19–26 ARALIK 1978- MARAŞ KATLİAMI
“Kanadık toprak olduk/ çekildik bayrak olduk/ döküldük yaprak olduk geldik bugüne.” Hasan Hüseyin.
Yaşanılanlara bakıldığında planlanan katliamın istenen şekilde yürütülmesi için katliamcıların saldıracakları hedefler özel olarak tespit edilmeye çalışıldığı görülmektedir. Bu amaçla katliamın başlamasından 20- 25 gün ve bazı yerlerde bir hafta önce gibi değişen sürelerde, görevli olduklarını söyleyen birtakım kişiler, Alevilerin ve solcuların oturdukları semtlerde, bir tür nüfus sayımı yaptıklarını söyleyerek konutları dolaşmışlar, evde kaç kişinin oturduğunu sormuşlar ve yeni numaralar verdikleri kapıları kırmızı boyayla işaretlemişler. Başka bir bölgede başka bir grup, bu kez PTT görevlisi olduklarını ve mektupların kaybolmaması için bir çalışma yaptıklarını söyleyerek kapılara boyayla (x) işaretler koymuşlar. Alevilere ait evlerin tespit edilerek (x) işaretlendiği, Maraş Olayları Gerekçeli Karar’ının her bölümünde belirtilmektedir.
“Dikkat çeken bir başka nokta da aynı günlerde şehre, alışılmadık sayıda Milli Piyango satıcısının (İddialara göre sayı 26’dır) akın etmesidir. 16 Aralık 1978 günü, ‘Esir Türkler Haftası’ vesilesiyle Ülkücü Gençlik Derneği tarafından tüm Türkiye’de eşzamanlı gösterilen Sovyetler Birliği aleyhtarı Güneş Ne Zaman Doğacak? Adlı filmin Çiçek Sineması’nda gösterimine başlanır. Sinema şehrin önemli dört caddesinin kesiştiği noktadadır. Kahramanmaraş’ta en popüler filmler bile günde iki seanstan fazla gösterilmezken, bu amatör film günde dört seans kapalı gişe oynar. Dış mahallelerden, civar köylerden traktörlerle izleyici taşınır. 19 Aralık günü akşam 20.00’deki seans sırasında seyircilerin “Müslüman Türkiye”, “Milliyetçi Türkiye”, “Başbuğ Türkeş, “Komünistler Moskova”ya sloganları eşliğinde filmin gösterimi sürerken saat 21.00’da sinemada bir patlama olur.” Bu patlamadan dolayı 10’a yakın kişi yaralanır.
Bu olay üzerine saldırgan faşistler, “Kanımız Aksa da Zafer İslam’ın” ve “Müslüman Türkiye” sloganlarıyla, ellerine geçirdikleri sopalarla, Alevilere ve solculara ait çeşitli iş yerlerine saldırarak tahrip ederler. Çiçek sinemasına atılan bomba ile önceden planladığı gibi, Maraş katliamının startı verilmiş olur. Bir gün sonra, 20 Aralık’ta Maraş’ta Alevilerin ve solcuların gittiği Akın Kıraathanesi bomba atılır, bu bombalama neticesinde 2 kişi yaralanır, kıraathanede hasar meydana gelir. Bu saldırılardan bir gün sonra, 21 Aralık 1978 günü Maraş’ın yerlisi olan Mustafa Yüzbaşıoğlu ile Elbistanlı Hacı Çolak adlı TÖB-DER’li iki devrimci öğretmen, okuldan evlerine dönerlerken, faşist katliamcılar tarafından vurulurlar. Hacı Çolak olay yerinde, Mustafa Yüzbaşıoğlu ise, yaralı olarak götürüldüğü hastanede hayatını kaybeder. Öğretmenlerin öldürülmesi üzerine, devrimci kurum ve çevreler, cenaze töreni için hazırlıklara başlarlar.
22 Aralık 1978 Cuma günü, katledilen öğretmenlerin meslektaşları ile öğrencilerden oluşan büyük bir kalabalık, cenazelerin bulunduğu Devlet Hastanenin önünde saldırıları lanetlemek amacı ile toplanmaya başlar. Güvenlik güçleri, öğretmenlerin cenazesine katılmak için toplanmış olan kitleye, sürekli zorluk çıkarır. Sonunda öğretmenlerin cenazeleri hastaneden alınır, tören için, görev yaptıkları Meslek Lisesine getirilir. Meslek Lisesinde yapılan törenden sonra cenazeleri Ulu Cami’ye götürmek üzere kortej yola çıkar. Korteje beş bine yakın kişi katılır. Yolda polis ve askeri birlikler, kortejdekileri tek tek arayarak ellerindeki pankartlara varıncaya dek, üzerlerinde ne varsa toplar. Cenaze korteji Ulu Cami’ye yaklaştığında, toplanan saldırganlar “Komünistlerin, Alevilerin namazı kılınmaz. Komünistler Moskova’ya, Katil iktidar” sloganlarıyla bağırarak saldırıya geçer. Ellerindeki taş ve sopalarla korteje saldırılması üzerine, iki grubun arasında bulunan polisler, kaçar ve hükümet binasına sığınır. Orada bulunan ve sayısı az olan jandarma birliği havaya ateş ederek saldırıyı durdurmaya çalışır, ancak başarılı olamaz. Kortejdekilerin kaçmak zorunda kalması sonucu ortada sahipsiz kalan cenazeleri askeri birlik alır ve Devlet Hastanesinin morguna götürür. Bu arada, saldırganlar gruplar halinde, Alevilerin yoğun olduğu mahallelere dağılarak önüne gelenleri dövmeye, ev ve işyerlerini tahrip etmeye başlarlar. Akşam saatlerinde, sokak ve mahalle aralarında girdikleri çatışmalar sonucu, saldırganların üçü hayatını kaybeder. Olaylar, askeri birlikler tarafından ancak geç saatlerde denetim altına alınabilir. Saldırı sonucu, 100’e yakin işyerinin tahrip edilerek yakıldığı saptanır. 22 Aralık günü böyle noktalanır.
Maraş katliamının planlayıcıları, planlarını adım adım uygulayarak bu aşamaya getirir. Katliamın derinleştirilerek sürdürülmesi için, 22 Aralık gecesi öldürülen üç saldırganın cenazeleri dini duygularda kullanılarak istismar edilir, canice işleyecekleri katliamın aracı yapılır. 23 Aralık Cumartesi yapılacak saldırıya-katliama halkı da katmak için camilerde ve belediye hoparlöründen yapılacak çağrının metni hazırlanır, belediye hoparlörü ve camilerden, sabah saatlerinden itibaren aralıksız olarak, “dünkü olaylarda komünist ve Aleviler tarafından şehit edilen üç din kardeşimizin cenazesi kalkacaktır. Bütün din kardeşlerimiz buna katılsınlar, son görevlerini yapsınlar” seklindeki duyuru yapılmaya başlanır. Yatsı ve sabah namazında da cami imamları aynı çağrıyı yaparlar. Ölen üç saldırganın cenaze töreni için belediye ve camilerin hoparlörlerinden yapılan çağrılarla aslında bir anlamda katliam için çağrı yapılıyor. Yapılan kışkırtıcı propagandalar sonucu, çevre köylerden kamyonlarla, traktör römorklarıyla ve yürüyerek, şehre doluşan katliamcı güruh, faşistlerin yönlendirmesiyle devlet hastanesinde toplanmaya başlar.
Belediye hoparlöründen yapılan anonsu durdurmak için giden Yzb. Bülent Engin karsılaştığı durumu söyle anlatmaktadır: “23. 12. 1978 günü, saat 06.30’dan itibaren verilen görev gereğince Eğitim Enstitüsü ve çevresinde tertibat alındığını; saat 08.00’e doğru askerlerin Belediye hoparlöründen tahrik edici yayın yapıldığını bildirmeleri üzerine Belediye hoparlörlerini dinlediğini; hoparlörlerden ‘Vatandaşlar, din kardeşlerimiz, toplanıp akşamki olaylarda ölen ölülerimizi gömelim’ seklinde yayın yapıldığını; bundan sonra şehrin çeşitli kesimlerinde yer yer dumanlar görüldüğünü ve silah seslerinin gelmeye başladığını; yakındaki belediye binasına giderek yayın odasına girdiğini; yayın odasında kimsenin olmadığını, etrafta bulunanlara, ‘Bu yayını kim yaptı?’ diye sorduğunda, bilmediklerini söylediklerini; saat 10.30’a doğru sokağa çıkma yasağı konulduğunu ve bu yasağın belediye hoparlöründen yayınlatılması emrinin kendisine verildiğini; bunun üzerine tekrar belediye yayın odasına girdiğini, orada bulunan polis memurunun sokağa çıkma yasağına ilişkin Valilik emrini daha önce getirdiği halde yayın yapmadıklarını kendisine söylediğini; orada bulunan memurlara sorduğunda, ‘Su anda Belediye Başkanı uyuyor, onun emri olmadan yayın yapmayız’ dediklerini, bunun üzerine Belediye Reisinin iznine gerek olmadığını, sokağa çıkma yasağı duyurusunun 10 dakikada bir yayınlanmaması halinde yayın odasına el koyup yayın yapmayanları tutuklayacağını söylemesi üzerine duyurunun belediye hoparlöründen yayınlanmaya başladığını; Yzb. Bülent Engin’in belirttiği gibi, belediye hoparlöründen yapılan anons hem halkı tahrik etmekte, hem saldırının başlatılmış olduğunun işaretini vermektedir. Saldırganlar 23 Aralık günü, “Alevilere ölüm, komünistler Moskova’ya, milliyetçi Türkiye” sloganlarıyla harekete geçerek, mahallelere yaygın ve sistematik saldırı başlatırlar.
Saldırganlar Yörükselim, Mağaralı, Serintepe, Yusuflar, Dumlupınar, Yenimahalle, Sakarya, İsadivanlı, Duraklı, Namık Kemal mahallelerine dağılıp, dehşet saçarlar. Saldırganlar av tüfekleri, uzun namlulu silahlar, tabancalar, baltalar, balyozlar, zincirler, demir sopalar, kürekler, et satırları, benzin ve gaz bidonları ile her tarafa saldırırlar. Evleri yakarlar, çoluk-çocuk, kadın-yaşlı demeden canlarımızı katlederler. Maraş’ta bu “tahrik” ve çirkin propagandalar ve tertiplerle başlatılan katliam, ancak 26 Aralık 1978’de durdurulabilir. Savcı Dündar Saner, yapılan bu zulmü şöyle anlatmaktadır: “Uzun süreden beri tezgâhlanan plan bu şekilde tatbikat safhasına konuldu. 14–15 yaslarındaki çocuklar, 20–25 yaşında şartlandırılmış kişiler tarafından Yörükselim’e ve dünden itibaren sırayla Yeni Mahalle’ye sevk edilerek burada cinayetler isletilmiştir. Küçük çocukların ve yaşlı adamların üzerine gaz dökülerek yakılmış. İnsanlık dışı olaylar islenmiştir. Olayların başlangıcında 20 kişiye otopsi yapabilme imkânı bulduk. Bunlar uzun menzilli silahlarla öldürülmüş idi. Daha sonra gelen ceset fazlalığından değil otopsi, kimlik tespiti bile yapmaya imkân kalmamıştır. Daha önce ihbar olarak değerlendirdiğimiz toplu katliam olayları, toplu halde ceset bulunması ile doğrulanmaktadır.”(…)
Yakın tarihe baktığımızda “Koçgiri’den (1921) günümüze” tarih adeta Aleviler açısından bir katliamlar tarihidir. Maraş katliamı (19–26 Aralık 1978) 6–7 Eylül 1955 saldırılarında olduğu gibi, derin güçlerin ve MİT’in içinde olduğu bir katliamdır! Kontrgerillanın organize ettiği, ülkücü grupların başı çektiği saldırı sonucu resmi rakamlara göre 111, olayın şahitlerine göre ise 150 kişi yakılarak, kesilerek kurşunlanarak ve işkence edilerek katledilir, 1000’in üstünde insan yaralanır. “Alevilere ve solculara ait 552’ ev, 289 işyeri ve 8 oto tahrip edilir, milyonlarca liralık hasar meydana gelir. Katliamın ardından Alevi nüfusunun, yüzde 80’inin Maraş’ı terk ettiği istatistiklere geçmese de bilinmektedir. Ecevit Hükümeti, “28 Aralık 1978 gününden itibaren Adana, Ankara, Elazığ, Bingöl, Erzincan, Erzurum, Gaziantep, İstanbul, Kahramanmaraş, Kars, Malatya, Sivas, Urfa ve Hatay illerinde sıkıyönetim ilan eder. “Sıkıyönetim kararı TBMM’de 537 üyenin kabul, birer üyenin ret ve çekimser oyuyla kabul edilir. CHP’li İçişleri Bakanı ve “ülkücülerin hamisi (baş ajanı’)” İrfan Özaydınlı katliamın ardından Maraş’a gidip incelemelerde bulunur. Özaydınlı, Maraş’ta yaptığı açıklamada olayların sebebinin sol örgütler olduğunu söyler. Özaydınlı Ankara’ya dönmeden 2 Ocak 1979 tarihinde Ecevit tarafından görevden alınır. Özaydınlı’nın yerine Hasan Fehmi Güneş İçişleri Bakanlığına getirilir.
CHP’li İçişleri Bakanı İrfan Özaydınlı’nın yerine İçişleri Bakanlığına getirilen, sonra istifa eden (ettirilen) Hasan Fehmi Güneş gördüklerini anlatıyor: “Maraş’a gittiğimde görmüş olduğum tabloyu Allah kimseye yaşatmasın. Olayın vahametini oraya gidince anladım. Savaş falan lafları bizim gördüklerimizi tanımlayamaz. 80 yaşındaki bir ninenin gözlerinin tornavida ile oyulup, tuvalet kuyusuna atılması (Cennet Ana) ve (…) yapılmasını kabullenemiyorum. İnsanın bu kadar canavarlaşacağını, azgınlaşacağını dimağım almıyor… Her yer işkence, kan kokuyordu. İnsanlar ah-vah ederek ağlıyorlardı, ızdırap ve çaresizlik içindeydiler, insanlar her kapı açıldığında bekledikleri, aradıkları kişiler gelir diye heyecanlanıyorlardı ve siz memleketi yöneten yetkililer olarak çaresiz kalıyorsunuz… Anne’me benzettiğim yaşlı biri bana şunu sordu: “Bize bunları niye yaptılar evladım?”dedi. Soykırımın üzerinden 34 yıl geçmesine rağmen bende hâlâ bu sorunun cevabını bulamadım. Saldırı planlı bir tertibin ürünüdür. İktidar bu soykırımı önleyebilir miydi? Doğru istihbarat yapsaydı önleyebilirdi… Yönetim ve güvenlik yetersiz kalmıştır. Asker olaya el koymadı veya müdahalesinde gecikmiştir. Sokağa çıkma yasağı 24 Aralıkta hayata geçirilmiştir. MİT, İçişleri Bakanlığına, Valiliğe haber vermediği gibi, olayların gelişmesine, olmasına katkıda bulunmuştur. 1000 sayfalık kararı okuduğumda, yargının verdiği karara vicdani kanaat getirmedim.”(…) Hasan Fehmi Güneş, yaptığı bu açıklamayla Maraş, katliamının göz göre göre geldiğini, Katliamın önüne geçilemediğini, çünkü istihbaratın (MİT’in) kendilerine bilgi vermediğini söylüyor. “Ben istihbarat örgütünün oradaki cinayetlere, oradaki katliama katkı yaptığını düşünüyorum, bırakın engel olmayı, MİT bizzat olaylara katkı yaptı” diyor Hasan Fehmi Güneş!
Tam da bu noktada Maraş katliamının sorumlularından biri üzerine de birkaç söz söylememiz gerekiyor. Bu kişi hepimizin bildiği gibi yıllarca Alevilerin, Kürtlerin, sosyal demokratların ismini dağa taşa yazdıkları, Karaoğlan diye sahiplendikleri, katliam yapılırken kılını kıpırdatmayan ve kendisine verilen raporu (belgeyi) 27 yıl çekmecesinde saklayan Ecevit’tir! Maraş katliamında kimi devlet kurumlarının bizzat parmağı” olduğuna dair en büyük kanıt, Ecevit’in 27 yıl çekmecesinde sakladığı (rapor) belgedir: Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’e gönderilen, 3 Ocak 1979 tarihli rapor, olayların organize edilmesinde MİT’in rolüne işaret ediyor. Bu belge Ecevit’in “Kütüphane Ev” diye bilinen ve yüzlerce klasörden oluşan özel arşivinden çıkıyor. Bu belgeyi 2006 yılında açığa çıkaran kişiler, gazeteci yazar Can Dündar ve Rıdvan Akar’dır. “Belge “Çok Gizli” mahreci taşıyor. Belgenin girişinde, “MİT’in MHP ve Kontrgerilla ile müşterek çalışma içine girdiği” iddiasına yer veriliyor.
Bülent Ecevit’in arşivinde bulunan (Ecevit bizzat kendisi ‘3 Ocak 1979 – çok ciddi bir kaynaktan verilmiştir’ notunu düşmüş) bu raporda şunlar yazılıdır: “CHP iktidarı devraldıktan sonra, vuku bulan büyük olayların (Malatya, Sivas ve Maraş) çıkacağına dair bir iki ay evvelinden haber verilmediğinden yüzlerce vatandaşımızın can ve milyonlarca mal kaybına sebebiyet vermişlerdir. Önceden haber vermeleri bir tarafa, üstelik olayın yaratılmasında en etkin rol oynamışlardır. Nitekim yeni vuku bulan Maraş olayı MİT’ten (burada kimi isimler zikrediliyor (RA. CD)) müşterek planlamaları ile çıkarılmıştır.” Raporu yazan kişiye göre 1975–1976 yıllarında Adana ve Bölgesi Daire Başkanlığı yapan S.Y.’un namuslu çalışmaları nedeniyle bu ekiple anlaşamadığı S.Y.’nin silah kaçakçılığı yapan 12 MHP’linin yakalamasından sonra iplerin koptuğu ve bu ekibin girişimleriyle görevden alınarak, yerine N.A.’nın geçirildiği ve bu kişinin göreve gelmesiyle MHP’nin güney bölgesini ele geçirdiği ve Maraş olayının rahatlıkla tertip ettirildiği iddia ediliyor. “Eğer MİT olayın içinde olmasaydı, Kahramanmaraş’tan her türlü istihbaratı aylar evvel alır ve olayın zuhur etmesine meydan vermezdi” deniliyor. Bu raporda da görüldüğü üzere Ecevit, 1978’de hükümet olmuştur ama iktidar olamamıştır. Ecevit, Maraş’ta insanlar çoluk-çocuk, yaşlı-kadın demeden canice katledilirken, deyim yerindeyse ortalarda görünmez olmuştur. 40.Yılında Maraş Katliamı Unutmadık Unutmayacağız! Aşk ile.
KAYNAKLAR.
1- Aziz Tunç, Maraş Kıyımı Tarihsel Arka Planı ve Anatomisi, Belge Yay.
2- Rıdvan Akar – Can Dündar, Milliyet Gazetesi, 11. 11. 2006.
3- Avusturya (ABF) Wels Alevi Kültür Merkezi tarafından 23 Aralık 2011tarihinde düzenlenen Panel.
4- Mehmet Kabadayı, Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemi Kitle Katliamları, Vesta Yay, 2015.
Mehmet KABADAYI.
İletişim: Mehmet_k.34@hotmail.com
Allah için savaş bu faşistler kimin askeriydiler kendi yaratıkları siyasi islamin ürünü dört yaşındaki çocuk siyasetten dinden allahtan ne anlar hamile kadının karnını eştiler maraşlı alevi kadınların memelerin ucundan tespih yaptılar ölüye bile tecavüz ettiler bu ziyniyet bugün turkiyeyi yönetiyor kar olsun