Sedat Gezgin
Degerlı okurlar. Gomanweb sitesinde araştırma yazılarıma başlarken Aleviligin içine sonradan girilmiş (getirilmiş) teori, kişilik ve olaylar üzerinde duracağımı, özellikle Alevilikle uzaktan ve yakından ilgisi olmayan teori, kişilik, kültür ve Alevilik dışı inanc ve gelişmeleri elimden geldigi kadar deşifre etmeye çalisacagima ve yine Alevilig…in başina sonradan musallat edilmiş veya zorla, baskıyla ve hileyle Alevilerin başina çorap gibi örülmüs Alevilik dışı etmenleri teşhir etmeye devam edecegimi belirtmek istiyorum.
Alevilikte Şah İsmail Olayı ve Kızılbaşlık adlı yazımda Azeri-Şii-İslam önderligindeki Savefilerin ve onun önderi Şah Ismail ( Şah Hatai) kişiliginin Anadolu ve Kürdistan Aleviligi ile uzaktan ve yakından ilgisi olmadığı halde, Aleviligin içine nasıl girildigini ve Aleviler tarafından nasıl kutsal bir kişilige erişildigini hepimiz çok iyi biliyoruz. Bu konuyu kanıtlamaya çalisarak bir tartışma ortamı açmaya çalistim. Bu yazımdada Aleviligin içine sızdırılmış bir Balım Sultan kişiligini, Bektaşilik ve diger Alevi tarikatlarını açıklamaya çalisacagim. Öncelikle Bektaşiligin ne olduğu konusunda genel bir açıklama yapmaya çalisacagim.
Bektaşiligin ne olduğu konusunda birçok sorular mevcuttur. Kısacası Bektaşilik Veli oğlu Bektaş (daha sonra Hacı kelimesi de eklenerek Hacı Bektaş-ı Veli olarak bizlere lanse edilmiştir. ) ’ın , ki kendisi büyük bir Alevi Piridir; 1210-1270 arasında yaşamış, 1230 lu yıllardan itibaren Anadoluya gelerek Nevşehir’in Sulucakarahöyük köyüne (bugünkü adı Hacı Bektaş-ı Veli ilçesi ) yerleşerek Alevi düşünce ve felsefesini yaymaya çalismistir. 30 yıl boyunca Anadoludaki göçebe ve yarı göçebe Türkmen aşiretleri arasında Alevi düşünce ve felsefesini yaymaya çalisir. Ve sonuçta ardılları tarafından bu düşünce ve felsefeye Bektaşilik adı verilmiştir. Ölüm tarihi olarak bilinen 1270 tarihinden sonra bu ilçeye bir tekke kurularak adına Hacı Bektaş-ı Veli tekkesi adı verilmiştir.
Burda “Hacı” kelimesinin üzerinde biraz durmak istiyorum. Alevilerin tarih boyunca Hacla, namazla,oruçla, zekatla vb. Islami kurallarla bir ilişkileri söz konusu degildir. Hele hele Hac ile hiç bir ilişkileri olmamıştır. Bugüne kadar okuduğum ve yaptığım araştırmalarda Alevilerin islamın beş şartından biri olan hac farızasını yerine getirdigini duymadığım gibt buna tanıkda olmadım.
Esasında Bektaş-ı Veli’nin başina “Hacı” kelimesinin getirilmesinin temel amacı Aleviligi İslam potasına koymak ve Aleviligi İslamın bir mezhebi olarak halka lanse ederek onu Islam potasında eritmektir. Burada sinsice ve hilekarca bir oyun görebiliyoruz. Bugünkü TC. Sisteminin bu kurnaz oyunla hedefine biraz ulaşabildigini görebiliyoruz. Milyonlarca Alevinin kendisine müslüman demesinin ve Aleviligi İslamiyetin bir mezhebi olarak kabul etmesinin nedenide budur.
Yine “Hacı” kelimesi bazı yazar ve araştırmacılara göre “Hacim” yani büyük, ulu sözcügünden türedigi iddiaları mevcuttur. Bazılarına görede “Hünkar” sözcügünden türedigi ve dolayısıyla Hacı olarak çevrildigi şeklinde varsayımlar mevcuttur. Kendi düşüncelerime göre bunlar doğru olsalar bilde ( bir varsayım olarak) esas olarak Aleviligin asimile edilerek islamize edilmesi için Hacı kelimesi kullanılmıştır.
H. Bektaş-ı Velinin Ahmed Yesevi adlı bir Türk İslam sentezcisinin talebesi olduğu ve Ahmed Yesevi tarafından Anadoluya Türklük ve İslamiyeti yaymak için gönderildigi propagandası yapılmaktadır. Böyle bir palavraya inanmak için çok saf olmak gerekmektedir. Böyle bir düşünce daha çok Türk-İslam sentezini savunan sahte Alevi kişilikli yazar ve çizerlerin propagandasıdır.
Bir kere Ahmed Yesevi 1103-1165 yılları arasında yaşamıştır. A. Yesevi Türkistanın Sayra şehrinde doğar ve Özbekistan’in Buhara şehrinde vefat eder. Türk İslam sentezinin hararetli savunucuları Ahmed Yesevi;yi aynı yamanda islamın kılıcı ve kalkanı olarak görürler. Ve onun din adamlarını örgütleyerek Anadolu’ya ve Asya’ya göndererek islamiyeti yaydığını iddia edeler. Onlara göre Alevilik islamın bir koludur. Dolayısıyla ‘Hacı’ Bektaş-ı Veli de Ahmet Yesevi tarafından Anadolu’ya İslamiyeti yaymak için gönderilmiştir. Maalesef bu safsataya inanan birçok insanımız mevcuttur.
H. Bektaş-ı Veli’nin doğum tarihi 1210, ölüm tarihide 1270 olarak bilinmektedir. Yani H. Bektaş’ı Veli Ahmet Yesevi’den tam 44 yıl sonra doğmaktadır. Doğum yeride İran’ın Horasan bölgesinin Nişapur şehridir. Bu şehirde bugünde yoğun olarak Kürtler ve Farslar oturmaktadılar. Dolayısıyla H. Bektaş-ı Veli’nin ne islamiyetle, ne Türklükle ve nede Ahmet Yesevi ile bir ilişkisi söz konusu degildir. Buradaki tarihleri vermemin esas amacı, Aleviligin tarihleri hakkındaki çarpitmalari ve yalan yanlış bilgileri boşa çikarmak içindir.
Yine H. Bektaş-ı Veli’nin yazmış olduğu Vılayetname ve Makaletnamede Arapça ve Farsçadır. Bu yapıtların kendisine ait olup olmadığıda tartışma konusudur. Bazı yazar ve araştırmacılar onun yaşamını 1337 yıllarına Kadar götürürler. Yani onu Osmanlı Devleti ile buluşturma çabalarida mevcuttur. Bazı yazarlarda onu 1300 lü yıllarda Mevlana Celaleddin Rumi ve Kırşehirde Ahi Evran ilede buluştururlar. Hatta onun Kırşehir valisi Nureddin Caca ile görüştügünü iddia edeler. Kısacası H. Bektaş-ı Veli buna göre 200 yıl yaşamıştır. Buradaki esas amacın H. Bektaş-ı Veli’nin kişiligini boşa çikarmak ve dolayısıyla Aleviliginde özünü boşaltarak onu İslam potasında eritmektir.
Devlet Aleviciligine sapan yazarlar ise Aleviligi gerçekten saptırarak, olayı Ahmet Yesevi ve H. Bektaş-ı Veli ilişkisiyle başlatırlar. Bu yalan ve sahtekarlık devlet Aleviciliginin bir saptırmasıdır. Güneş-Dil teorisinde olduğu gibi şoven bir ırkçılıkla herşeyi Türk icadı gibi göstermeye çalisirlar.
Esas itibarı ile göçer olarak Anadolu’ya geldikten sonra kırsal alanlara yerleşen Türkmen aşiretleri, Kürt Alevilerinin etkisiyle Aleviligi benimserlerken
Kent merkezlerindeki siyasi iktidarı ele geçiren Türk beyleri ise İslam-Sunni(Hanefi) inancını benimsemişlerdir. Kırsal alanlarda yaşayan göçebe ve yarı göçebe Türkmenlerin çogunlugu Aleviligi ve Bektaşiligi benimsemişlerdir.
H. Bektaş-ı Veli’nin Anadolu’ya gelmesi ile birlikte, Kürdistan Aleviliginin merkezi olan kaddim Dersim’de birçok ocağa bağlı pirler ve Seyidler H. Bektaş-ı Velinin yanına gelerek Aleviligi yaymak için büyük çaba içine girmişlerdir. Dersim ocaklarına bağlı Pirler ve Seyidlerin yardımıyla, Alevilik kısa zaman içerisinde Anadolu’dan Balkanlara kadar etki alanını genişletmişlerdir. Dersim ocaklarına bağlı bu pirlerin birçoğu Anadolu’da ve Balkanlarda vefat etmişlerdir. Ve bunların mezarlarıda buk bölgelerde olup, kendi adlarına buralarda tekkeler kurulmuştur. Devamını Gör
İlk yorum yapan olun