Türkiye Cumhuriyetinin hukuk kurumu tüm mahkeme salonlarında, yargıç heyetinin konuşlandığı yerin arkasında ki duvarda yazılı “ADALET MÜLKÜN TEMELİDİR” sloganının açılımı; “Adalet mülkün, dolaysıyla mülk sahiplerinin emrindedir” anlamındadır. Zira uygulamada bu gerçekle zaten karşı karşıyayız. Mülk, üzerinde üretim yapılan nesnel alandır. Bu alan kişilerin özel mülkiyetinde ise ki öyle, bu mülkiyet ilişkisinin öngördüğü hukuk normları özel mülkiyeti ve onun yaratacağı tüm olumsuzlukları ve haksızlıkları meşru gören bir adalet anlayışı yaratacaktır. Adalet konusun da ülkemizde yaşanan budur; mahkeme salonlarında ki soysuz slogan da bu adaletsizliğin somut kanıtıdır.
Anadolu coğrafyasında bu soysuz sloganın mahkeme duvarlarına özenle yerleştirilmesinde ki amaç, bireyleri özel mülkiyet hırsına özendirmek, bu hırsın da hukuksal güvence altına alındığının beyanıdır. Özel mülkiyet sistemini devletin temel politikası olarak benimseyen TC devletini kurucu zihniyet, Anadolu da kadimden beri ortakçı mülkiyet üzerinde şekillenmiş sosyal yapıların yarattığı uygarlıkları Türklüğe mal etme, tüm yaşamsal değer ve özellikle de barışçı paylaşım kültürünü toplum belleğinden silmeyi hedeflemektedir. Aynı kafa farklı etnik köken ve inançtan oluşan Anadolu halklarının tarihsel belleğini silmek üzere Türkçülüğü öven ırkçı, abuk sabuk sloganlar üretti;1960’lı yıllarda 15 bin yerleşim birimi köy adını toplumu Türkleştirme amacıyla değiştirdi.
Anadolu da binlerce yıl hükümran olmuş ortakçı mülkiyete dayalı yaşam tarzı, bu maddi temelin karakterine uygun siyasal üstyapı (Kırklar Cemi), kendine özgü hukuk (Görgü-Sorgu Cemi) kuralları ve kalıcı kültürel değerler yaratmıştır. Bu değerler arasında paylaşım kültürü önemli bir yer tutmaktadır; zira bir arada barış içinde var olabilmenin maddi dayanağı paylaşım kültürüdür. Anadolu da site devletler (Rızalık Şehri) çevresinde varlığını sürdüren ortakçı mülkiyet, Roma istilasıyla başlayan süreçte gasp ve talan yöntemiyle özel mülkiyete dönüşmeye başlamış, Türk-İslam Selçuklu döneminde aynı süreç devam etmiştir. Osmanlı hükümranlık alanını genişlettikçe gasp ettiği alanları belli kişilere kiraya vererek yerli halkı yerinden yurdundan sürmüş, bu yöntemle toplumu açlığa mahkûm eden Osmanlı, Anadolu da sürekli halk isyanlarına muhatap olmuştur.
1826 da 2. Mahmut’un kararıyla gerçekleşen “Vaka-i Hayriye” hareketi Anadolu da ki Alevi dergahları çevresinde ki ortak mülkü gasp olayıdır. Bu olaylarda dergahların tüm mal varlıkları yağmalanmış pirler öldürülmüş, yazılı belgeler imha edilmiştir. 2. Mahmut’un Vaka-i Hayriye kararının gerekçesi her ne kadar Yeniçeri teşkilatını kaldırmak olsa da uygulama, Alevi dergahlarının ortak mülklerinin gaspı olarak gerçekleşmiştir. Bundan amaç, Anadolu sathında ortakçı mülkiyeti ve onun üzerinde şekillenen hümanist değerlerin maddi temeli olan paylaşım kültürünün toplum yaşamından çıkarılmasıdır. 3 Kasım 1839 da çıkarılan Tanzimat Fermanı, Osmanlı Hanedanlığının mülkü olan tüm arazileri kişilerin özel mülkiyetine dönüştürme kararıdır.
Tarihsel kronoloji gösteriyor ki, Anadolu coğrafyasında tüm siyasal iktidarların ilk hedefi, ekilebilir toprağın ortakçı mülkiyetini yok etmek; yerine özel mülkiyeti ikame ederek bireylerin zihninde yaratılan bencil hırsa toplumsal boyut kazandırmak. Günümüzde bu amaç gerçekleşmiş, paylaşım kültürünün temsilcisi Alevi toplumu da dayatılan bu ortamdan önemli oranda etkilenmiş olmasına karşın, ‘Göl yerinden su eksik olmaz’ deyiminin gerçekliğini kanıtlarcasına PAYLAŞIM kültürünün Anadolu topraklarında ki tohumları GEZİ İSYANINDA filizlenmiş, bir bardak su, bir simit, tek kişilik uyku çadırı, bir lokma ekmek, zalimin zulmü, polisin gazı paylaşılarak birlikte var olunabileceği tüm dünyaya gösterilmiştir..
Devam edecek.
Bektaş Özgür Devrimci Aleviler Birliği. 17 Temmuz 2015.
İlk yorum yapan olun