ALEVİLİK VE ASİMİLASYON
Alevi inancı, kültürel yaşam felsefesi ve dünya görüşü, inkârcı ve asimilasyoncu egemen dinlerin boyunduruğu altında yaşayamaz. Kendi tarihi geçmişi unutturulmuş bir kitle, ulusal, kültürel ve inançsal anlayışını bu koşullar altında yaşama geçiremez. Hal böyle olunca da egemen din ve kültürlerin basıncı altında erimeye ve yok olmaya mahkumdur.
Geçmişten bugüne, kendi gerçekliğine sahip çıkmayan kadim topluluklar, kendilerine yönelik her türden yok sayılma, imha ve inkârı reva gören egemen düzenin sistem aygıtları tarafından başkalaştırılarak kendisine yabancılaştırılır.? Sebebi ne olursa olsun, insanın kendisine yapabileceği en büyük kötülük, aslını özünü yitirmesi veya inkâr etmesidir. Maalesef günümüzde geldiğimiz nokta budur.
Bazı kendini bilmez Aleviler, makam, mevki ve çıkarları için aslını, özünü, kültürel ve inançsal değerlerini yok saymakta ve egemen sisteme kendilerini peşkeş çekerek özünü ve gerçeğini inkâr ve imha etmektedirler.
Pekiyi bu durum karşısında özüne sahip çıkan hakikat yanlısı Aleviler ne yapmalıdırlar ? Öncelikle, kendi içlerindeki özünü yitirmiş bu düşkünler olmak üzere, egemen sisteme karşı, baskı inkâr ve asimilasyona dur demeli ve birlik olmalıdırlar. Her ulustan, her dilden ve her renkten müteşekkil (Şekil ve şüphede kalan. Şekil ve şüpheden kurtulamayan.) Alevi toplumu, birlikte kolektif yaşamı var etmeli ve bu koşulları oluşturacak çözümler üreterek öz savunma oluşturmalıdırlar.
Aleviler, inançlarına, kültürlerine ve felsefi dünya görüşlerine sahip çıkarak, toplumsal ahlaki değerleri ile yaşama yön veren, insanî duyguları, barışçıl, özgürlükçü, eşitlikçi paylaşımdan yana yaşamı kutsayarak, yine, yeni ve yeniden var etmeliler.
Alevilik’in tarihi, kadim uygarlıkların geçmişine dayanır. Komün yaşamın ortakçı anlayışı olan Rıza Şehri’nin vardan var olan sınırsız ve sınıfsız topluma uluşma hedefinde, bilinçten gönle ve dile yansıyan haliyle özlenen şey, cenneti bu dünyada kurma isteği ve gerçek kılma eğilimidir. Bu gerçekliğe karsı çıkanlar, yılgınlık şerbetini içenlerdir. Yılgınlık şerbetini içenler şunu iyi bilmelidirler ki biz, şerbet içmeyiz, haksızlığa ve zulme karşı baş kaldıran tarihimizde, geçmişten günümüze nice ulu dolumuz vardır.
Alevilik, hakikat yanlısı uygar toplumun dünya anlayışıdır. 72 milleti bir nazarda gören, 18 bin alemi can gözü ile hakk bilen, insanı, doğayı, canlı-cansız tüm varlıkları kutsayan bir anlayıştır. Aleviler, bu güzelim inanca ( İNANÇ SÖZCÜĞÜNÜ DİN OLGUSU İLE KARIŞTIRMIYALIM) kültür ve felsefelerine neden sahip çıkmazlar ? Bunca katliam, bunca baskı ve asimilasyon Aleviler’i yıldırabilir mi ?
Hallac-ı Mansur, Şeyh Bedrettin, Pir Sultan, Börklüce Mustafa, Torlak Kemal yıldılar mı zalimin zulmünden ? Hayır (!) Fazıl gibi hançerlenirken bile dik durdular, zulme sömürüye karşı vaz geçmediler inançlarından ve değerlerinden, direndiler ve bugünümüze taşıdılar değerlerimizi bedel ödeyerek.
Yüzyıllardır Aleviler, egemene boyun eğmediler, içlerindeki Hınzır Pasalar’a biat etmediler, ya şimdi günümüz Aleviler’ine bakıyorum da Alevilik’e en büyük ihaneti yapıyorlar maalesef. Egemenin koltuğu altında minaresiz camilerde yola, erkâna uymayan, bize benzemeyen şekillerle kendi kendilerini asimile edip, inkâr ediyorlar. Kendilerini hakiki Müslüman olarak kabul edenler, İslam’ın özüyüz diyenler, Arap Çölleri’nde yol arayanlar, makam için ikrarını satanlar, soyunu bedevilere bağlayanlar, say sayabilirsen, bir başkasının bize zulmetmesine, yolu katletmesine gerek yok, satılık yol düşkünleri bunu layıkıyla yapıyorlar zaten egemen zalimlerin yerine.
Oysa biz Aleviler’in, gerçek değerlerimizin başında yolda birlik gelir, bir olmalı iri olmalı diri olmalıyız, her ortamda kendi içimizde can olmalıyız, bunu hem inançsal hem de siyasal yaşamda hayata geçirmeliyiz. Başka inançlardaki halklara dahi saygımız varken, kendimize olan saygımızı yitirmemeliyiz, senlik-benlik ayrımına düşerek “a” derneği, “b” federasyonu, “c” dergâhı, “d” ocağı v.b. ayrışmalara gitmemeliyiz. Gelin canlar bir olalım diyen Pir’in çağrısına uymalıyız, uymalıyız ki egemenin ve işbirlikçilerinin o güzelim yolumuza zarar vermelerini engelleyelim.
Ancak, yukarıda da açıkladığım gibi, yılgınlık yok, direnerek kazanacağız dönen dönsün ben dönmezem yolumdan diyen Pir Sultan’ın, bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık diyen Hünkâr Veli’nin, En-el Hakk diyen Halac-ı Mansur’un, bende sığar iki cihan ben bu cihana sığmazam diyen Nesimi’nin, zifiri karanlıkta demirin üstündeki karıncanın izini gören Pirler’in yolundan dönmeyeceğiz.
Karanlığa karşı ışık aşk olacağız, aşk ile yolu eğmeden bükmeden yürüyenlere…
Aşk ile Mehmet Yapıcı ( Devrimi