Meydana zakir girer. Üç nefes bir donzdeh (on iki) soyler.
Gerçeğe Hü!..…
Murteza Ali’yi candan seversen
Aç can gözünü gafletten uyandır
Musahipsiz ile durup oturma
Bir içim su verse külli ziyandır
Rehberin önünde pire uyuldu
Yalan gerçek şu meydanda duyuldu
Varlığından geçen üstad sayıldı
Hakk bilir ötesin ol Şaha âyandır
Can gözü örtüktür hakkı göremez
Üstadın yoluna doğru varamaz
Hakk meydanında sualimi veremez
Hali yoktur dört kapıda yabandır
Şah Hatayi’m senin derdin deşilmez
Acısı olmayanlar derde duş olmaz
Mürşidsiz rehbersiz yollar açılmaz
Güruhu Naci eteğinde elİmiz vardır
************
Bir can bir cana özenip gelince
El uzatmayınca etek tutulmaz
Rehberinden tevbe okunmayınca
Yuma onun insanlığın bilinmez
Kâmil rehberdir özünü yuyan
Ol gerek kanidir suyunu koyan
Varıp Hakk Ceminde yerini bulan
Musahipsiz onun özü yuyulmaz
Musahibi olanın özü yuyulur
Hakk Cemine elsiz ayaksız varılır
Kahrı küfrü lütfu hep iman olur
Aşnasız işleri varsa da olmaz
Aşna gerek imiş yola gitmeye
Cehd eyleyip dost gediğin aşmaya
Dört kapı içinde bir ev yapmaya
Mürşidsiz dört kapıdan geçilmez
Mürşid olur dört kapıdan girilir
Özün teslim edip rıza sürülür
Mü’min ise nurdan kefen sarılır
Pirsiz cemde meydan alınmaz
Hatayi’m turaba indirdi teni
Aleme nur ile doldurdu seni
Pirin Meydanında aklasın teni
İkrarsız cehennem Od’ûnda yanmaz
*********
Zahid hu demeyi inkâr eyleme
Ne içün çağırır insan hu deyü
Hu demenin aslı nedir nedendir
Eyleyeyim sana beyan hu deyü
Evvel hu ahir hu Allahu ekber
Sıfat-ı zatından doğdu bu güher
Şahı Merdan Ali’dir ol cevher
Pinhan idi ayan oldu hu deyü
Aşkın tecellisi çün başa geldi
Gevher eriyip derya cuşa geldi
Çerh-ı Felek anda cünbişe geldi
Dem bu demdir döner devran hu deyü
Anlar gizli idi ol İlla mekânda
Mustafa Murteza bir idi anda
Lâfeta okuyup karşı gelende
Yedi kez çağırdı sultan hu deyü
Aşık aşıkuna yar yare karşu
Naz u niyaz eder settare karşu
Nice yüz bin yıllar didare karşu
Baktılar kaldılar hayran hu deyu
Bir üzüm danesi ol Şah elinde
Kırklara verildi kısmet gününde
Hakk habibullah mi’rac yolunda
Şey’enlillah dedi Selman hu deyu
Ol üzüm danesün getürdü Selman
Kırklar da ol demde olmuştu üryan
Muhammed şerbetten nûş etti ol an
Saki kadeh sundu peyman hu deyu
Kırklar içti ol şerberten mest oldu
Şah-ı Merdan cümlesinden üst oldu
Ser ü puş bağlandı kemerbest oldu
Semaha girdiler üryan hu deyü*
Kırkların birine neşter uruldu
Aktı kan cümleden ispat olundu
Hakk muhammet anda mevcut bulundu
Hu Allah çağırdı irfan hu deyü
Hu demenin aslı böyledir böyle
Zahid nedir sözün gel beri söyle
Tasdik iman getür şehadet eyle
Gel sende bu renge boyan hu deyu
Hatayi bu meydan serihoş olalı
Can gözü tecelliye duş olalı
Hakk habib aşkına yoldaş olalı
Hayali gönlümde mihman hu deyü
*Nefes okunurken, “Ser u puş bağlandı kemerbest oldu / Semaha girdiler üryan hu deyu” denildiğinde, Pir destur verir semah için meydan açılır. Hak eden canlar semaha dururlar. Zakir Kırklar Semahı’na meydan açar, meydan Kırklar Semahı’na durur. Zakir pervaza pençe vurur. Meydanda semah birlenir, canlar pervaz vurur. Zakir yeniden doğuş der ve semah ağırlaşır. Canlar gulbanka secde ederler, kol kol saf olurlar. Pir semah için gulbank verir. Canlar pir ile ve birbirleriyle niyazlaşırlar. Otururlar.
Meydana sofracı ya da bir diğer adıyla lokmacı girer. Yukarda da işaret ettik, diğer yiyeceklerin yanında her musahip için konulmuş bir adet elma musahip lokması olarak verilir. Her elma dörde pay edilerek musahipler arasında yenilir. Bu, “dört baş bir beden olmaya” işarettir. Erkân üzere ikrar lokması için hizmet gulbankı okunur ve lokmalar dağıtlır. Lokmalar erkân üzere pirin desturuyla yenilir. Herkes lokmasını yeyip bitirdikten sonra pir, sofra gulbankını okur ve sofralar toplanır.
Zakir devreye girer. Yine erkân üzere deyiş ve donzdeh’ler okur. Cem birlenmeden önce Pir, musahip kardeşleri teker makama çağırır. Kutsal ocağın manevi huzurunda musahip kardeşin kulağına, yolun sır erkânını açıklar. Pirin yaptığı açıklamayı sadece talip ve pir ana duyar. Pir Ana makamı, pirin sol başındadır. Bütün makamlardan yücedir bu makam hakkı.
Pir’den talibe:
“Gerçeğe hü erenler!.. Ölmeden önce ölünüz. Bu gatha’nın (gotın=ayet) anlamını anladık mı? Şeriat evinden gerçeğe ulaştığında, sana da hakikatı söylüyorlar. Gerçi, sen bu gerçeği ömründe bin kez işittin. Ancak, ne olduğunu düşündün mü? Eğer düşünmedinse bak anlatayım.
Sen dış görünüşte babanın oğlusun. Ancak gerçeği temsil eden Hakk erenler böyle düşünmez. Sen gerçekte ananın oğlusun. Bu kapıda hamlık olmaz. Bu kapı ince uzun bir yolun sonundadır. Teknede hamur misali yoğrulacak, örste demir misali dövüleceksin. Olgunlaşacak, pişeceksin. Bu yol sırr-ı hakikate giden ariflik yoludur. Sen hangi babanın oğlusun? Senin hangi babanın oğlu olduğunu da anandan başka kimse bilmeyecektir. Çünkü, bu hak onundur. Sorgu sual gününde, evrenin mahşerinde, Hakk meydanında sen ananın adıyla anılacaksın. Ananın künyesiyle dar olacaksın. Hakk’a yürüdüğünde son söz olarak sana da bu gerçek telkin edilecektir. Çünkü, senin başlangıcın ve ilk vatanın ananın rahmidir. Sen doğum kapısından doğup geldiğinde bir bel oğlu olarak gelirsin. Bu, bedenin can bulup cana gelmesidir ve haktır. Hakk anadan hakikat olur. Bir babanın oğlu olmak bu kapıda, senin sadece bedeninle ilgili bir konudur. Ruhsal doğumunla ilgisi yoktur. Eş olma erkânıyla öldün ve yeniden dirildin yolumuzun şeriat kapısı budur. Şimdi sen ana ocağında pişeceksin. Yolun evladı olarak pişecek yoloğlu olacaksın. Her Kızılbaş hanesini kendi öz hanen bileceksin. Yol kardeşini, yol kardeşinden ayırmayacaksın. Kemlikten, hamlıktan koruyacaksın. Erenler sırrını muhkem tutacak ikrarsıza, imansıza sır vermeyeceksin. Sır kapısı, Fadime kapısıdır. Bu sırrı cümle sırlardan önde tutacaksın. Soy sürek haktır. Cümlesi doğum kapısından kendini gerçekler. Cümle gerçekler aşkına hü! Yuf münkire yuf nekire!”
Talip: “Gerçekler Aşkına olsun pirim! Sırrı Hakk, erkânı pak bildim. Nur-u nebi keremi Ali, sildim süpürdüm! Cümle azalarımı mühürledim! Sırrım için serimi veririm, ben ikrarımı hak bilirim! Gerçeğe hü!” der. Yüzü yerde özü darda Pir Anaya niyazda bulunur. Sonra pir önünde ayağa kalkar görüşürler. Reyber ile görüşürler. Sonra meydan erenleriyle görüşürler. Erkân tamamlandığında zakir üç nefes okur:
Gerçeğe Hü!
Vardım Kırklar yaylasına
Gel beri ey can dediler
İzzet ile selam verdim
Gir işte meydan dediler
Erenler kalbi ganidir
Yuduğu özü arıdır
Gelişin kandan beridir
Gel söyle İhvan dediler
Yerli yerinde durdular
Yerlerinden yer verdiler
Ortaya sofra serdiler
Lokmamıza bana dediler
Gördüğünü gözün ile
Beyan etme sözün ile
Ondan sonra bizim ile
Ol sen de mihman dediler
Şah Hatayi’m nedir halin
Gulbank edip kaldır elin
Kesegör giybetten dilin
Cümlemiz yeksan dediler.
İkinci nefes:
Aşıklıktan dem vurmasın
Can gözünü açmayanlar
Dostluk davasın çalmasın
Varlığından geçmeyenler
Benliğini atamazlar
Varın yoğa satamazlar
Dosta meyil katamazlar
Gerçek yolu seçmeyenler
Son vermeyen kıyl ü kale (dedı koduya)
Bülbülü olmayan güle
Eremez hakikat hale
Dosta doğru uçmayanlar
Gayet severler zengini
Ararlar nakış rengini
Göremez bir mutlu günü
Kibirlikten kaçmayanlar
İBRETİ insanı tanı
Özü sözü bir olanı
Dost yoluna vermez canı
Aşk şarabın içmeyenler
Üçüncü Nefes:
Sekâhum sırrını söyleme sakın
Sakla kulum beni saklayım seni
Gevheri zatın-i açmagıl sakın
Sakla kulum beni saklayım seni
Elde, ayağında. dilde, gözünde
Hakkını tanıyıp her bir sözümde
Canından içeri kendi özünde
Sakla kulum beni saklayım seni
Dizilmiş katere gerçekler pirler
Hakkın rızasıyla hakka giderler
Hakiykat sırrını söyleme derler
Sakla kulum beni saklayım seni
Bilen demez, diyen bilmez bu hâli
Bildiğini deme sözün misali
Aşıklar sakladı bul kemâli
Sakla kulum beni saklayım seni
Genç Abclal’ım sakla sen seni senden
Hakk seni saklasın can ile tenden
Hakk buyurdu seni benden, beni senden
Sakla kulum beni saklayım seni
Zakir nefeslerini bitirdiğide baş keser “Gerçeğe Hü erenler!” der, sazını öper yanına indirir.
Rehber: “Edep erkân, el ele el Hakka yete! Meydan erenleri gerçeğe hü!..” der, cem birlenecek ve erkân mühürlenecektir. Meydan toparlanır; “Aşk ile Erenler!” denir, erkân için başkesilir, el ele verilip dar olunur.
Pir: “Aşk ile Erenler! Bismişah Halla Halla! Akşamlar hayrola! Hayırlar fethola! Şerler def ola! Münkir münafık mat ola! Gördüğümüz dar verilen ikrar bizimle ola, hayır hasenet getire! Yolumuzu yolsuza, uğursuza. ikrarsıza düşmeye!.. Hanemize Hızır uğraya, Mansur gözcü ola! Her haneye meydanımızdan nasip gide, darda olanın darına, car dileyenin carına yete. İkrar iman her cana nasip ola! Her hizmetlinin hizmetini hakka yetire! Ana Fadime’nin şefaatinden, kimseyi mahrum bırakmaya!.. Hanenize yürek ferahlığı yüreklerimize dost sıcaklığı gide! Sevgi imanımız ola!.. Muhabbet mihmanımız! Dem ola devran ola! Soy sürek hayırlı ola, nurlu ola. Canlar bir ola! Birliğe yete! Çerağlar, ağızlar, gözler mühürlene! Her can gönül kapılarını açık tuta! Can gözü nazar eyleye! Gerçeğe hüü! Yuf münkire, yuf münafıka. yuf benliğe!..”
Meydan erenleri: “Gerçekler Aşkına Olsun!..” der baş keserler. Birbirleriyle niyazlaşırlar. Sonra pir ana sol başta olmak üzere pir, rehber, mürebbi saf olurlar. Meydan erenleri sırasıyla pir anadan başlayarak cem makamıyla niyazlaşır, aşk-ı muhabbet eda ederler. Delilci delili mühürler. Meydandan en son delilci, meydancı, kapıcı ve gözcü çıkarlar.
Haşim Kutlu, Kızılbaş Alevilikte Yol Erkan Meydan, Yurt Kitap Yayın
İlk yorum yapan olun