DİB KURUMU KAPATILMALI, ÇÜNKÜ….

DİB KURUMU KAPATILMALI, ÇÜNKÜ….


Bir, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, demokratik, laik, sosyal ve bir hukuk devletinin asli görevleri arasında din ve dindar üretmek gibi bir sorumluluk/görev bulunmamaktadır.

İki, DİB Kurumu kapatılmalı, çünkü, devlet vatandaşının vicdanına ve dini hayatına ait özgürlük alanına müdahale edemez, toplumu tek tipleştirilmiş resmi din kalıbının içine hapsedemez.

Üç, DİB Kurumu kapatılmalı, çünkü Anayasa’da devlet adına resmi bir din olmamasına rağmen, Din İSLAMI Sünniliği, resmi bir din gibi tanımlayıp, fiilen bu dinsel kimliği yurttaşa dayatıyor. Diyanetin hizmetlerinden doğrudan yararlanan Müslüman inançlı yurttaşlarımız, devletin kendi vicdanlarına doğrudan müdahalesiyle karşı karşıyadır. Müslümanlar üzerindeki bu resmi dayatma ve resmi teolojik kalıplar, aynı şekilde başta Aleviler, gayrimüslimler olmak üzere diğer farklı inanç sahiplerini de dayatılmak istenmektedir. Bu ise devletin diyanet aracılığıyla, inananla inanılan arasındaki özgür, sivil ve ruhani kalması gereken alanın özgürlüğünü hiçe saydığının göstergesidir. Dolayısıyla doğrudan bir hak ihlalidir.

Dört, DİB Kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu, yargının bağımsızlığına gölge düşürmektedir. Ülkemizde yargı sistemi ve gerekse TBMM, “din, vicdan ve inanç özgürlüğü” hususlarında evrensel ve ulusal hukuk ilkelerine göre değil, diyanetin fetvalarına göre hareket etmektedir. Örneğin Aleviler ve gayri Müslimler tarafından açılan “din, vicdan ve inanç özgürlüğüne ilişkin tüm davalarda, yargı ve TBMM Diyanet İşleri Başkanlığının görüşlerine başvurmuş ve kararlarını buna göre vermiştir.

Beş, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Türkiye’nin bilimsel, aydınlanma, çağdaşlık ve akıl rehberliğinde gelişmesinin önünde kurumsal ve fikri olarak engel teşkil etmektedir. Türkiye’nin geleceğini hangi aklın tayin edeceğine dair tercihler DİB’na bırakılamaz.

Altı, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Türkiye’de istihdam yaratmak, sosyal hizmetlerin kamusal alanda güçlendirilmesi için ayrılması gereken yatırım bütçeleri, diyanete aktarılmaktadır. 2023 yılı bütçesinden Diyanet İşleri Başkanlığı’na 35 milyar 910 milyon TL bütçe ayrılmıştır. Bu bütçenin oluşumu gerek hukuksal, gerek ahlaki, gerekse dini açıdan “helal” değildir. Diyanet bütçesi tüm toplumsal kesimler tarafından onaylamamaktadır. Nüfusun yüzde 12’sinin işsiz olarak yaşadığı, yoksulluğun giderek arttığı, 2023 Mayıs ayı açlık sınırı 10 bin 360 TL‘ olduğu Türkiye’de, bu bütçe bir sosyal devlet bütçesi değildir. Bu bütçe sosyal hizmet değil, dindar üretme bütçesidir.

Yedi, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, çok inançlı toplulukların ve inanmayanların yaşadığı Türkiye’de tek bir inancın lehine kamusal hizmet üretmektedir. Anayasal olarak “laiklik güvencesi” sunan Türkiye’de devlet dini alanlara yatırım yapamaz. Din kadrolarına devletten maaş veremez. Devlet ve hükümetler eliyle dini yapılanmanın önünü açamaz.

Sekiz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü bu kurum sadece vicdana değil, özel alana ve hayata müdahale etmektedir. DİB “birlik ve bütünlük” adı altında, toplumun yaşam alanlarına müdahale ediyor, kendi kurallarına göre özel hayat düzenlemeği hedefliyor, kamusal ahlak bekçiliğini elinden bırakmıyor.  “İslam Dini’nin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işlerini yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek. (633 S.K. md.1)”  Diyanet bir “Ahlak esası” belirleme kurumu olamaz. Diyanet din hocalığının yanı sıra Ahlak hocalığı yapması asla kabul edilemez. Kendi varlığı ahlak kuralları ile çelişen bir kurum, ahlak esasları belirleyemez.

Dokuz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü gericiliğe ve irticaya karşı tedbir olarak kurulan, “devlet denetimi altında din hizmeti” vermeyi hedefleyen Diyanet İşleri Başkanlığı kurumu irticai ya da şeriatçı girişimleri denetleyemez. Aksine besler. Nakşibendi Tarikatı Lideri Zahid Kotku, hakkında davalar açılan Fethullah Gülen, Aczimendi Tarikatı’nın lideri, radikal İslamcı Müslüm Gündüz, Almanya’da “Anadolu Federe İslam Devleti”ni kurduğunu iddia eden ve silahlı mücadeleyi savunan Cemalettin Kaplan Diyanet kökenlidir.  Dolaysıyla denetim altına alınması gereken tehdit ve irtica diyanetin tam da kendisidir.

On, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü laik ülkelerde Diyanet gibi kamusal bir kurumun varlığına müsaade edilmez. Çünkü devlet dinini temsil eden kurumlar özgür ve bağımsız davranamaz. Devlet dini olmaz, İnanmak devlete değil, kişiye özgüdür.

On bir, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, DİB kurumu siyasi İslamcılığı besleyen, siyasal İslamcı faaliyetlerin beslendiği/desteklendiği, nemalandığı anti laik odak özelliğine sahip bir yapıdır. Dönem önem ülkemizde haklarında hukuksal dava açılan, “anti laik odak olma” durumunu yaratan siyasal adreslerin varlığı bilinir. Bu nedenle asıl mücadele “Anti laik odakları” yetiştiren ve besleyen bu kurumlara karşı yürütülmelidir. Çünkü hukuken Diyanetin gözetiminde olması gereken camilerin denetimi, cemaatlerin ve tarikatların kontrolü altındadır. Dinsel hizmetlerin yanı sıra camilerde “bağış” adı altında toplanan trilyonlarca paranın nasıl, nerede ve kimler aracılığıyla kullanıldığı bilinmemektedir. Camilerin daha örgütlenme mekanları haline geldiği ülkemizde, anti laik odakların aranacağı adresin kendisi, Diyanet İşlerin Başkanlığının tam da kendisidir. Kapatılma davası açılacak kurumda DİB’dır.

On iki, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü DİB Kurumu sadece Türkiye’de değil, yurt dışında bir çok ülkede misyonerlik faaliyetlerini yürütmektedir. Avrupa ülkelerinde siyasal İslamcı sivil yapıların, derneklerin desteklenmesini sağlamıştır. Desteklenen bu yapılar ve dernekler Türkiye’deki siyasal İslamcı akımlara ve partilere maddi ve manevi destek vermiştir. Diyanet Avrupa’da yaşayan Türkiyeliler arasındaki ayrışmanın ve kutuplaşmaların tetikleyicisi olmuştur.

On üç, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü  DİB kurum, devlet adına yurttaşlarımızı resmi Sünnilik anlayışı üzerinden dindarlaştırmak ve İslamizasyonu yaygınlaştırmayı hedeflemektedir. Yani inanan insanın vicdanındaki islamı değil, siyasi ve sömürü haline dönüştürülmüş “siyasal İslamcılık” merkezi haline dönüşmüştür.

On dört, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, Türkiye’de farklı dillerde sıkıntıların ve yasakların varlığı bilinirken, farklı inançların varlığı yok sayılırken, DİB 14 değişik dilde bir çok ülkede sınır ötesi resmi din İslam Sünnilik propagandası yapmaktadır.

On beş, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, 3.5 milyon Türkiyelinin yaşadığı Avrupa ülkelerinde, laiklik, siyaset, hukuk, kültür ve dış politika üzerinde devletin diplomatik gücünü artırmak yerine, DİB kurumu küresel islamizasyon ve misyonerlik faaliyeti için yurt dışı temsilciliklere imam ve din ateşleri gönderiyor. Dış temsilcilik eliyle misyonerlik yapan bu kurum, farklı dinlerin Türkiye’de misyonerlik faaliyeti göstermesini yasaklamaktadır. Hatta Diyanet Vakfı tarafından yayınlanan “Hıristiyanlık Propagandası ve Misyoner Faaliyetleri” isimli kitapta şunlar belirtiliyor: “Bilindiği üzere ülkemizde her ne şekilde olursa olsun Hıristiyanlık propagandası yapmak suçtur. Böyle propaganda yapan bir sahsa rastlarsak onu da en yakın emniyet makamına bildirmek aynı zamanda vatandaşlık görevidir”; “Ülkemizde Hıristiyanlık propagandası yapmak kanunen suçtur.” Devlet imkanlarıyla siyasal İslamcı misyonerlik faaliyetleri yapılırken, farklı inançların misyonerlik faaliyetlerini “yasadışı” görmek, çelişkinin ve çifte standart politikanın göstergesidir.

On altı, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, devlet DİB kurumu eliyle toplumsal kesimleri din esasına göre resmi bir kalıba dökmektedir. Yanı diyanet “yurttaş” yerine “kul” yaratmanın diğer adıdır. Çünkü DİB inanan vatandaşın din işlerine ve ihtiyaçlarına değil, devletin din işlerine ve ihtiyaçlarına odaklanmıştır. Devletin asli görevi, çağdaş, akıl, bilim, eleştiri ve sorgulama hakkını kullanabilen yurttaş eğitimini esas almalıdır.

On yedi, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü DİB Kurumu vicdanı temsil edemez, vicdana sığamaz ve vicdanı şekillendiremez. DİB inanan ile inanılan arasında aracı kuruma gerek yoktur. Yani dini duygular ve insanın vicdanı bir kuruma teslim edilemez.

Dolaysıyla özgürlük karşıtı bu kurumun kendisi, hak ve özgürlük ihlalinin adresidir.

On sekiz, DİB Kurumu kapatılmalı, çünkü Türkiye’de farklı inançlar ve inanmayanlar üzerinde sosyal baskı mekanizmalarını yaratıyor. Mahalle baskısının arkasında, camilerde görev yapan ve siyasal İslamcı partilere oy vermeyenin “cehennem ateşinde yanacağını” buyuran imamlar kadrosu var. Diyanet kadroları siyasal İslamcı partilere oy kazanmak için toplumun, dini duygularını istismar etmektedirler.  Dini  konular ve hassasiyetler üzerinden kurulan siyasi ilişkilere diyanetin memurları aracı olmaktadır. Dini duyguların siyasete alet edilmesine ve laik ve demokratik Ülkerlerde bu türden davranışlara müsaade edilmez.

On dokuz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü DİB Kurumu sağ politikaları, siyasal İslamcı odakları ve kendisiyle aynı çizgide olan sendikaları, siyasal partileri destekliyor.  Siyasi olarak bağımsız davranmıyor. Örneğin sağcı, İslamcı ve AKP yandaşı olan DİYANET SEN 42 012 imam üyesi ve yine sağcı ve Türk İslam Sentezi çizgisinde duran TÜRK DİYANET VAKIF-SEN’ in 23,635 üyesi varken, sol ve sosyal demokrat çizgide duran KESK’e bağlı DİVES’in sadece 364 üyesi vardır.

DİB kurumu Memur sendikaları arasında ayrımcılık yapmaktadır. Diğer bir çarpıcı örnek ise, AKP yandaşı gibi faaliyet sürdüren DİYANET-SEN Diyanetin resmi görüşüne bağlı kalarak, Diyanet benzeri açıklamalar yapıyor. DİYANET-SEN son basın açıklamasında “Aleviler Müslüman’dır ve Müslümanlığın ibadethanesi de Camiidir. Cemevleri’ni camiinin alternatifi gibi görmek son derece yanlıştır” gibi resmi ezberlerin mesajlarını vermektedir.  Aleviler İslam Müslüman değildir İslam’ın hiçbir kuralına uymazlar. (Alevilerin kullandığı bazı İslami söylemler, kendilerini İslam’ın şerrinden korumak için yapılan takiyedir. Bu sendikaların üye sayısı AKP ve DİB kurumun desteğiyle artmaktadır. Bunun en somut kanıtı ise 2002 yılında 11 bin 142 üyesi olan DİYANET SEN’in AKP ve DİB kurumunun desteğiyle üye sayısını 2022 yılına kadar 89 BİN 272’ye çıkartmıştır. (Diğer 20 din işleri sendika üyesi 35.500’dür, toplam 124.772 sendikalı din görevlisi vardır..)

Yirmi, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet haksız yollardan vergiden pay alıyor. dinsel örgütlenme aracılığıyla ve toplumsal kesimler üzerinde hegemonya kurmak ve güç olmak için her yurttaştan haksız vergi almaktadır.  Devletin bu dinsel yapılanması rızamız olmadan, DİB Kurumuna yılda en az 403 TL vergi ödemek zorunda kalıyoruz. Laik devlet anlayışına zıt olan bu uygulamanın en ilginç tarafı her kesimden toplanan bu paraların resmileşmiş Sünni İslam anlayışı için harcanmasıdır. Diğer dini görüş ve anlayışlara, Alevi öğretisine yaşam hakkı tanımayan bu sistem, Alevi vatandaşlarımızdan topladığı vergileri de Diyanet’e aktarmaktadır. Bu, insani hak ve özgürlükleri baskı altına alıcı ve kısıtlayıcı bir tutumdur. Türkiye’de şu anki vergi mükellef sayısı ykl 13 milyon kişidir. 2023 yılında Diyanete ayrılan bütçe ise 36 milyar TL’dir. Yani her vergi mükellefi Türkiye’de DİB kurumuna 2.750 TL vergi veriyor.

 

Yirmi bir, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü dinde zorlama olmaz ilkesini, Diyanet ihlal etmektedir. Diyanetin makro söylemi, zorla inandırma söylemidir. Örneğin zorunlu din derslerinin devamını her fırsatta ifade etmesi, zorla din öğretmeyi benimsediğinin kesin ifadesidir.

Yirmi iki, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü DİB kurumun resmî açıklamaları, yazılı belgeleri, kadınlara, inanmayanlara ya da farklı inanç sahiplerine yönelik ayrımcılık uygulamaktadır. Bu nedenle DİB kurumunun cinsiyeti erkek ve dili ayrımcıdır.  Mesela kuruluşunun üzerinden 84 yıl geçmiş olmasına rağmen, halen bir kadın Diyanet kurumuna Başkan olmamıştır.   82 ilin müftüsü erkektir. Aralarında tek bir kadın dahi yoktur.  Farklı inançlara karşı kullandığı dil tekçidir. Erkek dilidir. Ayrımcı dildir. Sünniler dışında farklı inanç sahibi kişiler DİB kurumunda işe giremez. Hatta hizmetlerinde bile ayrımcıdır.  Örneğin, “çatışmada öldürülmesi halinde, yol kesen ve meşru devlet düzenine isyan suçu işleyenlerin cenaze namazlarının kılınmayacağım” diye açıklama yapmıştır. Devlet diyaneti Kürtçe dini yorum, dua ibadete vs. izin vermemektedir. Kısacası Diyanet “ya benim gibi erkek, Sünni-Hanefi hatta Vahabi olacaksın, yoksa seni tanımam” demektedir. Diyanet 100 bin üzerinde camiden sorumludur. Ayrımcılık uygulamasının merkezi olduğundan, tek bir cemevi, kilise, sinagog ve Budist tapınağına, doğa inancına veya ateist bir gruba destek sunmamış ve tanımamıştır. (Y.N. zaten Aleviler ve gayri Müslimler devletin din işlerine karışmasını, din, vicdan ve inanç özgürlüğüne aykırı olduğu için eleştiriyor ve vicdana müdahale olduğu içinde destek ve din görevlisi talebi yoktur. Sadece ayrımcılığın gösterilmesi için bu örnek verilmiştir.)

Yirmi üç, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı “baş örtüsü dini gerekliliktir” diye kamusal hizmet adına fetva veremez. Başörtüsü “gerekliliktir” dayatmasını devlet adına yapması, başörtüsünü gerekli olarak görmeyenlere yönelik baskı söylemidir. Mahalle baskısına güç vermektedir.

Yirmi dört, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü bu kurum siyasi partilerin program ve söylemlerine yasak getiriyor. Düşünce özgürlüğünü engelliyor. Örneğin, Siyasi Partiler Yasası’nın 89. maddesine göre, partiler Diyanet’in kaldırılmasını istemiyor.

Yirmi beş, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü bu kurum farklı değerlerin, farklı kültürlerin ve farklı ahlak algılamalarının bulunduğu ülkemizde, Sünni İslam inancının ahlak esaslarına göre tek tip milli ahlak ve milli kültür inşa etmeyi hedeflemiştir. 1924 yılındaki kuruluş yasasındaki bu türden görevi ve yetkisi olmayan diyanet, maalesef, kendisini laiklikten ve sosyal demokrasiden yana olduğunu iddia eden, CHP’nin  1947 yılında yaptığı kurultayda “komünizm tehdidine karşı, soysal ve siyasal çözülmeye karşı, İslam ahlakının öne çıkarılması ve Diyanet İşleri Başkanlığının güçlendirilmesi ve din derslerinin tekrar okul müfredatlarına alınması ”  yönündeki görüşleri ve kararları sonucu, Diyanet İşleri Başkanlığı 1961 yılından itibaren Sünni İslam ahlakı üzerinde tek tip milli ahlak ve mili kültür inşa etmek amacıyla, demokratik olmayan bu yolla, topluma bir tür resmi ve ideolojik ahlak üniforması giydirmektedir. Bu insan haklarına, bireysel ve kolektif temel haklara aykırı bir görev tanımıdır.

Yirmi altı, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü siyasi partiler, oy kazanmak uğruna, diyanetin anti laik yapısını görmezden geliyor. DİB kurumunun devasal gücü karşısında bu kurum üzerinden din istismarlığı yapıyorlar. Bu kurumun varlığı, siyaset üzerinde tehlikeli ve anti demokratik bir vesayet uygulamaktadır. DİB ve DİYK’nun siyaset üzerinde dinsel vesayeti ancak bu kurumlar kaldırılınca kalkacaktır. Çünkü demokratik bir ülkede siyaset dinsel ve askeri otoriterliğin vesayetinden özgürleşmediği sürece, gerçek bir laiklik ve demokrasiden söz edilemez.

Yirmi yedi, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü imam-hatipler yoluyla, devlet din adamı yetiştirmekte ve işsiz kalmalarını önlemek için DİB kurumunda istihdam etmektedir.  DİB ve İHL ilişkisi, devletin dine bir müdahalesi olduğu gibi, tersten bakıldığında dinin devlete bir müdahalesinin resmidir.

Yirmi sekiz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, DİB farklı inanç gruplarını temsil etmediğini, 05.12.2003 tarihli basın açıklamasında “Başkanlığımızın, kendine verilen bu kanunî görevleri yerine getirirken ürettiği pratik hizmetler şunlardır: Cami eksenli din hizmetleri…”  şeklinde itiraf etmiştir. Öyleyse bu itirafı yapan kurum Anayasanın 10. maddesindeki eşitlik ilkesini ihlal etmektedir. Bu açıklamanın kendisi, başta Aleviler olmak üzere farklı inanç gruplarının, inanmayanların Diyanete yönelik “tekçilik ve ayrımcılık” eleştirisini haklı olduğunu göstermektedir.

Yirmi dokuz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, Diyanet İşleri Başkanları siyasi tarafsızlık ilkesini ayaklar altına alıyorlar. Anayasa’nın 136. maddesine göre, Diyanet İşleri Başkanlığı “laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirmekle yükümlüdür.”  Fakat DİB kurumuna başkanlık yapan hiçbir başkan “siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında” kalamamıştır.  Siyasi olarak taraf olmuştur.  Tüm Diyanet İşleri Başkanları göreve gelmeden önce, görev sırasında ya da görev sonrası siyasi görüş ve düşüncelere taraf olmuştur. Anayasa’daki bu ilkeye aykırı davranışlarının somut örneklerini birlikte hatırlayalım; Diyanet İşlerinin ilk başkanı olan Rıfat Börekçi, başkanlığı öncesi, I. Meclis Manisa CHP milletvekilliği, Diyanet Başkanlığı sırasında, CHP Ankara Heyeti Başkanlığı görevlerini yürüttü.  Eyüp Sabri Hayırlıoğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı öncesinde, II. Mecliste CHP milletvekilliği yapmıştır. Diğer bir Diyanet Başkanı, İbrahim Elmalı ise MP ve DP milletvekilliği yapmıştır. DİB Başkanı Lütfi Doğan’da MSP,RP ve FP vekilliği yapmıştır. Dr. Lütfi Doğan ise Ecevit döneminde CHP vekilliği ve Diyanetten sorumlu bakanlık yaptı.  Yaklaşık 9 yıl Diyanet Başkanlığı yapan Tayyar Altıkulaç ise sırayla DYP ve AKP milletvekilliği yapmıştır.  Mustafa Said Yazıcıoğlu ise 4.5 yıllık Diyanet Başkanlığı sonrasında AKP’de milletvekili oldu. Şimdi AKP adına Diyanetten sorumlu Bakanlık yapıyor. Mehmet Nuri Yılmaz ise DP’den milletvekili adayı olmak için çalıştığı basına yansıyan bilgiler arasındaydı. Kısaca Milletvekilliğinin ve Bakanlığın diğer bir yolu ise DİB üzerinden geçiyor. Yukarıdaki bu örnekler DİB kurumu siyasi tarafsızlık ilkesini yitirmiş, siyasi ve cemaatçı çevrelerin cirit attığı ve “siyasi görüş ve düşünüşlerin dışında” kalamadığı bir kurumdur.

Otuz, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü, bu kurum üzerinde yaygınlaştırılan dindarlaşma ile TBMM kütüphaneleri boşalırken, 1970’li yıllarda Ankara Kocatepe camisini, 1989 yılında TBMM Camisini yapımı vatandaşın vergisiyle gerçekleştirilmiştir. Bu kurum yasal olarak sadece “Cami ve mescitleri hizmete açmakla” görevlendirilmiştir. Oysa vatandaşların paralarıyla yapılan yeni camiler, daha çok bir ticarethaneye dönüşmüş, marketli, kafeli, restaurantlı ve dükkanlı komplekslere dönüştürülmüş ve denetimleri ise giderek kaybolmuştur. DİB Türkiye’de 90 bin cami ye (yarısından fazlası denetim dışı kalmış) hizmet verirken, ülkede çağdaş eğitim verecek okulların sayısı ise 54 binle sınırlı kalmıştır.  Devlet DİB aracılığıyla  öğretmen ve doktor yerine imam yetiştirse, okul ve hastane yerine cami yaptırımını teşvik ederse, kütüphane, lisan ve bilgisayar kursları açmak yerine kuran kursu açarsa, toplumun çağdaş ve bilimsel normlara göre gelişmesi durdurur ve bu dünyanın ihtiyaçlarına  cevap verecek sosyal kamu hizmetlerine kavuşmasına engel olur.

Otuz bir, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü DİB kurumu kamu kurumlarına dinci kadroları diğer kamu kurumlarına, bakanlıklara aktarmak için ara istasyon görevini üstlenmiştir. Son 6 yıldır binlerce kişi DİB kurumunda diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçmiştir. İmam Hatip ve İlahiyat kökenli kadroların diğer kamu kurumlarına alınmasının arkasında ideolojik hesapların olduğu da gözden kaçmamalıdır. Bu ise DİB üzerinden dinci kadrolaşmanın göstergesidir.

Otuz iki, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet kurumu inançlı insanların vicdanını laik devletin merkezi idari makamında hazırladığı “Cuma hutbeleri” ve bunları vatandaşın vicdanına sokmak zorunda olan devlet memuru imamlarla düzenlemesine örnek olarak gösterilecek başka bir AB ülkesi yoktur.

Otuz üç, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu’nun Mekke’de yapmış olduğu  “Cemevi’ni, Cami’nin alternatifi olarak göstermek mümkün değildir!. Diyanet’in dışında bir Alevi Diyaneti kurulması yönündeki görüşlerin Cumhuriyetin kazanımlarına uygun değildir.”  Seklindeki açıklaması, bu kurumunun hangi çelişkiler üzerinde durduğunu gösteren belge niteliğinde bir itiraf olarak okunmalıdır. Çünkü bu açıklama bize, devletin din hizmeti Sünnilik için olunca “Laik cumhuriyetin kazanımına uygun” olarak ifade edilirken, söz konusu Alevilerin talepleri olunca, Diyanet İşleri Başkanlığı bunu “cumhuriyet kazanımına aykırı” olarak olduğunu ifade ederek, bu kurumun tekçilik, tekelcilik ve “laik cumhuriyet” karşıtlığı üzerinde örgütlendiğini belgelemiştir. Eğer, laiklik ve cumhuriyet hassasiyeti ve bu ilkeleri geliştirmek konu olursa, sadece Türkiye değil, tüm dünya bilir ki, Alevi toplumu bunun öncülüğü yapar.

Otuz dört, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, Alevilerin inanç ve kültür merkezleri olan Cemevleri’ni engellemek için, Alevi köylerine zorla cami yaptırarak, Sünni-Hanefi inancını zorla aşılanmayı hedeflemiştir.  Oysa evrensel hukukta yer almış olan din, vicdan ve inanç özgürlüğü ilkesine göre inanç öğretilerini insanlar kendi belirler. Alevili yoktan yaradılışa inanmaz varoluşçudur. Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık, En-el-hak Hakikatçılık, “benim Kabem insandır, bilim sevgidir” diyen Alevilik hakikatçıdır.  İlahi yaratıcıyı kabul etmez.  Alevi yurttaşlara, Mekkeyi taş kabeyi kıble göstermek, DİB’nın hak ihlali örneklerinden birisidir.

Otuz beş, DİB kurumu kapatılmalı, çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, “inanmama hakkına” saygı duymayan ve yine evrensel hukukla, “inanma hakkı” gibi, güvence altına alınmış olan “inanmama hakkı” karşısında sosyal baskı mekanizmalarını üreten kurum haline gelmiştir. Türkiye’de ateist olanlara yönelik, rencide edici, küçümseyici, cezalandırılacak zümre olarak topluma sunulmasını sağlayan ve önyargıları artıran yayın ve demeçleri ile Diyanet, toplumsal barış ve huzura zarar vermektedir. İnanmayanların ve farklı inanç sahiplerinin vergisiyle ayakta duran bir kamu kurumunun, ayrımcılık ve ötekileştiren dil üreten tutumu bile, bu kurumun kapatılması için yeterlidir.

DİYANETİN 2013 STRATEJİK PLANI, DİB’NIN ANTİ LAİK ODAK HALİNİ GÜÇLENDİRMEYİ HEDEFLİYOR

Son olarak gelmekte olan yeni bir diğer tehlikenin haberini şimdiden vererek, DİB’nın 2013 yılına “Diyanetin Stratejik Hedefleri”ne kısa bir vurgu yaparak bu bölümü kapatalım.  DİB’nın yeni  “Stratejik Hedeflerimiz” başlıklı acil eylem planı, Türkiye’de kamusal imkanlar kullanılarak, siyasal İslamcılık ekseninde dindarlık ekseninde yeni bir toplum mühendisliğini devreye sokulduğunu, bu “stratejik plan”da okuyabiliyoruz.  Diyanetin yeni stratejinin ilk hedefi, “Kadınların, erkek egemen toplumun kontrolü altında tutulmaya çalışılması ve dahası köleleştirilmesi” amacı taşıyor. Stratejik planda “Kadınlara yönelik irşat faaliyetlerini geliştirmek” diye başlayan planda, kadınlara doğru yolu göstermek için bir çalışmanın başlatılması hedeflenmiştir. Kadının doğru yolda olmadığını ve kuranın esaslarına göre doğru yola getirilmesi sağlanacakmış.

Diyanetin stratejik planına göre, “Cuma namazı kılma vaktinin mesailere göre düzenlenmesi” hedefi yerine getirilmelidir. Cuma günleri ortalama 20 milyon kişinin camiye gitmesinin azlığına karar verilmiş olmalı ki, toplumu camilere daha fazla gitmesini sağlamak için, dinin mesailere uydurulması hedeflenmiştir.

Diyanetin 2013 strateji planının diğer bir hedefi ise, “Her yıl 100 din görevlisi Arapça öğrenimi için Arap ülkelerine gönderilecek” ve ayrıca “200 pilot camide kütüphane, çay ocağı, derslik, çok amaçlı salonlar açılması ve sosyal aktivitelerin artırılması amacıyla sosyal içerikli programlar düzenlenmesi”ne ulaşmak olacakmış.  Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığının görevleri arasında olması gereken bir çalışmayı, dindarlaştırma projesi üzerinden yürütmek, aynı zamanda Milli Eğitim Bakanlığının ait alanı, Diyanetin alanına taşımak gibi sinsi bir planı da açığa çıkarmıştır.
Türkiye’nin kütüphanelere, eğitim-etüt dersliklerine ve çok amaçlı sosyal tesislerin açılmasına ihtiyacı vardır. Fakat bu ihtiyacı karşılayacak kurum, Diyanet İşleri Başkanlığı değil, Milli Eğitim Bakanlığı, Turizm ve Kültür Bakanlığı ve Gençlik ve Spor Bakanlığıdır. Diyanet İşleri Başkanlığının tüm bu strateji planı anti laik odak halini güçlendirmekten başka hiçbir amaca hizmet etmeyecektir. Dolaysıyla siyasi partilerin, “cumhuriyetin kazanımlarını ve laikliği korumak” olduğunu iddia eden kesimlerin, Diyanetin 2013 Stratejik Planı karşısında sus pus kalması ise, felaketin ayrı bir göstergesidir. Devlet memurlarını Batı normalarına göre değil, Arap İslam Cumhuriyetlerinde 1 yıl süreyle eğitmek ise, Türkiye’nin yeni yönelimini göstermek açısında çarpıcı değil mi?

“Peki DİB Kapatılsın Ama, Yerine Ne Konulmalıdır” diye soranlara;

ÇÖZÜM İÇİN  12 MADDELİK ÖNERİ VAR

Bir, din ve devlet işlerini birbirinden tümüyle ayırmak anayasal düzenlemeler gerekir.

İki, dini olanın, devletin işlerine, devletin de dini alanın işlerine müdahale etmemesi gerekir.

Üç,  devlet herkesin din, vicdan, inanç  ve inanmama özgürlüğünü korumalı, yasal güvence altına almalıdır.

Dört, devlet tüm din, inanç gruplarının ve bunların tüm yorumlarına eşit mesafede durmalıdır.

Beş, din öğretimi sadece dini çevrelerin kendi okullarında, özel okullarda verilmelidir. Devlet okullarında ise öğrencinin ve ebeveynlerin isteğine bağlı olarak, tüm dinler ve inançlar hakkında tarafsız bilgi aktarmak koşuluyla ders verilebilir. Müfredatın içeriği ise tüm dinler ve inançların temsilcilerinin yer aldığı komisyonun rızasıyla belirlenmelidir.

Altı, nüfus cüzdanlarında “din” hanesi olmamalıdır. Devlet, vatandaşlarının dinini kayıt altında tutmamalıdır.

Yedi, İnanç vergisi uygulamasıyla, isteğe bağlı olarak devletin vergi toplaması yöntemiyle, dini ve inanç toplulukları adına toplanan vergilerin, bu çevrelere aktarılması konusunda devlet aracılık yapabilir ve denetim sağlayabilir.

Sekiz, dini ve inanç topluluklarının sivil kuruluşlar üzerinde  örgütlenmesi benimsenmelidir.

Dokuz, dini ve inanç rehberlerini, önderlerini, dini toplulukların kendisinin tayin etme ya da belirleme hakkı kabul edilmelidir.

On, Diyanet İşleri Başkanlığına kadro alımı derhal durdurulmalıdır. Mevcut kadroların DİB kurumunun tamamıyla tavsiyesi süresince görevlerini sürdürmesine, bir kısmının diğer kamu kurumlarına aktarılmasına, emeklik sonrası yerlerine yeni kadro tahsisini artık yapılmaması benimsenmelidir. 10 yıl içinde Diyanetin tamamıyla tavsiyesi sağlanmalıdır. DİB’na ait tüm kamu binaların, tesislerinin dini ve inanç toplulukların ihtiyaçlarına göre devredilmelidir.

On bir, DİB ve DİYK yerine “İnanç Özgürlüğünü Sağlama ve İnanç Kurumları ve Toplulukları Arası Koordinasyon Dairesi” adıyla yeni bir yapılanmaya gidilerek, devletin din işleri yerine, yurttaşın din özgürlüğünü korumayı, laiklik ilkesine göre görev edinmiş bir kurumsallaşmayı, tüm inanç topluluklarını, akademisyenleri, sosyologları, hukukçuları kapsayacak şekilde gerçekleştirmek. Bu kurum aynı zamanda kültürler ve dinler arası diyalog ve tanışmayı teşvik etmeyi hedefleyecektir.

On iki, İmam, hatip ve müezzin yetiştirmek gibi görevi devlet asla üstlenemez. Bu nedenle İHL kapatılmalıdır. Dini rehberlerin yetiştirilmesi görevi ve yetkisi dini toplulukların kendisine verilmelidir. Bunun için İHL’ye öğrenci alımı tamamen durdurulmalı ve son mezunlarını verinceye kadar açık olmalıdır. Daha sonra bu okulların bir kısmı Anadolu Liselerine dönüştürülmelidir. Bir kısmı ise farklı dini toplulukların kendi dini eğitimlerini sunabilmesi şartıyla, somut proje karşılığı verilerek özel okul yapılmasına izin verilmelidir. Bu okullar da MEB müfettişlerinin denetimine açık olmalıdır.”

 

DAB.