Alevilik, Aleviler ve Asimilasyon 1

10806375_1602994403267191_1816204286292211726_n

Alevilik, Aleviler ve Asimilasyon (1)

Osmanlı, Alevilerin varlığını kabul ettiği içindir ki, “Katli vacip” fermanları yayınlamış, kılıçtan geçirerek de kendince gereğini yapmıştı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Tekke ve Zaviyeler Yasası’yla tüm Alevi dergâhlarını 1925 de kapatıp, o dönem Türkiye nüfusunun %40 oranında ki Alevileri ve Aleviliği yok saymıştı. Üretim araçları üzerinde özel mülkiyet hakkını meşru gören yeni hukuksal, siyasal ve iktisadi sistemle dünya görüşü ve yaşam tarzı çelişen Alevilik ve Aleviler, siyasi iktidarların ezmesi gereken çıbanbaşı bir toplum olarak görülüyordu, hala da öyle.

Alevilerin varlığı hissedildiği alanlarda ve sudan sebeplerle Koçgiri ve Dersim de soykırıma varan imha boyutunda doğrudan uyguladığı politika devletin kendi belgelerinde sabit. Muğla/Ortaca, Elbistan, Maraş, Çorum, Sivas, İstanbul Gazi Mahallesi vb. yerlerde, olayları devletin gizli planlayıp katliamları açıktan seyrettiği, suçluları önemli mevki ve makamlara getirdiği de bilinen gerçekler. TC Devleti, Osmanlı gibi “Kızılbaşların katli vacip” fermanı çıkarmadı, fakat uygulamada Osmanlıdan geri kalmadığı da uygulamalarıyla belgeli. Bu bağlamda Aleviler, Osmanlı’yla olduğu gibi başından beri haklı olarak TC Devleti ile de barışık olamadı, olmadı.

Burjuva anlamda ‘Evrensel İnsan Hak ve Özgürlükleri’nin sözde savunuluyor olduğu günümüzde ve dünya kamuoyu önünde devletin doğrudan kitle katliamı yapma olanağı yok. Çıbanbaşı görülen Alevileri imha etmenin çağa uygun yöntemi, “Asimilasyon politikası” olarak devletin sürekli gündemindedir. Bu politikanın uygulama alanı özellikle eğitim müfredatı içinde ki “Zorunlu din dersleri” ve çakma “Alevi Örgütleri” içinde “Alevi-İslam” söylemine dayalı “Böl yönet” taktiğine uygun devletten Aleviliği tanımlama ve tanıma talebiyle Aleviler üzerinde yapılan propagandadır.

Devletin Alevileri İslam içinde eritme politikası, bir anlamda onun işlevi ve karakteri açısından haklı olabilir. Temel sorun, devletin bu politikası karşısında Alevilerin nasıl bir tutum ve duruş aldığıdır. Aleviler derken hiç şüphesiz sıradan, konuya ilişkin yeterli bilgisi olmayan, 50-60 yıllık süreçte iç göçle zaten geleneksel yapısı çözülmüş ve arayış içinde olan kesim bu durumdan sorumlu tutulamaz. Asimilasyonla ilgili gerçek sorun ve sorumlular, Yol Erkânın yeniden yapılanma sürecinde Alevi Örgüt yöneticileri ve cem yürüten dedeler, sorumluluklarını ne derece yerine getirip getirmediği sorgulama konusudur.

Türkiye de Aleviliğin asile sorunu, salt Türkiye ve Alevilikle ilgili değil, evrensel boyutta hümanist değerler, temel İnsan Hak ve Özgürlükleri’yle ilgili bir sorundur. Alevi asimilasyonu bu bağlamda barışçı, eşitlikçi ve adil paylaşımcı bir kültür ve geleneğin yok edilmesi sorunudur. Alevi Asimilasyonuna karşı olduğunu söyleyenler, yani Alevi Örgüt yöneticileri ve yol yürüten dedeler, ne tür bir vebal altında olduklarını, gereğini yerine getirmekle mükellef olduklarını bilmek durumundadır. Bu sorumluluklarını yerine getirebilmek için önce Pir Sultan vari bir DİK duruşa sahip, Aleviliğin gerçek sırlarına vakıf ve Onun tarihsel bilgisiyle donanımlı olmaları gerekir.

Sayın Hüseyin Demirtaş’ın, Yol TV’nin ‘Yol Aşkına’ söyleşi programında çok haklı olarak; “Devletin Aleviliği asimile politikasının etkin olmasında gerçek suçlu Alevilerdir” demesi, üzerinde ciddiyetle kafa yorulması gereken çok boyutlu ve oldukça anlamlı bir gerçeğin ifadesidir. Aleviliğin İslam’a asimile konusu ve bu konuda “Alevilerin payı nedir”? sorusu açıklık kazanıncaya kadar irdelenmeli, hemen her platformda tartışma konusu yapılmalı ki, Alevilerin kendisi olabilmasinin ufku açılabilsin.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.