KIZILBAŞLIKTA 12 İMAM ve AŞURENİN İNANÇSAL KÜLTÜREL YERİ
Aşurenin Kızılbaşlık başta olmak üzere diğer dinlerin hiçbirisiyle uzaktan yakından, direkt ya da dolaylı bir bağı bulunmamaktadır. Özellikle Müslüman toplumlar Arapçanın etkisinde kaldıklarından, Arapçadaki on sayısının “Aşer” şeklinde söylenmesinden yola çıkan işgüzar bir takım İslamcı geçinenlerin, bu sayı adıyla bağlantı kurarak, Aşureyi sahiplenip kendilerine mal etmeye çalıştıkları görülmektedir. Hele Aşurenin bir yemek olarak İslam dini ve 12 İmamlarla en ufak bir bağlantısını kurmak hiçbir koşulda mümkün değildir. Zaten İslam dini Aşure gibi bir anlayış ve inançsal ibadeti kabul etmemiştir. Kuran’da böyle bir kültüre ya da bilgiye asla rastlanmaz. Aşurenin İslam’la bağlantısının olmadığı bu şekilde iken, Kızılbaşların 12 İmamlar adına bunu inançsallaştırmaları tam bir deli saçmasıdır. Bilimsel ve tarihsel olarak Aşure kelimesinin etimolojik kökenine ve de yemek olarak icat edilişine baktığımızda, gerçek var oluş ve çıkışı, Aşureye dinsel anlamlar yükleyen herkesi tamamen yalancı duruma düşürmektedir.
Aşure kelimesi etimolojik olarak Mezopotamya ve Orta Doğu bölgesinde yaşayan halklardan Asurluların Aramice dil kökeninden gelmektedir. Bunu tarihsel olarak kanıtlayan en önemli belgeyse, Asur İmparatorluğu’nun adının Asur ve Aşur olmasıdır. Daha da eski tarihsel kaynaklarsa, Aşurenin bir yemek olması ve yemek olarak ne zaman, neden ve niçin öne çıktığı incelendiğinde, dinler tarafından uydurulan tüm söylence ve sahiplenmelerin ne kadar asılsız olduğu rahatlıkla anlaşılıyor.
Aşurenin gerçek tarihi M.Ö. 10 binli yıllara dayanmaktadır. Tek Tanrılı (Monoteist) dinler ortaya çıkmadan önce Çok Tanrılı (Politeist) ve Çift Tanrılı (Düalist) dinlere inanan Mezopotamya, Asya, Orta Doğu ve Anadolu’da yaşayan birçok halk, bu yemeği yapıp faydalanmıştır. Bunun dinle ve kutsallıkla hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Sadece icat edildiği tarih öncesi çağlarda, yemek ve beslenmenin kıt olduğu şartlarda en kolay yoldan hazırlanıp besleyici olması ve sıcak yemek olarak ilk icat edilmesinden kaynaklanan bir durumdur. Bu bakımdan toplumdan topluma ve kuşaktan kuşağa pişirilerek yenilmesi hem farklılaşmasına hem de değişik anlamlar yüklenmesine sebep olmuştur. Bazı toplumlar açlık, kıtlık ve yokluklar yüzünden bu yemeğe gereğinden fazla anlam yükleyip, çeşitli, söylence ve hikâyelerle gerçek özelliğinin dışına taşırmışlardır. Aşurenin kısa tarihçesine şu kaynakların varlığını da eklemek gerekir.
Toplumsallaşma, aile ve de tarımın ilk başlatıldığı çağ olan Neolitik tarih incelendiğinde, tarımcı toplum yaşamına geçişin mimarlarından tahıllar Ana Tanrıçası Aşaret, Aşnan ve Demeter’in buğday, arpa, mısır vb. bitkileri suda haşlayarak yaptıkları ilk sıcak yemeğin adıdır. Dikkat edilirse Tanrıçaların adlarından Aşnan ve Aşaret kelimeleri asırlar geçtikçe küçük ve birer harf değişikliği ile günümüze kadar Aşure şeklinde gelmiştir. Çünkü Neolitik çağdan önce insanlar yiyeceklerini çiğ olarak tüketmekte idiler. Özellikle Mezopotamya ve Anadolu’da yaşayan farklı dil ve kültürden olan halklar, Tanrıçalarının adı olan Aşnan ve Aşaret isimlerini Asur, Aş, Aşure, Aşur şeklinde küçük değişikliklere uğratarak hâlâ günümüzde tarihsel bir tat olarak yaşatmaktalar. Daha sonraları her toplum kendi bölgesel özelliklerine göre, bu ilk sıcak yemeğin içerisine katılan malzemeleri çoğaltarak besleyici ve lezzetli olmasını sağlamıştır. Buna da birtakım kutsallıklar atfedilerek, çeşitli efsane ve söylencelerle süsleyip unutulmamasına çalışılmış. Örneğin; Nuh’un gemisindeki insanların bu yemeği yiyerek hayatta kaldıkları. Aşureyi yapıp dağıtan insanların ölmüş olan atalarının yeniden dünyaya dönecekleri ya da bu yemeği yapıp dağıtan insanların direkt cennete gittikleriyle ilgili hikâyeler de mevcuttur.
Aşurenin ilk önce maddi olanaksızlıklardan ortaya çıkışı daha sonra insanlara sağladığı gıdasal fayda ve kolayca pişirilme özelliğinin hiçbir dini kültürle bağının olmadığını böylece anlamış olmaktayız. Aşurenin bir yemek veya tatlı çeşidi olarak yapılıp dağıtılması ve temel dini inançların dışında insanların kendi bölgelerine göre renklendirip birtakım anlam yüklemesine bir itiraz söz konusu değildir. Ancak İslam Şeriatı, kutsallıklar ve dini inançsal ibadet gibi her şeyi Kuran’a uygun ve Kuran’ın içerisinde geçmesini mecbur koştuğuna göre, Aşurenin İslam’la en ufak bir bağının olmadığını rahatlıkla söylemeliyiz.
Diğer taraftan kendilerini, sözde Müslüman görüp, Şii İslam’ın önde gelenlerinin adını kullanarak 12 İmam ve Aşure Orucu adıyla kutsal din ibadeti olduğunu iddia eden Aleviler, birçok konuda olduğu gibi bu noktada da tam bir cahillik örneği göstermektedirler. Tarihsel ve etimolojik bu bilgilerden sonra kimse diyemez ki, bu yemeği İslam, Yahudi veya Hristiyanlar icat etti. Aşurenin tarihsel icadı ve günümüze kadar gelişi kısaca bu şekildedir.
Ayrıca Alevilere şunu sormak gerekiyor.
Madem 12 İmamlar ve katledilen Hz. Hüseyin kabilesini çok sevip yas tutmak istiyor, bunların inancı olan İslam’la ve Kuran’a uygun cami, namaz, hac, ramazan orucu vb. ibadetleri neden yerine getiril miyor? Diğer Şii İslam toplumu bunların hepsini yerine getirerek yaşadıkları için kimse onlara itiraz etmemektedir. Türkiye’de kendilerini Alevi gören kesim, Hz. Ali ile On İki İmamları sadece söylem düzeyinde kabul edip, kendi Cemlerini bırakmadıkları halde, 12 İmam ve Aşure Orucunu İslam’ın Şii Mezhebinde varmış gibi yansıtmak, başta Alevilere hakarettir. Böyle dini ve kültürel yanlışlar her zaman sonucu ağır olan olaylara sebep olmaktadır. Aleviler hâlâ bunun farkına varmış değiller…..
İlk yorum yapan olun