Tarihsel Kültür Kaynaklarını Kimler Neden Çarpıtır?
Bir düşünce, birey, inanç, toplum ve devlet herhangi sebepten, halkların tarihsel kültür kaynaklarını yok sayıp tahrip ediyorsa, insanlıktan uzak vandalist canavar demektir. Her farklı kültür, insanın düşünmesini sağlayan bilimsel temel zenginlik kaynağıdır. Buna rağmen başkalarının ve kendi tarihini çarpıtıp yok eden toplumlar, kültürden nasiplenmemiş taklitçi akıl yoksunu iken, yalnızca kendi tarihsel kültürüne önem vermekse, ukala yarım akıllılıktır.
“Tarih insandır insan tarih”. Gerçek, doğru düşünüp, akıl yöntemiyle sorgulayan insanın olmadığı bir dünyada, kavramsallık olmayacağı gibi tarihten de bahsedilemez. Doğa kaynaklarının insan için ne kadar önemi, değeri varsa, tarihsel kültür kaynaklarının önemi de aynıdır. Tarihle ilgili temel gerçeklik ifade edildiği şekilde olduğuna göre, egemen egoist insanın tarih anlayışı şu şekildedir. Birey ve toplumlar, başta kendi tarihleri olmak üzere insanlığın gerçek yaşanmışlığını sürekli çarpıtarak yaşıyorsa, düşüncesiz, kör demektir. Dünya toplumlarının tarihe bakış ve yaklaşımlarını bağımsız şekilde incelediğimizde, kimlerin kör, düşüncesiz olduğunu daha net anlayabiliyoruz.
Bilindiği üzere tarihin başlangıcı evrenin 13,5 milyar yılda, dünyanın ise 5 milyar yıl sonra bitki, hayvan ve de insan yaşamına ancak uygun hale gelmiştir. İlk karadaki bitkisel ve canlı türler 700 milyon yılda var olurken, diğer hayvansı türlerse 525 milyon yıl içerisinde ortaya çıkmıştır. Omurgalı memeli hayvanlar ile devamında insana benzeyen yarı düşünce yetenekli Hominidlerse, 14 milyon yıl önce dünya tarihinde yer almıştır. İnsan düşünce yeteneğini milyon yıllar sonra tamamlayabildi. Düşünceye sahip olmasaydı insan, kendisini bilemeyeceği gibi tarih ve kültürü kavramadan, hayvanların yaşamına benzer güdüsel şekilde ömrünü tamamlayacaktı. O zaman her şey bir hiçlikti.
Esas incelenmesi gereken konu, insanın kendi gerçekleştirdiği tarihini, kendisi neden karmaşa, yalan ve çarpıtmalara uğratmaktadır? Tarihine, yaşamına bilinç yoluyla ihanet eden insanın, derince incelenmesi gerekir. İnsanla ilgili incelemeler daha çok psikoloji ve antropoloji alanına girerken, biz burada sosyolojik açıdan tarihi kültür kaynakları neden, nasıl çarpıtılıp yok edildiği üzerinde durup, tarih konusundaki çirkefliğe ortak olanları deşifre edeceğiz.
İnsan; mükemmel yapılmış bilyeler üzerinde hareket eden mekanik ya da elektronik araca benzemektedir. Gaz ya da enerji verdikçe hızlanan ve bu hızı yavaşlatacak güçlü fren sistemi olmadıkça, adeta uçuruma giden bir araçtır insan. Sınırsız her şeye sahip duygu yüklü egoist insanın, doğru tarih yazacağı asla beklenmemelidir. Bu bakımdan toplumların tarihe nasıl baktığını, ne şekilde yazdığını tek tek incelemek yerine, düşünce yapılarının pratiğine bakarak istediğimiz sonuca daha kolay ulaşabiliriz.
Tarihe kendilerine göre şekil verenler, her zaman maddi, askeri gücü elinde bulunduran egemenlik heveslisi siyasal düşünceler ve bunların maşası olan çoğu yazalardır. Genelde tarih düşmanı siyasi düşünceler dinci, ırkçı, kapitalist ve emperyalistlerle ortak hareket eden çömezlerinden oluşur. Ancak bunlar içerisinden hangilerinin daha çok tahribat yaptığını anlamak için, kendi tarihlerine bakarak tespit edebiliriz.
Doğadaki kaynakların tüm insanlığın ortak varlığı olduğunu, insanın öz kültürüyle insan olabildiğini hesap etmeyen, egoist kültür düşmanı anlayışlardan, İslam ve etnik ırkçılar başta geliyor. Şu gerçekler, İslam ve ırkçıların hiçbir ahlak, insanlık kuralı tanımadan, insanı, tarihi kültür varlıklarını tahrip ettiklerini görüyoruz. İslami toplumların tek yapamadıkları şey, yeraltındaki tarihsel kalıntılara ulaşamamalarıdır. Onun dışında yaşama bakış amaçları, her şeye sınırsız şekilde sahip olup, sürekli kendilerinin egemen olacağı duygu, ego, inanç tek düşünceleridir. Unutulmamalıdır ki, tarih ve kültürleri yok edip çarpıtmadan, hiçbir anlayış uzun süre egemen olamamıştır. Zorba, ırkçı türlü hileyi kullanan egemen siyasal yapılar, yine de her şeyi istedikleri gibi yok edemediklerinin de farkındalar.
Özellikle İslami toplumlar, alternatif ya da düşman gördükleri halkların kültürlerini yok edemeyince, sahipleniyormuş gibi yapıp içerisine yalan, yanlış hikâyeler uydurarak özünü belirsizleştirmekle egemenleri geride bırakmıştır. Bunun örnekleri dünyada çok fazla olmakla beraber, en çirkin tarih kültür düşmanı İslami toplumların olduğunu ifade etmek, İslam’a düşmanlık olarak anlaşılmamalı. Çünkü İslamcı çoğu anlayış, İslam’ın dışındaki her şeyin haram gereksizliğine inanıp, yakıp yıkmaları belirttiklerimizin kanıtıdır. İslam dini miladi 610 yıllarında ilk ortaya çıktığında, kendinden önceki dinlerin ve tüccar toplumların ortaya koyduğu anlayıştan daha derin, yalancı masalları şu şekilde üreterek egemen olmuştur ve olmaya devam ediyor.
Örneğin İslam’ın her şeyi hayal ürünü mitolojik çarpıtmalarından öne çıkanlar, Allah’ın Hz. Muhammed’den sonra, bir daha ne peygamber ne de kutsal kitap göndermeyeceği ukalalığı. Aynı zamanda İslam’ın en son din olduğu, kutsal kitap kurandaki yazılanlara Allah kelâmı deyip kesinlikle değiştirilemeyeceği. Bu anlayıştaki İslami toplumlar, her türlü olumsuzlukların hesabını, Allah’tan başkasına vermeyecekleri kurnazlığı ile, tüm çirkinliklerine kendi içlerinde meşruiyet kazandırmışlardır. Ve İslami mitolojik kuralların dışında, hayatın gerçek maddi yaşananlarının kabul edilmemesi, İslami kurnazlık ve tarih düşmanlığı değil midir? Diğer tek tanrılı dinler hayal ürünü mitolojik inanç ve yaşam kurnazlıklarını çoğunu, çoktan tarihin çöplüğüne atmışlardır.
İslam; yalancı hayal ürünü mitoslarla var olsa da bir noktadan sonra, kendi Arap diline sahiplenerek bir yaşam şekli oluşturmuştur. Bu anlayışı geride bırakan daha farklı bir tarih kültür düşmanıysa, başta kendi dil, din, inanç, kültür, tarihini inkâr eden, devşirme Müslüman Selçuklular, Osmanlı ve Cumhuriyet’dir. Devşirme Müslüman Türkikler kendilerinden önce Anadolu’nun yerli halklarının edebiyat, ekonomi vb. birçok kültürel değerlerini yok ederken, tamamen başaramayınca bu defa sahipleniyormuş gibi yapıp, içerisine yalan yanlış masallar ekleyerek, anlamsız ve itibarsızlaştırmasıdır.
Dünyanın çoğu toplumlarında tarihsel kültürleri tahrip eden egemen güçlere, en büyük desteği ise sözde tarih ve edebiyatçı yazarlar vermekte. Bu konuda Türkiyeli yazarlar yine en başı tutuyor. Çoğu bilerek veya bilmeden, mevcut egemen anlayışın ya her şeyi doğru yaptığını düşünüyor veya başka kaynak yok bahanesiyle tarih, kültür ihanetine sürekli ortak olmaktalar. Devşirmeciliğin ortaya koyduğu kaynakların ne derecede kaynak niteliği taşıdığı, bunların kime, neye, hangi amaca hizmet ettiği analiz edilmeden, olduğu gibi kaynak olarak kullanmak, tarihe ve kültürlere en büyük ihanettir.
Dürüst samimi tarihçi ve edebiyatçılar, çalıştıkları alanın bir bilim olduğu gerçeğinden hareketle, her türlü kaynağa önce şüphe ile yaklaşıp daha sonra, hangi anlamda nasıl kullanılacağını iyi bilmek zorundadır. Örneğin Selçukluların Ahilik Tarikatı, Osmanlı’nın Bektaşilik Tarikatı, Cumhuriyetin Diyaneti, Hacıbektaş şenlikleri gibi uygulamalarının asimilasyon olduğunu her yazar bilmelidir. Başka kaynak yok çaresizliği ile asla hareket edilmemeli. Her kaynak doğru incelendiğinde gerçek amacı anlaşılacağı gibi, birilerini yok sayıyorsa yazar bunu belirtmek zorundadır.
Her tarafından yalan, hile, ırkçılık dökülen yazarların, Alevilerin Müslüman olduğunu iddia etmeleri; Kürtlerin dağlı Türkler olduğuna inanıp kitap yazması. Türklerin tarihini ve gerçek kültürünü İslam ile başlatıp buna inanan her tarihçi ve edebiyatçı, en büyük tarih düşmanıdır. Demokrat iyi niyetli edebiyatçılar bu noktalara çok dikkat etmeliler. Herhangi bir konuyla ilgili kendi ülkesinde kaynak bulamasa bile, diğer toplumlardan faydalanmak tarihçi ve edebiyatçı yazarların zorunlu doğal görevidir. Ve egemenlerin tarih kütür düşmanlıklarını engelleyecek önemli gücün, kariyer hesabı olmayan dürüst, samimi tarih ve edebiyatçıların olduğunu herkes bilmeli.
Somut örnek vermek gerekirse, Avrupalı samimi, dürüst tarihçi, edebiyatçı ve aydınlar, 1500’lerden itibaren her türlü baskı, katliam, zorluklara rağmen gerçeklerde ısrar etmeleri Avrupa’yı Avrupa yapmıştır. Türkiye gibi İslami ülkelerde dürüst, samimi edebiyatçı ve aydınların elimizin parmak sayısını geçmemesi, egemenlerin tarih, kültür üzerindeki tahribatları hiçbir engele takılmadan devam ettiğini hepimiz bilmeliyiz.
İlk yorum yapan olun