Hünkar Bektaşı Veli 1209 yılında İran`ın Horasan Şehrinde doğmuştur. Yirmi veya yirmi beş yaşalarına kadar Horasan`da yaşamış olup, Babilik (Kızılbaşlık) Tarikatı Pirlerinden, Kürt Ebul Vefa tarafından okutulup yetiştirilmiştir. Hünkarın etnik yapısı hakkında herhangi bir bilgi bulunmadığından, bu konuda net olarak bir şey söylemek pek mümkün değildir. Ancak yaşadığı bölge ve …ilişkide olduğu çevre ile eğitimini aldığı kişiler gözönüne alınırsa, Hünkarın Kürt, Fars veya Türkmen olma ihtimali daha yüksektir.
1071 yılı itibarıyla Ön Asya ve İran`da bulunan Türklerin Anadolu`ya geçmeye başlaması ile, Hünkar Bektaşı Veli de ailesiyle birlikte, Anadolu`ya göç etmiştir. Pir; gerek Babailik Tarikatında almış olduğu eğitim sonucunda gerekse ailesinin, Babailik Tarikatına bağlı olması nedeniyle, Anadolu`da ilk önce bu tarikatın piri olan Baba İshak`la buluşur. Baba İshak`ın yol göstermesi sonucunda, Hünkar ailesiyle birlikte Anadolu`nun Rum ve Ermenilerin yoğunlukta yaşadığı İç Anadolu Bölgesine yerleşmiştir.
Müslüman Selçuklu devleti, Anadolu`daki gayri Müslüm ve Kızılbaşlara karşı uygulamış olduğu zulüm ve baskılar nedeniyle, toplum büyük bir rahatsızlık içerisinde idi. Bu gidişata son vermek için 1239 ve 1240 yıllarında Baba İshak ile Hünkar Bektaşı Veli`nin önderliğinde, Selçuklu ile savaşa girerler. Bu savaşta Baba İshak ve Hünkarın kardeşi Menteş şehit düşmüştür. Hünkar Bektaşı Veli ise, bir söylentiye göre yaralı şekilde kurtulduğu belirtilmektedir. Ve tüm olumsuzluklara rağmen Kızılbaşlık inanç ve düşüncesini yaşatmaya devam etmiş olup, 1279 yılında ölmüştür. Hünkarın ölümüne kadar olan yaşamının tüm evrelerine baktığımızda, Müslümanlık ve İslamiyeti çağrıştıran en ufak bir iz, işaret ve ibare söz konusu değildir. Bunu Hünakrın kendisi ve ailesinin de yaşadığı köy olan, Suluca Karahöyük (Hacıbektaş) köyüne ve Hünakrın adına, Hacı isminin veriliş hikayesinden anlamaktayız.
Hünkar Bektaşı Veli öldükten sonra, yolunu devam ettiren Anadolu Pirlerinden ve aynı zamanda Hünkarın sülalesinden olan Musa Çelebi, 1390 yılında Osmanlı`ya karşı isyanı sürdürmüştür. Ve arkasından 1411 de Şeh Bedrettin, 1518 de Celaliler ve 1527 de Kalender Çelebi, Osmanlı ile savaşmaya devam etmiştir. Ne yazık ki, tüm isyan ve savaşlar yenilgi ile sonuçlanmasına rağmen, Osmanlı yine de Kızılbaşlardan korkmakta idi. Osmanlı Kızılbaşlardan tamamen kurtulmak için, Bektaşilik Tarıkatı adıyla devşirme bir yöntem icat ederek, Alevileri müslümanlaştırmaya başlamıştır.
Osmanlı`nın bu planı, 1498 yılından itibaren, Padişah II. Beyazit tarafından, önce Hünkarın kurmuş olduğu Tekke`nin (Hacıbektaş Tekkesi) bir köşesine minare ilave etmekle başlamış olup, arkasından Suluca Karahöyük Köyünün adını değıştirerek, Hacıbektaş Köyü yapılmıştır. Ve arkasından 1501 yılında, Başta Balkan devşirmelerinden Balım Sultan olmak üzere, Osmanlı ile her türlü işbirliğine giren Alevilerle birlkte, Bektaşilik Tarikatını kurmuştur. Bektaşilik Tarikatı ise, ne tam anlamıyla Müslümanlık ne Hıristiyanlık ne de Aleviliğe benzemeyen, doğrusu ne olduğu belli olmayan devşirme bir anlayışa sahiptir. Böylece Hünakrın adı başta olmak üzere, Kızılbaşlık felsefeninin özünü önemli ölçüde yozlaştırmayı başarmıştır. Hünkarın adındaki Hacılık bu şekilde ortaya çıktığı halde, gerek Osmanlı ile işbirliği içerisinde olanlar ile, gerekse Cumhuriyet döneminde Kemalistleşen Aleviler, aslı astarı olmayan şu hikayeleri uydurmuşlardır.
Osmanlı`nın bu yalanlarının ortaya çıkmaması için, Velayetname adını verdikleri iki sayfalık bir uydurma yazı ile Hünkarı, İslam Şeyhi olan Ahmet Yesevi`nin öğrencisi olduğuna Alevileri inandırmaya çalışılması. Ki bu Velayetname dedikleri hikayeyi kimin yazdığı da belli değildir. Hikayenin yalan olduğunu şu tarihi notlardan anlamak mümkündür.
Bir kere Ahmet Yesevi 1166 yılında ömüştür. Hünkar Bektaşı Veli ise 1209 yılında doğduğuna göre, Ahmet Yesevi öldükten 43 yıl sonra Hükar Bektaşı Veli dünyaya gelmiştir. Yarım asırlık bir zaman farkına rağmen nasıl olurda İslam Şeyhi Ahmet Yesevi, Kızılbaşlığın Piri Hünkarın Hocası olur? Birinci yalan hikaye böyledir. İkinci yalan hikaye ise Lokman Perende olayıdır.
Sistem yanlıları, Ahmet Yesevi`de tutturamadıkları hikayeyi bu defa Ahmet Yesevinin öğrencisi olan Lokman Perende`nin, Hünkarın Hocası olduğunu ileri sürmektedirler. Aynı şekilde 1. 2. ve 3. Lokman Perende`den bahsetmelerine rağmen, hiçbirisinin doğum ve yaşam tarihleri Hünkarın yaşadığı döneme denk gelmemektedir. Bu da tutmayınca, üçüncü uydurma hikayeye baş vurmuşlardır.
Osmanlı`nın Yeniçeri Askeri Okulunu, sözde Hünkar Bektaşı Veli`nin düşüncesi doğrultusunda ve desteği ile kurulduğu inancının yaygınlık kazanması. 1299 yılında kurulan Osmanlı devleti ve yine 1367 yıllarında ortaya çıkan Yeniçeri Askeri Okulu, 1279 yılında ölen Hünkar Bektaşı Veli tarafından nasıl olur da desteklenir ve de kurulmuş olur? Hünkar öldükten 19 yıl sonra Osmanlı var olup, 87 yıl sonar da Yeniçeri Ocağı kurulmuştur. Tüm bu uydurma hikayeler, Osmanlı ve Cumhuriyet yönetimi ile ilişki içerisinde olan Devşirme Türk ve Aleviler tarafından hazırlandığını tahmin etmek mümkündür.
Bu devşirme kişilerden başta Osmanlı ile her türlü ilişki içerisine girmiş olan ve aynı zamanda Hümkarın sülalesinden gelen Mehmet Çelebi ve Cumhuriyet döneminde yine Hünkarın sülalesinden olan ve aynı zamanda Haçıbektaş Tekkesinin Postnişini Mehmet Cemalettin Çelebi`yi (Ulusoylar) gösterebiliriz. Mehmet Cemalettin Çelebi, Atatürk`ün yanında yer alıp, Meclis Başkan Vekilliğinde de bulunmuştur. Müslüman Osmanlı ve Cumhuriyet`le, böyle birkaç kişinin ilişkiye girmesi demek, Hünkarın da aynı düşündüğü anlamına gelmemektedir. Gerek Hünakarın Müslüman Selçuklu`ya karşı vermiş olduğu savaştan, gerekse Bektaşilik Tarıkatı icatından önceki Kızılbaş Aleviliğin yapısına baktığımızda, inanç ve ibadet şekli daha farklı ve gerçek özüne uygundu. Bektaşilik Tarıkatıyla birlikte, Kızılbaş Alevilik büyük bir dejenerasyona uğramıştır.
Yaşanan tarihsel gerçekler böyle olduğuna göre, devletin sahiplendiği 16 Ağustos Hacı Bektaşı Veli`yi Anma Törenleri, Hünkar Baktaşı Veli`yi asla temsil etmemektedir. Çünkü devletin ve yandaşlarının düşüncesinde ve yaptığı törenlerde Hacılık ve İslami Şeriat vardır. Kızılbaş Alevilikte ise, Evrendeki tüm canlıların hayat kaynağı olan Ateş, Güneş ve Ana Tanrıça kutsallığı ve insan sevgisi vardır. Bu yüzden Hacı Bektaşı Veli ile, Hünkar Bektaşı Veli`yi birbirinden ayırmak gerekir.
Kaynaklar :
Nejat Birdoğan: Anadolu`nun Gizli Kültürü Alevilik.
Velayetname.
Doğan Avcıoğlu: Türklerin Tarihi.
Said Nefisi: Babek. (Babailer )
İbrahim Kafesoğlu: Türk Milli Kültürü- Ötügen Yay.
Bozkurt Güvenç – Genca Şaylam – İlhan Tekeli – Şerefettin Turan: Türk İslam Sentezi. Sarmal Yay.
İlk yorum yapan olun