Alevilik Din Değildir (2)

10993403_1602859169947381_7997492607316742707_n

Alevilik Din Değildir (2)

“Ritüeli olan her inancı din”, ritüelleri ibadet, uygulandığı mekânları da “İbadethane” olarak algılayan anlayış; sömürü sisteminin labirentinin içinde olduğunun farkında değildir. Materyalist yaklaşımla din’in ve ritüellerin toplum üzerinde etkisinin ne olduğunu, insan zihninde nasıl bir iz bıraktığını ve insansal yaşama nasıl yansıdığını, ritüellerin sürekli tekrar edildiği mekânların yapay içeriğinin ve asli işlevinin ne olduğunu sorgulamadan ve anlamadan, onlara, görüntüye göre iradi yaklaşımla anlam yüklemek, sömürü sisteminin girdabında insan doğasına karşı ve hümanist değerleri yadsıyan bir işlevin akıntısına kapılmaktan başka bir anlam ifade etmez.

Alevilik hakkında veya O’nun herhangi bir boyutuyla ilgili görüş ileri süren ve fikir beyan eden veya edecek olanlar, önce, bireyi olduğumuz sınıflı tolumun hangi cephesinde olduklarını belirlemek, bulundukları yere göre duruşlarını netleştirmek, dillerini, söylemlerinin içeriğini, durumlarını bireyi oldukları sınıfın özelliklerine göre ayarlamaları gereklidir diye düşünüyorum. Zira kişi şahsında somutlaşan dil, duruş vb. ifade biçimleri, kişisel görünmesine karşın, iki sınıftan birinin tezahürüdür; farkında olunsun olunmasın, mutlak bir sınıfın dilidir ve ona hizmet eder.

Dinsel ritüel ve söylemlerin işlev ve içeriğinin, sömüren sömürülen şeklinde ayrıştırılmış sosyal sınıflardan ilgisiz ilişkisiz algı, soruna maddi temelinden kopuk yaklaşımdır; bilimsel olmayan bu yaklaşımın, gerçek olguyu ifade etmeyeceği de aleni ortadadır. Dinsel ayinlerde şaşmadan aynısı tekrarlanan ritüeller ibadet değildir. Bir yönüyle bu ritüellerin asli işlevi; doğaüstü bir güç sanılan ve her şeyi yapmaya muktedir olduğuna inanılan Tanrı karşısında, insanın kendisini güçsüz, eksik ve suçlu hissetme duygusunun yarattığı korkunun, insan zihninde oluşturduğu karamsar ruh halini, yaşamın her anında sürekli canlı tutulmasını sağlamak üzere sık aralıklarla tekrarlanmasıdır.

Diğer bir yönüyle ritüellerin sürekli tekrarlanması, insan zihninin doğa dışı alanda yoğunlaşmasını sağlamak, önemli bir parçası ve iç içe olduğu doğaya iliklin insan algısını zayıflatmak, doğal duygu ve refleksi bastırmak, toplumu istenilen zihinsel alanda ve denetim altında tutmak, insanı kendisine ve hümanist değerlere yabancılaştırmak dinsel ritüellerin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Ritüellerin belli gün ve anlarda toplumla toplu halde tekrarlanması, dine bağlılık algısının toplum nezdinde bellek tazelemesini sağlamanın yanında, bu toplu ortamlar da, devletin dinle ilgili politik karaların (Cuma hutbesi vb.) topluma duyurulmasının etkin bir aracıdır.

İnsanoğlunun hemen her konuda adil eşitlik, barış ve sevgi sarmalında mutlu, toplumun huzurlu olma duygusu yerine, onun her an suç işlemeye meyilli ve Tanrı karşısında eksik yaratılmış olduğu korku duygusunu koyan din anlayışı, Tanrısal korkunun zihinlerde hâkim ve etkin kılmayı, böylece insanı kendisine yabancılaştırmayı amaçlamaktadır. Sık tekrarlanan dinsel ritüeller, bir yandan bu işlevi icra ederken, diğer yandan tüm dinlerin ortak karakteristik özelliğine denk gelen, farklı inanan veya aykırı düşünen toplum kesimlerini ötekileştirmenin etkin ve yapay aracı durumundadır.

Doğaüstü bir yaratıcıya değil, Hakk’ın, insan görünümünde tecellisine inanan Alevi toplumunda, Tanrı inancını insanın manevi iç dünyası, dinsel ritüelleri de, O’nun bağışlamasını sağlamanın aracı zannedilen ibadetin şekilselliği sanılan anlayışı savunmak, insanın gerçek manevi iç dünyasının iyi’den, güzel’den, doğru’dan yana olduğunu anlamamak, Hace Bektaş Veli’nin ‘Okunacak en kutsal kitap insan’ deyimini göz ardı etmektir; Aleviliğin, ‘Varlıkta birlik’ (vahdet-i vücut) temel düsturunu yadsımaktır; bu anlayış masum görülemez.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.