DAVET VE CEVAP

Faşizm oluk oluk “hayırseverliğe” açık davette bulunuyor.
Bizi her seferinde bu davete icabet ettiriyor.
Koçgiri, Maraş, Dersim, Gazi, Gezi, Suruç… Bir çırpıda bir sürü katliam saya biliyoruz.
Anmaktan ve anlatmaktan kelimeleri kifayetsiz bıraktık.
Faşizm bizlerin örgütsel ya da ideolojik beceriksizliğimizden o kadar cesaret alıyor ki sürekli pervasızca geliyor.
İşte şimdi yine açıktan ve hiç çekinmeden mesaj veriyor.
Halkın kanında “banyo” yapmak isteyen tetikçisine, burjuva basını ile ödül veriyor.
Oluk oluk kan isteyen vampire, oluk oluk “hayırsever” cesareti veriliyor! Sedat Pekerden “hayırsever” , Nihat Hatipoğlu yök üyesi… Binlerce öğretim üyesi ise bilimse eğitimci ve muhalif kimliklerinden dolayı üniversitelerden atılıp yerine daha yüksek “bilimsel” vaazlar ve “oluk oluk” halkın kanını akıtmak isteyenleri parlatıyorlar. “eğitim düzeyinin artmasından” korktuklarını ve en çok desteği “eğitimin az olduğu” kesimden aldıklarını itiraf etmeyen AKP’li yönetici kalmış mıydı?!

Saçmalık gibi gelen bu durum aslında istenilen düzey ile ilgili. 12 Eylül öncesi sosyalist ülkelerin oluşu, ülkemizde de ciddi yankı bulması, halkın düşünsel duruşunda ciddi gelişim sağlıyordu. Dindarından, dinsiz, demokrat, deist’ine kadar her kesim okuyup araştırıyor ve aktif siyaset yapıyordu. hayatın öznesi oluyordu!

İşte korku darbesi, düşünsel yıkımı sağlamak için hayata sokuldu. 12 Eylül de Kenan Evren her açılışı “kuran ve kurbanlarla” yapması, Fetullah Gülen ve cemaatleri palazlanması, İbrahim Tatlıses vari gelecek imkânları ve “kültür” timsallerinin yükselişi… Şuan tanıdık olan bu süreç, sadece kişilerin kılık ve sermaye değişimi ile devam ediyor.
İzlediğimiz kendi filmimiz. Başrolde üreten, değiştiren değil ÇOBANLAR bulunmakta.

Bir sürü olarak görülmek ve güdülmek esasen bizim ideolojik ve örgütsel eksikliğimiz. Hiçbir tartışmamızda ideolojik bir yaklaşım ele alış yok. Günü birlik siyaset üreten beceriksiz “Donkişot” hali ile karalayıp duruyoruz. Oysa düşman ideolojik yıkım ile “OLUK OLUK” üzerimize gelmeye devam ediyor. Kitleye “öncülük” yapanlar “akp hele bir yıkılsın” diyerek asıl ve “baki” olan devletin gerçekliğini korumasını sağladı/sağlıyor. Evet ve hayır kampanyasın da “12 Eylül ana yasanımı destekleyelim, yoksa yasayı tekeline alanı mı” oylattılar. Yazılan çizilenlerin büyük çoğunluğu iki seçenekte bizi yönlendirdi. Az sayıda aklıselim davrananlar HAYIR derken kitlenin 12 Eylül anayasasını görerek örgütlenmekten bahsede bildi.
Bu neyin göstergesi ?! Hayatımız hakkında kararlar alınıyor ama biz bir parçası olamıyoruz!!!

Hayatımızı belirleyen siyaset karşısında bizler özne olmadıkça, okuyup sorgulayıp karşı durmadıkça onlar ve sözde aydın demokratlar bizi figüran yapmaya devam edecek. Oluk oluk kanımızı sermayeleri için akıtmaya devam edecek.
Kendi hayatımızın öznesi olmak zor değil.

Okumalıyız.
Sorgulamalıyız.
Değiştirmek için itiraz etmeyi bilmeliyiz. Bunun için hayatın içinde sesler ve gerçekler bize yeterince haykırıyor.

70 yaşında ki Kemal Gün evladının kemikleri için 90 gün direndi. 90 gün sadece kemikler için değil YAPILAN HAKSIZ VE ONUR KIRICI DAVRANIŞA İTİRAZ ETTİ. Bize neden direnmek gerektiğini gösterdi. Acı olan ise evladının cenaze töreninde 20 kişiyi geçmeyen bir kitle ile tarih notunu bırakması oldu.

Nezihe ile Semih işlerine iade inadı ile direnmiyor. Bize kendileri özgülünde gelişen HAKSIZ TUTUMA itirazı gösteriyorlar.

Surda direnen insanlar bize devletin korkunç zulmüne neden direnmek gerektiğinin gösterdi.

Gezi “dünyayı güzellik kurtaracak ve bir” ağacı korumakla başlayacak her şey derken, insan ve doğanın bir parçası olmak gerektiğini gösterdi.

Rojova da ötekine sahip çıkarak enternasyonal düzeyde nasıl yoldaş edinileceğini gösterdi.

Gördüğümüz gibi hayat direniş ile örülüyor.
“bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
birde yarınlar için direnenler” derken Adnan Yücel çok haklı.
Her direnişin ideolojik ve politik sebepleri vardır. Bu sebepleri kavramak, hayatında örgütlenip birleşmesine götürür.
Uzatmaya gerek yok ne diyorduk. Faşizm oluk oluk “hayırseverliğe” davet ediyor.
Nazım usta yıllar önce bir cevap vermişti. Yüksek sesle bunu okumak için direnişin öznesi ol.

CEVAP

O duvar
o duvarınız,
vız gelir bize vız!
Bizim kuvvetimizdeki hız,
ne bir din adamının dumanlı vaadinden,
ne de bir hülyanın gönlü yakısındandır.
O yalnız
tarihin o durdurulmaz akışındandır.
Bize karşı koyanlar,
karşı koymuş demektir:
Maddede hareketin,
yürüyen cemiyetin
ezelî kanunlarına.
Sükûn yok, hareket var
bugün yarına çıkar
yarın bugünü yıkar
ve durmadan akar
akar
akar.
Biz bugünün kahramanı,
yarının
münadisiyiz.
Biz durmadan akan,
yıkıp yapan
akışın
çizgilenmiş sesiyiz.
Biz,
adımlarını tarihin akışına uyduran
temelleri çöken emperyalizme vuran,
yarını kuran—
—larız.
O duvar,
o duvarınız,
vız gelir bize vız!

1925 Nazım HİKMET

 

Haydar Ceylan 26 mayıs 2017

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.