1. GENEL OLARAK ALEVILIK

11074704_476361515845576_4086728153533023578_n

1. GENEL OLARAK ALEVILIK

Tarih boyunca ve özellikle günümüzde Anatolia‘daki egemen güçler, vahset ve katliamlar uygulayarak, sapik ve namusuz ilan ederek, özellikle Dogu Anatolia Aleviligini (Kizilbaslik) içinden çikilamaz ve ancak terkedip kurtulabilecek bir karmasa haline soktular. Alevi Inaçlarini, hakim Türkler, Islami ve Khurmanc örgütleri de, Islami ve Zerdüsti sablonlara göre degerlendirmeye tabii tutuyorlar. Elbette ki, Arap egemenler de, Aleviligi açiklamak için kendi sablonlarini kullanmaktadirlar.
Gerçekte bir tane Alevilik yoktur. 1989 yilinda birkaç Kizilbas ögretmenin, dindersleri uygulamasina itirazi ve ardindan bilirkisi raporu talep etmeleri üzerine, Almanya’nin Kuzey Ren Vestfalia Eyaleti Kültür ve Egitim Bakanligi, “Alevilik” hakkinda 1990 yilinda bir bilirkisi raporu yaptirdi. Bu rapora göre:
a. Suriye Aleviligi: (Bu Aleviligin mensuplari kendilerini, genetik bakimdan Hz. Muhammed‘in ve Hz. Ali‘ nin torunlari olark görüyorlar. Islam‘i dedelerinin kurdugunu; Hz. Ali‘in halife olmasi gerktigini ve dolayisiyla Halifelik makaminin hep kendilerinde kalmasi gerektigini; Hakiki Kuran‘nin mevcut Kuran olmadigini; Bu nedenle de dogru Müslümanligin kendileri tarafindan uygulanmakta oldugunu, v. b. savunuyorlar.)
b. Dogu Anatolia Aleviligi= Kizilbaslik)
c. Haci Bektas Aleviligi = milliyetçi Türk Aleviligi
ç. Kuzey Afrika Aleviligi = sunnitische Tarikat, Alavia, Sufi Orden Fas. (bak. “Vertraulisches Gutachten, Alevismus und Islam zwei Religionen“, M. S. Abdullah, Islam Archiv Deutschland/ Islamisches Zentralinstitut Deutsch Moslemischen Gesellschaft, 1990, Soest/Almanya)
Zaza halkinin önemli bir kesimi, Çaldiran Savasi (1514) sonrasinda, özellikle Türk ve Khurmanc egemenler tarafindan dayatilan zor sartlar sonucu müslümanlasmistir. Bu konuya ileride deginilecektir. Burada egemen güçler tarafindan “Kizilbas“ diye adlandirilan Zazalarin dini üzerinde duracagiz.
Jiari ü diari, hardo dewrêsi, Xizir’e roza tenge, Duzgin, Khurês, Jêle, Khalmem, Khalferat, Haq, Hz. Eli, Hz. Usen, Hz. Mihemmed, iqrari, pir u raiveri, kavramlari “Dêsim Inancini“ olusturan en önemli ögelerdir.
Islam, Anatolia’ya ayak basmadan bu cografyadaki insanlarin inancinin, Panteizm, Sumer, Hitit ve Urartu, Hint Inançlarina yakinlik gösterdigine dair birçok izler vardir:
Ortadogu kökenli dinlerin hemen hepsi, Sumer/Hint Dini ve Inanç Biçiminin izlerini tasimaktadir. Halihazirdaki çok kafa sayisi olan tek tanrili, dinler (Yahudilik, Hiristiyanlik, Müslümanlik), temel dogmalarini Sumer Dini’nden almislardir. Örnegin: Evrenin yaratilisi, insanin yaratilisi (balçik, Adem ve Havva, yasak elma, yilan ve cennet, cehennem), ölümden sonra dirilis (Bereket tanriçasi Inanna, kocasi Tammuz ölünce, tanri Enki’nin de yardimiyla, Tammuz’u “Ölüler Dünyasi“ndan çikartmayi basarir. Bu diriltme olayi, bahari baslatir. Ve her yil Inanna ve Tammuz Zigurat (tapinak) kulesinin en yüksekçe yerinde bulusarak sevisirler. Bu sevismenin (kutsal dügün) dogayi, her türden canliyi dirilterek üretken hale getirdigine inanilirdi. “Bahar Bayrami“ da, Hz. Isa’nin ve Hz. Muhammed’in dirilerek göge çikmalari da, ölümden sonra dirilis inanci da kaynagini bu inançtan almaktadir. Nuh (Utnapistim) Tufani, eski Ahitteki Süleyman Peygamberin Eglence Sarkilari ve daha birçok element Sümer dini, inanci ve kültüründen gelmektedir. (bak.: “Die Sumerer“, Helmut Uhlig, Gustav Lübbe Verlag, Bergisch Gladbach/ D)

2. KIZILBASLIK
Dêsim Kizilbasliginda tanri anlayisi su sekilde ifade edilir: “Mihemmed vêjio, Oli‘o (Eli‘o) verro.“ (Muhammed (Günes) dogmus, Eli (Günes isinlari) ondan öncedir.) Bu formulasiyonun, ne kadarinin Islam‘in etki-sinde kaldigi, ve ne kadarinin Islam öncesine ait oldugu ciddi bir arastirma konusudur. Yasamakta olan Kizilbas yasli (bilan) kesim, Muhammed‘e ve Eli’yi anarak, Günesi ve dolayisiyla “aydinligi“ ön plana çikarmakta; sabahlari Günese karsi durarak dua etmektedirler.
Hint Dinlerinde de, Günes, Brahman‘in yeryüzündeki görünümü olarak algilanir. Brahman‘a ulasma da “isiga“ ve dolayisiyla hakikate (gerçek) ulasmadir. Ortadogu‘da ve Anatolia’da (Anadolu), “Kamil insan“la anlatilmak istenen, Hint dinlerinde “Brahman) olarak ifade edilir. Ne var ki, Nesemi ve Hallaci Mansur gibi “kemale eren“ insanlarin, derilerinin, Müslüman egemenlerince yüzülerek öldürülmeleriyle doruk noktasina ulasan vahset sonucu, Nesemi ve Hallaci Mansur’un yolunu süren insanlar, vahsete (katliamlara) kurban gitmemek için geri adimlar atarak, kendilerini ifade ederlerken, kelime ve kavramlari asil kaynagindan çiktigi gibi degil, Islam‘a ve diger tek tanrili dinlere uyarlayarak takiye yolunu seçmislerdir.
Dêsim Kizilbasliginda, tanrinin, Eli ya da Oli‘nin donunda ete kemige bürünerek (inkarnasiyon) insana göründügü kabul edilir. Dêsimliler, Xizir’in, Seyqaji, Alie Makili ve Hesen Efendie Dewa Pile gibi zatlarin donunda gelip gitmekte olduklarina inanirlar.
Nesemi ve Hallaci Mansurlar, “Enelhak“ (Ben tanriyim) Derlerken, “kamil insan” di-ger bir deyimle “mükemmellesmis insan bilincine“ ulasmislardi. Kizilbas halklar, “Mihemmed vêjio, Oli‘ o (Eli‘o) ver ro.“ (Muhammed (Günes) dogmus, Eli (Günes isinlari) ondan öncedir.) formulasiyonuyla özellikle Islam‘in yarattigi siddetten kurtulmak için Brahman yerine Muhammed’i ve Eli yerine Ali’yi koymuslardir. Bu sekilde ekstern (yüzeysel) olarak bakildiginda Kizilbaslik önce Alevilik, ardindan Muhammed ve Ali’yle iliskilendirilerek Müslümanlik olarak algilanmaktadir. Bu büyük bir yanilgidir. Eger kaynaklar iyi arastirilirsa, Kizilbas yasli kesimin ibadetleri, dualari ve diger söylemleri iyi analiz edilirse – ki bu isoterik (derinlemesine) bir çalismayi gerektirir – o zaman Kizilbaslik Dininin, Islam’dan çok eski oldugu, Islam olmadigi ve kendi basina, ama ancak Hint/Tibet Dinlerine akraba duran bir din oldugu çikar ortaya.
Kizilbaslik’ta, “Tanri, insanin kalbindedir.“; Islam‘a yaranmaya çalisan biçimi de, “Tanri, müminin kalbindedir.“; Hint Dinlerinde de; “Brahman, insanin kalbindedir.“ biçiminde söylenir.
Hint, Tibet ve Kizilbaslikta ana hedef, “Kamil Insan“a ulasmadir. Ortadogu Kizilbasliginda, “Kamil Insan“a ulasabilmek amaciyla genel olarak “Dört Kapi Kirk Makam“ egitimi (evre ve ritualleri) ibadet olarak ön görülür. Dört Kapi kisaca: 1. Kapi: Seriat, Kutsal element “yel“le “normal insan“in dünyasini; 2. Kapi: Tarikat, kutsal element “ates“le “melek insan“in dünyasini; 3. Kapi: Marifet, kutsal element “su“yla insandaki “tanrisal gücü“; 4. Kapi: Hakikat (Gerçek), kutsal element “toprak“la mükemmellesmis insanin, kendisinin tanri, yani “Enelhak“ ve Hint Dinlerinde “Brahman“ olusunun bilincine varmasidir. (bak. “Die Philosophien Indiens“, R. Sequeira, einFachVerlag, 1996/ D/Aachen)
Hint dinlerinde “Kamil Insan“in 1. evresi, “Atman“ ve mükemmellesmis insanin (volkommener Mensch), tanrinin kendisi oldugunun bilgi, tecrübe ve bilincine varmasi “Brahman“ olarak ifade edilir ki, Anatolia Kizilbasliginda, Marifet Kapisi, “Atman“a, ve Hakikat Kapisi da “Brahman‘a denk düsmektedir. Öyle ki, “Dört Kapi ve Kirk Makam“ kaynagini, Hint dinlerinin eski Sanskiritçe yazili kaynaklari olan “Upanisaden“ ve “Gunas“lardan almis olabilecegi düsüncesindeyiz.
Tibet Dini kaynaklari incelendiginde, Kizilbas Dininin, adini Tibet Dininden almis oldugunu ve temel özellikleriyle Hint ve Tibet Dinleriyle örtüstügü görülecektir:
Tibet’teki Budizm, I. S. 8. yüzyilin ortasinda Tibet krali Thi Srong Detsan’nin daveti üzerine Hindistan’dan Tibet’e gelen dewrês (bava) Padmasambhava’nin, Tibet’te kurdugu “Kizil Bereliler (Kizil Sapkalilar) Okulu“nun (Rote Mützen Schule) yaymis oldugu dindir. “Kizil Sapkalilar Budizmi“, Orta Asya’yi, Hindukusu, Horosan’i, Iran’i asip Anatolia’ya gelinceye kadar hem seklen ve hem de içerik bakimindan bir hayli degisikliklere ugramis olmasi son derece normaldir. Bu nedenle Anatolia’da, “Kizil Bereli“nin, “Kizilbas“ biçiminde söylenmesi yadirganmamalidir. Anatolia’da “Kizilbas“ olarak bilinen din ve bu dinin ritualleri, egemen güçler tarafindan takip ve katliam uygulamasi sonucu illegallestirildigi için günümüz Tibet’indeki rituallerden farkliliklar göstermektedir. Bunlara ragmen:
Tanrinin ete kemige bürünerek “Eli Donunda“ yer yüzüne inmesi (reinkarnasiyon), buna bagli olarak “tekrar dogum“ (ölüm sonucu ruh’un, bu dünya’daki bilinç düzeyine göre baska bir canlinin bedeninde tekrar dogmasi), Kizilbasligin, Hint ve Tibet Dinlerinin temelini olusturuyor.
Kizilbasligin, Hint ve Tibet Dinleriyle diger temel bir ortagi; “Maya“ yani “fani ve yalan dünya“dir. Yani görünen, yasanan, ciddiye alinan hersey bir ilusiyondur ve dolayisiyla geçicidir.
Bu ilusiyondan ötürü birey, kutsiyetinin farkina varamiyor ve kendi dünyasinda, tanrinin kendisi oldugunun bilincine ulasamiyor. Tek tanrili dinlerin olusturdugu sistem, insanin, ilusiyonu kavrayarak biliçlenmesinin önünde önemli bir engeli olusturuyor
Birey, ancak mevcut ve çogunlukla beylik (alisilagelmis) bilgi kaynaklarini asip kutsiyetinin ve tanrisalliginin farkina varabilir. Ancak bu sekilde iyiligi de kötülügü de dikte eden bir “kisi tanri“ mantigi asilabilir ve birey kendindeki “mükemmellesmis insani“ ya da “Kamil Insani“ anlatmak üzere “Enelhak“ (Ben tanriyim.) diyebilme mertebesine ulasabilir. Bu mertebe Hint Dinlerinde “Brahman“, Tibet Dininde “Vairocana“ olarak adlandirilir.
Tibet Dininde “Vairocana“ yeri, gögü ve dolayisiyla evreni bilgisi ve idraki içine alan “gökkubenin anasi“ olarak algilanir. Vairocana, aydinlik içindeki “intellektin“ günesidir ve sembolü aslandir. Kizilbas Zazalarda ibadet, dua ve ayni zamanda bedualarda sik sik söylenen “wairê mi“, “wairê pi u khalikê ma“, wairê çor kosei dina“ söylemlerinin kaynagini Tibet Dinindeki Vairocana’dan almis olabilecegi kanaatindeyiz. Çünkü Kizilbas Zazalardaki “wairê mi“ söylemi, hem kelime benzerligi ve hem de içerik bakimindan Tibet Dinindeki “Vairocana“ kutsal gücünü çagristirmaktadir. Özellikle Kizilbas Zazalarin ruhban sinifi “wairê mi“ derken, sonsuz olan bir kutsal gücü ve ayni zamanda bu kutsal gücün kendinde mevcut oldugunu ve bu mevcudiyetin bilincine ulasmanin hiçte kolay olmadigini anlatmaya çalismaktadir. (bak.: “Der Ruf nach dem Meister“, K. F. Dürckheim, Bern, München, Wien/ Otto Wilhelm Barth Verlag, 1990)
Kizilbas Inancindaki “Ulu Divan“i, Tibet Dinindeki “Bardo Thödel“le karsilastirmak mümkündür. (bak.: “Das Tibetanische Totenbuch“, Lama Kazi Dawa Samdup, Herausgeber: W. Y. Evans Wentz, Walter Verlag Zurich und Düsseldorf, 1997): Etini, kemigini topraga veren ruh, bir yargilama geçirmekte ve bu yargilama sonucu ruh, bilincinin seviyesine (kalitesine) göre, kalitesi yüksek ya da alçak bir canlida tekrar dogabilir. Bu yargilama, bireyin kendikendini yargilamasidir. Birey kendikendini, bu dünya’daki iyilik ve kötülüklerine göre yargilayacaktir. Eger bilgili ve dolayisiyla bilinçliyse yeniden dogmayacak, tanrisal gücünün bilincinde ebedilesecektir. Yok eger bu dünyadaki aliskanliklari hayvanlara yakin özellikler tasiyorsa, böyle bir ruh, bir hayvanda ya da ona yakin bir baska canlida tekrar ve tekrar dogacaktir. Bu durumu, Anatolia’daki Kizilbaslarca ermis yani tanri olusunun bilgisi ve bilincine ulasmis olarak kabul edilen Hesen Efendie Dewa Pile, su dizelerle dile getirmektedir:
„Hasani ezelden koyun çobani
Agir gölde kurar ulu divani
Ayiracak hayvan ile insani
Hakikat noktasi varimiz bizim“
Dêsim Dini Inanci da, Sumer ve Hitit, eski Yunan, eski Misir, Tibet, ve Hint Dini Inançlari gibi çok tanrilidir. Sumer dinindeki tanriçalar, Inanna, Nanna, Eanna, Urdunanna gibi sonlari “anna“ ile biten adlar tasimaktadirlar. Diger yandan “Inanna Zigurat“inin yani sira “Baba Zigurat“i gibi adlari da, mevcut kültürleri etkileyen Sumer kökenli birçok baska bilgiyi de kil tabletlerin tercümelerinden ögrenmis oluyoruz.
Dêsim’deki “Xizir Inanci“nin kaynagi Ziusudra = Utnapischtim = Nuh olabilir. Dêsim Kizilbasliginda Hz. Muhammed ve Hz. Ali’ nin Günes ile özdeslestirilmesi; Hz. Ana Fatma’nin Ay ile iliskiye sokulmasi, Sümer ve Hititlerdeki Günes, Ay tanri ve tanriçalarini çagristirmaktadir. Dêsim Kizilbasligindaki Hz. Ali‘nin, Arap peygamber Hz. Muhammed‘in akrabasi Ali‘yle özdes olmadigi düsüncesindeyiz. Öyle ki, Sumer mitolojisindeki kutsal Xizir Elyas, ayni zamanda inancimizdaki “Xizir“in diger dil ve kültürlerdeki adidir. Ortadogu‘da tek tanrili dinlerin ve özellikle Islam‘in baskin (dominant) din haline gelmesi, üretim araçlarini ele geçirmesi, Müslüman olmayan halklari baski altina almasi, Kizilbas halklari, katliamlarindan kurtulmak için takiye yapmaya itmistir. Bu sekilde diger birçok ad ve kavramlar gibi “Xizir Elyas (Xeylas)“ adi da, “Hz. Eli“ ya da Hz. Oli biçiminde kullanilagelmis kanisindayiz. Günümüzde Kizilbaslardaki büyük hafiza kaybini ancak böyle açiklayabiliriz.
Ali Kemali,“Erzincan“ adli kitabina, Y. Saint Martin’in “Mémoires historiques et géographiques d’Armenie“ çalismasindan yaptigi alintida:
„Egéghiats (Erzincan) memleketinin pek ünlü ve pek eski bir sehridir. “Anahit“ mabedine mahsus mezhebin yeri olmakla eski Ermenilerce taninirdi. (…)“, Ali Kemali, ayni sayfaya söyle bir dipnot yazmis: „Eriza yani Erzincan’da “Anahit Ilahlarina“ ait bir mabet vardi. (…)“ (bak.: “Erzincan“, Ali Kemali, Kaynak Yay./Ist. s. 265/266)
“Anahit“ ya da “Anahite“ Zazaca’da, islak, sulak ve dolayisiyla dogurgan ve bereketli “kutsal disi“ anlamina geliyor. Günümüzde de kutsalliklarini dile getirmek için pirlerin, babalarin (bava), raiverlerin hanimlari için kullaniliyor. “Anahite“ “ana“ ve “baba (bava)“ kelime ve kavramlarinin geçmisinin Sumerlerdeki “Inanna“, “Nanna“, “Eanna“, “Urdunanna“, “Urbaba“, “Baba Zigurati“ yla iliskili oldugu kanisindayiz.
Dêsim Inancinin, Sümerlerle benzerlik olusturan diger bir biçimi dualarda ve bedualarda kullanilan “Waire çor kosei dina“ (evrenin dört kösesinin sahibi) dir. Sumer kökenli Süryani Inancinda da bu söylem biçimi vardir. (bak. “Süryaniler/ Anatolia’nun Solan Rengi“, Yakup Bilge, Yeryüzü Yay./ Ist. 1991)
Sumerlerde, kralliklarina içerden ve disaridan yapilan, halkin karsi çabalarina ragmen durdurulamayan saldirilar sonucu olusan felaketlerin günahi, tanrilarin boynuna atilirdi. Yani tanrilarilara, düzenlerinin (ülkelerinin) yasami için uyanik durmadiklarindan, düsman güce darbe vurmadiklarindan suçlama böylesi ilenme yoluyla yapilirdi. Dêsim’de de buna benzer ilenme yapilmaktadir. Birçok yasli Dêsimli gibi Hesen Efendie Dewa Pile de, bir siirinde Xizir’i ve özellikle Düzgin Bava’yi, Dêsim Katliaminda, Dêsim’i korumadiklarindan ve yardima gelmediklerinden ötürü suçlayarak, “Dêsimlilerin günahi Jiar u Diarlar’in boynunadir.“ diye dile getirmektedir.
Anatolia Kizilbas Inancinda, Panteizm’in (eski Yunan ve Misir inanci), Hint/Tibet Dinleri ve felsefesinin de birçok izleri vardir. Hint/Tibet yazili kaynaklari, her insanda tanrisal bir gücün mevcut oldugundan hareket eder. Bunu “Panteizm“, „Tanri insandadir.“seklinde ifa-de eder. Ancak mevcut misyoner tek tanrili dinlerin ve bu dinleri sistemlerinin bakialarina araç yapan mevcut milli devletlerin yogun propagandalari, normal insanin, kendisindeki tanrisal gücü görme yetenegini körlestirmistir.“Yoga Ögretisi“nde ki “Guru“ (innere Meister), Dêsim Kizilbas Inancinda „Khureso Gur“, “Wairê mi“, “Wairê to“, “Waire pi u khalikê to“ v.b. olarak yasamaktadir.
Yasli Dêsimlilerle yapmis oldugumuz sohbetlerde, onlara, efsane sairimiz olan Seyqaji‘den söz ettigimizde ya da onlara Seyqaji‘yi sordugumuzda, çogunlukla: „Seyqaji Xizir bi“, „Seyqaji jê Xizir bi!“ (Seyqaji bir Xizir‘di! „Xizir, Seyqaji donuna girmisti“) cevabini aldik. Öyle ki “Xizir“, darda kalanlarin yardimina kosan içimizdeki tanrisal güçten (enerji) baskasi degildir.Yasli kesimimiz benzer söylem biçimini, Hesen Efendie Dewa Pile ve Aliê Makli için de kullanmaktadir. “Jê Xizir‘i“ derken, darda kalanin yardimina, hiç karsilik beklemeden kosturulan tanrisal güç anlatilmaktadir.
Bazi Ermeni kaynaklari, M.S. 7. ve 9. yüzyillarda Tercan Vadisinde (Derjantal) yasayan Ermenileri “Paula-ner“ diye adlandirmaktadir. Ermeni kilisesinin “Paula-ner“ diye adlandirdigi halkin hiristiyanlasmamis oldugu belirtilmektedir. Yani “Paulaner“ zamanin Ermeni kilisesinin kendi hiristiyanlasmamislarina verdigi addir. Paulaner, “paganist“, “heidnisch“, ”sapik” kavramlarinin karsiligidir o zamanlarda. Yani dogaya, dogal güçlere tapanlari anlatmaktadir. Yahudilik ve Hiristiyanlik da Müslümanlik gibi tek tanrili olmayan dinleri sapik ilan edegelmistir. O zamanlarin Ermeni Kilisesi nasil ki dogaya ve dogal güçlere inananlari sapik ilan etmisse, Islam Anatolia’da güç kazandiktan sonra, biat etmeyen inançlari, sapik, namusuz, dinsiz, imansiz, annesiyle bacisiyla cinsel iliskide bulunanlar anlaminda, halkimizin inancini “Kizilbaslik“ diye damgalamistir. “Kisi tanri” (tek tanri) sistemiyle çalisan güçler, Kizilbaslik adinin asil içerigini bosaltmis; dünya normlarina tamamen ters düsen terbiyesizliklerle doldurmuslardir.
Hiristiyanlarin ve Müslümanlarin yanisira bu cografyada yasayipta müslümanlasmamis halklar zamanla çok zor sartlar altinda yasamlarini sürdürmek zorunda kalirlar. Hem tek tanrili bir dine girmek istemezler, diger yandan dogal dinlerinin gereklerini yerine getirmek isterler. Ne var ki bu çok zordur. Isin uçunda kiliçtan geçirilmek vardir. Büyük bir ihtimalle iste bu nedenle kosullara uyum saglama yoluna gitmislerdir. Gelen giden misyonerler sayesinde Hz. Ali, Hz. Hüseyin, On Iki Imam’in hikayelerini ögrenmis olurlar. Kendileri de sürekli zulüme ve haksizliga ugradiklarindan, zulüme ve haksizliga ugramis “Ehlibeyit’e“ sempati duyarlar. Bir bakima Ehlibeyite sempati duymalari imdatlarina kavusur. Ilk dönemlerde “ Ehlibeyit “ sayesinde kamufule olmalari, bir bölümünün Islam‘in kilicindan kurtulmalarini saglar. Oysa inançlarinin disi sadece Ehlibeytçiliktir. Bu kilikla eski dinlerinin gereklerini yerine getirmeye devam etmektedirler. Ancak zamanla Hz. Ali ve On Iki Imam’i kendileriine özgü dogal inançlarina entegre ederler. Bu saaten sonradir ki “Elevênia Dêsim‘i “ (Dêsim Aleviligi) diye tanimladigimiz Kizilbaslik olusmustur ki, bir çok yönleriyle Haci Bektas Aleviliginden baskalik göstermektedir.
1987 yilinda, Almanya’nin Duisburg sehrinde, Anatolialilara ait bir kahvehanede söyle bir konusmaya sahit olduk:
Kahvehaneye, yasi elli altmis arasi gösteren bir adam girdi. Bu adam saga sola bakinirken, oturmakta olanlardan gene yaklasik ayni kusaktan biri, yeni geleni masalarina davet etti. Ne var ki ayaktaki adam sakavari: „Git ordan, mum söndüren!“ diyerek redetti. Oturan: „Gevezelik etme! Gel otur, sana çay söyleyeyim!“ deyince ayaktaki sakavariligini sürdürerek: „Ben, mum söndürenlerin çayini içmeyrum!“ dedi. Oturan durumu kurtarmak için: „Biz mum söndürmüyoruz.“ dedi. Ayaktaki: „Sen Alevi degil misun?“ diye sordu. Bunun üzerine oturan: „Tüm Aleviler mum söndürmüyorlar. Biz Çorum Alevileri böyle birsey bilmeyiz.“ Ayaktaki adam: „Ya, hangi Aleviler mum söndürüyorlar?“ diye üsteleyince, oturan adam: „Biz Kizilbas degiliz. Ne bilem belki Tahtacilar ve Kizilbaslar söndürüyor. Ama bizde böyle bir sey yoktur“ dedi. Daha sonra Dêsimlilerden biri sert bir sekilde bu konusmalara karsi çikti. Sonra konusmalar sakaymis denilerek kapatildi.
Bu konusmadan özetle su sonuçlar çikarilabilir:
a) Egemen güçler, Anatolia halklari arasina iflahi zor çeliskiler sokmuslardir.
b) Bu çeliskiler sonucu Anatolia halklarimiz, birbirlerini anlamiyor ve oldugu gibi kabul etmiyor.
c) Egemen güçler, halklarimizi birbirine karsi kiskirtiyor; birbirine karsi kullaniyor.
d) Devletçi Haci Bektas Aleviligi ile Dersim Aleviligi, birbirlerine yakin gösteriliyor olmalarina ragmen, ayni inanç biçimleri degildir. Öyle ki, Haci Bektas Çevresi de, Dêsim Aleviligine karsi önyargilidir.
Dêsim Aleviliginde (Kizilbasliginda), topraga, agaca, suya, daglara dolayisiyla tüm dogaya dogadaki hayvanlara ve insana, ikiyüzlü olmayan büyük bir sevgi ve saygi günümüzde de vardir. Ne varki, T.C.’nin isgaliyle Dêsim halki, dogaya olan sevgisini, saygisini, inancini artik eskisi gibi özgürce yerine getiremiyor. Kutsal sayilan daglar, ziyaretler, T.C. devletinin isgali altindadir. Devlet, ziyaretlerimizi bombalama ve dolayisiyla maneviyatini düsürme isini, 1938’den bu yana bilinçli olarak yapmaktadir. Öyle ki halkin cedlerinden kendilerine kalma inanci sarsilsin. Öyle sarsilsin ki, zamanla Kizilbasligini terketsin. Devletin bu iste epeyice yol aldigini da söylemek zorundayiz.

3. DÊSIM KIZILBASLIGI VE HACI BEKTAS
TEKKESI
Horasan’dan gelip Bugünkü Haci Bektas kasabasina yerlestigi söylenen Haci Bektas ve müritleri, Kizilbasliga alternativ olaran bir Aleviligi gelistirdiler. Bu Aleviligin diger bir adi, Haci Bektas Veli‘den ötürü Bektasilik’tir. Haci Bektas‘in müridi oldugu Baba Ishak, Selçuklulara karsi ayaklanip öldürüldükten sonra, Haci Bektas ve ardillari Osmanlilarla anlasmali, felsefe ve ideolojilerini yayip, tekkelerini kurarak örgütlendiler.
“Panteizm“ Anatolia’nin da eski inançlarindandir ve Hipokrates’e ve ondan öncesine uzanir. (Hipokrates, Antik Çag’in büyük hekim ve filozoflarindandir. Ayni zamanda matematikçidir. Kuran’da adina Lokman Süresi düzenlenmistir. Halklarimiz kendisni “Lokman Hekim“ diye tanir. Ilk hekim yemini Hipokrates tarafindan yapildigindan, hekim okullarini bitirenler “Hipokrates Yemini“ içerler.) Haci Bektasi Veli Ekolü, Panteist ögelerin ise yarayanlarini da ögretisinin kapsamina aldi. Osmanliyla çalisti. Bu nedenle Haci Bektas Aleviligine, Osmanli/Türk (Sabetayci) Aleviligi demek yanlis olmaz.
H. B. Aleviliginin, bugünkü biçime dönüsmesinde, Ispaniya kökenli Kabbalacilarin katki ve etkileri üzerinde konusulmuyor, yazilmiyor. Arastirilmasi ciddi bir konudur. (bak.: “Die Sephardim –Geschichte des iberischen Judentums“, Béatrice Leroy, Nymphenburger Verlag/ München/1997 ve “Schwarzes Meer“, N. Ascherson, Suhrkamp Verlag, Berlin/1998)
H. B. Tekkesi, Ermeni Katliaminda, Dêsim Kizilbaslarini, “Alevicilik“ ayaklariyla, Ermenilere karsi kiskirtmaya ve katliama ortak etmeye çalismis; T.C. devletinin kurulusunda, Tekkenin mal varligini Kemalistlere vermis; devletin, Bektasi olmayan Kizilbaslarin katliamlarina seyirci kalmis; Zaza Direnislerinde (Piran) dini kullanarak, Kizilbas Zazalari, Müslüman Zazalara karsi kiskirtarak, Müslüman ve Kizilbas Zazalari, birbirine düsman etmistir.
Dêsim Kizilbasligi, Haci Bektasi Veli Tekkesinin Aleviligiyle ayni inanç biçimi degildir.
Bektasilik ile Dêsim Kizilbasligi ayni inanç, düsünce ve yasam biçimi degildir. Dêsim halkinin, Haci Bektas Tekkesiyle iliskiye geçisi büyük bir ihtimalle Çaldiran Savasindan sonralari olmustur. Çünkü Çaldiran Savasindan sonra giderek Anatolia’da “islami Türk Khurmanc Ittifaki“ güçlenmis, hakimiyet alanini genisletmis, Anatolia’daki Kizilbaslarin hareket alani daraltilmis ve ibadet etme hürriyetleri yok edilmistir. (bak. Seref Han’in “Kürt Tarihi“ kitabi, bastan sona kadar Kizilbaslari asagilama, sindirme, yok etme isini islemektedir.)
Caldiran Savasindan sonra Kizilbaslarin yasadiklari bir çok köy, kasaba ve sehir, Sunni Osmanli-Khurmanc Ittifakinca fetedildi. Burada yasayan Kizilbaslar çok defalar kiliçtan geçirildi. Evleri, barklari yakildi, yikildi. Bu sekilde Kizilbas nüfusu azaltildi. Katliamdan kurtulanlar da Dêsim gibi Anatolia’nun daglik alanlarina çekildiler.
Bugün Soyrege (Siverek), Palu, Qulp, Çermug, Çewlig (Bingöl) bölgelerinde yasayan ve Dêsim’le ayni dili konusan (Zazaca), giyim-kusamlari, töreleri birçok yönüyle ayni; aslinda bizimle ayni etnik kimlige sahip olan halk da, Çaldiran Savasi‘nin çok sonralarina kadar Kizilbasti. Bu Dimliler (Zazalar) Osmanli-Khurmanc Ittifakinin ölümcül baski ve takiplerine dayanamayarak Müslümanligi kabul etmek zorunda kalmislardir.
Haci Bektas Tekkesi, Osmanli’ya güç vermis, Osmanlidan güç alarak, Anatolia’da ve Balkanlar’da hakimiyet alanini genisletmistir. Bu asamadan sonradir ki, H. B. Tekkesi, Dêsim Kizilbasligi’na yakin duran bölgelere misyonerlerini sokabilmistir. Osmanli tarafindan, bu bölgedeki bazi isbirlikçi insanlara secereler verdirililerek, eski dinleriyle olan baglari koparilmaya ve yok edilmeye çalisilmistir. Bu sekilde Haci Bektas Veli Tekkesi Ideolojisi dogrultusunda, çok az da olsa dua, ad ve kavramlar, Dêsim Kizilbas Kültürüne sokulmustur. Ama bunlar da Dêsim Kizilbasligi’nin kendi orjinalitesini korumasini engelleyememistir. Gerçekte büyük korku cenderesi kapimizda isletilmeden, yani 1920 öncelerine kadar dualarimiz kendi dilimizde Dimilki (Zazaca) yapilmaktaydi.
Haci Bektas Veli Tekkesi, Dêsim Kizilbasligi üzerinde Osmanli/Türk hakimiyetini kurmaya çalismissa da, Osmanli Döneminin sonuna kadar basarili olamamistir. Vet. Dr. M. N. Dersimi, bu konuda hatiralarinda, zamanin Haci Bektas Veli Tekkesinin postnisini olan Çelebi Cemalettin Efendi’den sunlari aktariyor:
„Asirlarca evvel, ceddim Haci Bektasi Veli, Dersim mintikasina vaaz ve nasihat edici bazi kimseler (misyonerler, H.Ç) göndermisti. Bu zatlar, ceddimin verdigi talimat dairesinde hareket etmisler ve Dersim asiretlerini ceddim Haci Bektas Veli’ye baglamaya çalismislardi. (…)„
Çelebi Efendi’nin sözünü ettigi zatlar, Haci Bektas Veli Tekkesinin, Kizilbas adini taktiklari halklari kendi öz inançlarindan kopararak, H. B. V.Tekkesinin tahakkümü altina, daha dogrusu Osmanlinin egemenligi altina sokma çalismalarini yürütmüs olan misyonerlerden baskalari degildir. Çelebi Efendi’nin anlatimi söyle devam ediyor:
„Fakat bu zatlarin ölümünden sonra bunlarin evlatlari her nedense zeman geçerek ceddini unutmuslar, tamamen Kürt (Zaza, H.Ç.) olmuslar. Kendi rey ve arzularina uygun akil ve mantik disinda bir din icat etmisler. Ve Dersimlileri de bu prensiplerine sürüklemislerdir. (…)“ (bak.: Dr. Vet. M. N. Dersimi, “Kürdistan Tarihinde Dersim“, s. 101)
Çelebi Cemalletin Efendi’nin itirafindan da anlasilacagi üzere, Haci Bektas Aleviligi, Dêsim Kizilbasligiyla uyusmuyor. „…kendi rey ve arzularina uygun …“ derken, Kizilbaslarin iradesini vurguluyor. Ancak „… akil ve mantik disi bir din icat etmisler.“ derken, Kizilbasligin kendi Aleviligiyle, kendi Bektasiliginin mantigiyla uyum saglamadigini da bu sekilde hayiflanarak söylemeye çalismistir.
Kizilbaslik, bir yandan Xizir, Xizir Eliyas (Xeylas) = Utnapistim)’la Sumer; diĝer yandan “Bimbarek vêjio Eli’o (Oli’o) ver ro” duasinda dile gelen Hint-Tibet’in “Atman-Brahman”, “Vairocana” inancidir. Dêsim Dini, Sumer, Hint –Tibet inancinin Horasan-Anatolia biçimidir. Ermenilerle içiçe yasama sonucu Kizilbaslar, gönüllülük temelinde birtakim Hiris-tiyanca ritualleri de kendi inançlarina eklemislerdir. Dêsim Kizibasliĝina Islam da girmistir. Ne var ki, bu dine giren islami özellikleri, Kizilbas Halklar, gönüllülük temelinde almamislardir. Kizilbas Halklar, Islami iktidarlarin, gayrimüslim halklara yaptiĝi zulümlerden kurtulmak için kendilerini Islam’a tabii göstererek takiye yapmislardir. Dualardaki “Mihemmed vêjio Oli’o ver ro” biçimi, islami baski sonucu, “Bimbarek” kavrami yerini “Mihemmed’e terketmistir.
Dr. Vet. M. N. Dersimi’nin hatiralarindan özetle: Ittihat Terakiciler, 1. Dünya Savasiyla birlikte Dogu Anatolia’nin Rus Isgali esnasinda, Haci Bektas Tekkesi’nin en üst görevlisi olan Çelebi Cemalettin Efendi’yi, Qoçkiri ve Dêsim’e gönderiyorlar. Amaç Alevilik ayagi kullanilarak Qoçkiri ve Dêsim Kizilbaslarini, bu savasta Ruslara ve Ermenilere karsi kullanmaktir. Bako Aga disinda, Sey Riza ve Aglerê Dêsim, Çelebi Efendi’yle görüsmemisler ve Ittihat Terakicilerin keyfiyeti için savasa girmemislerdir. Ittihat Terakiciler, birtakim oyunlarla, ne yazik ki savasin sonuna dogru Ermeni ve Kizilbaslari karsi karsiya getirebilmislerdir.
Vet.Dr. M. N. Dersimi’nin hatiralarindan hareketle, bu konuya dair üzerinde durulmasi gereken iki olay daha vardir:
a) Seyit Aziz ve Sey Riza Olayi:

Islam’da karar kilan Osmanli devleti, bir yandan Ki-zilbaslari kiliç zoruyla imha ederken, diger yandan kurnazlik ve dolayli yollarla asimile etmeyi de ihmal etmedi. Haci Bektas Veli Tekkesi, Kizilbaslari, ötedenberi kendi çizgisine çekmek için, bir Kizilbas Dêsimli olan Aguçan’i (Seyit Aziz) halife tayin etmistir. Bu gayri ciddi halife araciligiyla Kizilbaslar Haci Bektas Aleviligi içerisinde eritilerek asimile etme amaç olarak güdülmüstür. Seyit Aziz denen sahis, halife Aguçan’nin torunlarindandir. Seyit Aziz o zamanlar Bati Dêsim’deki bazi asiretlerin dedesi durumundadir. Amaci Dêsim’deki nüfuz alanini, Haci Bektas Tekkesi ve dolayisiyla devletin yararina genisletmektir.
Dêsimliler, bugün de agaci kutsal sayarlar. Kutsal agaçlardan “teverik“ (parça) alirlar. Bunlarin ugur getirdiklerine inanirlar. Evin en temiz yerinde asarlar. Dêsim Inancinin dogalligi geregi ihtiyaç halinde teverik üzerine yemin ederler. Iste Seyit Aziz, Kizilbaslarin bu inancina da saldirir. (Çünkü Islamla uzlasmaya çalisan Türk Aleviligi bu türden inaçlari “paganist“ diger bir deyimle “sapik“ diye damgalamaktadir. Anatolia’da Islam‘i kalkan-kiliç (ideoloji) yapan güçler ve diger yandan müslüman görünmeye çalisan Bektasiler, çamur ve iftiralarini “Kizilbaslik“ terimiyle anlatmaya çalisiyorlar.) S. Aziz; Pençei Ali Aba (Hz. Muhammed, Hz. Ali, Hz. Ana Fatma, Hz. Hüseyin ve Hz. Hasan’i bir elin bes parmagiyla temsil) kavramini ortaya atarak, kendisi birisinin sirtini sivazlarsa bu tarik/darik/teveriktan daha kutsaldir der. S. Aziz, bununla Dêsimlilerde (Kizilbaslarda) olmayan görgü cemlerini orada burada düzenleyip yönetmeye baslar. Dêsim Kizilbaslarinin su, bu inancina dil uzatir.
Seyit Aziz, Dêsim’in Parkini köyünde gene Haci Bektasi Propaganda cemi (görgü cemi) düzenleyince, Sey Riza bunun haberini alir ve önemli bir kuvvetle Seyit Aziz’in üzerine yürür. Bazi Desim asiretleri girerler araya. Seyit Aziz, adamlariyla, Sivas’a kaçip kurtulmayi basarir. (“Hatiratim“, Vet. Dr. M. N. Dersimi, s. 122, 123, 124)
b. Qistim/Mar Ziyaretinin imha edilmesi için devlet tarafindan, Çelebi Cemalettin Efendi‘nin
görevlendirilmesi:
Kistim Mar (Mor) Evliyasi, Kistim köyünde, Kizilbaslarin çok deger verdikleri Mar adinda bir ziyarettir. Bu konuda Vet. dr. M. N. Dersimi, sunlari anlatiyor:
„Mar dedikleri Evliyanin evinde ayni günde büyük bir toplanti yaptiklarindan, Gül Aga ile biz de toplanti yerine gittik. Büyük bir oda ortasinda, büyük ve eski bir direk vardi. Bu direkte yesil sargiya sarili bir asa asilmis ve asanin sargidan disarida kalan kismi büyük bir yilan basi seklinde görünüyordu. Buna herkes Kistim Mar’i yani Kistim Evliyasi diyorlardi. Sözü geçen oda o kadar genisti ki, bir iki bin kisi içine sigabilirdi. (…)“
M. N. Dersimi’nin yazdiklarindan özetle: Çelebi Cemallettin Efendi, Seyit Aziz’i de yanina alarak, Vet. Dr. M. N. Dersimi’nin de yardimiyla bu ziyareti imha etmek istiyor. Ancak M. N. Dersimi, Cemalettin Efendi’ye, kendileriyle beraber ziyareti imha etmeye gelemeyecegini söylüyor. Mar Ziyareti, Çelebi Cemalettin Efen-di’nin emriyle Seyit Aziz tarafindan imha ediliyor (yakiliyor).
Bu olaylar çok açik bir biçimde Haci Bektas Veli Tekkesinin, ötedenberi devletin bir kurumu olarak çalistigini gösteriyor. Devlet, devlet Aleviliginin, Kizilbaslikla ortak yanlarini, H. B. V. Tekkesine kullandirarak, Kizilbasligin zayiflatilmasini, dejenere edilmesini zamanla yok edilmesini amaç olarak gütmüstür. Bu olaylar, devlet Müslümanligi gibi H. B. V. Tekkesinin de, Kizilbasliga tahammülü olmadigini gösteriyor. Çelebi Cemalettin Efendi, H.B.V.T. adina, resmi dini Müslümanlik olan devletin gücüne dayanarak, Dêsim’in Dinini (Kizilbasligi), uyduruk, akil ve mantik disi ilan etmeye çalisiyor. Cemallettin Çelebi‘nin ve Seyit Azizlerin, Kizilbasliga yaptiklari kötülükler, günümüzde devletin güdümündeki birçok Dêsimli Kizilbas tarafindan daha büyük boyutlarda sürdürülmektedir. Bugün Kizilbaslik her ortamda ve her firsatta asagilanarak devletin ilgili birimlerince provakasiyonlar yaratilarak kursunlanmakta, bombalanip yakilmaktadir.
Sivas‘ta kusatilip yakilan devletin Haci Bektas Aleviligi degildi. Bilinçli olarak fizikleri yakilip yok edilen sanatçi ve düsünürler Kizilbasti. Cumhuriyet döneminde de takibe alinan katledilen Alevilik degil, Kizilbasliktir.
H. B. V. Tekkesi de, Türk ordusu, polisi, miti, basini, yazari çizeri gibi çoktan Dêsim’in, Desimlinin içine sizmistir. Bu sekilde öyle bir dejenerasiyon (piçlestirme) olusturulmus ki, Kizilbas halkimiz, çaresiz ve kisiliksiz ve kimliksiz bir ortama sokulmustur. Yapilmak istenen, Kizilbasligin son kalesi olan Dêsim’in bir daha dirilmemek üzere öldürülmesidir.

4. RESMI IDEOLOJININ DILINDEKI “KIZILBAS“ KELIMESININ AMACI
Dêsim Inanci, Haci Bektas Veli ve H. B. V. Tekkesinden çokça eskidir. Islam’in, küfür ve asagilama anlaminda inancimiza yakistirdigi “Kizilbas“ sözcügünün, Kizilbaslarin, su ya da bu savasta baslarina ve bellerine kirmizi baglamalariyla iliskisi olabilir. Ancak süphesiz bu adlandirmayla anlatilmak istenen, belirleyici olan bunlar degildir.
Son yillarda Dêsim Kizilbasliginin, “Zerdüstlük“ oldugunu idia eden politik çevreler var. Bu konuda çokça yazilip çizildi. Herseyden önce Dêsim Kizilbasliginn birçok dinden ve inanç biçimlerinden etkilendigini ve hatta etkilenmis oldugu inanç biçimlerinden bazi ögeleri de uygulamasina aldigini da söylemek yanlis olmaz. Ancak bu, Zerdüstlük’le bazi ortak yanlari var diye, Dêsim Dini, Zerdüstlügün devamidir demek asla dogru olmaz. Öyle ki bu dinin Islam‘la da Hiristiyanlik‘la da benzesen yanlari vardir. Benzerlik var diye bu dini Hiristiyanlik ya da Müslümanlik diye göstermek abes olur.
Kizilbas Inanci, kendine özgüdür. Hz. Ali‘yi de, Hz. Fatma‘yi da, Kerbela‘yi da, Hiristiyan ve Hint dini ögelerini de kendi kültür ve yasam biçimine göre algilamaktadir. Ölüm, yasak, takip, korku cenderesi çalistirilmadan önceleri, Dêsim Kizilbasliginin kendine göre bir kisiligi ve kimligi vardi. Bugün de baskadir. Bu din, Hiristiyanliga ne kadar uzaksa, Müslümanliga da en azindan o kadar uzaktir. Dêsim Itikatinin, Hiristiyanlikla ve diger inanç biçimleriyle ne kadar benzerlikleri varsa, Müslümanlikla da o kadar ortak yanlari vardir ve H. Bektas Aleviligi degildir. Müslümanlik hiç degildir. Kendi basina bir inanç, bir dindir.
Müslüman egemen güçler, yüzyillardan bu yana bu dini sindirmeye, asimile etmeye, yok etmeye çalismislardir. “Kizilbaslik“ kelimesi, egemen güçlerin bu çabalarinin sonucu, “asaglama“ yüklenmis halidir. “Kizilbas“ sözcügü, sözlük anlamiyla, içerigiyle güzel ve hos bir sözcüktür. Bu dinin düsmanlari tarafindan gibi çamur ve iftiralar atilarak, bu güzel ve anlamli sözcük kirletilmistir. Ama gerçekte kirletilmek, küçük düsürülerek yok edilmek istenen bu dine inanan halklardir.
Anatolia’da Dêsimliler ve bu dinin diger mensuplari, kendilerini, Ehlibeyt’in zulüm ve katliam görmüs yanlarina sayarlar. Ehlibeyt’e bu yönden büyük sevgi ve sempati beslerler. Tüm Kizilbas Halklar, “Kizilbas“ adlandirmasinin önyargi (pesin hüküm) ve iftira yüklü oldugunun bilincindedirler.
Artik tüm dünya biliyor ki, Müslümanligi alet edip kullanan güçler, “Kizilbas“ kelimesiyle dinimize ve dolayisiyla bize iftira etmektedirler. Bu nedenle biz, ne “Kizilbas“ kelimesine karsi alerji; ne de bu kelimeden utanç duyuyoruz. Günümüzde “Kizilbas“ kelimesi geri tepiyor. Artik utanmadan ve korkmadan; „Ben Kizilbasim!“ diyenler giderek çogaliyor.
Kizilbasligi: a) yüzyillardan bu yana çirkef göstererek yok etmeye çalisan egemen güçlerin yani sira; b) son zamanlarda atesle iliskilendirerek; “Kizilbaslik, Zerdüstlük’tür.”, diye ispatlamaya çalisan politik bir egilim olusturuldu. Bunlardan birincisi Osmanli Türk (Sabetayci) Khurmanc Ittifakidir. Bu ittifakin yazili hale getirdigi “Ebusuud Efendi’nin Fetvalari“, Osmanli tarihinin en kara belgelerindendir. Osmanli Khurmanc Ittifaki, yüzyillarca bu dinin (Kizilbaslik) mensuplarinin kökünü kurutmak için her türden araci kullandi. Kanli savaslarin yanisira, küfür, iftira, önyargi üreterek, Islam’a inanmayanlara karsi soguk savas günümüzde de sürdürülmektedir. Kizilbas kelimesi bu kirli, çirkef savasi ifade ediyor. Gayrimüslümlere karsi Islam temeline oturtulmus Khurmanc Türk Ittifaki, zayiflatilmis olmasina ragmen, zamanimizin egemenlerince günümüzde de çalistirilmaktadir.
Ikincisi, Dêsim Aleviligini yeni politik bir ideolojiye alet (kan verdirmek) amaciyla sahnede tutan politik Khurmanc örgütleridir.
Birincisi, bu dine (Kizilbaslik) ötedenberi çamur atarak, zor kullanarak; günümüzde “Kizilbas“ kelimesini, gene yalan yanlis tanimladiklari“kizil komünist“ kelimesiyle özdeslestirmeye çalisarak, Anatolia’nin Müslüman halklarinin, Dêsim Dinine karsi önyargi ve düsmanlik üretmeye devam etmelerine çalismaktadir. Ikincisi, bu dini kendi politik çikarlarina alet ederek, bu halki ve öz dinini yok etmenin çabalari içerisindedir. Ikisinin de ortak yanlari, yayilmaci Müslüman olmalaridir.
Söyle ki, dogaya ve dogadaki tüm olaylara, gelismelere büyük saygi hemen hemen tüm doga dinlerinde mevcuttur. Su, toprak, ates (isik, aydinlik), rüzgar (hava) elementleri genellikle tüm doga dinlerinde kutsaldirlar. Dêsim Kizilbasliginda da günese dara durulur, atese saygi duyulur. En önemli dualarimizda da, bedualarimizda da: „Haq adirê to sen kero!“ ya da „Haq adirê to wesano!“ seklinde dile getirilir. Dêsim Inancinin diger dinlerle ortak yanlari elbette vardir. Zerdüstlükle de benzesen yanlari vardir. Bizce, Azdai (Yazdi ya da Ezidi) halkla, Dêsim Kizilbasligiyla en önemli ortak yani, Anatolia’nin egemenlerince her iki dinin mensuplarinin yüzyillarca takibe alinmalari, iftiralarla kirletilmeleri, katliama ugratilmalaridir. (bak. “Zarathustra Zu Uns Sprach“, Amir Muawiya ben Ismail alYazidi, Hamburg/D, 1990)
Dêsim Kizilbasligi , günümüze kadar yazilmamistir. Bu inanç son bes yüz yil boyunca sistematik olarak horlanarak takibe alinmistir. Din adamlari (pir, raiver, mursid, bava, tikme), zulüm sartlari altinda, kendi dinlerini kagida geçirmek için gerekli olan gücü ve cesareti kendilerinde bulamamislardir. Ancak Hesen Efendie Dewa Pile‘nin yazdiklari, ölümünden sonra, yayina hazirlayanlar tarafindan sansür edilerek yayinlanabilmistir. Dêsim Aleviligini, Zerdüstlügün kendisi göstermek ancak politik hesaplarin isidir. Ve politik hesaplarin genellikle bir gözü hep kördür.

5. JIARI Ü DIARI
Türkiye devletinin isgalinden önce memleketimizde iman ve iqrar bir bütünlük olusturuyordu. Kemere Duzgini, Koe Jêle, Bagira Sipie, Gola Buyere, Çemê Muziri, Gole Xizir’i, Horia Xiziri, Khalferat, Khalmem, Hewsê Dewe, Çewres Osporê Qelxeru, Emir Bava, Khalo Sipe, Sultan Bava, Henio Pil gibi dünya dogasinin güzellerine halkimizin inanci ve sevgisi tamdi. Cemlerde, cematlarda dualar da, bedualar da, yeminler de, bu adlar anilarak biterdi
Halkimizin ziyaretlere, dolayisiyla dogaya içten bagliligini, Yahudi, Hiristiyan ve Müslümanlarinkiyle karsilastirdigimizda, onlardan gerici, ya da onlarinkinden batil bir inanç sistemini asla olusturmuyordu. Dêsim Dininin her uygulamasinin altinda, sorunlara çare arama, yabanci saldirilar karsisinda birlik saglama, açlik ve felaketlere karsi tedbir alma vardi.
Jiar u diari, Dêsim Asiretler Federasiyonu içerisinde önemli ve birlestirici rol oynuyordu. Halkin birbiriyle sosyal iliskiler kurmasini sagliyordu. Dêsim’in degisik bölgelerindeki jiar u diarlere yapilan ziyaretler halk arasinda kominikasiyonu (haber alma, haber verme) saglama görevini de görüyordu. Diger yandan karsilikli jiar u diarilere gitme ve gelmeler, degisik köylerden insanlarin birbirlerine yabanci kalmalarini engelliyordu. Bu yolla da birbirine uzak köylüler, birbirleriyle iliski kurmus oluyorlardi.
Dinimizce, toprak (Hardo Dewrês) kutsal kabul ediliyor ve temiz tutulmasi öngörülüyordu. Anne, baba ve diger yetiskin kusaklar, kesmis olduklari tirnaklarini, saçlarini gelisigüzel topraga atmamaya özen gösteriyorlardi. Çocuklar, bastan beri topragi temiz tutmayi ögrenerek büyüyorlardi. Çesmelerin, sularin temiz tutulmasi da dinimizin gereklerindendi. Kutsal daglar, kutsal sular, kutsal agaç ve ormanlar, kutsal hayvanlar, Dêsim Aleviliginin en önemli özelliklerini olusturuyordu. Örnegin; dag keçileri “Malê Duzgin’i“, “Malê Sulvis’i“, Male Sultan Bava’i“ adedilerek kutsal kabul edilirlerdi. Bunlara dokunulmazdi. Arada sirada kendini bilmezlerce avlandiklarinda dahi birçok köylüce, kutsal olduklarindan bu hayvanlarin eti yenmezdi. Bu hayvanlara Dêsim Mitolojisinde bir hayli yer verilmistir. Tilki, güvercin, yilan, ayi ve diger bir çok hayvana Dêsim Mitolojisinde kutsallik verilerek, dogaya karsi insanin içindeki vahsilik frenleniyordu. Kisacasi jiar u diarler sayesinde doganin insan tahribine ugramamasi saglaniyordu. Dêsim Aleviligi, kanunlar (ceza ve zor) yerine, insani inanç ve moral degerleri araçiligiyla egitiyordu. Bu egitim bagnazliktan, ikiyüzlülükten, karanlik kafali batil inançlardan uzak ve samimiydi.Öyle ki çevreye, hayvanlara, bitki örtüsüne zarar vermeyen insan, insana da zarar vermemesini de ögreniyordu. Tüm bu egitim, jiar u diarlerimize duyulan saygi, sevgi ve inanç sayesinde bir sistematiklik (süreklilik) kazaniyordu.
Türk ordusu, Dêsim’e girince ilk is olarak çadirlarini kutsal daglarin tepelerine kurmustur. Halkin niaz u qirvanla, dua ederek gittigi kutsal yerlerde simdi Türk askerleri, hakimiyet gösterisi yaparak ölüm kusuyordu. Gene bu kutsal yerlerde halkin, “namus u seref“ ve “itiqat u iman“ kabul ettikleri degerlerin irzina geçiliyordu.
Bazi Dêsimliler: “1938 katliamini hak ettik. Çünkü, Jiar u diarlere, pir u raivere, iqrarlara itiqat kalmamisti.“ Bu söylem haklidir. Öyle ki, Dêsim’de, jiar u diarler, halki birlestirici en önemli tilsimdi. Islam ve dolayisiyla kan dökücülügü kahramanlik kabul eden zihniyet, bin bir hile ve kurnazlikla jiar u diarleri, halkin gözünde küçük düsürmeyi basarinca, Dêsim’deki birlik ve beraberlik de bozulmustur. Yasli kusaklarimiz, isgal öncesi Dêsim’in gür ormanlarla kapli oldugunu her vesilede anlatmaktadirlar. T. C., isgal ettikten sonra bu sömürgesine (Dêsim’e), karsiliginda zulümden baska hiç birsey vermeksizin iliklerine kadar sömürmektedir (su kaynaklari, madenler, ormanlar, yaban hayvanlari, …) Devlet, 1937/38 yillarinda yakilanlari bir yana birakirsak, kalan balta girmemis ormanlarimizi 1984’e kadar yakacak deposu olarak kullandi. Ayni devlet, 1984’ten bu yana bir yandan biyolojik zehirlerle Dêsim’i zehirletmekte diger yandan sistematik bir sekilde yakmaktadir. Güya bu sekilde, (bu bölgenin yerlisi Kizilbas Halki göçertmek amaciyla kendi soktugu) Khurmanc Gerilanin ve sol örgütçüklerin yuvalanmasini engellemektedir. Halkimiz, müslüman gözüken Türk Devletin ve Müslüman Khurmanc örgütlerin sürdürmekte olduklari savasi, devletin, Kizilbaslari ve Zazalari yerinden yurdundan kovma ve kökünü kazma bahanesi olarak görmektedir.
Jiar u diarlerin koruyucu gücü zayiflatildiktan sonra, vahsi (barbar) zihniyet yalniz bu bölge halkini katliamdan geçirmekle kalmamis, ayni zamanda dogayi yakip yikarak, zehirleyerek katletmistir. Açilan askeri yollar, yakilan ormanlar Dêsim’i korkunç eroziyona kemirtmektedir. Gene devletin Dêsim’e gönderdigi asker ya da sivil memularin hemen hepsi özel bir seçime tabii tutulmaktadir. “Türk Sovenizmi“ sayesinde kan dökme, öldürme, avlanma duygulariyla asili bu memurlar, Dêsim Daglarindaki sürülerce yabani hayvanin (dag keçisi, tilki, ayi, kurt, tavsan, keklik, güvercin, kartal,…) çogunun soyunu tüketmistir. “Türk devleti katliamlarinin“, buz dagi örnegi görünemeyen (dile getirelemeyen) diger bir yani da budur.
??? 6. BIZIM “HAQ“ (Haqê Ma)
Yahudilik, Hiristiyanlik ve Müslümanliktaki Allah mutlak (tek) Allah’tir. Bir baskasina tahamülü yoktur. Bu üç monoteist din, kutsal kitaplarinda hep su propagandayi yapar. „Jahwe (Jehova), Gott, God, Allah birdir ve ondan baska tanri yoktur!“ Yani bu dinlerin inancina göre, kendi tanrilarinin baska tanrilara tahamülü yoktur. Diger bir ifadeyle baska dinlere ve inanç biçimlerine tahamülleri yoktur. Diger inanç ve dinlere tabii insanlara tahamülleri yoktur. Böyle egitilmis toplumlar, kendi gibi inanamayan, konusmayan toplumlara karsi, Allahlarinin mutlakliginin (tekligi) yerine kendi sovenizmlerini, milliyetçiliklerini, siyonistliklerini koymaktadirlar. Bu toplumlarin bu özellikleri zaman zaman (ihtiyaçlari halinde) “fasizm“ olarak açiga çikmakta ve kendisinden olmayanin kanini dökmektedir.
“Tolerans“, kendisinden olmayana karsi sabirli davranmaktir. Toleransli davranma mantiginda, sabir tastiginda is kaba güce ve kan dökmeye dönüyor. Toleransli düsünen kisi ve toplumlar, kendisi gibi düsünmeyene ve inanmayana, kendisi gibi olmasi için firsat taniyor. Bu firsat kisa ya da uzun süreli olabilir. Ancak toleransli davrandigi kisi ve toplumdan hep kendisine benzemeyi (biat etme) beklemektedir. Bu nedenlerle toleransli davranan kisi ve toplumlar (ki bunlar genellikle sömürgen ve isgalci toplumlardir), bazi objektiv sartlar yaratarak, kendisine benzemeyen kisi ve toplumlari degisik yöntemlerle yok etme, diger bir aktuel söylemle “kökünü kazma“ isine girismektedirler. Örnegin, Anatolia’da ötedenberi yapilan budur.
Barisçi ve tabii mantik ise su olmalidir: Baskalarinin özgürlügüne gölge düsürmedikçe kendisine benzemeyeni, kendisinden olmayani, kendisi gibi düsünmeyeni, kendisi gibi inanmayani, kendisi gibi konusmayani, kendisi gibi giyinmeyeni vs. oldugu gibi kabul etmektir. Daha önemlisi hiç bir sart öne kosmadan oldugu gibi kabul etmektir.
Isgal öncesi Dêsim Dininde (Kizilbaslik), kendisi gibi inanmayana ve düsünmeyene saygi vardi. Kendisinden olmayani oldugu gibi kabul etme yönünde birçok olumlu özellik tasimaktaydi. Çünkü Dêsim Inancina uygun olarak, bu inancin tanrisi, baska inançlara (dinlere) ve onlarin tanrilarina karsi kin ve düsmanlik gütmüyor. Onlari ortadan kaldirmayi, kökünü kazmayi hedef almiyor. Kendisinden olmayan dinlere ve bu dinlerin inananlarina karsi toleransli degil tam tersine onlarin yasamasindan yasatilmasindan yana meyil gösteriyor. Dêsim Inancinda, “Haqê ma“ (bizim Haq), kendi mutlakligini dikte etmiyor. Gene inancimizda, bizim gibi olmayani yok etme ya da öç alma yoktur. Yapilan zulüm ve katliamlar “Ulu Divan’a“ ve orada yargilanmaya birakilmistir.
Ulu Divan‘la anlatilmak istenen; insanlarin temel haklarina saygili, dogaya saygili; hapsin , iskencenin, takip ve ölüm cezasinin olmadigi yargilama demektir. Ulu Divan‘in arzusu “kamil insan“a ulasmaktir. Bu yargilama insanlari renkleri, dil ve inançlarindan ötürü ayirmadan ve oldugu gibi kabul eder. Güçlü ve zorbanin, hakimiyet olusturmak için kurdugu, kendinden yana olmayanin onurunu kirma, zindana atma, kursuna dizme, kökünü kazima kararlarinin alindigi yer degildir Ulu Divan, yalanci ve her seye kilif bulan, ikiyüzlü dünya kadiligi degildir.

Bizim Haq ile Islam’in Allah’i, Hiristiyanligin Gott ya da God’u , Yahudiligin Jahwe’si (Jehova) ayni degildir. Hesen Efendi‘e Dewa Pile‘nin beyanatlari, ya yayincilari ya da kendisi tarafindan dönemin iktidarlarini basa bela almamak için gizemli ve çeliskili olarak kitaplastirilmistir. Bu kitapta Dêsim’i yakip yikan Türk Islami’nin Allah’i söyle anlatiliyor:
„ … Sonra Osman ogullarindan Yavuz Selim’e emir ve kuvvet verip Sah Ismail’i maglüp ettiren ve bu kadar Alevileri kirip mahf u perisan ettiren Allah degil midir? Osmanli ogullarina, (Alevileri) her firsatta birer bahane ile Mustafa Kemal’in gününe kadar kirdirttiran (bu Allah,) Allah degil midir? Atatürk’e meydan ve selahiyet veren, Celal Bayar’i basvekil eden takdiri mukadderatin sahibi Allah degil midir? Bu yüzden, Celal Bayar (Atatürk’e), Dersim’ in üzerine asker gönderip çocuklarini süngüye, büyüklerini kursuna dizdiren bu kadar sebi sübyanin, binlerce insanin ölümüne sebebiyet veren, mazlumlarin irzini, namusunu payimal eden bu kadar zulm ü hakarete maruz kilan Allah’dir. Dünya’da olan cümle zulüm ve hakaret Allah’in emriyledir.“ “Varligin Dogus Devamını Gör

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.