
CANA CAN OLUP, CANA CAN KATANLARA

Alevi Yol’unda Serini Meydana Koyanlar Gelsin!
Yol’a talip olanlar, serini meydana koyanlar, Hakikat Yolu’nu taşımaya niyet edenlerdir. Bu yol, sadece bir inanç değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi, bir felsefe ve evrensel bir duruştur. Alevi Yol’unda hizmet etmek, bedel ödemekle mümkündür; bu bedel, gönüllü bir teslimiyetle canı, varlığı ve benliği Hakikat’e adamakla ödenir. Yol’a turap olmak, yalnızca sözle değil, yaşamla hakikati yaşamak, özünü Hak’ta pişirmek ve bu öğretinin tüm inceliklerini kılavuz edinmekle mümkündür.
Alevilikte “Yol”, kılıçtan keskin, kıldan ince bir ince yoldur. Bu yol, cesaret, adalet, bilgelik ve sevgi gerektirir. Yola giren can, “Gelme gelme, dönme dönme; gelenin malı, dönenin canı” düsturuyla hareket eder. Bu düstur, Yol’a girişin basit bir karar olmadığını, Hakikat yolunda nefsin sınanacağını ve geri dönüş olmadığını ifade eder. Yola talip olmak, tüm benliğiyle Hakikat’i bilme, anlama ve yaşama isteğini içerir. Bu yol, insanı “doğru” yapmaya, gerçeği aramaya, sevgiyi özümsemeye ve rızalığı yaşamaya davet eder.
Hakikati Bilmek ve Özünde Taşımak
Yol’un öğretisi, evrensel gerçekliğin bilgisiyle bütünleşmeyi şart koşar. Hakikati anlamadan bu yolu yürümek mümkün değildir. “Hakikat, Hakk’ın kendisidir”; Hakk ise insan, doğa ve evrenin birleşiminden oluşan o büyük varoluştur. Yol’a giren kişi, bu bütünlüğü idrak ederek benliğini küçültür, nefsini törpüler ve Hakikat’te özünü bulur. “Kendini bilmeyen, Hakikat’i bilemez” öğretisi, Yol’un temel düsturlarından biridir. Bu nedenle, kişi önce kendini tanımayı, özünü arıtmayı ve benliğiyle yüzleşmeyi öğrenmelidir.
Yol’a Revan Olmak
Yol’a revan olmak, bilerek ve isteyerek bu öğretinin sorumluluğunu cana yüklemektir. Yol, kin, kibir, haset, açgözlülük gibi nefsin kötü huylarından arınmayı şart koşar. Alevilikte kişi, önce kendi iç dünyasında bir devrim yapar, özünü temizler ve hakikatin ışığında kendini yeniden inşa eder. Alevi Yol’unda yürümek, yalnızca bir inanç pratiği değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Yol’un talibi, evrensel gerçeklikle bir olmayı ve insanlık adına sorumluluk taşımayı kabul eder. Bu yol, sevgi, adalet, paylaşım ve rızalık üzerine kuruludur.
Doğru ve Gerçekçi Olmak
Yol’da yürüyen kişi için doğruluk ve gerçekçilik vazgeçilmezdir. Hakikati kavramanın temelinde, kendini tanımak, nefsini bilmek ve insanlara sevgiyle yaklaşmak yatar. “Eline, beline, diline sahip olmak”, Alevi Yol’unda bir rehberdir. Bu söz, kişinin hem kendine hem de topluma karşı sorumluluklarını hatırlatan bir ilkedir. Yol’a giren kişi, dilini kötülükten arındırır, bedenine hükmeder ve elini haksızlıktan sakınır. Bu üç ilke, insanı hem bireysel hem de toplumsal olarak olgunlaştırır.
Hakikat Yolunda Hizmetin Anlamı
Alevi Yol’unda hizmet, yalnızca bireysel bir çaba değil, aynı zamanda toplumsal bir dayanışma biçimidir. Hakikat Yol’unda hizmet eden kişi, bilgisini paylaşır, insanlara ışık olur ve toplumun rızalığını kazanmayı amaçlar. Alevi öğretisinde rehber, pir ve mürşitler, bu hizmeti üstlenenlerdir. Ancak bu hizmeti yerine getirebilmek için Ehl-i Aşk olmak, yani sevgiyle, bilgiyle ve hakikatle donanmak gerekir. Yol’un ışığını taşımak, sabır ve dirayet ister.
Pir Sultan Abdal’dan Bir Öğüt
Yol’da yürüyenlere en güzel öğütlerden birini Pir Sultan Abdal şöyle dile getirmiştir:
“Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan,
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım?
Hakikat bir dar’dır, dara düşer can,
Ben de canımı dara koyayım.”
Bu öğüt, Hakikat Yolu’nda kararlılığın, cesaretin ve fedakârlığın en güçlü ifadesidir.
Rızalık Meydanı ve Sevgi
Yol, rızalık meydanında sevgiyle yürünür. Sevgi, bu yolun hem başlangıcı hem de varış noktasıdır. “Sevgi bizim dinimizdir, başka bir dine inanmayız” anlayışı, Alevi yolunun özüdür. Yol’a giren kişi, sadece bireysel bir arayışta değil, aynı zamanda toplumla, doğayla ve evrenle bir olma çabası içindedir. Hakikat Yolu, insanın insanla, insanın doğayla ve insanın evrenle uyum içinde yaşadığı rızalık düzenini esas alır.
Alevi Olan Her Can
Alevi öğretisine göre her can, yaşantısıyla bilgiyi, sevgiyi ve hakikati yansıtan bir örnek olmalıdır. “Bilgili ve birikimli olmak”, sadece akademik bilgiyle sınırlı değildir; insanın kendi özünü bilmesi, topluma fayda sağlayacak bir duruş sergilemesi ve yaşamıyla ilham kaynağı olmasıdır. Her Alevi can, düşünce ve davranışlarında sevgi, muhabbet, hoşgörü ve tevazuyu esas alır. Bu değerleri yalnızca dile getirmekle kalmaz; aynı zamanda her ortamda yaşayarak ve paylaşarak meydanda sergiler.
“Arif olmak”, bilginin ve deneyimin ışığında olgunlaşmayı ifade eder. Arif olan, kendini bilir; kendini bilen, Hakk’ı ve halkı bilir. Bu öz bilinç, Alevilik yolunun temelidir. Yol’da yürüyen can, özünü turap (mütevazi), yol’da fakir (manevi zenginlik arayışında) ve kamil-i insan (olgun, bilge) olmaya adar. Yol, bireysel hırsların, kibir ve benliğin törpülendiği bir hakikat yolculuğudur.
Dört Kapı ve Kırk Makam’ın Bilinci
Her Alevi can, Dört Kapı Kırk Makam öğretisinden geçerek olgunlaşmayı hedefler. Bu öğreti, insanın içsel bir yolculukla hakikati kavramasını sağlar. Dört Kapı, insanın yaşamını yönlendiren ahlak, maneviyat, bilgelik ve sevgi kapılarıdır. Her kapı, insanı daha ileri bir bilinç seviyesine taşır ve onu kamil insan olma yolunda eğitir. Kırk makam ise bu yolculuğun her aşamasında insana rehberlik eden ilkelerdir.
Yol talibi, Dört Kapı’dan geçerken her makamdan bir “dem” (ilham ve öğreti) alır. Bu süreçte, serini Hakk’a, hakikate ve halka adayarak fedakarlık göstermeyi öğrenir. Yol talibinin nihai amacı, kendini bilmek ve Hakikat’te özünü bulmaktır. Hakikate ulaşan can, Rıza Şehri’nin bir parçası olur. Bu şehir, sevgi, adalet, rızalık ve dayanışma üzerine kurulu bir ütopyadır. “Ne mutlu ki Rıza Şehri’nde can olanlara!”
Rıza Şehri ve Kamil Toplum Projesi
Alevi öğretisinin özünde, bireysel bilinci kolektif toplumsal bilince dönüştürmek yatar. Bu dönüşüm, Kamil Toplum Projesi olarak ifade edilir. Kamil toplum, sevgi, barış, paylaşım ve adalet üzerine kuruludur. Bu proje, sınıfları, sınırları, ulus-devlet ve millet gibi ayrımları reddeder; her canı eşit, özgür ve kardeşçe bir yaşamda buluşturmayı hedefler. Rıza Şehri’nin hakim kılındığı bir dünya, her renkte, dilde ve inançta birliğin kutlandığı bir cennettir.
“Senlik-benlik”, ayrımcılığı, bireysel bencilliği ve toplumsal adaletsizliği temsil eder. Yol talibi, bu tür sınırlayıcı düşünceleri aşarak, toplumsal dayanışmayı ve rızalığı esas alır. Rıza Şehri’nde kimse bir başkasının emeğine, hakkına ya da özgürlüğüne göz dikmez. Herkes, hakikatin ışığında, sevgiyle yoğrulan bir düzenin parçasıdır. Bu düzen, sınırsız ve sınıfsız bir dünyanın ütopyasıdır.
Hakikate Meydan Okuyanlara Aşk İle
Hakikat Yolu’nda yürümek cesaret, bilgi ve kararlılık gerektirir. Yol, yalnızca bireysel bir dönüşüm değil, aynı zamanda toplumsal bir adalet mücadelesidir. Alevilikte, serini meydana koymak, hem canını hem de varlığını hakikate adamak anlamına gelir. Bu meydan, yalnızca sözle değil, eylemle doludur. Yol’da hizmet edenler, sevgiyi ve hakikati yaşatanlardır.
Pir Sultan Abdal’ın öğüdü, bu mücadeleyi en güzel şekilde dile getirir:
“Gelme gelme, dönme dönme; gelenin malı, dönenin canı.”
Bu söz, Hakikat Yolu’nda yürümenin ne kadar ciddi bir sorumluluk olduğunu ifade eder. Yol talibi, her durumda hakikati savunur ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz.
Hakk, Hakikat ve Halk İçin
Rıza Şehri’ni kurma mücadelesi, sevgi ve hakikatle mümkündür. Alevi Yol’unda her can, bilgisiyle topluma ışık olmalı, düşünce ve davranışlarıyla örnek olmalı, sevgiyi ve tevazuyu yaymalıdır. Rıza Şehri’nin bir parçası olmak, bireysel hırs ve nefsin sınırlarını aşarak evrensel birliğin parçası olmaktır.
“Aşk ile”, bu bilinci Yol’da hizmet bilenlere, serini meydana koyanlara, hakikati savunanlara…
HÜ!
Aşk ile… Mehmet Yapıcı ( Devrimi )