BALIM SULTAN KİMDİR?
Aslen Bulgar ya da Sırp kökenli olup, Hristiyan bir aileden doğan Balım Sultan, 1516 yılında Hacıbektaş’ta ölmüştür. Balım Sultan’ın her ne kadar Hünkâr Bektaşi Veli’nin torunu olduğu şeklinde anlatılsa da bunu doğrulayacak gerçek hiçbir belge ve kayıt bulunmamaktadır. Örneğin; Balım Sultan’ı Hünkârın oğlu Mürsel Baba veya Hünkârın manevi kızı Kadıncık Ana’nın çocuğu şeklinde gösterilmesindeki bilgilerin hiçbirisi tarihsel hesaplara göre doğru çıkmıyor. Çünkü gerek Mürsel Baba gerekse Kadıncık Ana Hünkârın evlatları olduğuna göre, her iki insanın 120 yıl yaşadıklarını kabul etsek bile, 1279’da ölen Hünkâr Bektaşi Veli’nin çocuklarının orta yaşlarında doğduklarını düşünürsek, 1240 yıllarında doğmuş olmaları gerekir. Buna göre hesaplama yapılıp 120 yıl yaşasalar dahi -ki bu mümkün değil- 1360 yıllarında ölmeleri şarttır. Aynı şekilde Mürsel Baba veya Kadıncık Ana’nın orta yaşlarında yani 1330’lar da, Balım Sultan’ın bu insanlardan doğduğunu düşünüp 120 yıl yaşadığını hesap ettiğimizde, 1450 yılında ölmüş olması gerekir. Tarih biliminden ve tarihsel gerçek bilgilerden yoksun Osmanlı ile Türkiye devletinin, Balım Sultan’ın 1516’da öldüğünü söylediklerine göre, Balım Sultan’ın 1396 yılında doğması şart oluyor.
Diğer taraftan Mürsel Baba ve Kadıncık Ana’nın en geç 1450 yıllarından daha önce öldüklerine göre, bu insanlardan 1396 yılında Balım Sultan’ın doğması mümkün olmadığı gibi, söz konusu kişilerin 120 yıl yaşamalarda mümkün değil. Buna söylenecek tek ifade, kendi elleriyle kendilerini yalancı duruma düşürmektir. Ve bu yalan ifadeler üstüne makale yazıp toplumu eğiten devşirme Türk anlayışında kimlik ve ulus kültürü kazanmış bir toplumun ne hallere düşürüldüğünü herkesin tahmin etmesi gerekir.
Tarihsel hesaplamalardan çıkarılacak sonuç… Osmanlı’nın 1453’te İstanbul’u almasından sonra Balkanlara doğru yayılmaya başladığı dönemlerde, Balkan ülkelerinde işgaller gerçekleştirmişti. Balkanlardaki Gayri Müslim ailelerin 15 yaşındaki çocuklarını kendisine esir statüsünde savaş ganimeti olarak aldığı bilinir. Balım Sultan’da bu esir statüsünde alınan çocuklardan birisidir. Resmî ideolojinin verdiği tarihe göre büyük olasılıkla Balım Sultan; Bulgaristan’da 1450 yıllarında doğmuştur. 1465 ya da 1470 yıllarında 15 yaşındayken Osmanlı’nın Yeniçeri Ocağı’nda İslam şeriatına göre eğitilip yetiştirilen sadık devşirme kullardan birisidir. Ve 1501 yılından itibaren Bektaşilik denilen devşirme Şii Müslümanlık tekkesinin başına yönetici kişi olarak görevlendirilir. 15016’da ise ölmüştür. İşte Balım Sultan’ın kim olduğunu en azından bu bilgiler net olarak açıklamaktadır. Ve kesin olan şey Balım Sultan’ın bir devşirme Müslüman olduğu ve Hünkâr Bektaşi Veli ile uzaktan yakından herhangi akrabalığı söz konusu olmadığı gibi inanç ve düşünceleri de tamamen farklıdır.
Daha sonra Osmanlı’nın işgal ettiği ülkelerdeki Hristiyan, Yahudi ve diğer dinlerden olan toplulukları, daha kolayca Müslümanlaştırmak için, Aleviliğin hümanist ve esprili yanı ile Hünkâr Bektaşi Veli’nin adındaki Bektaş ismini kullanarak, Bektaşilik Tarikatını oluşturduğu biliniyor. Böylece Bektaşilik Tarikatı yoluyla yabancı olan topluluklara İslamiyet’in yumuşak ve hoşgörülü olduğu imajını verip, yerine göre namaz kılan, yerine göre Alkol içen bir kültürmüş gibi gösterilmesidir. Bu yöntemle Gayri Müslim toplumları daha rahat Müslümanlaştırmıştır Osmanlı. Belirtilen tarihlerden itibaren, Balım Sultan gibi kişiler, diğer tüm Alevi tekkelerindeki Post Makamına oturtulup, Hacılık ve Bektaşilik propagandasını sürdürmüşlerdir. Böylece Aleviliğin içerisine biraz Şii ve birazda Sünni İslamiyet’i yerleştirip, Kızılbaşlığın gerçek özünün kaybolmasına sebep olunmuştur.
Balım Sultan’ın mezarı hâlâ Hacıbektaş ilçesindeki tekkenin içerisinde bulunuyor. Anadolu Selçuklu döneminde Kızılbaşlığı daha yakından tanımak için, bu dönemde Alevilerin ileri gelen hem siyasal hem de dini liderleri olan özellikle Hünkâr Bektaşi Veli ve Baba İshak’ın yaşamlarını daha yakın ve gerçek kaynaklardan incelemek gerekir. Çünkü devşirme İslamcılar ve de sözde laik Cumhuriyetçiler, gerek ders kitaplarında gerekse tarih çalışmalarında, bilinçli olarak hep kendinden olmayanları kötü ya da yanlış bilgilerle karmaşaya sokmuşlardır. Bunlar derince incelenmeden, Anadolu Selçuklu Devleti’nin gerçek yüzü ve amacı fark edilemeyeceği gibi Kızılbaş Alevi pirlerin kim oldukları, nasıl yaşadıkları, hangi din ve felsefeye hizmet ettikleri de anlaşılmayacaktır.
İlk yorum yapan olun