Turkiye’de Cumhuriyet’in Ilanından beri acik bir sekilde partileşmiş faşist hareketlenmeler olmamıştır!!!! gibi gorunsede, Yalan ve Hilelerle Oyle gosterilmeye calisilsa`da 1946 ya kadar Askeri Fasist Diktatorlukle yonetilmis, Fasist Yasa ve Kanunlari ile Adolf Hitler, Mussolini ve onun gibi Irkci ve Milliyetcilerin Onunde Onderlik Vasfini Kazanmistir.
Turkiye`de Irkci ve Milliyetciligin ust saflarda ilerlemis, Mussolini ve Adolf Hitlerin ustasi olma unvanini elinde bulunduran,Ataturk`un kurdugu yasa ve kanunlar yukaridaki Irkci ve Milliyetcilere onderlik yaptigi, Fasizmin temel dusuncesinin Kemalizmden dogdugu aciklanmamaktadir.
Cunku Turkiye`de Baski ve Zulumden Turkiyenin en hucra kosesinde bile Irkci nutuklarla Kemalizmi toz pembe gosterme politikalari ile, yetisen cocuk, genc kim olursa olsun Okul siralarinda Kemalist yetistirildikleri icin, hali ile gunumuze kadar bu politikalarla savunuculari cogunlukta oldugundan dolayi, Yasaklar ve fasist cezalar sonucu suskun bir toplum haline getirilmistir.
Ayrica 1944’te gerçekleşen Ataturk`un`de temel felsefesi olan Irkçılık-Turancılık Davası’nda Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarının aşırı Türkçü söylemleri onların faşizme onderlik ettigi. Buna tepki gosterenlerin bile yargilandigi, gostermelik yargilanmanin akabinde, Kendisine Turkculuk odulu verilmistir.
Ayrica Hüseyin Nihal Atsız’ın II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nı Acik acik desteklemistir. bunun sebebine gelince ayni mantigin ve ayni dusuncenin urunu olduklarindandir. Adolf Hitler Ataturk`e yonelik guzel metinler yazacak, Ataturk`un KURTCULARI bosmu duracak, elbette destekliyeceklerdir, hatta ve hatta Turkiye Halklarini Ac ve susuz birakacak kadar, bir bir, tek tek evlerden topladiklari yiyecekleri yandaslari olan Adolf Hitlere gondereceklerki, Irkcilik ve Milliyetcilik Dunyada Egemen Hale Gelecektir.
Ancak Ataturk`e ait bir cok Onun gercek fasist kimligini sakliyacak belgelerin yok olmasi gibi, bu konu ile ilgili herhangi bir yazılı belge veya siyasi söylem bulunmamaktadır. Cunku Turkiye karanliklar ulkesinin basinda gelen bir ulke konumundadir.
Birçok kişi tarafından 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleşen askeri darbe dönemleri Turkiye ye gelmemis sozde demokrasinin yara almasının yanında faşist olarak nitelenmesinden bile korkanlar, Kemalizmin Fasizm oldugunu inkarindan baska bir sey degildir. .
Özellikle 12 Eylül rejimi kuvvetli antikomünist vurgusu ve şiddete dayalı yöntemleriyle Şili’deki Pinochet iktidarına benzer bir takım özellikler göstermiş olsa da Pinochet rejiminden farklı olarak 12 Eylül rejimi, darbenin başında bulunan Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olmasına karşın, siyasi partilerin yeniden kurulmasına ve parlamentonun yeniden faaliyete geçmesine olanak sağlamıs olmasini gerekce gostererek,
Kenan Evren gibi eli kanli canileri aklamaya gitmistir, Tipki Ataturk ve onun kurdugu fasist yasalari korumak gibi.
Günümüzde internet üzerinden örgütlenen ufak Türk neonazi oluşumları bulunsa da aktif siyasette bulunmamaktadırlar. cunku gunumuze kadar gelmis yalan ve hilelerle ilerlemis fasist Kemalizm yapilanmasi olusmustur. Turkiye`de Fasizm Cumhuriyetin kurulusundan beri vardir ve devam etmektedir…
Saygi ve Insani Sevgilerimle
Saygideger Dostlar
Yer yuzunde Almanya`nin Adolf Hitleri, Italya`nin Mussolini`si ve genel olarak Ulusal yapilanmalari uzerine Turkiye kadar Irkci ve Milliyetci soven yaklasimlarini gormenin mumkunu yok. Turkiyede yasiyan ve ozellikle 12 Eylulu yasiyanlar Askeri fasist diktatorluk gormiyenlere diyecek bir seyimiz yok, cunku onlar fasist generaller tayfasinin birer piyonlaridir.
12 Eylul Askeri Fasist Diktatorluk, Turkiyede 1923 den 1946 ya kadar Askeri Fasist Diktatorlugun yaninda ufak bir kivilcimdir, 12 Eylul 7 kasim 1982 ye kadar surmustur, Kemalist Fasit Diktatorluk ise kurulusundan 1946 ya kadar surmustur.
Kemalist askeri fasist diktatorluk doneminde Adolf Hitleri, Mussolini, ve Franco gibi can emici fasistleri golgede birakmistir.
Soykirim, Toplu Katliam, Yargisiz infaz, sorgusuz ve sualsiz Idamlar, Cinayetler, kendisi gibi dusunmiyenlere yasam hakki tanimama vs vs.
Turkiyede`ki Irkcilik ozellikle Kemalizm tarafindan sozum Ona 1927 de, Laiklik, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkcilik 1931 de, Devletcilik ve Inkilapcilik ile, Ozellikle Turkiye`de Azinliklar uzerinde yurutulen cirkin politikalarla, Uygulamada olan Askeri Fasist Diktatorlugu golgede birakmak, Hile ve Yalanlari ile gunumuze kadar Turkiye Isci ve Emekci Yiginlari uzerinde Fasist Diktatorluk sistemini gunumuze kadar getirmistir….
Isterseniz Bu Fasist Generaller Tayfasinin Tek Partili 1946 ya Kadar Askeri Fasist Diktatorlugun, Getirdigi Alti Faktorun Nitelik ve Niceliklerini Inceliyelim….
Kemalizmin Altı Oku ve Gerçekler
Anayasaya değişikliği vesilesiyle ileri sürülen, “Ataturk İlke ve İnkılâpları”na yapılan atıfların Anayasadan çıkarılması önerisi, beklenildiği gibi statükocuların istemezük hezeyanlarıyla karşılaştı. Bu tartışmalar içerisinde ileri sürülen akla ziyan savların hepsini bir tarafa bırakmakta yarar var. Tek bir noktayı belirtmek yeterli: Kemalizm eleştiricileri cephesinde bile, bu anlayışın bir bütün olarak cesurca tartışılması ve artık aşılması gerektiğini dile getirecek net bir pozisyon alış sözkonusu değildir. En liberal görünen burjuva ideologlar bile gerçekte belli Kemalist önyargılardan bütünüyle muaf değildirler.
1946’da Kemalist tek parti rejiminin sona ermesinin ardından, 1950 seçimlerine gidilirken, Ataturk ilke ve inkılâplarının geniş halk kitleleri gözündeki anlamını idrak etmiş olacak ki, zamanın CHP yönetimi, seçim bildirisinde, altı okun tümünü birden Anayasadan çıkarmayı taahhüt ediyordu: “Tek parti devrinin icabı sayılarak anayasaya sokulmuş olan 6 umdeyi oradan çıkaracağız.” Bugünse Kemalistler benzer bir öneriyi vatana ihanetle eş tutuyorlar! Kemalizmin temel ilkeleri olarak sayılan altı okun nasıl şekillendiğine ve işçi sınıfı açısından ne anlama geldiğine bakalım.
Kemalizm “Milli Mücadele” döneminin ideolojisi değildir
Kemalist ideolojinin temel unsurları olarak görülen ve “altı ok”la sembolize edilen ilkeler; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık idi. Bu ilkeler, resmi eğitim sisteminin yıllar boyunca propaganda ettiği gibi daha “Milli Mücadele” yıllarında benimsenen ya da bu mücadeleye kılavuzluk eden ilkeler olmadığı gibi, TC’nin kuruluşuna damgasını basarak daha baştan resmiyet kazanmış da değillerdi. Bir başka deyişle, bugün generallerinden profesörlerine tüm Kemalistlerin iddia ettiğinin aksine bu ilkeler “Kurtuluş Savaşının ve TC’nin kuruluş felsefesini” yansıtmıyordu. Nitekim Milli Mücadeleyi yürütüp başarıya ulaştıran ve böylelikle de TC’ye giden yolu açan I. Meclisin yekpare bir felsefesi ya da siyasi anlayışı olmadığı gibi, bu Meclis içerisinde Bolşevizme içten bir sempati duyan küçük bir gruptan, saltanat ve hilafet yanlılarına kadar geniş bir yelpaze mevcuttu.
Sözkonusu ilkeler, Kemalist bürokrasinin öncülük ettiği burjuva dönüşüm sürecinin çeşitli evrelerinde, günün ihtiyaçlarına yanıt olarak pragmatist bir biçimde gündeme getirilmiş, altları farklı dönemlerde farklı şekilde doldurulmuş, adları sonradan konmuş ve resmiyet kazanmışlardı. 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleriyle, Kürtlerin ayaklanmaları bastırılmış, işçi sınıfının örgütleri dağıtılmış, bununla da yetinilmeyip, burjuva devlet aygıtı içinde ve Milli Mücadeleye önderlik eden kadrolar arasında da kapsamlı bir “temizlik” gerçekleştirilmişti. Böylelikle CHP’nin tek parti diktatörlüğünün önündeki engeller temizlenmişti. 1927’de CHP’nin II. Kurultayında Mustafa Kemal’in 36,5 saat süren Nutuk’u aslında, Milli Mücadeleyle başlayıp o güne dek uzanan tarihsel sürecin, zafer kazanmışlar tarafından yeniden yazılması ve böylelikle bir mitolojinin de temellerinin atılmasıydı. Aynı Kurultayda, CHP’nin ilkeleri olarak cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık benimsenmişti. 1931’deki III. CHP Kurultayında ise bunlara laiklik, devletçilik ve devrimcilik de eklendi. 1935’deki IV. Kurultayda ise, parti programına, “Partinin güttüğü bu esaslar Kemalizm prensipleridir” cümlesi eklenerek, “Kemalizm” ifadesine resmiyet kazandırılmıştı. Sözkonusu ilkeler 1937’de de Anayasaya dâhil edildi.
Cumhuriyetçilik
İttihat ve Terakki’nin tüm genç subayları gibi Mustafa Kemal de “devlet-i Osmaniyi kurtarma” ve onu modern temellerde ayağa kaldırma heveslisi bir gelenekten geliyordu. Bunun yolu ona göre de Batı ile bütünleşmekten ve onun düzeyine çıkmaktan geçiyordu. Padişahın yetkilerinin sınırlandırıldığı ve göstermelik bir düzeye çekildiği Anayasal monarşi bu açıdan biçilmiş kaftandı ve yeni gelişmekte olan burjuvazinin çıkarlarıyla da uyumluydu. I. Dünya Savaşının öncesinde arzulanan ve yaşananlar da bu yöndeydi. Ne var ki Osmanlı’nın savaştan yenik çıkması ve başkenti olan İstanbul’un işgal edilmesi durumu değiştirdi. Emperyalist işgale tümüyle boyun eğen saltanatın, üstelik de kendisini kurtarmaya çalışanları vatan haini ilan edip haklarında idam fermanı çıkarması, anayasal monarşi hayallerinin suya düşmesini ve Mustafa Kemal ekibinin ister istemez saltanatı dışlayan bir çözüm arayışına girişmesini beraberinde getirdi.
Böylece Batı kapitalizmine entegre olarak devleti kurtarmanın ve onu modern kapitalist temellerde yeniden inşa etmenin tek yolu, saltanatın tasfiye edilmesinden, monarşiye son verilmesinden ve dolayısıyla cumhuriyetten geçiyordu. Bu aynı zamanda Sarayın aforoz ettiği Mustafa Kemal ve ekibi açısından siyasal iktidar üzerinde belirleyici olmanın geriye kalan tek yolu idi. Bu bağlamda, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu meşhur vecizesi, egemenliğin gerçekten “millete” ait olduğunu değil ama artık kesinlikle padişaha ait olmaması gerektiğini anlatıyordu. Dolayısıyla, cumhuriyetçilik, egemenliğin mülk sahibi sınıflarda ve onunla iç içe geçip ona öncülük eden Kemalist bürokraside olduğu gerçeğinin ifadesiydi.
İşin aslında cumhuriyet, sözcük anlamıyla, egemenliğin “bir yerde toplanmış halk topluluğunda”, cumhurda, olduğu anlamına gelir. Cumhuriyet sözcüğünün karşılığı olduğu respublica, siyasetin “kamu”ya, yani tüm topluma ait olduğu rejim demektir. Bu durumda cumhuriyet, toplumun kendi kendisini yönetmesini yani demokrasiyi de içinde barındırmalıdır. Ne var ki, kavramların soyut dünyasından gerçek dünyaya geri döndüğümüzde, hiçbir burjuva cumhuriyette, siyasal iktidarın tüm topluma ait olduğunu göremeyiz. Toplum sınıflara bölünmüştür ve siyasal egemenlik de gerçekte iktisaden egemen olan sınıfa aittir. Kapitalist toplumda demokrasi, burjuva demokrasisidir. Ancak burjuvazi normal koşullarda egemenliğini olağan yollardan sürdürebilmek için işçi sınıfı ve emekçilerin de siyasal haklarını belli ölçüde tanımak zorunda kalır. Yalnızca tüm toplumun üyelerinin biçimsel eşitliği anlamına geliyor olsa bile, bu durum, kapitalizm öncesi toplumlara göre önemli bir ilerlemedir. İşte cumhuriyet ve demokratik haklar arasındaki bu içsel ilişkiden ötürüdür ki, işçi sınıfı, feodalizme, monarşiye ve Asyatik despotizme karşı mücadele bayrağına cumhuriyet talebini de işlemişti.
İşçi sınıfı açısından cumhuriyet rejimini savunulur ve anlamlı kılan şey, onun demokratik mahiyetidir. Dolayısıyla demokratik olmayan kendinden menkul bir cumhuriyet işçi sınıfı için bir şey ifade etmediği gibi, cumhuriyet olmadan da burjuva demokrasisi pekâlâ mümkündür. Kapitalizmin beşiği olan Hollanda ve İngiltere bugün bile krallıktırlar; ancak burjuva demokrasisinin göreli genişliği, bu ülke işçi sınıflarının siyasal gündeminden cumhuriyetçilik ilkesinin zaman içerisinde düşmesi sonucunu doğurmuştur. Aynı şeyi Belçika, İspanya ve Japonya için de söylemek mümkün. Burada önemli bir hususa daha değinelim. İşçi sınıfı açısından demokratik cumhuriyet talebinin hiçbir şekilde yeterli olamayacağı gerçeği daha 1848 devrimleri sırasında ortaya çıkmıştı. Demokratik cumhuriyet talebiyle yola çıkan burjuvazinin o günkü en ilerici kanadının programı bile işçi sınıfı açısından yetersiz idi ve tam da bu nedenden ötürüdür ki, işçi sınıfı kendi hedefini yalnızca demokratik bir cumhuriyetle sınırlamamış, daha o günden önüne sosyal bir cumhuriyet hedefini koymuştu. Bu hedef, zaman içerisinde Komün tipi bir iktidarla somutlaşıp Sovyet Cumhuriyeti olarak 1917’de zafere ulaşacaktı.
Kemalist cumhuriyetçilik anlayışı bu açıdan temel bir sorunu içinde taşır. Bu cumhuriyet daha en başından itibaren ne ilkesel olarak ne de pratikteki uygulamalarıyla demokratik bir içeriğe sahiptir. Demokratlık prensibi, Kemalizmin ne temel ilkeleri arasında ne de sonradan icat edilen “yardımcı ilkeler” arasında mevcuttur. Kemalist rejimin Adalet Bakanı ve önde gelenlerinden Mahmut Esat Bozkurt, Hitler’in ve Mussolini’nin Ataturk’ü örnek aldığını söylemelerinden gurur duyuyor ve şöyle diyordu: “gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor[lar]. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir. … Demokrasi de bundan başka bir şey olamaz.”[2]
İşçi örgütlerinin, grevlerin, komünist parti ve düşüncenin yasaklanması, Kürt isyanlarının defalarca kıyımlarla bastırılması, azınlıkların mübadelesi ve geriye kalanların büyük baskı altına alınması, Takrir-i Sükûn Yasası, İstiklal Mahkemelerince binlerce kişinin sudan sebeplerle idam edilmesi, 30’larda siyasi ve toplumsal baskının faşizan boyutlara tırmanması vb. gibi cumhuriyetin ilanından sonraki anti-demokratik uygulamalar bu otoriter “demokrasi” hakkında yeterli fikir vermektedir. Ayrıca, cumhuriyetin ilanını takip eden süreçte olduğu gibi onu önceleyen süreç de, mülk sahibi sınıfların muhalif temsilcilerinin dahi suikastlara varacak boyutlarda baskıcı yöntemlerle susturulmasını içeriyordu. Bu süreçte yaşananlar, cumhuriyet döneminde yaşanan çok daha ağır baskı koşullarının bir habercisiydi. Nitekim saltanatın kaldırılması görüşmelerinde yaşananlar bunun sadece bir örneğiydi.
Mecliste saltanatın kaldırılması görüşmeleri, Mustafa Kemal’in de içinde olduğu 82 milletvekilinin önergesiyle başlamış ancak sonuç alınamamıştı. 1 Kasım 1922’de tekrar görüşülen konu, komisyona havale edilmiş ve komisyonda da görüşmeler tıkanma noktasına gelmişti. Mustafa Kemal’in “burada toplananlar, meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır ama, belki birtakım kafalar kesilecektir” şeklindeki tehdidi ile aynı gün saltanat oybirliği ile kaldırıldı. Ne var ki, Milli Mücadeleye önderlik eden bu I. Meclis, daha önce de değindiğimiz üzere, cumhuriyet kurmak için değil, saltanat ve hilafeti kurtarmak ve işgali kırmak amacıyla yola çıkmıştı. Mustafa Kemal ve ekibi, Meclis içerisinde kendilerine muhalif olanların direncini kırmayı başaramamıştı. Önce kendilerini Müdafaa-ı Hukuk grubu olarak örgütleyen Kemalist ekip, ardından Milli Mücadelenin amaçlarını ve çerçevesini belirleyen Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarını bu grubun biricik amacı olarak ilan ettiler. Böylelikle, Milli Mücadelenin yalnızca kendileri tarafından verildiği şeklinde bir izlenim yaratılmış oluyordu.[3] 1923 Nisanında Hıyanet-i Vataniye kanununda yapılan değişiklikle muhalefet imkânsız hale getirildi. Ardından da Meclis dağıtıldı. Yeni Meclise kimlerin milletvekili “seçileceğini”, oluşturulacak listede kimlerin yer alacağını belirleyen tek bir kişi vardı: Mustafa Kemal. Göstermelik bir seçimin ardından oluşan II. Meclisin neredeyse tamamı artık bu gruptan oluşuyordu. Grup kendisini 9 Eylül 1923’de Halk Fırkası olarak adlandırdı. İktidarın bir parti aracılığıyla tek bir ekibin elinde tekelleşmesine rağmen, cumhuriyetin ilanı yine aynı grup içinde yaşanan şiddetli iç tartışmaların ardından ancak 29 Ekim 1923’de gerçekleştirilebildi.
Yeni rejimin tek adam ya da tek parti diktatörlüğü olduğu şeklindeki eleştirilere karşı Mustafa Kemal’in açıklamaları, bunu reddeden değil açıkça ilan eden bir içeriktedir: “Bu milletin siyasi fırkalardan çok canı yanmıştır. Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içine bir kısım değil, bütün millet dâhildir.” Mademki Halk Fırkasına bütün millet dâhildir, bu durumda “milli egemenlik” de CHP’nin egemenliği anlamına geliyordu! CHP’nin bu egemenliği hangi temsilciler aracılığıyla kullanacağı, Meclise kimlerin gireceği, kimlerin devlet aygıtının hangi pozisyonunda yer alacağı vb. ise yine öldüğü tarihe kadar Mustafa Kemal tarafından belirlenecekti.[4] Klasik burjuva devrimlerinin cumhuriyet talebi parlamenter demokrasiden ayrı düşünülebilir bir şey değildi. Gerçekten de burjuva demokrat anlamda bile “özgür” seçimlerin olmadığı bir cumhuriyet ise, “milli egemenlik” düşüncesiyle çelişmektedir. Türkiye’de yaşanan durum bu açıdan 20. yüzyıl dünya tarihindeki ilk cumhuriyet garabetlerinden biridir ama sonuncusu olmamıştır.
Sayin Yasin, Hem Alevi Hemde Ataturkcusunuz!!!! Dusmanina Asik Olan Hinzir Pasanin eniklerinden birisin. DERSIM SOYKIRIMIN tek sorumlusu Savundugun (MISTO KOR) Kor Mustafa nin eseridir, Manevi Kizi Sabiha Gokceni Dersimi Bombalamaya Gonderen Savunmasiz insanlari hunarca katlettiren AZILI IRKCI KAN EMICI FASIST ATATURK`TUR.
Hace Bektasi Veli Dergahini Kapattiran Tek Dil, Dek Din, Tek Irk politikasini getiren nice Soykirim, Katliam, Cinayet, Yargisiz Infaz ve nice zulumlerin tek sorumlusu, Savunmaya calistigin kan emici Ataturk denen vampirin eseridir.
Senin gibi Hizir Pasalarin ve Izzettin Doganlarin Enikleri yiginla vardir, icimizdeki Ihanetci, Isbirlikci, Teslimiyetci ve Dusmanina Asik Olan Onursuzlarsiniz. Sizin gibi Onursuzlar var oldukca Bu yola her zaman engel olacak ve zarar vereceklerdir.
Sizin Yalanlariniza, Hileleriniz, Kahpelikleriniz, Onursuzluklariniz, Serefsizlikleriniz ve Isbirlikciliginiz Bize Dert Oldu. Bizimde Size Karsi Onurlu Direnizimiz, Sen Ve Senin Efendilerine Dert Olsun
Ya siz neyin kafasını yaşıyosunuz atatürk olmasaydı sen olmazdın atatürke laf söyleyemezsiniz bir alevi olarak türkçüyüm milliyetçiyim atatürkçüyüm sonuna kadar asimile olmayın aleviler türkmen özbe öz türktür boş yapmayın tarih okuyun alevilik osmanlıdır ne kadarda inkar etseniz alevilerin kökü osmanlıya dayanır osmanlıda bir çok padişah alevidir biz türk diyiliz diyenler sonradan asimile olmuşlardır
KEMALIZM; SADECE IRKCI, MILLIYETCI FASIST DIKTATORLUK DEGIL.
AYNI ZAMANDA DINCI YOBAZDIR.
1. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.
Mustafa Kemal Ataturk.
2. Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.
Mustafa Kemal Ataturk.
3. Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.
Mustafa Kemal Ataturk.
4. Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır.
Mustafa Kemal Ataturk.
5. Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
6. Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’anı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelimei şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.
Mustafa Kemal Ataturk.
7. Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi ede etmek için belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir. Bir fikre dayanmayan zafer yaşayamaz. Her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir alem doğmalıdır. Yoksa başlıbaşına zafer boşa gitmiş bir gayrettir.
Mustafa Kemal Ataturk.
8. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. Millet islerinde her ferdin zihni başlıbaşına faaliyette bulunmak elzemdir.
Mustafa Kemal Ataturk.
9. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır, bu`da islamdir.
Mustafa Kemal Ataturk.
10. Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
11. Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır.
Mustafa Kemal Ataturk.
12. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını söyler. Bazı kimseler modern olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asil kafirlik onların bu inanışıdır.
Mustafa Kemal Ataturk.
13. İlk olarak KURAN’ın dilimize çevrilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçe’ye çevriliyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
Gunu gelecektir, Adolf Hitler, Mussolini ve tebrik mektubu gunderdigin Franco gibilerin sahip oldugu yapilanmalarla farkin olmadigin, fazlan odugu, Fasist Irkci ve Milliyetci mantigin bas mimari oldugun herkes tarafindan bilinecektir…
Baskoylu
Saygideger Dostlar.
Kemalizmi kavramak ve dogru tahlil etmenin yolu, Irkci ve Milliyetci yanimizi rafa kaldirmamizdan gecer.
Gizli Irkcilik ve Milliyetcilik, Asiri Irkci ve Milliyetcilikten daha tehlikeli ve zararlidir, Cunku boylesi mantiga sahip olanlar, Devrimin onunde en buyuk engeldirler.
Turkiye`de kendisine Demokrat, Aydin, Ilerici ve daha ileri giderek Sosyalist, Marksist, Kominist Devrimci olarak goren ve gormeye calisanlar bile Kemalizmin gercek yuzunu gormekten korkmaktadirlar.
Turkiye Halklarin Bas Dusmani Olan Kemalizmin Yaptigi Milli Burjuva Devrimlerin Halka yonelik devrimler (Yenilikler) olmadigini, Turk Irkciligi ve Milliyetciligine yonelik yenilikler oldugunu gormenin yolu, Duyarli olmaktan gecer.
12 Eylul Askeri Fasist Cunta, 1923 den 1946 ya kadar olan Askeri Fasist Diktatorlugun yaninda ufak bir kivilcim ve onun ufak bir yansimasi oldugunu gormek icin, Turkiye tarihini kavramaktan gecer.
1 Mayis Dunya Emekciler Bayramini, Bir Mayis Bahar Bayrami Olarak Ceviren, 1 Mayis Dunya Emekciler Bayramini Yaskliyan, Fasist Yasa ve Kanunlarin kurucusu`nu Devrimci, Ilerici, Aydin ve Demokrat gormeye calismak!! Siyasi yetersizlik ve zayifliktir.
Mustafa Suphi ve 14 yoldasini Karadenizde turlu oyunlarla hunarca katleden mantik, Sosyalizmin ve Kominizmin bas dusmani oldugunu, Adolf Hitlerin ustasi oldugunu gosteren en guzel ornekleridir.
Turkiye Ezilen Halklarin Kardes Olduguna dair hic bir yazisi ve nutku bulunmiyan, Butun Nutuklari Irkci, Milliyetci ve Gerici soylemlerle gercek kimligini acikliyan mantik, Turkiye Halklarin Dusmani olup,
NE MUTLU TURKUM DIYENE.
Ataturk.
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet korumak ve müdafaa etmektir.Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Ataturk
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Ataturk.
ve benzeri bir yigin Kurtcu ve Turanci mantigin en guzel ornekleridir…
Kendisini Demokrat, Sosyal Demokrat, Aydin, Ilerici ve daha ileri giderek Sosyalist yapilanma icinde goren ve gormek istiyenler, 1 Mayis Dunya Emekciler Bayraminda Alanlara Gidip Kutlamaya Calisirken, Diger Yandan 1 Mayisi Yasakliyan Zihniyetin takipcisi ve savunusu olmaya calismanin anlami! Ayni anda hem beyaz hemde siyah olmayi savunmaktir, kabacasi Riyakarlik ve Inkarciliktir, Iki Yuzluluktur….
Kendi Ateslerinde Yanamayanlar, Baskalarinin Ateslerinde Yanamazlar.
Kendi Ateslerinde Sinamayanlar, Baskalarina Sinamada Ornek Olamazlar.
Devrimcilik Bir Yasam Bicimidir.
Kendisinden Baskasinin Olamayanlar, Asla ve Kesinlikle Devrimci Olamazlar….
Saygi ve Insani Sevgilerimle.
Baskoylu
Saygideger Dostlar.
Fasizm; Demagojik soyleminin temel unsurlari; Burjuva devletin ve duzenin kutsanmasi, koyu Irkcilik, Milliyetcilik, Militarizm ve azgin bir Anti-Komunizmdir.
Mustafa Kemal Ataturk, iktidara geldigi gunden itibaren Kurtulus savasinda kendisine en buyuk destegi veren, Ulkede bir cok Emperyalist guclerin terk etmesini sagliyan Bolsevik iktidarina sirt cevirmis, Turkiye Musluman ve Milliyetci bir ulke oldugunu ve Sosyalizmin Turkiye icin bir sistem olmadigini, Izmir Iktisat Kongresinde`ki konusmasinda, Emperyalizme ve Milli Burjuvaziye ulkeyi nasil teslim edilmesi gerektigini acik acik soylemistir.
En yakin arkadaslarin hepisinin Irkci ve Milliyetci oldugunu goz onunde bulundurursak, CHP icinde turuyen MHP ayni mantigin urunudur. sozum ona CHP den daha Irkci ve Milliyetci gorunum veren ozunde ise ayni mantiga hizmet eden bir yapilanmadir.
Demokrat ve Sosyal demokratlari da icinde barindirma amacinda olup, Halkci Parti gorunumunu vererek, Turkiye`de Demokrat ve sosyal demokratlarida kendi fasist yapilanmasi icinde barindirarak susturmaya ve gelisebilecek mucadelelerden ali koyma cabasidir.
Basbug Alparslan`dan once Basbug Ataturk vardi… Dolayisiyla Ulkucu-Fasist hareket soz konusu oldugunda da durum degismemektedir, CHP ile MHP arasinda sadece iki BAS harf degisikligi vardir, Yani C ile M harflerin farkliliklarindan baska bir degisiklik yoktur.
Ulkucu-Fasizmin ideolojisi de, kendi Irkci ve Milliyetci devleti kutsiyan,
Komunizmi; Milliyetcilige ve Burjuva devlete karsi oldugu icin en buyuk dusman ilan eden, Laikcilik, Demokrasi gibi yaftalamalarla kendisini toz pembe gosterip, genis kitle yiginlardan gelebilecek mucadeleyi engellemek icin bas vurdugu siyasi kurnazligin en guzel aciklamasidir.
Sonuc olarak Genclige Hitabesinde, Istiklal Marsinda ve butun nutuklarinda Turk Irkini “Ustun Irk” olarak goren, Milliyetci, Irkci ve Soven bir anlayisa dayandigini gorebiliriz.
Dolayisiyla Turk Fasizmin Ideolojik Koku, Turkcu ve Turancicilik Ataturk`un temel dusuncesinden geldigini nutuklarinda ve genel soylemlerinde gorebiliriz
Turkiye`de Fasist Kemalist gunumuzun (Kontrgerillasi)Osmanli donemin Ittihat ve Terakki olusumu ve uzantisidir.
Ulkucu- Fasist Ideolojinin bir diger unsuru olan, Ataturk`un yasama uyguladigi “Turan” ulkusu Devleti kurtarma, refleksinin uzantisi olarak Turk Irkina Dayali Bir Milletin Olustudugu Bir Devlet Kurma Fikrinin Somutlasmasidir.
Turk Irkciligin ve Milliyetciligine Turancilik verilen bu akim, 1910`lu yillarda Carlik Rusya`sinda yasiyan ve “Turklerin yasadigi butun topraklarin tek bir Turk Devleti altinda birlstirilmesi” idealini savunan Turk Milliyetciler (Gaspirali Ismail, Ahmet Agaoglu, Yusuf Akcura” vs gibi kisilerce yaratilmis ve Osmanli`daki Turkculer de bunlardan etkilenerek Milliyetci ve Irkci fikirleri savunmaya baslamalarindan dolayi, Son Osmanli Donemin en onemli Siyasi Gucu Olan, Ittihat ve Terakki olusum tarafindan sahiplenmesi, Turanciligin resmi ideolojisi ve “Turan” idealinin ve devlet politikasinin vaz gecilmez ideolijisi haline gelmmistir.
Ataturk bu olusumun icinden gelmesi, Iktidara gelir gelmez, Irkci ve Milliyetci nutuklarla, kendisine karsi gelen farkli etnik kimliklere yonelik, katliam ve soykirimlara bas vurmasi rastlanti degildir..
Bazi arastirmacilar tarafindan Ozellikle Nihal Atsiz`i Turkiye`de Fasizmin temel kurucusu ve savunucusu olarak gormeye calismalari, Ozunde Fasizmin temel kurucusu olan Ataturk`u kollama ve Koruma mantigindan oteye gitmemektedir.
Sonuc olarak Turkiye`de Ulkuculuk, Turancilik, yeni bir olusum degildir, Osmanli doneminde Ittihat ve Terakki okullarinda egitilmis, Ataturk, ve Arkadaslari iktidara geldiklerinde bunu TC kanun ve yasalarina uygulamis, Cinayetleri, Katliamlari ve Soykirimlari ile, Adolf Hitler ve Mussolini gibi Irkci ve Milliyetcilerin ustasi olma unvanini elinde bulundurmaya devam etmektedir…..
Fasizm kendine hizmet eden ve kendi Celladi olanlarin isi bittiginde, bildikleri ile yok etmesi tarihte olan gerceklerden biridir. nasilmi?
Ataturk`un en buyuk cellatlarindan biri olan Topal Osmanin daha once basinin kesilmesi, basi kesildigi icin, daha sonra bu katil cellata verilen idam cezasindan dolayi basi olmadigi icin ayaklarindan meydanda asilmasi!!!! Fasizmin Kan Emici Bir Vampir Oldugunu gorebiliriz. boylesi ve benzeri ornekleri ile….. Fasizmin nasil bir insanlik dusmani oldugunu ispatlamistir……..
Saygi ve Insani Sevgilerimle.
Baskoylu
Ataturk; Adolf Hitler, Mussolini gibi kan emici fasist irkci ve milliyetci mantigin ustasidir.
Ataturk denen Irkci Fasist ve kan emici yasadigi gune kadar Turkiye sinirlari icinde islenen Soykirim, Toplu Katliamlarin, Cinayetlerin ve Yargisiz infazlarin tek sorumlusudur.
ozellikle Kemalizmin gerceklerini arastirmiyan veya arastirmasina ragmen tutucu yaklasimlarindan ve ya Milliyetci yanlarindan dolayi bazi gercekleri kabul etmemeleri…. farkli tepkilere ve kisisel surtusmelere yon vermeye calisilmasi!!!
His kuskusuz forumda olumsuzluklara yol acmaktadir… Ideolijik, Politik ve fikir alisverisi yerine, SEN – BEN gibi kisisel satasmalara yon verilmektedir, Bunun temel nedeni ise.. BENLIGI (Bencilligi) asmamamizdan kaynaklanmaktadir. onumuze ne kadar belge ve kaynak gelirse gelsin… kabullenemiyor ve kabullenmek istemiyoruz..
Boylesi tutuculugumuzu birakmanin yolu.. kendimizi yenilemekten gecer… yok degilse saplantilarimizla kalip gideriz. Yanlis ile dogruyu secmekte zorlanir.. Aklin yolu ve vicdaninimizla hareket etmemis oluruz.
Boylesi bir ortam icinde olmanin verecegi sonuc.. Degil Kendimizi Ateist, Komunist, Sosyalist gormek…
Aydin, Ilerici ve Demokrat, bile gorme hakkina sahip degiliz.
Adolf Hitler’in hayranlik besledigi Irkci ve Milliyetci devlet adami ve askerler arasinda Mustafa Kemal Ataturk basta gelenlerin arasindadir.
Hitler, Ataturk’e hediye ettigi zihrli bir Mercedesle de gosterdigi bu hayranligini cesiitli vesilelerle ve orneklerle hep yinelemistir.
Adolf Hitler Versailles Anlasmasini yirtarken, Sevr’i kastederek “Ataturk’un 10 Yil Once Yaptigini Biz Simdi Yapabiliyoruz” surekli tekrarlamasi unludur..
Adolf Hitleri`in “Hitler’in Sofra Sohbetleri” adli bu kitap, Alman devlet adaminin 2. Dunya Savasi butun hiziyla surerken gizli karargahindaki aksam yemeklerinde yaptigi konusmalardan Turkce`ye civrilisine bakalim.
1. “Arkasında ordusu olmayan bir kumandan uzun süre ayakta kalamaz. Atatürk de iktidarını Halk Partisi sayesinde güvenceye aldı. İtalya’da da aynı şey geçerli. Eğer Antonescu bugün ortadan kaybolacak olsa, ordu içinde onun yerine talip olacaklar arasında korkunç bir mücadele başlar. Ama onun yerine geçecek kişiyi belirleyecek bir örgüt olsa, bu olmazdı.'”
Adolf Hitler.
2. “Bizim Amacımız Dünyayı Nazi Egemenliği Altına Almak Ama Ben Türkiye İle Hiç Bir Zaman Düşman Olmayacağım…yani, “Dünyada savaşmayacağım tek ülke Türkiye’dir.”
Adolf Hitler
3. “Benim ustam Il-Duce’dir, ama onun ustası da Mustafa Kemal’dir.”
Adolf Hiler
4. “Bütün enerjimi Atatürk’ten alıyorum.O’nun hayatı bizim feyizli ışığımızdır.”
Adolf Hitler
5. “Mustafa Kemal’in ilk oğrencisi Mussolini,ikinci öğrencisi de benimdir.”
Adolf Hitler.
Saygideger Dostlar,
Turkiye’de Cumhuriyet’in Ilanından beri acik bir sekilde partileşmiş faşist hareketlenmeler olmamıştır!!!! gibi gorunsede, Yalan ve Hilelerle Oyle gosterilmeye calisilsa`da 1946 ya kadar Askeri Fasist Diktatorlukle yonetilmis, Fasist Yasa ve Kanunlari ile Adolf Hitler, Mussolini ve onun gibi Irkci ve Milliyetcilerin Onunde Onderlik Vasfini Kazanmistir.
Turkiye`de Irkci ve Milliyetciligin ust saflarda ilerlemis, Mussolini ve Adolf Hitlerin ustasi olma unvanini elinde bulunduran,Ataturk`un kurdugu yasa ve kanunlar yukaridaki Irkci ve Milliyetcilere onderlik yaptigi, Fasizmin temel dusuncesinin Kemalizmden dogdugu aciklanmamaktadir.
Cunku Turkiye`de Baski ve Zulumden Turkiyenin en hucra kosesinde bile Irkci nutuklarla Kemalizmi toz pembe gosterme politikalari ile, yetisen cocuk, genc kim olursa olsun Okul siralarinda Kemalist yetistirildikleri icin, hali ile gunumuze kadar bu politikalarla savunuculari cogunlukta oldugundan dolayi, Yasaklar ve fasist cezalar sonucu suskun bir toplum haline getirilmistir.
Ayrica 1944’te gerçekleşen Ataturk`un`de temel felsefesi olan Irkçılık-Turancılık Davası’nda Hüseyin Nihal Atsız ve arkadaşlarının aşırı Türkçü söylemleri onların faşizme onderlik ettigi. Buna tepki gosterenlerin bile yargilandigi, gostermelik yargilanmanin akabinde, Kendisine Turkculuk odulu verilmistir.
Ayrica Hüseyin Nihal Atsız’ın II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası’nı Acik acik desteklemistir. bunun sebebine gelince ayni mantigin ve ayni dusuncenin urunu olduklarindandir. Adolf Hitler Ataturk`e yonelik guzel metinler yazacak, Ataturk`un KURTCULARI bosmu duracak, elbette destekliyeceklerdir, hatta ve hatta Turkiye Halklarini Ac ve susuz birakacak kadar, bir bir, tek tek evlerden topladiklari yiyecekleri yandaslari olan Adolf Hitlere gondereceklerki, Irkcilik ve Milliyetcilik Dunyada Egemen Hale Gelecektir.
Ancak Ataturk`e ait bir cok Onun gercek fasist kimligini sakliyacak belgelerin yok olmasi gibi, bu konu ile ilgili herhangi bir yazılı belge veya siyasi söylem bulunmamaktadır. Cunku Turkiye karanliklar ulkesinin basinda gelen bir ulke konumundadir.
Birçok kişi tarafından 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 tarihlerinde gerçekleşen askeri darbe dönemleri Turkiye ye gelmemis sozde demokrasinin yara almasının yanında faşist olarak nitelenmesinden bile korkanlar, Kemalizmin Fasizm oldugunu inkarindan baska bir sey degildir. .
Özellikle 12 Eylül rejimi kuvvetli antikomünist vurgusu ve şiddete dayalı yöntemleriyle Şili’deki Pinochet iktidarına benzer bir takım özellikler göstermiş olsa da Pinochet rejiminden farklı olarak 12 Eylül rejimi, darbenin başında bulunan Kenan Evren’in cumhurbaşkanı olmasına karşın, siyasi partilerin yeniden kurulmasına ve parlamentonun yeniden faaliyete geçmesine olanak sağlamıs olmasini gerekce gostererek,
Kenan Evren gibi eli kanli canileri aklamaya gitmistir, Tipki Ataturk ve onun kurdugu fasist yasalari korumak gibi.
Günümüzde internet üzerinden örgütlenen ufak Türk neonazi oluşumları bulunsa da aktif siyasette bulunmamaktadırlar. cunku gunumuze kadar gelmis yalan ve hilelerle ilerlemis fasist Kemalizm yapilanmasi olusmustur. Turkiye`de Fasizm Cumhuriyetin kurulusundan beri vardir ve devam etmektedir…
Saygi ve Insani Sevgilerimle
Saygideger Dostlar
Yer yuzunde Almanya`nin Adolf Hitleri, Italya`nin Mussolini`si ve genel olarak Ulusal yapilanmalari uzerine Turkiye kadar Irkci ve Milliyetci soven yaklasimlarini gormenin mumkunu yok. Turkiyede yasiyan ve ozellikle 12 Eylulu yasiyanlar Askeri fasist diktatorluk gormiyenlere diyecek bir seyimiz yok, cunku onlar fasist generaller tayfasinin birer piyonlaridir.
12 Eylul Askeri Fasist Diktatorluk, Turkiyede 1923 den 1946 ya kadar Askeri Fasist Diktatorlugun yaninda ufak bir kivilcimdir, 12 Eylul 7 kasim 1982 ye kadar surmustur, Kemalist Fasit Diktatorluk ise kurulusundan 1946 ya kadar surmustur.
Kemalist askeri fasist diktatorluk doneminde Adolf Hitleri, Mussolini, ve Franco gibi can emici fasistleri golgede birakmistir.
Soykirim, Toplu Katliam, Yargisiz infaz, sorgusuz ve sualsiz Idamlar, Cinayetler, kendisi gibi dusunmiyenlere yasam hakki tanimama vs vs.
Turkiyede`ki Irkcilik ozellikle Kemalizm tarafindan sozum Ona 1927 de, Laiklik, Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkcilik 1931 de, Devletcilik ve Inkilapcilik ile, Ozellikle Turkiye`de Azinliklar uzerinde yurutulen cirkin politikalarla, Uygulamada olan Askeri Fasist Diktatorlugu golgede birakmak, Hile ve Yalanlari ile gunumuze kadar Turkiye Isci ve Emekci Yiginlari uzerinde Fasist Diktatorluk sistemini gunumuze kadar getirmistir….
Isterseniz Bu Fasist Generaller Tayfasinin Tek Partili 1946 ya Kadar Askeri Fasist Diktatorlugun, Getirdigi Alti Faktorun Nitelik ve Niceliklerini Inceliyelim….
Kemalizmin Altı Oku ve Gerçekler
Anayasaya değişikliği vesilesiyle ileri sürülen, “Ataturk İlke ve İnkılâpları”na yapılan atıfların Anayasadan çıkarılması önerisi, beklenildiği gibi statükocuların istemezük hezeyanlarıyla karşılaştı. Bu tartışmalar içerisinde ileri sürülen akla ziyan savların hepsini bir tarafa bırakmakta yarar var. Tek bir noktayı belirtmek yeterli: Kemalizm eleştiricileri cephesinde bile, bu anlayışın bir bütün olarak cesurca tartışılması ve artık aşılması gerektiğini dile getirecek net bir pozisyon alış sözkonusu değildir. En liberal görünen burjuva ideologlar bile gerçekte belli Kemalist önyargılardan bütünüyle muaf değildirler.
1946’da Kemalist tek parti rejiminin sona ermesinin ardından, 1950 seçimlerine gidilirken, Ataturk ilke ve inkılâplarının geniş halk kitleleri gözündeki anlamını idrak etmiş olacak ki, zamanın CHP yönetimi, seçim bildirisinde, altı okun tümünü birden Anayasadan çıkarmayı taahhüt ediyordu: “Tek parti devrinin icabı sayılarak anayasaya sokulmuş olan 6 umdeyi oradan çıkaracağız.” Bugünse Kemalistler benzer bir öneriyi vatana ihanetle eş tutuyorlar! Kemalizmin temel ilkeleri olarak sayılan altı okun nasıl şekillendiğine ve işçi sınıfı açısından ne anlama geldiğine bakalım.
Kemalizm “Milli Mücadele” döneminin ideolojisi değildir
Kemalist ideolojinin temel unsurları olarak görülen ve “altı ok”la sembolize edilen ilkeler; cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik, laiklik ve inkılâpçılık idi. Bu ilkeler, resmi eğitim sisteminin yıllar boyunca propaganda ettiği gibi daha “Milli Mücadele” yıllarında benimsenen ya da bu mücadeleye kılavuzluk eden ilkeler olmadığı gibi, TC’nin kuruluşuna damgasını basarak daha baştan resmiyet kazanmış da değillerdi. Bir başka deyişle, bugün generallerinden profesörlerine tüm Kemalistlerin iddia ettiğinin aksine bu ilkeler “Kurtuluş Savaşının ve TC’nin kuruluş felsefesini” yansıtmıyordu. Nitekim Milli Mücadeleyi yürütüp başarıya ulaştıran ve böylelikle de TC’ye giden yolu açan I. Meclisin yekpare bir felsefesi ya da siyasi anlayışı olmadığı gibi, bu Meclis içerisinde Bolşevizme içten bir sempati duyan küçük bir gruptan, saltanat ve hilafet yanlılarına kadar geniş bir yelpaze mevcuttu.
Sözkonusu ilkeler, Kemalist bürokrasinin öncülük ettiği burjuva dönüşüm sürecinin çeşitli evrelerinde, günün ihtiyaçlarına yanıt olarak pragmatist bir biçimde gündeme getirilmiş, altları farklı dönemlerde farklı şekilde doldurulmuş, adları sonradan konmuş ve resmiyet kazanmışlardı. 1925 tarihli Takrir-i Sükûn Kanunu ve İstiklal Mahkemeleriyle, Kürtlerin ayaklanmaları bastırılmış, işçi sınıfının örgütleri dağıtılmış, bununla da yetinilmeyip, burjuva devlet aygıtı içinde ve Milli Mücadeleye önderlik eden kadrolar arasında da kapsamlı bir “temizlik” gerçekleştirilmişti. Böylelikle CHP’nin tek parti diktatörlüğünün önündeki engeller temizlenmişti. 1927’de CHP’nin II. Kurultayında Mustafa Kemal’in 36,5 saat süren Nutuk’u aslında, Milli Mücadeleyle başlayıp o güne dek uzanan tarihsel sürecin, zafer kazanmışlar tarafından yeniden yazılması ve böylelikle bir mitolojinin de temellerinin atılmasıydı. Aynı Kurultayda, CHP’nin ilkeleri olarak cumhuriyetçilik, milliyetçilik ve halkçılık benimsenmişti. 1931’deki III. CHP Kurultayında ise bunlara laiklik, devletçilik ve devrimcilik de eklendi. 1935’deki IV. Kurultayda ise, parti programına, “Partinin güttüğü bu esaslar Kemalizm prensipleridir” cümlesi eklenerek, “Kemalizm” ifadesine resmiyet kazandırılmıştı. Sözkonusu ilkeler 1937’de de Anayasaya dâhil edildi.
Cumhuriyetçilik
İttihat ve Terakki’nin tüm genç subayları gibi Mustafa Kemal de “devlet-i Osmaniyi kurtarma” ve onu modern temellerde ayağa kaldırma heveslisi bir gelenekten geliyordu. Bunun yolu ona göre de Batı ile bütünleşmekten ve onun düzeyine çıkmaktan geçiyordu. Padişahın yetkilerinin sınırlandırıldığı ve göstermelik bir düzeye çekildiği Anayasal monarşi bu açıdan biçilmiş kaftandı ve yeni gelişmekte olan burjuvazinin çıkarlarıyla da uyumluydu. I. Dünya Savaşının öncesinde arzulanan ve yaşananlar da bu yöndeydi. Ne var ki Osmanlı’nın savaştan yenik çıkması ve başkenti olan İstanbul’un işgal edilmesi durumu değiştirdi. Emperyalist işgale tümüyle boyun eğen saltanatın, üstelik de kendisini kurtarmaya çalışanları vatan haini ilan edip haklarında idam fermanı çıkarması, anayasal monarşi hayallerinin suya düşmesini ve Mustafa Kemal ekibinin ister istemez saltanatı dışlayan bir çözüm arayışına girişmesini beraberinde getirdi.
Böylece Batı kapitalizmine entegre olarak devleti kurtarmanın ve onu modern kapitalist temellerde yeniden inşa etmenin tek yolu, saltanatın tasfiye edilmesinden, monarşiye son verilmesinden ve dolayısıyla cumhuriyetten geçiyordu. Bu aynı zamanda Sarayın aforoz ettiği Mustafa Kemal ve ekibi açısından siyasal iktidar üzerinde belirleyici olmanın geriye kalan tek yolu idi. Bu bağlamda, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu meşhur vecizesi, egemenliğin gerçekten “millete” ait olduğunu değil ama artık kesinlikle padişaha ait olmaması gerektiğini anlatıyordu. Dolayısıyla, cumhuriyetçilik, egemenliğin mülk sahibi sınıflarda ve onunla iç içe geçip ona öncülük eden Kemalist bürokraside olduğu gerçeğinin ifadesiydi.
İşin aslında cumhuriyet, sözcük anlamıyla, egemenliğin “bir yerde toplanmış halk topluluğunda”, cumhurda, olduğu anlamına gelir. Cumhuriyet sözcüğünün karşılığı olduğu respublica, siyasetin “kamu”ya, yani tüm topluma ait olduğu rejim demektir. Bu durumda cumhuriyet, toplumun kendi kendisini yönetmesini yani demokrasiyi de içinde barındırmalıdır. Ne var ki, kavramların soyut dünyasından gerçek dünyaya geri döndüğümüzde, hiçbir burjuva cumhuriyette, siyasal iktidarın tüm topluma ait olduğunu göremeyiz. Toplum sınıflara bölünmüştür ve siyasal egemenlik de gerçekte iktisaden egemen olan sınıfa aittir. Kapitalist toplumda demokrasi, burjuva demokrasisidir. Ancak burjuvazi normal koşullarda egemenliğini olağan yollardan sürdürebilmek için işçi sınıfı ve emekçilerin de siyasal haklarını belli ölçüde tanımak zorunda kalır. Yalnızca tüm toplumun üyelerinin biçimsel eşitliği anlamına geliyor olsa bile, bu durum, kapitalizm öncesi toplumlara göre önemli bir ilerlemedir. İşte cumhuriyet ve demokratik haklar arasındaki bu içsel ilişkiden ötürüdür ki, işçi sınıfı, feodalizme, monarşiye ve Asyatik despotizme karşı mücadele bayrağına cumhuriyet talebini de işlemişti.
İşçi sınıfı açısından cumhuriyet rejimini savunulur ve anlamlı kılan şey, onun demokratik mahiyetidir. Dolayısıyla demokratik olmayan kendinden menkul bir cumhuriyet işçi sınıfı için bir şey ifade etmediği gibi, cumhuriyet olmadan da burjuva demokrasisi pekâlâ mümkündür. Kapitalizmin beşiği olan Hollanda ve İngiltere bugün bile krallıktırlar; ancak burjuva demokrasisinin göreli genişliği, bu ülke işçi sınıflarının siyasal gündeminden cumhuriyetçilik ilkesinin zaman içerisinde düşmesi sonucunu doğurmuştur. Aynı şeyi Belçika, İspanya ve Japonya için de söylemek mümkün. Burada önemli bir hususa daha değinelim. İşçi sınıfı açısından demokratik cumhuriyet talebinin hiçbir şekilde yeterli olamayacağı gerçeği daha 1848 devrimleri sırasında ortaya çıkmıştı. Demokratik cumhuriyet talebiyle yola çıkan burjuvazinin o günkü en ilerici kanadının programı bile işçi sınıfı açısından yetersiz idi ve tam da bu nedenden ötürüdür ki, işçi sınıfı kendi hedefini yalnızca demokratik bir cumhuriyetle sınırlamamış, daha o günden önüne sosyal bir cumhuriyet hedefini koymuştu. Bu hedef, zaman içerisinde Komün tipi bir iktidarla somutlaşıp Sovyet Cumhuriyeti olarak 1917’de zafere ulaşacaktı.
Kemalist cumhuriyetçilik anlayışı bu açıdan temel bir sorunu içinde taşır. Bu cumhuriyet daha en başından itibaren ne ilkesel olarak ne de pratikteki uygulamalarıyla demokratik bir içeriğe sahiptir. Demokratlık prensibi, Kemalizmin ne temel ilkeleri arasında ne de sonradan icat edilen “yardımcı ilkeler” arasında mevcuttur. Kemalist rejimin Adalet Bakanı ve önde gelenlerinden Mahmut Esat Bozkurt, Hitler’in ve Mussolini’nin Ataturk’ü örnek aldığını söylemelerinden gurur duyuyor ve şöyle diyordu: “gerek nasyonal sosyalizmin ve gerek faşizmin Mustafa Kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor[lar]. Çok doğrudur. Çok doğru bir görüştür. Kemalizm otoriter bir demokrasidir. … Demokrasi de bundan başka bir şey olamaz.”[2]
İşçi örgütlerinin, grevlerin, komünist parti ve düşüncenin yasaklanması, Kürt isyanlarının defalarca kıyımlarla bastırılması, azınlıkların mübadelesi ve geriye kalanların büyük baskı altına alınması, Takrir-i Sükûn Yasası, İstiklal Mahkemelerince binlerce kişinin sudan sebeplerle idam edilmesi, 30’larda siyasi ve toplumsal baskının faşizan boyutlara tırmanması vb. gibi cumhuriyetin ilanından sonraki anti-demokratik uygulamalar bu otoriter “demokrasi” hakkında yeterli fikir vermektedir. Ayrıca, cumhuriyetin ilanını takip eden süreçte olduğu gibi onu önceleyen süreç de, mülk sahibi sınıfların muhalif temsilcilerinin dahi suikastlara varacak boyutlarda baskıcı yöntemlerle susturulmasını içeriyordu. Bu süreçte yaşananlar, cumhuriyet döneminde yaşanan çok daha ağır baskı koşullarının bir habercisiydi. Nitekim saltanatın kaldırılması görüşmelerinde yaşananlar bunun sadece bir örneğiydi.
Mecliste saltanatın kaldırılması görüşmeleri, Mustafa Kemal’in de içinde olduğu 82 milletvekilinin önergesiyle başlamış ancak sonuç alınamamıştı. 1 Kasım 1922’de tekrar görüşülen konu, komisyona havale edilmiş ve komisyonda da görüşmeler tıkanma noktasına gelmişti. Mustafa Kemal’in “burada toplananlar, meclis ve herkes sorunu doğal bulursa, sanırım ki uygun olur. Yoksa yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır ama, belki birtakım kafalar kesilecektir” şeklindeki tehdidi ile aynı gün saltanat oybirliği ile kaldırıldı. Ne var ki, Milli Mücadeleye önderlik eden bu I. Meclis, daha önce de değindiğimiz üzere, cumhuriyet kurmak için değil, saltanat ve hilafeti kurtarmak ve işgali kırmak amacıyla yola çıkmıştı. Mustafa Kemal ve ekibi, Meclis içerisinde kendilerine muhalif olanların direncini kırmayı başaramamıştı. Önce kendilerini Müdafaa-ı Hukuk grubu olarak örgütleyen Kemalist ekip, ardından Milli Mücadelenin amaçlarını ve çerçevesini belirleyen Erzurum ve Sivas Kongrelerinin kararlarını bu grubun biricik amacı olarak ilan ettiler. Böylelikle, Milli Mücadelenin yalnızca kendileri tarafından verildiği şeklinde bir izlenim yaratılmış oluyordu.[3] 1923 Nisanında Hıyanet-i Vataniye kanununda yapılan değişiklikle muhalefet imkânsız hale getirildi. Ardından da Meclis dağıtıldı. Yeni Meclise kimlerin milletvekili “seçileceğini”, oluşturulacak listede kimlerin yer alacağını belirleyen tek bir kişi vardı: Mustafa Kemal. Göstermelik bir seçimin ardından oluşan II. Meclisin neredeyse tamamı artık bu gruptan oluşuyordu. Grup kendisini 9 Eylül 1923’de Halk Fırkası olarak adlandırdı. İktidarın bir parti aracılığıyla tek bir ekibin elinde tekelleşmesine rağmen, cumhuriyetin ilanı yine aynı grup içinde yaşanan şiddetli iç tartışmaların ardından ancak 29 Ekim 1923’de gerçekleştirilebildi.
Yeni rejimin tek adam ya da tek parti diktatörlüğü olduğu şeklindeki eleştirilere karşı Mustafa Kemal’in açıklamaları, bunu reddeden değil açıkça ilan eden bir içeriktedir: “Bu milletin siyasi fırkalardan çok canı yanmıştır. Halk Fırkası dediğimiz zaman bunun içine bir kısım değil, bütün millet dâhildir.” Mademki Halk Fırkasına bütün millet dâhildir, bu durumda “milli egemenlik” de CHP’nin egemenliği anlamına geliyordu! CHP’nin bu egemenliği hangi temsilciler aracılığıyla kullanacağı, Meclise kimlerin gireceği, kimlerin devlet aygıtının hangi pozisyonunda yer alacağı vb. ise yine öldüğü tarihe kadar Mustafa Kemal tarafından belirlenecekti.[4] Klasik burjuva devrimlerinin cumhuriyet talebi parlamenter demokrasiden ayrı düşünülebilir bir şey değildi. Gerçekten de burjuva demokrat anlamda bile “özgür” seçimlerin olmadığı bir cumhuriyet ise, “milli egemenlik” düşüncesiyle çelişmektedir. Türkiye’de yaşanan durum bu açıdan 20. yüzyıl dünya tarihindeki ilk cumhuriyet garabetlerinden biridir ama sonuncusu olmamıştır.
Sayin Yasin, Hem Alevi Hemde Ataturkcusunuz!!!! Dusmanina Asik Olan Hinzir Pasanin eniklerinden birisin. DERSIM SOYKIRIMIN tek sorumlusu Savundugun (MISTO KOR) Kor Mustafa nin eseridir, Manevi Kizi Sabiha Gokceni Dersimi Bombalamaya Gonderen Savunmasiz insanlari hunarca katlettiren AZILI IRKCI KAN EMICI FASIST ATATURK`TUR.
Hace Bektasi Veli Dergahini Kapattiran Tek Dil, Dek Din, Tek Irk politikasini getiren nice Soykirim, Katliam, Cinayet, Yargisiz Infaz ve nice zulumlerin tek sorumlusu, Savunmaya calistigin kan emici Ataturk denen vampirin eseridir.
Senin gibi Hizir Pasalarin ve Izzettin Doganlarin Enikleri yiginla vardir, icimizdeki Ihanetci, Isbirlikci, Teslimiyetci ve Dusmanina Asik Olan Onursuzlarsiniz. Sizin gibi Onursuzlar var oldukca Bu yola her zaman engel olacak ve zarar vereceklerdir.
Sizin Yalanlariniza, Hileleriniz, Kahpelikleriniz, Onursuzluklariniz, Serefsizlikleriniz ve Isbirlikciliginiz Bize Dert Oldu. Bizimde Size Karsi Onurlu Direnizimiz, Sen Ve Senin Efendilerine Dert Olsun
Ya siz neyin kafasını yaşıyosunuz atatürk olmasaydı sen olmazdın atatürke laf söyleyemezsiniz bir alevi olarak türkçüyüm milliyetçiyim atatürkçüyüm sonuna kadar asimile olmayın aleviler türkmen özbe öz türktür boş yapmayın tarih okuyun alevilik osmanlıdır ne kadarda inkar etseniz alevilerin kökü osmanlıya dayanır osmanlıda bir çok padişah alevidir biz türk diyiliz diyenler sonradan asimile olmuşlardır
KEMALIZM; SADECE IRKCI, MILLIYETCI FASIST DIKTATORLUK DEGIL.
AYNI ZAMANDA DINCI YOBAZDIR.
1. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla hiç ilgisi olmadığını bildiriyor. Bazı kimseler çağdaş olmayı kâfir olmak sayıyorlar. Asıl küfür onların bu zannıdır. Bu yanlış tefsiri yapanların maksadı İslâmların kâfirlere esir olmasını istemek değil de nedir? Her sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, dimağladır.
Mustafa Kemal Ataturk.
2. Bizi yanlış yola sevk eden habisler, biliniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşlerdir. Saf ve nezih halkımızı hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz, görürsünüz ki, hep din kisvesi altındaki küfür ve alçaklıktan gelmiştir. Onlar her hayırlı hareketi dinle karşılarlar, halbuki hamdolsun hepimiz dindarız, artık bizim dinin icaplarını, dinin yasaklarını öğrenmek için şundan bundan derse ve akil hocalığına ihtiyacımız yoktur. Milletimizin içinde hakiki, ciddi alimler vardır. Milletimiz bu gibi alimleriyle iftihar eder. Bu gibi alimlere gidin, bu efendi bize böyle diyor, siz ne diyorsunuz deyin. Fakat umumiyetle buna da ihtiyaç yoktur. Bilhassa bizim dinimiz için herkesin elinde bir ölçü vardır. Bu ölçü ile hangi şeyin dine uygun olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Eğer bizim dinimiz akla mantığa uygun bir din olmasaydı mükemmel olamazdı, dinlerin sonuncusu olmazdı.
Mustafa Kemal Ataturk.
3. Bütün zorba hükümdarlar hep dini alet edindiler; Hakiki ulema, dini bütün alimler hiçbir vakit bu zorba hükümdarlara boyun eğmediler. Fakat gerçekte alim olmamakla beraber, sırf o kılıkta bulundukları için alim sanılan, çıkarına düşkün haris ve imansız bir takım hocalar da vardır. Hükümdarlar işte bunları ele aldılar ve işte bunlar dine uygundur diye fetva verdiler. Gerektikçe yanlış hadisler uydurmaktan çekinmediler. Gerçek ve imanlı ulema her vakit her devirde bunların kinine hedef oldu.
Mustafa Kemal Ataturk.
4. Şu anda batıl itikatlardan oluşan ikinci bir din mevcuttur.Fakat bu cahiller sırası gelince aydınlatılacaktır.
Mustafa Kemal Ataturk.
5. Milletimiz daha da dindar olmalıdır diyorum.Ama bütün sadelik ve güzelliği ile.Dinime,bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum.Şuura aykırı ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
6. Size Bombasırtı vakasını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperlerimiz arasında mesafemiz sekiz metre, yani ölüm muhakkak, muhakkak… Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulamamacasına tamamen düşüyor, ikincidekiler onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar gıptaya şayan bir itidal ve tevekkülle, biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir fütur bile göstermiyor; sarsılmak yok. Okumak bilenler ellerinde Kur’anı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelimei şahadet getirerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şaşılacak ve övülecek bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur.
Mustafa Kemal Ataturk.
7. Hiçbir zafer gaye değildir. Zafer ancak kendisinden daha büyük bir gayeyi ede etmek için belli başlı vasıtadır. Gaye fikirdir. Bir fikre dayanmayan zafer yaşayamaz. Her büyük zaferin kazanılmasından sonra yeni bir alem doğmalıdır. Yoksa başlıbaşına zafer boşa gitmiş bir gayrettir.
Mustafa Kemal Ataturk.
8. Efendiler, camiler birbirimizin yüzüne bakmaksızın yatıp kalkmak için yapılmamıştır. Camiler itaat ve ibadet ile beraber din ve dünya için neler yapmak lazım geldiğini düşünmek yani meşveret için yapılmıştır. Millet islerinde her ferdin zihni başlıbaşına faaliyette bulunmak elzemdir.
Mustafa Kemal Ataturk.
9. Bir dinin tabiî olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uygun olması lazımdır, bu`da islamdir.
Mustafa Kemal Ataturk.
10. Bizim dinimiz, milletimize hakir, miskin ve zelil olmayı tavsiye etmez. Tam tersine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin izzet ve şerefini korumalarını emrediyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
11. Türkiye’de Bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk gayesi, halka hürriyet ve saadet vermek, askerlerimize olduğu kadar sivil halkımıza da iyi bakmaktır.
Mustafa Kemal Ataturk.
12. Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla ilgisi olmadığını söyler. Bazı kimseler modern olmayı kafir olmak sayıyorlar. Asil kafirlik onların bu inanışıdır.
Mustafa Kemal Ataturk.
13. İlk olarak KURAN’ın dilimize çevrilmesini emrettim. Bu da ilk defa olarak Türkçe’ye çevriliyor.
Mustafa Kemal Ataturk.
Gunu gelecektir, Adolf Hitler, Mussolini ve tebrik mektubu gunderdigin Franco gibilerin sahip oldugu yapilanmalarla farkin olmadigin, fazlan odugu, Fasist Irkci ve Milliyetci mantigin bas mimari oldugun herkes tarafindan bilinecektir…
Baskoylu
Saygideger Dostlar.
Kemalizmi kavramak ve dogru tahlil etmenin yolu, Irkci ve Milliyetci yanimizi rafa kaldirmamizdan gecer.
Gizli Irkcilik ve Milliyetcilik, Asiri Irkci ve Milliyetcilikten daha tehlikeli ve zararlidir, Cunku boylesi mantiga sahip olanlar, Devrimin onunde en buyuk engeldirler.
Turkiye`de kendisine Demokrat, Aydin, Ilerici ve daha ileri giderek Sosyalist, Marksist, Kominist Devrimci olarak goren ve gormeye calisanlar bile Kemalizmin gercek yuzunu gormekten korkmaktadirlar.
Turkiye Halklarin Bas Dusmani Olan Kemalizmin Yaptigi Milli Burjuva Devrimlerin Halka yonelik devrimler (Yenilikler) olmadigini, Turk Irkciligi ve Milliyetciligine yonelik yenilikler oldugunu gormenin yolu, Duyarli olmaktan gecer.
12 Eylul Askeri Fasist Cunta, 1923 den 1946 ya kadar olan Askeri Fasist Diktatorlugun yaninda ufak bir kivilcim ve onun ufak bir yansimasi oldugunu gormek icin, Turkiye tarihini kavramaktan gecer.
1 Mayis Dunya Emekciler Bayramini, Bir Mayis Bahar Bayrami Olarak Ceviren, 1 Mayis Dunya Emekciler Bayramini Yaskliyan, Fasist Yasa ve Kanunlarin kurucusu`nu Devrimci, Ilerici, Aydin ve Demokrat gormeye calismak!! Siyasi yetersizlik ve zayifliktir.
Mustafa Suphi ve 14 yoldasini Karadenizde turlu oyunlarla hunarca katleden mantik, Sosyalizmin ve Kominizmin bas dusmani oldugunu, Adolf Hitlerin ustasi oldugunu gosteren en guzel ornekleridir.
Turkiye Ezilen Halklarin Kardes Olduguna dair hic bir yazisi ve nutku bulunmiyan, Butun Nutuklari Irkci, Milliyetci ve Gerici soylemlerle gercek kimligini acikliyan mantik, Turkiye Halklarin Dusmani olup,
NE MUTLU TURKUM DIYENE.
Ataturk.
Ey Türk gençliği ! Birinci vazifen Türk istiklal ve cumhuriyetini ilelebet korumak ve müdafaa etmektir.Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.
Ataturk
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük isler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.
Ataturk.
ve benzeri bir yigin Kurtcu ve Turanci mantigin en guzel ornekleridir…
Kendisini Demokrat, Sosyal Demokrat, Aydin, Ilerici ve daha ileri giderek Sosyalist yapilanma icinde goren ve gormek istiyenler, 1 Mayis Dunya Emekciler Bayraminda Alanlara Gidip Kutlamaya Calisirken, Diger Yandan 1 Mayisi Yasakliyan Zihniyetin takipcisi ve savunusu olmaya calismanin anlami! Ayni anda hem beyaz hemde siyah olmayi savunmaktir, kabacasi Riyakarlik ve Inkarciliktir, Iki Yuzluluktur….
Kendi Ateslerinde Yanamayanlar, Baskalarinin Ateslerinde Yanamazlar.
Kendi Ateslerinde Sinamayanlar, Baskalarina Sinamada Ornek Olamazlar.
Devrimcilik Bir Yasam Bicimidir.
Kendisinden Baskasinin Olamayanlar, Asla ve Kesinlikle Devrimci Olamazlar….
Saygi ve Insani Sevgilerimle.
Baskoylu
Saygideger Dostlar.
Fasizm; Demagojik soyleminin temel unsurlari; Burjuva devletin ve duzenin kutsanmasi, koyu Irkcilik, Milliyetcilik, Militarizm ve azgin bir Anti-Komunizmdir.
Mustafa Kemal Ataturk, iktidara geldigi gunden itibaren Kurtulus savasinda kendisine en buyuk destegi veren, Ulkede bir cok Emperyalist guclerin terk etmesini sagliyan Bolsevik iktidarina sirt cevirmis, Turkiye Musluman ve Milliyetci bir ulke oldugunu ve Sosyalizmin Turkiye icin bir sistem olmadigini, Izmir Iktisat Kongresinde`ki konusmasinda, Emperyalizme ve Milli Burjuvaziye ulkeyi nasil teslim edilmesi gerektigini acik acik soylemistir.
En yakin arkadaslarin hepisinin Irkci ve Milliyetci oldugunu goz onunde bulundurursak, CHP icinde turuyen MHP ayni mantigin urunudur. sozum ona CHP den daha Irkci ve Milliyetci gorunum veren ozunde ise ayni mantiga hizmet eden bir yapilanmadir.
Demokrat ve Sosyal demokratlari da icinde barindirma amacinda olup, Halkci Parti gorunumunu vererek, Turkiye`de Demokrat ve sosyal demokratlarida kendi fasist yapilanmasi icinde barindirarak susturmaya ve gelisebilecek mucadelelerden ali koyma cabasidir.
Basbug Alparslan`dan once Basbug Ataturk vardi… Dolayisiyla Ulkucu-Fasist hareket soz konusu oldugunda da durum degismemektedir, CHP ile MHP arasinda sadece iki BAS harf degisikligi vardir, Yani C ile M harflerin farkliliklarindan baska bir degisiklik yoktur.
Ulkucu-Fasizmin ideolojisi de, kendi Irkci ve Milliyetci devleti kutsiyan,
Komunizmi; Milliyetcilige ve Burjuva devlete karsi oldugu icin en buyuk dusman ilan eden, Laikcilik, Demokrasi gibi yaftalamalarla kendisini toz pembe gosterip, genis kitle yiginlardan gelebilecek mucadeleyi engellemek icin bas vurdugu siyasi kurnazligin en guzel aciklamasidir.
Sonuc olarak Genclige Hitabesinde, Istiklal Marsinda ve butun nutuklarinda Turk Irkini “Ustun Irk” olarak goren, Milliyetci, Irkci ve Soven bir anlayisa dayandigini gorebiliriz.
Dolayisiyla Turk Fasizmin Ideolojik Koku, Turkcu ve Turancicilik Ataturk`un temel dusuncesinden geldigini nutuklarinda ve genel soylemlerinde gorebiliriz
Turkiye`de Fasist Kemalist gunumuzun (Kontrgerillasi)Osmanli donemin Ittihat ve Terakki olusumu ve uzantisidir.
Ulkucu- Fasist Ideolojinin bir diger unsuru olan, Ataturk`un yasama uyguladigi “Turan” ulkusu Devleti kurtarma, refleksinin uzantisi olarak Turk Irkina Dayali Bir Milletin Olustudugu Bir Devlet Kurma Fikrinin Somutlasmasidir.
Turk Irkciligin ve Milliyetciligine Turancilik verilen bu akim, 1910`lu yillarda Carlik Rusya`sinda yasiyan ve “Turklerin yasadigi butun topraklarin tek bir Turk Devleti altinda birlstirilmesi” idealini savunan Turk Milliyetciler (Gaspirali Ismail, Ahmet Agaoglu, Yusuf Akcura” vs gibi kisilerce yaratilmis ve Osmanli`daki Turkculer de bunlardan etkilenerek Milliyetci ve Irkci fikirleri savunmaya baslamalarindan dolayi, Son Osmanli Donemin en onemli Siyasi Gucu Olan, Ittihat ve Terakki olusum tarafindan sahiplenmesi, Turanciligin resmi ideolojisi ve “Turan” idealinin ve devlet politikasinin vaz gecilmez ideolijisi haline gelmmistir.
Ataturk bu olusumun icinden gelmesi, Iktidara gelir gelmez, Irkci ve Milliyetci nutuklarla, kendisine karsi gelen farkli etnik kimliklere yonelik, katliam ve soykirimlara bas vurmasi rastlanti degildir..
Bazi arastirmacilar tarafindan Ozellikle Nihal Atsiz`i Turkiye`de Fasizmin temel kurucusu ve savunucusu olarak gormeye calismalari, Ozunde Fasizmin temel kurucusu olan Ataturk`u kollama ve Koruma mantigindan oteye gitmemektedir.
Sonuc olarak Turkiye`de Ulkuculuk, Turancilik, yeni bir olusum degildir, Osmanli doneminde Ittihat ve Terakki okullarinda egitilmis, Ataturk, ve Arkadaslari iktidara geldiklerinde bunu TC kanun ve yasalarina uygulamis, Cinayetleri, Katliamlari ve Soykirimlari ile, Adolf Hitler ve Mussolini gibi Irkci ve Milliyetcilerin ustasi olma unvanini elinde bulundurmaya devam etmektedir…..
Fasizm kendine hizmet eden ve kendi Celladi olanlarin isi bittiginde, bildikleri ile yok etmesi tarihte olan gerceklerden biridir. nasilmi?
Ataturk`un en buyuk cellatlarindan biri olan Topal Osmanin daha once basinin kesilmesi, basi kesildigi icin, daha sonra bu katil cellata verilen idam cezasindan dolayi basi olmadigi icin ayaklarindan meydanda asilmasi!!!! Fasizmin Kan Emici Bir Vampir Oldugunu gorebiliriz. boylesi ve benzeri ornekleri ile….. Fasizmin nasil bir insanlik dusmani oldugunu ispatlamistir……..
Saygi ve Insani Sevgilerimle.
Baskoylu
Ataturk; Adolf Hitler, Mussolini gibi kan emici fasist irkci ve milliyetci mantigin ustasidir.
Ataturk denen Irkci Fasist ve kan emici yasadigi gune kadar Turkiye sinirlari icinde islenen Soykirim, Toplu Katliamlarin, Cinayetlerin ve Yargisiz infazlarin tek sorumlusudur.
Gecmisinden ders cikarmiyan Gelecege saglikli bakamaz. Yenilgileri hazmetmiyen, (kabullenmiyen) Zaferleri kutliyamaz..
ozellikle Kemalizmin gerceklerini arastirmiyan veya arastirmasina ragmen tutucu yaklasimlarindan ve ya Milliyetci yanlarindan dolayi bazi gercekleri kabul etmemeleri…. farkli tepkilere ve kisisel surtusmelere yon vermeye calisilmasi!!!
His kuskusuz forumda olumsuzluklara yol acmaktadir… Ideolijik, Politik ve fikir alisverisi yerine, SEN – BEN gibi kisisel satasmalara yon verilmektedir, Bunun temel nedeni ise.. BENLIGI (Bencilligi) asmamamizdan kaynaklanmaktadir. onumuze ne kadar belge ve kaynak gelirse gelsin… kabullenemiyor ve kabullenmek istemiyoruz..
Boylesi tutuculugumuzu birakmanin yolu.. kendimizi yenilemekten gecer… yok degilse saplantilarimizla kalip gideriz. Yanlis ile dogruyu secmekte zorlanir.. Aklin yolu ve vicdaninimizla hareket etmemis oluruz.
Boylesi bir ortam icinde olmanin verecegi sonuc.. Degil Kendimizi Ateist, Komunist, Sosyalist gormek…
Aydin, Ilerici ve Demokrat, bile gorme hakkina sahip degiliz.
Adolf Hitler’in hayranlik besledigi Irkci ve Milliyetci devlet adami ve askerler arasinda Mustafa Kemal Ataturk basta gelenlerin arasindadir.
Hitler, Ataturk’e hediye ettigi zihrli bir Mercedesle de gosterdigi bu hayranligini cesiitli vesilelerle ve orneklerle hep yinelemistir.
Adolf Hitler Versailles Anlasmasini yirtarken, Sevr’i kastederek “Ataturk’un 10 Yil Once Yaptigini Biz Simdi Yapabiliyoruz” surekli tekrarlamasi unludur..
Adolf Hitleri`in “Hitler’in Sofra Sohbetleri” adli bu kitap, Alman devlet adaminin 2. Dunya Savasi butun hiziyla surerken gizli karargahindaki aksam yemeklerinde yaptigi konusmalardan Turkce`ye civrilisine bakalim.
1. “Arkasında ordusu olmayan bir kumandan uzun süre ayakta kalamaz. Atatürk de iktidarını Halk Partisi sayesinde güvenceye aldı. İtalya’da da aynı şey geçerli. Eğer Antonescu bugün ortadan kaybolacak olsa, ordu içinde onun yerine talip olacaklar arasında korkunç bir mücadele başlar. Ama onun yerine geçecek kişiyi belirleyecek bir örgüt olsa, bu olmazdı.'”
Adolf Hitler.
2. “Bizim Amacımız Dünyayı Nazi Egemenliği Altına Almak Ama Ben Türkiye İle Hiç Bir Zaman Düşman Olmayacağım…yani, “Dünyada savaşmayacağım tek ülke Türkiye’dir.”
Adolf Hitler
3. “Benim ustam Il-Duce’dir, ama onun ustası da Mustafa Kemal’dir.”
Adolf Hiler
4. “Bütün enerjimi Atatürk’ten alıyorum.O’nun hayatı bizim feyizli ışığımızdır.”
Adolf Hitler
5. “Mustafa Kemal’in ilk oğrencisi Mussolini,ikinci öğrencisi de benimdir.”
Adolf Hitler.
Baskoylu