LAİK ve EŞİTLİKÇİ EĞİTİM – Mehmet Kabadayı

LAİK ve EŞİTLİKÇİ EĞİTİM   

Mehmet Kabadayı

“Niçin okuyoruz, dünya ve yaşam ufkumuzu genişletmek, doğayı, insanları iyi tanımak akla ve erdeme uygun yaşamak için değil mi?  MONTAİGNE.

 

Bu günü anlamak için düne bakmalıyız. Dünden dersler çıkarmayanlar ve gerçekle yüzleşmeyenler; geleceği inşa edemezler! 1924 Anayasası, “tek millet” ve “tek din” ana fikri üzerinde kurgulanır ve bu anlayış üzerine şekillendirilir. Anadolu’da yaşayan etnik ve inanç kimlik mensupları, tek millet,  tek dil, tek din, tek mezhep anlayışıyla tekçilik potasının altına alınır. Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun 1924 yılında yürürlüğe girmesinden itibaren eğitim sistemi de bu anlayışa göre şekillendirilip, her düşünüş, her eylem ve söylem tekçi anlayışa göre oluşturulur. (Günümüze kadar en az 3 veya 4 kez anayasa değişikliğine gidilmesine rağmen, 1924 anayasasının bu tekçi-inkârcı ideolojik vurgusuna hiç dokunulmamıştır) Burada asıl amaç; tekçilik potası altında etnik ve inanç gruplarının, dillerini, inançlarını ve kültürlerini, “tahakküm” altına alıp eritmek. Günümüzün deyimiyle söylemek istersek asimilasyon yoluyla dönüştürmek!

 

  LAİKLİK: 5 Şubat 1937 tarihinde Anayasada yapılan bir değişikle, laiklik ilkesi Anayasada yer alır. 1961 yılında yapılan Anayasa Madde. 2’de laiklik yer alıyordu ve Türkiye Cumhuriyeti “lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” diyordu. 1982 Anayasası Madde 2. Türkiye Cumhuriyeti, “demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devlettir” diyor ve Madde 2’de laiklik tanımlanıyor ve şöyle deniliyor: Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demektir.” Bu ayrılık ilkesinin anlamı; dinin devlet işlerine, devletin de din işlerine karışmaması demektir. Bu ayrılık ilkesi gereği devletin din, inanç ve kültürler karşısında tarafsız olması gibi bir yükümlülüğü vardır.

 

Peki, ülkemizde 95 yıldır uygulama yani pratik böyle midir? Tabii ki, hayır!  Ta başından beri  (1924)  İslam din hizmeti (sadece bir mezhebi dikkate alacak şekilde) kamu hizmeti olarak kabul görmüştür. Nasıl mı? Diyanet İşleri Başkanlığı, 03 Mart 1924 tarihinde 429 Sayılı Kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulmuş. Diyanet’le din devletin kontrolüne alınmış, tekçi anlayış bu kurum eliyle topluma dayatılmış. Diyanet İşleri Başkanlığı kurulduğundan bu yana (bu kuruma zaman zaman 3-5-7 Bakanlığın bütçesinden daha fazla bütçe sağlanmış) her zaman devlet tarafından finanse edilmiş, bizlerden, yani tüm yurttaşlardan alınan vergilerle DİB finanse edilmektedir. Diyanet İşleri bu haliyle laikliğe aykırı bir kurumdur ve de bir asimilasyon kurumudur bu nedenle kaldırılmalıdır!

 

        Fransızca sözlük laikliği şöyle tanımlıyor: “Sivil toplumun ve din toplumunun ayrılması ilkesidir ve de Laik devlet hiçbir dinsel güç icra etmez ve hiçbir dinsel güçten yana olmaz. Kilise hiçbir siyasal güç icra etmez” diyor! Laik eğitim nedir? Laik eğitim; dinden emir almayan düşünce ve davranış biçimidir. Okullarında hiçbir dinin ya da mezhebin kurallarının hangi isim adı altında olursa olsun zorunlu olarak öğrencilere öğretilmediği bir düzenin adı ancak laik eğitim olabilir. Laik eğitim; dogmatik değil, akılcı ve bilimsel eğitimdir. Öz olarak laik eğitim, bilimsel eğitimdir! Laik eğitim; demokratik düzenin “olmazsa olmazı” ise uygulanan bu eğitim sistemiyle demokratik bir toplumun inşası mümkün müdür? Tabii ki hayır!

 

      12 EYLÜL, 1980 ASKERİ DARBEYLE GELEN ZORUNLU DİN DERSLERİ:

1982 Anayasası’nın 24’üncü Maddesi’nde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi adıyla din dersi ilk ve ortaöğretim kurumlarında zorunlu hale getirildi! Ayrıca zor ve zorunluluk kavramı zaten kendi içerisinde rızasızlık ve baskıyı barındıran sorunlu bir kavramdır. Ve de zorunlu (zor) kavramı ile “eğitimde fırsat eşitliği” kavramı birbiriyle çelişen ve birbirine zıt kavramlardır. Her şeyden önemlisi de zorunlu din dersi başlı başına bir asimilasyon operasyonudur. Nasıl mı? 40 yıldır eğitim-öğretim sistemi içinde zorunlu olarak uygulanan zorunlu din dersiyle, inancı ne olursa olsun, bütün çocuklara “Müslüman-Sünni-Hanefi-Maturudi” inancın kuralları, ritüelleri ve bu inancın tek doğru, mutlak doğru olduğuna dair eğitim verildi. Devleti yönetenler, 40 yıldır uygulanan zorunlu din dersiyle de yetinmediler, 2012’de  “Kur’an-ı Kerim”, “Hz. Muhammed’in Hayatı” ve “Temel Dini Bilgiler” adıyla da bu dersleri seçmeli dersleri de müfredata ilave ettiler!

 

Her şeyden önemlisi adı ne olur ise olsun ‘eğitimi’ topluma karşı bir asimilasyon aracı haline getirmek bir insan hakları ihlalidir. Yıllardır zorunlu din derslerinin kaldırılması talebiyle sürdürülen mücadelelere rağmen siyasi iktidarın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (16 Eylül 2014) kararını ve altına imza atılmış Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerini hiçe sayarak müfredata yeni din dersleri eklemesi ve zorunlu din dersiyle “Müslüman-Sünni-Hanefi-Maturudi” inancın kavram, kural ve ritüellerinin devlet eliyle çocuklara dayatılması başta çocuk hakları olmak üzere laiklik, eşitlik ve de Anayasa 24. Madde de yazan “herkes, vicdan, dinî inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir!” ilkesine de aykırı bir durumdur. Her şeyden önemlisi de ‘eğitimi’ topluma karşı bir asimilasyon aracı haline getirmek bir insan hakları ihlalidir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Anayasasında din ve vicdan özgürlüğü hakkını güvence altına alarak laik bir devlet olduğunu beyan etmiştir.

 

Demokratik ve laik bir ülkede (rejimde)  zorunlu din dersi gibi bir ders olmaz! Diğer bir önemli konu da laiklik yalnızca eğitim alanında geçerli bir ilke değildir. Laiklik, aynı zamanda bir düşünce, kültür ve yaşam biçimidir. Dolayısıyla her tür düşünce özgürlüğünü, tüm yönetim, hukuk ve kültür konularını da kapsar. Klasik olarak laiklik, önce sivil toplumun dinsel toplum karşısında mutlak bağımsızlığını gerektirir. Laiklik; bir toplumda bireylerin her hangi bir inanca sahip olma ya da olmama konusunda tam özgür olmaları ve bu yüzden (yani belli bir inanca sahip oldukları ya da her hangi bir inancı paylaşmadıkları için) kamu yaşamının hiçbir alanında, işyerinde, bankada, hastanede, parkta, sokakta, ne olumlu, ne de olumsuz yön de hiçbir farklı işlemle karşılaşmamaları, eşit hak ve yükümlülüklere sahip olmaları gerekiyor. Laiklik ilkesi gereği de bireyler tam olarak özgürdürler. İnançları, inançsızlıkları, hangi dine ve inanca inanacakları ya da inanmayacakları yalnızca kendilerine kalmıştır.

 

Sonuç: Her şeyden önce eğitimin laikleştirilmesi ve eşitlendirilmesi gerekir. Zira laik ve eşit eğitim olmazsa, ülkede demokrasi ve barış olmaz! Bu anlamda laik ve eşit eğitim demokrasinin, barışın çimentosudur ve de demokratik bir toplum olmanın ön koşuludur. Sevgiyle. Aşk ile.

 

EKLER:

     Anayasasında laik ve demokratik, sosyal hukuk devletidir yazan devletin görevi; her türlü dine, inanca, inananlar ve inanmayanlara karşı aynı (eşit) mesafede durmak; çok dilli, çok inançlı ve çok kültürlü olan coğrafyamızda toplumun bütününü kapsayacak şekilde davranmak, yaşanılan tüm eşitsizlikleri ortadan kaldırarak inanç ve vicdan özgürlüğünü güvence altına almak zorundadır. Ve de her yurttaşın sesini duymak mecburiyetindedir. (Resimde görülen okul, Hasanoğlan (Yatılı) Öğretmen Okulu /Ankara).

 

KAYNAKLAR:

1-https://yeniyasamgazetesi2.com/aleviler-asimilasyon-diyanet-ve-din-dersleri/

2- https://t24.com.tr/yazarlar/riza-turmen/zorunlu-din-dersi-ve-anayasa-mahkemesi-karari,36164

3- https://piryol.com/makale/zorunlu-din-dersleri-ve-cocuklar.html

4-https://dersimgazetesi.net/zorunlu-din-dersleri-afyon-ve-alevilerin-daginik-halleri/

 

Mehmet KABADAYI.

İletişim:  Mehmet_k.34@hotmail.com