EHL-İ BEYT KÜLTÜNÜN TARİHSEL KÖKENİ (1)
Ehli Beyt deki, “Ehl” ile “Ahali” aynı köktendir; günümüz Türkçesiyle “Halk” demektir. “Beyt” “Ev-Hane” demektir“Ehl” “Ahali” “Halk” “Beyt” sözcükleri Arapça kökenlidir. Ehl-i Beyt kavramı, İslam peygamberi Muhammet’in birinci dereceden kan bağı olan akrabalarını kutsayan İslami bir deyimdir. Ehl-i Beyt kavramının Türkçe de tam karşılığı “KUTSAL AİLE” dir. Ancak Anadolu Aleviliğinin kutsadığı kadim kült Kutsal Aile ile Muhammet’in Ehl-i Beyt’i, farklı dillerde aynı anlamı ifade etmesine karşın, inanç bağlamında aynı anlamda değildir.
Alevi toplumunda “Ehl-i Beyt” kavramı Kerbela yı anımsatır ve yaşamın fantezilerinden arınıp “Yas” tutmayı çağrıştırır. Oysa gerçekte “Ehl-i Beyt” (Kursal Aile) kültünün, arkeolojik bulgulara göre bilinen yaklaşık 12-15 bin yıllık geçmişi vardır; tarihsel kökeni, Anadolu da binlerce yıl kutsanmış Ana Tanrıça dönemine ve ekilebilir toprakta ortak mülkiyet biçimi olan Anaerkil Çağa dayanır. Bu tarihsel gerçekliğe, Anadolu’nun uygarlık ve insanlık tarihiyle özdeş denilebilir.
İslam Osmanlının zorbalığı karşısında dönemin Alevi bilgeleri var olabilmek için Müslüman görünüp fakat İslam’ı dolaylı ret etmenin efsanesini uydurmuşlar. Cemlerde dedelerin anlattığı bu masala göre; yer gök su iken arş-ı ala da bir gök kubbe varmış. Bir melek (Cebrail) uzun yıllar semada uçmuş, konacak yer ararken gök kubbeyi görmüş ve üzerine konmuş. Fakat kubbenin içinden bir ses “Kimsin” diye sormuş. “Ben meleğim” deyince görünmeyen bir güç meleği kubbeden fırlatıp atmış. Hayli bir zaman daha uçtuktan sonra konacak yer bulamayan melek, gök kubbeye tekrar konmuş ve aynı soruya aynı cevabı verince, aynı güç meleği tekrar fırlatmış.
Bir hayli daha uçtuktan sonra üçüncü kez kubbeye tekrar konan melek “Kimsin” sorusuna; “Sen yaratıcı ben yaratılmışım” cevabını verince gök kubbeden bir kapı açılır ve melek içeri girer. İçeride dünyalar güzeli, ışığı göz kamaştıran bir kadın görür. Görkemli altın koltukta oturan kadına melek sorar; “Sen kimsin”? Kadın; “Ben ahir zaman peygamberi Muhammet Mustafa’nın kızı Fatma anayım” der. Melek kadının üzerinde gördüğü aksesuarları sormaya başlar; “Başında ki altın taç nedir”? “Atam Muhammet Mustafa” “Belinde ki altın kemer nedir”? “Kocam İmam Ali’yel Mürteza” “Ya kulaklarında ki şeppir-şüppür (küpeler) nedir”? “Onlar da çocuklarım İmam Hasan ve İmam Hüseyin” diye cevap verir.
Dede bu masalı anlattıktan sonra cemdeki canlara; “Allah Fatma Anamızın şafaatından bizleri mahrum etmesin” der; cemde ki tüm canlar koro halinde “Amiiin “ derler. Dede bu masalı öyle bir huşu içinde anlatır ki, görenler de bu olay yaşanırken dede oradaymış sanır. Bu masal, Sıdkı Baba mahlaslı bir nefeste dile getirilmiş, Ali Ekber Çiçek Haydar-Haydar adlı müzikalinde seslendirdiği bu eserin sözleri şöyle: “Sıdkı adın buldum divanelikte/ On dört bin yıl gezdim pervanelikte/ İçtim şarabını mestanelikte/ Kırkların ceminde dara düş oldum”
Bu masal içinde anlatılan gerçekler 1- Meleğin Fatma’ya “Sen yaratıcı ben yaratılmışım” ifadesi, Anadolu da kadimde yaratıcılığına inanılan Ana Tanrıça, İslam ortamında peygamber kızı Fatma ile temsil edildiğine işaret etmektedir. 2- Anadolu’nun tarihsel ve kadim kutsalı Ana Tanrıça Ma’nın makamına Fatma oturtulmuş, kadim Alevi kültü Ana Tanrıça’nın üzeri İslami bir örtüyle kapatılarak sır edilmiştir. 3- Gök kubbeye konmak isteyen ve sorulan soruya istenilen cevabı vermeden içeri alınmayan melek’le, Kırklar Cemi kapısında Muhammet’in konumu aynıdır; İslam’ı dolaylı ret etmenin alevice anlatımıdır. Her iki masalın da içerdiği mesaj, İslami figürleri siper yaparak var olmak, Müslüman görüntüsü altına kendi öz değerlerini Alevice yaşamak ve yaşatmaktır.
Aleviliğin temel kurumu Kırklar Cemi kadar, Kutsal Aile (Ehl-i Beyt) konusu da Aleviliğin vazgeçilmez temel kültüdür. Bu çalışmanın amacı, Osmanlının baskısı altında zorunlu kabullenilen İslami değerler, Aleviliğin üzerinde kara bir örtü olduğu gerçeğini açığa çıkarmak; devletin İslami değerleri, Aleviliği asimile politikasının da temel argümanı ve dayanağı olarak nasıl kullanıldığını teşhir etmektir. Devletin bu politikasının boşa çıkarılabilmesinin, ancak İslami değerlerin Alevilikten ayıklanarak ve arındırılmasıyla mümkün olacağını, Alevi toplumuna ve diğer ilgililerin bilgisine sunmaktır.
Aleviliğin kadim değerlerine ve tarihsel gerçek kimliğine kavuşabilmesi, ancak günümüz yaşam biçimi ortamında bazı hükümleri işlevsiz kalan Erkanname’nin güncellenmesi, kadim töreleri ve tarihsel değerleri üzerinde çağa uygun tekrar şekillenmesiyle mümkündür. Alevilik paylaşımcı, eşitlikçi ve barışçı olan tarihsel özüne uygun yapılanmayı başarabilmesi için, yoğun baskısı ve etkisi altında bulunduğu İslami söylem, figür, motif ve değerlerin dışında varlığını ortaya koymasıyla kendisi olabilir.
Devam edecek
Bekir Özgür 31 Ekim 2015.
İlk yorum yapan olun