GERÇEKLERE SORGULAMA İLE ULAŞILIR – 3
Aleviliği kendi içinde ve dışında çok tartışılır ortamda tutan asıl olgu, özetle söylemek gerekirse asırlar alan süreçte İslami baskı altında kalmışlığın baskın kültüre benzeme eğilimi, yani Şii-İslam’ın inançsal kültünü, kendi inançsal değerleri-imiş gibi kullanma zorunluluğunun dayattığı bir olgudur.
Açıktır ki bu olgu, tarihsel evrim sürecinin olağan sonucu değil, baskıcı ve hâkim kültür karşısında zorunlu boyun eğişin tezahürüdür. Aleviliğin içinden ve dışından kendinden menkul ukala zevatın konuya ilişkin bilgisi olmadan fikir yürütmesi, bu ortamı içinden çıkılmaz hale getirmekte, bu durum Aleviliği kendi öz değerlerine ve kimliğine kavuşmasını zorlaştırmaktadır.
Bu zihinsel karmaşa ortamını aşmak yol yürüten pir, sorumlu örgüt yöneticisi, samimi araştırmacı-yazar ve duyarlı Alevi aydınlarının öncelikli görevidir. Bu görev, Osmanlının baskı ortamında arkasına sığınılan Şii-İslam figür, motif ve söylemlerin Aleviliğe ait olmadığını belgeleriyle ortaya koymak, Aleviliği kendi öz değerleriyle kendi zemininde açıklamaktır. Aleviliği Türk-İslam-Şii sarmalda sulandıran iki yazılı metinden biri İmam Cafer Buyruğu, diğeri Hâce Bektaş Velayetnamesidir. Alevilikle ilgili araştırma yaptığını zanneden olsun Alevi olsun Sünni kökenli zevat, söz konusu bu iki metinden aşırdıklarını, Alevilik diye devletin Türkçü-İslamcı görüşüne uygun anlayışla tekrarlamışlardır.
Osmanlı, tarihi boyunca Alevi dergahlarını baskın yöntemiyle onlarca kez kapatmasına, bulduğu belgeleri imha, mal varlığını gasp etmesine karşın, iki metinden biri Alevi-Bektaşi inancının Asya’dan Anadolu ya Türk göçüyle taşınmış Türk kültürü olduğunu iddia eden Velayetname, diğeri Şii-İslam’ın esaslarını belirleyen İmam Cafer Buyruğu’nun imha değil ihya edilmesinin nedeni, bu kitabın Anadolu’nun farklı bölgelerine hitabeden bölümleriyle tek kitap halinde Alevi inancının kaynak kitabı olduğunu dayatma istemleridir.
Alevilikle ilgisi olmayan Ehl-i Beyt, On İki İmam, Kerbela, Hz. Ali vb. Şii-İslam değerlerin ve her türden ırkçılığa karşı olan Aleviler içinde gözlemlenen yoğun Türkçü anlayışın, Aleviliğe söz konusu kitaplar üzerinden girdiği gerçeğiyle karşı karşıyayız.
200 yıl İslam orduları işgalinde kalan ve İslam’ı eski inançsal değerlerine göre algılayan İran halkı, o dönemde Arap kabilesi Haşimiler ile Emeviler arasındaki iktidar kavgasında haksızlığa uğradığı düşünülen Haşimilerin tarafını tutmuş, Kuran hükümlerini eleştirisiz kabul eden, ancak Emevilerden farklı olarak Ehl-i Beyt, On İki İmam, Kerbela, Hz. Ali vb. değerleri kutsal kült gören anlayışın belgesidir İmam Cafer Buyruğu.
Ayrıca İmam Cafer Alevi toplumunda, Hanefi Mezhebinin kurucu İmamı Ebu Hanife’nin hocası olduğu bilinir. Eğittiği talebesinin kurduğu Sünni-İslam mezhebi asırlar boyu Aleviler hakkında “Katli vacip, malı namusu helal din düşmanı” fetvaları yayınlarken, nasıl oluyor da İmam Cafer hem de İMAM sıfatıyla, Alevi Yol Erkanının hükümlerini belirleyen PİR olabiliyor? Pir’in soy şeceresi ve yaşamı anlatılan Velayetname Bektaş Veli’nin Hakk’a yürümesinden 200 yıl sonra yazdırılmış yalana dayalı Osmanlı kurgusudur.
Bu belgede bir yandan Pir Bektaş Veli insan-üstü ilahi mucizeler sahibi evliya olduğu yakıştırması, Ulu Pir’in saygın bilge kişiliğine ters, zihinlerde, akıldan uzak ucube bir kişilik algısı oluşturmaktadır. Ulu Pir diğer yandan, Nakşi Şeyhi Hoca Ahmet Yesevi tarafından Rum Diyarını (Anadolu) irşat etmeye görevlendirilen İslam âlimi olarak Sulucakarahüyüğe (Hacıbektaş ilçesi) gelmeden Kabe’yi tavaf ederek Hacı olduğu, dergahta ki yaşamı boyunca ramazan orucunu, beş vakit namazını aksatmadığı dini bütün örnek bir Müslüman olarak yaşadığı anlatılmaktadır.
Tüm bu Osmanlı yalan ve yakıştırmalarına karşı, Ulu Pir’in Anadolu kadim halklarının Işık Mürşidi olduğu bilgece söylediği veciz sözlerle belgelidir. Uyduruk Velayetnamede Kuran hükümlerine göre yaşadığı iddia edilen Bektaş Veli, Rum Diyarını irşat için gelip konuk olduğu Ulu Dergâhta neden bir İslam mabedi mescit yaptırmamıştır? İslam’ın din ulusu veya görevlisi ‘İmam’ sıfatıyla anılırken, neden “İmam Bektaş Veli” değil de Alevi ulularına hitap edilen ‘Pir’ sıfatıyla anılmaktadır?
Devam edecek, Bekir Özgür 23/01/2016,
Devrimci Aleviler Birliği (DAB)
İlk yorum yapan olun