KIZILBAŞLIK NEDEN KÖTÜ GÖRÜLDÜ?
Kızılbaşlığı, İslam’ın dışında kötü ya da hor gören başka bir dini anlayış bulunmamaktadır. Bunun en önemli nedenlerinden bir tanesi, İslamiyetin hareket etmek istediği alanlarda, dini, siyasi ve sosyal teoriler açısından, Kızılbaşlığın somut ve gözle görülen bir düşünceye sahip olması en önemli çelişki noktasıdır. İslamiyet daha çok hayale dayanan teoriyle var olmaya çalışması nedeniyle, toplumun gözünde Kızılbaşlık karşısında yetersiz ve cevapsız duruma düşmesi nedeniyle kavramsal olarak zorlanıyordu. İslamiyet bu yetersizliğini kapatabilmek için Kızılbaşlığı karalama ve aşağılamayı sürdürmekten başka yol düşünememiştir. Diğer bir önemli neden ise Kızılbaşlık ile İslam arasındaki düşünce, din, inanç, ibadet ve sosyal yapının tamamen farklı olmasıyla birlikte, İslamiyet’in soyut, Kızılbaşlığın ise somut olgulara dayanmasıdır. Yoksa durup dururken kimse kimseye sen kötüsün demez. Diyebilmesi için de mutlaka maddi bir temele dayanmalıdır. İşte Kızılbaşlık eşit ve özgür bir yaşam, düşünce, din ve insanı temel almasıyla, her şeyi bilinmezliğin içerisine hapseden İslamiyet’i hem maddi hem de manevi inanç ve yaşam kültürü açısından çaresiz bırakması, Kızılbaşlığı en büyük rakip ve engel olarak görmüştür.
İslamiyet’i, Alevilik üzerinde böyle bir düşünceye sürüklemenin altındaki gerçek maddi nedenlerin birden çok olduğu biliniyor. Bunların içerisinde en açık örneklerden birisi, İslamiyet’in Üstün Soylular sınıfına (Aristokrat) dayanan hükümranlık peşinde koşmasıdır. Kızılbaşlık ise sosyalist veya komünist düşünceye benzer eşitlik içerisinde, Ana Tanrıça kültürüne dayanan yenilikçi ve hoşgörülü olması. Kızılbaşlığın topluma sunmuş olduğu çağdaş dinsel, sosyal ve siyasal özgürlükleri İslamiyet, tüm egemenlik alanlarında topluma bunu hiçbir zaman sunmamıştır. Sürekli bencil düşünce yapısından dolayı kendi içerisinde büyük çatışma ve kavgaları yaşadığı gibi, aynı şekilde Kızılbaşlık ve diğer dinlere de saldırarak, bu ayıbının üzerini kapatmaya çalışır. Bu gerçekliği Alevilik ve İslamiyet’in kısa tarihçesinden anlamak mümkündür.
Kızılbaşlık ve Alevilik, iki ayrı kelimeyle ifade edilmesinde herhangi bir anlam ve duygu farklılığı bulunmuyor. İkisi de aynı özü ve manayı taşır. Her iki sözcükte var oldukları tarihten bugüne kadar, sahip oldukları ibadet, duygu, düşünce ve felsefi yapıyı aynı şekilde yaşatmıştır. Alevilerin bu iki kelimeyi kullanmalarındaki gerçek neden, Ana Tanrıça kültüründen gelen Ateş, Güneş ve bunlara bağlı doğa inancının öz kaynağı olan Enerjiye “Güce” duyulan saygı ve minnet borcudur.
Kızılbaşlar Anadolu’da yaşadıkları dönemlerde, çeşitli baskı ve zulümler neticesinde isim değiştirmek zorunda kalmışlardır. Her iki kelimede Anadolu Türklerinin kullanmış oldukları öz Türkçe sözcüklerden geliyor. Anlam ve manevi değerleri, Ateş ve Güneşin kızıllığındaki gür (Alevli) şekilde yanmasıyla ısının insana vermiş olduğu mutluluk, kızıllık ve kırmızılığı ifade etmesi. Daha geniş açıklamalar kitabın içindeki diğer konularda ele alınmıştır. Şimdi konunun başlığındaki sorunun cevabını vermeye çalışalım.
Kızılbaşlığa inanan insanları, toplumda kötü ve namus kavramı olmayan topluluk olarak gösteren anlayış, İslam’ın ta kendisidir. Nedenine gelince. Arapların büyük bir çoğunluğu Orta Doğu coğrafyasının çöl koşullarında fakir bir şekilde ve Arap Kabile kültürüne göre yaşamalarından kaynaklanır. Çünkü Araplar, ekonomik olarak çöl koşullarında yoksul ve zavallı bir ortamda yaşarken, diğer toplumlar bu yaşam yapısını asırlar öncesinden aşmışlardı. Ekonomik olarak biraz iyi durumda olan Araplar parmakla sayılacak kadar azdı. Ve bunlar da yalnızca kervancılık ticaretine dayanmakta idiler. Çöl koşullarına ve kervan ticaretine göre şekillenen toplumsal yapı, kabile sistemine dayanmakta olup, kendi içine kapalı bir şekilde, farklı gelişmeleri kolayca kabul etmeyen aşırı bağnaz bir anlayışa sahip olmaktır. Bu yüzden denilebilir ki dünyada en ağır kabile, aşiret ve kölecilik Arap toplumunda görülmektedir. Ve 21. yüzyılda hâlâ aynı mantıkla yaşamaya devam ediyorlar…..
İlk yorum yapan olun