Aso Zagrosi: Araştırmacı, Tarihçi
Aso Zagrosi’nin Davut Kurun ile Röportajı
Aso Zagrosi: İşidin ortaya çıkmasından sonra Sykes-Picot antlaşması de facto işlevsiz kaldı. Kürtler için bağımsız devletlerini kurmak için tarihsel bir aşamada geçiyoruz. Sizce siyasal güçlerin var olan süreci doğru okuyyormu; Eger okumuyorlarsa ne yapmaları gerekir..
Davut Kurun: Sykes-Picot anlaşması İşid’in ortaya çıkmasından önce siyasi ve hukuki olarak yok hükmünde idi. Birinci dünya savaşı döneminde İngiltere Fransa ve Rusya arasında osmanlı topraklarının paylaşımı için yapılan bu antlaşmada Kürdistan dört parçaya bölünmüştü. Ancak daha sonra ne osmanlı imparatorluğu ne Rusya nede Ingiltere ve Fransanın bölgedeki sömürgeciliği kaldı. Bu anlaşmayı asıl hükümsüz kılan Kürdistan ulusal hareketi oldu. Ancak bu antlaşmanın sonucu olarak kurulan Irak,Suriye Türkiye , iran ile birlikte Kürdistan ulusal kurtuluş hareketine karşı bu antlaşmanın yerine geçmek üzere saadabad, cento Bağdat paktları antlaşmalarını yaptılar. Bugün Kürdistan ulusal kurtuluş mücadelesinin vardığı aşama bu anti kürd paktlarını da işlevsiz kılmştır. Camileri yedeğine alan kışla örgütlenmesi üzerine kurulu ırkçı, milliyetçi Kemalizmin, İran şahlığınin, Irak ve Suriye Baascılığınin Kürdistandaki başarısızlığı, bu ülkelerde yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur. Kışla artık camilerin yedeğine düşmüş ve islami ideolojinin hakimiyeti ve iktidarları dönemi başlamıştır. İşid, sunni ve şii islami devletlerin Kürdistana karşı oluşturdukları bir şer cephesidir. Sunni ve şii iktidarlar kendi güdümünde dini temelde milis güçleri oluşturarak Kürdistani güçler başta olmak üzere bölgedeki demokrasi güçlerini sindirmeyi amaçlamışlardır ki, işid bunlardan biridir ve Türkiye ana üssüdür, Suudi Arabistan ve Katar finansörüdürler. İran ve Suriyede kendisine bağlı militarist güçleri ile Bağımsız Kürdistanın ve demokrasi güçlerinin önünü kesmeye çalışmaktadırlar.
Kürdistan siyasi güçlerinin bu süreci doğru kavrayıp kavramadığı sorusuna gelince..bu konuda ciddi ve sorumluluk gereği bir şey için her parçanın kendi özgülünü bilmek ve ayrı ayrı sonuçlar çıkarmak gerekir. Biliyorsunuz ki teori ve temenni ayrı,ama real politika imkan fırsat ve veriler üzerine yapılır. Bu imkan ve verileri bilmeden, ki bunlar her parçada farklıdır, bir şeyler söylemek temenni ve önerilerden öte gitmez. Bu bağlamda söyliyeceklerim 1. Kürdistani güçler arası dayanışma yeterli düzeyde değil, hatta bazen bazılarının düşmanca tavırlar gösteriyor ki, kürdistani güçler bölgede kendi tarihsel rollerinin farkında değil ve dar parti çıkarları temelinde hareket etmektedirler. 2. Bu tür hatalara karşı Kürdistan ulusal kongresini parti çıkarları temelindeki çekişmelerle kurban etmeden, ulusal demokratik tarihsel misyonu ile bir an önce toplanmalıdır. 3. Düşüncenin, ilkelerin, sınırları ve ülkeleri yoktur. Kürdistani ve demokratik bir düşünce her parçada özgürce örgütlenmeli, kendi dışındaki örgütlenmelere hiçbir şekilde kısıtlama koymamalıdır. Orta doğuda demokrasinin merkezi Kürdistandır. Ama herşeyden önce bu demokrasiyi kendi içinde inşa etmeli ve işlerlik kazandırmalıdır. Dün ırkçı bugünde islami faşist sistemlere dahil olma onlara entegre olma çabaları yanlıştır, çünkü ileriyi geriye, çağdaş değerleri ortaçağ değerlerine, demokrasiyi faşizme yedekleme çabasıdır ve yanlıştır. Bu sistemler anti kürd ve anti-demokratik sistemlerdir, tekci,tek ulus, tek millet, tek din, tek vatan, tek bayrak ilkeleri ile demokratik güçleri bir arda tutmak imkansızdır. Bu yapılar kendilerini dayattığı sürece ki dayatıyorlar, Bağımsız demokratik Kürdistan kaçınılmazdır. Süreç Kuzey Kürdistan hariç bu yönde gelişmektedir. Kuzey Kürdistanı ikinci sorunuzda ele alalım.
ASO Türk devletinin Güney Kürdistana yönelik saldırılarıni ve Bütı Kürdistan’a karşı girişimlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?; Kürtler bu tür saldırılara karşı ne yapmalıdır? Kuzey Kürdistanda barış süreci diye bir şeyi oldu mu? Olduysa bu gelişmelerin ardından akıbeti nasıl olacak?
Davut Bu sorununuzun cevabını bizzat R.T. Erdoğan vermişti. ”sınırımızın güneyinde Suriyenin kuzeyinde siyasi bir oluşuma bedeli ne olursa olsun izin vermeyiz” demişti ramazan bayramında. Kürdistan korkusu bunların iligine öylesine işlemişki, marsta bile kürtlere bir yer olsun istemezler. İran Irak, Suriye’nin Kürdistan politikası da aynı şekildedir. İran şii çteleri, Türkiye sunni işid çetelererini Kürdlere karşı desteklediler .Ancak Kürdistani güçler bu islami çetelere karşı,hem ideolojik hem askeri olarak zaferler kazanınca sömürgeciler panige kapıldılar. İslami çetelere karşı, Kürdistani güçler, din, dil, kültür ayırımı yapmadan, demokratik değerler temelinde mevziler kazanınca, batılı güçlerin desteğini alınca , Iran, Irak ve Türkiyedeki islamcı hükümetler, bizzat kendileri devreye girdiler ve sözde işide terörüne karşı ”tavır alma” adı altında demokrasi güçlerine ve Kürdistani güçlere saldırdılar. Bu konuda yaptığı senaryolar, söylediği yalanlar, hile ve fitneler o kadar yavan ki, kasaba cambazları bile bu yöntemlere tenezzül etmezler. Batılı güçler bütün bunları biliyor ve belgeliyor, ama bizim bazı kuzeyli çok bilmişler, çaresizliklerinden mi, aptallıklarından mi bilinmez, ama hala inanıyor gibi yapıyorlar. 7 Haziran seçimleri ile türkiye bir çıkmaza girdi. HDP yi seçime sokanlar, HDP nin barajı aşamıyacağı ve AKP ni tek başına iktidar olacağı varsayımından hareket ettiler. Ama HDP nin barajı aşması halinde de siyasi islamistlerin iktidarı bırakmayacağı, gerekirse savaş atmosferi içinde vatan, millet, din elden gidiyor söylemleri ile seçime gideceği ve Türk-Sunni, yani kışla camii itifakı dışındakileri sisteme kabul etmiyecekleri ve bunun için gerekli tedbirleri alarak seçimi yeniliyecekleri bilinmeliydi,böylede oldu. HDP ne kadar ”türkiyelileştik” desede ”statü istemiyoruz, bağımsızlığı çöp tenekesine attık, bayrak ve sınırları kabul ediyoruz, demokratik ulus istiyoruz,” desede, sistem içinde kabul edilmedi. Sistem teslimiyet istiyor, eski inkarcı politikanın kabülünü dayatıyor.Ancak bu yolun geleceği yok. Türkiyede ne kemalist ne de islamist diktatörlüklerin geleceği yok, batılı güçlerin desteğini yitirmiş, içerde sadece Kürdistanda değil, bunun yanında öteki etnik kimlikler ve başta Aleviler olmak üzere diger inanç gurupları nazarında da inandırıcılığı kalmayan bir devlet, MIT ile yönetilen illegal bir yapılanma ne barışı ne demokrasiyi inşa edemez. At pazarlığı gibi ”incirliği işide karşı kulanmanız için açarız, ama siz de demokratik güçleri ve kürdistan ulusal güçlerini bastırmamız için bize destek verin” şeklindeki önerilere batılı güçler itibar etmeyecektir. Barış süreci hiçbir zaman olmadı. İmralı daki görüşmeler Kürdistan sorunun çözümü ile ilgili değildir. Kürdistan sorunu uluslararası bir sorundur ve ortadoğuyu yeniden şekillendirecek bir sorundur. Ne MIT – Öcalan, ne MIT-PKK görüşmesi ile çözülebilecek bir sorundur. Bu sorunun muhatabı siyasi otoritedir, hükümetlerdir meclislerdir. Sadece Türkiye ile de sınırlı değildir. Uluslararası gözlemciler ve hakemler denetiminde çözülecek bir sorundur. Defalarca yazdık,uluslararası sorunlar nasıl çözülürse Kürdistan sorunu da öyle çözülür. T.C hükümetinin ”mili birlik ve kardeşlik projesi ” olarak adlandırdığı, teslim olma, silahsızlanma, sürecinin çözüm ile bir ilgisi yok. Bir oyalama ve aldatmaca idi bitti. Bu süre içinde kürtlerde, türklerde süreci kendi lehlerine kulanmaya çalıştılar. Kürtler Türkiye demokrasi güçleriyle blok halinde 6 milyon oyla 80 miletvekili ile siyasi bir mevzi kazanırken, türk hükümeti istihbarat ve askeri alanda reorganize ederek güvenlik mevzilerini güçlendirdi ve seçimlerden sonra saldırıya geçti. Bu sürecte hem seçimleri yenileyerek, Kürtleri ve demokrasi güçlerini ezip sistem dışına atmak, hemde zedelenmiş uluslararası imajını düzeltmek ve Kürtlerin kazandığı uluslararası destekleri kesmek istemektedirler. Üç günlük saldırıların sonucu, içerde 1098 devrimci, yurtsever gözaltına alınırken, işid ile ilişkili 23 kişi gözaltına alınmıştır. Rojavada işid mevzileri diye kürt mezvileri bombalandı.4 kürd yaralanırken hic bir işid üyesi yaralanmamıştır. Bunun yanında Kürdistanda ormanlar yakılmakta, Kuzey ve güney Kürdistan da havadan ve karadan gerila kampları bombalanmaktadır. Bu zorbalığa ve islami çetelere karşı savaşta şehit düşenlerin cenazeleri, bakanlar kurulu kararıyla, Gazi cemevinde, Habur ve rojava gümrük kapılarında ailelerine verilmemektedir. AKP ve Erdoğan, Mısırdaki kardeş partisi ve başkanı Mursi’nin akıbetine uğramamak için, sözde dersler çıkararak bütün muhalefeti ezmek niyetindedir
Kuzey Kürdistandaki partilerin yapması gereken görevleri var, bir de yapabilecekleri görevleri var. Yapabilecekleri imkan olanak ve yetenekleri ölcüsünde olacaktır. Bugün ne yazık ki PKK dısındakiler pratik mücadele alanında kendilerini gösterememektedirler. Burada ilk adım olarak K.Kürdistandaki farklı partilerin ciddi bir çaba ve örgütlenme görevleri vardır. Sadece eleştirel değil kendi doğruları ve fikirleri etrafında örgütlenmelidirler. Küzey Kürdistanda bütün partileri kapsıyan birlik ve ittifaklar kurulmalıdır. Aynı zamanda, sadece Kürdistan parçaları arasında değil, Türkiye de baskılanan etnik, dini kültürel kesimlerle de itifakları geliştirilmelidir.
Bu vesile ile şu önerilerimi sunuyorum.
1- Bu savaş şartlarında yapılacak bir secimi kabul etmemek, ve seçilmiş mebuslar ayrı bir yasama organı olarak görevlerini sürdürmeleri gerekir, demokratik bir seçim şartları oluşana kadar. 2- Islamist ve faşist çetelere karşı, Kürdistan halkının ve diger dini ve etnik güçlerin savaşı meşru müdaafadır. Uluslar arası güçler Türk hükümetinin bu saldırılarını derhal durdurması için baskı yapmalı ve BM veya ulusalar güçler gözetiminde kalıcı ateş-kes sağlanmalıdır.
3- Cözüm ve kalıcı barış için, yine BM veya Uluslar arası gözlemciler denetiminde, bir tarafta T.C hükümetinin diger taraftan başta Kürtler olamak üzere diger etnik kimliklerin, başta aleviler olmak üzere diger inanç guruplarının özgür seçimleriyle belirledikleri temsilcilerininde yer alacağı bir çözüm masası kurulmalıdır.
4-K.Kürdistanda refarandum yapılmalı ve Kürdisan halkının tercihine saygı duyulmalıdır. Birlikte yaşama kararı cıkarsa, Türkiyedeki tüm toplumsal kesimleri kapsıyan kurucu meclis, başta anayasa olmak üzere bütün yasalar yenilenmeli, çağdaş, demokratik, laik sosyal ve hukukun üstünlüğü temelinde bir devlet oluşturulmalıdır.
Teşekkürler .
Davut Kurun. 26.07.2015
İlk yorum yapan olun