Abu Surayya’nın başkaldırısı bastırıldıktan sonra, Azerbaycan’da, diğerleriyle karşılaştırılmayacak biçimde gelişen Babek ve yandaşlarının başkaldırı hareketi patladı. Öyle ki, bu büyük toplumsal hareket, Mamun’un (813-833) saltanatının sonuna dek sürecek ve Mutasım’ın (833-842) da başına dert olacaktır.
Babek’in kişiliği belirsizlikler içindedir. …Geleneksel söylemlerden bazıları onun asil bir soydan geldiğini, bazıları ise tam tersine halktan biri olduğunu (babasının zeytinyağı satıcısı, anasının keçi çobanı) belirtmektedirler. Yetişmesi ve mesleği hakkında bilgiler (sığır sürüsü çobanlığı, paralı askerler arasında davulcu vb.) karanlık olmasına rağmen, Hurremi lideri Cavidan b. Sahl’ın özgüvenini kazanmış olması önemliydi. Ölümünden sonra da partizanları Cavidan’ın ruhunun onda cisimlendiğine inanarak Babek’i başlarına geçirdiler.
Babek-Hurremi hareketi, yaklaşık beş yıl sürmüş olan Abu Müslim hareketinden sonra, bölgede en uzun süren toplumsal başkaldırı hareketidir. 516 yılından 537’ye kadar 21 yıl boyunca, iki halifeye saltanatlarını kaybetme korkusu yaşatan Babek-Hurremi hareketi üzerinde, idealist bakış açısına rağmen en geniş araştırmayı, Gulam Hüseyin Sadıki, 1938’da bastırdığı “Les Mouvements Religieux Iraniens IIme et IIIme Siécles en İran” (Hicri ikinci ve üçüncü yüzyıllrda İran’daki dinsel hareketler) isimli yapıtının kapsamı içerisinde yapmıştır. Abbasi dönemi tarihçilerinden gelen bilgilere göre, hemen hemen çeyrek yüzyıllık Babek-Hurremi hareketi süresince 550 bin insanın öldüğü söylenmektedir.
Hareket, birçok batılı tarih araştırmacılarının ileri sürdüğü gibi, özellikle İranlıların Arap egemenliğine karşı başkaldırısı değildir. Azerbaycanlı halktan birinin, yani sırtında fıçısıyla dolaşan kandil yağı satıcısının oğlu Babek’i, zamanın nesnel koşulları ön plana çıkarıp, bu kişinin önderliğinde dünyayı değiştirmeye yönelmiş geniş kapsamlı toplumsal ve siyasi bir harekettir. Sadıki’nin kitabını temellendirdiği, İran halkının dinsel hareketleri, yani eski dinlerini geri getirme İslam dinini kovma mücadelesi de değildir. Babek hareketi bizce, ekonomik ve siyasi anlamda “Mazdek komünizmi”(Bu söylem, 1925 yılında A. Christensen’in, monografi biçiminde özel konu olarak incelediği eserinin adını oluşturmaktadır: Le Régne du roi Kawadh et communisme mazdakite) temelli ve Mazdek-mani-şaman, hristiyan gnostik inanç ögelerini özümsemiş olarak heterodoks İslam (Alevilik) örtüsüne bürünmüş. Baskıcı Ortodoks İslam Abbasi halifelik merkezi Bağdad’a yönelen, yani iktidarı devirmeyi amaçlamış, köylü ayaklanmalarının ötesinde, devrimci halk hareketiydi. Bir kere hareketin içinde değişik inanç ve halk toplulukları (Pers, Türk, Kürt, , Bizans Rumları, Ermeniler-Paulikienler, Arap, Arami vb.) bulunmaktaydı.
Babek önderliğindeki bu büyük hareketin yüzbinlere ulaşan askeri kuvvetinin kumandanları arasında sağ kolu sayılan Tarkan adında bir Türk; Halife ordusundan ayrılıp 20 bin askeriyle Babek’e katılan Noktay adlı bir başka Türk daha bulunuyordu. Ayrıca Bizans İmparatoru Theophilos’la yaptığı karşılıklı yardım anlaşmasına uyarak, 2 bin Hurremi savaşçının başında gönderdiği bilinen Nasr Theophobos da Babek’in Bizans asıllı kumandanlarından biriydi. 837’de Abbasi Halifesi Mutasım ile Theophilos arasında yapılan Sozopetra (Doğanşehir) savaşında N. Thophobos önemli rol oynamıştı. Yine yardımcılarından Marand şefi İsma Kürt ve önemli kumandanlarından biri olan Muaviya da Arap idi. Ayrıca kendisine ve davasına bağlı Tabaristan prensi Mazyar ve Ermeni prenslerinden Sonbat oğlu Sahl da vardı. Ancak sonuncusu ona ihanet etmiş. Kalesine sığınan Babek’i yakalatarak, Halife Mutasım’dan 1 milyon dirhem gümüş ödül almıştır.
Şimdi Collége de France Profesörlerinden Şii-İslam araştımacısı Henri Laoust’dan kaynaklanarak hareketi özetleyelim: Başkaldırı Bilal Abadh’da, İran’da kıtlık ve otorite boşluğu olduğu, Amenia valisi Hatim b. Khartama’nın bölgede yarı bağımsızlık ilan edip, yönetimi sıkıntı içine soktuğu bir dönem olan 816 yılında başladı. Dağlık bölgelerdeki boğaz ve geçitlerde istihkam kurmuş olan Babekiler uzun süre bütün hücumları püskürtmüş ve kısa zamanda Jibal, Azerbaycan’dan Horasan ve Tabaristan’dan Kuhistan’a kadar birçok bölgeleri etki alanına almıştı. Birçok Abbasi emirinin ordusunu yoketmiş. Kendilerini de esir etmiş ya da öldürmüş bulunuyorlardı. 824’de Bağdad’dan gönderilen Halife ordusu yenilerek geri döndü. Muhammed al-Tusi 829-30’da yaptığı büyük operasyonlar sırasında öldürüldü. Ordusunun döküntüleri geri çekilirken yokedildi. İzleyen yıllar içinde Horasan valisi Abdullah b. Tahir’in Babek-Hurremi’ler üzerine hücumları da başarısız kaldı. H. Laoust bu başarısızlıkları, Halife’nin Mısır’da karşılaştığı güçlükler ve Babekileri destekleyen Bizans İmparatoru Theophilos’la yaptığı savaşlarda aldığı yenilgilere bağlıyor.
İsyanı bastıran halife Mutasım (833-844) oldu. Halife’nin hizmetine girmiş İslam örtülü Mani inançlı (Usrusana) Türk prensi Afşin, büyük ve günün koşullarında eksiksiz donatılmış büyük bir ordunun başına geçirilerek 835’te Babekilerin üzerine gönderildi. Afşin yetkin bir kumandan olmasına rağmen iki yıl boyunca birçok yenilgi aldıktan sonra, çeşitli savaş hileleriyle Babek’i ele geçirmeyi başarabildi. Önce Babek’in en gözde kumandanı, kendisi gibi Türk olan Tarkan’ı tuzağa düşürüp ortadan kaldırdı. Böylece biri zalim ve baskıcı yönetimin yanında, öbürü mazlum ve ezilen halklarını isyancı temsilcisi olarak iki Türk kumandan karşı karşıya gelmişlerdi. Afşin Ortodoks İslam örtüsü altında ezen egemen sınıfın yanındaydı, Tarkan ise heterodoks İslam örtüsüne bürünüp ezilen sınıfların yanında yer almıştı. Çok değil üç yıl sonra Abbasi halifesi, Babek’i tüm azalarını kestirip gövdesini darağacına astırdığı kentte, Samarra’da, Afşin’in ortodoks İslam örtüsünü kaldırıp, altındaki Mani inançsal kimliğiyle açlığa mahküm ederek zindanda öldürttü. (H.Laoust, Les Schismes dans l’Islam, Paris-1983, s.95vd)
Anlatıldığına göre, Babek Mutasım’ın önünde eğilip af dilememiştir. Elleri ayakları kesilirken, sağlam kalanıyla fışkıran kanını yüzüne sürermiş. Mutasım, neden öyle yaptığını sorduğunda: “Kendi kanımla boyuyorum ki, yüzümün sararmaya başladığı görülmesin. Zira senden korktuğumu sanırlar”diye yanıtlamış.(H.Hossein Sadıghi,agy.s.275) Acaba Afşin de, Halifeye hizmetlerinin karşılığı olarak açlıkla ölüme giderken, sararan yüzünü kapatmayı düşündü mü, dersiniz?
“İslam heresiografisi, Babekileri İslam toplumu dışında görme eğilimi göstermektedir” diyor H. Laoust. Doğrudur. Çünkü onlar yönetimin dini olan Ortodoks İslam(Sünnilik) dışında bir İslamı, ezilen halk çoğunluğunun sıkı sıkı sarıldığı Heterodoks İslamı kabul etmiyorlar. Abu Bakr al-Khallal Babekileri, geniş anlamda Hariciler gibi görmekte. Yani ona göre, ellerinde silahlar yasal yönetime karşı başkaldıran ve yeryüzüne karışıklık ve fitne-fesat tohumları ekmiş isyancılar olarak düşündüğü Haricilere benzetmektedir. Öylesine yönetimle özdeştir ki al-Khallal, “Onlarla savaşmak devletin görevidir, demiş; onlara karşı herkim, şahsını, ailesini veya malını-mülkünü savunurken ölürse şehit olur.”
Al-Bagdadi, Babekileri Mubayiya, yani dinsel yasakları kaldırmış; vahiy yoluyla gelen tanrısal yasa ve buyrukları yadsıyan sapkınlar olarak görmektedir. Bu Abbasi uşağı tarihçi, 1030 yıllarında Hudud adlı eserinde, hala gerici dinci kesimin aynı gözle baktığı Alevilere atılan yüzkızartıcı iftiraları ilk yazan adam olarak şunları söylüyordu: “Babekiler, yaşadıkları dağlık bölgelerinde, kadınlar ve erkekler birarada toplanarak gece boyunca bir tören yapıyor ve içki içip şarkılar söylüyorlardı. Mumlar-çıralar söndürülünce erkekler kadınların üzerine atılıyor ve herbiri istediği kadını yakalayıp, onları aralarında paylaşıyorlardı…Bu topluluklar dağ başlarında ezan okunan camiler bile yapmışlar. Hatta çocuklarına Kur’an öğretiyorlar, ama ne namaz kılıyorlar, ne bir ay ramazan orucu tutuyorlardı. Kafirlere karşı yapılan Cihad’a (Kutsal savaş) inanmıyorlardı.”(G. Hossein Sadıghi, agy. s.278-279)
Şehristani onları Mazdekilere yaklaştırır. Ona göre tıpkı diğer Hurremiler gibi Babekiler de, aşırı Abu Muslim partizanlarının devamıdır. Tanrısal buyrukları ve görevleri kaldırarak tek kişiye itaatla dini basitleştirmişlerdir. (H.Laoust, Les Schismes dans l’Islam, s.96)
Babek’in inançsal kuramları öz olarak yaşadığı çevrenin sahibolduğu akımlardır. İnancının ana ögesi, bir insanın ruhunun başka birinin vücuduna geçmesi (hulul) dogmasıdır. Bunun ıspatı, Cavidan’ın ruhunun Babek’e geçmiş olduğunun onaylanması olarak görülüyor. Cavidan’ın söylediklerini İbn al-Nadim’in Fihrist yapıtından okuyoruz:
“Hurremilerinin şefleri Babek-Hurremi idi. İnandırnak istediklerine Tanrı olduğunu söylüyordu. Hurremiler arasına öldürmeyi, şiddet, savaş ve işkenceyi o soktu; daha önce bunları bilmezlerdi.” Yani, bu biçim altında Tanrı olduğunu kabul etmelerini istiyordu. Öbür yandan Mazdekizm’in ışık ve karanlık ikilemi öz ilkesi de onun doktrininin konusu olduğu da biliniyor. “Belki diyor Sadıghi, ona, otoritesinin insanüstü bir görünüş vermesi, kendisinin dünyaötesi kökenden gelmiş olabileceğine inanıyordu.”(G.Hossein Sadıghi, agy. s.268-269)
Bizce bu, yukarıda açıkladığımız Mazdekizm’in teolojisindeki, “üç elemana hakim olan dört güç, yediler ve onikiler bir kişide toplandığı takdirde o kişi tanrılaşır ve artık dinsel görevlere bağlı kalınmaz” inaç ilkelerinin somut yaşama geçirilmesidir. Görüldüğü gibi, Babekiler’in daha önce açıkladığımız proto Alevilerden Sabailer, Mugiriler, Mansuriler, Hattabiler vb.den özde hiçbir farkı yoktur. Fazladan olarak, Mazdek inancının siyasal-ekonomik ve toplumsal ögeleri, ağırlıklı bir biçimde öne çıkmış ve ezilen halkların dünya görüşü olmuş. Tam anlamıyla sınıfsal nitelik kazandırılarak İslam imparatorlukları içerisinde komünistik ihtilallerin leitmotifi görevi yüklenmiştir. Babeki toplumsal hareketi 40-50 yıl sonra Karmati ihtilalleriyle hedefine ulaşacak iki yüzyıla yakın süren Karmati sosyalistik devletini kuracaktır.
ISMAIL KAYGUSUZ Devamını Gör
İnternet mağazalarda gösterilen HAKİKATCİ ALEVİLİK KOMÜNÜ kitabimi tavsiye ederim.
Yani anlaşılan Alevilik Zerdüşt müslümanlıktır.