Cem, semah, dört kapı kırklarmakamı inanç rütüelinin Alevilikte olması, farklı din, inanç ve düşünceden çoğu insanın, Aleviliği tek tanrılı dinlere benzettiği gibi daha çok İslam’ın Şiilik Mezhebi Hz. Alicilik olarak görmektedirler. Bölge topluluklarının bu kültürsüzlüğü, Aleviliğin ve Alevilerin anlaşılmasını ciddi şekilde zorlaştırıyor. Üstelik Alevilerin yoğunlukta yaşadığı devletler, Alevilik üzerinde yasak, baskı, katliam uygulaması, Alevi olmayanları Alevilerden daha da uzaklaştırıyor. Söz konusu korku psikolojisiyle hareket eden sıradan insanlar, bir noktaya kadar anlaşılabilir. Fakat sosyalistlerin çoğunluğunun Aleviliği gerçek anlamda analiz etmeden, gerici düzenlerin uydurmalarıyla yetinilmesi, sosyalistlerin kültürel niteliklerini sorgulatmaya yetiyor.
Bölgedeki bir iki sosyalist örgüt hariç, diğerleri Aleviliğe nasıl ki tepeden inmeci yaklaşıyorlarsa, sosyalizmin bölge halklarına nasıl uyarlanacağı noktasında da aynı bilinçle hareket etmeleri, Aleviler ile sosyalistlerin birliktelik oluşturmasını hep engellemiştir. Aleviliğin sosyalizmden farklı olup olmadığını ya da Aleviler ile sosyalistlerin düşünce, yaşamsal ortak yanlarını daha net anlamak için, Alevilerin ağırlıklı olarak yaşadıkları Anadolu ve Mezopotamya gerçekliğine bakarak doğru sonuca gidebiliriz.
Örneğin Anadolu’daki Kızılbaşlar, Iran’da Yarsani, Irak’ta Kakai ve Ezidler büyük bir nüfusu oluşturup, aynı zamanda İslam’la uzaktan yakından en ufak ortak kültürel yanları bulunmadığı halde, bu kültürün bugüne kadar incelenmemiş olması sosyalistlerin sorumsuzluğudur. Özet olarak sosyalizm ile Aleviliği incelediğimizde, birbirlerinden çokta farklı olmamalarına rağmen, neden somut birliktelik oluşturamadıklarını daha net anlayabiliriz.
Sosyalizm: Üretim araçlarının kamulaştırılıp, yapılan işin emek değerine göre ücretin belirlendiği, çalışamaycak durumda olanlara insanca yaşayacağı sosyal yardımın sağlandığı eşit ve ortak yaşamı savunan siyasal öğretidir.
Alevilik: Evren, doğa, canlı ve insanın aynı vardan varolduğunu, insanı kâmil olmanın tüm tanrısallıklardan üstün olduğunu savunan hümanist, paylaşımcı felsefeye dayanan evrensel inanç, yaşam ve düşünce biçimidir.
Her iki düşünce ve yaşam biçiminin temel anlamlarından da anlaşılacağı gibi, birbirlerine olan yakınlığın %90 olduğunu rahatlıkla ifade edebiliriz. Birbiriyle bu kadar yakın ortak değerlere sahip iki düşüncenin, yüzyyıldır bütünleşmemiş olması, başta Türkiye solunun kendisini sorgulamasını şart koşarken, Alevilerde sorgulanmalıdır. Aleviler dünyanın diğer ülkelerinde yaşasaydılar, sosyalistlerle çoktan birleşip doğru bir sentezlemeyle, bilimsel sosyalizmin temellerini rahatlıkla atarlardı. Ne hazindir ki, 30 milyonu oluşturan Alevileri, örgütlemeyip onunla bütünleşemeyen Türkiye ve bölge sosyalistleri, gerçekten büyük tarihsel hataya düşmüşlerdir.
İnsanlıktan, doğadan, kültürel özgürlükten yana olan Alevi topluluğu örgütleyemeyen bir siyasal yapı, ya Marksist teoriyi ezberci şekilde sahiplenmektedir veya işlerine geldiği gibi ifade ediyor demektir. Herkesin şuna inanmasını istiyorum. Tüm samimiyetimle içim kan ağlayarak bu ifadeleri dile getirmekteyim. Çünkü kendimi sosyalizmden uzak gören birisi değilim. Ezilenler cephesinde yüzyıllardır bir adım ileri gitmek yerine geriye doğru bir düşüş varsa, her sosyalistin kendisini ve düşüncesini sorgulaması gerkemez mi?
Türkiye solu veya sosyalistleri, Alevileri örgütleyemediği gibi taban kitle olarak gördüğü işçi ve emekçi sınıfı da aynı şekilde örgütleyememiştir. Klasik sol söylemle bizim dinle işimiz olmaz, bu yüzden Alevilik bir inançtır denilerek, kendilerince akılcı poltika uyguladıklarına inanırlar. Diğer taraftan sanki emekçi sınıflar ateist ya da dinle, inançla alakaları yokmuş, bu yüzden Alevilerle muhatap olmuyor değerli sosyalist yoldaşlarımız. Üstelik Türkiye sol hareketler içerisinde Alevi gençler daha çok yer alırken, kendisini sol diye pazarlayan Kemalist yapının eline Alevilerin bırakılması, sosyalistlerin bundan utanç duyması gerekiyor. Türkiye solunun mücadeleye her zaman, yalnızca emek sermaye çelişkisinden bakması birinci hatalarıdır. İkinci hataysa Marksist teorinin 1800’lerde Avrupa sanayi proletryasına göre hazırlandığı bilindiği halde, bunu olduğu gibi şabloncu, taklitçi, ikameci mantıkla kendi halklarına uygulanmasında ısrar etmek, dini yapılardaki saplantının bir diğer benzeridir. Bu Marksist anlayış yaşamsal gerçekliğe olduğu kadar, diyalektik tarihi materyalizm ilkelerine de tersdir.
Her ülkenin dil, din, kültür, ekonomik yapı, kapitalizm ve emekçi sınıfların niteliklerinin farklı olduğu, bu farklılıklardan kaynaklı sosyalist örgütlenme ve mücadelenin söz konusu gerçekliğe göre sürdürülebileceğini belirtir bilimsel soyalist teori. Ve her ülke sosyalistleri, kendi toplumsal özgünlüğüne uygun Marksizmin bazı ilklerinde değişiklikler yaparak uyarlamak, sosyalizme daha erken geçmeyi sağladığı gibi, Marksist Felsefeyede çok şey kazandırandır. Türkiye’de bir iki sosyalist örgütün dışında diğerlerinin tamamı, Marksist Felsefeyi kuran ayetleri gibi değiştirilemez görerek hareket ederken, bazıları adeta yeminli Kemalist yandaşlıkla bilinçli olarak solun içini boşaltmak en büyük görevleri olmuştur. Türkiye sosyalistlerini bu dar bakış açısına sürükleyen nedenleri şu şekilde özetleyebiliriz.
1-Çoğu sosyalist örgütler, Türkiye halklarını insan yapan temel değerlerden dil, tarih, inanç ve edebi kültürel olguları hiçe sayıp, sırf emek sermaye çelişkisini her şeyin üstünde tutan bir yanlışın içerisinde olmaları.
2-Türkiye halklarının neye göre, hangi asimilasyonist, gerici mitomani mantıkla uluslaştırılmaya çalışıldığını, açığa çıkarmak gibi bir dertlerinin olmayışı.
3-Marksizmin her ülke ve toplumda aynı şekilde uygulanıp yaşatılacağı gibi saplantılı, dar düşünsel bir kültüre sahip olunması.
4-Türkiye Solu, emek sermaye çelişkisinin dışında, diğer sosyal ve kültürel yapıların hiçbir temel çelişki niteliği taşımadığına kendilerini şartlamaları, diyalektik evrime ters düşmektir.
5-Yaşanılan ülkenin devlet olmasındaki temel dayanakların, yerli toplulukların dil ve tarihten gelen öz kültürel değerleriyle örtüşüp örtüşmediğini, ya da bunda bir anormallik varsa düzeltilmesi için hiçbir kültürel çalışmalarının bulunmaması.
6-Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında etkili güçlerin kimler olduğu, bunların Anadolu’da nasıl bir mitomani, dezenformasyonist ve nekrofili politik formül uyglattığını, bilimsel olarak araştıran sosyalist örgütün çıkmaması.
7-Türkiye’de sosyalist örgütlerin, Kemalist dayanışmacılığın (Korporasyon) sahte solculuk olduğunu, sahte laiklik, dinci ve sahte modernliğini deşifre edecek, bilimsel araştırmalarının bulunmaması.
8-Türkiye’deki sol örgütlerin bir ikisi hariç, diğeri Aleviliği İslam ve Hz. Aliciliğin Mezhebi Şiilik olarak görmeye devam etmeleri, Alevilere katacakları çok fazla şeylerinin olmadığı gerçekliğini açığa çıkarıyor. Bunlara benzer sebepleri çoğaltmak mümkün.
İfade edilen ikame, taklitçi Marksit mantıkdan hareket eden Türkiye sol anlayışın, Alevilerle gerçek anlamda bütünleşme plan programlarının olmadığı için, doğal olarak Alevileri Kemalist gerici limana sığınmaya mecbur etmiştir. Kemalist anlayış, Alevilik gibi düşüncelerden faydalanıp kullanmak için, onu soysuzlaştırarak (Dejenerasyon) kendine benzetip faydalanır. Benzetemeyip ya da faydalanmadığı anda katlederek imha eden faşizan bir yapıdır. Alevilere bu yapılanların ne için, neden yapıldığının tarihsel, kültürel, inançsal arka planını deşifre edemeyen sosyalisstler, her zaman sorgulanır. İstisna birkaç aydın, bir iki sosyalist örgütün dışında, Kemalist dezenformasyon, mitomani yalancı kültür ve şehitlik adıyla nekrofili poltikaları bilimsel çerçevede yazan gerçek sol teorisyenin çıkmaması düşündürücü değil midir?
Tüm bunları fırsat bilen taih ve kültür düşmanı nekrofili, mitomanist Türkiye devleti, Alevilerin tarihlerini daha da dejenere ederek hem kendisine hem de İslam’a benzetmeyi, rahat bir şekilde başarmıştır. Devletin yaptığı, yaşattığı iğrençliklerden ders çıkarmış samimi, özeleştirel yaklaşan istisna aydın ve bir iki sol örgütü tenzi ederek, diğerlerinin hepsi Kemalist yapıyı hiçbir zaman bilimsel, ciddi ve gerçekçi şekilde eleştirip faşizan yüzünü açığa çıkarmamışlardır.
Türkiye devletinin sürekli halklara ve emekçilere rahatça saldırmaya devam etmesinde, sosyalist örgütlerin savunma, denge ve saldırı siyasetinden uzak olmalarının bir sonucudur. Bunlardan ders çıkarıp özeleştiri yapmak yerine ajitasyon, poplist ve şoven politikalarla kitlelerin kazanılacağını düşünmek, Marsizmi kafatasçılıktır. Kendi taban sınıfının sorunlarına çare olamayan solun, Alevilğe çare olacağını, Alevilerle bilimsel sentezleme yapacağını düşünmek oyalanmaktır.
Birbirine yakın farklı kültür ve siyasi düşüncelerin, stratejik olarak bütünleşip ortak bir sentez oluşturması, her yapının kendi geriliklerini atarak temel noktalarda buluşmakla mümkündür. Saplantı ve geriliklerini görmeyen hiçbir düşünce kendine yakın gördüğü yapılarla gerçek bir bütünleşme yapamaz. Bu yüzden sosyalistler ile Aleviler birbirine çok yakın kültüre sahipken somut, gerçekçi bir birliketlik oluşturamadılar. Soldan umudunu kesen bazı sosyalistlerin, Alevi derneklerinde yer almaları sığınacakları başka liman bulamadıkları içindir. Sosyalistler ile Aleviler arasındaki gerçekler, özet olarak bu şekildedir.
İlk yorum yapan olun