AY VE GÜN SIRRI
Aleviler’in dillerinden düşürmedikleri bir üçlü söylem vardır; HAKK, MUHAMMET, ALİ. Alevî erkânında Hakk’ın yanında zikredilen Muhammet ve Ali sözcüklerinin erkân içindeki anlamları araştırılmaya muhtaçtır. Bu konuya kısaca değinmek istiyorum.
Kış aylarında yaşamın kaynağı olan ışık azalır, hayatı donduran karanlık bütün kasveti ile ortaya çıkar. Işık ile karanlık yıl boyu çeki…şme halinde olur… Gökyüzündeki bu kavga 21 Mart günü ışığın karanlığı alt etmesi ile son bulur. Anadolu’nun en eski yerlileri Alevî’lerin uzak ataları Luviler, 21 Mart gününde Ma’nın ruhunun ışık aracılığı ile yeryüzüne indiğine inandılar ve bu günü Ma’nın doğum günü olarak kabul ettiler.
21 Mart günü Kuzey Yarım Kürede gece ve gündüz birbirine eşit olur. Bu günden başlayarak günün aydınlığı artar gecenin karanlığı azalır. 21 Mart akşamında, batıda daha güneş batmadan, bütün kızıllığı ile gökyüzünde parlarken, ay doğudan parlak bir nur olarak ortaya çıkar, Ma’nın doğum gününde, ay ve güneş aynı anda gökyüzünde çıplak gözle görülürler. Bu mucizevi bir an, büyüleyici bir manzaradır.
Luviler işte bu büyüleyici manzarayı Ma’nın sembolü olarak kabul ettiler. Luvilerde ve onlardan sonra Anadolu’da ve komşu coğrafyalarda ortaya çıkan pek çok kültürde ay ve güneşin birlikteliği ‘Yaratıcı Büyük Ana’nın simgesi sayıldı. (Aleviler’in hiçbir tarihsel gerçekliği olmadığı halde 21 Mart gününü Ali’nin doğum günü olarak kabül etmelerinin nedeni budur.)
Gün ve güneş eş anlamlı iki sözcüktür. Anadolu’da kor ateş olduğu için güneşe ‘nar’ adı da verilir. ‘Nar’ aynı zamanda güneş rengindeki kabuğunun altında çok sayıda sulu meyvesi olan yemişin de ismidir. Bu yemiş bereketin ve bereketin kaynağı olan güneşin sembolüdür.
Ay ise geceleri güneşin ışığını yansıttığı ışığın ‘ayna’sı olarak kabul edilir.Ayın sembolü aynadır.
Eski Çağdan günümüze ulaşan ‘Yaratıcı Büyük Ana’ yı resmeden kabartmalarının pek çoğunda ‘Ma’ bir elinde güneşin ve bereketin simgesi ‘nar’ diğer elinde dolunay biçiminde bir ‘ayna’ ile birlikte tasfir edilmiştir.
Simge dilinde, ayın hilal biçimi bekârete, dolunay ise gebeliğin işaretidir.
Alevi erkânında ‘sır içinde sır ‘ olarak tabir edilen pek çok gizem vardır. Bu gizemlerden bir tanesi de ‘ay ve gün sırrı’dır. Yukarıda da belirtildiği üzere; Ay ve Güneş, Alevi deyişi ile Ay ve Gün, gökyüzünün gece ve gündüz parlayan bu iki mücevheri Ma’nın doğduğu günde gökyüzünde birlikte görünürler. Bu bir görsel şölen olduğu kadar, anlamlı bir dönüm noktasıdır. Kış aylarında kabuğuna çekilen ışık, bu günden başlayarak tekrar yeryüzüne döner. Ay ve gün’ün gökyüzü sahnesinde birlikte çıkmalarıyla birlikte Ma’nın bolluk ve bereketi yeryüzüne iner. Ölen tabiat dirilir,hayat yeniden başlar.
21 Mart günü kutsaldır ,bu günde el ele gökyüzüne çıkan iki nur ay ve gün de çok kutsaldır. Bu iki nurun gökyüzünde birlikte oluşturdukları manzara Eski Çağdan bu yana Anadolu’da ‘Ma’nın sembolü olmuş ve olağanüstü saygı görmüştüt… İslam iklimi Anadolu’nun üzerini kaplayıp da Ma’yı temsil eden ay ve güne alenen saygı gösterme imkânı kalmadığında Aleviler gökyüzünün bu iki nurunu İslamın dördüncü halifesi Hz.Ali ve İslam peygamberi Hz.Muhammed’in isimlerinin ardına gizleyerek sır ettiler. ‘Ay ve gün sırrı’ Aleviliğin saklanılması tembih edilmiş aziz sırlarından biri olarak Alevi nefeslerinde hep söylendi, Alevi ayin-i cemlerinde hep dinlenildi.
Pir Sultan’ım bu bir sırdır
Sırrını saklayan erdir
Ay da sırdır, gün de sırdır
Gün Muhammet, ay Ali’dir
Alevi nefeslerinde sıklıkla ifade edildiği gibi, Alevi inanışında Hz. Ali ay, Hz. Muhammed güneştir.
Gir dükkana pazar eyle
Hışmın yenip hazer eyle
Aya, güne nazar eyle
Ay balkıyor nur içinde
Ay Ali’dir, gün Muhammet
Üç yüz altmış altı ayet
Balıklar da suya hasret
Çarh dönerler göl içinde
Pir Sultan Abdal Alevi nefeslerinde ay ve güneş, Hz. Ali ve Hz. Muhammed ile bir tutulmuş, aynı sayılmışlardır.
Ali nurdur, Ali nur
Muhammed nur,Ali Nur
Bunca yıldır, bunca yıl
Muhammed nur, Ali nur
Çok uzak değil, iki kuşak öncesine kadar köklü Alevi ocaklarında dolunayla birlikte kurbanlar tığlanır ve gece boyunca ışık yakılırdı. Anadolu’da hâla çocuklar annelerinden babalarından gördükleri gibi yeni ayın doğuşunu sağ ellerini üç defa öpüp başlarına koyarak karşılarlardı.
İrene Melikoff, Sivas’ın İmranlı Kazası, Arık Köyü’nden bir Alevi’nin babasından söz ederken şöyle dediğini nakletmektedir; “Hayatı boyunca şafakla dışarı çıkar ve güneşin doğuşunda Ali’ye duada bulunurdu dediğini duydum, güneşin doğuşunu görmesiyle, babasının, işte Ali doğuyor deyişini de anlatmaktaydı”
Alevi köylerinde yaşlıların her şafakta, her seher vaktinde dışarı çıkarı çıkıp, avuçlarını yeni doğan güneşin ışıkları ile doldurduktan sonra bu kutsal ışığı yüzlerine sürdükleri çocukluğu köyde geçmiş her Alevinin hatırladığı ancak pek anlamlandıramadığı bir ritüeldir. Çok bilinen bir Alevi deyişi seher vakti ilk doğan ışığın yüze sürülmesi ve bu kutsal ışığın Ali ile özdeşleşmesini anlatır.
Sabahın seher vaktinde
Ali’yi gördüm Ali’yi
Yüzümü yüzüne sürdüm
Ali’yi gördüm Ali’yi
Alevî erkânında Ali ve Muhammed isimleri İslam dininin peygamberi Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ye değil ay ve güneşe işaret ederler. Ay ve Güneş ise birlikte ve ayrı ayrı zamanın başlangıcından bu yana var olan, tüm canlı ve cansız varlıklara ruhunu veren ‘Yaratıcı Büyük Ana’nı sembolüdürler. Aleviler tarafından Hz. Ali şahsında aya ve güne gösterilen saygının asıl adresini en iyi tarif edenlerden biri de Mevlana Celalettin Rumi’dir. Alevilerin ay ve güneş ile özdeşleştirip bir ulu nur olarak tarif ettikleri Hz. Ali’yi Mevlana Celalettin Rumî şu cümlelerle anlatır.
”Cihanın temeli suret buluncaya kadar var olan Ali idi. Yer resmedilinceye, zaman husule gelinceye kadar var olan Ali idi. Veli, vasiy olan Şah Ali, cömertliğin, keremin, bağışın Sultanı Ali idi.
…
Âfaka her bakışımda gördüm ki, yakîn yüzünden her varlıkta var olan Ali idi. Bu küfür olmaz, küfür olan söz bu değildir.Cihan var oldukça Ali var olur, cihan var olurken de Ali vardı.
ERDOĞAN ÇINAR / DERGAH’IN SIRRI
İlk yorum yapan olun