Günlerde MANSUR Günü 26 Mart..
Cemlerimizde Pirimiz gulbang verdiğinde Mansur Darına dururuz. En-el Hak deriz ya bu kadar içimize giren bu Mansur kim acaba diye kaç Alevi, Hak Yolunun yolcusu kendine sordu yada sorabildimi ?
Hallac-ı Mansur olarak tanınan bu bilgenin gerçek adı Beydalı Mansur’un oğlu Hüseyin’dir. Dokumacılık ile uğraştığı için ona Hallac denilmiştir. 856’da İran’ın Tûr köyü, Meyghan Kırsalı, Nehbendan şehristanı, Güney Horasan Eyaleti, Tahirîler İranlı Bir Zerdüştü Kürt aileden dünyaya geldiğini yazar. Mazdekî bir ailedendir. Dedesi Muhamma bir Mazdekî idi. Babası dinini değiştirmiş ve İslam’ı seçmişti. Kürtlüğü hakkında birkaç araştırmacını adını zikredebiliriz. Örneğin; Azerbeycan Lenkoran Üniversitesi’nden Prof. Masud Aliagaogli Mamedov, Prof. Louis Massignon (doğrusu Massignon, Kürtlüğü hakkında bir hayli gidiş gelişler yapar fakat yüzde yüz onun Kürt olduğunu ifade etmez), Dr Halil-i Cindî, Dr. Zurab Aloian, İhsan Çolemergî gibi daha pek araştırmacı söze konu edilebilir.
Hallac oldukça derinlikli bir filozoftur. Hayatı ve felsefesinde dünya hayatının hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. Ona göre insan dünyevi şeyleri sevmemeli, sevgisini yüreğinde beslememeli. Maddi menfaatlerin tutsağı olmamalıdır. Asıl ve temel olan bu dünya değil anlam dünyasıdır. İnsan bu dünyadan kurtularak anlam dünyasına ulaşabilmelidir. Hallac, vahdet-i vücûd felsefesinin öncülerinden biridir. Düşünceleri ve felsefesi İslam’a uygun değildir. Hallac’a göre gerçek varlık tektir ve o da Tanrı’dır Işık’tır. Diğer tüm varlıklar ondan var olmuşlar. Her şey varlığını ondan aldığı için her şey O’dur. Ben de varlığımı ondan aldığımızı için esasen ben de O’yum. Ben ile O arasında hiçbir farklılık yoktur. Bu inancından ötürü Hallac “Ene’l Haqq” (Ben Hakk’ım) demiş ve bu da onun ölümüne sebebiyet vermiştir. Bu ifadelerinden önce de sekiz yıl zindanda yatmıştır.
Ona göre dünyada ölüm yoktur, değişim vardır(Devri Daim) İnsanlar ölmezler sadece yaşamlarını değiştirirler. Bu yalancı dünyadan doğru ve gerçek dünyaya göçerler. Bu yüzden insanların ölümü onlar için yeni bir diriliştir. Ya da hayat ölümün içinde vardır. Bu yüzden de katillerine “beni öldürün çünkü yaşamım ölümümde, ölümüm de yaşamımdadır” demiştir.
Hallac’a göre dünyanın zevk ve eğlencesinden yüz çevirenler yüzlerine Tanrı’ya döndürürler, böylece Tanrı ile Hakla ilişkiye girmiş olurlar ve bu ilişki devam edip arttırıldığında ise Tanrı ile birleşmekle sonuçlanır. İnsan manevi gayret ve emekleri ile bu aşamaya ulaşır. Dünyanın zevk ve eğlencelerinden yüz çevirip Hakka gönül temizliği ile ulaşmak isteyenlerin elde edeceği bir makamdır, salt Tanrısal bir seçim değildir yani. Bu aşama adım adımdır, insan bir anda bu aşamaya ulaşamaz. Tanrı ile hemhal olabilmesi için üç aşamadan geçmesi gerekmektedir. Birinci aşama, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dünyanın zevk ve eğlencelerinden yüz çevirip gönül temizliği ile Hakka yönelmektir. Bu merhale insanı derinlikli bir içsel temizliğe ulaştıracak. Kişi Tanrı ile bir olacak. İnsan pek çok özelliği ile Tanrı’ya benzer nitekim. Mesela Tanrı ilim sahibidir insan da ilim sahibidir, Tanrı işitir, insan da işitir. Tanrı görür insan da görür. İnsan, Hakk’ın doksan dokuz sıfatını kendinde taşıyor yeter ki kişi bunları fark etsin, Tanrı’ya yönelsin ve kendini tanısın.
Hallac: Ben Tanrı’nın görünen yüzüyüm, Tanrı benim gizli yüzümdür.
Doğrusu Hallac bu düşüncelerinin bedelini canı ile ödemiştir. Fakat o aşk ve sevginin ehli idi. Onun için ölüm üzülecek bir şey değil idi. Nitekim ona göre, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi ölüm bir yeniden doğuştur. Onun felsefi düzeyi, kendi zamanında anlaşılamadı, bu yüzden de hayatının çoğunu sıkıntılar ve zulümler içerisinde geçirdi. Lakin yine de inancından dönmedi. Zamanın iktidar sahipleri olan Abbasiler’e karşı, o dönemde gerçekleşen Kırmati isyanından sonra, zamanın Abbasi meliği Hamid, Hallac’ı Mansuru’da bu isyancılardan biri olarak göstererek tutuklatır ve binbir işkeneden geçirirken.Mansur derki Siz benim inandığıma Varlığın Vardan geldiğine inanmıyorsunuz bende Sizin İnandığınıza Yaratanınıza inanmam çünkü Tanrı benimle bende Tanrıylayım ve o meşhur ve gerçek olan deyimi En-El- Hak der ve bu sözle kafirliği ilan edilerek onu 22 Martla 26 Mart 922 yılında vahşi bir biçimde işkenceyle öldürülür. Canlı olarak önce ayaklarını keserler, sonra vücudunu çarmıha gererler ve Bu şekilde bir kaç gün kaldıktan sonra Hakka yürür ve daha sonrada naaşını yakıp küllerini 27 Mart 922 de Dicle’ye attılar.
Kaynaklar son sözlerinin şöyle olduğunu ifade ettiğini Yazarlar.
“Benzim sararmış fakat bu korkudan değil kanımın akışındandır. Kanım size haramdır. Çünkü ben İslamın ve İmanın üzerindeyim.” Demiş olduğunu yazarlar.
‘’Etkiledikleri Hak Yolunun Pirleri ve Erenleri.: Hafız-ı Şirazi, Sanâ’î, Ferîdüddîn-i Attâr, Mûhy’îd-Dîn ibn’ûl Arabî, Şems-î Tebrizî, Celâleddîn Rûmî, Ömer İmâdüddîn Nesîmî, Şeh Bedrettin, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet, Sekhal Sermest’’ gibi daha niceleri Mansurdan etkilenmişlerdir. Ayrıca günümzdede bir çok alevi aydın ve yazarlar Mansurun etkisindedirler.
Biz Aleviler, Kızılbaşlar Darına durduğumuz Mansur için neden Cem yapmayız * Neden 26 Mart’ı yas günü veya En-El-Hak günü olarak bir Kızılbaşça etkinlik düzenlemeyiz ?
Günümüzde ve yakın tarihimizde yüzbinlerce hatta milyonlarca insanlar katledildi ve katlediliyor bunlar için yas tutmayız lokma çıkarmayız, kansız kurban sunmayızda.
1400 yıl önce bir iktidar savaşında, haklı bir azınlığın bir despota ve zalima karşı bir direnişte öldürülmasini getirip Kızılbaşlığın ortasına monte ediyoruz. İmam Hüseyin bir zalıma karşı canı pahasına görkemli ve unutulmayacak bir direniş sergilemiştir, bunu tüm tarihçiler kabul etmekte, bizde kabul ediyoruz fakat bu bir Alevi Kızılbaşın direnişi değildir. Bu direnişi bir alevi direnişi göstermek hem İmam Hüseyine hem Onun geldiği Sülalaye saygısızlık olur. Çünkü İmam Hüseyin ve Ondan öncekiler ve devamında gelen diğer İmamların hiç biri Alevi değillerdi Onlar İslamın İmamlrı idiler İslamın İmamları oldukları ve Şia Partisinde oldukları için O zamanın iktidarlarına muhalefettiler ve Yönetimdeki iktidarlar kendi muhalefetlerinde korktukları için binbir kurnazlık ve entrikalarla hepsini birer birer öldürülmüşler.
İşte bizler bu islamın imamları için yas tutuyoruzda neden Darına durduğumuz En-El Hak diyen mansur için bir gün dahi yas tutmuyoruz ve aklımıza getiremiyoruz ve her 26 Martta neden Mansur Cemledri bağlamıyoruz ?
Bana göre yolumuzu yol eyleyen ve yol için bedel ödeyenlerin hepsini tektek hatırlamalıyız ve onların en azında Hakka yürüdükleri günlerde birer delil uyandırmalıyız.
Bugün 26 Mart 2018 ben 26 Mart 922 yi düşünerek Mansur için (Darı için), Nesimi için Şeh Bedrettin için ve Pir Sultan için 4 Delil uyandırdım. Ve şu Gulbangı okudum.
Bismi Şah ya Xızır. Dardayım.
Bu delili Havadaki nefesle Mansur için uyandırıyorum. Bu Delili Ateşteki Alevin nuru ile Pir Nesimi için uyandırıyorum. Bu delili Sudaki Abu hayatla Şeh Bedrettin için uyandırıyorum. Bu Delili Topraktaki doğurganlığın Anası ve sabrıyla Pir Sultan Abdal için uyandırıyorum.
Delillerimiz uyandı Yolumuz aydınlandı. Pirlerimizin Ustadlarımızın Ruhları şenlendi Şad oldu.
Hanemize huzur geldi. Huzur ve nur bu gulbangı okuyanlarıda hanelerine gelsin. Gelsin Ya Xızır.
Ya Xızır Sen Gerçeksin Gerçeğin Delillerine HÜ
Yazının bir kısmı Mihemed RONAHÎ den Alıntıdır Aşk ola.
26 Mart 2018 Berlin Ali Koçak
İlk yorum yapan olun