı da dini konularda en yüksek yetkiye sahip devlet görevlisi olarak Şeyh’ül-İslam var idi! Devlet görevlisi olan bu Şeyhülislam insanların katledilmesine ve cezalandırılmasına yönelik fetva yayınlardı. Yayınlanan fetvalar doğrultusunda da insanlar cezalandırılırdı…

Osmanlı döneminde olduğu gibi, Cumhuriyet döneminde de “Müslüman-Sünni-Hanefi-Türk kimliği” üzerinden yapılan “kodlamayla” birlikte her alanda dayatmacılığın, manipülasyonun ve asimilasyonun “merkez gücü” hep devlet olmuştur. Şöyle ki; Osmanlı da var olan Şeyhülislam’lığın yerini Cumhuriyet döneninde Diyanet aldı ve devlet bu kez Diyanet’le dini kontrol eder hale geldi. Açıkçası devlet, “tek dini ve tek dinin tek mezhebini” yani “Hanefi mezhebini” laik bir ülkede olmaması gereken Diyanet eliyle topluma dayattı ve günümüzde de bu dayatma devam ediyor.

 

CUMHURİYET DÖNEMİ ALEVİLERE YAPILAN İFTİRA Ve KARALAMALAR

1923 yılında başlayarak Cumhuriyet dönemde de kimi yazarlar roman ve öykülerinde yaptıkları iftiralarla Alevilere yönelik nefret söylemlerini açıkça dile getirmişlerdir. Roman’ında (kitabında) Alevilere yönelik nefret söylemlerini işleyenlerin başını Yakup Kadri Karaosmanoğlu çekmektedir.

Cumhuriyet’in ilk  (1923) yıllarında Aleviler; Alevileri kötüleyen, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Nur Baba romanı (kitabı) ile tanıtılmıştır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu; “Nur Baba” adlı romanında Alevilere iftira atıp saldırmış ve Alevileri alenen aşağılamıştır. Bu Roman’ın bir bölüm başlığının adı şöyle: “Bir Bektaşi Tekkesinde Mumlar Nasıl Söner.” Bu Roman’ın son baskısı 1999 yılında yapılmış! Açıkçası bu roman Kızılbaş/Alevilik karşıtlığı üzerine kurgulanmış olup, Osmanlı döneminde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde de Kızılbaş/Alevi’lere yönelik yanlış algıdaki (önyargıların) sürekliliğin ele alınmasını amaçlanmıştır.

Yakup Kadri Karaosmanoğlu kimdir? Y. Kadri Karaosmanoğlu sıradan biri değildir o CHP’nin ünlü kalemlerinden birisidir. Y. Kadri Karaosmanoğlu, 1930’lu yıllarda CHP’de milletvekillik yapmıştır. Kemalizm’i bir doktrin haline getiren “Kadro” dergisinin kurucularındandır. Ve aynı zamanda Y. Kadri, Karaosmanoğlu Kurucu Meclis, Millî Birlik Komitesi Temsilciliği (6 Ocak 1961 – 15 Ekim 1961) yapmıştır.

Eserlerinde Alevileri kötüleyip, iftira kervana katılıp yanlış algıdaki önyargıların taşıyıcılarından biri de Müsahipzade Celal’dir! Müsahipzade Celal’in bu dönemde Alevilere hakaret içeren “Mum Söndü” oyununu 1930 yılında sahneye koymuş. 1960’lara gelinmiş ama zihniyet yine değişmemiş! 27 Mayıs 1960 tarihindeki darbenin ardından gelen dönemde de Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyunu yine sahneye konulmuş. 1962 yılında tekrar sahneye konulan bu oyuna ilk tepkiyi 1963 yılında İstanbul Üniversitesi’nde okuyan Alevi gençler gösterirler ve bir bildiri yayımlarlar. Öğrenciler, dönemin İsmet İnönü hükümetini Alevilere hakaret eden bu oyuna sessiz kalmakla suçlarlar.  Müsahipzade Celal’in Alevilere hakaret içeren “Mum Söndü” oyunu Devlet ve şehir tiyatrolarında 1970’li yılların sonuna kadar “temsil” edilir.

Reşat Nuri Güntekin’in “Balıkesir Muhasebecisi / Tanrı Dağı Ziyafeti” adlı romanı da, dönemin (1992) Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) tarafından basılıp dağıtılıyor. Devlet ve Şehir Tiyatrolarında sahnelenen kitabın 13. sayfasında yer alan diyaloglarda Kızılbaşlara (Alevilere) karşı hakaret ve nefret suçu işlemiştir: İsmi geçen eserin 13. Sayfasında yer alan diyalog: “Karı amma vurdu ha. Eh bu da olur… Kızılbaşların mum söndü gecesi gibi tövbeler olsun…” “Balıkesir Muhasebecisi / Tanrı Dağı Ziyafeti”ni yazan Reşat Nuri Güntekin’de CHP’de (1939 / 1946 Çanakkale) milletvekilliği de yapmıştır.

Haldun Taner’de “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” adlı romanında Kızılbaşlara (Alevilere) hakaret ediyor ve nefret suçu işliyor. Haldun Taner, bu romanın kurduğu diyaloglar şöyle: “Bırak allasen müdür bey. Bazen kanıma dokunuyor vallaha. Sen onun oruçlu olduğuna inanıyor musun? O ne hinoğlu hindir o, ne kahpe dinli Kızılbaş’tır o! Müslüman olsa acımak bilir.” Haldun Taner, bu romanın bir başka sayfasında kurduğu diyalog şöyle:  “Ve işte o anda, tövbeler olsun, abla kardeş, Kızılbaşlar gibi sarmaş dolaş oluverdik.” Haldun Taner’in Kızılbaşlara (Alevilere) hakaret edilen ve nefret suçu işlenen bu romanı (yeni baskı)  2004-2005 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alıyordu.

Aynı Reşat Nuri Güntekin, Hüseyin Rahmi Gürpınar ve Haldun Taner gibi Ömer Seyfettin’de “Harem” isimli romanında Kızılbaşlara (Alevilere) hakaret ediyor ve nefret suçu işliyor. Ömer Seyfettin’in “Harem” isimli romanındaki satırlar: “Evvel zamanda, insanlar daha hayvanlara pek yakın iken, ferdi izdivaç yokmuş. Sürü halinde yaşarlarmış. Kabilenin bütün erkekleri, bütün kadınların musavi (eşit) surette kocası imiş.”(…) “Doğan çocukların anası babası da kabilenin bütün halkı imiş! Bu hal ayin gibi hala bazı cemaatlerde devam eder. Mesela Kızılbaşlar gibi… Ne ise…” Aynı Haldun Taner’in “Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu” adlı romanı gibi Ömer Seyfettin’in “Harem” isimli romanı da 2004-2005 yıllarında Milli Eğitim Bakanlığı, tarafından ilk ve ortaöğretim öğrencilerine önerilen 100 Temel Eser arasında yer alıyordu.

Hüseyin Rahmi Gürpınar’da “Toraman” adlı romanında kurduğu diyaloglarla Kızılbaşlara (Alevilere)  hakaret edip ve nefret suçu işliyor. Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın  “Toraman” adlı romanında kurduğu diyaloglar şöyle:  “Tanrım insanı bir kere şaşırtmasın. Herif artık bu hırtlamba karının yüzüne bakmaktan bıktı.” “Karşısında dolaşan ay gibi evlatlığı görünce kendini tutamadı. Mezhebi geniş adam… Kızılbaş mıdır nedir?”

Yukarıdaki örnekler de olduğu gibi kimi yazarlar tarafından yazılan romanlarda, kimi zaman kimi tv kanallarında sunucuların söylemlerinde, kimi zaman okullarda kimi kendini bilmez öğretmenler tarafından Alevilere yönelik karalama, hakaret,  iftira ve nefret söylemleri dillendirilerek, açık bir şekilde insanlık suçu işlendi. Açıkçası tekçi, inkârcı faşist ve gerici kafalar, Alevilere yönelik karalama, hakaret,  iftira ve nefret söylemleri ile yetinilmedi. Bu kirli zihniyet tarafından Alevilik sistematik ve bilinçli bir şekilde karalandı.

Sonuç: Toplumumuzun büyük bir çoğunluğu (% 75-80 gibi) uğradığı onca zulme, yaşadığı onca acıya ve sıkıntıya rağmen bu kirli zihniyetle yüzleşmedi. Ne yazık ki halende yüzleşmek istemiyor. Yine ne yazık ki yüzleşmeme de diretmenin önündeki en büyük engeli kimi asimilasyona teslim olmuş, çıkar düşkünü ikiyüzlüler, toplumu manipüle ederek yani toplumu kendi çıkarları için kullanarak yüzleşmenin önündeki engeli oluşturuyorlar.  Aşk ile.

        EKLER:

 

    Musahipzade Celal, Alevilere hakaret eden “Mum Söndü” oyununu 1930 yılında yazıyor! Bu çirkin “oyun” 1931 yılında sahneye konuluyor ve 1936 yılında da kitap olarak yayınlanıyor…  Bu ülkede 100 yıldır “çağdaşlıktan ve laiklikten” dem vuranlar; bu iğrençlikleri ve de bu süreçleri sorgulayabildiler mi? Bu iğrençliklerle yüzleşebildiler mi?

 

 

   KAYNAKLAR:

 

1-https://dersimtv.net/turk-edebiyatinda-alevilere-karsi-nefret-soylemleri/

2-https://www.aksam.com.tr/yazarlar/fikri-akyuz/edebiyatcilardan-gayri-edebi-satirlar/haber-291097

3-https://www.gazeteduvar.com.tr/14-nefret-sucunun-8inde-hedef-aleviler-haber-1536965

4-https://www.gazeteduvar.com.tr/nefret-suclari-raporu-en-fazla-aleviler-ve-hiristiyanlara-yonelik-suc-isleniyor-haber-1631860

5-https://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyaset/bir-12-eylul-mektubu-40-bin-aleviye-kan-kusturdum-haberi-62296

6- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay, 2015.

 

Mehmet KABADAYI.