Saygı değer okurlar; 10 Ocak Cuma günü akşamı 21 de başlayıp 24 de biten, ‘Alevi cenazeleri ve Cem evlerinin işlevi’ konulu, Sayın Hüseyin Kelleci’nin TV 10 da sunduğu ‘Demokrasi Platformu’ adlı programın konuğuydum. Bu programda ‘Cem evleri ibadethane değildir’ tümceme yönelik “Bu açıklamanın ayrıntılarına neden girmediniz” şeklinde ve uyarı niteliğinde yoğun ve haklı …eleştiri aldım.
Şunu takdir edersiniz ki, 7 konuşmacının eşit söz hakkı olduğu bir açık oturumda, başkalarının söz hakkına saygı gereği, kendi söz hakkımın sınırlarını zorlayamazdım; dahası, bu programda Alevilikle ilgili dile getirdiğim benzer ifadeler, TV ekranlarında bir ilktir; hepsinin ayrıntılarına girmek bir programda mümkün olmamaktadır. Temel sorun, ileri sürülen tezlerin okurlar tarafından da kapsamlı araştırılması ve tartışmaya açılmasıdır. Cem Evlerinin neden ibadethane, Aleviliğin de bir din olmadığını ve Alevilikle ilgili konuların farklı boyutlarını birkaç makalede özetleyerek açıklamaya ve dizi halinde yayınlamaya çalışacağım.
Cem Evi’nin ibadethane olmadığını kanıtlamak için, önce, Aleviliğin bir din olmadığını açıklamak zorunludur. Alevilik her şeyden önce insansal yaşamı barışçı temelde düzenleyen siyasal ve sosyal bir yapılanmadır. Bu sosyal yapılanmanın –dinlerde de olduğu gibi- kendine özgü iktisadi altyapısı, siyasi üstyapısı vardır. Bu iktisadi, sosyal ve siyasal yapıya denk düşen, üretim dâhil tüm toplumsal ilişkilere meşruiyet ve işlerlik kazandıran aynı zamanda yaptırım gücü olan bütüncül bir hukuk kuralları zorunlu bir gereksinimdir.
Her toplumda olduğu gibi Alevilikte de; insanın toplu yaşamında zorunlu ihtiyacı olan mülkiyet biçimini, üretim ve üleşim ilişkilerini, insan hak ve özgürlüklerini belirleyen, barışı, eşitliği ve adil adaleti sağlayacak toplum adına tüm kuralları koyucu doğrudan TOPLUMUN kendisidir. Kadının kutsandığı Anaerkil çağda belirginleşip işlerlik kazanan bu kurallar, kâğıda yazılı değil, fakat insanın zihnine kazılı ve tarihin derinliklerinden günümüze taşınmış, uyulması ve uyulmaması gerekli kurallar bütünü, Alevi toplumunun anayasası olarak cem törenlerinde hala yaşatılmakta, ‘ALEVİ YOL ERKANI’nında işlevsel anlam bulmakta ve deyim yerindeyse ete-kemiğe bürünmekte.
Din inancı ve anlayışıyla şekillenmiş toplumlarda ise, yaşamsal tüm kuralları peygamber sıfatı taşıyan bir insan, Tanrı adına belirlemekte. İnsanı insan niteliğinden arındırıp KUL sıfatıyla tanımlanan, insan gerçekliğinin iradesi hiçe sayarak insansal yaşamın maddi temeli olan mülkiyet biçimini, yönetsel erk siyaset tarzını ve hukuk anlayışını, tüm toplumsal ilişkileri yine İLAHİ BİR GÜÇ (Allah) adına topluma yön verecek tüm kuralları yine peygamber unvanlı O tek kişi belirlemekte ve topluma dayatmaktadır..
Ulus şeklinde ve milliyetçi anlayışla yapılanmış toplumlarda, söz konusu kuralları bu defa, “Milli İrade” adı altında emeğin sömürüsünü meşru gören kapitalistler, yani sözde toplum adına burjuva sınıf belirlemekte. Bu riyakar sahtekarlığın boynuna da “Demokrasi” yaftası asmaktadır. Özetlemek gerekirse; din anlayışının yön verdiği toplumlarda insansal yaşamın bütünlüklü kurallarını Tanrı adına peygamber, kapitalist mülkiyet ve hukukun hakim olduğu toplum yaşamının bütünlüğü içinde azınlık kesim olan burjuva sınıfın temsilcisi birkaç siyasi sima toplum (Milli İrade) adına kural (yasa) koyup karar vermekte, günümüzde olduğu gibi sömürü sistemini şiddet kullanarak sürdürmektedir.
Yaşanan tüm bu dincilerin “Tanrı”, burjuva sınıfın “Milli İrade” adına kural koyduğu duruma karşın, Alevilikte tüm toplumsal kuralları doğrudan ‘Toplum Adına Toplumun Kendisi Belirleme’ durumu, Aleviliğin uhrevi değil dünyevi olduğunun somut kanıtıdır. Onu dinsel ve ırksal yaklaşımla açıklamanın mümkün olmadığı, somut olarak kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda Cem Törenini soyut İslami söylemlerden arındırıp, uygulanan ritüellerin içeriğinin somut maddi temeller üzerinde insansal yaşamla bağı kurulduğunda, salt anlatıya dayanan ve maddi temeli olmayan herhangi bir dinle Aleviliğin benzerliği ve ilişkisi olmadığı, bu bağlamda Cem Evi’nin de ibadethane değil, toplum yaşamının barışçı düzenini sağlayan, olası sorunlara çözüm bulunan kutsal bir mekân olduğu anlaşılmaktadır.
İlk yorum yapan olun