Alevi – Bektaşi devriye inancında her şey başlangıçta aklı-kül ile nefsi-kül, karşıtlarını içinde barındıran mutlak BİR VARLIKTI. Alemde var olan her şey, bu mutlak varlığın kendi içindeki çelişkinin, diyalektik dönüşüme başlayıp, büyük bir ışıkla evrene yayılması ile ortaya çıkar (big-bang). Bu ışıkla birlikte mutlak varlığın özü (tanrı/ruh/can) maddenin dört öğesi olan… toprak su, hava, ateşe iner. (devri-fersiye).
HBV’nin Makalat isimli kitabında 4 kapıda CAN (5’ler), sembolik olarak bu evrim anlatılır. O mutlak varlık (ruh/can) madde bitki hayvanat aleminde evrimini tamamlayarak sureyi insana, insan suretine ulaşır. Buradan da kamili insan evresini tamamlayarak, geri Hakka yükselişi (devri-arşiye) ilk varlığına geri dönüşü tamamlar. Alevilikte bu dönüşümü anlatan deyişlere vs. devriye denir.
Alevilikte önsüz ve sonsuz mutlak varlıktan fışkıran ışığın (ruhun) cisimden cisme göçüşü ve ölümsüzlüğüne inanılır. Ten ölesi, can ölesi değildir.
Alevilikte ışık= Hak’tır, nurdur, delildir çeragdır, ocaktır, mumdur, aydınlanmadır, bilimdir, Hakkın zifiri karanlığı yaran alevidir.
Bütün Osmanlı kaynaklarında Alevilerle ilgili ferman ve fetvalarda ‘ışık taifesi’ terimi kullanılmıştır. Alevi ozanları da kendilerine ışık ozanı demiştir, bu sonraları Aşık’a dönüşmüştür. Alevi cemlerinde delil/çerag uyandırılmadan, cem yapılmaz. Cemde meydana ‘’nur ola sır ola’’, diye 3 defa sembolik olarak süpürge çalınıp çeragdan dökülen küller postun altına sır edilir.
Kül karbondur, bugün bilim adamları varoluş fosillerini araştırarak canlı yaşamın karbonla başladığı sonucuna varmıştır. Hünkar Bektaş Veli bir yanardağ olan Hırka dağındaki ateşin küllerini doğaya serpmesi de ışık/ateş ve külü evrenin özüyle özdeştirmesi kutsanmasıdır. Alevi kelimesi direk bu mutlak varlık küli-aklın’dan fışkıran ışıktan alevden gelir. Hz. Ali’de ‘Ali nur’ olarak bu devriye içine alınıp mutlak varlıkla bütünleştirilmiştir, ona tanrısal bir elbise giydirilmiştir. Aleviliğin Şahı Merdanı, Hz. Ali’si, Velisi, Kızıl Delisi, önsüz ve sonsuzdur, dün Ali olmuş bugün Veli olur, yarın bir başkası, devirden devire bu yolu sürüp gelmiş hiç bir güç, bu değerleri eritip yok edememiştir. Çünkü kül-i-akıl sürekli kendisini geliştirmektedir.
Eski Çin, Hint, Iran, Yunan, Anadolu düşüncelerinde de rastlanan, Alevilikteki bu devriye anlayışı soyut olan tanrıyı, (ideali) cansızlar, bitkiler, hayvanlar aleminden süzülüp kamili- insana dönüştürür. Ve Kamil-i insandan yola çıkarak, KAMİLİ TOPLUM (rıza şehri) yaratmaya girişmiştir bu örnek: Şeyh Bedrettin, Torlak Kemal, Börüklüce Mustafa ve Yol erlerinin Aydın’da kurdukları komünal toplumda, mülkiyetin ortada kaldırıldığı, ortak üretin ve paylaşıma dayalı ‘Ortaklar köyü’ modelinde somut olarak görülür.
Veli’m aydur, dört dergahtan evveli,
Şeyhoğlu, Bedreddin, Bektaş-ı Veli,
ORTAKLAR adına didemin seli,
Çağlar gider, bizim Dede Sultana.
Alevilikte Tanrı-Doğa-İnsan kutsal üçlemesi, varlığın birliği, Vahdet-i mevcut tanrı anlayışı, tez-antitez-sentezde, tüm nesnelerin toplamında bütünleşir. Böyle ayakları yere basan bir tanrı inancı tek tanrılı dinlerde yoktur, bütün kıyımlarda bundan dolayıdır. Anadolu Alevi Bektaşi öğretisi evren’de elle tutulan gözle görünen bütün maddesel örtüyü tanrısal özle özleştirmiştir. Anadolu Alevi inancı tanrıyı kamil insanın gönlüne sokmuştur.
Tanrıyı toplumdan kopuk hükmedici konumundan alıp, ete kemiğe büründürerek gerçek yaşamın içine sokmuştur. Alevilikte bu devriye anlayışını anlatan yüzlerce deyim ve deyiş vardır, birkaç örnek.
Bir zaman hak idim hak ile kaldım
Gönlüme od (ateş) düştü yandım da geldim..
(Şah Hatayi)
Gayridir her milletten bu bizim milletimiz
Hiç bir dinde bulunamadı din ü diyanetimiz
Bu din-ü diyanet te yetmiş iki millette
Bu dünya, ol ahrette ayrıdır ayatımız
(Yunus Emre)
Ondört bin yıl gezdim pervanelikte (uzayda)
Sıtkı ismim buldum divanelikte[45], (dünyada)
İçtim şarabını mestanelikte (baygın seri-hoş içen)
Kırkların ceminde dara düş oldum
(Sitki Baba)
Daha Allah ile cihan yok ikenBiz onu var edip ilan eyledikHak’a hiç bir layık mekan yok ikenHanemize aldık mihman eyledik
Kendisinin henüz ismi yok idiİsmi söyle dursun cismi yok idiHiç bir kıyafeti resmi yok idiSekil verip tıpkı insan eyledik
(Edip Harabi )
Şu fena mülke çok gelip gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
Urum diyarını ben irşat ettim
Horasandan gelen Beştaş idim ben
Gahi nebi gahi Veli göründüm (bazen peygamber önder bilgin)
Gahi uslu gahi deli göründüm
Gahi Ahmet gahi Ali göründüm
Kimse bilmez sırrım kallaş idim ben
Şimdi Hamdülillah Şiri dediler
Geldim gittim zatım hiç bilmediler
Sırrımı kimseler fehm-etmediler
Hep mahluk kuluna kardaş idim ben
(Hamdülillah Şiri)
Katre idim ummanlara karıştım (damla deniz)Kaç bulandım kaç duruldum kim bilirDevre edip alemleri dolaştımBir sanata kaç sarıldım kim bilir
Bulut olup ağdığımı bilirimBoran ile yağdığımı bilirimAlt anadan doğduğumu bilirimKaç ebeden kaç soruldum kim bilir.
(Gufrani)
Alevilere göre, tanrıya ibadet etmek, O’na ulaşmak için biçimsel şeriat kurallarına uymak gerekmez. Esas olan biçim değil özdür. Alevi-Bektaşilerin Tanrıya olan bağlılığı ve sevgileri biçimsel olmayıp, özü aşkı esas alan mistik ve tasavvufi bir bağlılıktır.
Her nereye dönülse Tanrı oradadır. Alevi inancında Tanrı’ya ibadetin belli bir biçimi, şekli, zamanı, mekanı yoktur. Her yerde her zaman Tanrı anılır, ondan yardım istenir. Yüce Tanrı’nın gerçek evi, ibadethaneler değil, insanın kişinin gönlüdür. Bu nedenle insanın diğer insanlarla olan dostluğu, ziyaret ve muhabbet etmesi, Kabe’yi ziyaret etmek karşılığı (Gönül Kabe’si)[46] olarak nitelendirilmektedir.
Tasavvuf anlayışına göre doğada var olan her şey Tanrı’yı oluşturur, her varlık tanrının bir parçasıdır. Alevi felsefesinde VARLIK yoktan var olamaz ve var olan hiç bir şey ebediyen yok edilemez. Alevi-Bektaşilere göre insan kainatın aynası, tanrının yeryüzündeki görüntüsüdür. Bu söylemler, her şeyin bir olduğu, yani varlığın birliği (vahdet-i mevcut vücut) anlamına gelir.
Aleviliğin bu tanrı anlayışı tüm inananlar tarafından bilinir, fakat her üye bunu bilgi düzeyine göre, günlük hayatında farklı yorumlayabilir. Alevilikte tanrı genellikle: HAK, Ya Ali, Şah[47],Hü, Hüda, Tanrı, Allah[48]Kamili/insan, Yaradan, Mevla, Dost gibi. değişik isimlerler anılır. Bu kitapta tanrı adı olarak Alevi Bektaşilerin en çok kullandığı ‘HAK’ terimi kullanılmıştır.
İlk yorum yapan olun