ALEVİ KURUMLARI ve CEMEVLERİ
“Haklı olduğu halde haklı olduğunu savunamayan toplum asimile ve manipüle edilmeye mahkûmdur!” DERVİŞ.
Değerli Canlar; Hakk Yol (Alevilik) tarihi insanla başlayan insanla süren bir tarih olduğu için başı ve sonu insanlık tarihidir. “İnsan Hakk’ta, Hakk’ta insanda / Arıyorsan bak insanda!” Hakk; vahdeti mevcuttur yani, varlıkların birliğidir. Doğa ve insan Hakk’ın kendisidir. Yani var olan her şey Hakk’ın bir parçasıdır. Hakk bütün varlıkların toplamıdır. Bu anlamıyla önce insan diyen, insanı Hakk bilen bu inancın (öğretinin) tarihi insanlığın toplam tarihidir. Ama Alevilik sadece insani kutsayan, “her şey insan içindir” diyen bir öğreti değildir. Alevilikte esas olan vahdeti mevcuttur yani varlıkların birliğidir. İnsan ne kadar kutsalsa doğa / doğadaki varlıklarda bir o kadar kutsaldır. Çünkü her varlığın bir değeri bir anlamı vardır. Doğada her şey birbiriyle etkileşim içindedir. Işık, Hava, Su ve Toprak (Çar Anasır) yaşamın ana kaynağıdır!
Evet, her şeyden önce Alevilik ikrar ve rızalık esaslı bir yol’udur. İkrar ve rızalıkta ısrar hakikatte ısrardır. Alevi yol pirleri ucunda ölümde olsa ikrardan dönülmez (“öl ikrar verme, öl ikrarında dönme”) ve rızasız lokma yenilmez ve de ikili davranarak, sağa, sola saparak bu Yol’da yürünmez demişler. Alevilikte ikrar, rızalık ve can kavramı öğretimizin merkezini oluşturur. Hakikat Yol’unda bizler birbirimize Can deriz, kadın ve erkek eşittir, büyük ve küçük olmaz hepsi bir Can’dır. Bütün yönleri ile Aleviliğin (yol ve erkân’ı, felsefesi, kültürü, geleneği ve yaşama biçimi), semavi dinlerden ayrı, kendine özgü temel ilke, kural, değer ve kavramları vardır. “Aleviler”, Yol’un bu ilke, değer ve değerlerine (ikrar ve rızalık) bağlı kalarak, toplumsallıklarını inşa edip, binlerce yıl var olmuşlar.
Değerli Canlar; Aleviliğin ilke ve esaslarına kısaca değindikten sonra, güncele dair yaşanılanları, gözlemlediğim kadarıyla bundan önceki yazılarımda olduğu gibi edep ve erkân içinde kalarak, Alevi diliyle yazmaya devam edeceğim! Toplum karşısında ikili davrananların yazdığım yazılara çok kızdıklarını da biliyorum. Varsın kızsınlar, elimi vicdanımın yani yüreğimin üzerine koydum, hakikati savunup, ikrarıma sahip çıkıyorum. Yanlışı görüp, görmezlikten gelmek ve sesiz kalmak ikrarsızlıktır. İkrar ve rızalık hukukundan vaz geçmek öz değerlerden vaz geçmek demektir. Yaşanılanlar ve olup bitenler karşısında sesiz kalamam. İçerden ve dışarıdan yapılan asimilasyonu görmezden gelemem. Gücüm yettiği kadarıyla hakikati savunmaya devam edeceğim. Zira rızasız lokma yemedim! Anadolu halklarının deyimiyle söyleyecek olur isek çiğ yemedim, karnım ağrımıyor. Kararlıyım, bundan böyle de hakikati savunup, yazmaya ve ikiyüzlüleri kızdırmaya devam edeceğim.
Değerli Canlar; Hepimizin bildiği gibi 1990’lı yıllarda şehirleşmeyle birlikte ister istemez toplumsalın inanç (öğreti) hayatında bir boşluk meydana geldi. İlk başta böylesi bir boşluktan dolayı iyi niyetle “ihtiyaçtan” kaynaklı olarak “Cemevlerine ihtiyaç” duyuldu ve Cemevleri inşa (bu inşa sürecine bundan önceki yazımda kısaca değindim) edilmeye başlandı. Ama sonra giderek bu durum tersine döndü ve Cemevleri asimilasyon merkezi haline getirilmek istendi ve hala bu şekilde devam ediyor! Kimi Cemevlerinde yoğun bir şekilde asimilasyon hem de kültürel yozlaşmalar var ve kimi Cemevlerinin asimilasyon yuvalarına dönüştürülmüş desek abartmış olmayız! Dahası içimizdeki kimi hınzır paşalarla işbirliği yapılarak, Cemevlerine yardım adı altında Alevi felsefesinin (ikrar, rızalık, semah ve lokma) içi boşaltılıyor.
Ne yazık ki, dernekçi hat bilerek bilmeyerek bu asimilasyon tuzağının pençesine düşmüş haldedir. Belediyelerle “ilişkilenmeyle birlikte” Alevi inancı (öğretisi) Cemevleri üzerinden ileri bir boyutta asimilasyon kuşatması altına alınmış durumda! “Aleviler”, tarih boyunca hiçbir zaman egemenlerle ilişki içine girmemiş iken; üç-beş kişiyi işe sokacağız diye ve sayısı ne kadar (50-60) onu tam olarak bilmiyorum: 1-2 Cemevi çalışanının maaşını belediyeler ödeyecek diye belediyeler ile ilişki içine girildi. Bu ilişkilenmeyle beraber Cemevi çalışanının (bir veya iki kişi) maaşı belediyeler tarafından ödenmeye başlandı ve böylece bazı “Dernek ve Cemevi yöneticileri” aynı zamanda belediye çalışanı oldu. İşte bu anlayış asimilasyon dâhil olumsuz olan her şeyi görmezden gelmek istiyor!
Başta İstanbul ve İzmir illeri olmak üzere Türkiye genelinde birçok il ve ilçede bu duruma benzer birçok durumun olduğu biliniyor. Alevilerin hak ve eşitlik mücadelesini sadece Cemevinin su- elektrik parasına, “dede” ve de 2-3 Cemevi çalışanın maaşına indirgemek Aleviliğe yapılacak en büyük haksızlıktır. İkilik perdesin ortadan kaldırmak şart ve zorunludur. Bilinmelidir ki; “çıkara bulaşma, faydalanma ve nemalanma” ikrarı bozar ve rızalık hukukuna zarar verir. Alevilerin yılladır demokratik alanda verdiği mücadele eşit yurttaşlık mücadelesidir. Sadece ve sadece Cemevlerinin elektrik, su ve buralarda çalışan birkaç kişinin maaş mücadelesi değildir! Alevilerin sorunu, eşit yurttaşlık temelinde Anayasal bir sorundur. Bu sorunun çözüm yeri de Türkiye Büyük Millet Meclis’idir! Bizler de vergi veriyoruz diyerek yapılan bütün bu yanlışları savunanlara ve Alevilerin hak ve eşitlik mücadelesini belediyelere hapsetmeye çalışan bu anlayışa, girdiğiniz bu çıkmaz yoldan en kısa zamanda dönün ve şanınız, şöhretiniz size kalsın ama bu “oyundan” vazgeçin diyoruz.
Yazıyı sonlandırırken Alevi inanç önderlerine yani pirlere, kurum başkanı ve yöneticilerine ve de kimi belediyelerle işbirliği yapıp protokoller imzalayan kurum başkanı ve yöneticilerine naçizane birkaç soru sormak gerekiyor:
1-İkrarına sadık ve rızalık hukukuna bağlı bir CAN kendi erkân mekânını yani Cemevini rızalık almadığı başkasının parasıyla yapar veya yaptırır mı?
2–Eğer zorunlu bir ihtiyaçsa, kendi Cemevimizi kendi imkânlarımızla yapmamız gerekmiyor mu?
3-Alevi toplumunun çok sayıda ve öyle devasa büyük Cemevlerine ihtiyacı var mı?
4-Alevilerin lokmalarıyla, mütevazı bir şekilde Cemevleri yapılamaz mı?
5-Cemevi yapmak devletin ve belediyelerin işi midir?
6- En önemlisi de devasa şekilde yapılan, adı “Cemevi ve Kültür Evi” olan bu binalarda kendi değerlerimizi yani öğretimizi ve felsefemizi ne kadar koruyabiliyoruz veya koruma imkânımız var mıdır?
Yol hakikati savunarak yürünür. Hakikat’ta ısrar ise insanlıkta ısrardır! Yol’un öğretisi ve felsefesi gereği hakikati dile getirmek haktır! Yol’un ilkeleri gereği her koşulda net olmak gerekir. İkrarına ve rıza hukukuna bağlı olan her Can’ı hakikati savunmaya, Alevilik ve Aleviler üzerinden çıkar sağlayan ve koltuk hırsına bürünmüş, içimizdeki asimilasyoncu ve manipülasyoncu hınzır paşalara karşı tepkisiz ve de sessiz kalmamaya davet ediyorum. Hakk, Hızır yar ve yardımcımız olsun. Sevgiyle.
Aşk ile.