ALEVİLİKTE CEM ve Hakka Uğrulama Erkanı

________________

ALEV-İ-LİKTE CEM ve
Hakk’a Uğurlama
Erkânı

İçindekiler

“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” HBV

DAB yol erkân kurulu


________________
  • © Favori Yayınları
  • Araştırma / İnceleme – Birinci Basım-Mayıs 2019
  • Alevilikte Cem ve Hakka Uğurlama Erkânı
  • Yazar : DAB yol erkân kurulu
  • Tüm hakları saklıdır. : Yayıncı izni olmadan çoğaltılamaz.
  • Genel Yayın Yönetmeni : Turgut Türksoy
  • Kapak : dAb medya
  • Bizim Bür Matbaacılık Yayıncılık Tic. San. Ltd. Şti.
  • ISBN – 978-605-2975-20-1
  • İletişim : DAB www.alev-i.com – info@alev-i.com
  • Sertifika No: 27671
  • Favori Yayınları : Kenedy Cad. No: 31/D Çankaya – Ankara
    Tel:(312) 417 59 01 / İnternet: www.favoriyayinlari.com
    e-mail: favoriyayinlari@gmail.com

PDF olarak indir.

________________

İÇİNDEKİLER

ALEVİLİKTE CEM ERKÂNI

ALEV-İ-LİKTE HAKK’A UĞURLAMA ERKANI (TÖRENİ) …..……………… 221

  • Önsöz ………………………………………………………………………………………… 223
  • Alevilikte Hakk’a yürümek …………….……………..……………………………. 225
  • Can bedenden ayrılmadan ………………..………………………………………… 227
  • Hak döşeğinde beklemek …………………………………………………………….. 228
  • Cenaze hizmet ehli …………….………………………………………………………. 229
  • Hizmet için aileden Rızalık (vekâlet alınması) ……………………………… 231
  • Bedenin yolculuğa hazırlanması ………………..……………………….……….. 232
  • Cemevinde rızalık ve uğurlama erkânı ……………..…………….…………… 233
  • Toprağa Sırlama …………………………………………………………………………. 246
  • Mezarlık sonrası – Taziye ……………………………………………….……………. 250
  • Dardan indirme 40. Erkânı ………………….………………………….…………… 251
  • Mezar kaldırma ve mezartaşı ……………………………………………………… 261
  • Örnek ‘‘Rızalık vekâlet formu’’ ve erkân düzeni …………..………………. 266
  • Hakk’a yürüme erkânı için Devriye deyiş ve semah örnekleri …..…. 268

Kaynakça ……………………………………………………………………………………………. 333

________________

ALEVİLİKTE CEM ERKÂNI

Önsöz

Bize ahlak, erdem kazandırmayacaksa; Yola-Erkâna ne hacet? Bizi insan-i Kamil etmeyecekse, Aleviliğe ne hacet? Sevgili Can’lar; elinizdeki kitap değişim ve dönüşüm sürecine başlangıç noktası olarak düşünüldü ve bu amaçla yazıldı. Bu ve bundan sonra Aleviliğin özüne dönüşü yönünde atılacak her adımın bizi doğru yöne götüreceği düşünüldü.
Amacımız Aleviliği kendi özüne daha da yaklaştırmak. Aleviliği çağdaş değerlerle yeniden güncellemektir.
Aleviliği çağdaş bilimin ışığında yeniden yoğurmak. Aleviliği sadece bir felsefe ve düşün olgusu olmaktan çıkarıp yaşamımıza ışık olmasını sağlamak. Aleviliği kişilik yapılandırmasında temel öğretiye dönüştürmek.
Aleviliği kendi kendisinden razı insanlar yetiştirilmesinde rehber olarak algılamak. Aleviliği insanlar arası ilişkilerde birbirinden razı insanlar topluluğu yaratmada öğreti olarak algılamak. Aleviliği Rıza Şehri’nin günümüzdeki embriyosu olmasını sağlamak. Aleviliğin özellikle de kadınlar başta olmak üzere tüm mazlumların ezilmesine karşı duran rolünü geliştirmek bunu ilke hâline getirmek.
Aleviliğin temel ilkelerinin siyaset arenasında ışık olmasını sağlamak gibi amaçlar olmadan çağdaş değişim ve dönüşümün olamayacağına inanan Devrimci Aleviler Birliği (DAB) kadrolarının bir ön çalışmasıdır.
Bu kitabı sadece okumanızı değil, bir sonraki adım için neler yapılması gerektiğine dair kafanızda oluşacak fikirlerinizi bizimle paylaşmanızı istiyoruz. Kitaptaki erkânları pratikte hayata geçirmenizi temenni ediyoruz.

Saygılarımla

________________

Alevi yolu Cem erkânında reform gerekçesi

12 bin yıldır Anadolu – yukarı Mezopotamya havzasında çeşitli isimler altında varlığını sürdüren, bugün Alevi-Bektaşi-Kızılbaşlık, Rea-HAK (hak yolu) kısaca ALEV-İ-lik; Varoluş felsefesine dayalı doğaya, bilime, sevgiye, paylaşıma ve cana, insana değer veren, haksızlıklara karşı direnen kadim felsefi bir inanç öğretisi, yaşam biçimidir.

Alevilik hiçbir şekilde semavi, İslami, bir DİN değildir. 12. yy. HBV ve Anadolu Rum erenleri tarafından en son kurumsal şekli verilmiş olan Alevilik; Hâkim din ve sömürücü iktidarların tekçi asimilasyoncu politikaları yüzünden 1500’lü yıllardan bu yana yoğun bir Sünni Şii İslami ve 1924’ten bu yana ırkçı (milliyetçi) asimilasyona uğramıştır. Ayrıca kapitalist üretim ve sömürü sistemi, köyden şehre ve yurtdışına göç, köy komün yaşamının bozulması, yeni sosyal yaşam biçimleri, bilimsel teknolojik gelişme, globalleşme, yeni iletişim çağı vs. dolayısı ile Alevi yol erkânı çelişkiler içinde kalmış, özünden sapmış, yaşamın çağın gerisinde kalmıştır. Evrende, bilimde değişip gelişmeyen hiç şey yoktur. ”Bilimle gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen, sorgulayarak bilerek sevip inanan, devri daim gelişime açık olan, Alevilikte köklü çağdaş bir reform zorunlu hale gelmiştir.

Çeşitli Alevi kurumları vakıfları, Alevi cem vb. erkânlarını tarif etmeye yenilemeye çalışmış fakat maalesef bir türlü DİN, İslam’la, ırkçı / milliyetçilikle (Kemalizm’le) yüzleşip bunlardan kurtulmayı, İNSANI canı bilimi öne çıkarmayı, Alevi yol erkânını güncel bilim, günün ve geleceğin koşullarına göre çağdaş bir şekilde ele alıp reform etme, cesaretini gösterememiştir. Toplumun değer yargılarına ters düşmeyelim diye, diye toplumu gericiliğe teslim edilmiştir.

Aleviliği bilimsel devrimci, çağdaş öz değerleri ile yorumlamaya çalışan, Devrimci Aleviler Birliği (DAB) Yol Erkân Kurulu olarak, geçen yıl yayınladığımız “Hakka Uğurlama (cenaze) erkânından” sonra, Alevi erkânlarından en önemlisi olan bu “Alevilikte yeni Cem erkânı” reform önerisini, her iki erkânı bir kitap olarak Alevi toplumunun takdir ve hizmetine sunuyoruz.

Bu erkânname hazırlanırken; ölçü olarak Aleviliğin semavi dinlerden ayrı kendine özgü, tüm canlılara, insanlara eşit baktığı, ırkçı olmadığı, paylaşımcı, kadın erkek eşit, doğaya, bilime sevgiye emeğe değer veren, haksızlıklara kraşı direnen bir öğreti olduğu temel alınmıştır. Bu ölçülere, Alev-i Yol erkânın özüne uymayan semavi, Sünni-Şii İslami asimilasyon unsurlarından tamamen arındırılmaya, Cemlerin geleneksel doğru, güzel yanlarını koruyarak, güncel bilim ve toplumsal gelişmeler temel alınarak, kısa öz gerekçeleriyle yeni bir erkânname hazırlanmaya çalışılmıştır.
Alevilik ve cem erkânı üzerine çekilen dini İslami perde kaldırılıp, Aleviliğin öz değerleri ve bunların tarihi sosyal kültürel kökleri ortaya çıkarılıp, Alevi Cem erkânında kaldırılması, korunup geliştirilmesi ve yeni eklenmesi gere ken unsurlar belirlenip, sonuç olarak somut örnek bir erkânname hazırlanmıştır. Yoğun asimilasyonda dolayı bu yeni erkânnamenin toplumda kabul görmesi biraz sancılı olacaktır. Fakat tüm yeni doğumlar sancılıdır, fakat sonuçta ortaya çıkan “yeni yaşam” mutluluk vericidir.

Erkânnamenin hazırlanmasına, birçok Alevi Piri, aydın, yazar, sanatçı, yönetici canlar katkı sunmuş, var olan erkânnameler güncel bilimin sevginin çağın süzgecinden geçirilerek, yeni erkânname yarınlarımıza ışık tutması hedeflenmiştir. Bu erkânnameyi ayrıca özet ve kısa bölümler halinde de yayınlayacağız. Emsal teşkil etmesi için, bu hazırladığımız yeni cem ve hakka ugurlama erkânamesine dayalı, örnek fili “cemler” hakka ugurlama erkânları, bilgilendirme toplantıları yapıp, videolarını yayınlayacağız. Bu erkânnamenin Alevi toplumu ve kurumlarınca benimsenip hayata geçirilmesi daha da geliştirilmesi için tüm duyarlı alevi canların destek olmasını umut ediyoruz.

Bilimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır diyen bu yolda, ışık olan tüm Alevi canları, Aleviliği Din-İslam ve ırkçı milliyetçiliğin karanlığından kurtarıp bilimle aydınlatmaya çağırıyoruz. Bu erkânnamenin tüm Alevi toplum kurumlarının hazırlayacağı ortak erkânnameye bir katkı, kırmızıçizgi olmasını umut ediyoruz. Bundan sonraki cem erkânlarımızı yeni erkânname üzerinden yaparak, kapanan Alevi Yolunun önünü birlikte açıp, toplumsal yoldaşlığımızı yeniden oluşturup bilim, sevgi, insanlık yolumuzda yürümeliyiz. Cemlerinde Enel-Hak darına duran Alevi canların, bilim, sevgi ve kendilerinden başka hiçbir şeye tapmaya ihtiyaçları yoktur.

Halımız hal eyleyelim
Yolumuzu yol eyleyelim
Her çiçekten bal eyleyelim.
Arı’ya saysınlar bizi.

Saygılarımızla / DAB Yol Erkân Kurulu.

________________

Alevilik tanımı, anlayış ve amacımız.

Alevilik; vahdeti mevcut, varlığın birliği, doğanın diyalektiği (yaşam yasaları) içinde, tüm varlığın parçalarını bir bütün olarak HAK gören; Vardan gelip, vara devri daim eden, diyalektik materyalist, varoluş felsefesine dayalı:
İnsanın kendini bilmesi, bilinçli, kâmil, a’lim insan olması. Kendine reva görmediğini başka bir cana görmeden; Bilimi, sevgiyi, doğayı, rızalıkla eşit paylaşımı kendine rehber edinerek, hava ateş suyu toprağı doğal yaşamı çevremizi koruyarak, var olan TÜM canlılara saygı duyarak, birey CAN ve toplum olarak; hak adalet eşitlik haksızlıklara gericiliğe karşı direnerek, ezmeden ezilmeden dünyada barış içinde kardeşçe insanca mutlu, huzur içinde yaşamayı kendisine AMAÇ YOL edinmiş, kadim felsefi bir yaşam öğretisidir. Bu öğreti, aydınlanma kültürü aynı zamanda Aleviliğini ve Alevi Cem erkân larının temel amacıdır.
Alevilik insanların yaklaşık 12 bin yıl önce yukarı Mezopotamya / Anadolu’da toplayıcı avcı yaşamdan, yerleşik toplumsal yaşama üretime başladığı günden bu yana, çok çeşitli doğa inançları ve çok çeşitli isimler adlar altında, Işık ehli, Aluvi, Ehli Hak, Huremi, Şebek, Kakai, Yarsani, Nasturi, Ezidi, Hurufi, Tahtacı, Çepni, Sıraç, Kalenderi, Vefai, Ahi, Babai, Alevi, Bektaşi, Kızıl baş, Rea-Hak ve en son Alev-İ-lik adı altında; kadın erkekli, sazlı sözlü semahlı, lokmalı demli, delilli, sorgu görgülü, toplumsal huzur ve birliği sağlayan Cemlerle varlığını sürdürerek bugünlere gelmiş; Özet olarak bir cemde ‘’Kendime reva görmediğimi başkasına görmem, elime dilime belime sahibim, kâmili insanlık yoluna talibim’’ diye ikrar verilerek girilen, yola yoldaş olunan, felsefi bir yaşam öğretisi, insanlık yol olarak bu günlere gelmiştir.


‘’ALEVİ’’ Kelimesi; Aleviler için yaklaşık 200 yıldır, özelikle de Cumhuriyet dönemimde kullanılmaya başlanmıştır. Ve genel olarak kelime/isim ben zerliği veya asimilasyon amaçlı, İslam’ın 4´cü halifesi hz. imam Ali ile ilişkilendirilmiştir. Fakat Alevi öğretisinin özüne ve bugüne kadar bu yolu sürdüren önde gelen Pirlerin, ozanların deyişlerine ve kelimenin kökenine baktığımızda, Al, āl, Al-a, El, İl, Ela, Eli, İla, İlu, Ulu, Ol, Od, Alo, Alov, Alu, ōl-u, Aluv-i, Alāw alāta, гореть, пылать Alaz, Alaw, Alav Alev, Alev-i; bu kelimeler birçok eski dillerde; ocaktan, ateşten çıkan ışı ALEV; tüm âlemin çarkını devri daim merdane döndüren, tüm maddenin varlığın özünde olan, “BigBang” ışık enerji, yani “Varlığın Alev-i” anlamına geldiğini görüyoruz. Alevi deyişlerinde bu ışık kültü yoğunlukla işlenmiştir.

Alevi cem erkânı ve işlevi

CEM ERKÂNI Alev-i inanç öğretisinin en temel erkânıdır. Cemin kelime anlamı; toplanmak, birleşmek, birlik bütünlük, vahdeti mevcut “varlığı birliği” devri daim ilkbaharın havaya suya toprağa düşen “cemre” “cem-şid”1 “şem-i” yaşam demi, ısısı ateşi, ışığı alevi, varlığı doğal yaşamı bilme, anlama, gör me, birlikte muhabbet ederek toplumsal aydınlanma, anlamındadır. Cem körü körüne bir tapınma ibadet değil, toplumsal aydınlanma, muhabbettir.
ERKÂN Alevi inanç öğretisinin tümü veya belirli bir bölümünde yapılan söylem ve eylemlerin tümü demektir. Alevi erkânı; Alevi kültürünün tümü diyebiliriz. “Alev-î-liğin kalbi Cem’de atar. Alev-i-liğin sırrı Cem’de yatar” denilir. Alev-i-liği bütün yönleri ile anlamak Cem’i anlamaktan geçer. Cemde yapılan her hareketin, her söylem ve eylemin felsefi, kültürel, toplumsal, sembolik anlamları vardır. Aleviler Cem erkânının yaptıkları yerlere; Kırklar meydanı, Meydan evi, Erenler meydanı, Er-bacı meydanı, Hak divanı, Kardeşlik meydanı, Huzur meydanı, Eşitlik meydanı, Hak huzuru, Hace Bektaş-ı Veli meydanı, Erkân meydanı vs. demişler.
Alevilerin nazarında cemevleri birer edep, erkân meydanıdır. Sorgu-sual, karar yeri olarak dar meydanıdır. Semah yeri olarak evrenle bütünleşme meydanıdır, musahipliğin, yani dünyada halkların insanların kardeşliğinin, kabul ve onay yeri olarak birlik meydanıdır. Cem yüklendiği bu manevi anlamların yanı sıra birçok sosyal işlevi de içermektedir. Bu yüzden cemevlerinin sosyal, ekonomik ve kültürel dayanaklarının tarihi dayanaklarından daha az tartışmalı olduğunu görülmektedir.
Herhangi bir inanç, öğreti veya ideoloji olursa olsun, söylem ve eylemleri ile toplumun geçmişine, özelikle bugün ve yarınlarına, insanca birlikte eşit inanır sahiplenir, gerekirse onun için her türlü bedeli öder. Yoksa o inanç öğreti yok olmaya mahkûmdur. Alevi öğretisi bilerek inanma ve sevme ve gönül rızalığı ile yürünen bir yoldur.

Aleviliğin tarihi ve kaynakları üzerine belirleme

Öncelikle şunu belirtelim, Aleviliğin ve Cem erkânının tarihi ve kaynakları, çok kapsamlı, karmaşık bir konudur. Sözlü yazlı, yerli, yabancı, tüm orijinal kaynak, belgeler, bilgiler, arkeolojik bulgular, araştırmalar, tez, anti tezler vs. toplanıp sorgulayıcı bir yaklaşım, ORTAK akademik bir çalışma ile değerlendirip ortaya konulmalıdır. Bu verilere ve Aleviliğin en temel “Bilimden gidilmeyen yolun sorunu karanlıktır”, “Kendine reva görmediğini başkasına görme”, ilkesine uygun olarak, güncel bilime dayanarak, bilim dışı yanlar ve asimilasyon unsurları cesaretli bir şekilde temizlenip, yeni çağdaş bilimsel evrensel bir “Alevi Manifestosu – Yol Erkân-namesi” hazırlanıp yayınlanmalıdır. Böylesi kapsamlı bilimsel bir çalışmayı Alevi yazar araştırmacı, akademisyenlerin ortak yapacakları çalışmaya bırakıyoruz. Teşvikte edeceğiz.

Biz burada; Alevi felsefe inanç öğretisinin özünde ve pratik uygulamasında; Semavi İslami bir DİN veya ırkçı milliyetçi bir DİLE milliyete bağlı olmadığı halde, özellikle Şii İslami ve Türk milliyetçi söylemlere bağlaması, en son 700 yıl önce feodal köy koşullarına göre yapılanmış Aleviliğin günümüz şehir koşullarında, Alevi öğretisi ve toplumunda çok çelişkiler yarattığı, Alevi Yol CEM erkânında ACİL köklü bir reform gerektiği önerimize temel oluşturması açısından; Var olan bilgiler ışığında, Aleviliğin ve Cem erkânının tarihi ve kaynaklarını genel olarak bir değerlendirmesini yapacağız. Öncelikle Aleviliğin ve Cemin tarih ve kaynaklar konusunda birkaç genel belirleme yapalım;

1- Alevilik semavi bir dine bağlı değil.

Aleviliğin semavi dinler gibi, belirli peygamber öncülüğünde belirli bir tarihte, bölge ve toplum içinde ortaya çıkıp hâkimiyet sürmediğini, metafizik ilahi tanrılı, kitaplı, peygamberli bir din olmadığını, Yahudi, Hıristiyan, İslam ve bu dinlerin cennet cehennem, hayır şer kader, her şeyi, dünya Âlemi Âdemi 6 günde yaratan “Allah” tanrı anlayışlarını, onların oruç, namaz, haç, zekât, farz sünnet, somut ibadet ve şartlarını kabul etmediğini, pratikte uymadığını, uygulamadığını görüyoruz. Bu yol erkâna son sekil veren Pirlerden biri HBV ne diyor?

Keramet baştadır taçta değildir.
Hararet nardadır sacda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir
(HBV)

Hünkâr Hace Bektaş Veli ve birçok Alevi âşık ve erenlerinin, Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık, Okunacak en büyük kitap insandır, Benim kâbem insandır. Her ne ararsan kendinde insan da ara, Kudüs’te Mekke’de hacda değildir diyerek. Ve Kırklar cemi anlatımında olduğu gi bi; Ben peygamberim, malım mülküm, şanım şöhretim, yüksek makamın vs. var dileyenlerin ceme almadığını, bunun bugün yapılan cemlerde bile dile getirildiğini görüyoruz. Aleviliğin semavi bir din değil, daha çok doğa ve felsefi inançlar öğretiler kategorisi içerisine girmektedir. Dolayısı ile Alevilik şu tarihte, şu bölgede ortaya çıkmış, kurucusu şu peygamber, tarihsel belge kaynakları, kitabı bu demek semavi bir dine bağlamak mümkün değildir.

2- Var-Oluşçuluk ve Evrim.

Geriye öze dönüş kültü ile anlatılan, Alevi devriye deyiş ve anlatımlarına baktığımızda, Aleviliğin varoluş felsefesine, evrime; “Hiçbir şey yoktan var olmaz ve var olan ebediyen yok edilemez”, her şey birbirini etkileyerek, evrim geçirerek, değişerek yeniden var olmak için devri daim eder. Doğanın değişim yasalarına dayalı, diyalektik materyalist felsefe ile uyum içinde olduğunu görüyoruz.

Daha Allah ile cihan yok iken
Biz onu var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik.

Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi söyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Sekil verip tıpkı insan eyledik
(Harabi)

Yukarıda iki kıtası aktarılan Harabi’nin ve birçok başka Alevi devriye deyişinde özetlendiği gibi, Alevilik tarihi kökenini “Daha Allah ile Cihan yok iken” Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken, diye, evrende VAR olan Varlığı “maddeyi” ışık enerji “HAK” hakikat olarak tanımlıyor ve sonuçta tarihi kökenini maddesel VARLIK, madde ile başlatıyor ve devriye inancıyla da, Alevilik devri daim evrim, doğanın değişim yasalarına diyalektik materyalist felsefeye, dayandırmaktadır. (Bazen bu HAK varlık karamı sembolik olarak “Dünya kurulmadan var idi. Ali” şeklinde dile getirilmiştir, bu konu ayrı bir başlık içinde ele alınmıştır). Alevilik; tanrı insanları değil, biz tanrıyı sonradan yarattık, “Şekil verip tıpkı insan eyledik”, diyor. Düşünce diller, dinler, fikirler, öğreti ideolojiler maddesel varlığın evrimselleşmesi ile ortaya çıkmıştır. Yani madde olmadan tin düşünce akıl vs. olma yaşayamaz. Bu anlamda Alevilik tarihini evren ve insanlığın var oluşuyla başlatıyor. Her ne kadar Semavi dinler İslam, TEK doğru bizin tanrı dinimiz diye dondurmaya, tek bir dine veya tek bir dile milliyete bağlamaya çalışsa da, doğanın diyalektiği işliyor, evrim devri daim devam ediyor. İnançlar da kadim tarihten bu yana, Animizm, Totemizm, Şamanizm, Paganizm, Budizm, Zerdüştlük vs. çeşitli insanın yaşadığı evreni doğayı, sosyal çevreyi ve kendini anlama, anlayamadıklarına anlam bulma çabası olarak evrim geçirerek gelişmiştir. Doğal olarak Alevi inanç öğretiside evrimleşerek gelişmiştir. Köleci toplumla birlikte ortaya çıkan, organize tek tanrılı (Yahudi Hıristiyan İslam) dinler bunu bir bilinmez, ilahi TEK bir tanrıya “Allaha” baş bağlayıp, türbanla güneşi bilimi kadını, karartıp, TEK dini inancı görüşü düşünceyi, bir sömürü aracı olarak topluma dayatıp, dondurup putlaştırmaya çalışmış halen çalışmaktadır. Fakat “Kendine reva görmediğini başkasına görme” “Zalimin zulmüne boyun eğme” ve “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen, dünyada CAN, insanca eşit mutlu yaşamak için ALEV-İ-lik, bilimin ateşi ışığı alevini parla tıp, karanlığı aydınlatmış ve bu “DİN buzunu” eritmiştir ve kaynatıp buharlaştıracaktır.

3- Muhalefet inancı.

Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ı, köleciliğin ve ilk tek tanrılı din anlayışının Sümerlerde ortaya çıkıp dünyaya yayıldığını belirtmektedir. Eski anaerkil, çok tanrılı doğal inançları hak adalet arayış ve anlayışlarını; Köleci toplumla birlikte ataerkil krallar, rahipler, zengin mal mülk köle sahibi tüccarlar, kendi ekonomik çıkarlarına uygun olarak tekleştirmiştir. Önceleri kendilerini hem kral, hem tanrı veya onun elçisi göstermişler, sonraları bilinmez ilahi TEK bir tanrıya bağlamışlardır. Sümerlerden bu yana, köleler yoksul emekçi halk, Hak adalet arayışında olmuş ve bu hâkim dini iktidarlara karşı sürekli muhalefet etmiş ve kendi inanç ve öğretilerini geliştirmiştir. Alevi öğretisinin bu sömürücü hâkim din ve iktidarlara, karşı Ortadoğu’da oluşan bir muhalefet inancı olarak ortaya çıktığını ve bölgedeki tüm muhalif inançların hareketlerin halkların bir anlamda direk olmasa da dolaylı olarak Alevi öğretisinin tarihi temellerini kaynaklarını oluşturuyor diyebiliriz. Ayrıca dini inanç öğreti veya herhangi bir yeni politik ideoloji, ilk ortaya çıktığında, emekçi ezilen halkların öncülüğünde veya desteği ile ortaya çıktığını, genelde yeni devrimci bir özellik gösterdiğini fakat kısa sürede GÜÇLÜ hâkim sınıflarca kontrol altına alınıp, tekrar sömürü baskı unsuru haline geldiğini görüyoruz. Din ve inançların tarihi bir anlamda “üstü örtülü” ezen ezilen SINIF mücadelesinin tarihidir. Dinler genel anlamda egemenlerin menfaat ilişik leriyle uyumlu halde oldukları için, devlet ve sermaye sınıfı her daim bu çelişkiden yararlanmıştır. Hem de dinle, emekçi sınıfın gelişip güçlenmesini engellemiştir. İşte bu noktada Alevi Kızılbaş öğreti felsefesi diğer Ortodoks dinlerden kesinlikle ayrılır. Ve yaşamı, paylaşım ve adalet anlayışı temelinde ele alır.

1: Mısır, Sümer, Hitit’lerde köleci topluma birlikte TEK tanrılı dinilerde oluşmaya başladı.

Aleviliğin Rıza Şehri, “Yârin yanağından garı her şeyi, bir üzün tanesini 40’lar ile paylaşmak”, “Kendine reva görmediğini başkasına görmemek” hak adalet rızalık razılık, haksızlığa sömürüye zalimin zulmüme karşı gelme, boyun eğmeme vs. Alevi öğretisinde deyişlerinde ve cemlerinde yoğunlukla işlenen, yolun temel özünü oluşturan bir konudur. Ayrıca hâkim sömürücü güçlere karşı Alevi isyanları, Alevilere yönelik yapılan katliamlar, Aleviliğin bu muhalif inanç öğreti olma özeliğinin göstergesidir.

4- Alevi coğrafyası ve Aleviliğin tek bir millete bağlı olmayışı.

Dün ve bugün Alevilerin hangi bölgelerde yoğunlukla yaşadığına baktığımızda, Alevilerin yoğunlukla Anadolu ve komşu ülkelerde yaşadığını görüyoruz. Yukarı Mezopotamya / Anadolu bölgesi geniş anlamda, medeniyetin beşiği olmuştur. Kadim tarihten buyana hayatta kalabilen 4 insan DNA’sı, buzul çağlardan dolayı, ilk defa 190 bin yıl, ikinci defa 85 bin yıl önce Afrika’dan çıkıp dünyaya yayılmaya başlamıştır.

Bundan yaklaşık 12 bin yıl önce, (Göbeklitepe, Çatahöyük, Hallan
Cemi, Zawi Chemi, Ali Kosh, Jericho) “verimli hilal ay” yukarı Mezapo-
tamya bölgesi insanların yerleşik yaşama geçtikleri, tarım ve hayvancılığa
başladıkları ilk dillerin, ilk inançların ortaya çıktığı ve büyük medeniyetlere
kültürlere ev sahipliği yapmış, bir bölgedir.

2: İnsanların ilk yerleşik yaşama geçtiği Ve dün bugün Alevilerin yaşadığı bölgeler.

Yukarı Mezopotamya Göbeklitepe, Çatalhöyük, Çay Önü, Nevalı Çori, Hallan Cemi ve Anadolu’daki yüzlerce “höyük” arkeolojik kazılarda duvar kabartmalarında; Alevilikte cemlerde dün ve bugün var olan:

  1. İlk 12 aylık takvim 12 burç, 12 hizmet post, 12 kültü,
  2. İlk bira ve şarap üretim ve kullanımı,
  3. İlk kadın erkekli muhabbet toplantıları,
  4. İlk telli saz, müzik şiir deyişleri,
  5. İlk kadınlı erkekli dans, semahı,
  6. İlk oruç aşure hızır anlayışı lokma paylaşımı
  7. İlk sanat kültür eserlerini,
  8. İlk anaerkil toplum ve ilk imece usulü komünal yaşamı,
  9. İlk ay yıldız güneş ocağı ateşi ışığı alevi, bilimi kutsamayı,
  10. İlk 4 ana elementi hava ateş su toprağı,
  11. İlk turna, kartal, aslan geyik boğa koç vs. börtü böcek doğayı canı insanı kutsamayı,
  12. İlk tarımsal üretim hayvancılık, üretim araçları ve bilimlerinde bu bölgede ortaya çıktığını, görüyoruz.
3: Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski inanç ve gök-bilim merkezi.

Cem benzeri; kadın erkek sazlı sözlü semahlı lokmalı demli, delilli muhabbetlerin, Anadolu ve çevresinde ilk yerleşik halklar ve sonrasında Huri, Luvi, Mitani, Hititlerden, bugüne varlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Aynı zamanda, Mısır’dan Mezopotamya, Anadolu’dan Balkanlara, Kafkasya’dan Horasandan, Orta Asya’ya, Hint’ten, Yemene, bu bölgede; Mısır Sümer Hittiler, Roma-Bizans, İran pers Ahameniş, Selevkos (İs kender) Sasani, Emevi – Abbasi, Selçuklu, Osmanlı, Safavi, Moğol Timur, büyük imparatorluklar olduğu gibi, Sümerlerden bu yana, büyük din ve ekonomik sınıfsal çıkar savaşları ve çok büyük halk göçleri de olmuş tur. Bu bölgede hâkim din ve sömürücü iktidarlara karşı muhalefet eden tüm kesimler halklar, Halımızı hal eyledik, yolumuzu yol eyledik, her çi çekten bal eyledik misali, Alevi öğretisini beslemişlerdir.

İslam dini Arabistan’da ortaya çıkıp kuzeye doğru yayılmaya başladığında bölgede yaşayan, Yahudi, Hıristiyan, Ezidi Süryani, Ermeni, Rum, Kürt, Fars, Hint, Azeri, Türkmen halkların uzun süre İslam’a karşı direndiğini, bazılarının İslam’ı kabullense de, bazıların kabullenmediğini karşı direndiklerini ve bazılarının kendilerini isteyerek, istemeyerek çeşitli İslami isimler altında gizlemek zorunda kaldıklarını da biliyoruz. Burada özelikle İran Sasani devleti güneyden gelen yağmacı İslam ordularına yenilmesi, O zaman İran’da var olan eski Fars, Kürt, (dili ve) Zerdüşt inancının reform edilmiş devamı nitelindeki Mazdek, Manizim, Babek Huremi hareketi ve daha sonra, Hasan Sabah ve İsmail’i, Kalenderi, Hurufi, Vefai, Gnostik, birçok düşüncelerin, Horasan ve Anadolu Rum erenlerinin, bugün bilinen Alevilik öğretisinin şekillenmesi ve kurumlaşmasına direk katkısı olmuştur. Arap toplumu içinde de İslam dini ve uygulamalarına karşı çıkan, “Harici”, “Karmati” İslam tasarrufçusu kişi ve kesimler arasında da, dolaylı olarak Alevi öğretisine katkı sunan kesimler oluştur. Sadece İslam değil, Yahudi, Hıristiyan vs. toplumlarda da hâkim dini anlayışa karşı gelen, Gnostisizm, Paulicians, Bogomiller, Katharizm ve Budist inanç öğreti hareketlerinde Alevi öğretisine katkıları etkileri benzer ortak yanları olduğunu biliyoruz.Aleviliğin somut tarihi kökleri, kaynakları da bu bölgede ve ortamda oluşmuştur. Bu anlamda Cana, insana emeğe insanca mutlu yaşamaya değer veren, 72 millete aynı nazarla bak, “72 dil bizdedir” diyen Aleviliğin, tarihi ve kaynaklarını, herhangi tek bir Türk, Kürt, Ermeni, Azeri, Arap tek bir dine veya milliyete ırka bağlamakta doğru değildir.

 

Aleviliğin yazılı kaynakları üzerine 6 tez

Genel olarak Alevilik, sözlü geleneğe dayansa da, “ateş olmayan yerden duman tütmez” misali, sözlü geleneklerde somut nesnel bir varlığa, doğal veya toplumsal olaylara, sonuçta geçmişten günümüze iz bırakan somut kaynak ve belgelere dayanır. Genel olarak, Seyit Nesimi, Yunus Emre, Şah Hatai, Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal vs. Alevi ozanlarının nefesleri deyişleri bunların yazlı olduğu cönkler divan kitapları. Hace Bektaş Veli, Baba İlyas, Baba İshak, Baba Tahir Üryan, Dede Garkın, Abu’l Wafa al-Kurdi, Seyh Bedreddin, Börklüce Mustafa, Omar Hayyam, Eba Müslüm, Hallac-ı Mansur, Abdal Musa, Kadıncık Ana, Kalender Çelebi vs. çeşitli (özelikle de ırkçı bir yaklaşımla Türk kökenli) Alevi erenleri pirlerinin; Buyruk, Menakıbe (hayat hikâyeleri) Makalat (bahis makale) Velayetname, Faziletname, risale, Rubáiyát, İcazetname, Şecereler kaynak gösterilir. Ayrıca fetva fermanlar, mahkeme kararları, mektuplar, tapu, cenknameler, maktel-i vaka çeşitli tarihi olayları çeşitli Alevi isyan, ayaklanma, katliamlarını anlatan belgeler, Aleviliğin yazılı kaynakları olarak gösterilir. Bu belgeler bazen, mistik üstü örtülü bir dil ve İslami söylemler içerse de, genelde Alevilik öğretisi hakkında temel bilgileri bulmak mümkündür.

Bunların dışında direk Alev öğretisini hiç ilgisi olmayan Şii İslami; Hz. Ali, 12 İmam, İmam Cafer, Ehlibeyt, İmam Hüseyin Kerbela ile ilgili belgelerinde, Aleviliğin yazılı kaynağı olarak gösterildiğini görüyoruz. Bu Şii İslami unsurların daha çok 1500 yıllarda Aleviliğin içine eylem değil, söylem olarak girdiği görülmekte. Çünkü dünde bugünde Aleviler ne Sünni, nede Şii İslam’ın pratiklerine ibadetlerine uymamış, uygulamamıştır. Alevi yazlı kaynaklarının birçoğunun hâkim din ve iktidarlar tarafından yok edildiği, var olan kaynaklarında Alevileri Sünni Şii İslamlaştırma ve Türkleştirme adına çarpıtıldığını belirtmek gerekir. Yunus Emre, Şah Hatai, Pir Sultan Abdal, vs. ozanların adına sonradan, onlara ait olmayan deyişler yazıldığı, Alevi pir ve erenleri hakkında yazılanlarında onların yaşamından çok sonra ve bazen de çarpıtılarak İslamlaştırılarak yazıldığı görülmekte. Anacak Aleviliğin öz değerlerini, ölçü olarak alıp, dün ve bugün Alevilerin yaşadığı bölgelerde Alevi öğretisine katkı sunan, kişi ve oyalar, bilgi belgeler sorgulayıcı bir yaklaşımla incelenerek sağlıklı bir kanıya varılabilir.

Aleviliğin ve cemin tarihi kaynakları hakkında ileri sürülen 6 tez.

Aleviliğin ve Cem erkânının tarihsel ve inançsal kaynakları hakkında genel olarak şu 6 tez ve rivayetler ileri sürülmektedir.

  • 1- Hz. Muhammed’in Miraç’tan döndükten sonra İçinde Hz. Ali’nin de olduğu “Kırklar Meclisi” olarak isimlendirilen bir topluluğu ziyaret etmesi.
    2- Diğer bir rivayet ise ilk cem erkânlarını İmam Cafer-i Sadık’ın yaptığı, “Buyruğunda” geçtiği, Şeyh Safi Safavi (Şah İsmail) devam ettirdiği yönündedir.
  • 3- Eski Şaman, Türklerin kadınlı-erkekli çalgılı içkili eğlencelerin İslam’ı perdesi altında devamı.
    4- Farsça “Bezm-i Cem” eski İran’da ilk içkili muhabbetli meclislerin, devamı.
    5- Hacı Bektaş-ı Veli’nin sohbetlerinde, bütün muhipler bir araya toplanıp, birlikte şiirler söyleyip, semah dönmesi.
    6- Antik Anadolu Mezopotamya kültürleri, Zerdüşt Mazdek, Mani, Huremi inançları ve “Dionyos” üzüm toplama ayinlerin devamı “sentezi” tezi.

1- Muhammet, Ali 40’lar Cemi tezi;

İleride “40’lar sayısı ve meclisi Cemi, Miraç sorgulaması, Ali Kültü ” bölümünde açıklanacağı gibi. Hz. Muhammedin “Burak AT” ile uçarak gökyüzüne ‘Miraç’a çıkması Allah’la görüşmesi vs. Alevilik açısından akıl mantık bilim dışıdır. Muhammed ve imam Ali’nin “Kırklar Meclisine” nerede ne zaman katıldığına, cem yürüttüğüne dair hiçbir İslami belge kanıt yoktur. Ve İslamcı asimilasyoncu imam dedelerin ileri sürdükleri, 40’lar meclisinin Mekke’de veya Medine’de yapıldığına dair görüşlerde kendi içinde çelişkili kaynaksız ve tutarsızdır. “40’lar meclisi ceminin” fiziki olarak belirli bir mekânda belirli bir tarihte, belirli kişilerle somut yapıldığına dair hiçbir belge yoktur, en azından biz rastlamadık. 40’lar sayısı birçok kültürde, ortalama birçokluk ‘çoğul’ belirtme ve tamamlama sayısıdır. (Yazının devamında 40’lar sayısına ayrıca bakınız.) Konuyla ilişkilendirilebilecek tek somut belge, “40 müridi ile Hace Bektaş Veli, uzakta Kırşehir Nevşehir” isimli, görünümlü bir minyatür resimdir. “40’lar meclis anlatımı” ilk defa 1400 yıllarının sonunda Safavi devletinin kuruluş sürecinde, “Ehl-i İhtisas” kurulunca yazılıp Anadolu’da dağıtılan “Buyruk“ kitabında geçmektedir öncesi yoktur. “40 Meclisi cemi” somut yaşanmış bir olay değil, mitolojik bir dil ve kurgu ile yazılmış bir anlatımdır. Bu Buyruk’ta geçen “40’lar meclisi cemi” ile ilgili akla, mantığa, tarih, bilime en yakın olasılık ve yorum bizce; Anadolu Alevi Kızılbaşların büyüklü küçüklü kadınlı erkekli herkesin eşit CAN HAK sayıldığı, peygamberlik dahi hiçbir rütbe makamın kabul edilmediği, lokmalı demli semahlı vs. abı hayatı paylaşıma dayalı, birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için, birlik cemi yaptıkları geçeği. Bunun HBV‘nin minyatür resimde gösterildiği gibi 40 müritleri ile muhabbet meclisi/cemi, “kadim 40 sayısına” bağlanarak; Buyruk kitabı hazırlanırken, Aleviliğin bu CEM ile ilgili temel değerleri alınıp; Safavi’lerin Şii-İslam Dini, Muhammed ve ilahlaştırılan imam Ali “Miraç masalı” üzerinden, Anadolu Kızılbaşların kabul görebileceği bir şekilde, “Miraç olayı” Alevi cem erkânının içine sokulmuştur. Artık çıkarabilene aşk olsun.

2- İmam Cafer Buyruğu (Safavi, Şah İsmail) tezi:

İmam Cafer-i Sadık’ın veya diğer 12 imamların hiçbirinin cem yürüttüğüne veya bir ceme katıldığına dair hiçbir kanıt, kaynak yoktur. Tam tersine İslam şeriatına uymuşlardır. İmam Cafer Sadık, Hanefi mezhebinin kurucusu, İmam Ebu Hanife’nin hocasıdır. Şafii, Hanbeli, Maliki, mezhebinin kurucuları da onlardan etkilenmiştir. İmam Cafer Sadık’ın birçok yazılı eseri vardır, fakat Cemi anlatan “Buyruk” isimli ve içerikli bir kitabı yoktur. Arap milliyetçiliğini vs. hazmedemeyen İran/Farslar, sonradan İmam Cafer adına bugünkü Şii/Caferi mezhebini kurmuşlardır. İmam Cafer kendisi, Cafer’i veya Şii mezhebi kurmamıştır. İmam Cafer Buyruğu diye Alevi toplumuna pazarlanan kitapların birçoğu uydurma düzmecedir. İsmail Kaygusuz, Hüseyin Şimşek, İsmail Beşikçi, Pir Ali Baba ve bir dizi Alevi araştırmacısın belirttiği üzere; İmam Cafer’e atıfta bulunarak yazılan buyrukların kökeni “Savfatu’s Safâ” (1357/58) Türkçe çevirisi “Makalat-ı Şeyh Safi” (1359) daha çok Safaviliğin tarihini anlatan kitaptan alıntılardır. Bu nedenle de Şeyh Safi buyruğunda denilmektedir. Erdebil Tekkesi kurucusu ve Şah İsmail’in ecdadı, Şeyh Safi, Kürt (Şafi İslam) kökenlidir ve Kürd Şeyh Zahid Gilani’nin öğrencisidir. Ve Şeyh Safî’nin torunu Ali Hoca (1392-1429), dedesi Şeyh Safî’nin bir Şafiî merkezi olarak kurduğu Erdebil Tekkesini, Şiî bir merkeze dönüştürmeye başlamıştır (Hüseyin Şimşek). Ayrıca Şeyh Safî’nin şeceresini Azeri Türkmen, baba soyundan, 12 İmamlardan Musa-i Kazım’a Arap, Ali, Muhammed’e çıkaranlar vardır. Fakat babadan hem Türk, hem Arap olmak kendi içinde çelişkili bir durumdur. Kaldı ki Alevilik açısından SOY’un kanın önemi yoktur, HBV soyumdan, dölümden gelen değil yolumdan giden bu yolun yolcusudur demiştir. 1402 Ankara savaşında Osmanlıyı yenilgiye uğratan Moğol impara toru Timur, dönüşte Erdebil Tekkesine de uğrar. Timur ile tekkenin şeyhi Hoca Ali arasında Osmanlı karşıtlığı vs. üzerine derin ve güçlü bir bağ oluşur. Öyle ki Timur, kendi egemenlik alanı içinde kalan Erdebil kentini, köylerini arazisini vs. vakıf olarak Safavi ailesine bağışlar. Bununla da kalmaz, Hoca Ali’nin talebi üzerine, Timur, Alevilerin yoğunlukla yaşadığı iç Anadolu’dan toplayıp, yanında esir olarak götürmekte olduğu 30 bin kadar Türkmen Kızılbaşı, tekkenin hizmetine ve denetimine girmek üzere serbest bırakır. Yani, bir anlamda Erdebil Tekkesi, mal-mülk sahibi olma, ilk önemli sıçrayışını ve ilk geniş kitlesel gücünü, Osmanlı karşıtları üzerinden gerçekleştirir. 30 bin kadar Türkmen’in bazıları Şii görüşlerle donatılıp Anadolu’ya geri gönderilmiş, bunlar Erdebil Tekkesinin halifeleri, müritleri gibi çalışmalar yürütmüştür. Bu gelişmeler üzerine, Bektaş Veli’den Kadıncık Ana üzerinden devraldığı yolu ve erkânı kurumlaştırarak bütün Anadolu’ya yayan Abdal Musa’nın da “Serçeşme” olarak kabul ettiği Sulucakarahöyük Bektaşi Veli Dergâhı, ikinci planda kalmıştır. Erdebil tekkesi başında olan Şeyh Cüneyd, 1448-56 yıllarını, bizzat Anadolu’da Kızılbaşların içinde geçirip onları örgütlemiş, ardından Erdebil tekkesine geri dönmüş ve 1501’de Safavi devleti kurmuş, Onun ölümünden sonra torunu “Şeyh İsmail” 14 yaşında, Safavi devletinin ŞAH’lığna getirilmiştir. Şah İsmail (Hatayi’nin) 14 yaşında bir çocuk olarak; Ne kadar Alevi Kızılbaş olduğu veya buradan etkilendiği. Ve ne kadar Şii Müslüman olduğu ve deyişlerinin ne kadarının kendine ait olduğu, ne kadarının onun adına veya sonradan yazıldığı vs. ayrı kapsamlı bir araştırma tartışma konusudur. Alevi âşık, ozan, zakirleri genelde 4’lük HECE kuralını kullanmıştır.

Gönül ne gezersin seyran yerinde
Alemde her şeyin var olmayınca
Olura olmaza dost deyüp gezme
Bir ahdine bütün yar olmayınca
(Hatayi)
Kesin Şah İsmile ait olduğu bilinen şiir deyişlerde 2’lik ARUZ şekli kul
lanıldığı görülmekte.

Hüsn-i ruyinden kim ol hurşid-i alem nur olur
Hayf ola nispet kılam mihr-i ruhını âye men
(Hatayi)

Ayrıca, Şah Hatayi, Hatayi, Can Hatayi, Derviş Hatayi, Kul Hatayi, Pir Hatayi, Sultan Hatayi, Derdmend Hatayi vs. mahlası ile yazan değişik Alevi aşıkların nefeslerinin Şii Şıh İsmail’e mal edildiği görülüyor. Tarihi kaynaklar, Osmanlının zulmünden bıkan, Anadolu, Alevi Bektaşi Kızılbaş Ahi, Rum erenlerini Osmanlıya karşı, Safavi devleti yanına çekmek için Alevi öğretisi içine Şii İslami (12 İmam Ali Ehlibeyt Kerbela) unsurları katarak Şeyh İsmail adına propaganda yapıldığını göstermektedir. Kaldı ki Şah İsmail ağırlığını Alevilerin oluşturduğu Elbistan merkezli Dulkadiroğluları (Alevi) beyliği (devleti) üzerine (1507’de) ani bir saldırı yapıp dağıtmış, bir bölümü Osmanlıya sığınmıştır. Ayrıca Şah İsmail döneminde Şiilik resmi Din/mezhep olarak ilan edilmiştir. 1414-1420 Bedreddin, Börklüce Torlak isyanından sonra, Sünni Osmanlı baskısı altında ezilen Anadolu Kızılbaşlarının, kuruluşunda büyük emekleri olan, Safavi devletine çok büyük umutlar bağlamış, onu kurtuluşlarının yapılanması olarak görmüşlerdir. Anadolu Kızılbaşlarının Safavi devletin kuruluşunda ve gelişiminde hem vurucu, hem temel bir kitle/güç oldukları bir gerçektir. Ancak, ne Erdebil tekkenin idaresinde, ne de Safavi devlet yapılanması ve yönetiminde, inisiyatif hiçbir zaman Anadolu Kızılbaş Alevilerin eline geçmemiştir. Hatta Anadolu’dan gelmiş Kızılbaşların sık sık “Hem lazım, hem de baş belası bir topluluk” olarak görülmesi söz konusudur ki bu anlayış, 1511 Şahkulu ayaklanması ve sonrası Safavilere sığınan Alevilere karşı yapılan, katliamla “tavan” yapmıştır. Anadolu’da Küçük “Buyruk” olarak bilinen geleneksel Alevi Cem ve erkânlarını az çok anlatan “Buyruğu”; Ne İmam Caferi Sadık, nede Şeyh Şafi yazmamıştır. Öz itibarı ile Hace Bektaş Veli adına sonradan yazılan “Makalat” isimli kitabını içeren BUYRUK; 1501’de Safavi devletinin kuruluşu öncesi ve sürecinde; Anadolu Kızılbaş Pirleri tarafında hazırlanmış ve Safavi 7 kişilik “Ehl-i İhtisas” sonradan (İmam Cafer Heyeti) denilen kurulunun denetiminden geçirilip (Şii İslami unsurlar eklenip) çoğaltılıp Anadolu’da dağıtılmıştır. Bu “Buyruk” Alevi yol CEM erkânını genel olarak içermekle birlikte, Anadolu Alevilerine Erdebil Tekkesinin kurucusu Şeyh Safi’yi, İmam Caferi, Safavi devletini ve Şiiliği sevdirme, Alevileri Şiileştirme amaçlı kullanılmıştır. Ve çeşitli düzmece BUYRUK’lar ile bu sürdürülmüş ve halen İran ve TC devlet Diyaneti tarafından sürdürülmektedir. Aleviler genel olarak, hiç sorgulamadan bu “Buyruklara” inanmaktadır. Safavi soylu Dede Kul Himmet ve Pir Sultan “adına” yayınlanmış birkaç deyişte bu konulara değiniliyor ve “Ehl-i İhtisas” kurulu İmam “Cafer heyeti”, “mühürü” olarak sunuyor. Erdebil’den Anadolu’ya Şiiliği yaymak için gelindiği belirtiliyor.

Erdebil’den gelince Rum’a
Sözümüz bizim didardan gelir
Şeyh Safi Buyruğu’n eyledim kabul
Sözü onun daim Cafer’den gelir

MAKALAT’ın ahiri cemalatın zuhuru
Şeyh Safi’ye değiptir İmam Cafer mühürü (Pir Sultan)

İmam Zeynel içti abu hayatı
Muhammed Bakır’a ver saadeti
Dört kitapla İmam Cafer heyeti
Yetmiş üçte mümin kula der bülbül
(=73, hicri 973’ün kısaltması, İ.K.)

“Kızılbaş Safavi Devletinin kuruluşundan, İranlı feodal aristokratların şahların çevresinde kümeleşip, Ortodoks Şiiliği devlet dini yaparak, batıni Sufiliği yönetimden uzaklaştırıncaya kadar Kızılbaşlar, İsmaililerle birlikte hareket ettikleri gibi, Şah Abbas I’in ölümünden (1628) sonra başlayan Kızılbaş ve sufi kıyımlarında da yaşamları birbirine karışmıştır. Aynı ilişkinin Anadolu’da da sürmüş olması, olasılıkların ve kuşkuların ötesindedir.” (İsmail Kaygusuz) Sonuçta: İmam Caferi Sadık’ın Alevilikle bir ilgisi ve Buyruk diye bir kitabı yoktur. Osmanlı’nın zulmüne karşı Anadolu Alev-i Kızılbaşları, Safavi devletinin kuruluşunda önemli rol almışlar ve Şii İslami propagandaya maruz kalmışlardır. Hatayi mahlası ile yazılan birçok Alevi aşığın deyişleri, Alevi olmadığı halde Şah İsmail’e mal edilmiştir.

Anadolu Alevilerinin, hem Safaviler, hem de Osmanlı tarafından katliamdan geçirildiğini, sonuçta bugünkü İran molla, Şii İslam cumhuriyetine gelindiğini görüyoruz. Aynı durum Osmanlı devletinin ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluş süreci içinde geçerlidir, Aleviler her üç devletin kuruluş sürecinde dolaylı veya direk katkı sunmalarına karşın, kısa sürede devre dışı bırakılıp, katliamdan geçirilmişlerdir.

3- Şamanizm ve Türk inancı tezi;

Özellikle Türkiye’de sanki Şamanizm sadece eski Türk inancıymış gibi yanlış bir algı vardır bu doğru değildir. Şamanizm çok eski bir inanç sistemi ve bugün dahi Kuzey Asya, Kuzey Amerika, Güney Afrika, Güney Amerika Amazon bölgesi, Avustralya yerlileri yani tek tanrılı inançların fazla ulaşamadığı her bölgede ve değişik biçimlerde vardır. İlk Şamanist sembol figürlere, Afrika ve somut olarak Anadolu’da 9 bin yıllık Çatalhöyük duvar resimlerinde de rastlanmaktadır. Bir anlamda Şamanizm’de kaynağı Anadolu’dur. İnançlarda ilk çağlardan bu yana, hep doğa ile ilgili olmuş ve evrim geçirerek bu günlere gelinmiştir. Eski doğa inançlarında, Şamanizm ve eski Türk inanç geleneklerinde, Aleviliğin ve cemin bazı özeliklerini görmek mümkündür. Fakat Aleviliğin direk Şamanizm’in ve eski Türk inançlarını devamıdır demek mümkün değildir.

Çünkü Şamanizm’de büyücü anlamına gelen Budizm kaynaklı ŞA- Man, Ka-Man kelimeleri, ruhlar, Gök tanrıları ve insanlar arasında bağlantı kurduğunu iddia eden, fala bakma, gelecekten haber verme, kötü ruhları kovma, büyü vs. ile hastaları iyileştirme gibi işler ile uğraşan, toplumdan kendini dışlamış, özel hayvan figürlü elbise giyip, davul/def çalıp ve trans haline geçmek için çeşitli bitkilerden yapılmış uyuşturucu kullanan ve toplumsal değil daha çok belirli din adamlarının yaptığı bazı törenlerden oluşmaktadır. Bunları direk Aleviliğe bağlamak mümkün değildir. Ayrıca Alevilik direk Şaman, Orta Asya Türk, kökenli olsa bugün orada da Alevilerin yaşaması en azında köklü Alevi kültür belirtilerin olması gerekirdi. Semaha benzeri, kadınlı erkekli müzik danslı, halk oyunları geleneği eski Türk geleneklerinde vardır, fakat bunların Semahta olduğu gibi inançsal felsefi bir boyutu yoktur. Ve bu gelenekler eski İran, Hindistan ve Anadolu’da vardır. Ve Anadolu’daki tarihsel kökleri daha eski, yaygın ve inançla da ilgilidir. Afrika’dan çıkış genetik insan göç haritaları, ilk dil inanç medeniyetlerin yukarı Mezopotamya/ Anadolu İran ve Hindistan, büyük tatlı su, nehir yatakları çevresinde oluştuğunu göstermektedir. Kuzeyde buzlar eridikçe, kuzeye göçen insanların, zamanla konargöçer Türk/men halkları oluşturduğu, daha sonları bunlardan bir bölümünün İran Kafkasya üzerinde Anadolu’ya geldiği görülmekte. Türkiye’nin (Anadolu’nun) bu günkü genetik haritası, dünya ortalaması genelini yansıtmakta. Türkiye’de yaşayanların ancak %3,4’ü, Orta Asya kökenli, tüm Asya’yı aldığımızda bile, Türkiye’de yaşayanların genetik Türk kökenli oranı %15 i bulmuyor. Kaldı ki hiçbir inanç, kültür öğreti, ideoloji tek bir millete bağlanamaz. Sonuç olarak Alevi inanç öğretisinin eski doğal Şamanist ve orta Asya Türk halk yaşam gelenekleri ile sembolik evrimsel bağları ilgisi vardır, fakat kök kaynağı, oluşum ve bu günkü varlık ve uygulaması ile Aleviliği sadece ve direk Şamanizm ve Türk inanç gelenek kültürüne bağlamak mümkün değildir.

4- Eski İran ‘Bezmi Cem’ tezi;

Bilimsel araştırmalar kadim tarihten bu yana hayatta kalabilen 4 DNA insan neslin, Afrika’dan 2 koldan; İlk olarak NİL nehri boyundan 190 bin yıl önce Kuzey Mezopotamya Anadolu’ya geldiğin, fakat buzul çağ dolayısı ile kalıcı olup yaşam sürdüremediğini gösteriyor. İkinci defa yaklaşık 85 bin yıl önce Afrika’dan, Yemen üzerinden güneybatı İran, Hindistan’a. Ve Aynı tarihlerde, ikinci kez Nil nehri üzerinde Anadolu’ya Mezopotamya göçtüğü görülmekte. Doğuda İran Hindistan Budizm, batıda Anadolu Mezopotamya, Yunan kültürü ve semavi dinler, kuzeyde Şaman kültürü arasında kalmış kozmopolittik köklü bir kültüre sahip bölgedir. Eski İran, Kürd inancı Zerdüştlük; bazı etik kuralları, ateş kültü vs. ile Alevilikle benzerlik taşımakla birlikte, iyi tanrı, kötü tanrı, 2 tanrılı ve cennet cehennem vs. kavramlarla tek tanrılı dinlere öncülük eden bir yapıya sahiptir. Fakat Zerdüştlük ve başka inançların reformcuları niteliğindeki, Mani, Mazdek ve İslam’ın Kürdistan, İran, Azerbaycan Türkmenistan’a yayılmasına karşı direnen Babek Hurremi inanç öğreti ve düşünceleri, sosyal kültürel inançsal anlamda, Alevi öğretisi ile uyum göstermektedir. İslam’ın İran’da hâkimiyet kurması ile bunların bir bölümü Hindistan’a göçmüş bir bölümü de Anadolu’ya (Rum’a) göçmüştür. Bezm-i Cem kelimesinin farsça (Cem meclisi) anlamına gelmesi Eski İran’da kadınlı erkekli içkili muhabbet toplantılarının ve şairlik alışıklık geleneğinin yaygın olması, Aleviliğin bu bölgeden yoğun bir şekilde beslendiğini göstermektedir. Fakat bunlar sadece İran’a özgü bir durum değildir. Yukarı Mezopotamya Anadolu’da bunların daha eski tarihsel kökleri vardır.

5- Hace Bektaş Veli tezi;

“Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur” diyen Hace Bektaş Veli, (1209-1271) yaşadığı 12. yüzyılın, ortaçağ karanlığı, savaş ve kargaşa ortamında, barışın ve mazlumun simgesi olan bir “güvercin donuyla” Mazdek, Mani, Huremi, Kalenderi vs. düşüncelerin yoğrulduğu Irak, İran Horasan’dan vs. Anadolu’ya gelmiş, kökleri Anadolu’da olan, Alev-i öğretisinin çerağını Ebul Vefa, Baba Tahir Uryan Baba İlyas, Baba İshak, Dede Garkın, diğer, Rum Erenleri ile birlikte uyarmış, o günlere ve bu günlere ışık tutan bir aydınlanma reform hareketi başlatmıştır. HBV, Selçuklu İslam devletinin baskı sömürü sistemine karşı, Anadolu halklarının başlattığı, Amasya’da Baba İlyas ve Baba İshak “Babai Ayaklanmasına” katılmış. Sonra Sulucakarahöyük’e, bugünkü Hacıbektaş ilçesine yerleşip Anadolu aydınlanmasını sürdürmüştür. “Sen seni bilirsen yüzün Hüdâ’dır; sen seni bilmezsen, Hak senden cüdâdır!…” diyen Hace Bektaş Veli; Hak doğa insan, bilimi sevgi ile yoğurup, uygarlıklar hazinesi Anadolu’nun o zengin kültür mozaiğini ve farklı kökenlerden ve kültürlerden gelen insanları, “Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız!” diye, dostlukla kucaklayan, Gaziyan-i, Ahiyan-ı Abdalan-ı ve Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) olarak örgütleyen Hace = bilge, bir PİR halk önderiydi. Bu Ahi erenleri (1290-1354) yıllarında Ankara merkez olmak üzere iç Anadolu’da özerk Ahi yönetimi ‘devleti’ bile kurmuşlardı.

“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır; düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu; kadınları okutunuz; yola dizlerinle değil, kalbinle bağlan; Soyumdan gelen değil yolumdan giden bu yolun yolcusudur. Okunacak en büyük kitap insandır.” diyen Hace Bektaş Veli yaşadığı çağda; inancı hurafelerden arındıran, onu akla, mantığa ve sevgi temeline dayandıran, kadın ve erkek eşitliğini savunan ve o dönemde “Hatun Ana” önderliğinden kurulan Anadolu Bacıları teşkilâtına büyük destek veren bir reformcu; halk kültürüne ve eğitimine önem veren; üretimde ve üleşimde sosyal adalet ilkesini benimseyen; “insanın alnı açık ve cesur dolaşması için her şeyden önce adaletli olması gerektiğini” savunan bir düşünürdü. HBV bir anlamda Anadolu ve bölge inanç kültürlerini bir kazanda kaynatıp sentezleştirmiştir. Birçok Anadolu ereni, anası, bacısı onun HBV dergâhı ve diğer Alevi ocakları etrafında birleşmiştir. Ondan sonra gelenlerde bu yolu geliştirerek sürdürmeye çalışmıştır. HBV öncesi ve sonrası, 1500’lü yılların başına kadar, Alevi yol erkânı cemlerinde deyişlerinde edebiyatında, Şii -İslami unsurlara pek rastlanmaz. 1500’lü yılların başında Aleviliğin içine Şii İslam, asimilasyon unsuru olarak girmiştir. Ayrıca her ne kadar Hace Bektaş Veli, Hoca Ahmed Yesevi üzerinde Türk- İslam’a bağlanmak istense de aynı çağda yaşamamış, aynı görüleri savunmamışlardır. Her ne kadar İslami Osmanlı devleti dönem, dönem bazı Alevi-Bektaşi dergâh ve çevreleri kontrol altına almış, almaya çalışsa da, Bedreddin Börklüce, Şahkulu, Kalender, Pir sultan, 1826 Yeniçeri ayaklanmasına kadar Alevi Bektaşiler, Osmanlı İslam dini devleti ve anlayışına karşı ayaklanmışlar, inanç ve öğretilerini korumaya çalışmışlardır.

4; Hünkar Hace Bektaş Veli, (1209-1271)

Hace Bektaş Veli’nin Taptuk Emre, Mahmut Hayrani ile görüşmesi ve Hırka Dağı anlatımlarında Derviş müritler ile cem tutup semah döndüğü, “Bizim Semahımız oyuncak değil, ilahi bir aşktır”, dediği çeşitli kaynaklarca aktarılmaktadır. Hace Bektaş Veli’den sonra Kadıncı Ana yol erkânı postu Abdal Musa’ya devir etmiştir. ‘’Abdal Musa Cemi’ diye, bir tek onun adına cem yapılması, büyük bir ihtimalle Cem erkânına son şekil verenlerden biri olmasındandır. Hacıbektaş Veli Dergâhının Aleviler açısında en önemli bir ziyaret yeri olarak kabul edilmesi ve bugün yapılan cemlerde pirlerin okuduğu gülbanklerin sonunda vs. HBV adının mührünün geçmesi, mizahi bir dille Alevi öğretisini anlatan Bektaşi Fıkraları vs. örnekleri çoğaltabiliriz hepsi; kökleri 12 bin yıldır yukarı Mezopotamya-Anadolu’da olan, Alevi yol erkânına son sekil verenin, reform edenin, Pir Hünkâr Hace Bektaş Veli olduğu rolü bizce de tartışılmazdır. Dün bugün her ne kadar Hace Bektaş Veli çarpıtılmaya çalışılsa da, O hiçbir değme nesnenin bulandıramayacağı, bugünde içinden inciler alabileceğimiz, engin bir derya ve evrensel görüşler olduğunu aşağıdaki sözlerinde görmek mümkündür.

  • Ellerin kâbesi var, benim kâbem insandır.
  • Okunacak en büyük kitap insandır.
  • Doğruluk dost kapısıdır. Doğruluk karargâhımızdır.
  • İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir;
  • Hiçbir milleti ve insanı ayıplamayınız.
  • Dini, dili, rengi ne olursa olsun, iyiler iyidir.
  • İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.
  • Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
  • Madde karanlığı, akıl nuru ile
  • Cehalet karanlığı, ilim nuru ile
  • Nefis karanlığı, marifet nuru ile
  • Gönül karanlığı aşk nuru ile aydınlanır.
  • Akıl aya, ilim yıldıza, marifet güneşe benzer.
  • Kadınları okutunuz.
  • Kuvvetini zavallıya değil, zalime kullan.
  • Ara bul!
  • Her ne arar isen kendinden ara.
  • Yolumuz, ilim, irfan ve insanlık sevgisi üzerine kurulmuştur.
  • Yüreğinin ağırlığıncadır kişinin değeri.
  • İyi mi olsun karşındaki, sen iyi ol ilkin.
  • Yalnız bilgelerdir, hem arı olan, hem arıtıcı olan.
  • Marifet ehlinin ilk makamı edeptir.
  • Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme.
  • Eline, diline, beline sahip ol.
  • İnsanın olgunluğu, davranışlarının doğruluğundandır.
  • Asıl kör, nankörlüktür. İyiliğe karşı kötülük, hayvanlıktır.
  • Yoluna dizlerinle değil, kalbinle bağlan.
  • Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk.
  • Hamı pişiremezsen, bâri pişmişi ham etme.
  • Mürşidlik alıcılık değil, vericiliktir.
  • Bizim semahımız ilahi bir aşktır.
  • Çalışmadan geçinenler bizden değildir.
  • Bizim meclisimizin tarafı yoktur.
  • Bilim, gerçeğe giden yolları aydınlatan ışıktır.
  • Âlimin sohbeti, cahilin ibadetinden daha faydalıdır.
  • Ol söz verme, öl sözünden dönme.
  • Kendini temizlemeyen başkasını temizleyemez.
  • Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır;
  • sen seni bilmezsen, Hak senden cüdadır.

Erkek, dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde.
Hakk’ın yarattığı, her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok.
Noksanlık da, eksiklik de; senin görüşlerinde.

Asıl olan göze nur gönülden gelir
Sevgi muhabbete Asuman (evren) eriri
Ebedi sevgiyi bu toprak verir,
Kudüs’te Arafat’ta Turda arama

Keramet baştadır taçta değildir.
Hararet nardadır sacda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir

HBV tezi doğru fakat Alevi yol öğretisinin HBV öncesi tarihi kökenleri vardır. Ayrıca Alevilik bu günkü duruşu ile HBV’nin belirttiği bilim sevgi yolundan maalesef çıkmıştır. Aleviler kadimden gelen yukarıdaki yol erenlerinin düşünceleri ‘’Bilimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır” diyen Pirlerin HBV sözünden gitmeyip, DİN İslam karanlığına batmışlardır. Bu karanlık bataklıktan kurtulmak için Alevi yol erkânında köklü bir öze dönüş ve çağdaş bir REFORM zorunludur.

6- Antik Anadolu Mezopotamya tezi, sentez;

Burada antik Anadolu yukarı Mezopotamya kült ve kültürlerinin devamı sentezi tezi bilimsel tutarlılık göstermektedir. Yukarı Mezopotamya-Anadolu kavramından, Urfa Göbeklitepe merkez olmak üzere, Anadolu geneli, Kuzey ve Batı İran, kuzey Irak-Suriye’yi kapsayan geniş bir bölgeyi algılanmalıdır.

5: ÇatalHöyük dünyanın en eski “komünat toplum Rızalık şehri”

Bu bölgede avcı toplayıcı yaşamdan yerleşik tarımsal yaşama geçilmesi ilk dil ve inançların oluştuğu bir bölgedir. Göbeklitepe, Çatalhöyük, Çay Önü, Nevalı Çori, Hallan Cemi, Mezopotamya ve Anadolu’daki yüzlerce “höyük” arkeolojik kazılarda duvar kabartmalarında sonraki tarihi belgelerde; Alevilikte dün ve bugün var olan 12 kültünün, İlk bira ve şarap, kadın erkekli toplantı ve dans semah, lokma paylaşımı, ilk Anaerkil toplum ve ilk imece usulü komünal yaşam. Ay güneş yıldızlar doğayı 4 elementi ve ateşi ışığı güneşi kutsama, turna, kartal, kuşları, Aslan geyik boğa koç vs. hayvan sembolleri, ilk telli sazında bu gölgede ortaya çıktığını göstermekte. Kadın erkek sazlı sözlü semahlı lokmalı demli (içkili) doğa ile ilişkili vs. inançsal törenlerin 12 bin yıldan bu yana bu bölgede yapıldığını, buradan diğer bölgelere dağıldığını, sonra bazılarının bu bölgeye geri geldiğini gösteriyor. Köleci toplumla birlikte ortaya çıkan tek tanrılı dinler ve bu sömürücü sistemlere karşı direniş ve Alevi inanç öğretisine katkı sunan, birçok halk kültür, felsefi düşünce hareketler ve kişiliklerde bu bölgede ortaya çıkmıştır. Bunlar zaman içinde sentezlenerek, özümsenerek yeni bir yapı ve biçim kazanarak günümüze gelmiştir. Ve Aleviler dünde bu günde ağırlıkla bu bölgede yaşamaktadır.

Sentez özet;

Var olan bilgi belgeler ışığında Alev-İ Yol ve Cem erkânının tarihi ve kaynaklarını genel olarak değerlendirip özetlersek.Alevilik idealist bir yaratıcı Allah-Tanrıya değil, varoluşçuluğa, doğal diyalektik materyalist felsefeye, dayandırmaktadır. Alevilik ilahi bir DİN veya onların bir mezhebi, tarikatı değil, bilime sevgiye dayalı doğal kültürel felsefi bir öğretidir. Aleviliğin ve Cemin en eski kaynağı kökeni anayurdu, 12 bin yıldan bu yana yukarı Mezopotamya-Anadolu’dur. Köleci toplumla ortaya çıkan tek din, dil ve sömürüye karşı, direnen tüm görüşler, halklar Alev-i öğretisini beslemiştir. “72 millet, dil bizdedir” diyen Alevilik CAN insan endekslidir, herhangi tek bir, Türk, Kürt, Ermeni, Azeri, Arap vs. tek bir ırka milliyete bağlı değildir. Şii İslami unsurlar 15. yy Safaviler tarafından Buyruk’la, “Miraç masalı” ile Aleviliğin içine sokmuştur. Kaynağı HBV Makalat’ı olan “Buyruk”; Safavi “Ehl-i İhtisas” kurulu tarafından Şii İslam’la süslenip Anadolu’ya dağıtmıştır. Aleviliğin ve Cemin amacı ütopyası “Rıza şehri” ezmeden, ezilmeden Dünyada insanca eşit mutlu yaşamaktır. Bugün bilinen Alevi yol ve cem erkânına son şeklini, 1200 yıllarda Hace Bektaş Veli ve Rum erenleri vermiştir. Alevilik içine sonradan giren Şii İslami (1500), ırkçı milliyetçi (1924), çelişkili unsurlardan arındırılmalıdır.

 

Alevi yolu Cem erkânı içinde olan temel değerler
ve kökeni

Aleviliğin ve Cem’in içinde olan temel öz değerleri öğeleri ölçü olarak ele alıp, bunların geriye dönük tarihi doğal ve toplumsal kökenlerine bakarak Cemin ve Aleviliğin ne zaman nerede ortaya çıktığına dair bir fikir edinilebiliriz. Bulduğumuz bulacağımız tarih ve ortam Alevi yaşam ağacının yeraltında ki kökleri kılcal damarlarıdır. Fakat asıl önemli olan o ağacın bugün ve yarın Alevilere ve insanlığa verdiği vereceği meyvedir. 1500’lü yıllardan sonra Aleviliğin üstüne örtülen Şii İslami “kara perdeyi” ırkçı milliyetçi Türk-İslamcı yaklaşımı kaldırdığımızda, Aleviliğin ve Cem’in özünde olan, özetle şu temel öğeler öne çıkmaktadır;

  1. Alevi varoluş felsefesi varlığın birliği devriye, Enel (insan) Can HAK, Hakikat madde.
  2. 12 post 12 HİZMET “el emek”, (12 ay burç takvim) 12 kültü.
  3. Çerağ, delil uyandırmak, Şahı-merdan, güneş, ocak, ateş, IŞIK ALEV aydınlanma kültü.
  4. Gülbenk, saz söz deyiş, semah, MUHABBET.
  5. Kadın erkek eşitliği, küçük büyük, herkes eşit CAN Alevi ana yolu.
  6. Lokma, dem, rızalık, yârin yanağından gayrısını PAYLAŞIM kültürü.
  7. Mazlumun yanında olmak, haksızlığa karşı durmak dayanışma, DİRENİŞ kültürü.
  8. Darı Mansur SORGU görgü, düşkünlük arınmak, halk mahkemesi, barışıklık.
  9. Hava, ateş, su toprak 4 Kapı da Can, tüm canlılar, dünyada “cennet” DOĞA kültü.
  10. 40’lar kültü, 40 makam, el dil bel EDEB etik öğretisi, 1’imiz 40’ımız, 40’ımız 1’imiz için.
  11. 72 Millete bir can insan olarak bakmak, EŞİTLİK, hak adalet.
  12. BİLİM SEVGİ insanlık yolundan gitmek, kendine reva görmediğini başkasına görmemek.

Alevilikte Cem’in tarihi köken ve kaynaklarına ulaşmak için, üsteki teme öğelerin o tarih ve toplumda, az çok varlığına bakma gerekir. Kadın erkek eşit, sazlı sözlü semahlı, 12 hizmetli, lokmalı demli, paylaşımı, hak adaleti, emeği, eşitliği, haksızlığa karşı direnişi, sorgu görgü, bilimi sevgiyi ışığı aydınlanmayı, “bu dünyayı” doğal yaşamı, tüm varlığı kutsayan hak bilen, cana insana değer veren, az öz bir birliktelik erkân var mı? Varsa orada Aleviliğin tarihi kökleri izleri var demektir.

1- Alevi varoluş felsefesi, varlığın birliği devriye, Enel-HAK.

İnsanın, yaşamını sürdürmek için; yemek içmek çalışmak, dinlenmek ve neslini sürdürmek, bu yaşamsal hayat mücadelesi dışında en önemli zihinsel faaliyetlerinden biri; Niye varız, nereden geldik, nereye gidiyoruz, yaşamın anlamı nedir, ‘ölünce’ ne olacağız, tüm bunları ne / kim belirliyor? Gibi evrensel felsefi sorulara cevap aramak olmuştur ve halende aranmaktadır. Bugüne kadar bu evrensel sorulara cevap arayan 2 genel farklı felsefi yaklaşım ortaya çıkmıştır. 1’ci İdealist Dini yaklaşım. 2’ci “Diyalektik Materyalist” bilimsel yaklaşım.

DİN/LER: Her şeye ”İdealist” soyut açıdan bakarlar. Her şeyi bildiğini, bulduğunu iddia eder. Her şeyi ideal/ilahi bir tanrı ‘Allah’ hiç yoktan, 6 günde tüm dünya âlemi yaratmış, sonrada âdemi (adamı erkeği) çamurdan ve âdemin kaburga kemiklerinden kadını (Havayı) yaratmış. Âdemle Havanın 72 çocukları olmuş, bunlar birbiri ile evlenmiş, bugünkü insanlık ortaya çıkmıştır. İyilik kötülük (hayır şer kader) her şey Allah’tandır. Olan ve olacakları bilen ‘kaderini’ belirleyen her şeyi kontrol eden O’dur tanrıdır. Tanrı tüm bunları kitap ve peygamberleri ile insanlara bildirmiştir. İnsanların yapması gereken, bu ilahi tanrı sözü ‘ebedi doğrulara’ uymasıdır. Buna uyarlarsa cennetle mükâfatlandırılırlar, uymazlarsa cehennemle cezalandırılırlar. Dinler, idealist düşünce konuya genel olarak bu şekilde bakar.

BİLİM İSE; Diyalektik materyalist somut açıdan bakar. Madde evrenin özüdür, evrende maddeden başka bir şey yoktur. Madde aynı zamanda zıttını içinde barındırır maddenin içindeki bu çelişki sürekli ve sonsuz bir evrim gelişme sağlar. Bilim hiçbir şeyi bilmediğinden hareket eder. Her şeyi, var olan bütün bilim dallarını, felsefeyi kullanarak sorgular, dener, aynı sonucu alırsa, var olan bilgi bilim ışığında doğruluğuna kanaat getirip inanır. (Felsefe: Yunanca ‘FiloSofiabilim ve sevgi kelimesinden gelir, her şeyi tüm bilim dallarını sorgulayarak doğruluğunu kanıtlamak, bilerek sevmektir.)

Yeni bilgi ortaya çıkarsa kanaatini inancını değiştirir. Bilim hiçbir şeyin yoktan var edilemeyeceği, var olanında ebediyen yok edilememeği, var olanın sürekli bir evrim geçirdiği, değiştiği ve değiştirilebileceği kanaatine varmıştır. Bilime göre her şeyi yoktan var eden ve kaderini belirleyen ideal ilahi bir tanrı yoktur. Alevilikte HAK hakikattir, Hakikat var olandır, var olan mevcut maddedir. Alevilik diyalektik materyalisttir. Canlılar insan var olan tüm materyal varlığın bir parçasıdır. Bugün bir canlı olarak insan, dünyada belirli bir güce, hâkimiyete kavuşmuş olabilir. Fakat bu evrende, insandan üstün başka canlıların olmadığı veya bilinen dünyada var olan diğer canlıların bizi (insanı) geçemeyeceği anlamına gelmez. Bazı alanlarda bitkiler hayvanlar insandan çok üstündür. İnsanlar onları kopyalayarak kendini geliştirmektedir.

Güncel bilim, VARLIĞIN her şeyi içinde barındıran büyük bir enerji kütlesi ışık alevi olduğu, 13 milyar yıl önce “BigBang” büyük bir patlamayla varlığını uzaya yaydığı ve sürekli genişlediğini belirtmektedir. Lenin’in dediği gibi: “Dünya Âlem birdir ne bir tanrı tarafından ne de bir insan tarafından yaratıldı. Belirli yasalara göre parlayan güçlenen ve sinen yeniden canlanan ve her zaman için sonsuza kadar canlı bir alevdir ve Alev olacaktır.” 3 Felsefenin temel ilkeleri – Georgzer Politzer – Sol yayınları s. 192)

Bilime göre dünya, büyük patlama ile uzaya yayılan parçacıkların 6 milyar yıl önce birleşmesi ile oluşmuş, 4,4 milyar yıl önce dünyada canlıların yaşayabileceği atmosfer (hava ateş su toprak) ortam oluşmuş, hidrojen amonyak metan maddeleri, organik protein, yağ, makro molekülleri oluşmuş ve yaklaşık 3,5 miyar yıl önce, ilk hücreli canlılar ortaya çıkmış hücre bölünmeleri ve canlıların doğal yaşam şartlarına karşı verdikleri yaşam mücadelesi sonucu canlı türleri gelişmiş çeşitlenmiş ve çoğalmıştır. Dünyada ilk canlıların nasıl oluştuğuna dair bugüne kadar çok çeşitli teoriler öne sürülmüş ve canlı yaşamın temel taşlarından biri sayılan, glycin/amonyak asit ve diğer kimyasal madde, enzym protein moleküllerin, sonuçta ilk canlı hücrelerin, canlı varlıkların ve insanın, dünyanın oluşumundan budan 3,5 milyar yıl önce nasıl ortaya çıkmış olabileceği konusunda bilimsel deneyler yapılmıştır. Charles Darwin (1809-1882) ilk canlıların, çok çeşitli amonyak asittin olduğu, bunun ışık, ısı, elektriğe tabi tutulduğu “Ur-Çorbası” bir ortamda ortaya çıkıp, oradan evrimleşip gelişebileceğini yazıyor.

Rus bio-kimyacı Alexander I.O. ve İngiliz evrim biyoloğu John B.S.H. (1924-1929 yıllarında) ilk canlı molekülerin; Oksijenin (O2) olmadığı; fakat belirli miktarda; metan (CH4), brint/hidrojen (H2), amonyak (NH4) ve su buharı (H2O) olduğu, dünyanın oluşumunda ki atmosferde oluşabileceğini teorik olarak ortaya koyuyorlar. Astro Fizikçi H.C. Urey ve S. L. Miller (1953’te) yaptıkları bir dizi deneyle; birbirine bağlı “kapalı” 2 cam şişe içinde, birinde suya ısı, diğerinde elektrik akımı (şimşek ışık) vererek, canlı yaşamın başlaması için gerekli olan glycin/amonyak vb. bir dizi kimyasal maddelerin ortaya çıktığını kanıtladılar. (Burada su ve ısı ve ışık enerji yaratıcı güç olarak öne çıkıyor). Güncel bilim bunların, nasıl farklı farklı canlı RNA ve DNA mirasına sahip olduğunu ve bağını araştırıyorlar. Semavi dinlerin İslam’ın belirtiği gibi Tanrı/Allah “Ol” deyip dünya alemi 6 günde yoktan yaratmıyor. Sonuçta canlılar uzayda ebedi var olan bazı kimyasal maddelerin belirli bir ortamda birbiri ile olan elektriklemişinden etkileşimi milyonlarca yıllık evrim sonucu oluşuyor. Bilinen ve bilinmeyen yüzlerce temel element “atom” MADDE var, fakat bunların özelilerine bakarak geçmişte Alevilik öğretisi bunları; HAVA (her türlü hava gaz çeşidi), ATEŞ (her türlü ısı, ışık, enerji), SU (her türlü sıvı maddeler), TOPRAK (her türlü katı madde madenler) diye 4 temel ana unsur olarak dile getirmiş ve 4 kapıda can demiş. Canlı yaşamın çeşitli kimyasallardan oluşuyor fakat CANIN varlığını sürdürmesi yaşayabilmesi için, az veya çok, hava, ateş su, toprak bu 4 ana unsur zorunludur. İnsana benzeyen “maymun” türlerinin (bugünkü insanların ataları) 7 milyon yıldan beri yaşıyorlardı. Birkaç defa dünyanın çeşitli bölgelerine göç ettiler. Fakat her 100 bin yılda bir gelen büyük buzul çağ ve 25 bin yılda gelen çeyrek buzul çağlar, bazı volkanik patlamalar, kuraklıklar doğal afetler vs. dolayısı ile hepsi hayatta kalmayı başaramadı nesilleri tükendi. Şu anda dünyada yaşayan insanların tümü 250 bin yıl öncesinde Afrika’da yaşayan 4 kan/DNA grubu “Homo sapiens” adı verilen insan türünden gelmekte. 190 bin yıl önce Afrika’dan Mezopotamya’ya ilk göç olmuş fakat iklim şartlarından dolayı yaşayamamışlar. 80 bin yıl önce Yemen üzerinde Hindistan’a ve aynı dönemde 2’ci defa yukarı Mezopotamya Anadolu’ya göç etmişler. Ve 50 bin yıl önce Anadolu’ya ve Avrupa’ya yerleşmişler. Çetin doğa şartlarında yaşa mayı hayatta kalmayı öğrene öğrene daha sonraları dünyanın her bir yerine dağılmışlar.

”Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyen, sorgu görgüye dayalı Alevi öğretesi “Anan yoktur baban yoktur sen benzersin piçe tanrı” diye tanrıyı bile eleştirir, sorgulayıp, bilerek kanaat getirip inanmaya dayalıdır. Yüzyıllar önce dünya yuvarlak ve dönüyor diyen bilim adamları, dinci zihniyet tarafında katledildi. Fakat bugün hiç kimse tersini dünya yuvarlak değil düz diyemez. Semavi dinler yoktan var olduğumuzu iddia ederler. Alevilik ise Veysel’in deyimi ile ‘’Aynı vardan var olmuşuz’’ maddeden ve hava ateş su topraktan 4 ana unsurdan oluştuğumuza inanırız. Aleviliği dini inançlardan ayıran en önemli özeliği bu varoluş felsefesidir. 4 Unsurda devri daimî sağlayan enerji ışık ateş alevdir. Alev’i öğretisine göre madde ruh, bilinç ve can, sürekli devri daim olan bir enerji olup Hakk’ın varlığının ta kendisidir. “Ne varsa âlemde o vardır âdemde” özdeyişinde olduğu gibi insan küçük bir evrendir. Büyük evren ise Hak’tır, Şah’tır (büyük ışıktır). İnsan doğuştan hamdır, boş bir kaset gibidir var olduğu yerde, doğadan ve toplumsal çevresinden esinlenerek, bilimden dem alarak bilinçlenerek, değişerek kâmilleşir (olgun insan olur) tekrar Hakk’a dönecektir. Yani Hak doğa, insan birbirini tamamlayan ayrılmaz parçalardır. İnsanlığın var oluşundan bu yana Alevilik vardır. Ve Alevilik bir akarsu gibi sürekli akış halindedir değişim içindedir, asla durağan değildir.

Alevi cemlerinde semavi dinlerin İslam’ın tanrı anlayışını reddettiği için katledilen; Fazlı, Nesimi, Hallacı Mansur gibi Enel-Hak “Var olan hak benim” “Hak insanda” diyen erenlerin darına durulur. Hünkârı Pir; “Ruh dediğimiz, can dediğimiz, ya Şah, ya Hak (Xuda) dediğimiz, dört kapıda candır. Beşler ise Hakk’ın kudret elidir. Cevherde uyur, bitkilerde uyanır, hayvanlar âleminde hareket eder, insanda bilince gelir. Can bedenden ayrıldığında yel yele, od oda, su suya, toprak toprağa, can cana Hakk’a gider” der. Kızılbaş Aleviliğin varlık, doğuş, varoluş devriye felsefesine göre, nasıl ki doğuş birleşim ise ölümde yeniden birleşmek için ayrışmadır. Hak’tan gelip Hakk’a gitmek sonsuz bir evrim, devri daimdir. Burada Alevi devriye anlayışından, semavi dinler örnek Hristiyanlıkta olduğu gibi bir “ruh göçü reenkarnasyon” “canın ruhun bilincin düşüncenin” maddeden ayrı yaşayacağı veya başka canlılara geçip devam edeceği anlayışını çıkarmamak gerekir. Alevilikte Hakka gitmek, göçmek, hakla hak olmak, bizi var eden ana elementlere geri döneceğimiz ve tekrar devriye edip evrim geçireceğimim anlamındadır. Düşünce maddenin ileri bir evrim aşamasının ürünüdür. Canlının maddesel yapısı dağıldığında bilinci, düşüncesinde dağılır. Ancak o düşünceleri birileri yaşatırsa toplumsal bilinçte yaşar, yoksa yok olur. Fakat madde yeniden canlanıp yeniden bilinçlenme potansiyelini içinde barındır. Alevilikte hak hakikat devri daim dediğimiz bu sürekli varoluş olgusudur.

Friedrich Engels, Doğanın Diyalektiği tezinde, Alevilikteki devriye anlayışını; ‘’Maddenin hareket ettiği sonsuz bir çevrim’’ olarak ele almakladır. …”.. Bu çevrim, zaman ve uzay içinde ne kadar sık ve ne kadar amansızca tamamlanırsa tamamlansın; kaç milyonlarca güneş ve dünya doğup kaybolursa kaybolsun; yalnız bir güneş sisteminde ve yalnız bir gezegende organik yaşam koşulları ortaya çıkıncaya dek ne kadar zaman geçerse geçsin, aralarından düşünebilen beyne sahip hayvanların gelişmesine ve kısa bir zaman için yaşam koşullarının ortaya çıkıp sonra yine amansızca ortadan kaldırılmasına dek ne kadar çok organik varlık oluşup ve daha sonra yine yok olursa olsun – maddenin bütün dönüşümleri içinde, sonsuza dek aynı kalacağı, hiçbir niteliğinin hiçbir zaman kaybedilemeyeceği ve bu yüzden aynı zamanda da aynı sarsılmaz zorunlulukla yeryüzünün en yüce yaratığı düşünen aklı yok edeceği ve başka yerde, bir başka zaman onu yeniden üreteceği konu sunda kuşkumuz yoktur.” Friedrich Engels.

Bu evren maddenin değişim evrim ve yeniden oluşumundan başka bir şey değildir. Çünkü evrende hiçbir şey olduğu gibi ve olduğu yerde kalmaz. Her şey değişir. Her şey zincirleme olarak birbirine bağlı ve karşılıklı olarak birbirini etkiler. Her şey her an bir yaşamın sonu ve başka bir yaşamın başıdır. Buda bu evreninin evrimin doğanın varlığın temel yasasıdır. Üzerinde yaşadığımız dünya evrende, denizde bir damla, çölde bir kum tanesi kadar küçüktür. Aynı şekilde insanın dışında milyarlarca başka canlılar vardır. Semavi dinlerin iddia ettiği gibi, tanrı özel olarak insanı (Âdemi Havayı) yaratmamıştır, tam tersi insanlar tanrıyı “Allah’ı” yaratmıştır.

Daha Allah ile cihan yok iken
Biz ani var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik

Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi söyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Sekil verip tıpkı insan eyledik

Bu devriye deyişinde de görüldüğü gibi, Alevilik tarihi kökenini, felsefesini “var oluş” teorisine dayandırıyor. Tarının insanı değil insanın tanrıyı yarattığını belirtiyor, onu canla insanla bütünleştiriyor. Özetleyecek olursak vardan gelen, vara giden, doğal yasaların belirlediği sürekli bir devri daimin içindeyiz. Burada önemli olan, canlı zihinsel olarak var olduğumuz, yaşadığımız süre içinde, ezmeden ezilmeden insanca mutlu bir yaşam sürdürmektir. Doğal yasaları fazla bir etki yapıp değiştiremeyiz, fakat kendi ve birlikte yaşadığımız hayatımızı etkileyip değiştirebiliriz. Daha mutlu bir yaşam sürerek, hepimiz abu hayattan, mümkün olduğunca çok tat alabiliriz.

İşte Alevilikte (ikrar verip) yola girmek, cem olmak, cem erkânı, bu birlikte yaşamımızı daha mutlu kılmak, huzur içinde yaşamak için birlikte oluşturduğumuz ve rızalıkla uymaya çalıştığımız toplumsal bir kurumdur. Kendimizi hayatı toplumu bilip öğrenmek, çıkan sorunlara birlikte çözümler bulmaktır. Alevi ikrar ve görgü cemlerinde “ayaklar mühürleyip” dara durulur, buna “ölmeden önce ölmek” özünü dara çekmek denilir. Bu ilahi dinlerin cennet, cehennem hikâyelerine inanmamak, “ahiret sualinin” bu dünyada yapılmasına razı olmaktır. Bu cemde Pirlerin ve cem erenlerinin huzurunda “Eline, Diline, Beline sahip olmaya, kendine reva görmediğini başkasına görmemeye” söz vermektir. Kendi eksiğini, yanlışını görüp değiştirmektir. Alevi öğretisinin esası özü, bu birlikte yaşam, gönül rızalığı üzerine kuruludur.

Ey hoca HAK birdir şirkimiz yoktur,
Şeytan gizleyecek kürkümüz yoktur,
Cehennem narından korkumuz yoktur,
Biz ateş-i aşkına yananlardanız.
….
Açığım yok, kapalım yok dünyada
Ne ise ahvalim, görsünler beni
Hiç kimseye, vebalim yok dünyada
İster sevip, ister dövsünler beni.

2- 12 post, 12 HİZMET “el emek”, (12 ay burç takvim) 12 kültü.

Alevi cemlerinde 12 post, 12 hizmet, 12 taç olarak geçen 12 kültünün, birçok inançta olduğunu görüyoruz. Eski Mısır’da 12 ulu tanrı, Sümerlerde 12 şehir kral/tanrısı, Hititlerde 12 köşeli güneş, Yahudilikte 12 kabile, Hıristiyanlıkta 12 havari, Hindistan ve Çin’de 12 ay hayvan burcu, Şia İslam’da 12 imam vs. örnekleri çoğalmak mümkün. Bu 12 kültünün tarihsel kökeni ve kaynağı, insanların avcı, toplayıcı hayattan yerleşik toplumsal hayat ve üretime başlamaları ile ilgilidir. Hangi ayda hangi bitkinin meyve verdiği, hangi hayvanın kuzuladığı, yağmurun karın ne zaman yağdığının vs. yaşamsal önemi vardır. İlk insanlar zamanla dünyadaki varlıkları kavramış fakat gökyüzünde uzayda gördüklerine ilk çağlarda bir anlam verememiştir bu nedenle, ay kadın, güneş erkek tanrı ve yıldızlar da onların çocukları olarak algılanmıştır. İnsanlar belirli aralıklarla gökyüzünde belirli yıldız gruplarının tekrar tekrar dönüp geldiğini keşfetti, bunları mağara duvarlarına, kil tabletlere ve deri üzerine işaretlediklerinde 12 aylık (365 günlük) dünyanın yıllık döngüsünü, 12 burcu dolayısı ile ilk takvimi keşfettiler. Yıldız gruplarını çeşitli hayvanlara benzetip isimlendirdiler. Bu 12 aylı takvimin bulunması insanlık tarihi toplumsal yaşam ve tarımsal üretim için büyük bir devrim oldu. İnançsal olarak ta kutsandı. Alevi bilgelerinden, filozof, matematikçi, astronom şair Omar Hayyam (1040-1131) dünyanın ilk rasathanesini kurmuş 5000 yılda 1 gün hata veren Celali Takvimini bulmuştur.

Bu 12 kültü ile ilgili bilinen en eski tarihi kalıntılar, 12 bin yıllık Urfa Göbeklitepe kazılarında görülmekte. Burada ortada kadınla erkekle sembolize edilen ay ve güneş, turna, aslan vs. çeşitli hayvanlarla sembolize edilen 12 ‘T’ şeklinde dikili taş, 12 burç yıldız topluğu yılık “takvim” görülmekte. Bölgede yapılan kazılarda, dans (semah) ve bira/şarap üretimi de olduğu görülmekte. Göbeklitepe inançsal tapınak özeliği dışında, gökyüzünü izleme merkezi olduğu görülmekte. İlk alfeba diyebileceğimiz harf sembollere de burada rastlıyoruz. Göbeklitepede kullanılan bu “harf” sembollerin Avustralya yerlileri “Aborjinleri” tarafında da kullanıldığı tespit edildi. Bilimsel araştırmalar somut bulgular, bundan yaklaşık 12.800 yıl önce Göbeklitepe bölgesi ve dünyanın çeşitli bölgelerinin “göktaşı yağmuruna” maruz kaldığını göstermektedir. Grönland (Haiwatha) bölgesine çarpan 47 milyon atom bombası gücünde “Younger Dryas” denilen bir göktaşı, 2-3 bin yıllık ani bir sıcaklık ve buzul çağı yaşanmasına neden oldu. Bu dönemde, dünyanın birçok bölgesinde birçok kültür insan ve canlının, yok olmasına veya bulundukları bölgelerden göç edip belirli bölgelerde birlikte yaşamalarına neden olan; yoğun depremler, volkanik patlamalar, dünyada deniz seviyesinin 150 m yükselmesi, tsunami su baskınları “Nuh tufanları” birçok doğal afet, felaketler yaşandığı görülmektedir. Bu dönemde bazı insanlarında “Derin Kuyu” gibi yeraltı şehirlerinde yaşadıkları görülmekte.

6: 12.800 yıl önce dünyaya çarpan gök taşları, insanlığın tarihini değiştirdi.

Bu “Younger Dryas” genç buzulçağ, çetin koşullarında yaşam mücadelesi, insanların her anlamda gelişmesine neden oldu. Buzul çağın bitiminden sonra, insanların tekrar dünyaya dağılmaya başladığını ve ekvator çizgisi etrafında; Kuzey Afrika, Ortadoğu, Hindistan, Uzakdoğu ve Orta Amerika da; birbirine benzer; yeni medeniyetlerin ortaya çıktığını göstermekte. Bu bölgelerde; Göbeklitepe, Hattuşaş, Mezopotamya, Mısır, Malta, Maya, Peru, Paskalya adaları, Avustralya, buralarda yapılan arkeolojik kazılarda, bilimsel araştırmalarda ortaya çıkan veriler; piramit yapılar, taş duvar teknikleri, kullanılan bazı dil, sembollerin, anlatılan mitolojik hikâyelerin vs. aynı olması, insanlığın “doğal afetler sonucu” zorunlu ortak bir kültürüne işaret etmektedir.

Urfa Göbeklitepe kabartma ve kalıntıları, BİLİNEN, şu an bulunan en eski olması açısından önemli. Ve Göbeklitepe o zamanki bilinen tarihin çok ileri sinde bir kültürü gösteriyor, yani bunun bir öncesi de olması gerekir. Bölgede yapılan yeni kazılarla bunlar mutlaka ortaya çıkacaktır. Göbeklitepe kalıntıla rının sadece %5 i kazılmıştır. Her gün yeni bilgi bulgular ortaya çıkmaktadır. Fakat Göbeklitepe ve ayrıca 9 bin yıl önce anaerkil toplumda kurulan ilk şehir Çatalhöyük kazılarında ortaya çıkan veriler, öncede belirttiğimiz gibi Alevi kültür öğretisinin özünde olan birçok sembolü, değeri ve Rızalık şehri ilkelerini içermekte, dolayısıyla Aleviliğin köklerini 9-12 bin yıl geriye böylesi doğal evrensel bir kültür geçmişine götürmektedir ve iyice araştırılması gereken bir konudur.

4-6 bin yıllık Sümer ve Hitit tablet ve kabartmalarında Alevi cemlerindeki 12 hizmet benzer erkânlar ve hizmet isimleri görülmekte. Burada dikkat edilmesi gereken; Sümer ve Hitiler anaerkil komünal toplumdan, köleci topluma geçiş ve (kral = tanrı veya elçisi anlamında) tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışı sürecidir. Kadının 2´ci plana itilişi, kölecilik, yağmacılık savaş katliamlar Alevi eşitlik öğretisiyle rızalık şehriyle vs. hiç bağdaşmaz. Sümer ve Hititlerde, yerli sıradan halk mutlaka kedimden gelen anaerkil doğacı paylaşımcı inanç erkânlarını sürdürmüşlerdir. Maalesef bu konuda ki bilgiler çok sınırlıdır. Köleci toplumla oluşan üst sömürücü sınıf, kral ve devlet yöneticileri askerler, dini rahipler, köle sahiplileri, büyük tüccarlar vs. kendi inanç erkânlarını oluşturup, bunu topluma empoze etmeye çalışmışlardır. Görkemli tapınaklar, büyük kaya kabartmalar vs. sıradan halkın yapacağı işler değildir. Sümer Mısır Hitit tablet çivi yazılarından anlaşıldığı üzere, bu mekânlara sıradan halkın ve kölelerin girmesine de izin verilmiyordu. Bu kabartmaların birçoğu da kralların evlilik törenleri, zafer kutlamaları ile ilgilidir. Bir bölümü de yılbaşı, bahar veya hasat bayramları ve bu bayram törenlerde görev alan kişilerin görevleri ile ilgilidir. Ve bazen bu görevlilerin sayısı 30 geçmektedir. Bunlardan sadece, Alevilikteki 12 hizmete benzeyenlerini alıp işte Alevilik bu demek pek doğru olmaz.

Bilinenin aksine, 1500 yılların başında Sünni-İslam Osmanlı ile Şia-İslam Safavi devleti arasındaki savaşta, Osmanlının baskısından kurtulmak için Alevilerin Safavilere yakınlaşması, Şii İslam “12 imam” kültünün Aleviliğin içine sızmasına neden olmuştur. İslam Aleviliğin içine girmiştir. Alevilik İslam’ın içine hiçbir zaman girmemiştir ve İslami olarak hiçbir zaman kabulde edilmemiştir. Hâlbuki 12 Şia imamın Alevilikle zerre ilgisi yoktur, hepsi İslam’ın şartlarına uymuş, hiçbir zaman bir ceme vs. girmemiştir Aleviliğin hiçbir kuralına uymamıştır. Dolayısı ile Şii İslami 12 imam olgusu, Alevi öğretisi ile bağdaşmıyor. Özetleyecek olursak 12 kültü insanın toplumsal yaşamı ve tarımsal üretimi için çok önemli olan 12 aylık takvimin bulunması ile ilgilidir. Doğanın 12 aylık döngüde kendi hizmetini sunup devri daimini tamamlayıp yeni bir yıla başlamasıdır. Bu olgu Alevi toplumunun yıllık cemlerine, 12 hizmet olarak yansıtılıp devam etmiştir. 12 ayda, 12 hizmetli cem yapıp, toplumun var olan sorunları çözüm sunması, birlik beraberliği toplumsal huzuru pekiştirmesi açısında anlamlıdır.

Cemde geleneksel olarak bilinen 12 hizmet. 1- Mürşid (Pir) 2- Rehber, 3- Gözcü, 4- Çerağcı (Delilci) 5- Zakir (Âşık) 6- Süpürgeci (Farraş) 7- Meydancı /iznikçi, 8- Lokmacı, 9- Pervaz (semah), 10- Sakkacı, 11- Peyikçi, 12- Kapıcı (Bekçi) hizmeti. Her hizmetin ayrı ayrı sembolik anlamları vardır, bu hizmet ler bugün aynı isimle devam etmeli mi? Yoksa güncel koşullara ve geleceğe ışık tutacak şekilde yenilenmelidir, bu konuya yazımızın ilerleyen bölümle rinde değineceğiz.

On iki ayların başı ocaktır
Yanar kandilimiz canlar aşkına
Hakikat ehlinin nefesi Haktır
Dar niyazımız canlar aşkına.

Şubat’ta Bozatlı Hızır’ın işi
Mart’ın meşalesi Newroz ateşi
Pirim Zerdüş kutsal saydı güneşi
Doğar güneşimiz canlar aşkına

Nisan Mayıs açar bahar gülleri
Haziranda öter aşk bülbülleri
Temmuzda muhabbet eyler dilleri
Yansın çerağımız canlar aşkına

Ağustos sıcağı Eylül getirir
Ekim Kasım bize güzü bitirir
Aralık gelince kışı getirir
Tamamlar yılımız canlar aşkına.

Şah Sultan Hak için bütün emekler
Gayrı hasıl olsun dilde dilekler
Vahdeti mevcuttur cümle gerçekler
Varlık delilimiz canlar aşkına.

3- Çerağ delil, güneş ocak ateş ışık ALEV aydınlanma kültürü.

Alevilikte çerağ delil (mum) uyandırılmadan cem yürütülmez. Alevilikte ocak ateş ışık ALEV güneş aydınlanma kültünün tarihsel kaynağı insanların ateşi (enerji) ilk kontrol altına almalarına yani istediklerinde ateş yakıp, söndürüp tekrar yakma uyandırabildikleri tarihe 400 bin yıl öncesine kadar gider. Ateşi alevi kontrol atına almak, insanlık tarihinde büyük bir adım ve yeni bir evrim sürecini başlatmıştır. Isınmak yemek pişirmek, karanlıkta görmek, sıcakla ateşle çeşitli aletler yapmak, tropik sıcak Ekvator bölgesinden çıkıp başka soğuk bölgelerde insan yaşamını sürdürmesi, yeni medeniyetlerin kurulması insanın “ateşi alevi” enerjiyi kontrol altına alması ile mümkün olmuştur. Alevilikte “tanrı” kavramı madde cevherin içinde ki kor ateş ışık alev enerjisi anlamındadır. Bugün bilim evrenin 13 milyar yıl önce “BigBang” büyük bir IŞIK patlaması ile başladığını ve her gün genişlediğini söylemektedir. Işık enerjisi çeşitli dalgalardan oluşur. Biz insanlar gözümüzle bu ışık enerjisinin sadece %5’ni görebiliriz. Mikrodalga, radyoaktif, elektromanyetik, kızılötesi ve morötesi vs. ışık dalgalarını göremeyiz. Bazı hayvanlar bizim göremediğimiz bu ışık dalgalarını görerek hayatlarını sürdürürler. Alevi edebiyatını felsefesini incelediğimizde, “Alev-i” teriminin, Farca, Kürtçe Türkçe de ALAW ALEV ocaktan ateşten çıkan ışık, alev güneş ve aydınlanma kültüne uyduğunu görüyoruz. Kelime benzerliğinden başka Alevilikle zerre ilgisi olmayan İslam halifesi imam Ali’den veya “Ali’nin-evi” ile bir ilgisi olmadığı ortaya çıkıyor. “Ocak” Alevilikte, bir ateş etrafında birleşen aileyi temsil ettiği gibi, bir okul eğitim kurumudur aynı zamanda. Alevilerin hepsi bir ocağa bağlıdır. Resmi okulların olmadığı tarihlerde Ocaklar dergâhlar ve Alevi cemleri Alevilikte eğitim kurumu işlevi görmüştür. Evlerde ve Cemlerde eskiden aydınlanmak için ağaçların yağlı özü “çıra” yakılırmış ”çerağ” kelimesi buradan gelir, “nur” dedikleri de çeşitli ağaçların özünde olan yağdır. Bu yağların yer altında sıkışıp petrol olduğunu da biliyoruz. Bu çıranın ateşin bulunduğu yakıldığı günlerden bugüne insanlar onun etrafında toplanıp muhabbet etmişlerdir. Aydınlanmak için daha sonraları gaz-yağ şimdi elektrik kullanılıyor. Alevilikteki bu ışık kültüne dünyadaki bütün inançlarda belirli oranda rastlamak mümkündür. 6 bin yıl ve öncesinde Anadolu’nun yerli halklarından Luvilere “ışık insanı” deniyordu. Luv, ligt, lys, birçok dilde ışık alev demektir. Al, āl, Al-a, El, İl, Ela, Eli, İla, İlu, Ulu, Ol, Od, Alo, Alov, Alu, ōl-u, A-luv-i, alāw alāta, гореть, пылать Alaz, Alaw, Alav Alev, Alev-i; bu kelimeler de birçok eski dilde ocaktan ateşten çıkan ışık Alev anlamındadır. Osmanlı arşivlerinde padişah fermanlarında şu, şu yörelerde “Kızılbaş IŞIK-EHLİ güruhun defteri dürüle” diye yazar. Cemlerde Pirler gülbank vs. söylemeye veya bir hizmete, örnek delil uyandırmaya başlarken B’ismi-Şah derler. Alevilikte ışığı Alev-i bir isimde Şah’tır, büyük ışık anlamındadır. Şahı-Merdan dünya âlemin çarkını döndüren hareket ettiren büyük yiğit enerjik güç anlamındadır.

Eski Mısır’da 12 ulu tanrı inancı vardı. Bunlardan en önemlisi ışık güneş tanrısı “RA” idi. Gökyüzünün gece gündüz genellikle açık olduğu Ekvator bölgesinde yaşayan Eski Mısırlılar iyi bir gök gözlemcisi idiler. Uzayda güneşten ‘RA’dan daha büyük güneşler yıldılar olduğu kanaatine vardılar ve uzayda gördükleri en parlak “Orion” takımyıldızını insana benzetip ŞAH (tanrıların atası) ŞAH-RA dediler. Büyük güçlü ışık güneş anlamında, Mısır’dan kuzey Afrika’ya uzanan “Sahra Çölünün” adı, büyük güneş tanrısının ülkesi anlamında, buradan gelir. Kendi küllerinden yeniden doğan ateş “anka” veya “turna” kuşu vs. hepsi sembolik olarak bu ışık güneş kültü ile ilgilidir. Pir Sultan bir deyişinde bu konuyu şöyle dile getirmektedir.

Hazreti Şahın avazı
Turna derler bir kuştadır
Asası Nil deryasında
Hırkası bir derviştedir.

7: Alevilikte B’ismi “ŞAH” Şahı-Merdan, “BigBag” Işık enerji kültünün kaynağı eski Mısır ve öncesine dayanmakta.

Alevilere yönelik “Mum söndü” iftiralarının aksine, Alevilikte en kötü söz (beddua) “Ocağın sönsün” deyimidir. Alevi cemlerinde delil çırağ, hakkın varlık enerjisini temsil eder, yakma veya söndürme te rimi kullanılmaz. Delil uyarılır veya dinlendirilir. Cemde delinin sön mesi uğursuzluk olarak algılanır. Cemlerde delil uyarılmadan önce meydan postu serilir, postun 4 köşesine hava, ateş, su, toprak ve ortasına cümle canlar aşkına diye niyaz edilir. B’ismi-SAH diye gülbank okunup (mum) delil uyandırılır. Bu mum delilin kendisi de sembolik anlamlar taşır. Delil mumun üstünde ki; alev dalgaları ısısı havayı, alevin kendisi ateşi, erimiş bölümü suyu, katı kalan kısmı toprağı ve delili uyaran CAN hakkı sembolize eder. Alevilikte bir elin 5 parmağı 5’ler 4 kapıda Canı, 5 unsurda hakkın varlığı delili, hakkın kudret eli emeği olarak algılanır. Alevi canlar kabir ziyaretlerine gittiklerinde, bir can hakka yürüdüğünde, yıl dönümlerinde vs. delil uyandırdılar, bir mum yakarlar. Hakka yürüyen bir canın ardından devri daim ola, ışık, yıldızlar yoldaşı ola vb. sözler kullanırlar. Alevilikte bu ışık Alev kültünü anlatan yüzlerce deyiş vardır.

8: Alevilikte EL sembolü, Ana tanrıçanın kudret eli, ÇatalHöyük’te ortaya çıktı.

Bir kandilden bir kandile atıldım (kandil=yıldız ışık)
Türap olup yeryüzüne saçıldım
Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım
Gönlüme od düştü yandım da geldim.

Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali

Özetleyecek olursak Aleviliğe adını veren delil, çerağ, alev vs. Alevilikte tüm varlığı devri daim ettiren “şahı merdan” maddesel enerji BigBang “yaratıcı enerji” güçtür. Aynı zamanda karanlığa karşı bilim ve aydınlanmanın kâmili insan olmanın da sembolüdür.

4- Gülbenk Saz söz deyiş, semah, sanat, cem MUHABBET

Alevilikte MUHABBET kâmili (bilge bilinçli) insan olmanın okuludur. Cemlerde sözlü gelenekle sazla sunulan gülbenk deyiş, semah bu muhabbetin ayrılmaz bir parçasıdır. B’ismi-Şah diye başlayan, “Gerçeği demine HÜ” diye biten, Gülbenkler Alev-i cemlerinde erkânlarında söylenen (gül gibi güzel özlü) bilgilendirici öğretici ve umut veren sözlerdir. Müzik dans ritim deyiş/şiir ve görsel kültür sanat, çok karmaşık uzun konuları çok kısa öz olarak anlatmayı sağlar. Yüzlerce sayfaya sığacak bir konuyu bir dörtlük şiir bir özdeyiş, bir fıkra veya bir resim sembol veya karikatürle anlatabilirsin. Hatırlaması kolay olduğunda çok etkileyici bir eğitim ve propaganda yöntemidir. Cemlerde saz söz deyiş semah bu eğitim ve duygusal ve toplumsal birlik oluşturma fonksiyonunu görmüştür.

Müzik ruhun gıdası denir, müzik ritimlerini seslerini doğadan almıştır. Bağlama, sazlar insanlar “okla yayı” bulduğu günden buyana vardır. Yaya bağlanan deri/ip (sonraları) tel çekildiğinde çıkan ses bağlama sazların temelini oluşturur. 30-40 bin yıllık eski mağara resimlerinde, ilk insanların bir olup büyük bir avı yakaladıklarında veya bir şeyi başardıklarında, ses ritim yapan çeşitli aletler eşliğinde, ateş etrafında vs. sevinç mutluluk gösterisi yapıp dans etiklerini görüyoruz. Ayrıca ritimli sesler çıkarıp dans ederek karşı cinsin ilgisini çekmek, hayvanlar olduğu gibi insanlarda da vardır. Müzik ve Dans zamanla türkü şiir, çeşitli yeni müzik aletleri ile gelişti. Düğün, dernek, mevsim dönümleri, festival bayramların eğlencenin bir parçası oldu. Demir bakır tunç madenlerin işlenmesine başlanması ile müzik aletleri telli sazlarda gelişti.

9: Telli Saz bağlamanın Anadolu ve çevresinde 6 bin yıllık geçmişi var.

Alevi cemlerinde erkânlarında kullanılan telli sazın, bundan 5-6 bin yıl önce, İran, Hindistan, Mısır Mezopotamya ve Anadolu’da saz söz dansla birlikte kullanıldığı, çivi yazılarında, duvar resim ve kabartmalarında görülmektedir. Anadolu’da 12 bin yıllık, Göbeklitepe, Nevali Çori ve Çatalhöyük kazılarında insanların inançsal anlamda dans estiği, kollarına kanat takıp turnalarla “semah” “zamah” döndüğü görülmekte. (1956 James Mellaart) Daha sonra Babilde Zamug, ezidi Kürtler’de Melek-Tavus, Sersal, Newruz yılbaşı ve çeşitli bayramlarda semah benzeri danslar dönüle gelmiştir. Bir doğa inancı olan Aleviler on binlerce yıldır, kızıl başlı allı turnalar gibi, kadın erkek semah dönüp saz çalarken, bölgeye sonradan hâkim olan İslam bunlar şeytan aleti işidir diye yasaklamıştır. Bağlama saz, Alevi ozanlarının Pirlerinin elinde etkileyici pir propaganda ve toplumsal eğitim bilgi yayma aracı olarak kullanıla geldi. “Bağlama dediğin 3 tel bir tahta boyun eğmedi ne taca ne tahta”. Alevi şathiye deyişleri ile dini Allah’ı ve hâkim semavi dinlerin tanrı din ibadet anlayışını vs. çok sert bir şekilde eleştirildiği de görülmekte.

Telli sazdır bunun adı
Ne Âyet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde?

Yücelerden yüce gördüm erbabsın sen koca Tanrı
Âlimler okur kelam ile sen okursun hece Tanrı
Erliği ile anılır filan oğlu filan deyü
Anan yoktur atan yoktur sen benzersin piçe Tanrı

SEMAH, gökyüzü uzaya tüm varlıklarla, ses müzik eşliğinde, hareket etme, çarkı-pervaz, tüm varlıkla ile bütünleşme hak ile hak olma anlamındadır. Semah Alevi Cemlerinde kadın erkekli yapılan ritüel bir ‘danstır’. Halaydan diskoya bütün danslarda bir “trans” olma hali vardır. Örnek bir düğünde güzel bir halaya katıldığınızda, dünyayı günlük sorunları unutursunuz, bir bakıma kişinin kendi varlığı ve âlemle bütünleşip mutlu olma anıdır. Semahlar bölgeden bölgeye değişir. Fakat Alevi semahlarının hepsinde genel bir sembolik vardır. Semah genelde başı açık yalın ayak dönülür, bir el gökyüzüne havya, bir el yere toprağa bakar, eller ara sıra kalbe ve bele götürülür. 1ci Kapı hava ile 4cü kapı toprak asında, 4 kapıda (hava, ateş, su toprak) Can cem olmayı sembolize eder. Maalesef 1500 yıllardan sonra Osmanlı ve Cumhuriyet dönemimde, Alevi ozanlarının birçoğunun adına sahte Şii İslami içerikli deyişler yazılıp piyasaya sürülerek Aleviler İslamlaştırılmaya çalışıldı. Sivas’ta kaybettiğimiz Asim Bezirci ”Pir Sultan” adlı kitabında 7 tane ayrı farklı Pir Sultan olduğunu tespit etmiştir. Örnek Pir Sultan, Yunus Emre, Hatayi vs. Alevi ozanları bazı “sahte” deyişlerde İslam dini övülmekte, bazı deyişlerinde yerle bir edilmektedir. Bu büyük bir kafa karışıklığına yol açmaktadır. Yeni ozanlarda bu asimilasyonun etkisi altında kalmıştır. Alevilikte Saz söz/deyiş semah geleneği İslami asimilasyondan arındırılıp sürdürülmeli, Alevi kurumlarında bu alanda çocuklara, gençlere saz semah kursları verilmelidir.

10: GöbekliTepe ve ÇatalHöyükte Turna Semahı.4-
5- Kadın erkek küçük büyük, herkes eşit CAN, Alev-i Ana yolu.

Kadın Ananın kutsandığı, “Ana tanrıça” (MA) heykellerine 12 bin yıl önce ilk yukarı Mezopotamya ANA-dolu’da (Göbeklitepe ve Çatalhöyük’te) rastlıyoruz. Her iki cinsi de doğuran kadın ana-rahimdir. Kadının yaratıcılığı, onun sevgi şefkat, ana-dili, çocuklara ilk öğretmen eğitici olması, avcı erkeğin getirdiği (fazlalık canlı) hayvanları evcilleştirmesi, tükettikleri meyve, bitkilerin çiğit, tohumunu ekip ilk bahçeleri oluşturup, ilk tarımı başlatması, yuvayı dişi kuş yapar misali, yuvayı kurması, evde ateşsi ısıyı, ocağı tüttürmesi, günümüzdeki toplumsal yaşamın ve Alevi ‘’ocak” kültünün temelini oluşturan kadınlardır. Hasta çocuklara doğal tedavi çareler (kocakarı ilacı) ilk tıbbı bulanda kadındır. Canlıların temel içgüdü; beslenme, barınma, ısınma, üreme hakkın varlığını sürdürme çabası ve kadının cazibesi tatlı dili ile erkeğin kadının gönlüne girme çabası, vahşi erkeği de evcilleştirmiştir. Örnekleri çoğaltabiliriz, tüm bunlar fedakâr, cefakâr, özverileriyle insan neslini doğurup büyüten yaşatan KADIN, besini değeri üreten toprakla eşdeğerde kutsanarak TOPRAK-ANA, denmiş “Ana Tanrıça” sıfatı verilmiştir. Ana tanrıçaların ilk vatanı yurdu “güneşin doğduğu” “Anadolu’da” adını bu Ana kültünden almıştır. Daha sonra 6 bin yıl önce Ortadoğu’ya yayılan bu “Kadın Ana” kültünün; Sümer Akad ana tanrıça “İSTAR” ağzından dillendirilen ve kadının tanrısal yerini belirleyen bir destanda şöyle dile geldiğini görüyoruz.

“Ben hem ezeli hem de ebediyim
Ben kutsal bir bakireyim
Ben evli bir kadın
Aynı zamanda bir bakireyim
Ben hem anneyim hem kızım
Ben hem kısırım hem de çok çocukluyum
Ben büyük bir düğündeyim
Ama halen eşimi bulamadım
Ben hem bir ebeyim ama
Çocuğumu doğurmadım.
Ben çektiğim sancıların nihayetiyim
Ben gelinim ve damadım
Ben eşimi doğuranım
Ben babamın annesi
Kocamın kız kardeşiyim
O da benim neslimdendir. “

Bugün Anadolu’da var olan Alevi ocakları dergâhları, O tarihlerde Anadolu’da var olan, MA-betlere (Ana Evleri) üzerine etrafına kurulmuştur. Sulucakarahöyük’te Vuenesa, Eskişehir’de Kybele, Tufanbeyli’de Klikya, Tokat’ta Komana, Selçuk’ta Artemis, Dersim’de Mananalis, Elif Ana/Fatma ana, Eğede Meryem Ana, vs. Günümüz Hace Bektaş Dergâhının 1200’lü yıllarda yaşamış son Postnişini (KadınAna – Kutlu Melek) olarak ta anılan, Kadın üretimini, adalet ahlak (etik) anlayışını, sömürü yağma ve savaşlara karşı Alevi Öz savunma gücünü oluşturan, “Bacıyanı Rum” lideri Fatma Bacıdır. Anadolu kadim halkı Alev-i töreleri içinde ve ortak mülkiyet “rızalık şehri” üzerinden günümüze taşınmış MA (Ana Tanrıça) kültüdür. Amasya Babai ayaklanması sonrası Sulucakarahöyük’te KadınAna (Kutlu Melek) Fatma Bacı dergâhına sığınan ulu pir Hace Beştaş Veli;

  • Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
  • Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde,
  • Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
  • Noksanlık da eksiklikte senin görüşlerinde;

Diyerek, Alevi kâmili insanlık, hak yolunda kadın erkek ekşiliğini pekiştirmiştir. 1271’de Hünkâr Bektaş Veli, hakka yürüdüğünde onun türbesini yaptıranda Fatma Bacıdır.

11: GöbekliTepe ÇatalHöyük’te anatanrıça, Bacıyanı Rum ve direnen Alevi Kadınlar.

Alevi öğretisinde, işte, aşta eğlence, muhabbete sazda, sözde, semahta cemde, demde, yönetimde, sevk ve idarede, kadın erkek eşittir. 40’lar meclisinin yarısı kadın yarısı erkektir. Alevilikte cinsiyet ayrımı görülmez herkese “CAN” diye hitap edilir. “Eline diline beline sahip ol, kendine reva görmediğini başkasına görme.” Can cana aşk ile bilerek sevmeye gönül rızalığı ile paylaşmaya, barış içinde insanca eşit özgür birlikte mutlu yaşamaya dayalı kadın anaların kurduğu yol bir öğretidir Alevilik. 12 bin yıl önce yukarı Mezopotamya Anadolu’da ortaya çıkan ve 1200’lü yıllarda “Bacıyanı-Rum kadın örgütlenmesi, kendini gösteren Alevi kadın örgütlenmesi 1400 yılı başlarında (Daha Marx Lenin Mao doğmadan) “Yârin yanağından gayrı her şey ortak” diye Eğede Aydın Ortaklar’da kurulan (kurulmak istenen) özerk alevi sosyalist/komün, toplumu Rızalık şehrinin de temellerini oluşturuyordu. Koçgiri’de Dersim’de direnen, 1970’lerde yükselen Devrimci Sosyalist Komünist hareketin liderlerini de doğuran Alevi Analardı. Türk-Kürd ulusal kurtuluş hareketleri içinde Alevilerin ve Alevi kadınların Anşa Bacıların, Zarife, Sakine bacıların daha fazla yer alması, Aleviliğin kadına dayalı Ana-erkil bir kültür tarih gelenek, öğretiye dayanmasındandır.

Bu dünyanın temelini
Kurup yoğuran ben idim
Hiç yok iken âdem nesli
Âdem’i doğuran ben idim
Latife sanma be kardeş
Ruma geldi Hace Bektaş
Doğunca oğlu Timurtaş
Onu doğuran beri idim
(Latife Bacı)
..
Pir Anadır hak meydanın baş tacı
İbrikçi, meydancı, süpürgeci bacı
Gözcü, kapıcı, meydan Güruh-u Naci
Naciye’den sır geldim nurdayım erenler
(Nizar Daylemî – Yarsani Pir Anası)
..
Oturmuş mürşitler dolu içerler,
Dillerinden dürr-ü gevher saçarlar,
Günahlının günahından geçerler,
Kusursuz günahsız kul bulunur mu?
(Sakine Bacı)

Kadın analarımız her zaman bu yolu AŞK harmanında yoğurdu.

İçmişem sarhoşum bugün
Tutamam dilim vallahi
Yârim ile hoşum bugün
Unuttum ölüm vallahi.

Dünya tümden boş geliyor
Yârim bana hoş geliyor
Her sevdikçe coş geliyor
Severem yârim vallahi.

Helal bana yar lokması
Hac’c-ı kâbem meyhanesi
Kelp rakibin ürümesi
Kesemez yolum vallahi.

Varsın yar bana darılsın
Kolum boynuna sarılsın
Çözülen kollar kırılsın
Çözemem kolum vallahi.

Girsem koynuna gömleksiz
Uyusa da sevsem sessiz
Uyansa dese edepsiz
Çekemem elim vallahi.

Latife çok hayasızam
Çok severem çok yüzsüzem
Ar namustan habersizem
Çalaram sazım vallahi.

Gerçek Alevi Yol erenleri Pirleri her zaman kadını eşit ve üstün tuttu.

Talip yolu ta ezelden kardeş bacıdır
Kardeş bacı tanımayan zehirden acıdır
(Hasan Sanî)

İbreti emelim insana hizmet
Hacıya Hocaya kalmadı minnet
Eşim bana huri, evimde cennet
İbriği tespihi kırdım da geldim
(İbretî)

Fakat gel gelelim, maalesef; 1500’lü yıllarında “Sünni OSMANLI” ve “Şii SAFAVİ “İSLAM ganimet huri cennet savaşı içinde yoğun İslami asimilasyona uğramaya başlayan Alevilik. Tek dil, tek din, tek adam sömürüye devam (Türk-İslam) Faşist Kemalist sistem ve onun devamı, Allah Kuran Peygamber AKP, RTE (İslam-Türk) faşizmine, kürek çeken, İslamcı imam-dedeler ve kurumlar, güzelim Alevilik öğretisini yolundan çıkarılmıştır. Düzen bozulmuştur. Pir Sultanın deyimi ile “Bozuk düzende sağlam çark olmaz, bu düzen kökten değişmelidir.” Kadını kul köle ganimet huri cennet, cariye sayan, insan yerine koymayan, sübyancı, ensest vs. ilişkileri içeren İslam dini, peygamberi “Ehlibeyt” kültüne bağlayan, kadını temizlik, yemek, bulaşık, çamaşır, sex, çocuk makinası gibi gören bir zihniyete bağlamıştır. Bu zihniyet Alevi kadınların başını kurana, türbana bağlamış, Alevi cemlerini haremlik selamlığa çevirmiştir. Aleviler bir an önce bu İslami unsurlardan kurtulup özüne dönmelidir. 12 bin yıl önce medeniyetin beşiğini sallayan ‘Alev-i’ kadınlar analar, dünya Âlemi yeniden bir daha sallamalıdır. Bugün İslam dünyası başta olmak üzere, tüm Dünyada, en gelişmiş ülkelerde dahi, kadınlara yönelik ayrımcılık, sömürü, eşitsizlik, şiddet, taciz, tecavüz vs. halen var olan bir gerçekliktir. Dünyanın dört bir yanında ve Taksim/Gezi Kobani, Afrin direnişinde, gördük görüyoruz ki, kadınlar gençler her zaman toplumun en insani barışçıl, devrimci, en direnişçi dinamiğidirler. ”72 millete bir bakmayan bizden değildir” diyen Alevilikte, nerede sömürüye baskıya zulme haksızlığa adaletsizliğe eşitsizliğe karşı direnen bir halk ve özelikle kadınlar varsa, onları PİR ANA olarak kabul eder. Bugün 1,5 milyar İslam /Müslüman dünyası, Cani İŞİD’in kadınlara tecavüz ve sokakta köle olarak satmasına, göz yumarken Irak, Suriye’de İran’da ROJAVA’da direnen (Kürd kızları kadınları) Dünya Âleme örnek oluyor, insanlık dersi veriyor onlar bizim Ana Pirimizdir. Toplumda kadını 2´ci sınıf köle yerine koyan, kara-çarşaf içine sokmaya çalışan erkek hegemonyası yıkılmalıdır. Kadınlar Analar toplumun her alanında tüm dünyada eşit özgür ve hak ettikleri yeri almalıdır. Alevi YOL’unun eşitçilik ilkesi doğrultusunda Kadın/ana Pirler, her cemde posta başta köşede tekrar yerini almalıdır. Alevi kurumlarına eş-başkanlık ve tüm toplumsal yönetimlere %50 kadın kotası getirilmelidir. Ezilen halklar canlar birleşip, Türk-İslam DİN IRK sömürüye dayalı, BABA devlet düzeni, eğitim sitemi vs. kökten değiştirip eşitlikçi özgürlükçü yeni bir Alevi ANA yol erkânını, yeni bir ANAyasal dünya düzenini ancak kadınla birlikte kuracaktır.

6- Lokma, dem, RIZALIK şehri, paylaşım kültürü.

Canlıların en temel iki özelliği ve mücadelesi, neslini ve yaşamını sürdürmesi için besine ihtiyacı olmasıdır. Bu nedenle en büyük toplumsal çelişki, sorun; dünya nimetlerinin paylaşımı sorunudur. Egoist bencil hep bana, hep bana, sömürücü anlayışın tersine; Alevilik toplumsal yaşam felsefesini, kadimden bu yana, doğal bir denge içinde, dünya nimetlerini ve toplumsal yaşamı ortaklaşa üretim ve eşit paylaşım üzerine inşa etmiştir. Alevi cemlerinde 40’lar mitolojisinde sergilenen, “birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için”, bir üzüm tanesini 40’ların paylaşımı, canların ceme gelirken üstü kapalı lokma getirmesi, Cemlerde elin emeğin çalışmanın, hizmetin kutsanması, rızalık alınması, “Elimde yoktur okka terazi herkes oldu mu hakkına razı” diye, lokmaların eşit şekilde paylaşımı vs. Aleviliğin sosyal paylaşımcı özünü oluşturur. 12 bin yıllık eski Urfa Göbeklitepe ve özelikle 9 bin yıl eski Çatalhöyük arkeolojik kazılarında ortaya çıkan veriler. O tarihte insanların sınıfsız sömürüsüz, devletsiz, kadın ANAYI kutsayan, ortak üretim ve ihtiyaca göre paylaşıma dayanışmaya dayalı, Alevilikte “Rıza Şehri” anlatımını andıran, ilkel komünal bir düzen kurduklarını göstermekte. Daha sonraları köleci sınıflı toplumlar ortaya çıktı. Aleviler o tarihten bu yana, eski kurdukları, O anaerkil komünal düzene olan özlemlerini ve geleceğe yönelik, sömürünün baskının olmadığı, paranın bile ortadan kaldırıldığı yârin yanağından garı her şeyin paylaşıldığı RIZA ŞEHRİ toplumsal komünal düzen ütopyalarını, çeşitli Buyruk kitaplarında, yol erkânlarında her zaman dile getirdiler. Devletin dinin ulaşamadığı dağ köylerinde, doğa ile iç içe, bu “imece” usulü yaşamlarını Rızalıkla musahiplikle sürdürmeye çalıştılar. Bugün Aleviler sosyalist devrimci komünist hareketler içinde yer alarak ta bu ütopyalarını pratikte gerçekleştirmeye çalışmaktadırlar.

Alevilikte Rıza Şehri öyküsü özetle şöyledir.

Günün birinde bir Sofi (*) dünyayı gezmeye çıkar, Yolu bir şehre uğrar, açlık hisseder ve kendisine ekmek almak için fırına uğrar. Ekmek alır ve karşılığında para çıkarıp vermek ister. Fırıncı parayı görünce şaşkınlıkla Sofinin yüzüne bakar. Sofinin bu şehirden olmadığını, şehir sakinlerinin nitelemesiyle onun, bir “Dünyalı” olduğuna hükmeder ve parayı geri çevirerek, “biz bunu ortadan kaldırmak için yıllarca uğraştık, büyük savaşlar verdik, anlaşılan sen Rıza Şehri’nden değilsin, “Dünyalı” olmalısın” der. Hizmetlileri çağırarak “Dünyalıyı” onlara teslim eder. Onlar da kendi aralarında halleşerek, Sofiyi arifler katına çıkarmaya karar verirler. Arifler Meydanı’na çıktıklarında, sofiye yatacak yer ve yiyecek verilmesini, saygı değer bir konuk gibi ağırlanması söylenir. Hizmetliler, öyle de yaparlar. Üç gün Rıza Şehri’ne konuk olan Sofi, üçüncü günün sonunda gitmeğe kalktığında, hizmetliler ona, hizmetlerinden razı olup olmadıklarını sorarlar. O da çok memnun kaldığını belirtir. Bunun üzerine hizmetliler Sofiye gidemeyeceğini, “gidebilmen için bizim de senden razı olmamız gerekir” derler. Sofi kalır. Ona ayrı bir yatacak yer ve iş verirler. Sofi yaşamından mutludur. Rızalık Şehrinde bir hanımla arkadaş da olur ve ona evlenme teklif eder. Hanım, “birbirimizden razı kalırsak tabi o da olur” diye yanıt verir. Günler böylece geçe dursun, Sofi bir gün, Rıza Şehri bahçesinde gezer ken yolu bir nar ağacının önünden geçer. Daldaki narları görünce, sevdiği hanıma bir ikramda bulunmak ister. Narlardan bir miktar toplar ve bir masanın üzerine koyarak hanım arkadaşının gelmesini bekler. Hanım geldiğinde hiçbir olağandışılık göstermez. Sofi hanımın davranışından hiçbir sonuç çıkaramaz. “Neden böyle davrandı” diye kendi kendine sorulurken hanım; “Narları görüyorum. Bu bahçede bir dolu nar var, istersem ben de alabilirim. Ama sen bunları alırken kimseye sormadın, onlardan rızalık almadın, bunları şimdi bana sunmak istiyorsun! Belli ki Rıza Şehri’ne bir türlü alışamayacaksın. İyisi mi sen kendi dünyana dön” der ve görevlileri çağırıp sofinin Rıza Şehri dışına çıkarılmasını sağlar. Sofu erkâna göre belki “dar olur am didar göremez” ve Rıza Şehri’nden ayrılır. Özetle, Rıza Şehri öyküsü bu şekliyle yer alır. 4

“Rıza Şehri
Ve bir tabak dolusu nar sundu
Rıza Şehri yabancısı sofu
İstedi ki gönül sarayının sultanı da ondan hoşnut olsundu
Lakin nerden bilsindi ki, burası Şehr-i Rıza idi
-ver rıza al rızalık işler idi.
Bu gönül şehrinin yarenleri
Aşkın narına tutuşup yanar idiler
Değil idi gözlerinde sofunun tabağındakiler
Onlardan var idi ağaçlar dolusu nar
-yoktu önünde bekçisi
Bilirlerdi yangın yeri bahçesi yürekleri
Bilirlerdi, aşkın narında harareti
Daldaki narın kızıllığında değil.
Rıza idi tohumu bu narın sebilen
Rızalık idi dem-i mekânda serpilen
Sevgi idi meyvesi bu narın-ortakça sunulan
Rıza ile ateşine yanıp kül olunan
Çün burası Şehr-i Rıza idi
Gönül işleri böyle idi.” – (Şair Kutubî)

Her ne kadar teknoloji gelişse insanların genel yaşam düzeyi artsa da bugün içinde yaşadığımız kapitalist toplumunda, en büyük çelişkisi/sorun sömürüdür, insanların hak ve emeğinin yenmesidir. Bugün dünyanın 8 en zengin adamı, dünyanın yarısından fazla servete sahiptir, bu eşit ve adil bir düzen değildir. Alevi rıza şehri öğretisi ütopyası tüm dünyada eşitlikçi sosyal paylaşımcı bir toplumu hedefler. Cemlerimizde Aleviliğin bu toplumsal yanı işlenmeli yaşanıp yaşatılmalı, bu doğrultuda sivil kolektif üretim paylaşım projeleri geliştirilip, fili durum yaratılmalıdır.

Güzel Âşık Cevrimizi
Çekemezsin Demedim mi?
Bu Bir Rıza Lokmasıdır
Yiyemezsin Demedim mi?
..
Kimsenin hakkına etmeyiz minnet,
Bağlıdır rızaya payımız bizim.
––––––––––––––––––
4) Buruk Esat Korkmaz. Ayrıca bakınız Haşim Kutlu Kızılbaş Alevilikte Yol Erkan Meydan, s. 142 Yurt yay. Haşim Kutlu. Kızılbaş Kadın. S. 92-110. Alev yayınları.

7- Mazlumun yanında, haksızlığa karşı durmak, DAYANIŞMA.

İnsanlar bundan yaklaşık 10 bin yıl önce, Anadolu’da kadının yaratıcı emeği ile avcı toplayıcı göçebe yaşamdan, evcilleştirilmiş tarım, hayvancılığa yerleşik yaşama geçmişti. İhtiyaçları kadar üretip, paylaşıp mutlu yaşıyorlardı. Avcı konumundan, hayvan bekçisi çoban, sonrada, ihtiyaç fazlası üretim “artı değerle” koyun, deve tüccarı konumuna geçen, erkek egemen, sınıflı köleci toplum ve ilk tek tanrılı dinler ve devletler, mikro ve makro düzeyde dünya nimetlerini paylaşım savaşları ortaya çıkmaya başladı. İlk köleci toplumlar Sümer, Akda, Hitit, Mısır’da ortaya çıktı, (3700 yıl önce Hammurabi yasalarında ve Hitit tabletlerinde kaçan kölelere yardım edenlere, ölüm cezası verildiğini okuyoruz. Sonra Roma, Hıristiyanlık ve İslam’la devam etti. Köleci sömürü düzenine karşı ilk komünal köleci ayaklanmada, MÖ 132 Aristonikos, Bergama Krallığının Roma’ya bağlanması sırasında Aristonikos öncülüğünde batı Anadolu’da oldu. Börklüce Mustafa (Bedreddin) ayaklanması da daha sonra aynı bölgede oldu. Müslüman Araplar yıllarca Afrika’da zencileri avlayıp Avrupa’ya, Amerika’ya vs. köle olarak sattılar. Kölelik Osmanlı’da 1826 yılında kaldırıldı. İlahi Allah’ın gönderdiği koyun, deve tüccarı peygamberlerin elindeki “çobandeğneği” zamanla, Roma’da hâkim sınıfı koruyan muhafızların elindeki sopa “Faş’o” oldu. Faşizm kelimesinin kökeni bu ‘Faş’odan gelir. Bu “faşo” günümüzde hâkim sınıfın çıkarlarını koruyan faşist polis devletinin sembolü “COPa” ve diğer silahlara dönüştü.

Ermeni Paulikyan (Paulician) hareketi: MS 325’te İznik Konseyi ile Hıristiyanlığın Roma/Bizans İmparatorluğu’nda resmî dini kabul edilmesinden sonra, Anadolu’da devletin tek dini dayatmasına karşı direnen, “Pagan” (eski semavi olmayan halk inançların devamı niteliğindeki) C. Silvanus, Ermeni Paulikyan hareketi, Anadolu Aleviliği ve Bektaşi inanç öğreti ile önemli benzerlikler göstermektedir. 7. Yüzyılda Sivas-Divriği, Erzincan, Malatya Hatay çevresinde şekillenen (Ermeni) Paulikyan inanışı; Bizans İmparatorluğunun siyasi ve dini otoritesini reddediyor, kiliseleri ve azizleri kutsal saymıyorlardı. Haç’ı, İncil’i ve kilise ikonlarını kutsal bulmuyor, bu nedenle de kilise ayinlerinin gereksiz olduğunu savunuyorlardı. Iran Manihaizm’i ile Hristiyanlığı sentezleyen bu inanışın mensupları, Tanrı’nın bu yeryüzünde bir kudreti olmadığını düşünüyor, Asıklık (asugh) geleneği olan Paulikyanlar, âşıkların müziği eşliğinde “dans” ederek ibadet ediyorlar, bu törenlere kadın ve erkek birlikte katılıyorlar, Paulikyan cemaatine katılmak isteyenin kulağına, Alevi Bektaşilikte olduğu gibi “Eline, diline, göğsüne (iffetine) hâkim ol” mührü fısıldanıyordu. Bizans İmparatorluğu, Pelikan ve diğer muhalif halkları devlet düşmanlığı ve sapkınlıkla suçlayıp, haklarında ölüm fermanları çıkarmıştır. Bu halklar yerli olmalarına rağmen yabancılaştırılmış, direnişleri kanla bastırılmıştır 9. yüzyılda bağımsızlığını ilan eden Paulikyanlar, Sivas-Divriği merkezli bir (beylik) devlet de kurdular. Bölge halkları ile Bizans’a karşı birlikte savaştılar. Türklerin ve Müslüman Arapların Anadolu’ya girmesinde bu dönemde oldu. Bizans 100 bine yakın insanı katlederek bu Ermeni Paulikyan hareketini çok kanlı bir şekilde bastırdı. Bir kısmı Trakya ve Balkanlara sürülen Paulikianlar, Bogomiller ismini alıp, 16. Yüzyıla kadar inanç ve ritüellerini korumuşlardır. Balkanlara Alevi Bektaşiliğin yerleşmesi ve 14 yy. Bedreddin ayaklanmasında bu bölgeden çıktı. Bizans’ın saldırılarında kurtulan Paulikyanlar, kendi ibadetlerini gizli yap mak, ancak görünüşte Müslüman olmak şartıyla İslamiyet’i kabul ettiler. Malatya’da Döndü, Döne, Dönüş gibi isimler yaygındır. Hristiyan Anadolu İslamileşirken, Hristiyanlığı heterodox (çember dışı) çevreleri İslamiyet`in heterodox/Sünni olmayan yanını tercih etmişlerdir. Bektaşilik ve Alevilik inanışları içerisinde de İslami yorumlardan uzak inanış ve ritüellerini yaşatmışlardır örneğin; ünlü Bektaşi ozanlardan “Harabi, Hayrani, Âşık Vartan, Nikabi, Coşkuni, Zeki, Civanaga…” Ermeni olmalarına rağmen Bektaşiliği benimseyip, bu felsefe için değerli eserler yazmışlardır. Alevi deyişleri ve halk türkülerini seslendiren, Ruhi Su’da ermeni kökenlidir. Anadolu Aleviliğini, sadece Horasan ve Orta Asya Şaman kültleri / Safavi-İran propagandaları, Hz. Ali, Kerbela ile açıklamaya kalkmak, büyük bir cehalet ve tarihi deformasyondur. Mazlumun yanında olmak haksızlığa karşı durmak, kendine reva görmediğini başkasına görmemek, ezmeden ezilmeden dünyada insanca mutlu yaşamak tüm Alevilerce, Aleviliğin temel desturlarından biri olarak kabul edilir. Fakat bu çok yanlış bir şekilde, “ilk ve daima halife olma hakkına” indirgenip İslam halifesi İmam Ali, Hüseyin-i Kerbela ve Ehlibeyte bağlanır. Sanki onlar haksızlığa uğramış, haksızlığa karşı durmuş, mazlum gösterilir. Hâlbuki olay İslam’da ganimet hilafet iktidar kavgasından başka bir şey değildir. Hatice’nin deve ticaret kervanlarında çalışan, sonrada onunla evlenen Muhammed, ekonomik gücünü artırmak için, gidip gördüğü yerlerde, Eski Sümer, Yahudilik, Hıristiyanlık vs. inanç kültürlerle eski Arap inanç kültürünü karıştırıp, “katliam” ve “ganimete” dayalı yeni siyasi bir güç, İslam dinini yaratmıştır. İslam dini iktidara gelmek için yaptığı iç-savaş ve ilk 4 halife döneminde elde dilen ganimet paylaşımı ve iç aile/kabile ve iktidar kavgaları, 3. Halife Osman’ın öldürülmesi ile İslam’da ilk Sünni, Şia (Ali taraftarı) ayrımını ortaya çıkardı. Muaviye ile Ali arasındaki Sıffın halifelik savaşında ‘hakem, yüzük’ uzlaşma olayı ile İslam’da bir 3’cü bölünme yaşanmıştır. Muaviye’ye karşı Ali’yi destekleyenlerin önemli bir bölümü, şehir dışında köylerde vs. yaşayan, İslam devletinin yayılma, savaş harç zekât vergilerinden bıkan, geniş fakir halk yığınlarından ve kölelerden oluşuyordu. Yeni İslam devletin olanak larından bir yarar göremeyen Ali’nin halife olması durumunda yaşam şartlarının daha iyi olacağını düşünen “Hariciler” denilen bir grup.

Hariciler: Sıffın savaşında yenilmek üzere olan Muaviye’nin hile ile uzlaşma ‘’hakem’’ teklifini kabul eden, Ali’ye, karşı çıkıp Ali’nin ordusundan ayrıldılar. İmam Ali, kendi taraftarı olan bu Haricilerin çoğunu daha sonra, (659 yılında Nehrevan’da vs.) katledip çukurlara doldurup yaktı. Görüldüğü gibi Hz. Ali mazlumdan yana olmamıştır, mazlumları katletmiştir. Daha sonra Haricilerden biri” İbni Mülcem’de” onu zehirli bir kılıçla yaralayıp öldürür. Ali’de Hasan’da Hüseyin’de köle sahibidir. İslam’ın tüm kurallarını vs. yerine getirmişlerdir. Kerbela olayı da İslam’da hâkim güçler arasında halifelik iktidar kavgasıdır. Ali’nin oğlu Hasan’da halifelik konusunda Muaviye ile anlaşmıştır. Hüseyin, dedesi Muhammet’ten dolayı Halifeliğin kendi ailesinin kendinin hakkı olduğu düşüncesi ile Halifeliği ele geçirmek için Küfede ordu kurmuş, fakat Yezit ondan daha hızlı davranıp, O Küfe’ye gelmeden Kerbela çölünde önünü kesip, Hüseyin’i ve korumalarını katletmiştir. Hüseyin Küfe’ye varıp yeterli gücü toplayıp Şam’da Yezidi katledip O halife olacaktı. Sistemde bir değişiklik mi olacaktı hayır. Şia, İmam Hüseyin (Ehlibeyt) İslam anlayışı, bugün İran’da iktidardadır, bunun Sünni İslam’dan neresi daha iyi ki? (Kerbela başlığı altında ayrıca açıklanmıştır.) Her ne kadar Sünni, Şia ve Alevi-İslamcı çevreler kendilerince süsleyip püsleyerek anlatsa da Kerbela olayı, İslam’da iktidar halifelik kavgasıdır, Aleviliğin mazlumun yanında olma haksızlığa karşı durma ve rıza şehri anlayışıyla uyuşan hiçbir yanı yoktur.

Babek Hürrem’i hareketi: Emeviler ve Abbasilerin yönetiminde, sıradan halk köleler kadınlar vs. hiç hoşnut değildi. Allah’ın yarattığı yönettiği bir dünyada, nasıl olurda adaletsizlik, zulüm, haksızlık olur, zalimler hep güçlü ve iktidarda olurlar? İnsanlar bu soruyu sormaya başladılar. Arap İslam emperyalizmi, kuzeye doğru yayılmaya başladığında, Horasan, Azerbaycan, Dersim, Bağdat üçgeninde yaşayan Türkler, Kürtler, Ermeniler, Gürcüler, Nusayriler, Ezidiler, Dürzîler, Hıristiyan, Yahudiler vs. halklar 72 millete aynı nazarla bak anlayışı ile “Mutlu Kızıllar” (kızıl giyenler) anlamına gelen Hürrem’i hareketi (Babek Qürremi 795 – 838) öncülüğünde Bezz kalesinden, Abbasi Halifesinin İslam ordularına karşı direndiler. Emevi ve Abbasiler ile iktidar/halifelik kavgasını kaybeden bazı Şii imam evlatları da İran’ın kuzeyine Horasan’a vs. kaçıp bölgedeki halk hareketleri içinde direk veya dolaylı olarak yer almış olabilirler.

12: Hallacı Mansur’un idamı 26 Mart 922.

Aleviler olarak cemlerimizde darına durulan Hallacı Mansur, Ağustos 858, Qorasan-Tûr köyünde doğdu. 26 Mart 922, Bağdat’ta hunharca bir şekilde katledildi. Hallacı Mansur yaşadığı dönemde “Karmati” köle halk hareketinin ayaklanmasını örgütlemek ve Enel-Hak, Ben Hakkım “tanrıyım” HAK insanda, söyleminden, din İslam’ın tanrı anlayışına vs. karşı felsefi düşüncelerinden dolayı uzun süre yargılandı, sonuçta boynuna “Karmati Casusu’ tabelası asılıp kırbaçlanıp, burnu, kolları ve ayakları kesildikten sonra, idam edildi. Başı kesilerek Dicle üzerindeki köprüye dikildi; gövdesi yakılıp külleri nehrin sularına savruldu. Kızıl kesik başı iki gün köprüde dikili bırakıldıktan sonra, Horasan’a gönderilerek bölgede dolaştırıldı. Alevilere “Kızılbaş” denilmesinin sebeplerinden biri işte bu bölge, bölge gezdirilen H. Mansur’un kızılbaşındandır.

Karmati halk hareketi, adını İran’dan gelip Küfe yakınlarındaki Nehrin köyüne yerleşen, lakabı “Kamisa” “kiremit” (kızıl alev gözlü anlamına gelen) “Hamdan Karmat” tan almaktadır. Zerdüştlük, Mazdek, Mâni, Sabilik vs. bir çok halk doğa inançlarından, Qorasan Pirleri, İsmailli Dailerinden etkilenen, “Yoksulların ve ezilenlerin kurtuluşuna” hizmet eden inançsal söylemleri ön plana çıkaran Karmatiler, 870-1030 yılları arası, Irak, Horansa, Suriye, Mısır, Bahreyn’den Yemen’e, geniş bir alanda etkili oldular. Karmatiler; Alevilikte Rıza şehri dediğimiz, HERKESTEN GÜCÜNE, HERKESE İHTİYACINA GÖRE, komünal bir paylaşım düzeni kurmak ve bölgede Köleciliğe sömürüye adaletsizliğe karşı İslam rejimini devirmek amacıyla 880’de Abbasilere karşı ayaklandılar. İslam Şeriatını 100 yıl kaldırıp, Kâbe’deki “Hacerül Esved” taşını vs. söküp Lashaya götürdüler. Mısır’da iktidar olan Şii İslami “Fatimi” devletine de karşı çıktılar. Karmatiler Fatımi’lerce (imam Aliciler tarafından) ortadan kaldırıldılar, fakat yok olmadılar.

Fatimi devletinin bölünmesi ile Mısır’dan kaçıp İran’ın Deylem bölgesine gelen (Dersimlilerle aynı kökendir) Deylemlilere sığınan Hasan Sabah (1050- 1124) (İsmail’i Nizari) hareketi Karmatilerin bir anlamda devamı oldu. Büyük İslam ordularına dünya haramilerine güçleri yetmezdi. Bu nedenle Alamut Kalesi etrafında “sır bekçileri” gizli bir örgütlenme oluşturup “fedai” eylemleri ile zalim iktidarlara taş söktürdüler. Selçuklu vezir, Nizam-ül Mülkü 1092 öldürüp (1092), (Türk Fars Sünni İslam) Büyük Selçuklu Devletinin (1037–1194) çöküşünü başlattılar. Anadolu’da yaşayan Aleviler yerli halklar, (1080, 1178) yıllarında Anadolu’da Tokat Niksar merkezli (bilge adam /danışman anlamına gelen) Danışmend Alevi Devleti kurmuşlardı. Güneyden Müslüman Araplar doğudan 1230 -1270 Moğol saldırılarından dolayı birçok doğu halkları Türkler vs. Anadolu’ya yerleşmeye, hâkim olmaya başladı. Sünni İslam’ı benimseyen Türkler Danışmend Alevi Devletini yıkıp (1071-1318) Anadolu Selçuklu İslam devletini kurular.

Babai ayaklanması: 1237-40 yıllarında Baba İshak öncülüğünde, Anadolu Selçuklu İslam devletine karşı Adıyaman ve Amasya’dan büyük bir “Babai ayaklanması” gerçekleşti. Bu ayaklanmaya bölgede yaşayan Ermeni Kürt Türk Hıristiyan halklar katıldı. Selçuklular kiralık paralı Frank askerleri ile kanlı bir şekilde bu ayaklanmayı bastırdı. Ayaklanmanın önderlerinde Baba İshak’ı Amasya kalesinde astılar. Horasan ve Hasan Sabah’ın kalelerinde eğitimini alıp Anadolu’ya gelen, ayaklanmanın önderlerinden Hace Bektaşi Veli bu katliamdan kurtulurken kardeşi Menteş öldürüldü. Babai ayaklanmasından sonra kadim Anadolu’da var olan doğal halk inançları, bölgeye dışarıdan gelen, cemlerde darına durulan Hallacı Mansur, Nesimi, Fazlullah ve Farabi Hasan Sabah, Ömer Hayyam, İbni Sina, Pisagor, Sokrates, platon Hermes/İdris vs. Birçok ışık ehli Dâhilerin görüşleri, Anadolu’da Işık Ehli, Hak Yolu, Bektaşi, Kızılbaşlık adı altında yeniden şekillendi. Sözde tanrı adına hak hukuk din, kitap yazıp peygamberliğini ilan edenlere karşı, “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diye, her şeyin doğada olduğunu, onu bulup açığa çıkarmak için bilimi, kâmili bilge a’lim insan olmayı, haksızlıklara cahilliğe karşı durmayı yol eylediler. Sen ben değil, biz ve “yol cümleden uludur” dediler.

Bedreddin Börklüce: 1414-1420 yıllarında (Daha Marx Lenin Mao doğmadan) Alevi pirleri Börklüce Mustafa, Torlak Kemal ve Şeyh Bedreddin, Ege’de Aydın Ortaklar köyünde başlayıp Karadeniz Balkanlar Ege bölgesinde var olan tüm halklarla bir olup, “Yârin yanağından gayrı her şey ortak” diye; İç taht kavgaları ile uğraşan Osmanlı İslam devletine ve sömürü sistemine karşı ayaklandılar. Paranın bile ortadan kaldırıldığı, (9 bin yıldır “Çatalhöyük’ten” beri özlemini çektikleri) Aleviliğin rızalık Şehri, komünal paylaşımcı toplumun kurdular. Osmanlı Börklüce Mustafa’nın yiğitlerini İzmir Karaburun’da katledip, daha sonra Şeyh Bedreddin’i Yunanistan’da Serez çarşısında astı. Aleviler Osmanlının zulmünden kurtulmak için kuş konmaz, kervan geçmez dağlara çekildiler. 1453 İstanbul’un alınması ile Osmanlı Sünni İslam imparatorluğu kurulup yayılma katliam işgal ganimet “güçlenme dönemi” başladı. Osmanlı yürüttüğü savaş ve işgaller için halktan asker ve vergi talebini artırdı. Aynı dönemde İran’da da Şah İsmail etrafında “Safavi” Şii İslam imparatorluğu kuruldu. İslam’ın başından beri var olan katliam işgal ganimet iktidar halifelik kavgası, Sultan Yavuz – Şah İsmail ile Anadolu’ya taşındı. İran’da bazı Türkmen grupları Şii Şah İsmail’e destek verdi, Şii propagandacılar Anadolu’ya gönderildi (bugün de İran aynısını yapıyor). Aleviliğin içine Şiir İslami unsurlar söylemler bu dönemde girdi. Daha önceki dönemlere baktığımızda, Alevi edebiyatında nerede ise İslami unsurlara hiç rastlanmaz. Osmanlı’nın yoğun baskısından dolayı kurtuluş olarak Anadolu’dan birkaç Alevi Aşireti Şah İsmail’e destek verip, 1511’de “Şahkulu” adı altında Osmanlıya karşı ayaklandı. Yavuz Selim Anadolu’da Alevileri katletmeye başladı. Şah İsmail’de Şİİ İslam’ı resmi devlet dini ilan edip Sünnileri katletmeye başladı. 1514 Yavuz ve İsmail arasında geçen Çaldıran savaşından önce, Anadolu’da arkada ayaklanma olmasın diye Yavuz Selim 40 binden fazla Alevi’yi katletti. Safavilerin ”kılıcına” karşı ilk defa ateşli silahlar (top tüfek) kullanan Osmanlı, Çaldıran savaşını kazandı. Safaviler Şii İslam’ı benimseyerek bölgedeki Kızılbaşları katlettiler.

1527 Kalender Çelebi ayaklanmasının ardından 1750 yıllarına kadar, “Celali” ayaklanmaları adı altında Aleviler Osmanlıya karşı 200 yıl, bir nevi gerilla savaşı verdiler. ”Demiri demirle dövdüler; biri sıcak biri soğuktu, insanı insanla kırdılar; biri aç biri toktu”. ”Bozuk düzende sağlam çark olmaz, bu düzen kökten değişmelidir” diye Pir Sultanlar hem sosyal ekonomik bakımda hem de inanç açısından, İslami Osmanlı’ya karşı ayaklandılar. Aynı dönemde Anadolu’da yaygın olan Alevi kültüründen etkilenen Osmanlının devşirme ordusu “Yeniçerilerde” dönem, dönem Osmanlıya karşı içten ayaklandı. Os-manlı 1826’da kendi Yeniçeri ordusu topa tutup katletti. Ve aynı anda kontrol altına almak için dönem, dönem beylik/valilik, secere verdiği alevi aşiretleri ve Alevi Bektaşi dergâhlarını kapattı. 1834 yılında Hacıbektaş dergâhlarına cami dikip, Nakşibendi vs. İslamcıları yerleştirdi.

İttihat ve Terakki: Din İslam’a bağlı olan Osmanlı 1700-1800’lü yılların bilim aydınlanma çağından nasibini alamadı. 1871 Paris Komünü ayaklanması ile gelen emek ve özgürlük hareketleri dünyanın ve 600 yıl süren Osmanlı Emperyalizminin de çöküşünü başlattı. İçinde Mustafa Kemal (Atatürk’ünde) olduğu, İttihat ve Terakki (Birlik ve İlerleme) partisi (1889-1918)çöken Osmanlını İmparatorluğu içinde olan Türk-İslam mirasını, Anadolu’da toplama, Türk-İslam’ı gönüllü kabul etmeyenleri katletme veya Anadolu dışı na sürgün etme kararı aldı. 1915’te Ermenilerle işe başladılar. Son Osmanlı Padişahı olan Vahdettin; Trabzon’da Pontus Rumlarına karşı katliam başlattı, sözde bunu engellemek için de işgalci İngilizlerden izin “İstanbul limanından çıkış vizesi” alıp, kendine sadık paşaları ve emir subayı koruması olan Atatürk’ü başlarına koyup ”Türk-İslam devleti” kurmak için Anadolu’ya gönderdi.

Koçgiri Dersim: Çöken Osmanlı topraklarında halklar bir, bir bağımsız lıklarını ilan etti. Yüzyıllardır Osmanlının baskısı altında olan Koçgiri bölgesinde yaşayan Aleviler, Zazalar, Kürtler de doğal olarak bağımsız bir devlet kurmayı düşünüyorlardı. Fakat Kemalistler bunu çabuk fark etti ve Koçgiri ayaklanmasını (Mart 1918-Haziran 1921) kanla bastırdı. Kurtuluş savaşına destek için gelen TKP yöneticileri Trabzon Sürmene açıklarında (28 Ocak 1921) katledildi, daha sonrada 1 Mayıs vs. yasaklanıp sosyalistler, komünistler Nazım Hikmetler vs. mahpuslarda çürütüldü. Cumhuriyet kurulduktan sonra da Alevilik ve Kürd dili yasaklandı, 1925 Şeyh Sait, 1930 Ağrı, 1937-38 Dersim, O gün bugündür T.C. tarihi Alevilere ve Kürtlere yönelik katliamlar tarihidir. Her şeye rağmen Aleviler Kürtler sosyalist komünist devrimciler Lenin vs. Kemalistlerin 1923 kadar olan “kurtuluş savaşı” ve ”burjuva demokratik devrimi” sürecini desteklemişlerdir. Atatürk 1923-27 yılları arasında bir dizi anti demokratik gerici yasalar çıkarılmış, 1927 yılından sonrada İbrahim Kaypakkaya’nın belirttiği gibi Kemalizm faşist bir diktatörlüğe dönüşmüştür.

Aleviler 1960-70’lerde yükselen Devrimci Sosyalist emek örgütlenmesi sendikalarda, diğer sivil toplum kuruluşları ve her türlü muhalif içinde yoğunlukla yer aldılar. Ve bu harekelerinin liderlerinin çoğu da İbrahim Kaypakkaya gibi Alevi Kürt kökenlidir. 70’li yıllarda yükselen emek sosyalist devrimci hareketi bastırmak, 1980 Askeri faşist darbesine zemin hazırlamak için TC devleti, Alevilere yönelik Maraş, Çorum katliamını yaptı. Darbe ile sol ve emek hareketi bastırıldı, okullarda zorunlu din dersleri ve 40 bin yeni cami açılıp imamlar atandı. Allah Kuran Peygamber AKP iktidarı için zemin hazırlandı.

1980’lerde ortaya çıkan Kürd ulusal kurtuluş hareketi içinde Aleviler yoğunlukta yer aldılar. Kürd özgürlük hareketi, Sünni Şafi Kürt kesimi içinde bir aydınlanma gerçekleştirmiş ve ayrıca Alevilere yönelik kışkırtmalı yaklaşımları önemli ölçüde tersine çevirmiştir. Bunda Kürd Alevi canlarında önemli katkısı vardır.

SivasBela: Alevilere gözdağı niteliğindeki, 2 Temmuz 1993 Sivas katliamı Alevi toplumu örgütlenmesi açısında bir “milat” dönüm noktası olmuş, Aleviler kendi bağımsız kitle örgütlenmesine başlamıştır. Fakat İslam’la ve milliyetçilik ile yüzleşemediği, asimilasyondan ve CHP kuyrukçuluğundan kurtulamadığı için, Türkiye’de halk emek muhalefet hareketini birleştirecek toplumda sosyal kültürel bir değişim ve yeni bir sistem için öncü birleştirici ve taban gücünü ortaya çıkaramamıştır. 2013 Gezi Direnişi gibi köklü bir direnişi, fırsatı, diğer güçlerle birlikte AKP’yi durdurma ve köklü bir demokratik sitem değişikliğine çevirememiştir. Karamsarlığa hiç gerek yok, hiçbir iktidar kalıcı değildir. Her zaman fırsatlar doğar. Önemli olan kendimizi ve toplumu insanca eşit özgür mutlu bir yaşam için mücadeleye değişime ve fırsatlara hazır hale getirmektir. Yoksa çok uzun yıllar baskı zulüm altında hep birlikte eziliriz. Görüldüğü gibi Aleviler 9 bin yıldır, “kendine reva görmediğini başkasına görme”, Yârin yanağından gayrı her şeyi paylamak, Rıza şehri anlayışı ile ezmeden ezilmeden insanca mutlu yaşamak için hep mazlumun yanında olmuş haksızlıklara karşı direnmiş ve bu yönde mücadele veren halklar ile dayanışma içinde olmuştur. Bundan dolayı da katliamlara uğramıştır.

Aleviler bugüne kadar resmi (semavi vs.) Dinlere ve hâkim sınıfların sömürü devlet düzenine güvenmemiş hep karşı olmuştur. Onun içinde Hallacı Mansur, Nesimi, Fazlı Pir Sultan gibi ödün vermeyen boyun eğmeyenler direnen canlar cem erkânlarına ”Dar” olarak almıştır. Alevilerin inançsal duruşu toplumsal sınıfsal bir duruş olarak Aleviliğin, özünde vardır. Zalimin zulmünden, gelecek saldırılardan, kendi varlığını koruyup savunamayan bir toplumun hiçbir şeyi yoktur, olanı da yok olur. Aleviler katliamlara karşı meşru müdafaa kendi savunma hakkını kullanmalıdır, sömürü devletine düzenine güvenmemelidir. Bugün dünyanın 8 en zengin adamı, dünyanın yarısından fazla servete sahip, 70 milyon kişinin dünyanın geri kalan yüzde 99’undan (yaklaşık 7 milyar insandan) daha fazla servete sahip. Bu gelir eşitsizliği adaletsizlik tersine dönmelidir.

DAB’ın Devrimci Alevi adını almasının sebeplerinden biride Aleviliğin bu tarihsel toplumsal paylaşımcı ve haksızlığa karşı duruşu, değişime açık olması ve Alevilikte köklü bir reform değişime ‘devrime’ ihtiyaç olduğu ve bu devrimci öze dikkat çekmek içindir. Alevi cemleri, ah Hüseyin, vah Hüseyin diye ağıt yakıp diz dövme yeri değildir. Bir inanç /öğreti insanların bugününe ve yarınına bir fayda sağlamalıdır. Alevi Pirleri cemlerimizin bir parçası olarak, geçmişteki bu paylaşımcı ve direnişçi özümüze sahip çıkarak, güncel sosyal yaşam politik sorunları ele alıp, daha eşitlikçi adaletli bir düzen kurmak için topluma yol gösterici eğitici olmalıdır. Cemlerde ezilen halk ve sınıflarla dayanışma ve güncel verilmesi gereken mücadele dile getirilmelidir.

Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı

Su milleti güruh, güruh gezelim
Mazlumları bir katara dizelim

Zalimlerin sarayını bozalım
Yıkalım bakalım ne olursa olsun

Bir Şah olsam hükmeylesem cihana
Kilise, mescidi yıkar giderdim
Okullar yapardım bütün insana
Cehaleti kökten söker giderdim

Elim aydır dört kitaptan eveli
Seydoğlu Bedrettin Bektaşi Veli
Ortaklar adına bileyim seni
Dağlar gider bizim dede sultana

8- Darı Mansur SORGU görgü, düşkünlük, halk mahkemesi.

Aleviler toplumsal yaşama başladıkları ilk çağlardan bu yana, kişisel ve tolumsa sorunlarını cemlerde, “kendine reva görmediğini başkasına görme, eline diline beline sahip ol” ve “Rızalık alıp verme” ilkesine bağlı olarak, sorgu görgü yaparak çözdüler. Bu aynı zamanda Alevilerin hâkim güçlerin ve İslam’ın baskı ve katliamlara maruz kalıp dağ köylerine çekildiklerinde, devlet siteminden ayrı Alevi hukuk sistemlerinin temelini oluşturdu. Bu hukukun temeli eğitime ve suç işlememeye yapılacak işleri rızalık alarak danışarak yapmaya dayalı idi. Yine de Canlar veya toplum arasında bir sorun yaşanırsa arabulucu olması için Pire gidilirdi, sorun orada çözülemezse, bir cemde ele alınır, tatlılıkla bir karara bağlanırdı. Cem ve erkânların yürütülmesi için cem erenlerinin birbiri arasında sorun, küskün dargın, alacak verecek bir husumet olmaması, herkesin birbiri ile barışık olması esastır. Yoksa cem yapılamaz, herkes barışmak zorunda, yoksa taraflar ceme katılamaz dışarı atılırlar. Pirler ceme başlamadan önce küskün dargın vs. olan var mı, birbirinizden hoşnut ve razı mısınız diye sorar. “Aşığa Şan Dervişe Nişan” herkesin birbiri ile niyazlaşmasını ister. Yılda bir yapılan Görgü cemlerinde herkes yolun temel ilkeleri doğrultusunda, bunlara geçen bir yıl içinde uyulup uyulmadığı konusunda Cemde Dara durup, “sorgu “görgüden” geçer, ufak tefe hatalar düşkünlükler sembolik cezalar ile kaldırılır, bir anlamda canlar ikrarını tazeleyip, aklanmış olur. Kasten bir cana kıymak (öldürmek) veya tecavüz suçları af edilmez kişi dükün sayılır yoldan toplumdan atılır. Alevi cemlerinde DAR’a durulur. Dar kelimesi darağacına çekilme (idam edilmek) ve aynı zamanda zorda darda kalmak anlamındadır. Hallacı Mansur gibi darağacına çekilsem de, Nesimi gibi derim yüzülse kendi postumun üzerine otursam da, Fazlı gibi kalbimden hançerlenip yere düşsem de sözümden özümden ikrarından, doğru bildiklerimde davamdan dönmem, yalan söylemem haksızlığa boyun eğmem, “Dönen dönsün, ben dönmezem yolumdan” kendi ellerimle başımı bu yola koydum anlamı taşır.

Hallacı Mansur darında baş boyundan asılmış gibi hafif yana bükülür, sağ el kalp üzerine konur sol el yan tarafa uzatılır, (cenazenin ayak başparmakları birbirine bağlandığı için) ayakuçları birleştirilir, bu aynı zamanda ölmeden önce ölmek anlamına gelir. Nesimi Darı, derisi yüzülen Nesimi gibi kendi postu/derisi üzerinde diz üstü oturma şeklidir. Fazlı Darı ise kalbinden karnından hançerlenmiş gibi yüz üzeri, (baş yere değmemesi için avuç içinde başın meydana konma şeklidir) kendi ellerimle serimi (başımı) bu yola meydana, bu davaya baş koydum anlamındadır. Bazı Alevi İslamcılar bunu bak bizde namaz kılıyoruz şeklinde anlatır fakat hiç ilgisi yoktur. Normalde cemlerde canlar topluca sadece Mansur darında dururlar. Diğer darlar kişi şahsen herhangi bir konuda meydanda DAR’a çekilirse yapılır. Cemlerde ayakta Mansur darında dururken veya normal sandalye sedir minderde vs. otururken; Önek Pir bir gülbenk verdiğinde veya Zakirler bir deyiş okuduğunda son beyitte deyişi yazan aşığı adı geçtiğinde, AŞK ile can cana diye, sağ el kalbe, sonra başa/dudağa ve bele veya yere meydana götürülür. Bu elime dilime belime sahibim, özümden sözüme/ne bağlıyım, başım üstüne serim meydanda anlamını taşır. Görgüde darda duranlar “Bizde hata, sizler ata.” “Gönül kalsın, yol kalmasın” Yol cümleden uludur. “Gelin canlar bir olalım.” Kısa çöpün hakkını, uzun çöpten alalım”. Yoldan düşenin yeri düşkünler meydanıdır. “Istırap bir bedenin, yara tüm gönüllerindir”. Suçluyu bağışlamak, ancak mazlumun hakkıdır. Bazen olur, bir can geçse de hakkından, yol geçmez, bu kamu hakkıdır, cem erenleri sorar hesabı, keser cezayı. Mala, cana, şana, şöhrete, güzelliğe, güvenme. Nefsini, dizgin tut, yoksa sorar erenler. Sen mi ulusun, insanlık yol mu ulu? Diye. Kızılbaş Alevilik, tarihsel geçmişinin bütün dönemlerinde, kendisini çevreleyen “hâkim sınıf devlet” hukuk ve adalet anlayışlarının dışında kalmıştır. İster köleci, ister feodal, ister kapitalist olsun, tarihsel geçmişinde süregelen özel mülk sistemleri ve sistem sahibi devletlerle, özellikle adalet dağıtan kurumlarıyla hiç barışık olmamıştır. Sömürü ve zulüm üzerine kurulmuş bir binanın adalet ve vicdan binası olamayacağını, adalet ve vicdanın, ortaya konulan yaşam şartlarından ayrı oluşamayacağını, dolayısıyla söz konusu yaşam şartlarının “İhtiyacına göre” erkânına uygun düzenlenmesiyle hem hakkaniyete hem de rızalık vicdanına uygun düşen adaletin gerçekleşeceğine inanmıştır. Yıllık sorgu sualden (Görgü) geçen her can, önce kendi kendisinin yargıcı olur ve özünü, bu bağlamda Hak Meydanı’na açar. Daha başında verdiği ikrar, dar olduğunda ona yol gösterir. Ne demişti verdiği ikrarda; “Kendime reva görmediğimi başkasına görmeyeceğim. Elime, dilime ve belime sahip çıkacağım eşime (karıma ya da kocama değil eşime), işime, aşıma sadık olacağım, doğru düşüneceğim, doğru söyleyeceğim, her işimi doğru ve sağlam yapacağım”. Yola girerken ikrar vermek, musahip olmak, Alevi topluluğunun vatandaşı YOLdaşı olmak demektir. Bunu yalın Türkçe karşılığı “Eş ve Eşitlik yol kardeşliğidir”. Kürtçe, Farsça ve Zazaca karşılığı, “Bıraye Müsavi”dir. Ortaklık toplumuna üyelik, daha başından eşleşerek ve eşitleşerek olunur. Başka türlü mümkün değildir. Bu noktada hiçbir yanlışlığa meydan vermemek için, tarifi bile yapılmıştır ve şöyledir. “Hal ile halleşecek, sonra yar olup yârleşeceksin, sonra yol ile yoldaş olacaksın. Bu toplumda erk yoktur. Altlık ve üstlük yoktur. HER CAN O MEYDANDA EŞTİR, EŞİTTİR. Bu yolda “makam ve post” bilime bilgeliğe onun ışığında sevk ve idare duyulan saygıya dayanır. Çünkü meydan, emir meydanı değil, Rıza Meydanı’dır. Cemlerde sorgu görgü yapılabilmesi sorunların çözülüp küskünlerin düşkünlüklerin kaldırılması toplumsal barışın sağlanması vs. için hem canların birbirini, hem de erkânı yürüten pirin canları yakından tanıması gerekir. Eskiden Alevi toplumu genelde köylerde oturuyordu, herkes bir ocağa pire bağlı idi, talip pirini, pir talibini tanıyordu. Bugün kozmopolittik şehir koşullarında bu yapı dağıldı. Bu nedenle var olan Alevi dernekleri o eski “ocak” bağlılık işlevi görmeli, Pirlerde derneklere bağlı üye olarak orada sabit hizmet yürütmelidir ki toplumu tanısın bir sorun olduğunda “arabuluculuk” yapabilsin. Resmi hukuk sisteminde daima bir kazanan bir kaybeden vardır. Genelde çok uzun ve maddi açıdan pahalı bir çözümdür. Alevi rızalık hukuk sisteminde her 2 tarafında kazandığı eşit olduğu bir çözüm yolu bulunmaya çalışılır. Tarafların cemde alınacak karar uyacaklarını baştan kabul etmeleri zorunludur. Yaşadığımız çağda sorunlar çok ve karmaşık olabilir, bu nedenle her sorunun, cem sorgu görgü erkânına getirilmesi mümkün olmayabilir. Taraflar istese de istemese de bazı konular resmi hukuk sistemi, yasal mahkemelerde görülmek zorundadır. Alevi cemlerinde öncelikle Aleviliğin “kendine reva görmediğini başkasına görme”, eline diline beline sahip olmak” ve “Gönül Rızalığı” alıp verme” gibi etik konular cemlerde işlenip anlatılmalı. Yani mümkün olduğunca insanların birbirlerine karşı hata kusur işlemeleri öğretilmelidir. Yoksa gönül kırıldıktan sonra tamir etmesi zordur.

Pir Sultan’ım der gözümde
Hiç hata yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmağa geldim

9- Hava Ateş Su Toprak 4 Kapı da Can, DOĞAL yaşam kültürü.

Varoluş felsefesine dayalı Alevilik bir doğal bilim inanç öğretisidir, canlılar her şeyini doğadan alır geri doğaya verirler. Doğada canlı cansız yaşamı devri daim var eden yüzlerce çeşit temel kimyasallar, milyarlarca çeşit madde, element, vitamin, hücre ve canlılar vardır. Alevilik öğretisi geçmişte bunları niteliklerine göre, Hava, Ateş, Su, Toprak diye 4 genel element, 4 anasır, 4 kapı diye adlandırmış ve 4 kapıda can/hak demiştir. Az çok 4 unsur olmadan canlıların yaşayamayacağı bilimsel bir gerçek. Hece Bektaş Veli, “Can dediğimiz, şah dediğimiz hak dediğimiz, “Cevherde (madde, madende çeşitli kimyasallarda) uyur normal gözümüzle göremeyiz, bitkilerde uyanır, hayvanlar âleminde hareket eder, İnsanda bilince gelir. “Can devri daim eylediğinde hakka yürüdüğünde, yel yele, od oda, su suya, toprak toprağa can cana gider” (karışır) diye doğanın devri daim diyalektiğin birbirini etkilediği sürekli değişip geliştiğini ve bizlerinde bu doğa devri daimin bir parçası olduğumuzu dile getirmiştir. HBV 4 Kapı 40 makam öğretisinde, İnsanın bilinç gelişme düzeyinde “Hava ehli, Ateş Ehli, Su ehli, Toprak ehli diye 4’e ayırmıştır. (Bak 4 kapı 40 makam öğretisi.)

Hava oksijen olmadan 3-5 dakika duramayız, ölürüz. Aynı şekilde ışık ısı sıcaklık enerji ve abu hayat su olmadan da fazla yaşayamayız. Üzerinde yaşadığımız ve tüm canlılara besin sağlayan toprak, olmadan da yaşayamayız. Tarihte çeşitli kültürlerde bu 4 ana unsura, Hava/fırtına tanrısı, Güneş tanrısı, Su/yağmur deniz tanrısı, toprak-ana-tanrıça gibi tanrısal nitelikler yüklenmiştir. Alevilikte HAK kavramı, âlemde doğada her alanda her maddede var olan enerji kültesidir. Buna sembolik “delil” olarak cemlerde “delil” uyandırılır mum yakılır. Mumun üst dalgaları havayı, ışığı ateşi, eriyen yeri suyu, katı kökü toprağı ve delili uyandıran canda 4 kapıda can Hakkı temsil eder. Cemlerde 4 kapı selamı verilir, meydan postu serilirken 4 köşesine “hava ateş su toprak ve ortasına cemi cümle canlar aşkına diye niyaz edilir. Alevi deyiş ve semahlarımıza bakıldığında da çoğu doğayı, bu 4 unsuru, bitkileri hayvanları canlıları kutsadığını görüyoruz. Turnalar gibi semah döner, bülbülün güle aşkıyla deyiş söyler, kırat sırtında zalime karşı durmuştur. Bozkırın ortasında 1 ağaç kalmışsa, kesilip yok olmasın diye, ona bir çaput bağlayıp, onu kutsallaştırıp korumuştur. Alevilik ‘’Cümlenin muradı dünyada cennet’’ diye, semavi dinlerin İslam’ın, bu dünyayı ganimet savaşları ile cehenneme çevirip, sözde öbür dünyada, güllük gülistanlık, şarap akan ırmaklarını huri cennetini reddetmiştir.

Enel HAK dediği için öldürülen Nesimi, bir şiirinde “Ben mevlamı yerde buldum, ne isterem gökyüzünden”. Diye toprağı dünyayı doğayı canlıları kutsar. Alevilik bütün öte dünya kutsallıklarını red eder, mülk ve hükümranlık toprak Ananındır, Dünya Ana, doğurduklarının tümünü, ihtiyaçlarına göre rızkını verir. Aleviliğin önemli mekânlarına baktığımızda Kazdağılarından Binboğalara, dağ taşı, suları ırmakları kutsamış Baba Mansur Munzur gözelerinden, tahtacı “Ağaç Erlerine” Aleviler hep doğa ile birlikte imece bir bütün olarak yaşamıştır.

Kalkıp bugün İslami asimilasyonun etkisiyle, Alevi cemlerinin başından sonuna; ‘’Hz. imam Ali efendimiz çatal Zülfikar kılıcı ile İslam Müslüman olmayan, olmak istemeyen “kâfilerin” kellesini kesmiş, fakat hakkı yenmiş? İmam Hüseyin efendimiz dedesi, Muhammed peygamber halifelik bizim, benim hakkım diye, İslam şeriatı iktidarı için Yezit ile Kerbela’da CENK etmiş, İslam’ın halifesi olmak için kellesini vermiş” fakat hakkı yenmiş. Bu ne hakkı ya Huuu diye sormak gerekir. Alevi canlar BİR kez olsun sorgulayın. Bunları her cemde, anlatmak, dinlemek Alevilik İnsanlık, adına utanç verici olsa gerek. Bugün Alevileri devletten İslami diyanetten çok Alevi kurumları, dedeleri kendi kendine asimle etmektedir. İslam insanlığa sunduğu en büyük marifet savaşta elde edilen “GANİMET” için kelle kesmek olmuştur. Hâlbuki her türlü “nimeti” huri cenneti doğa, toprak Anamız bu dünyada bize sunuyor.

Aleviliğin rızalık şehri öğretisi doğa anamızın bize sunduğunu “NİMETLERİ” rızalıkla paylaşmamızı öğretiyor. Alevi Pirleri (dedeleri/anaları) İslam kuyrukçuluğu değil, doğa cemi yapıp, abı hayatı doğanın sunduğu nimetleri rızalıkla paylaşmayı insanlara (Alevilere) anlatmalı öğretmelidir. Ganimet için kelle kessen, hırsızlık yapanları değil.

Alevilikte, Hızır İlyas, “Hıdırellez”, inanç ve kutlamaları da kadim insanlık tarihinden bu yana, tamamen doğa ile ilgilidir. Denizde, karada aynı niteliklere sahip Hıdır ve İlyas’ın deniz ile nehrin birleştiği, bir su kenarında ölmüş balığın dirilişi, gül ağacı altında YEŞİLLİKLER içinde ölümsüzlük şarabı içip, yeniden dirilebilen doğa anayı, evrimi devri daimî vs. anlatan sembolikler içerir. 6 Mayıs Hıdırellez bayramı (yazın başlangıcı) Alevi inanç günlerinden biridir. Şehir koşullarında biraz unutulsa da bu günlerde açık hava doğa cemleri yapılırdı ve yapılmalıdır.

İnsanlar bugüne kadar ne üretti yaptı buldularsa, hepsini doğadan örnek alarak yapmışlardır. Örnek gökte uçan kuşu örnek alıp uçak yapmıştır. Suyun üstünde yüzen odun parçasını görüp gemi yapmıştır. Aklınıza ne gelirse insanlar her şeyin bu 4 unsurdan ve doğada var olan bitkilerden hayvanlarda esinlenerek yapmıştır, her şeyin doğal bir kaynağı doğal bir nedeni ve doğal bir açıklaması vardır. Bugün dahi bütün yeni buluşlar teknoloji vs. doğadan esinlenerek doğa iyice araştırılarak bulunmakta. İçinde yaşadığımız üret kullan çöpe at kapitalist üretim tüketim sömürü sitemi ile her gün doğal yaşam ve doğal kaynaklarımız kirlenmekte, yok olmaktadır. Pirlerimiz cemlerimizde Doğal çevreyi havamızı suyumuzu toprağımızı börtü böcek doğal yaşamı, doğal enerji kaynaklarımızı nasıl koruruz, kullanırız çevremizi nasıl temiz tutarız, doğa çevrebilimle ilgili üretim tüketimi ve doğal dönüşüm vs. konularda toplumu bilinçlendirmelidir. Cennet dedikleri yer doğanın kendisidir. Her bahar yaz aylarında doğa cemleri ve eğlenceleri yapılarak çocuklarımıza doğa çevre bilinci aşılanmalıdır.

Pir Sultan’ın nedir ki farz ile sünnet.
Yola gelmeyendene edilmez minnet.
Cümlenin muradı dünyada cennet.
Söyle canım söyle dinlesin canlar.
…..
Bir su bir gölde çok durursa kokar.
Azar azar çağla ak deli gönül.
Bulanık akma ki içmezler seni.
Çeşmenin gözünden çık deli gönül.

Ateş gibi birden parlayıp yanma,
Yanıp, yanıp çevre yanın yandırma.
Kâh karanlık kâh aydınlık görünme,
Meydanda mum gibi yan deli gönül.

Kaba rüzgâr gibi boşa dolaşma,
Çalıya çırpıya değip ileşme.
Toz toz olup topraklara karı şma,
Harman yeli gibi es deli gönül.

Kara toprak gibi sakin ol otur,
Hak’tan ne gelirse kabul et getir.
Bahar aylarının yemişin bitir,
Herkese gönlünce ver deli gönül.

Pir Sultan Abdal’ım, bu sözüm haktır,
Gaziler sözümün hatası yoktur.
Âşık’ın maşuktan dönmesi çoktur,
Pirin eşiğine düş deli gönül.

10- 40’lar Cemi, birimiz kırkımız, el dil bel EDEB etik öğretisi.

40’lar cemi – Miraç sorgulaması. Alevilikte cem ve semahın kökeni konusunda en yaygın anlatımlardan biri Hz. Muhammed’in sözde Miraç’a çıkışı ve dönüşte kapısını çaldığı 40’lar meclisi/cemi mitolojik anlatımıdır. Anlatım zihniyete göre, detaylı değişik versiyonlarda anlatılsa da özetle şöyledir:

‘’Sözde Allah, Peygamberi Muhammed’i huzuruna çağırır. Muhammed, kanatlı ‘Burak’ atı ile gök katmanlarını çıkarken önüne bir aslan geçer ve Allah’a ulaşabilmek için Muhammed yolunu kesen aslana peygamberlik mührü olan yüzüğünü vermek zorunda kalır. Yukarı çıktığında Allah, peygambere doksan bin kelâm öğretir. Muhammed bir ışık içinde şemasını gördüğü Allah’ın cemalini ve sesini Hz. Ali’ye benzetir. Doğduğunu bilmesem Allah olduğuna inanırdım der. Peygamber; arştan aşağıya geri inerken, (Alevi İslamcılara göre Ashab’i Suffa, Fatima Ananın evinde veya nerede olduğu belirsiz) bir mekândan ışık görür, kapıdan sesler duyar, içeriye girmek için kapıyı çalar. İçerden “kimsin” denilir. “Allah’ın resulüyüm” der. “Bize Resul gerekmez, sen git ümmetine resul peygamberlik yap” cevabını alır. Melekler Muhammed’e oraya girmesini söyler. İkici kez kapıyı çalar, soy sop mal mülkünü sayar, bize mal mülk soy sop gerekmez diye yine içeri alınmaz. Üçüncü kez denemesinde “Hadümül Fukarayım” fakir/lerin hizmetçiyim deyince kapı açılır. Yer gösterilir, Muhammed; “Siz kimsiniz, kimlerdensiniz, size kim derler ?” Büyüğünüz küçüğünüz kim? diye sorar. Kırklardan biri; “Bize kırklar deler. Büyüğümüz küçüğümüz de bir, kırkımız birimiz, birimiz kırkımız”. Muhammed sayar bakar, yaşlı genç, yarısı erkek yarısı dişi, otuz dokuz kişi;, Biriniz eksik der. “Salman dışarda, bize lokma getirmeye gitti” derler. Muhammed merakla yine sorar: “Neden nasıl, kırkınız biriniz, biriniz kırkınız oluyor, onu anlayamadım” kanıt ispat ister. Kırklardan biri, koluna neşter (bıçak çalar). Otuz dokuzundan kan akar; dışardaki Salman’ın kanı ise çatıdan aşağı damlar. Birinin kolunu sararlar hepsinden akan kan dururu. Zaten o sırada Salman da kolu sarılı olarak elinde bir üzüm tanesiyle içeri girer. Muhammed bunu görünce 40’ların HAK olduğuna kanaat getirip meydana niyaz eder. Başını kaldırdığında, kırkların birinin parmağında, aslanın ağzına verdiği hatemi/yüzük (peygamberlik mührünü) ve O kişinin de Hz. Ali olduğunu görür. Kırklar Muhammed’e “hadümül fukarasın” demek, şu üzüm tanesini 40’lara paylaştır da hizmetini marifetini görelim der. Muhammed müşkül duruma düşer pay edemez. Salman, peygamberin elinden engür/üzüm tanesini alır (kayıptan bir el) tepside üzüm tanesini ezer. Ezilip suyu çıkan şarap/içki haline gelen deme, banıp tatmaları için kırklara ve Muhammed’e de sunar. Kırklar şarabı tadınca mest, “seri-hoş” olurlar, üryan büryan (oldukları gibi) semaha kalkarlar. Muhammed’e semaha kalkar, Semah esnasında Muhammed’in başında peygamberlik tacı, sarığı yere düşer; sarığıyı 41 parça ederler, son bir parsasını Muhammed’in beline bağlarlar. Bu şekilde sözde Muhammed kırklar Cemine Alevi yoluna girmiş olur.”

Sorgulayalım.

“Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır”, diyen, “Anan yoktur baban yoktur sen benzersin piçe tanrı” diye Allah’ı bile sorgulayan bir sorgu görgü yoldur. O zaman bilimsel gözle sorgu görgüden geçirelim bakalım bu tür mitolojik anlatıların, temelinde direk veya dolaylı olarak, nesnel bir gerçeklik var mı? Mitolojiler genelde bir görüşü yaymak, yüceltmek amacıyla, zamanla sözlü gelenekle haddinden fazla abartılan, üzerine bir sis / sır perdesi çekilen, akıl mantık doğa bilim dışı bir kalıba sokulan anlatımlardır. Bu sis / sır perdesini kaldığınızda, geriye kalan sembollere açıklık getirdiğinizde, arkasında olan nesnel gerçeklik ortaya çıkar. Bu anlatımda Aleviliğin kadim tarihten cem erkânın ile Muhammedîn Miraç rüyası ve Suni Şii İslam imam Ali halifelik kavgasının nasıl neden birbirine karıştığını görelim.

MİRAÇ; Fiziki olarak bundan 1400 yıl önce yaşamış ve kendi kendini peygamber ilan etmiş, bir kişinin en basit uçağın, uzay elbisesin vs. olmadığı bir tarihte, filen olmayan kanatlı bir at (Burak’la) 7 kat göğün üstüne “MİRACA” çıkması sözde Allah ile görüşmesinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Uçan at insan kanatlı kuş vs. figürler İslam öncesi inanç kültürlerde onların yazılı kaynak ve kaya kabartılmalarında insan ruhunu temsil eden melek kanatlı kuş vs. şeklinde vardır. Aynı şekilde bir GÜÇ sembolü olan Aslanda, bölgedeki İslam öncesi inançlarda bolca vardır. Kervanlarla bölgeyi gezen Muhammed bu sembolleri görmüş, başka inançlarla tanışmıştır bu tür mitolojik masallar dinlemiştir. İslami kaynaklarda Muhammed’in Miracı ile ilgili anlattığı şeyler, onun yaşamda gördüklerinin ve kendi hayal düşünün birbirine karıştığı bir rüyadan başka bir şey olamaz. Muhammed bir mescitte yanındakilerine böyle bir “Miraç” rüyası gördüğünü anlatmıştır. Buda hadis olarak yayılmıştır. İslam’da Muhammed’in bu hayal rüyasına dayalı bir Miraç anlatımı vardır, fakat bu anlatımda yukarıdaki 40’lar cem anlatımı yoktur. Kırklar Cemi ile ilgili anlatım sadece Anadolu Aleviliğini ulaştığı yerlerde vardır. Yani birkaç ayrı anlatım birbirine karıştırılmıştır. Neden nasıl, ne zaman bakalım.

Kırklar deyimi ve 40 sayısı: Mitolojik dilde, masallarda destanlarda geleneklerde, halk dili edebiyatında dini inançlarda, yer adlarında vs. en çok kullanılan ve çokluk ‘ÇOGUL’u bir bekleme tamamlama dönüşümünü süresini belirten gizemli bir sayı olarak geçer. Annemarie Schimmel, Sayıların Gizemi adlı kitabında, Kırk sayısının Ortadoğu ve Türkiye’de yaygın biçimde kullanıldığına dikkat çekmiştir. Bu kadar kullanılmasının Ay’ın geçtiği 28 nokta ile 12 burcun bileşimiyle de açıklanabileceğini, Stonhenge’deki 40 büyük taş sütunun 40 basamak çapında kutsal bir daire içinde düzenlenmiş olmasının bu kültürün astronomik kökenli olma ihtimali üzerinde durmaktadır. Emine Gürsoy Naskali ise Ülker/ Süreyya (boğa) takımyıldızının Mezopotamya’da kırk gün süreyle gözden kaybolduğu, bu kayboluşun Babil’de kırk sayısının endişe, beklenti ve sabır ile anılmasına sebep olduğunu dile getirmiştir. Bu yüzden doğum ve ölümde kırk günlük bekleme süresinin Mezopotamya kültüründen başka kültürlere geçtiğini ileri sürmektedir. R.F. Allendy’e göre 40 sayısı bir dönüşün tamamlanmasıdır, köklü bir değişim veya eylemin ya da yaşamın yeni bir seviyesine geçişte sonlanır. Eski yeni Kitabı Mukaddes’te kırk sayısı beklemenin, hazırlığın, denemenin ve cezalandırmanın sayısı olarak ortaya çıkmakta. Musa’nın Tanrı’nın buyruklarını Tur Dağı’nda kırk gün kırk gecede alması. Saul, Davut Samuel ve Süleyman’ın 40 yıl saltanat sürmesi. Isa öldükten sonra dirilerek 40 gün süreyle havarilerine görünmesi. Tanrı Israil’leri 40 yıl çölde dolaştırması. Tanrı günahkâr insanoğlunun 40 gün 40 gece yağmurla cezalandırılacağını söylemesi. Isa iblis tarafından götürüldüğü çölde 40 gün 40 gece oruç tutarak geçirmesi. Kuran’da (İslam’da) ise Bakara 51. ayetinde Hz. Musa’nın Sina Dağ’ında kırk gün tutulduğu anlatılır, Maide 26’da yoldan çıkmış bir kavme mukaddes yerlere girmelerinin kırk yıl haram kılındığından bahsedilir. Ahkaf 15’te. Kişinin kırk yaşına geldiğinde olgunlaşacağından bahsedilmektedir. Müslümanlar arasında Hz. Muhammed’e 40 yaşında peygamberlik verilmesi, O’na ilk bağlananların 40 kişi olduğuna inanılır. Ve kişinin malının kırkta birini zekât olarak vermesi kuralı vardır. Ayrıca semavi dinlerde vs. Tanrı’nın Âdem’in çamurunu 40 gün yoğurduğuna, dünyanın sonu yaklaştığında Mehdi’nin 40 yıl yeryüzünde kalacağına, yeniden dirilişte göklerin 40 gün boyunca dumanla kaplanacağına ve dirilişin 40 yıl süreceğine yönelik inanışlar vardır.

Kırk sayısının karşılığı Arapçada “erbain”, Farsçada “çihil”dir ve bu kelimelere, bekleme süresini işaret eden anlamlar yüklenmiştir. 40 gün “erbain”, “40 gün çile” çekmek nefsini terbiye etme vs. Örneğin Halvetiler’in imam Hüseyin’in katledilmesinin ardından kırk gün Erbain orucu tutarlar. Kürd Zaza Alevi Reya Heq deyişlerinde Çılle, Çıltan (Kırklar Meclis), Çıl deri, Çil Peri, Çil Gani, Çıl Çavi, Xızır mekânları Olan çille mekânları, Çıl gıras, Çıl Roj, gibi kavramlarda karşılığını bulur. ‘’Hatim ber roj çıl gav u çıl soz Nebum zani çıl sal u çıl roj, Ya nesib xane çıl çav u çıl doz Pir cıvat girti çıl şev u çıl roj (anomin)” Ayrıca Yarsan, Eli Hak ve Ezidi süreklerinde Kırk kavramı yoğun kullanılmıştır.

Türk destanlarında, Oğuz’un kırk günde büyüyüp ve yürüdüğü, ”Hayat Ağacının” kırk budağı altında, kırk koyun sürüsü barınabilir vs. birçok 40 sayılı anlatım vardır. Anadolu’da; Kırk değirmenler, Kırklar köyü, Kırkbirler Kalesi, Kırk Elif, Kırklar Tepesi, Kırkgöz, Kızıldağ’da Kırk Kızlar gibi efsaneler vardır. Ve çeşitli vesilelere “kırk dereden su getirdin” “kırk evin kedisi” “kırk kapının ipini çekmek” “kırk öksüzle bir mağarada mı kaldı” “kırk parasız”, “kırk param yok” “kırk tarakta bezi olmak” deyimlerde kullanılır. Anadolu’da 40’larla ilgili çeşitli ziyaret yer adları da vardır. Kırk Kızlar Kümbeti (Tokat/Niksar), Kırk Kızlar Türbesi (İznik, Aksaray, Tokat, Kayseri, Kastamonu, Bursa) Kırklar Ziyareti (Diyarbakır), Kırklar Mezarlığı (Karaman, Bitlis/Ahlat), Kırk Kızlar Tepesi (Giresun, Aksaray), Kırkağaç (Manisa), Kırklar Dağı (Sivas) Kırklar Dağı (Diyarbakır), Kırklareli, Kırk Geçit Bucağı (Van/Gürpınar), Kırk Göz Hanı (Burdur).

40’lar cemi, 40 budak, 40’lar kapısı, 40’lar dağı, 40’lar meydanı, 40’ını yapmak (cenaze), 40 Lokması, 40’ının çıkması (çocuk), 40’lar mertebesi, 40’lara karışmak, 40’lar semahı, 40’lar sofrası, 40’lar dergâhı, 40 erenler, 40’lar Tekkesi Kıbrıs, 40’lar pınarı, 40’lar güreşi, 40 Haramiler (Ali Baba), 40’lar kilisesi, 40 şehitler, 40 azizler (Sivas), 40 kızlar (çocuk) Sivas, 40 gün 40 Gece (düğünler vs.), 40 Abdallar, 40 çiltenler, 40 mum, 41 kere maşallah vs. Örnekler çoğaltılabilir.

Alevi-Bektaşi âşıklar Kırklar, Kırklar Meclisi, Kırk Budak gibi Alevi Bektaşi kültürüyle alakalı kavramları şiirlerinde sıklıkla kullanmışlardır. Kırk sayısı, bekleme süresi, çokluk ve tamamlama ifade eden görevlerde kullanıldığı için tasavvufta da önemli bir yere sahiptir.5 (AÖ Güvenç: Kırklar sayısının Halk edebiyatı Ürünlerinde kullanımı üzerine bir inceleme.)

Köprülü, 40 Abdalların adedi hakkında bunların 22’sinin Şam’da 18’inin Irak’ta ya da 22’sinin erkek 18’inin kadın olduğuna dair bazı rivayetlerin olduğuna değinmiştir.

Alevilik ve Bektaşilik geleneğinde dört kapı ve kırk makamla kişinin hakka hakikate yaklaşacağı inancı vardır. Öğretmeni Hace Bektaşi Veli’ye, kırk yıl hüküm verir ve onu Anadolu’ya yollar. Yunus Emre, Toptuk Emre’ye 40 yıl hizmet etmiştir. Abdal Musa, Kaygusuz Abdal’ı kırk nefer/derviş ile Mısır’a göndermiştir. HBV’nin 40 müridi ile muhabbet cem yapıp semah dönmesi, 40 gün çilehanede kalması vs. Sözde geleneksel Alevi-Bektaşi inancına göre, her devir ve zamanda yeryüzünde bulunduklarına inanılan (ve dünyayı idare etiklerine inanılan içinde Hz. Ali’nin de içinde bulunduğu), kırk ermiş̧ kişiye kırklar denir, anlayışı yaygındır. Şia İslam eksenli bu anlatımlarda Hz. Ali’yi Muhammet’ten daha üstün gösterme eğlimi görünmekte.

Ol şerbetten biri içti cümlesi mest-ü Hayran
Mümin müslim üryan büryan hepsi girdi SEMAH’a

Cümlesi de el çırpuben dediler Allah, Allah
Muhammed’de bile girdi Kırklar ile semaha

Muhammed de cüşa geldi Tacı başından aldı
Kemerbestin kırka böldü sardılar kırklara

İslami kaynaklar Muhammed’in Miraç hadisesi, hicret etmeden Receb ayının 27’ci gecesi, Peygamberliğinin on ikinci yılında Mekke’de iken gerçekleştiğini söylüyor. Oysa Alevi-İslamcıların Kırklar Meclisi toplanma mahalli olarak gösterdiği Ashab’i Suffa, (Fatima/Ali’nin) evi vs. hicretten sonra Medine’de inşa edilmiştir. Alevi İslamcılar Allah’ın Hasan’la Hüseyin’e üzüm/engür gönderdiğini söylüyor. Hâlbuki o zaman Ali Fatma evli değil ve Hasan (625), Hüseyin (626) Medine’de doğuyorlar. Üzüm suyu dem içki, semah İslam’da yasak. İslam’da Ehlibeyt, 12 imamlarla ilgili sayısız kaynak varken Anadolu dışında yaşayan Müslümanlar bu kırklar öyküsünü bilmiyor. Kimi Alevi İslamcılara göre İmam Hz. Ali Kırkların başı ise, Yoluna uğruna defalarca canını koyduğu, dini için savaştığı peygamberini nasıl tanımaz, red eder, kendi evine meclisine almaz. Veya Muhammed nasıl olurda kendi damadının evini, içeride damadını kızını ve diğerlerini tanıyamaz. Ali’nin dostlarından biri olan Salman Medine’de Müslüman oluyor. Bazı Alevi İslamcılar kırklar meclisine katılanların ilk Müslüman olan 40 kişi olduğu söyleniyor. Bunların 1’ci Hatice, 40’cı Ömer, aralarında Osman, Ebu Bekir vs. isimlerde var. Cemler de bunların adını anılmayı bırak lanet okuyanlar var. Muhammed Ali 12 imamlar Ehlibeyt vs. hepsi İslam’ın 5 şartına ve diğer kurallarına harfiyen umuştur, bunlar belgeli kanıtlıdır. Ne Muhammed ne Ali, ne 12 imam ne Ehlibeyt nede İslam’da adı anılan peygamberlerin hiç birisi sazlı sözlü semahlı lokmalı demli kadınlı erkekli vs. bir ceme katılamamıştır. Bununla ilgili hiçbir kaynak yoktur.

40’lar meclisi anlatımında da zaten Peygamberin ceme alınmadığı, alınamayacağını anlatılıyor. “Sen git ümmetine peygamber ol” deyip ondan sonra Allah Muhammed Ali biz İslam’ız özüyüz, diye “Cemde Alevi mahallesinde salyangoz satmak” niye. Bu ne yaman çelişki bu ne gülünç durum. Baskı altındaydık onun için bazı İslami unsurları böyle içimize aldık, kendimizi gizledik diyenler var. Osmanlının dönem, dönem ve en son 1826 Alevi Bektaşiliği yasakladığı, 1925 Atatürk’ün tekrar yasakladığı doğrudur. Hadi Türkiye’deki Aleviler halen korkuyor. Avrupa’daki Aleviler, o ülkenin vatandaşı olmuş evi barkı oradan olanlar, neden halen bu muammalı çelişkiyi sürdürüyor.

SONUÇ

Görüldüğü gibi 40 sayısı ve Kırkların ne, kimler olduğuna nerede toplandıklarına dair deyim yerinde ise “40 değişik” söylence vardır. Fakat hiçbir kimse, bu kırkların kimlerden oluştuğuna dair, isim tarih mekân veya somut kaynak vermemektedir. Sözde Muhammed’in uzayda Allah görüşmesi (miraç) olayı. Belirsiz “ermiş kişilerin”, arşta uzayda bir evde toplantı yaması ve diğer mitolojik anlatımların hepsi, bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık, her ne ararsan kendinde ara diyen, Alevilik öğretişi açısından akıl mantık bilim dışıdır. 40’lar ceminin Muhammed’in sözde Miraç dönüşü, Mekke’de ilk 40 Müslümanla, yaptığı bir toplantı olduğu görüşü de yukarıda açıkladığımız gibi ne tarih mekân, ne ilk Müslümanların kimler olduğu, nede İslam ve ‘’40’lar meclisi anlatımının” içeriğine birbirine uyan, hiçbir tutarlı yan tarihi olasılığı kanıtı yoktur. Konunun İslam Miraç ve Muhammed, Ali ile İslam’la ilgisi olmadığı kesindir.

Bu arda bazı Alevi yazarların 40’ların ve Kırklar ceminin; Döl/spermin, ana rahminde 40 hücreye dönüşüp, birleşip 40 gününde çocuğun cinsiyetinin belirli olması, doğumu, (3. Can bir cem AŞK ola,) vs. olduğu yönündeki ilginç görüşlerinde maalesef, toplumsal sosyal kültürel temelleri eksik kalıyor. 40 Sayısı: Yukarıda verdiğimiz örneklere bakıldığında, binlerce yıldır (kadimden bu yana), herkesin sonuna bir anlam koyduğu, yüklendiği her türlü anlam bakımından genel olarak; HAZIRLAYAN, geliştiren TAMAMLAYAN ve ÇOĞULU/cu (bir topluluğu) gösteren, bildiren “formülistik” bir sayı olarak ortaya çıkıyor. Yani 40’lar cemi anlatımının üzerindeki dini/İslami mitolojik perdeyi kaldı- rıp, içinde verilen mesajlara bakıldığında Alevi öğretisinin temel öğeleri ve 40’ların birbirini hazırlayan geliştiren tamamlayan bir “topluluk” anlamına geldiği ortaya çıkmaktadır.

  1. 40’lar Ceminde peygamberlik mührü, tacı elinden alınıyor. Peygamberim şanım şöhretim makam rütbem var ve soy sop mal mülküm var diyenler ceme alınmıyor. Doğru, Alevilikte peygamberlik anlayışı, inancı yoktur. Peygamberlik, şan şöhret makam rütbe, soy sop mal mülküm var diye, büyüklük zenginlik taslayanlar ceme alınmaz. Ancak becerisi oranında topluma hizmet ehli olan, birlikte yaşamayı paylaşmayı kabul edenler kişiler ceme / alevi yoluna alınır.
  2. Tanrı bir ışık kütlesi içinde, cemali insan şeklinde tarif ediliyor. Doğru Aleviliğin HAK anlayışı tüm varlığı devri daim döndüren evrimleştiren (şahı-merdan) varlığın içindeki enerji (ışık) kültesi. Alevilik bir anlamda adını bu alev-ışık kütlesinden alıyor diyebiliriz. Işık hava su toprak bu evrimin sonuncunda meydana gelen canlılar ve insan. İnsan bu varlığın bir parçası, Alevilikte semavi İslami dini anlamda, cennet cehennem pazarlayan ilahi bir tanrı yok. Var olan evren doğa insan hak. H. Mansur’un deyimi ile Enel-Hak.
  3. Siz kimsiniz, büyüğünüz (lideriniz) küçüğünüz kim sorusuna; Bizde büyük küçük (lider) yaşlı genç, kadın erkek ayrımı yok, hepimiz eşit BİR canız. Birimiz kırk, kırkımız birimiz (için). Ayrı ayrı 40 kişi bir olmaz sorusuna. Birimizin kanını akıtsan, hepimizin canı yanar, birimizin yarası sarılsa hepimizi yarası sarılır. Doğru Alevi cemlerinde de, herkes eşit ve birbiri ile barışık ve dayanışma içinde olan, birbirinin acısını saran birbiri ile bütünleşmiş demokratik bir topluluk olma anlayış vardır.
  4. Hizmet etmek, bir üzüm tanesi demi 40’lara topluma paylaştırmak seri hoş olmak: Hizmet ehli olan canlar, bilgi beceri marifetini, az çok maddi manevi varı ile ceme gelirler, ceme gelirken beraberlerinde paylaşmak için lokma/dem getiririler. Sorular sorunlar hal olunur, rızalıklar alınır, lokmalar toplumla paylaşılır. Kadın erkek canlar birlikte anı, demi yaşamı muhabbeti paylaşır, mutlu mest olup, turnalar gibi semaha kalkar. Görüldüğü gibi üzerine örtülen dini İslami ve bilim dışı perde kaldırılınca 40’lar cemi Aleviliğin özü kadimden gelen rızalık şehri eşitlik paylaşım kültürü ve ona duyulan özlem ortaya çıkmaktadır.

Vardım kırklar meydanına, gel beri ey can dediler.
İzzet ile selam verdim geç otur, hey can dediler.

Kırklar yerinde durdular, yerlerinden yer verdiler.
Meydana sofra serdiler, lokmaya ban ey can dediler.

Kırkların gönlü uludur. Talipler kalbin eridir.
Gelişin kândan beridir, söyle be hey Can dediler

Kalk sema’da bile oyna, silin sün pak olsun ayna,
Kırk yıl bir kazanda kayna dahi, çeksin can dediler.

Düşme dünya kısvetine, talip ol Hak hazretine,
Ab-ı kevser şerbetine, parmağını ban dediler.

Gördüğünü gözün ile beyan etme özün ile
Bir gececik bizim ile olasın, Mihman dediler.

Şah Hatayım nedir halin, hakka şükret kaldır elin,
Kese gör gıybetten dilin olasın, Sultan dediler.

Daha önceden de belirttiğimiz gibi, 40’lar cemi ile ilgili en eski yazlı kaynak, 1500 yıllarda Safavi devletinin kuruluşu sürecinde hazırlanan ve Safavi “Ehl-i İhtisas” kurulu tarafından Şii İslam’la MİRAÇ’la süslenip, Kzılbaşları Safavilerin yanına çekmek, Şiileştirmek için Anadolu’ya dağıtılan Buyruk kitabında geçmektedir. Bu Buyruk hazırlanırken HBV Makalat isimli kitabı, o zaman yapılan cemler, HBV 40 müridi ile muhabbet meclisi/cemi ve 40 sayısına bağlanmış. Muhammedin Miraç masalına Hz. Ali’de ilahlaştırılıp eklenerek, Miraç masalına dayalı 40’lar meclisi mitolojisi oluşturulmuş, böylesi gizemli bir şekilde Şii İslam Aleviliğin içine sokulmuştur.

11- 72 Millete bir can, insan olarak bakmak, EŞİTLİK, hak adalet.

Hünkâr Bektaş Veli, Yunus Emre gibi Alevi Pirlerinin dile getirdiği ‘’72 millete aynı nazarla (gözle) bak”. 72 millete aynı gözle bakmayan halka müderris (öğretmen önder olsa da), Hakka asidir”. ”72 millete bir bakmaya bizden değildir” söylemi; Aleviliğin dünyada var olan tüm insanları fark ve çeşitliliği ile bir ve eşit can olarak görmek, ırkçılık ayrımcılık yapmamak ilkesinin temelini oluşturmaktadır. Alevilik tek bir millete ait değildir. 72 sayısı ve 72 millet kavramı; Matematikten, astronomi takvime, yüzlerce inançta, (Eski Mısır, Sümer, Budizm, Çin Anadolu, Yahudilik Hristiyanlık İslam’da vs.) pozitif negatif çeşitli şekiller öne çıkmaktadır. Fakat 72 millet kavramı; özünde dünyada çeşitliliği çoğulculuğu, karşılıklı saygı, uyum birbirine bağlılık dayanışmayı çoğul ve çeşitliliğin birliğini dünyayı simgeleyen bir sayısı ve kavram olarak öne çıktığı görülmekte. Semavi dinlerin (İslam’ın) ilk insanın, “Âdem ile Hava” olduğu ve Âdem ile Hava’nın 72 çocuğu olduğu, bunlar birbiri ile evlenerek dünya ki tüm insanların soyunun (72 millet kavramının) buradan geldiği görüşünü Alevilik ve bilim red etmiştir. Aynı soydan çiftleşme ile insanlığın oluşması gelişmesi mümkün değildir. Bu nedenle Alevi Pirleri; Âdem ile Hava soyundan değil, ”Güruhu Naci/Naciye soyundan”, Hakkın emir rızası ile ”eril dişil” doğal evrim üreme yoluyla geldiklerini ”73’cü ayrı” bir millet olduklarını söylerler. Bilimsel olarak âlemde kadim var olan elementlerin, birbirini etkileyerek ve miyarlarca yıl süren bir evrim sonucu canlıların ve bunun devamı olarakta insanların var olduğu. Zaman içinde birçok insan neslinin çetin doğa yaşam şartlarına uyum sağlayamayıp yok olduğu. Dünyadan şu an yaşayan 4 insan DNA’sının dördü de Afrika kaynaklıdır ve 85 bin yıl önce dünyaya dağılmaya başlamıştır. Hiçbir insanın kanı diğerinden daha kırmızı hiçbir ırk diğerinden üstün değildir. İnsanlar doğduğunda boş kaset gibi doğar yaşadığı doğal ve sosyal kültürel çevre ile şekillenir.

14: Hayatta kalabilen 4 insan DNA’sı ve Afrika’dan göç haritası.

Alevilikte 72 veya 73 millet denildiğinde tüm insanların halkların eşit olduğu dile getirilir. Aleviliğin Anayurdu Anadolu Mezopotamya’da bugüne kadar yüzlerce halk bir arada yaşamışken. Maalesef Türkiye Cumhuriyeti kurulurken tekçi ırkçı milliyetçi bir ideoloji üzerine kurulmuş. Var olan inançlar diller yok sayılmış herkes zorla Türk-İslamlaştırılmaya çalışılmıştır. Bu ırkçı faşist “Kemalist” ideolojinin mimarlarından MK. Atatürk Alevi olmadığı halde Alevi gibi gösterilmiş, resimleri Alevi kurumları cemevlerine asılıp, Alevi önderi kurtarıcısı gibi sunulmuştur, Aleviler faşist bir sistemin bekçisi yapılmaya çalışılmıştır. Hâlbuki Atatürk Alevi öğretisini yasaklamış, Alevileri Kürtleri Zazaları, Ermenileri, Pontus Rumlarını Ezidileri vs. katletmiş zorla göçe zorlamış, asimle etmeye çalışmıştır. Aleviler 72 millete bir nazarla bakmayan bizden değildir, ilkesi ile halkların kendi kader hakkını savunur. Eğer bir halk özerk veya bağımsız ayrı yaşamak istiyorsa hiç tartışmasız bunu savunur ve bunun gerçekleşmesini de destekler. İnsanların anadillerin konuşması, yaşaması anadilinde eğitim görmesi evrensel bir insan hakkıdır. Alevilerin en az yarısı Kürd kökenlidir, Aleviliği belirli bir millete ırka bağlamak Alevi toplumunu böler parçalar. Celin canlar bir olalım iri olalım diri olalım sözleri havada kalır. İnsanlar Atatürk’e başka nedenlerden dolayı sahip çıkabilir, resmini işyerine, evine, boynuna vs. asabilir. Fakat Atatürk resmi, milli bayrak Alevilikle direk ilgisi olmayan ırkçı yazılar vs. cemevlerinden Alevi kurumlarına asılmamalıdır var olanlarda indirilmelidir. Benim kâbem insan diyen Alevilik bir millete devlete tabi değildir evrenseldir. Alevi cem erkânlarında bu konu işlenmeli, Alevi toplumu ırkçı milliyetçi insanlık düşmanı faşist düşüncelerden arındırılmalıdır.

İsmi müsemma kaydına düşmeyen
Dört kapıdan Kırk makama geçmeyen
İşleğini yetmiş üçe seçmeyen
Güruh-u Naci’yim dese ne fayda

12- BİLİM yolu, kendine reva görmediğini başkasına görme.

Hünkâr Bektaş Veli ”Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.” Âşık Hüdai “Bilim bizim yolumuz Sevgi bizim dinimiz” diyerek Alevi yolunun bilim yolu olduğunu belirtip, bilim ve sevgiden başka her türlü “dini” anlayışı reddetmiştir. Okunacak en büyük kitap insandır. Her ne ararsan kendinde ara. Düşünce karanlığına ışık tutanlar ne mutlu. Kadınları okutunuz vs. Bilim ilim irfan eğitimin Alevilikteki önemi ve yeri birçok Alevi piri ve âşıklarınca da dile getirilmiştir. Ve Aleviler gülbenklerinin sonunda “Hü gerçeğin demine” diye geçeği hakikati var olanı kutsamıştır. Fakat maalesef İslami baskı ve asimilasyondan dolayı, Aleviliğin içine bilimle tamamen çelişen Kuran, hadis, vahi, hurafeler, mehdi, Şii İslami unsurlar sokulmuş. Alevi yol erkânı birbiri ile çelişen karmaşık bir Arapsaçına dönmüştür. Alevi yolu cem erkânı sorgu görgü üzerine kurulmuşken, Aleviler sorgulamayı unutmuşlardır. Akla mantığa bilime, yola erkâna sevgiye sığmayan uymayan birçok şey Aleviliğin içine sokulmuş körü körüne inanır hale gelinmiştir. Aleviler bir yandan, İslam’dan Allah Muhammed Ali vs. alıp kendileri gibi yiyip içen (alkol alan), saz çalan semah dönen bir Allah Muhammed Ali yaratmışlar, Alinin elindeki savaş aracı Zülfikar kılıcı adalet sembolü yapmışlar. Aynı zamanda Muhammed kanatlı bir katıra binmiş 7 kat göğü aşmış Miraca çıkmış, Allah’la konuşmuş vs. bugün beşikteki çocuklar bile güleceği hikâyeler anlatmışlar. İmam Ali’nin Zülfikar kılıcı 70 arşın uzayıp kâfirlerin kellesini kesmiş. Bir yandan bir canı inciteni, cemde düşkün ilan edip yoldan atacaksın, öbür taraftan kılıçla kelle keseni, Hz. Ali bizim Pirimiz diye topluma sunacaksın. Kâfir dediğin kim? Müslüman olmak istemeyen kişi. Alevilik hiç kimseyi Alevi olmaya zorlamaz. Çok eşliliği vs. düşkünlük sayacaksın. Fakat 20-30 eşli Muhammed’i 12 imamları baş tacı yapacaksın. Alevilikte bu tür çelişkilere birçok örnek verilebilir. Alevilik diğer taraftan, “Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık”;

Keramet baştadır taçta değildir.
Hararet nardadır sacda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir.

Diyerek, bilim akıl dışı, doğa ve insanüstü, dini Allah’ı kerameti ilahı vs. reddetmişler. Alevilik hem herkesin kaderini alın yazısını yazan, hem de niye böyle yaptın diye onu cezalandırıp cehennem ateşinde yakan veya bana inanın ibadet edin, size cennetimde sayısız huri kızlar vereceğim diye huri pazarlayan bir HAK adalet anlayışını asla kabul etmemiştir. Alevi şathiye deyişlerinde bu tür tanrı anlayışı en sert biçimde eleştirilmektedir. Bazı dedeler Kurandan cımbızlayarak bazı ayetleri örnekler vermektedir. Hâlbuki Kuran baştan sona, bilim dışı, “yıldızları şeytanı taşlamak için ateş topu olarak yarattım” gibi çelişkilerle doludur. Kuran ve Allah’ı Kadını 2. sınıf köle yerine koymaktadır. Kuranın ilk ayeti “oku” buna dayanarak kuran bilimsel çağdaş vs. denilemez. Çünkü “Allah’ın adıyla bu kitabı oku denilmekte. Kuran kusursuz Allah kelamı, diğer kitaplar yanlış onun için kuran gönderildi diyor. Aleviler bu tek doğru, tek kitaplı anlayıştan uzak durmalıdır. Bilim hakikat gerçek her zaman somuttur, soyut ve SIR değildir. Yok, Alevilik gizli bir sırdır, biz Bâtıni bir Ali’ye inanıyoruz gibi söylemler tutarsızlıktır, bilim ve gerçekle bağdaşmaz. Aleviler artık bu sır, TAKİYE perdesini yırtıp atmalıdır. Sen “Allah Muhammet Ali” dediğin sürece dünyada herkes seni İslam/Müslüman olarak algılayacaktır. İslam’ın Müslümanlığın kuralları bellidir, Alevilikle bilimle insanlıkla zerre ilgisi yoktur. Din dondurucu sabit değişmez katı kurallara tabidir. Allah Kuran peygamber böyle diyor, bunlar ebedi değişmez doğrulardır, düşüncesinden hareket eder. Hâlbuki evrende her şey hareket eder her şey devri daim değişir. ‘’Alevilikte bütün evren semah döner derken’’ sürekli bir değişim geliş yasalarına vurgu yapılır. Alevi toplumu değişime gelişime açıktır. Bilim bir şeyi sistematik bir şekilde sorgular dener aynı sonucu alırsa, onun doğruluğuna kanat getirip inanır ve yeni bir bilgi tersini kanıtladığında kanaatini değiştirir. Bilim ve bilgi mutlak değildir. Alevi öğretisi mutlak değildir, çağa bilime göre kendini yeniler ve zamanı geldikçe yenilemelidir reform etmelidir. Gökten vahi ilahi vs. ile bilim falan gelmez. İnsanlar her şeyi doğadan alır doğaya verir, bugüne kadar yapılmış bulunmuş tüm buluşlar teknoloji vs. doğadan esinlenerek araştırılıp denenerek yapılmıştır. Pir bir işi bilen o işin uzmanı bilge bilinçli insan öğretmen demektir. Eskiden Alevi pirleri yıllarca bir dergâhta ocakta eğitim alır gezer görürü, yetkin olunca, onay alıp hizmet verirdi. Fakat bugün bilim iletişim çağında, Alevilik ilkokulu bile bitirmemiş dedeler, üniversite bitirmiş insanlara pirlik yaptığı bir duruma gelmiştir. Alevilik kâmil a’lim bilge bilinçli olgun insan olma yoludur. Alevi dernekleri cemevleri ve cem erkânları, her türlü eğitimin verildiği birer okul dergâh olmalıdır. ABC… z, 2×2 = 4 vs. temel bilgileri resmi devlet okullarında alırız… Fakat resmi devlet okullarının bir işlevi de, devlete sömürü sistemine uyan, ona boyun eğen ona hizmet edecek köle kadro yetiştirmektir. Özelikle Türkiye gibi özerk ve laik bir eğitimin olmadığı, din ve milliyetçiliğin devletin temelini oluşturduğu ülkelerde devlet okulları birer beyin “bulatma” yeridir. Ayrıca bilim eğitim almak vs. tek başına yeterli değildir. Çünkü bilim atom bombası, savaş, insanları belli alışkınlıklara bağımlı hale getirme vs. için kötüye de kullanılabilinir. Bu nedenle bilim; sevgi, etik/ahlak, hukuk vicdan ile yoğrulmalıdır.

Bu nedenle başta Alevilik eğitimi, Alevi çocuk gençlerine Alevi kurumlarında verilmelidir. Aynı şekilde, canlara da genel halk eğitimi Alevi kurumlarında verilmelidir. Kilisede papazlık yapan bir kişi 7 yıl akademik eğitimden sonra papazlık görevi yapabiliyor. Kesinlikle Alevi Pirleri liseden sonra 4 yıllık bir eğitime tabi tutulup, Alevi öğretisi felsefe, dinler tarihi, sosyal bilimler, iletişim psikoloji, hukuk vs. tüm bilim dallarında temel eğitim almalı ve sadece bu eğitimi alanlar Pirlik hizmeti yapmalıdır. Cem erkânlarında Aleviliğin bilimsel bakış açısı öne çıkarılmalı, gençler çocuklar okumaya, bilim adamı olmaya özendirilmelidir. Okuyan diploma meslek sahibi olan gençler cemlerde bir erkânla takdir edilerek ödüllendirilerek, çocuklara topluma örnek olmalıdır.Alevi toplumu içinde yüksek eğitim almış bir sürü gencimiz canımız vardır, bu canlarımız öğrendikleri bilgileri, Alevi kurumlarında cemlerinde topluma aktarmalıdır. Bilim muhabbetleri yapılmalıdır. Cem muhabbettir muhabbet kâmili insan olmanın okuludur. Maalesef bugün, dedelerin yürüttüğü “Allah Muhammed Ali ile başlayıp Kerbela ile biten cemlerin” topluma faydadan çok zararı vardır. PİR eğitim sistemi kurulup yeni pirlerin yetişmesi biraz zaman alacaktır. Bu süre içinde dernek yöneticileri talipler biraz uyanık olup. Mümkün olduğunca aydın çağdaş Pirleri cemlere çağırmalı ve bu yöndeki taleplerini (dedelere) bildirmeli. İslamcı vs. dedelerin cem yürütmesine izin vermemelidir. Kimse bu tür hurafe cemlere katılamamalıdır.

Sonuç değerlendirme.

Üstte 12 başlık altında, Aleviliğin cem erkânın özünü ve 12 bin yıldır yukarı Mezopotamya Anadolu’da, semavi dinlerden İslam’dan çok önce sazlı sözlü semahlı kadınlı erkekli lokmalı demli, muhabbetleri varlığını, hâkim sömürücü sınıf iktidar ve onun dini dayatmalarına karşı bir muhalefet öğretisi olarak 1200 yıllarda HBV döneminde kurumlaşıp, toplumsal sorunların görüşüldüğü, küskünlerin barıştırıldığı, genel güncel ve felsefi vs. konularda topluma bilgi eğitim verildiğini, Can cana sazlı sözlü muhabbetler şeklinde günümüze geldiğini görüyoruz.

ALEVİ KIZILBAŞ CEMİ;

Tarihte, açık doğada, ziyaret yatır, dergâhlarda, halkın kendi elleri ile yaptığı mütevazı cemevi, köy odalarında ve hatta hayvanların kaldığı ahırlar temizlenip cem yapılırdı. Duvarlarında öyle dini/İslami veya milliyetçi ırkçı resmiler semboller yoktu. Onlar 13 milyar yıldır Şahlanan bir ocağın alevi. Mikro-izmadan, makro-kosmosa devir daim eden can. Onlar hava ateş su toprağa cevhere, can veren CEMrenin içindeki aşkın alevi idiler.

Onlar 13 milyarlık yoldan gelip, 40 bin yıldır yukarı Mezopotamya – Anadolu’yu mesken tutan, eline ne versen büyüten çoğaltan, bir öpücüğü, bir damla suyu ısıtıp insan yaratan, insanlık ocağının alevi analardı. Onlar yaşayan canın eli emeği, halkın yaşam felsefesi inanç öğretisi varlığın yaratıcılığın çırası delili idiler.

Öyle büyük görkemli tapınaklar, saraylar, kaya kabartmaları heykeleler putlar yapmaya ihtiyaçları yok idi. Çünkü dünya âlem, doğa ANA tüm canların, en büyük en güzel en mükemmel CemEviydi. Onlar çocuk yaptıkları evlerde cem yaparlardı, o kadar doğaldı onların cemevleri. Onlar için Hak doğa ana idi, hak insan idi, var olan her şey Enel HAK idi. Yolları Rea-HAK yolu idi. Onların nezdinde, cennetinde huri pazarlayan ilahi bir “tüccar Allah” yok idi.

Hak kendi başlarında, dillerinde, kalplerinde, ellerinde eteklerinde idi. Elleri hakkın kudret eli, kalpleri hakkın kudret evi, dilleri hakkın kudret dili idi, belleri varlığın ana rami idi. Onlar el dil bel “edep” ya hu Aşk ola, diye ellerini kalplerine dudaklarına ve bellerine götürüp “gerçeğe hü” diye hakka hakikate bel bağlayanlardı.

Onlar biri kırk, kırkı bir, bir lokmayı 40 can rızalıkla paylaştı, hak yemediler. Ya HAK deyip haklarından vaz geçmediler. Huri tüccarı Allaha, deve koyun tüccarı peygamberlere, paşaya beye, soyguncuya, sömürücüye, İslam halifesi imam Ali, ırkçı milliyetçi Kemal Atatürk’e bile boyun eğmediler, önünde diz çökmediler.

Onlar bu yolda Mansur, Babailer, BedRedDiniler, Pir Sultanlar, S. Rızalar gibi darağacına çekildiler. Nesimi gibi yüzülen derilerini meydana post olarak serip; hava ateş su toprak 4 köşesine ve cümle Canların aşkın diye ortasına niyaz ettiler.

Dünya âleme Delil olsun diye, kendi deri postları üzerine, B’ismi ŞAH diye direniş çerağı uyandırdılar. Uyardıkları zift karanlığı aydınlatan tüm uyuyanları uyartacak bir mumdu. Üstünde esen sıcak bir yel hava idi. Parlayan ateş ışık karanlığı aydınlatan alevdi. Mum gibi eriyip girdiği her boşluğu cahil kafaları bilimle dolduran dengede duran su idi. O her ne edersen et seni seven, birine bin veren, bağrına basan cevher toprak ana idi.

Onların amacı kendine reva görmediğini hiçbir cana görmeden, ezmeden ezilmeden dünyada insanca eşit özgür mutlu yaşamaktı. Onlar uyardı delili. Ve onlar, kesilen kızıl başlarını avuçları içine alıp, Alevi Kızılbaşlık meydanına, kâmili insanlık Rea-HAK yoluna baş koydular. Onların yürüdüğü yol, cemlerde yaktığı delil insanlığın bugün ve yarınlarına da ışık tutuyor.

Alevilikten çıkarılması gereken eylem ve söylemler.

Alevilik ve cem erkânlarından somut olarak, hangi söylem ve eylemler, neler neden tamamen kaldırılmalıdır, değiştirilip korunmalıdır veya yeni olarak erkâna katılmalıdır. On binlerce yıldır aynı coğrafyada yaşayan insanların dillerinde ortaklaşma olması doğaldır. Bilim ve iletişim çağının gelişmesi dolayısı ile bugün dünyada konuşulan kelimelerin, radyo televizyon otoban vs. büyük bir bölümü hangi dilde olursa olsun ortaktır. Fakat bazı kelime ve terimler, kişilikler, söylem eylemler, özelikle belirli somut dini, ideolojik akımları vs. temsil eder. Örneği 99 adı olsa da “Allah” kelimesi tüm dünyada İslam’ı çağrıştırır, temsil eder. Şii İslami asimilasyonun Alevi eyleminden çok, söylemlerine yerleştiğini görüyoruz. Yoğun İslami asimilasyondan dolayı bu söylemler Alevilikten çıkarılmalıdır, Alevilik kendi kültürünü yol erkânını, dilini yenilemelidir, yoksa asimilasyondan kurtulamaz, dünyada hak ettiği yeri alamaz.

A: Alevilikten tamamen çıkarılması gereken söylem ve eylemler.

1 . DİN Mezhep Tarikat İbadet:

Doğaüstü ilahi bir tanrı tarafından yoktan var edilişe, hayır, şer, kader her şeyin Allah’tan olduğuna inanılan ilahi peygamberi, ilahi kitabı, Allah tarafından konulmuş değişmez kural kanunları olan, ibadet ederek dinin buyruklarını yerine getirenlerin, Allah/tanrı tarafından cennete huriler ile mükâfat, ibadet etmeyenlerin cehennemle cezalandırılacağına inanılan, insanları esrar gibi uyutan bir yapıdır. Alevilik bu tür anlayışları asla kabul etmemiştir, etmez, dolayısı ile Alevilik bir dine (İslam’a) veya onun bir mezhep veya tarikatına bağlı değildir. Alevilik evren-insan-akıl-bilim-sevgi üzerine kurulmuş bir felsefe, varoluş felsefesine dayalı bir öğretidir. Felsefi öğretiler yeni bir bilgi edinilince kanat değiştirir. Dolayısı ile Alevilik belirli bir din, mezhep, tarikat olarak algılanmamalıdır. Alevi öğretisinde çalışmak, bilge insanlarla muhabbet etmek “Âlimin sohbeti, cahilin ibadetinden daha faydalıdır”.

2 . Allah İslam Müslümanlık:

Allah İslam dininin Müslümanların tanrı anlayışıdır. Alevilikte insanların kaderini çizen sonrada, Cehennemle cezalandıran, cennetinde huri pazarlayan, hayır ve şer Allah’tandır vs. İslam’da semavi dinlerde ki gibi bir tanrı Allah anlayışı yoktur. Alevilikte var olan tüm madde vahdeti mevcut, Hak’tır. İslam dininin kuralları bellidir Alevilik İslam’ın hiçbir kural kaidesine uymaz uymamıştır. “Allah” dediğinizde dünya âlem sizi İslam Müslüman olarak algılayacaktır. Bu nedenle de Alevilikte; Allah, İslam Müslüman kelimelerini kullanmanın anlamı ve yeri yoktur.

3 . Peygamberlik (Hz. Muhammed):

Enel-HAK diyen Alevilikte Peygamber anlayışı yoktur. Size şah damarınızdan daha yakınım diyene, Alevilik ‘Ya ŞAH Enel-HAK’’ demiştir. Alevi yolu, ilahi bir aracı Peygamber kabul etmemiştir. Peygamberleri Hz. Muhammed vs. 40’lar cemine almamıştır. Deve tüccarı Hz. Muhammed savaşçı, ganimetçi, kul köleci bir toplumu savunmuş, kadınları cariye köle olarak görmüş çok evliliği, sübyancı/hemofiliyi, aile içi evliliği vs. savunmuştur. Peygamber Muhammed’in ümmetiyiz, 124 bin peygamber vs. söylemleri Alevilik öğretisiyle bağdaşmaz.

4 . Halife İmam Hz. Ali:

Alevilikte İslam halifesi İMAM Hz. ALİ anlayışına yer yoktur.
Alevi kültüründe, deyişlerinde, 2 farklı “Ali’den’’ söz edildiğini görüyoruz.

Birinci ALİ; 1400 yıl önce filen yaşamış ve ölmüş, İslam şeriatına tüm kurallarına uymuş, cami imamlığı yapmış, köleci toplumu savunmuş, kendinden önceki halifelere biat etmiş katliamlarını onaylamış, İslam dini ve huri cenneti için İslam’ın kanlı kılıcını sallamış, Müslüman olmak istemeyen veya İslam’dan çıkanların kellesini kesmiş, insan yakmış, 10 yaşlarındaki “Muhammed kızı” Fatima çocukla evlenmiş, ayrıca 8 tane nikâhlı eşi ve cariye köle kadınlardan olama, evlilik dışı 12 tane çocuğu olan, Müslüman İslam halifesi Hz. İmam Ali. Hem Şii hem Sünni İslami kaynaklar bunları doğruluyor. Ayrıca, İmam Ali, “Nehcül Belaga” ve “Ali Divanı”, kitaplarında, Şiir ve hutbelerinde nasıl bir Müslüman olduğunu kendisi anlatmaktadır, İslam dini huri cenneti için yaptığı katliamlar, kestiği kelleler ile övündüğü de görülmektedir. Halife İmam Ali hayatında hiçbir zaman sazlı sözlü semahlı kadın erkek lokmalı demli bir ceme katılmamıştır, İnsanlık yoluna ışık olamamıştır. Halife Hz. Ali, 12 imam, Ehlibeyt, Hasan, Hüseyin Kerbela vs. kültü Aleviliğin içine, özelikle 1500’lü yılların başında Şii Safavi İsmail ile Sünni Osmanlı Yavuz, 2 İslami erk arsındaki savaş döneminde, ”duvazı imam” deyişleri vs. ile yoğun bir şekilde Aleviliğin içine girmiştir. Ondan önce ki dönemde Alevi edebiyatında, bu İmam Ali, Ehlibeyt kültüne pek rastlanmaz. Bazı Aleviler hiç okuyup araştırmadan sorgulamadan bilmeden bu İmam Ali’ye inanıyorlar. İmam Alinin kim olduğunu anlatıp, biraz sorgulayınca da Benim, bizim Ali’miz başka batini ALİ vs. diyorlar.

İkinci ALİ; Altta örnek olarak verilen Alevi ozanların deyişlerine bakıldığında; “Evel Ali, Ahir Ali” Evrende var olan tüm varlığın ezeli ışığı alevi ile kâinat var olmadan olan, doğal varlık, ışık enerji alev madde ile bütünleştirilmiş, her şeyi “ kendinden var eden” ‘’yaratıcı tanrısal’’ bir misyon yüklenmiş, kâinatın çarkını çeviren, devrini devam ettiren, Aleviliğin varoluş, felsefesine uyan bir “şahı merdan” Ali yaratıldığını görüyoruz. Ayrıca bu Ali 40’lar ile cem dem süren, saz çalıp semah dönen, Kâmili A’lim PİR olarak algılanan, Hace Bektaş, Pir Sultan gibi Alevi erenleri ve tarihte çeşitli inançlarda kültürlerde Alu Eli Ulu Oli Ele vs. adlar altında tanrılaştırılıp İnsana indirgenmiş, kişilikler ile bütünleşmiş; ”Yetiş ya Ali ”diye, çağırınca HIZIR gibi darda olanın yardıma koşan bir Ali. Sonuçta Alevilerin, tarihin derinliklerinden gelen kadim öğretilerini sürdürebilmek için sırladıkları, İslam’ın baskısından kendilerini koruyabilmek için filen yaşamamış, fakat felsefeye uydurulmuş, sembolik bir “umut” SIR Ali yaratıp kutsadıklarını görüyoruz. Öyle ki bu ikinci ”Ali” tamamen Din İslam anlayışına aykırı, İslam’ın hiçbir kuralına uymayan Allah’a şirk koşan, İslam’ca münafık, kâfir, zındık katli vacip olarak nitelendirilen bir Ali anlayışı. Kaldı ki Alevilikte İslam’ı, tanrı anlayışı, ibadetini vs. kökten reddeden, eleştiren ”Şathiye” deyişlerinde vardır. Bu SIR sembolik ALİ’ye yükledikleri değerlere baktığımızda. Aleviler son 4-500 yıldır “ALİ’ adını özde İslam, Müslümanlığa karşı kendilerini korumak ve İslam’dan ayrı farlılıklarını anlatmak için kullandıklarını görüyoruz. Fakat bu 2ci ”ALİ’de” Alevilerin İslami çevrelerce katledilmesini engelleyememiştir. Halife imam Ali bugün yaşasa idi bu ”2ci, Ali’ deyişlerini söyleyenlerin ve Alevilerin kellesini kendi elleri ile keserdi. Ortada birbirine zıt 2 Ali ve çelişkili bir durum var. Ayrıca bilinenin aksine Alevi kelimesi; İmam Ali’den gelmiyor, Ali’cilik, Ali taraftarlığı Ali’nin evi falanda değildir. Tarihte Alevi topluluklar çok değişik isimler altında varlığını sürdürmüş ve “ışık ehli” denmiştir. Alevi kelimesi Türkçe Farsça Kürtçede “Alav Alev”-i (ocaktan ateşten çıkan ışık) anlamındadır. Alevi kelimesi daha çok, evrenin oluşumunda var olan (Big-Bang) ışık enerji ve sembolik olarak aydınlanma kâmil A’lim bilinçli insan olma anlamında olduğunu, kelime benzerliği nedeniyle ”Ali” ile karıştığını görüyoruz. Alevi deyişlerinde bu ışık kültü bolca işlenmiştir. Ve Alevi kelimesi bundan yaklaşık 200 yıl önce kullanılmaya başlanmıştır, daha öncesinde kullanılmamıştır.

Bu iki Ali’ anlayışının bugün Alevilerin kafasının da iyice karıştığını görüyoruz. Bazı Alevi canlar her ne kadar; “Benim Ali’m” “Bizim Ali’miz”, zahir değil, Batın Ali, Alu, Eli, Ulu Oli Ele, Alo, sembolik, umut Ali ”SIR ALİ” vs. dese de; Alevi cem yol erkânlarında, Allah, Muhammed, Ali, 12 imam, Ehlibeyt, Fatma, Hüseyin, Kerbela Zülfikar gibi İslami olgularla birlikte ALİ adı andığı sürece, dünya âlem “Damat Halife imam Ali’’ size de İSLAM, MÜSLÜMAN diyecektir.

Alevilik tüm İslami unsurlardan arınmadan, katliamlardan asimilasyondan ve yok olmaktan kurtulamayacaktır. Korkunun ecele faydası yoktur. Hü gerçeğin (hakikatin) demine diyen bu yolda, SIR yoktur. Bu yolun ”SIRI’ saklanan Hakikattir.” Her şey meydandadır. O “Zahiri” Ali, biz “Bâtıni” Ali’yi savunuyoruz diye, saklananın Hakikati sırlamanın, takkiye yapmanın hiçbir anlamı ve faydası yoktur, tarih bir faydası olmadığını da göstermiştir. Zor olsa da, her türlü İslami söylemi eylemi, Alevi yolu cem erkânından kaldırdığımızda, “”Benim Ali’m” “Bizim Ali’miz”, Batın Ali, Eli, Oli, Alo, Sır sembolik Ali, herhangi bir SIR ALİ’ye de ihtiyaç, gerek kalmayacaktır. ‘Ali’ adı Şii Sünni İslami çevrelerce İslam’la ilgili kullandığın sürece, Aleviler her ne anlam ve şekilde kullanırsa kullansın, her ne değer yüklerse yüklesin, “ALİ” deyimi Aleviliği götürüp Din İslam’a bağlayacaktır.

Her şeyi evvel ahiri, meçhul bir Aliye bağlamak, “ALİ” adı “putlaştırmak” yerine; Bu güne kadar geleneksel olarak daha çok, Kâmili A’lim bilge aydın İNSAN, CAN’ı AŞK Sevgi ve genel anlamda varlığa HAK terimini kullanmıştır, kullanmalıdır ve çağa bilime göre geliştirilmelidir. Bu nedenlerle Alevi yol erkânında artık, Hz. İmam ”ALİ” adını kullanmaya gerek yoktur.

Genç Abdal
Yoğ iken yerler gökler ezelden 
Kudret kandilinde pünhan Alilidir 
Kün deyince bezm-i elesten evvel 
Âlemi var eden, Sultan Alidir.

Müminler sırını ilden sakınır 
Kendin bilmezlere sözü dokunur 
Genci Addal dört kitapta okunur 
Evveli, Ahiri destan Alidir
..
Devrani
Hakkın kandilinde gizli nihanda 
La mekân elinde sır Ali idi 
Künt-ü kenzin esrarı andadır 
Dünya kurulmadan var idi Ali

Feriştahlar kendi mumundan oldu 
Sen kimsin diye cebrile sordu
Cebril bilmedi kanadı yandı 
Ol zaman kandilde nur idi Ali ..

Hilmi Dedebaba 
Ayine tuttum yüzüme 
Ali göründü gözüme 
Nazar eyledim özüme 
Ali göründü gözüme

Ali evvel Ali ahir
Ali batın Ali zahir
Ali tayyib Ali tahir
Ali göründü gözüme’ ..

Pir Sultan Abdal'ım şunda 
Çok keramet var insanda 
O cihanda bu cihanda 
Ali'ye saydılar bizi
...
Pir Sultan’ım Bu Dünyaya 
Dolu Geldim Dolu Benim 
Bilmeyenler Bilsin Beni 
Ben Ali’yim Ali Benim

..
Nesimi
Ali evvel Ali ahir,
Ali batın Ali zahir
Ali şems-i münevverdir, 
Ali dilnur ile Enver 
Ali’dir her şey için can, 
Ali’dir yar ile mihman 
Ali rahim Ali rahman, 
Ali’dir cümleye server
..
Ali sultan Ali sübhan, 
Ali cennet Ali Rıdvan 
Ali dindir Ali iman, 
Ali’dir sakı-i Kevser 
Nesimi’nin dil üç canı, 
Münevverdir Ali nuru 
Ali vâlâ Ali âlâ,
Ali’dir server-i safter

Kul Himmet
Ali'sin yoktur gümanım
Şeriat içinde dinimsin Ali
Tarikat içinde sırr–ı ummanım
Marifet içinde pirimsin Ali
...
Âşık Devrani
Hakk’ın kandilinde gizli nihanda 
La mekân elinde sır idi Ali, 
Künt-ü kenzin esrarı andadır 
Dünya kurulmadan var idi Ali.
...
Feriştahlar kendi nurundan oldu 
‘Sen kimsin?’ diye Cibrile sordu, 
Cibril bilemedi, kanadı yandı
Ol zaman kandilde nur idi Ali
..
Sefil Ali
Ahirinde ismim Ali koydurdum
Mümin kullarının Kalbine girdim 
Sefil Ali gece gündüz hem vardım 
Boz Dev’in bendini çözdüm idi ben ..

Derviş Ali
Yeri göğü arşı kürsü yaratan
Men Ali’den başka tanrı görmedim 
Yaratup kulunun kısmetini veren 
Men Ali’den başka tanrı görmedim ..

Âşık Veli
Gene sen bilirsin Veli'nin hali 
Sensin bu cihanın ahir evveli
Bir ismin Ali'dir bir ismin Veli 
Kırklardaki ismin sır Hace Bektaş
..
Sadık Ağa
Bin bir ismi vardır, bir ismin Hû’dur 
Kâmillerin ezber dediği budur 
Münkire şektir, ismi de Lâ’dır
Ta evvelden Elya diyenlerdeniz
..
Kul Himmet / Pir Sultan Abdal
Bin bir ismi vardır bir ismi Hızır
Her nerde çağırsan orada Hızır 
Âlim padişahtır Salman da vezir
Bu fermanı yazan Ali değil mi
...
Pir Mehmed aşka düştü,
Aşk dalgası hadden aştı,
Virdimize Ali düştü,
Dillerim Ali çağırır.
...
Evvel Ali yerin göğün binası
Kudret kandilinden çalınmış mayası ...
Öz canımdan buldum Ay’ı semayı 
Gördüğüm didara Ali dediler
..
”İsm–i Ali kalb evine yazıldı”
“Bir ismi Ali’dir bir ismi Allah” 
“Kur’an yok, gördüler Ali’den gayrı” 
”Mekânım balçıktır, üstadım Ali” 
“Şah-ı Merdan gibi ulumuz vardır”
5. Kur’an:

1400 yıl önceki ARAP toplumu koşullarına göre, Muhammed ve izleyicileri tarafından, diğer dinlerden kopya edilip yazılan, orijinali vs. olmayan “yakı- lan”, son şekli (standart Kuran) 1922 yılında Kahire İslam ünv. ülaması tarafından yazılan, içerisi bilim dışı, şeriatçı cihatçı, Alevilikle hiçbir ilgisi ol- mayan, kadını vs. aşağılayan bir kitaptır. Alevi Cem ve diğer tüm erkânlarında Arapça (Türkçe veya başka bir dilde) Kuran ayeti okunmamalıdır. Alevilikte okunacak kitap insandır, bilimdir. Alevi İslamcılar, başta Cem Vakfı, Ehlibeyt vakfı, Zöhre Ana vs. bazı Kur’an ayetlerini çarptırıp Alevilikle cemle ilişkilendirmeye çalışıyorlar. Bu ayetler tek tek incelediğinde Ale- vilikle hiçbir ilgisi olmadığı görülüyor. Ve bir bütün olarak Kuran hiçbir şe- kilde Alevileri kabul edip uyacağı bir kitap değildir.

6. Zülfükar:

Zülfikar cihatçı İslam’ın kanlı kılıcı sembolüdür. Zülfikar Bedir savaşında savaş ganimeti olarak Muhammed’e, sonrada İmam Ali’ye geçmiştir. Ali onunla, binlerce masum, İslam’ı kabul etmeyen insanın (Haricilerin vs.) kellesini kesmiştir. “Lâ fetâ illâ Alî, lâ seyfe illâ zülfikār” ‘’Ali’den üstün yiğit Zülfikar’dan keskin kılıç yoktur” deyimi bu katliamlar nedeni ile söylemiştir. ”Alevilikte A’limden üstün yiğit, bilimden keskin kılıç yoktur.” Zülfikar HAK adalet sembolü falan da değildir. Adaletin sembolü gözleri kapalı elinde terazi olan bir kadındır. Zülfikar’ın Aleviliğin sembolü olarak kullanılması hiç doğru değildir. Zülfikar Aleviliği İslam’ın kanlı kılıcı şiddet yanlısı olarak göstermektedir. “Tahta Zülfikar’ılar vs. söylemleri arkasına da saklanılma- malıdır. Alevi kurumlarından logolardan vs. Zülfikar sembolü kullanılmamalıdır.

7 . On iki İmalar:

12 imamlar Şii İslam’ı bir anlayıştır, Alevilikte yeri yoktur. 12 imamların hiç birisi Alevi değildir. Hepsi İslam’ın tüm şartlarına uymuş, hiçbiri Sazlı sözlü semahlı kadınlı erkekli lokmalı demli vs. bir ceme katılmamıştır. İmamların yeri camidir. Aleviliğin içine sonradan sokulmuştur. (Alevilikte 12 ay/burç ve Cemde 12 hizmet vardır, bunların 12 Şii İslam Cami imamları ile ilgisi yoktur.) “12 İmam” söylemi ve resimleri Alevi yol erkânından ve kurumlarından kaldırılmalıdır.

8 . Duvazı İmam:

Duvazı imam Şii İslami 12 cami imamını öven dua-avazların Alevilikte yeri yoktur. Duvazı imam 15 -16 yy. Safavi Şii propagandası olarak Anadolu kızılbaşlığının içine sokulmuştur. Osmanlının zulmünden bıkan Aleviler Safavileri desteklemiş faka sonradan onlardan da zulüm görmüştür. Alevi erkânlarından söylemlerinden deyişlerinden çıkartılmalıdır. İmamları yeri camidir. Cemevi değildir. Duvazı imam deyimi deyişleri duazları, Alevi yol erkânlarında kullanılmamalıdır.

9 . Ehlibeyt:

Alevilerin “Ehlibeyt” aile anlayışını benimsemesi sevmesi savunması mümkün değildir. Ehlibeyt (Arapça) = Ev-halkı, Muhammed’in eşleri, çocukları, damatları torunları, kayın pederler, diğer yakın aile akrabaları bütün aile fertleri için kullanılan bir terimdir. ‘Ehlibeyt’ kelimesi Kuran’da Şura Suresi 23 ayetinde geçer. “De ki (Muhammedim), ben peygamberliğimi tebliğime karşılık sizden, Ehl-i Beytim’i sevmenizden başka hiçbir ücret istemiyorum. (Şura: 23)” İslami kaynaklar Muhammed’in nikâhlanıp evelendiği, boşadığı, köle kadın cariyeleri ile birlikte 69 kadın hareminde olmuştur. Muhammed’in bu eşlerinin arasında, 9 yaşında Ebubekir’in kızı Ayşe ve çocuğu/oğlu olmadığı için evlatlığı (oğlu) Zeyd’ten boşandırıp evlendiği Zeynep’te vardır. Bu kadar kadınla evelenmesine vs. rağmen Muhammedin çocuğu olmadığı ayrıca bir tartışma konusudur. Muhammed; amcaoğlu Ebu Süfyan’ın kızı Habibe ile evli, Halası Atiyye’nin kızı Seleme ve Halası Ümmeye’nin kızı Zeynep’le evli. Muhammed ve 4 halifede Muaviye Yezit, birbirileri ile 1 derece içlidışlı evli yakın akraba. 8 Eşi olan Hz. Ali, Muhammed’in Kızı Fatma (evlendiğinde 10 yaşlarında) ve Ali Fatma’nın kardeşi yeğeni Ümame ile de evli idi. Sadece, “Muhammed, Ali Fatma, Hasan, Hüseyin” ve onların soyundan gelenleri Ehlibeyt olarak görmek, diğer aile fertlerini insan olarak görmemektir ki, bu Aleviliğe hiç yakışmaz. Muhammed (sözde) kızlarından Fatma’yı Ali’ye, Ümmü Gülsüm’ü Osman’a veriyor. Deme ki Ali ile Osman bacanak oluyor. Muhammed Ali ile Osman’ın kayınbabası oluyor. Ömer Kızı Hafsa’yı Muhammed’e veriyor, Muhammed’in kayın babası oluyor. Muhammed Ebubekir ve Ömer’in damadı. Hz. Ali’nin 7 yaşındaki kızı Ümmü Gülsüm’ü kayın babasının kayınbabası olan Ömer’e veriyor, Yani Ali Ömer’in kayınbabası, Fatma’da dedesi olan Ömer’in kaynanasıdır. Ömer’in boşadığı Atike’yi Muhammed’in torunu İmam Hüseyin alıyor. Muhammed Zeydi’n babalığı, Zeyid’in hanımı Muhammed’in gelini, aynı zamanda (boşanıp Muhammet’le evelediği için) Zeydi’n analığı, Muhammed’in torunu Ümmü Ali’nin Hanımı, Ümmü’nün anası Zeynep Muhammed’in Kızı, Ali’nin baldızı ve kaynanası Fatma’nın da bacısı. Muhammed Ebubekir ve Ömer’in damadı. Muhammed bir kız kardeşini Muaviye’ye diğer kız kardeşini Yezitle evlendirmiş. Baba oğul bacanak, oldukları gibi, Peygamber kaynı ve Fatma’nın üvey dayıları olmuşlar. 12 imamlardan kayıp çocuk Mehdi dışında, 11 imam hepsinde çok eşli idi. Hasan 36 kez evlendi. Bunların hepsi ve onların torunları, kıyamete kadar Ehlibeyt sayılıyor.

Böylesi ‘ensest’ ve pedofil ilahi bir aile ilişkisi ancak İslam’da olabilir. Alevilik çok eşliliği ve bu tür ‘ensest’ ve pedofil ilişkileri düşkünlük olarak görmüştür. Aleviler “Tevella Teberrra” gibi, Hz. imam Ali’yi Ehlibeyti sevene dost, düşmanına düşman olmak gibi saçmalıkları bırakmalıdır. Ehlibeyt anlayış ve teriminin Alevilikte yeri yoktur, hiç bir şekilde kullanılmamalıdır.

10 . Kerbela İmam Hüseyin;

Kerbela-İmam Hüseyin insanlık davası değil, İslam’ın iktidar halifelik kavgasıdır. Yezit veya Hüseyin İslam halifesi olacakmış olmuş bundan biz ne? Kerbela İmam Hüseyin, Halifelik kavgasının özeti. Muhammed ölmeden önce, Gadir-i Hum’da İmam Ali’yi kendinden sonra Halife tayin ettiği söylense de. Şura halife seçimi yapacağı zaman; “Hz. Ali en uygun kişi Ebu Bekir, daha sonra Ömer ve Osman diye bu tartışmayı noktalar.

Ve 3 halifeye de sonuna kadar tam destek verir. İmam Ali’nin bacanağı halife Osman bir ayaklanma sonucu öldürülmesinin ardından İmam Ali halife olur. Osman’ın akrabası Şam valisi Muaviye, Ali’yi Osman’ı öldürtmekle suçlar ve Ali’nin halifeliğine karşı çıkar. (İmam Ali Bedir savaşında, Muaviye soyundan, (Ümeyyeoğulları = Emevilerden, birçoğunun babasının kellesini kesmiştir) Arada üstü kapalı bir husumet, kan davası vardır.)

İmam Ali büyük bir ordu ile Muaviye kontrolündeki Suriye eyaletini işgal eder. Kaybedeceğini gören Muaviye “Savaşın sonucuna Kuran Allah karar versin” diye, bir “Hakem” heyeti önerir, Halife Ali bunu kabul eder. Fakat Ali taraftarlarından büyük bir grup (Hariciler = Şehir dışında yaşayan fakir halk, köleler vs.) Ali’nin Hakem olayını kabul etmesine karşı çıkarlar. Halife Ali Nehrevan Savaşında Haricilerin büyük bir bölümünü katleder, birçoğunu “dinden dönenler” diye çukurlara doldurup yakar. Bunun üzerine Haricilerden “A. B. Mülcen” (661’de) İmam Aliyi bir zehirli bir kılıçla yaralayıp öldür. Bunun üzerine hem Şam Valisi Muaviye hem de Ali’nin oğlu Hasan halifeliğini ilan eder. Muaviye 60 bini Hasan 40 bin kişilik bir ordu ile Küfede karşı karşıya gelir. Hasan’ın ordusunda çözülmeler olur, bu durumda aşağıdaki şartlarda Muaviye ile anlaşır. (1. Halifelik Muaviye’ye verilecek. 2. Muaviye’nin ölümünden sonra halifelik Hasan’a verilecek. 3. Ali’nin çocuklarına ve mal varlığına dokunulmayacak. Her yıl Hasan’a 55 bin dirhem ödenecek.)

Hasan ve Hüseyin vs. Küfe’liler ile birlikte Muaviye’ye biat ederler 20 yıl Halifeliğini desteklerler, bu arada Hasan 18. eşi Ca’de Kays tarafından Zehirlenip öldürülür (670). Muaviye ölmeden önce oğlu Yezidi İslam ordusuna başkumandan yapar, İmam Hüseyin’i de Medine Din Şûrasına baş imam olarak atar. Muaviye ölmeden önce Medine din şurasına valiliklere oğlu Yezid’in halife olarak seçilmesini önerir. Ve Muaviye (18 Nisan 680) ölmeden hemen önce son bir mektup göndererek oğlu Yezidi halife ilan ettiğini, biat etmeyenlerin kellesinin vurulmasını bildirir. Muaviye’nin ölümünün ardından Yezit halifeliğini ilan edip valilerden, kendi adına halkın biatını almasını ister.

Medine valisi Velid, durumu DİN Şurasına Hüseyin’e bildirir. Hüseyin; Bizlerin biatı gizli olmaz, zaten halkın önünde olacak, sen halkı çağır gereğini yaparız, der. Sura üyelerinden Mevran, Ya Hüseyin’in Biatını şimdi al, >mahpusa koy halkın önünde de tekrarlasın, ya da kellesini vur, yoksa onu bir daha bulup biat ettiremezsin der. Hüseyin buna kızar oradan ayrılır, kardeşi M. Hanifi’ninde tavsiyesi ile yakınlarından bir grupla Mekke’ye gi-der. Gitmeden dedesi Muhammed’in kabrini ziyaret edip: “Ya Rasulallah! Senin yanından istemeyerek ayrılıyorum. Seninle aramıza girdiler. Şarap içen, günahkâr Yezid’e biat etmeye zorlandım. Bunu yaparsam kâfir olurum, şayet biat etmezsem öldürülürüm.” diye söylediği rivayet edilir. [Ebu Mihnef, 14-15] Bu arada Küfe’ni nüfuz itibar sahibi ileri gelenleri, İmam Hüseyin’e birçok mektup ve elçiler gönderip, din İslam’dan çıkmış içki içen vs. Yezid’e karşı, kendisine (Muhammed’in torunu Hüseyin’e) halife olarak biat edeceklerini, Yezid’e karşı savaşacaklarını bildir. Bunun üzerine Hz. Hüseyin amcaoğlu Müslüm’ü gizlice, biat almak ordu kurmak için Küfe’ye gönderir, Müslim 1 ay içerisinde 20 bine yakı biat alır/asker toplar, Hüseyin’e olumlu mesaj gönderir. Bunun üzerine Hüseyin muhafızları köleleri, ailesinden oluşan yaklaşık 100 kişilik bir grupla küfeye doğru yola çıkar. Fakat haber Yezid’e ulaşır, Yezid bir ordu gönderir, Müslim yakalanarak idam edilir. Bu idam, Hz. Hüseyin’i davet eden Kûfeli on binleri sindirir ve Hz. Hüseyin’e yardım etmekten vazgeçmelerini sağlar. Hz. Hüseyin, bunlardan habersiz yandaşları ile Irak Küf’ye doğru yola çıkar, Kerbela denilen bölgeye geldiklerinde 4000 kişilik Yezit ordusu bunları 10 gün kuşatır, Yezid’e biat etmeleri istenir.

10 Muharrem Cuma 61/10 Ekim 680’de her iki taraf sabah namazını kıldıktan sonra savaş vaziyeti alır. İmam Hüseyin atına binip, bir konuşma yapar. Kendisinin bizzat Kûfe ordusunda orada bulunan kişilerin davet mektupları sebebiyle burada olduğunu söyledikten sonra Mekke’ye mektup gönderenlerin isimlerini teker teker sayar. Ancak oradakiler biz böyle bir şey yapmadık diyerek Hz. Hüseyin’e yaptıkları davet çağrılarını inkâr ederler. Hüseyin kadınlara ve çocuklara dokunulmamasını ister, ardından savaş başlar. İmam Hüseyin’in korumaları teker teker ölür ve sonunda oklarla saldırdılar, Hüseyin’de öldürülür. Geriye kalanları Şam’a yezidin huzuruna götürülürler. Yezit Muhammed’in torunu Hüseyin’in öldürülmesine gelen tepkileri azaltmak için, kalanlara iyi davranır. İmam Zeynel Abidin Yezide biat eder, daha sonra Mescidi Aksa Camisinde yıllarca İmamlık yapar. Kûfeliler, yaptıkları bu ihanetten pişman oldular, 10 Muharrem i Hz. Hüseyin’in intikamını alma ahdinin tazelendiği bir matem güne dönüştürdüler. Şiiler günah çıkarırcasına her yıl 10 muharremse dövünerek, kendilerine işkence yaparak bu ihanetin pişmanlığını çıkarırlar. Çok kadim bir geçmişe sahip İRAN farslar, Arap milliyetçiliğine karşı, kendi Şii İslam kültünü geliştirmiştir. “Her yer Kerbela” “Her gün Aşure” “İmam Hüseyin direnişi” vs. diye Kerbela kavramı etrafında bir Cihat ve “şehitlik” kültü oluşturulmuştur. Sonuçta Hz. Hüseyin’in amacı Küfe’de asker toplayıp, Yezit’ten halifeliği almaktı. Yezit elini çabuk tutmasaydı, muhtemelen Hz. Hüseyin’in uğradığı sona kendisi uğrayacaktı. (O zaman Alevi-İslamcılar Yezid için yas oruç tutarlar mıydı dersiniz?) Bu açık bir iktidar halifelik kavgasıdır. Kerbela’da mazlumun zalime boyun eğmemesi diye adlandırabileceğimiz bir olay değildir. Bu söylem fars abartı sanatının en seçkin örneğidir. Tarihte Kerbela’dan bin beter yüzlerce Alevi katliamı olmuş, lideri katledilmiştir, bunları anmayıp, cemlerde, özel olarak Kerbela’yı imam Hüseyin’i anmanın tutarlı bir anlamı yoktur. Yezit veya Hüseyin İslam’a halife olmuş olmamış bundan bize ne. Tahtacı Alevi bir amca ile imam Hüseyin Kerbela’nın Alevilikle ilgisi olmadığı konusunu konuştuk: – Peki biz bundan sonra cemlerde ne diye dizimizi döveceğiz, diye sormuştu. Dedik “amca artık dizimizi döğmeyeceğiz” hepsi bu kadar. Ne yönden bakılırsa bakılsın Kerbela olayı, haklı ile haksızın, masum mazlum ile zalimin arasında bir sınıf insanlık davası değil, 2 Arap kabilesi arasında İslam ganimeti, halifeti için KAN davası iktidar kavgasıdır. İmam Hüseyin’in 1400 yıl önce, Kerbela’da şehit olmadan önce son sözleri; ‘’Artık İslam’la vedalaşmak gerekir, çünkü ümmet Yezit gibi bir yöneticiye duçar (uşak) olmuştur’’’ diye söylediği rivayet edilir. Aleviler İslami olan her şeyi Alevi yol erkânından çıkarıp atmalıdır, Kerbela’ya ağıt yakmayı bırakmalıdır. İmam Hüseyin’in son vasiyetine bu şekilde saygı göstermelidir. 12 imam Hüseyin-i Kerbela İnsanlık davası değil İslam’ın halifelik iktidar kavgasıdır. Yasını orucunu tutmak biz Alev-i-lere düşmez, Cemlerimizde de yeri olmamalıdır.

11 . Mersiye;

Mersiye Arapça “mars̠iyya” (ağıt) sözcüğünden gelir. Cemlerde vs. Alevilikle ilgisi olmayan İmam Hüseyin Kerbela, Ehlibeyt, 12 imamlar vs. adına ağıtlar yakılması, gözyaşı dökülmesi, diz dövülmesi vs. anlamsızdır. Bunların Alevilikle ilgisi yoktur, dünyada üzülecek binlerce katliam olay vardır. Ve her gün yeni katliamlar olmaktadır. Dersim, Çorum, Maraş, Sivas vs. katliamları görmezden gelip, 1400 yıl önce olmuş, Alevilikle ilgisi olmayan olaylara ağıt yakıp diz dövmenin anlamı yoktur. Aleviler ölülerin arkasından değil dirilerin önünden gitmeli, ağıtları umuda çevirmelidir. Dirilerinin önünden giden toplum aydınlığa, ölülerinin ardından giden toplum ancak mezarlığa gider.

12 . Muharrem Orucu:

MUHARREM AYI Orucu? İslam HİCRİ (ay) takviminin 1’ci ayıdır. 1 Muharrem Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretinin başlangıcıdır ve Halif Ömer tarafından hicri takvimin başlangıcı olarak ilan edilmiştir. “MuHarram” Arapça “haram” (yasak) kelimesinden türemiştir. Muharrem İslam’da savaşın haram yasak olduğu 3 ayların başıdır, diğer aylarda din için savaş Cihat katliam serbesttir. İslam kendi koyduğu bu (savaş haram yasak) kuralına hiç uymamıştır, Kerbela’da bunun örneklerinden sadece biridir. Arapçada 10 manasına gelen ‘aşara’ sözcüğü Semavi diller arasında ortak olduğu görülmekte ASURA İbarence de “yasak” anlamına geliyor. Aşura, Musevilik inancında da “Büyük Kefaret Gün” 10 yasağa karşı yapılan günahlar için on pişmanlık tövbe günü olarak kullanılmıştır. İslam’da 30 gün Ramazan orucu Kuranda Bakara suresi 185’ci ayetinde vardır. Fakat 10-12 gün Muharrem orucu diye bir şey Kuranda, İslam’da yoktur. Bilinenin aksine Şii Müslümanlar bile Muharrem orucu diye bir oruç tutmazlar, Aşure tatlısı da pişirmezler. Şii Müslümanlar Muharrem ayının 10’unda Kerbela olayını canlandıran tiyatro yaparlar, yas tutup ağıt yakıp gözyaşı dökerler, sırtlarını zincirleyip, başlarına hançer çalıp kan akıtarak, Kerbela ‘da döneklik yaptıkları için “günah” çıkarırlar. Şii Müslümanlar 10 Muharrem’de AŞURE tatlısı pişirilmesini hoş görmezler, onlar için Kerbela tatlı değil, tuzlu, acı bir olaydır. Hicri AY takvimi tam doğru olmadığı için, miladi GÜNEŞ takviminden 11 gün kısadır bu nedenle inançsal günler bayramlar her yıl 11 gün kaymaktadır. Sembol olarak Arapların kızgın çöl ortamında GÜNEŞ yerine, karanlığı gece serinliğini AYI kutsaması doğaldır. BU nedenle İslam’ın sembolü hilal AYdır. Muharrem orucu Alevilerin tuttuğu tutacağı bir oruç değildir, Örnek daha düne kadar, Tokat Zile Anşa Bacı Ocağına bağlı Aleviler, 12 İmam/Muharrem orucu bulunmuyordu. Kerbela anması da yapmıyorlardı. Kısaca Alevilerin orucunu aşuresini, İslami Kurban Bayramından 20 gün sonrasına İslami ‘’haram’’ hicri Muharremin aynın 10’cu gününe (Kerbela’ya) 12 imamlara bağlayıp İslam kuyrukçuluğu yapmanın hiçbir gereği yoktur. Alevilikte 13-15 Şubat Hızır Orucu vardır, orucun kaynağı da, çetin kış günlerinde erzakların azaldığı çetin kış günlerinde günde 1 öğün yiyerek var olanı birlikte paylaşarak, yaşamı sürdürmek bahara ve bolluğa kavuşmakla ilgilidir. Aleviler Orucu /Aşure lokma paylaşımını 13-15 Şubat Hızır orucuyla birlikte yapmalıdır. —– 6 (Ayrıca oku ”Alevilikte Oruç Hızır Aşure açılım”, www.alev-i.com )

13. On dört Masum-u Pak:
14 Masum-u Pak, Ehl-i Beyt, 12 İmamı’nın buluğ çağına ermeden Hakk’a
yürüyen erkek evlatlarının “oğulları” için kullanılan bir kavramdır. (Ölen kız çocukları hiç anılmaz) Yaşları küçük olduğu için pâk ve mâsum diye ad-
landırılmıştır. Bu anlayış Aleviliğe terstir. Alevilik her kim olursa olsun insanın hele de çocukların katledilmesine tabi ki karşıdır. Fakat neden 12 imam/ehlibeyt ve de sadece oğlan çocukları ve sadece imam çocukları masum dünyada katledilen başka çocuklar masum değil mi? Bu İslamcı cinsiyet ayrımcı, kadını kızı aşağılayan anlayışa Alevilikte yer yoktur.

14 . On Yedi Kemerbest:
17 Kemerbest Hz. Muhammed’e, Hz. Ali’ye, Ehlibeyt’e bağlı (Ehlibeyt yolu
için şehit olmuş) sözde; kırklar meclisinin üyeleri arasında olduğu iddia edilen, Hz. Ali tarafından kemerleri bağlanmış olan sözde onyedi Alevi önderi imiş. Onyedi Kemerbest’lerin kimler olduğu da kesin değildir, rivayete göre 2 ayrı isim liste var.

(A) 17 Kemerbestler:

  1. Selmani Farisi,
  2. Ammar bin Yaser,
  3. Malik Eşter bin Haris,
  4. Muhammed bin Ebubekir,
  5. Veysel Karani,
  6. Abuzer Gaffari,
  7. Harrim bin Haris,
  8. Abdullah bin Yedi-Hazai,
  9. Abdullah bin Adiel,
  10. Abu el Hişam
  11. Haris Şeyhani,
  12. Haşim bin Utbe,
  13. Muhammed bin Abu Hazika,
  14. Kamber hazretleri,
  15. Murtefi bin Vezza
  16. Said bin Kays,
  17. Abdullah bin Abbas.

(B) 17 Kemerbestler: (Ali’nin Kendi çocukları)

1. Muhammet Hanifi, eceli ile vefat etmiş,
2. Hadi-ekber, Kerbela’da şehit olmuş (Bu Muhsinle karıştırılmamalı) 3. Abdulvahid Avn, Kerbela’da şehit olmuş.
4. Tahir, Kerbela da şehit olmuş,
5. Tayyip, Kerbela da şehit olmuş.
6. Ebu Tırab, Kerbela’da şehit olmuş,
7. Abdurrauf, Kerbela’da şehit olmuş,
8. Fazıl, Kerbela’da şehit olmuştur,
9. Abdülvehad, Kerbela’da şehit olmuştur,
10. Abdül Celil, vefaatı ile ilgili herhangi bir bilgi yoktur,
11. Abdurrahim, Kerbela’da şehit olmuştur,
12. Ömer Taib, Kufe de şehit olmuştur,
13. Abdulmuin, Kerbela’da şehit olmuştur,
14. Abdullah Abbas, Kerbela’da şehit olmuştur
,
15. Avdülkeriym, vefaatı hakkında herhangi bir bilgi yoktur,
16. Abdussamed, vefaatı hakkında herhangi bir bilgi yoktur,
17. Ali Ekber, Kerbela’da şehit olmuştur.

Bunların hiçbirinin Alevilik, insanlık yoluna önderlik edecek zere bir katkısı fikri fili, faaliyeti olmamıştır. Kırklar cemi üyesi olmayı bırak, ömürlerinde CEM kelimesini bile duymamıştır. Ve içlerinde 1 tane bile kadın yoktur. Alevileri bırak, Alevi dedelerine sorsan hiç birisinin ismini bile bilmez ve saymaz. 17 Kemerbest deyimi Alevi yol erkânında kullanmanın bir anlamı yoktur.

15 . 48 Perşembe (cem ibadet günü mü?): Bazı Alevi kurumların uygulamaya çalıştığı “Perşembe’yi cumaya bağlayan gece “48 Perşembe cemi” Aleviliği Cuma namazına İslam’a bağlama çabalarıdır. Tarih boyu, Aleviler Maraş, Çorum, Sivas’ta; Cuma namazından sonra camiden çıkanlar tarafından katledildi yakıldı. “Cuma’nız mübarek olsun” sözlerinden, şu İslam’ın ŞERinden kurtulalım derken. İslam kuyrukçusu İzzetDinci Aleviler başımıza birde “48 Mübarek Perşembe” gecesi çıkardılar. Her perşembe akşam TV’de cem yayınlayarak bunu pekiştirmeye çalışıyorlar. Neymiş Aleviler 48 perşembe oruç tutarmış, 48 hafta Perşembe’yi cumaya bağlayan gece Cem tutarmış. Yani yine Cuma gününe getiriyor. Cuma namazı yerine, Cuma cemi yapmış olunuyor. Neden 52 hafta değil de 48 Perşembe? Ramazan ayında Aleviler Oruç tutmazmış. Veya o yalan tutmadı, Muharrem ayında cem yapılmazmış ta ondan 48 haftaymış. Peki, Perşembe gününün oruç ve cem tutmanın gerekçesi neymiş? Güya Allah dünyayı 6 günde yaratmış. 3 gün çalışmış yorulmuş, 7’ci gün hafta ortası Perşembe günü dinlenmiş, sonra 3 gün daha çalışmış, dünya âlemi insanı yaratmış. Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlık diyen bir yolda, ancak bu kadar saçmalık yapılabilir. Bilim bunun neresinde sormak gerek. Allah peygamberlere perşembe akşamları “hutbeler okuyun buyurmuş”; Ne zaman nerede kime buyurmuş, hangi kimin hutbeleri okunacak kaynak yok. Herhalde, imam Hz. Ali’nin hutbeleridir. Örnek olarak birisini okuyalım o zaman: ((80. Hutbe: “Ey insanlar! Kadınlar iman, pay ve akıl bakımından noksan>dırlar. İman bakımından noksanlıkları hayızlı günlerde, namazlardan ve oruçtan uzak olmalarıdır. Akıllarının noksanlığı iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliği yerine geçmesidir. Payların noksanlığı ise mirastaki paylarının erkeklerin yarısı olmasıdır. Kadınların kötülerinden sakının, hayırlılardan çekinin; onlara iyilikler de itaat etmeyin ki kötülüklerde itaat beklentisi içinde olmasınlar.”)) ((Kaynak: Nehc’ül-Belağa; İmam Ali (a.s)’ın Hutbeleri Mektupları Ve Hik- metli Sözleri))

Muhammed ve birçok peygamber ve 12 imamların 11’i perşembe günü ölmüş. Belge kaynak yok. Bir gün olsun sazlı sözlü semahlı kadınlı erkekli lokmalı demli 12 hizmetli bir ceme girmemiş. Ömürleri boyunca ganimet ve cennet hurileri peşinden koşmuş sözde peygamberler ve 12 cami imamları için her perşembe oruç yas, cem tutmak anlamsızdır. Buna ancak yağmurdan kaçıp, doluya tutulan “Mübarek” Alevilerin akıl tutulması denir. Alevilikte ibadet yoktur muhabbet vardır. Alevilikte en büyük “ibadet” çalışmak, paylaşmak, kendine reva görmediğini başkasına görmemektir, bu- nunda yeri zamanı şekli yoktur. Yılın belirli günlerinde Hızır, Muhabbet cemleri, bir de yılda bir defa görgü cemi yapılır, bunu da katılım açısından canalar hangi gün uygun görüyorsa o gün yapar. Aleviler açısında haftanın hiçbir günün diğerinden daha fazla kutsallığı vs. yoktur.

16 . Sünnet / Kivrelik: Çocuklara sünnet Alevi yol inanç gereği değildir. Afrika antik Mısır’dan, Yahudiliğe (bazı Hristiyan gruplara) ve daha sonra İslam’a, oradan da İs lami asimilasyonla Aleviliğe geçen, erkek çocukların (ve bazı İslam ülkelerinde kız çocukların, bu daha vahim, kadının tüm cinsel duygularını yok eder) “SÜNNET’’ edilmesi, İnsan doğasına ve sağlığına doğal vücut bütünlüğüne aykırı, çocuk psikolojisine zararlıdır. Sağlık açısında tıbbi bir gereklilik değilse çocukların sünnet edilmesi yasaklanmalıdır. 18 yaşına değdikten sonra, estetik olarak isteyen istediği ameliyatı yaptırabilir, istediği yerini kestirip diktirebilir. Bu yol erkânı bağlamaz. Bazı Alevi-İslamcı dedelerin, sünnet kirvelik, Hz. Muhammed Ehlibeytine (İslam’a) “dostluktur” bağlılıktır, sünnet olmayan erkek, erkek yiğit değildir, Hasan’la, Hüseyin’i Muhammed sünnet emiş kirvesi olmuş vs. saçmalık Alevilere İslam’ı sevdirme oyunlarıdır. Aile dostluğu olarak yutturulmaya çalışılan “Kirvelik” kavramı Alevilikte yola girme (İkrar “Musahiplik”) dayanışma ”Yoldaşlık” kurumu içinde vardır. İslam Sünnetini Aleviliğin içine sokmak yanlıştır. (Ayrıca; Kirve ve Musahip çocukları birbiri ile evlenemez anlayışı da yanlıştır, kaldırılmalıdır.) Tıbbi bilimsel olarak yakın Aile çocuklarının birbiri ile evlenmesi, sakıncalıdır, doğan çocuklar sakat vs. doğar, bu yasaklanmalıdır. 18 yaşını doldurmuş yakın aile olmayan gençler birbirini sevmiş, birlikte yaşar veya evlenir doğal olanı budur. Bu arda evlilikte “Bakirelik” anlayışının da Alevilikte yeri yoktur. Sünnet ve kirvelik geleneği kavramı yol erkândan çıkarılmalıdır.

17 . Kurban ve bayramı:Alevilikte kurban kesme geleneği ve ‘kurban’ deyimi ve bayramı yol erkâna tamamen aykırıdır. “Gördüğü bir rüya üzerine oğlunu kesmeye kalkan adama sen, kalkıp beyin yerine koyun gönder.” Bu tanrı işi falan değil, koyun tüccarı İbrahim’in, koyunlarını satmak için uydurduğu bir hikâyedir. Buna kanıp Allaha rüşvet olsun diye her yıl gereksiz yere milyonlarca hayvanı katlediyorlar. İslam Allah’ının kurbana ihtiyacı olabilir, bu bizi bağlamaz, Alevi HAK anlayışının kurbana falan ihtiyacı yoktur. İslam haç ziyareti bitimi dolayısıyla Arafat’ta kesilen ve sonradan bayram ilan edilen ‘kurban kesme” ve Kurban Bayramının, kurban ceminin vs. Alevi yol erkânında yeri yoktur, Cana kıymanın bayramı olmaz.Alevilikte “Kurban” yârin yanağından gayrı her şeyi, bir lokmayı paylaşmaktır. Lokma bir elma bir üzüm tanesi de olabilir, yemeklik, et pazardan satın alınabilir, yeni bir cana kıyılmamalıdır. Aleviler insanlık davası için haddinden fazla kurban vermiştir. Hayır, yapmak isteyenler kendi dernek veya başka hayır kurumlarına, direk para bağışı yapsın. Bir ağaç diksin, ihtiyacı olan bir insana yardım etsin. Alevilik hem inanç öğreti gereği hem de çağdaşlığını gösterip, bu gereksiz kurban kesme (kan akıtma) ve cana kıyma bayramını yol erkândan çıkarmalıdır.… Haça hacı gitmiyoruz Kanlı bayram tutmuyoruz İyi günde kötü günde Dost olanı kutluyoruz

18 . Evladı resul; Evladı Resul Peygamber Muhammed’in (Ehlibeyt) soyundan gelen evlatları anlamındadır. Ehlibeyt; = Muhammed’in, eşleri, çocukları ev hanesi, yakın akrabaları demektir. Bazı Alevi dedeleri soylarını “Evladı RESUL” Muhammed’e çıkarıyor. Fakat birçok kadınla evlenip ilişki kurmasına rağmen, Muhammedin kendi çocuğu olup olmadığı çok tartışmalı çelişkili bir konudur. Muhammed 25 yaşında iken 40 yaşında Hatice ile evleniyor. Ve rivayetlere göre Hatice’nin 58 yaşına kadar 6 çocuk ve en son Fatima’yı doğurduğu söyleniyor. 58 yaşını geçmiş bir kadının çocuk doğurması tıbben mümkün değildir. İskenderiye kralı Muhammed’e Maria ve onun kız kardeşi hediye olarak gönderilir, Muhammedin Maria’dan İbrahim isminde bir oğlu olduğu söylenir. Fakat Maria bu çocuk senden değil demiştir. (Maria ve kız kardeşinin, onları getiren kişi tarafında tecavüze uğradığı söylenmektedir. Ayrıca bu arada Muhammed birçok genç yaşta kadınla evlenmiştir, fakat hiçbirinden çocuğu olmamıştır. Çocuğu olmadığı için Muhammed hakkında EBTER soyu kesik çocuksuz anlamında dedikodular çıkmıştır. Bunun üzerine Muhammed Kevser Suresini indirtmiştir. 108/KEVSER-3: (1-3) (Resûlüm!) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik. Şimdi sen Rabbine kulluk et ve kurban kes. Asıl sana (nesli kesik diye) buğzeden, o kendisi EBTERdir (soyu kesiktir). Muhammed’in (ve 12 imaların) kimlerle evlendiğine, kimlere kızını verdiğine, delme takma kimlerle akraba olduğuna bakıldığında, Alevilikte böyle bir aile içi (çok) evlilik, cariye anlayışı, çocuk evliliği vs. yoktur, olamaz.

Kaldı ki Alevilikte hakla can arasında aracı peygamber anlayışı yoktur. Her CAN Haktır. Hem 40’lar cemine RESUL peygamber koymayacaksın; hem de, CEMde posta ‘’evladı resulüm’’ diye posta oturacaksın ve her sözünde, böylesi bir peygamberi anıp kutsayacaksın. ’’Soyumdan (dölümden) gelen değil yolumdan, yürüyen, bu yolun ulusudur (HBV) ’’’ diyen, bu yolda, ‘’Evladı Resulüm’’ demek, Evladı Rezilliktir. Kimsenin hiçbir insanın soyu diğerinden temiz, kanı diğerinden kırmızı değildir. Hiç kimse kendi anne babasını kendi seçemez, herhangi bir baba, anada doğmak insanı ne büyültür nede küçültür. Yol erkândan bi’haber, bilgisi eğitimi olamayan imam dedeler: Evladı resulüm, Ehlibeyt soyundan geliyorum diye posta oturup cahilliği meşrulaştırmaya kutsallaştırmaya çalışıyor. “Ehlibeyt soyu” diye aile içi çok ve pedofil evliliği Alevilere sevdirmeye onlar için oruç yas tutturmaya çalışıyor. Diğer yandan Alevilikte tek eşlilik esastır diyor, 2 defa evleneni veya eşinden boşayanı düşkün ilan ediyorlar. Bu ne yaman bir çelişkidir. Bu Ehlibeyt ve Evladı resul kavramı Alevi yol erkânından çıkarılmalıdır, belirli bir eğitimden geçip ‘’diploma’’ alanlar Pirlik hizmeti yapmalıdır.

19 . Miraç /lama; Alevilik peygamberli vs. bir din değildir, Her ne arar isen kendinde ara, HAK Kudüs’te Mekke’de haçta, Miraçta değildir. Yukarı çıkma yükselme merdiven anlamına gelen, “Miraç” sözde Muhammed’in (hicretten) 1 yıl önce recep ayının 27’de “Burak” kanatlı atı ile Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksâ’ya oradan da sözde Allah’ın yanına çıkıp görüştüğü inancıdır. Fiziki olarak bundan 1400 yıl önce yaşamış ve kendi kendini peygamber ilan etmiş, bir kişinin en basit uçağın, uzay elbisesin vs. olmadığı bir tarihte, filen olmayan kanatlı bir at (Burak’la) 7 kat göğün üstüne “MİRACA” çıkması sözde Allah ile görüşmesinin hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. İslami kaynaklarda Muhammed’in miracı ilgili anlattığı şeyler, onun yaşamda gördüklerinin ve kendi hayal düşünün birbirine karıştığı bir rüyadan başka bir şey değildir, olamaz. Muhammed bir mescitte yanındakilerine böyle bir “Miraç” rüyası gördüğünü anlatmıştır. Buda hadis olarak yayılmıştır. Miraç olayı Kur’anda geçmez. İslam’da Muhammed’in bu hayal rüyasına dayalı bir Miraç anlatımı vardır, fakat bu anlatımda 40’lar cemi anlatımı yoktur. Kırklar Cemi ile ilgili anlatım sadece Anadolu Aleviliğinin ulaştığı yerlerde vardır. Ve kırklar ceminde peygamberlere yer yoktur, kırklar ceminde kadın erkekli bir toplantı, lokma paylaşım, dem semah vs. vardır bunlar İslam’da yoktur. Yani birkaç ayrı anlatım konu birbirine karıştırılmıştır. Alevi yol erkânından Muhammed’in Miraç söyleminden arındırılmalı, 40’lar meclisi ceminin özü anlatılmalıdır. Miarçlama deyişi çıkarılıp yerine 40 ceminin özünü anlatan deyişler okunmalıdır.

20 . Tevhit:

Tevhit birlemek “Allahtan başka İlah olmadığına inanmak” “Kelimeyi Tevhit veya kelimeyi şahadet” Yani İslami; “Eşhedu enla İlahe İllallah ve eşhedu enne Muhammeden Resulullah ve eşhedu enne Aliyyün veliyullah.” Manası: Şahitlik ederim ki Allahtan başka İlah yoktur, Muhammed onun peygamberidir ve Hz. Ali onun velisidir. İslam’da bu cümleyi söyleyen Müslüman olur, sonuna “Aliyyül Veliyullah” eklersen Şii Müslüman olursun. Alevi olmazsın. Alevi ancak bir cemde; “Kendime reva görmediğimi başkasına görmem, Elime dilime belime sahi- bim, bilim sevgi, kâmili insanlık yoluna talibin olsun cümle canlar şahidim” diye ikrar vererek yola yoldaş olan alevi olur. Ayrıca Cemlerde, Allah Muhammed imam Ali ve 12 imamları öven deyişle- re “Tevhit” deniyor. Hem benim kâbem insan, Enel (insan) hak diye Man- sur darına duracaksın. Huri tüccarı Allah’ın cennetini red edeceksin, hem kırklar cemine peygamber Muhammed vs. almayacaksın sonrada çıkıp cemde: Köleli cariyeli Muhammed’i, Aliyi, kıbleyi kâbeyi, huri pazarlayan İslam Allahı’nı öven deyişler söyleşeceksin. Bu Alevi yol erkânına terstir.

Huri kızların hepisi / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed dinin tapusu / Lâ İlâhe İllâllah
Açıldı cennet kapısı / Lâ İlâhe İllâllah
Muhammed doğduğu gece / Lâ İlâhe İllâllah

Ali bizim şahımız Kâbe kıblegahımız Miraçtaki Muhammed O bizim padişahımız … Alevi cem yol erkânından bu tür İslami (tevhit) deyişler tamamen kaldırılmalıdır. Bu birlik anlayışı Aleviliğin vahdeti mevcut vahdeti vücut varlığın birliği anlayışına terstir. Hem insana cana kıyanı ömür boyu yol dükünü ilan edeceksin, sonrada İslam’ın huri cenneti için kelle kesmiş halife imam Ali’ye “Ali bizim şahımız” Muhammed’e kıbelegâhımız diyeceksin. Bunun neresi tevhit neresi birlik, bu ne yaman çelişki. Alevi ozanlarının binlerce, doğayı bilimi sevgiyi canlıya değer veren deyişleri vardır, onlar okunmalı ve yola uygun yeni deyişler yazılmalıdır.

21 . Hicri Takvim: Alevi inanç günleri, bayramları, miladi güneş takvime göre sabitleştirilmeli, (hicri İslami) takvim kullanılmamalıdır. HİCRİ TAKVİM; Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretini tarih başlangıcı olarak alan ve Halife Ömer döneminde 1 Muharreme denk getirmek için iki ay sekiz gün geri alınan (23 Temmuz 622) olarak kabul edilen hicri takvim. Ayın yörüngesi üzerinde dönüşüne göre düzenlendiği için Kameri AY takvimi ilk olarak Babilliler tarafından kullanılmıştır. Hicri AY takvimi tam doğru olmadığı için, miladi GÜNEŞ takviminden 11 gün kısadır bu nedenle inançsal günler vs. yer yıl 11 gün kaymaktadır. Sembol olarak Arapların kızgın çöl ortamında GÜNEŞ yerine, karanlığı gece serinliğini AYI kutsaması doğaldır. BU nedenle İslam’ın sembolü hilal AYdır. Aleviler İslam kuyrukçuluğunu bırakıp, en bilimsel doğru olan GÜNEŞ takvimi kullanmalıdır.

22 . Cenaze / Namazı: Alevilikte cenaze namazı yoktur. Hakka yürüyen canlarımızın “cenazelerini” Alevi erkânına göre PİR’lerimiz kaldırmalı hakka uğurlamalıdır. Yasin, Kuran, Muhammed Ali Ehlibeyt 12 imam “Ruhuna Fatiha” “Mekânı cennet olsun” gibi söylemlerde Alevilik anlayışına aykırıdır bu tür İslami söylemeler tamamen kaldırılmalıdır. DAB bu konuda, yol erkânımızın özüne uygun sazlı sözlü semahlı yeni sade çağdaş “Alevilikte hakka uğurlama erkânı” hazırlamıştır, bu kitabın ikinci bölümünde okuyabilirsiniz. Bundan sonra, bu yeni hakka uğurlama erkânı temel alınmalıdır. (Kitabın 2 bölümünde Alevilikte Hakka Ugurlama erkanı okuyabilirsini)

23 . Cennet Cehennem: Alevi öğretisinde, semavi dinlerde olduğu gibi ne cennete gitme hayali ne de cehennemde yanma korkusu yoktur. Alttaki deyiş örneklerinde görüldüğü gibi bu konuda yol önderleri ”Eşim bana huri, evim de cennet” demişlerdir. Cehennem narını ise insanların yaşadıkları süre içinde çektikleri zorluk zulüm olarak görürler. Alevi cem yol erkânında, hakka yürüyen bir canın ardından mekânın cennet olsun gibi, Cennet cehennem kavramları kullanılmamalıdır.

Ey dostum ölenler geri dirilmez,
Orda sual sorulması yalandır
Cennet cehennem hepsi burda,
Orda mahşer kurulması yalandır’
(Kul Ahmet)

Irmaklarından şaraplar akacak’ diyorsun,
Cennet-i ala meyhane midir?
Her mümin’e 72 huri vereceğim diyorsun,
Cennet-i ala kerhane midir?’
(Ömer Hayyam)

Ey hoca HAK birdir şirkimiz yoktur,
Şeytan gizleyecek kürkümüz yoktur,
Cehennem narından korkumuz yoktur
Biz ateş-i aşkına yananlardanız.
Aşık Memuli

Bende Cennet bende tuba bendedir
Âlem-i vahdette yoktur gayri hiç
Cümle mevcudat-i eşya bendedir
Ger dilersen hakki görme Seyfiya
Gel beru gel Tur-u Musa bendedir
Edip Harabi

Cennet, cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver sen onu
Bana seni gerek seni.
Yunus Emre

Bize aşk şarabında sun saki,
Bize cennetteki kevser gerekmez’
(Yunus Emre)

Duydum köprü yaptırmışsın
Has kulların geçsin diye
Onlar şöylecene dursun
Yiğit isen sen geç tanrı.
Kaygusuz Abdal

Pir Sultan Abdal’ım ne farz ne sünnet
Yola Gelmeyenden Edilmez Minnet
Cümlenin Muradı Dünyada Cennet
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar
Pir Sultan

Dost ile dosta yanmışız
Servet ile övünmeyiz
Hak deyip Hak’ka dönmüşüz
Cennet için dövünmeyiz
Aşık Hüdai

Dört Kitabı Koyup Torbaya Astım
Cennet Hurisinden İlgimi Kestim
Muskacı Hocaya Sanmayın Sustum
Ağzının Payını Verdim De Geldim
(Âşık ibreti)

Dinlersen sözümü verem haberi
Boş yere bekleme büyük mahşeri
Eğer ister isen cennetle huri
Yârin kucağından başka yer değil
(Âşık ibreti)

Yarınki cennete etmeyiz minnet
Cenneti vücut-u insan biliriz
Münevver kitleye vererek kıymet
Allah mefhumunu vicdan biliriz
(Âşık ibreti)

Ne farzın lazım ne sünnet
Ne cehennem ne de cennet
Bir can için etmem minnet
Verdiğini almaz mısın
Tomarzalı Ali Kırbıyık (16.yy)

Hurili gılmanlı cennet yalandır
Cennet nerededir bu bir plandır
Bunu ispat eden hangi Kuran’dır
Devrani der bir kitapta görmedim
(Pir Devranî)

Can içinde canan sensin
Gözlerimde üryan sensin
Cennet cehennem diyerek
Kandıran sen değil misin?
Ali Budak

Ölümden korkum yok, o benden korksun
Cehennem var ise, günahım yaksın /
Cennet güzellikleri seyrana çıksın
Sevgi muhabbete özendim, yeter’
Ali İzzet Özkan

Enel hak deyip geri dönmeyen
Ana doluluyum aleviyim ben
Huri gılman cennetine kanmayan
Ana doluluyum aleviyim ben
Hüseyin Gazi Metin dede

Kitabımız yazmaz farz, vacip, sünnet
Aklımız ermezse etmeyiz mihnet
Senin olsun huri, melekli cennet
Gönül o kapıdan girmiyor hoca
Hıdır Çam

24 . Salavat salat: Sözde Ahzab Suresi 56 ayetine göre; “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salat ederler.” Allah Peygambere selam etmiş. İslamcı dedeler de aşağıdaki şekilde cemlerde salavat getiriyor;

“Ber Cemal’i Muhammed, Kemal-i İmam Hasan, İmam Hüseyin, İmam Ali’yi Pir Bilip Verelim Muhammed Mustafa ve Ehlibeyt’ine Salavat”. “Allahume salli ala seyyidina Muhammed ve ala Ali seyyidina Muhammed. La Fetta illa Ali, La Seyfe illa Zulfikar.”

İslam’ın hiçbir kural kaidesini benimsemeyip uygulamayan Alevilere, Cemlerde Alevi yol erkânında, Muhammed’e İmam Ali, Ehlibeyte, İslam’ın kanlı kılıcı Zülfikar’a vs. selam “salavat” çekmek Alevi yol erkânı ile bağdaşmaz ve yakışmaz.

25 . Secde seccade halka namazı: Alevilikte namaz kılar gibi, secde seccade, secde etmek (2 rekât halka namazı) diye insanları kandırıp, diz çöküp yere kapanıp “Şeytanın bile secde etmediği Huri tüccarı Allaha” secde etmek yalvarmak vs. yoktur. Alevilikte HAK insanda insanın kalbi vicdanındadır. Alevilikte niyaz edilir. Niyaz, ‘’el dil bel’’ (Özümden sözüme/ne bağlıyım anlamında) el kalbe, dudağa, bele götürülerek yapılır. Biz kendi kalbimize vicdanımıza secde ederiz.…. Secde haktır Âdem’e. Seyrangahız âleme. El ele el Hakka dedik, Geldik bu deme. … İBRETİ, razıyım lütufa kahra Asla değer vermem cahile köre Elim göğe açıp eğilmem yere Gönülden bağlıyız cânânımıza

Alevilikte Pir Sultan, Hallacı Mansur gibi asılan, Nesimi gibi derisi yüzülen, Fazlı gibi hançerlenen, (İslamcılar tarafından katledilen) Pirlerin canların adına, onlar gibi olurum yolumdan dönmem manasında DAR’a Durmak vardır. Bu DAR’larda yapılan hareketlerin İslam’la ilgisi yoktur.

26 . Dua/z, Amin, Eyvallah; Tanrıya yalvarma, yardım dileme anlamındadır. Enel-Hak anlayışında olan Alevilikte, kişi hakkın bir parçasıdır, dolayısı ile kendi kendine yalvarması yardım dilemesi acizlik anlamına gelir. Alevilikte “dua” yoktur özlü yol gösterici sözler gülbenkler vardır.

ÂMİN: Eski Mısır Firavunu” Amenofis” yapılan er duanın ardından kendi adının anılmasını emretmiş. Bundan dolayı Yahudi Hıristiyan Müslüman semavi dinler her duanın ardından Amon, Amen, Âmin diyorlar. Alevilik semavi bir din değildir, Alevilikte sözde ilahi tanrılara dua da Âmin de yoktur. Alevi Cem ve erkânlarında, eğitici temenni edici özlü güzel sözler “gülbenk” okunur. Sonunda da el dil bel, sağ elini kalbin üzerine dudağa bele götürülerek, özümden sözüne/sözüme bağlıyım kabul ediyorum anlamında “AŞK ile” AŞK Ola, Can Cana denir. Aleviler erkânlarında DUA ve ÂMİN ve Eyvallah kelimesini kullanmamalıdır. ”Mezarıma işaretler koymayın, Ben toprak olunca dua dinlemem. ” Aşık Mahzuni Baba

27 . Arapça İslam dili: İslam’ın ibadet dili Arapçadır. Alevilerin cem erkân dili, Anadilidir. Alevilikte erkâna katılanların çoğunluğu hangi dilden anlıyorsa O dil konuşulur. Cemde birkaç dilden anlayan kalabalık insanlar varsa, onların dillerinde de konuşulur, deyişler okunur. Alevi yol erkânında İnsanların anlamadığı bir dil “Arapça” kuran ayeti dua okunması yol erkâna aykırı ve anlamsızıdır. Arap dini dili İslam’ın bölgedeki hâkimiyeti ve tek din dayatmasından dolayı, ister istemez Aleviler “Allah Vallah Eyvallah” gibi İslami Arapça kelimeler kullanır hale gelmiştir. Bunlar dil alışkanlığından dolayı güç geçte olsa aşılmalı, Aleviler asimilasyon dilini değiştirmelidir. Arap kökenli aleviler tabi ki Arapça ana dillerini kullanmalı fakat, diğer halklara ana dilleri dışında bir dil dayatılamaz. Halklar Alevi yol erkânlarında anladıkları kendi “Alevi’ce anadillerini” kullanılmalıdır.

Ey Arapça okuyanlar
Allah Türkçe (Kürtçe) bilmiyor mu
İngilizce Fransızca
Hakka (bize) hitap olmuyor mu?

B: Değiştirilip korunması gereken eylem ve söylemler.

1 . Cemevi: Cemevi (semavi dinlerdeki gibi) ibadethane, tapınma günah çıkarma yeri değildir. Cemevleri birlik beraberlik dayanışma, toplumda barış ve huzur sağlamak için bir araya gelinen, muhabbet edilen toplumsal eğitim merkezleridir. Cem ibadet değil toplumsal muhabbettir.

2 . İkrar (Yoldaşlık): İkrar Alevilikte bir cemde yola girmek, Alevi toplumuna, yoluna üye olmak için verilen Yoldaşlık sözdür. Alevi bir ana/babadan doğmakla Alevi olunmaz, ancak yol erkânı öğrenip kabul eden reşit 18 yaşını doldurmuş kişiler, bir cemde yola girmeye söz (ikrara) vererek Alevi olabilir. Alevi olmak isteyen canın ikrar verirken söyleyeceği söz şöyledir: Kendime reva görmediğimi kimseye görmem. “Elime dilime belime sahibim, kâmili insanlık, bilim sevgi paylaşım rızalık yoluna talibim, olsun Cemi cümle canlar şahidim”. Bu ikrarnamenin başına sonuna hiçbir İslami söylem takılmamalıdır. Bu söylem Alevi dernek tüzüklerinde geçmelidir. Tüzüğü benimseyip üye olanlarda ikrar vermiş yolu kabul etmiş sayılmalıdır. Her cem aynı zamanda bir ikrar tazeleme yeridir. Çünkü tüm Cemlerde geldiğiniz yolda durduğun darda verdiğiniz ikrarda durun, vs. topluca ikrar telkini yapılır. İsteyen yinede bir cemde kişisel olarak ikrar verip lokma dağıtabilir.

3 . Musahiplik: Yol kardeşliğidir yoldaşlıktır. Yola girenlerin 40’ı bir candır, hepsi birbiri ile (musahip) kardeş yolda yoldaştır. Sembolik olarak bir aile (musahip yoldaş seçilebilir) bu ana kuralı bozmaz. Musahiplik kurumu çağa göre yeniden düzenlenmeli. Alevi kurumlarına üye olan, üyeler birbirine sosyal musahip olarak algılanmalıdır. Alevilikte İkrar verme ve Musahiplik erkânı birleştirilip YOLDAŞLIK CEMİ ERKÂNI olarak yapılmalıdır. (Ayrıntılar için Yoldaşlık Cemi bölümüne bak)

5 . HAK = Hakikat. Alevilikte semavi dinlerde olduğu gibi yoktan yaratan bir Allah, tanrı yoktur. Alevilikte var olan haktır. Bu yol, Rea-Hak hakikat yoludur. Alevilikte HAK; hakikat, varlık, toprak, gerçek, doğru, adalet, pay, eşitlik vs. anlamlara gelir. Var olan haktır, hak bu yıl mahsul vermedi, sözümüz hak mı doğrumu mu? Hak adalet, senin benim hakkım, payım vs. Alevilikte çokça kullanılır. Alevilikte ki HAK anlayışı İslam ve semavi dinler deki (72-99) varlığı kanıtlanamayan ilahi Tanrı Allah anlayışı ile aynı değildir. Aleviler, genel olarak İslam’la bütünleşmiş olan ALLAH terimini kullanmamalıdır. Aleviler bugüne kadar HAK, HAKİKAT, ŞAH, HÜDA, DOĞA TOPRAK ANA, HIZIR vs. terimleri kullanmıştır, bunları kullanmaya devam etmelidir. Alevilikte HAK hakikattir, Hakikat var olandır, var olan mevcut maddedir.

6 . B’ismi ŞAH, B’ismi ŞAH, söylemi İslami “Bismillah” söylemi ile karıştırılabilir. Veya ŞAH deyince İran Şahı Padişah vs. anlaşılabilir. Alevilikte ŞAH kelimesinin kökeni, neslimizin geldiği Afrika, GÜNEŞ (RA’yı) kutsayan eski antik Mısır’a kadar uzanır. Güneş ısı ışık enerjisini kutsayan eski Mısırlılar, uzayda güneşten daha büyük güneşler yıldızlar olabileceği kanısına vardılar ve uzayda Orion takımyıldızını insana benzetip, büyük güneş ışık, tanrıların atası anlamında ŞAH-RA dediler. Bu bilimin şu an ulaştığı “BigBang” büyük patlama teorisi ile uyuşuyor. O anlamda kullanılmasında sakınca yok. Eski Mısır’da bilim okuma yazma ölçme biçme vs. bilge Piri olarak Thoth (Hermes İdris) elinde bilim ölçü birimi Pİ / metre asası, başında küllerinden yeniden doğan Anka/turna kuşu ile simgelenir.

Hz. Şah’ın Avazı
Turna derler bir kuştadır.
Asası Nil deryasında
Hırkası bir derviştedir.
(Pir Sultan)

6 . Reya HAK Yolu Alevilikte Rea HAK, Hak YOLu hakikat, bilim ve sevgi kâmili bilinçli insan olma yolludur. ‘’ Hünkâr Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır.’ diyor. Alevilikte inanç BİLEREK sevmektir. Yolumuz Allah Muhammed Ali, 12 imam Ehlibeyt, İslam yolu değildir. Hak hakikat insanlık yoludur.

7 . ALEV-İ kelimesi Genel olarak Alevilerde ”Alevi” kelimesinin İslam’ın 4.cü Halifesi imam Hz. Ali’den geldiğine dair yanlış bir algı oluşturulmuştur. Alevi kelimesi Halife imam Ali’den gelmez, Ali’cilik, Ali taraftarlığı Ali-evi vs. değildir. Alevi Bektaşi Kızılbaş toplulukları tarihte varlıklarını 60 dolayında değişik isimler altında sürdürmüştür. Tarihte Anadolu’da yaşayan yerli halka (A-Luviler) ışık insanları deniyordu. Osmanlı fetva/fermanlara katli vacip, Işık-ehli, Işık Taifesi, Sıraçlar, dinden çıkmış Rafızi Kızılbaşlar vs. olarak geçmiştir. Alevi kelimesi Türkçe Farsça Kürtçede “Alaw, Alev Alev”-i (ocaktan ateşten çıkan ışık) anlamındadır. Alevi “ışık ehli” topluluklar bir ocağa (okula) bağlıdır. Cemlerde delil/çırağ uyarılmadan cem yürütülmez. Alevilik Rea-Hak (ışık Hak yolu) ışık enerji aydınlanma kâmil A’lim bilinçli insan olma kültüründen gelir. Tarihte Alu Eli Ulu Oli Ele vs. adlar altında tanrılaştırılmış veya İnsana indirgeniş, kurtarıcı Hızır motifli tanrı “Ali” kültü görülmektedir. Alevilik; İmam Ali’den gelmez, Ali’cilik, Ali taraftarlığı vs. değildir. Tarihte Alevilere “ışık ehli” denmiştir. Alevi kelimesi Türkçe Farsça Kürtçede “Alav Alev”-i (ocaktan ateşten çıkan ışık) anlamındadır. Alevilik, ışık enerji aydınlanma kâmil A’lim bilinçli insan olma kültüründen gelir.

8 . HIZIR kavramı Hıdırellez Hızır orucu. Hızır tek tanrılı semavi dinler öncesinde var olan, doğa ile bütünleştirilmiş (yeşil insan) farklı mitoloji ve kültürlerde tekrarlanan anlatıların bir araya getirildiği senkretik bir kişilik olarak kabul edilir. HIZIR; Mısırda Thoth, İbranilerde “Enoch” Yunanlarda Hermes, Sümerlerde Hasısatra, Ugarit/Akadlarda “Kotar va Kasis” Hıristiyanlarda Aya Yorgi, Slivanus, Anadolu’da Qızır, Hıdır İlyas, Hıdrellez, Lokman hekim vs. adlar almıştır. Hava karada hâkim Hıdır ve denizlere hâkim İlyas’ın deniz ile nehrin birleştiği, bir su kenarında ölmüş balığın dirilişi, gül ağacı altında ölümsüzlük suyunu içip, ölüp yeniden dirilebilen doğayı evrimi devri daimi vs. anlatan sembolikler içerir. 6 Mayıs Hıdırellez bayramı (yazın başlangıcı) Alevi inanç günlerinden biridir. Deniz Gezmiş’lerin bu tarihte asılması İslamcı T.C. faşist devletinin Alevilere karşı yaptığı bayramlarımızı yasa çeviren bilinçli bir zulmüdür. Bilgelik hikmet sahibi, insanlara darda zorda yardımcı olan kutlu bir kişilik olarak bilinir. Boz atlı Hızır gibi yetişti vs. Alevilikte bolca ve HAK anlamında da kullanılan bir deyimdir. Fiziki olarak yaşamış belirli bir kişi değil, kişilikler söz konusudur. Konuyla ilgili sayfalarca yazı yazılabilir. Hızır kavramının Alevilik açısından en önemli olan yanı, doğa ile ilgili olması ve yardımlaşma dayanışma, paylaşma kültünü içermesi ve katliamcı bir tipleme olmamasıdır. Alevilikte HIZIR insanların birbiri ile dayanışmadır. Bu anlamda Hızır anlayışı korunmalıdır.

13-15 Şubat Alevilerce 3 günlük HIZIR ORUCU olması da bu dayanışma kültürünün bir parçasıdır. İnsanlar sıcak Afrika’dan ayrıldığı ilk çağlardan beri soğuk kış aylarının en çetin geçtiği şubat ayı, kışlık erzakların azaldığı, insanların yaşamı sürdürebilmeleri için var olan yiyecek stoklarını iyi değerlendirmek, kışı çıkarmak için günde bir öğün yemek yiyip oruç tutmuştur. Zar zorda kalana erzakları tükenenlerle var olanlarını paylaşmıştır. Alevilik bir dayanışma paylaşım kültürüdür. HIZIR ve ORUCUN kökeni işte bu dayanışmadan paylaşımdan gelir. Zor günleri atlatıcıda birlikte AŞURE pişirmişlerdir. Alevilikte orucun kökeni budur. Muharrem 12 imam Kerbela orucu diye Alevilikte bir oruç yoktur. Aleviler İslam kuruculuğunu bırakmalı Muharrem orucunu kaldırmalı, Oruç ve Aşureyi, 13-15 Şubat HIZIR orucu lokması ile birleştirmelidir.

9 . ZAHİR BATIN (Sırı Ayan)

ZAHİR dış açık görünen biline, BATIN içsel (sır) saklı gizli anlamı olan (ezoterik) anlamdadır. Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır, HÜ gerçeğin demine diyen Alevilik “Batini SIR” pederlerini vs. kaldırıp gerçeği ayan etmelidir. BATİNİ Ezoterik: genel olarak kutsal kitapların açık anlamından çok gizli “ilahi vahiy” anlamlarını yorumlayan doğu gizemciliği (tasavvuf) öğretisi olarak bilinir. Veya eski Mısır ve eski Yunandan bu yana dinsel bir görünüm altında gerçek bir felsefe öğretisi olarak bilinir. Batini düşünce, bilimin fazla gelişmediği tarihte, düşünce, sanat kültür yeni buluşlar vs. açısında batini düşünce yaratıcı olmuştur. Fakat artık bilimsel diyalektik felsefe, sorgulayarak deneyerek araştırarak bilip öğrenmek, bilerek sevmek bilim yolunda gitmek varken. Alevilik sır içinde sırdır vs. bilinmez SIR perdelerinin arkasına saklanmaya ve bu sır perdenin altında İslami dini unsuları saklamaya, “takkiye” yapmaya gerek yoktur.

Aleviler tarihte yoğun din İslami baskıdan dolayı öğretilerini SIR ettikleri (gizledikleri) doğrudur. Fakat bunu devam ettirmek Alevi öğretisinin İslam içinde eriyip yok olması, Aleviliğin asimle ve yok olmasını getirmektedir. Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. Paylaştıkça artıp eksilmeyen bilim ve sevgidir. Paylaşılmayan bilgi bilim değildir. Zahirin ne olduğu belli, Alevi yol erkânı bu “Batini SIR perdesini” kaldırmalıdır tüm sırları ayan etmelidir. Alevilik her şeyi mümkün olduğunca bilimsel yorumlamalı ve bunu da açık net saklamadan gizlemeden bir şeylerin içine paketlemeden açıkça söylemelidir. Belirli kişisel bir bilgiyi (sır) saklamak başka bir şey, yol için Hakikat olan bilgiyi bilimi saklamak başka bir şey. Bilinmeyen bilgi, bilgi değildir bilim sır değildir. Dinler, İnançlar yüz-bin-yılların birikimi mitolojik, sembollerle ‘sırlarla’ doludur. Fakat bu anlatımların altında genelde doğal veya toplumsal, bilimsel bir geçeklik, her şeyin bilimsel bir açıklaması vardır. Bu sırları sembolleri, tarihi geçmiş insani doğal afet ‘tufanları’ günün bilimsel ışığında güncelleyip, yorumlayıp topluma anlatılmalıdır. Hakikatin sırı olmaz, İnsanlar sırla mırla, doğaüstü bilim dışı yalanlarla uyutulmamalıdır.

10 . Yedi sayısı ve 7 Ulu Ozan? Birçok inanç öğretide olduğu gibi 7 sayısının da Alevilikte çeşitli sembolik anlamlar içerir. 3’ler 5’ler 7’ler 40’lar bu yolu onlar kurdular vs. Fakat 7 ulu Alevi ozanı = Nesimi, Fuzuli, Pir Sultan, Hatai, Yemeni, Varanı, Kul Hikmet. Bu 7 ulu ozan söylemi yanlıştır. “Yedi ulu Ozan” kavramına, ilk kez 1943’te yayımlanan Pir Sultan Abdal (Gölpınarlı- Boratav) adlı kitabında rastlamaktayız. Bu kitapta 7 ozandan örnek verildi diye Alevilikte başka önemli ozan yoktur anlamına gelmez. Örnek bu ozanlar içinde Yunus Emre yoktur, İbreti Baba vs. yoktur. Başta Pirsultan Hatai vs. tüm ozanlar adına Osmanlı ve Cumhuriyet döneminde sahte deyişler yazılmıştır. Sivas’ta katledilen Asım Bezirci, Pir Sultan adlı kitabında 7 ayrı Pir Sultan olduğunu ortaya koymuştur. 7 değil Alevilikte binlerce çok değerli halk ozanı vardır, 1943’ten sonrada Âşık Hüdai, Sivas’ta kaybettiğimiz Nesimi, Akarsu ve Mahsuni, gibi çok değerli ozanlar çıkmıştır. Ve Ozan Emekçi, Şah Turna vs. gibi, Alevi değerlerini cesurca savunan çok değerli binlerce ozanlarımızda vardır. Bu nedenle “7 Ulu ozan” kavramı böylesi bir sınırlama getirmek yanlıştır. Alevilikte 7 yediler = 7 Burç (kale)= Bilim, cömertlik, sabır, marifet, perhiz, korku, edep. Görünen ışığın 7 ana rengi, / ana müzik notası 7 gün, 7 iklim, vücutta 7 aura nokta vs. 7 sayısının yüzlerce sembolik anlamı vardır. Ayrıca Alevilikte 7 sayısı 3’ler kadın erkek çocuk, bitki hayvan İnsan. Hava ateş su toprak 4’lerin canlı cansız 3-4’lerin Varlığın birliği 7 Vahdeti Mevcut, Devriye anlayışı ile de ilgilidir.

11 . Cemeevi ve Alevi derneklerinde resim semboller.
Tüm Alevi cemevleri ve derneklerinden, İslami resim ve figürler, Hz. Ali
Zülfikar kılıç, 12 imam, Ehlibeyt, Kerbela vs. İslami semboller kaldırılmalı-
dır. Bunların hiçbirisinin Alevilikle zerre ilgisi yoktur. İslam’ın kılıcı Zülfikar, imam Ali, Hüseyin-i Kerbela, İslam halifet kavgasıdır Aleviliğin sembolü değildir olamaz.
Aynı şekilde 73 millete bir nazarla bakmayan bizden değildir ilkesinden hareketle Alevilikte ırkçı, milliyetçi yaklaşımlara izin verilmemelidir, Atatürk vb. milliyetçi resimler, milli bayrak Alevilikle direk ilgisi olmayan yazılar vs. cem evlerinden Alevi kurumlarından kaldırılmalıdır. Alevilik bir millete devlete bağlı değildir, evrenseldir. Hiçbir bayrak, toprak ve sınır insanda daha kutsal değildir.
Her ne ararsan kendinde ara, Enel-Hak, Hak doğa insan vahdeti mevcut
diyen Aleviliğin en temel sembolü; kadın erkek semah dönen insan ve
sazdır, ışıktır güneştir alevdir, turna, güvercin, gül, dağ evren doğadır. Bu-
gün baktığımızda Alevi kurumlarının logo sembollerinde de bu geçmekte-
dir. Alevi Ozan ve pirlerin, katliamlarda kaybettiğimiz canları resimleri ve
felsefeleri doğa ile ilgili resimler semboller, asılabilir. Fakat dikkat edilmeli
dernekler cemevleri, (şehitlerin resmi vs. diye) mezarlığa çevrilmemelidir.
Cemevleri ölülere değil dirilere hizmet verilen yerlerdir.

12 . Cem düzeni oturma biçimi (Haremlik Selamlık yok)
Cemlerde beli bükük namaz kılar gibi, yere oturma, yerlerde sürünme kal-
dırılmalıdır. Aleviler artık, dik oturmalı, dik durmalı, ayağa kalmalıdır.
Eskiden köylerde evler, küçük nüfus kalabalık insanlar alışık yere oturuyordu. Çağımızda çocuklar 1 yaşına gelmeden sandalye oturuyor, vücut öyle alışıyor, cemde 4 büklüm uzun süre yere oturulması imkânsızdır. İnsanlar dizinin, belinin ağrısından cemde pirlerin vs. söylediğini duymaz.
Eski Alevi dergâhlarında cem odalarına baktığımızda 35-40 cm yükseklikte
sedirler olduğu görülmekte. Bugün de cem evlerinde insanlar özel yapılmış
sedir veya sandalye / oturakta oturmalıdır. Bak bizde Müslümanız görünümü vermek, Camiye namaza özenmekten vazgeçilmelidir. Cemevi
oturma düzeni yarım daire, ‘amfi’ şeklinde oturma inşa edilmelidir. Cemde
oturma düzeninde en önemli olan, mümkün olduğunca cemal cemale olma
canların birbiri ve meydanı görmesidir. Kadın erkek ayrı haremlik selamlık
(bölümü) olmamalıdır. Canlar eşleri ile yan yana oturmalıdır.

Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkin yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde

13 . Cemde 12 Hizmet 12 post, makam
Alevi yol erkânından 12 imam söylemi vs. kaldırılmalıdır fakat 12 hizmet
veya 12 post(makam) kalabilir. Bu 12 sayısı insanların 365 gün 12 aylık 1
yıllık doğal döngü takvimi bulduğu ve toplumsal yaşama başladığı günden
bu yana vardır. Ve doğa ile toplumsal birlikte yaşam için takvim önemlidir.
Ayrıca Cemlerde hizmet kavramı önemlidir, halka hizmet hakka hizmettir,
birlikte üretim birlikte rızalıkla paylaşımla ilgilidir.
Bu anlamda 12 hizmet cem erkânlarında kalabilir fakat bu hizmetler, güncel ihtiyacı karşılıyor mu? Değerlendirip bazı çıkarılıp hizmetler değiştirilebilir. Bazı erkânlarda 12 hizmetin hepsi de gerekmeyebilir. Şekilcilikten çok topluma verilecek eğitim mesaj içerik birincil olmalıdır.

14 . Meydan Postu
Meydan postu Cemlerde hizmetlerin yürütülmesi semah, dara durma vs.
açısında bir çekim makam noktasıdır. Bu nokta sembolik olarak, derisi yüzülen Nesimi pirimiz adına bir post veya 72 cm büyüklüğünde bir dokuma çul veya doğal motiflerle işlenmiş kalın bir bez olabilir. Meydan postu bir tercümanla serilip, 4 köşesine hava ateş su toprak ehli ve ortasına cemi cümle canlara aşk olsun diye niyaz edilip. Üzerinde 1 tepsi içinde (1 veya) 5 mumla delil uyandırılır. Bunların hepsinin Alevi yolu öğretisi açısından sembolik anlamları vardır.

15 . Kırklar cemi
40’lar cemi deyimi üstede alçıladığımız gibi çoğul belirten, birbiri ile barışık, kadın erkek lokmalı demli her şeyini rızalıkla paylaşan, birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için, bir grup (cem erenleri) demektir. Alevilikte var olan kırklar cemi anlatımı da içerik olarak Alevi yol erkânında uygundur. Kırklar cemi anlatımında Muhammed Peygamber vs. ceme alınmıyor. O zaman almamak, adını da anmamak, erkândan tamamen çıkarmak gerek. (Muhammed Ali Miraç deyim/anlatımı kaldırılmalıdır.) Miraç masalı Alevi yolu içine 1500 yıllarda Şii Safavilerce sokulmuştur. Miraçlama yerine 40’lar meclisinin özünü anlatan başka deyişler okunmalı veya yeni birkaç yeni deyiş yazılmalıdır.

16 . Bağlama Deyişler Zakirler Müzik.İnsanlar doğadan sabah öten kuşlardan çeşitli sesler çıkaran börtü böcekten rüzgârdan doğadan etkilenerek. Müzik ve acı tatlı günlerini mutluluk umut hüzünlerini anlatmak, kısaca müziğin ritmi ile kısa özlü sözlerle bilgi aktarmak propaganda eğitim için müzik şiir sanatını bulmuş. Ok la yayın bulunduğu günden bugüne telli sazlar tüm halklarda kullanılmıştır. Bağlama (saz) deyişler Alevi yol öğretisinde “ayet hadis” niteliğini almıştır. Aleviliğin bu sanatsal yaratıcı yanı korunmalı, derneklerde saz kursları semaha önem verilmelidir. Özelikle kadın Zakirler sanatçılar öne çıkarılmalıdır. Alevi deyişlerine baktığımızda, karşımıza 3 grup deyiş çıkıyor. Aleviliğin özünü anlatan İslami vs. unsur içermeyen deyiler. Alevi ulu ozanları adına veya bilinçli olarak Alevileri İslamlaştırmak için yazılmış sahte deyişler. Alevilerin kendini gizlemek veya “İslam’ı Alevileştirme” çabası diyebileceğimiz deyişler. Bu 3’cü grup deyişlerde Aleviliğin özü gizlenmiş (sır edilmiş) gerçekte İslam’da vs. karşılığı olmayan bir “Muhammet, Ali, 12 imam vs.” yaratılmış. Bu bugüne kadar kafa karıştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Bu nedenle Alevi ozan âşıkları Zakirleri, İslami asimilasyona boyun eğmemeli, 12 imam Ehlibeyt Ali Muhammed vs. deyimlerini Alevi deyişlerinden çıkarmalı, bunları içeren eski deyişleri söylenmemelidir. (O kelimelerin yerine başka kelimeler kullanılabilir.) İslami unsur içermeyen binlerce Alevi deyişi vardır. Bunlar kullanılmalıdır. Ve Alevi âşıkları sanatçıları zakirleri, Alevilikte doğayı bilimi sevgiyi paylaşımı vs. Aleviliğin öz değerlerini öne çıkaran yeni deyişler yazmalıdırlar. İslami söylemleri alevi deyişlerinden kaldırmalıdırlar.

17 . Semah
Saz Söz Semah Alevi Beştaş Kızılbaş inancının temel unsurlarındandır.
Semah İslam ve semavi dinlerden çok önce, Anadolu/Mezopotamya havzasında 12 bin yıldır ve daha öncesinde, insani duyguları insanın doğa ile bütünlüğünü vs. sergilemek için dönülmüştür. Semah 4 kapıda can, GÖK
hava ateş/ışık su ile YER toprak arasında CAN insanın var, HAK olduğunu
simgeler. O nedenle bir el gök, bir el yere bakar, el kalbe ve bele götürülür.
Normalde yalın ayak başı açık semah dönülür.
Her Alevi cemevi derneğinde saz ve semah kursu olmalıdır. Semah Alevi
yol erkânlarında ve toplumsal mücadele, insanlık için anlamı olan her ortamda mekânda kuralına uyarak semah dönülebilir. Semah dönülüyorsa
aynı anda mekânda başka bir iş (dans) vs. olmamalıdır. Bir yandan semah
dönüp bir yandan ‘’Koyalım’’ “Mastika” oynanması uygun olmaz.
Semahta ”alkış” olmaz diye, İslamcı asimilatör dedeler, yanlayış bir algı
oluşturulmaya çalışılıyor, bu doğru değildir. İnsanlar sevgi ve duygularını,
isyanlarını binlerce yıldır ”Bir elin nesi var, İki elin sesi var”” diye kadim
geçmişten bu yana ”alkışla” dile getirmişlerdir, SEMAH var olanla, HAK’la
hakikatle bir olmaktır, bugünde öyledir. Bugün Cemlerde okunan ”40’lar
miraçlama” deyişinde bile;

”Ol şerbetten (şaraptan) biri içti,
Cümlesi de oldu hayran,
Hep girdiler semaha.
Cümlesi de el çırpıben,
Dediler ya-HAK” diye geçer.

Semahta alkış vardır, hem semah dönenlerin, hem semahı izleyenlerin al-
kış tutmasında hiçbir sakıncası yoktur. Tam tersi alkışla semaha eşlik edilir
”coşulur” halkla HAK birlik olunur.
Mümkün olduğunca kadın erkek birlikte semah dönmeli. Semah dönenler
başında İslam’ı/türbanı vs. andıran başörtüsü, “YA ALİ” yazlı bant vs. olmamalıdır. (Semah deyişlerinden ”Allah Muhammed Ali ”vs. İslami söylemler çıkarılmalıdır.)

Başım açık yalınayak yürüttün
Sen merhamet eyle lebbi balım yar
Yüreğimi ceviz gibi çürüttün
Senin aşkın büktü kadim dalım yar

18 . Gülbenk Tercümanlar
Gülbenkler Alevi cem yol erkânında Pirlerin söylediği öğretici umut verici
özlü sözlerdir. Tercüman ise taliplerin veya yol erkân yürüten hizmet ehli-
nin söylediği sözlerdir. Bunlar İslami söylemlerden temizlenmelidir. Doğa
bilim sevgi paylaşım gibi Aleviliğin özünü anlatan insanların bugün ve yarınına anlam veren yol gösteren söylemler içermelidir.

19 . Rızalık
Aleviliğin rızalık şehri öğretisi doğa anamızın bize sunduğunu “NİMETLE-
Rİ” rızalıkla paylaşmayı, ezmeden ezilmeden birlikte barış içinde mutlu,
komünal ortak yaşamı hedefler. Alevilikte rızalık, rızalık alıp verme, gücü
oranında üretime katılma, ihtiyaca göre paylaşım, eşitlik, adalet, karşılıklı
saygı ve toplum içi barış gönül birliği vs. Tüm insanlığın geleceği özlemi
modern komünal bir düzen kurma amacı açısında çok önemlidir korunmalıdır.

20 . Lokma
Alevilikte el emek, ekmek, yemek lokma paylaşımının önemli bir yeri var-
dır. Lokma canlıların insanın yaşaması için gerekli olan dünya nimetidir.
Dünyadaki en büyük çelişki dünya nimetlerinin insanlar arasında eşitçe
adilce paylaşılma sorunudur. Alevi cem erkânlarında eşit lokma paylaşımı,
Alevilerin kadim Rıza şehri (komünal ortak yaşam ütopyası) anlayışında
gelen; herkesin gücü oranında lokmaya katılması, ihtiyacı kadar alması,
sosyal adaletli bir sistem arzusudur. Bu anlayış sürekli güncellenerek, ge-
liştirilerek cemlerde topluma anlatılmalıdır.
Ayrıca; Alevilikte yiyecek içecek yasağı: insan hakkı, eti, kanından başka,
özel bir yasak yoktur olmamalıdır. Cemevlerinde lokmalar düzgün serilmiş
masa sandalyeli ortamlarda yenilmelidir.
(Rast gelede lokma dağıtılmamalı, israf edilmemeli, ona harcanacak mas-
raf ihtiyacı olana verilmelidir.)

21 . Süpürge
Cemlerde sembolik olarak kullanılan “Süpürge” hizmeti; mekân temizliği,
bilgi temizliği, yol temizliği, gönül temizliği, vücut temizliği, doğal çevrenin
temiz tutulması vs. anlamda, düşüncelerimizi dünyamızı pisliklerden silip
süpürme temizleme anlamında temizlik süpürge hizmeti korunmalıdır.
Cemlerde doğal ürünlerden yapılmış sembolik bir süpürge kullanılabilir.

22. Delil uyandırmak mum yakmak
Alevilikte Ocak, ateş ışık alev delil uyandırmak (Cem ve erkânlarda, ışık
mum yakmak) sembolik olarak hakkın varlığın yaratıcı enerji gücünü 4 ana
unsuru ve aydınlanmayı vs. sembolize etmesi açısından önemlidir, içeriği
düzgün anlatılarak korunmalıdır.

23 . Gözcü
Cemlerde hizmet ehline yardımcı olan, yol gösteren bir hizmet olması açı-
sından korunabilir. Kuru ağacı yeşerten bilim doğa vs. adına elinde ucuna
kırmızı gül bağlanmış yaklaşık 1,5 m uzunluğunda bir kamış “asa” olabilir.

24 . Kimler cem olur ceme katılabilir?
Ana prensip olarak (düşkün ilan edilmemiş) her can ceme katılabilir. Ceme
katılanlar varsa eşleri ile (veya eşlerinden) rızalık alarak katılırlar.
Ceme katılanları birbirine rızalık vereceği için birbirini tanıyanların ceme
katılması en doğal olanıdır, yoksa cem olmaz gösteriş olur. (Alevi Cemlerine katılacak olanlar, varsa küskün dargın olduğu canlarla barışmayı kabul
etmelidir, barışmalıdır.)
Ceme gelenler normalde üstü kapalı bir lokma getirir. (Veya ceme maddi
katkıda bulunur.) Meydanda dara durup gülbengini alır. Destur almadan konuşulmaz, destur almadan erkândan kalkıp gidilmez. Cemde olan canlara eşit aynı nazarla bakılır. (Aleviliği tanımak cemi öğrenmek isteyenler veya taliplerin misafirleri ceme misafir olarak katılıp izleyebilir).

25 . Niyaz ve Dar.
Alevilikte Cemde niyaz; Niyet dilemek istemek, arzu etmek, emek ve temiz
kalp, gönül rızalığı ile işi oluruna bırakmak karşılıklı razı hoşnut olmak kabullenmek vs. anlamlara gelir.
Alevilikte niyaz, tamam kabul ettim anlamına da gelir. Alevilikte hakkın
emeğin kudret eli, ELE niyaz edilir. Özümden sözüme/ne bağlıyım anlamında; el meydana uzatılıp sonra kalbe dudağa ve bele götürülür. (El dil bel /edeb) Cemlerde canlar otururken veya semaha, hizmete kalktıklarında yine ellerini kalplerine götürerek birbirlerinin omuzlarına niyaz ederler.
Alevi cemlerinde DAR’a durulur. Dar kelimesi darağacına çekilme (idam
edilmek) ve aynı zamanda zorda darda kalmak anlamındadır. Hallacı
Mansur gibi darağacına çekilsem de, Nesimi gibi derim yüzülse kendi postumun üzerine otursam da, Fazlı gibi kalbimden hançerlenip yere düşsem de, sözümden özümden ikrarından, doğru bildiklerimde davamdan dönmem, yalan söylemem haksızlığa boyun eğmem, kendi ellerimle başımı bu yola koydum anlamı taşır. Alevilikte niyaz ve Dar içeriği geliştirilerek korunmalıdır.

26 . Giyim kuşam (Başörtüsü?)
Alevi yol erkânlarında kadın erkek özel bir giyim kuşam başörtü vs. zorun-
luluğu yoktur. PİR’ler ve talipler Alevi erkânlarına günlük temiz elbiseleri ile katılır. Alevilikte Cemlerde ve semahta kadın ve erkeklerin İSLAMİ şekilde giyinmesi başına türban takke, taç cüppe baş bağlama vs. yoktur. Bizim başımız Kurana türbana değil gövdemize, bilime ve sevgiye bağlıdır. Alevilikte giyim kuşam özgürlüğü vardır, kimseye bu konuda baskı yapılmaz.

Keramet baştadır taçta değildir.
Hararet nardadır sacda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir.

27 . Alevi özel günleri.
13-15 Şubat Hızır Orucu/Aşure, 8 Mart emekçi kadınalar günü, 21 Mart
Newroz, 26 Mart Hallacı Mansur, 1 Mayıs Emekçilerin mücadele günü, 6
Mayıs Hıdrellez, 2-3 Temmuz Sivas Çorum katliamı Pir sultan anma, 15-16
Ağustos Hace Bektaş’ı ana, 15 Kasım Dersim katliamı, 23-25 Aralık Maraş
katliamını anma günleri vardır ve bunların resmi tatil olması için Aleviler
mücadele vermelidir.

28 . Hızır Oruç Aşure
Alevilikte Hızır oruç ve aşurenin özü kaynağı, kadim tarihten bu yana kışın
soğuk aylarında zar zor günlerde insanların birbiri ile dayanışması, varını
paylaşması ile ilgilidir. 13-15 Şubat Hızır Orucu tutulmalı /Aşure lokma
paylaşımı da o zaman 15 Şubat’ta yapılmalıdır.

29 . Cem saati?
Muhabbet cemi dışındaki cemler, kısa tutulmalı max. 2 saate bitmelidir.
Cemler ihtiyaca göre ve (yılda 10-12 defa, max ayda bir) canların çoğunluğunun katılabileceği gün ve saatlerde yapılmalıdır.

30 . Dem.
DEM CEM; 40’lar cemi anlatımında olduğu gibi demsiz cem olmaz. Alevilikte DEM demini almış olgunlaşmış dengeli insan demektir. Su gibi aziz olmak, girdiği her boşluğu doldurup, çevresi ne kadar engebeli, çakır çukur eğilip bükük olsa da onu doldurup, gönyede düz durmak öylesine marifetli olmak dengede durabilmektir dem. 40’lar cemi anlatımında olduğu gibi, Cemde ezilmiş bir üzüm tanesini (kızıl deliyi şarabı) 40 kişi paylaşıp, başı ”Seri-Hoş” olup tüm evrenle birlikte semaha durabilmektir. İslami baskıdan dolayı bugün cemlerde dem kaldırılmaya (saklanmaya sırlanmaya) çalışılmakta, fakat Alevi edebiyatında Cemlerinde deyişlerinde DEM’in çok önemli bir yeri ve 12 bin yıllık geçmişi vardır. Gerçekleri saklamanın bir anlamı yoktur. İslam’da olduğu gibi, yasaklama yerine Alevilikte DEM kültürün anlamı ve dengeli dem alma usulü edebi gençlerimize vs. anlatılmalıdır. Bilim ve sevgiden başka her şeyin, azı karar, fazlası zaradır. Bize göre dünyada cennet. Öbür tarafta şarap akan ırmaklar ile kimseyi kandırmayız. Cemlerimizde isteyene tadımlık içecek DEM verir, alırız. (Şarap, su, meşrubat isteyene istediği içecek verilebilir.)

15:Alevilikte DEM kültürü. 14 bin yıldır Anadolu ve çevresinde Bira, Şarap üretilmiş inançsal olarak kullanılmıştır.

31 . Dört Kapı
Alevilikte 4 kapı, 4 ana unsur, Hava Ateş Su Toprak ile ilgilidir. Bu 4 ana
unsur ve onları oluşturan kimyasallar, canlıların var olması yaşaması için
olmazsa olmaz zorunluluktur ve Alevilikte devriye anlayışını da bu 4 un-
surdan geldik geri onlara döneceğiz anlayışını da kapsar. Ayrıca Alevilikte Kapı eğitim olgunlaşma kâmili insan olma aşamaları kapısı ve basamakları olarak ta algılanır.

  1. Hukuk kapısı (hava)
  2. Yol kapısı (ateş)
  3. Marifet kapısı (su)
  4. Hakikat kapısı (toprak)
  1. Hava Ateş Su Toprak
  2. Derya Gemi Dalgıç İnci
  3. Et / Kemik Damar Beyin Can
  4. İşitme Görme Duyma Bilme
  5. Lamba Fitil Yağ Işık
  6. Kapı Eşik Anahtar Kilit
  7. Nadas Tohum Hasat Ürün
  8. Niyet İkrar Yol Durak
  9. Göz Kulak Ağız Cemal
  10. Ağaç/kök Dal Çiçek Meyve
  11. Köy Ülke Dünya Evren
  12. İlk Okul Orta Okul Lise Üniversite
    Her kapının 10 makamı vardır, toplam 40 makam. Alevi etik ve öğretisinin ana hatlarını içermektedir. Bunlar güncel bilim ışığında korunup geliştirilmemelidir.

32 . Kırk makam
40 MAKAM, Alevi Rea Hak yolunun ETİK kurallarını içerir, 40 madde olarak içeriği geliştirilip çağdaş bir dille yeniden yazılmalıdır.

40 Makam:

Hukuk kapısı (hava)
Akıl mantık ile bilerek inanıp sevmek
Bir Pire bilene danışmak
Çalışmak üretmek emeğe değer vermek
Aile kurmak
Doğal çevreyi korumak
Hak yememek yedirmemek
Adil ve şefkatli davranmak
Arı duru temiz olmak
Zalime zulme boyun eğmemek
Topluma faydalı olmak
Yol kapısı (ateş)
Talip olmak 
Yola girmek  
Pirin mürşidin öğütlerine uymak 
Kendine reva görmediğini başkasına görmemek 
Cem cemiyet olmak özünü dara çekmek 
Yola yoldaş olmak (musahiplik) 
Hizmet ehli olmak 
Rızalıkla paylamak 
İyilik yapmak, organ bağışlamak 
Ümitsizliğe kapılmamak 
Bilgiçlik tasarlamamak
Marifet kapısı (su)
Kendini bilmek “edepli” olmak
Su gibi boşlukları doldurucu olmak
İlim irfan sahibi olmak
Muhabbet ehli olmak
Sabırlı azimli olmak
Hoşgörülü olmak
Bencil olmamak
Kin gütmemek barışçı olmak
Marifet sahibi olmak
Cömert ve yiğit olmak
Hakikat kapısı (toprak)
Alçak gönüllü “Turap” olmak
Sorgulamak, körü körüne inanmamak
Gerçeği bilmek, gizlememek
Birliğe beraberliğe yönelmek
İnsanı canlıyı sevmek sevilmek
Tüm insanları bir/eşit görmek
Mütevazı olmak canlıya değer vermek
Kimseyi 72 milleti hor görmemek
Verici öğretici olmak
Hakla hak olmak / Enel Hak.
33 . Cem Çeşitleri:
Bugün çeşitli adlar altında 20’ye yakın değişik cem yapılmaktadır. Bunların
bazıları kaldırılıp bazıları birleştirilip: Şu isimler altında cemler yapılmalıdır.
1 Öğreti Cemi,
2 Yoldaşlık Cemi,
3 Görgü Cemi,
3 Muhabbet Cemi,
4 Hızır Lokma Cemi,
5 Doğa Cemi (Hıdırellez)  
adı altında cemler yapılmalıdır ve;
a) 40 erkânı/can lokması,
b) Nikâh erkânı,
c) Nevroz kutlaması, diğer özel anma günleri olarak yapılmalıdır.
(Gerekçe ve detayları ilgili bölümlerde açıklanmıştır)

Cemde sıralama.
Geleneksel olarak bugün yapılan cemler, 30 başlık altında bir sıralama ile yapılmaktadır. Fakat bu sıralama “sallat, tövbe, duazı imam, secde, tevhit, miraçlama, Kerbela’yı anma mersiye” gibi İslami asimilasyon unsurları içermektedir, bunlar çıkarılmalıdır. Cem sıralamasında, orta bölümüne hangi konuda cem yapılıyorsa (değişken bir bölüm konulmalıdır) cemde okunan tüm gülbenkler ve deyişler İslami asimilasyondan arındırılmalıdır.

Yeni Cem erkânı sıralaması:

  1. Ceme (lokmaları ile) gelen canlara (rehberin) hoş geldin gülbengi.
  2. PİR’lerin ceme girişi, erkân yürütmesine (rehberin) rızalık gülbengi.
  3. Pirin Post meydan ve ceme başlangıç gülbengi.
  4. Zakirlerden ceme gelen canlar hoş geldin deyişi.
  5. Pirin yapılacak olan cemle ilgili kısa konuşması.
  6. Küskün dağın barış rızalık, nişan istenmesi.
  7. 12 hizmet çağrı deyişi ve hizmet gülbengi.
  8. Süpürge çalınması ve hizmet gülbengi.
  9. Meydan postu serilmesi ve hizmet gülbengi.
  10. El suyu ve hizmet gülbengi.
  11. Delil uyandırma ve hizmet gülbengi.
  12. Zakir delil deyişi
  13. Lokmaya katılanlara hazırlayanlara hizmet gülbengi.
  14. Lokma paylaşım deyişi ve Zakirlere hizmet gülbengi.
  15. 4 kapı doğayı kutsama can birleme
  16. ERKÂNA geçilmesi (Ne ile ilgili cem yapılıyorsa, Öğreti Cemi, Yol-
    daşlık Cemi, Görgü Cemi, Muhabbet Cemi, Hızır Lokma Cemi,
    Doğa Cemi, Anma cemi, bölümlerine bakınız?)
  17. Saki saka dem dolu hizmeti.
  18. Kırklar cemi birleme deyişi (niyaz dar)
  19. Semah/lar ve hizmet gülbengi.
  20. Ara ihtiyaç molası.
  21. Lokma hizmeti destur ve gülbengi.
  22. Postun kaldırılması 12 hizmet sahiplerine gülbenk
  23. Delil sırlanması 12 hizmet gülbengi.
  24. Cem bileme telkin, Oturan duran.
  25. Dem dolu hizmeti.
    (Her bölüm özetle ayrıca ele alınmıştır)

C: Cem erkânına yeni katılması gereken eylem ve söylemler

  1. DOĞA ÇEVRE EKOLOJİ
    Vahdeti mevcut diyen Alevilik bir doğa inancıdır, cemlerde muhabbetlerde Aleviliğin doğa Çevre ekolojik-denge bilinci öne çıkarılıp topluma ve yeni nesillere aşılanmalıdır.
  2. ALEVİLİĞİN SEMBOLÜ
    Saz çalan Semah dönen kadın erkek insandır ve ışık güneştir. Aleviliğin sembol olarak, İnsan Saz Semah Işık aydınlanma öne çıkarılmalıdır.
  3. KAN ve ORGAN BAĞIŞI;
    İnsana cana doğal yaşama değer veren Alevi toplumunda kan ve organ bağışı teşvik edilmelidir.
  4. UMUT
    Ağıt değil coşku, Aleviler katliamlar ve ağıtları unutmamalı fakat ağıtları umuda çevirip ölülerin ardından değil dirilerin önünden yürümelidir. Alevi cemlerinde umut coşku öne çıkarılmalıdır.
  5. GÜNCEL SİYASİ DURUŞ
    Güncel konulara Siyasi yorum çözüm, Cemlerde erkânlarda toplumsal sorunlar ele alınmalı kalıcı barışçıl çözümler üretilmelidir. Aleviler kadim tarihten bu yana mazlumdan yana, haksızlığa zalimin zulmüne karşı direnmiş ve meşru müdafaa kendini savunmuştur. Alevi canlar Alevi paylaşım Rıza şehri ilkeleri uyarınca, ezilenlerden emekçilerden yana sınıfsal politik olarak bilinçlendirilmelidir.
  6. OKUL BİLİM
    Alevi kurumları dernekleri cemevleri ve cemleri bir okul eğitim bilim merkezi eğitim yeri olarak algılanmalıdır, içeriği de muhabbet cemleri, semineri panel kurlar vs. ile bu yönde doldurulmalıdır.
  7. PAYLAŞIM
    Sınıf bilinci haksızlığa karşı durmayı ve Rıza Şehrini, paylaşımı kendine ilke edinmiş Aleviler her türlü baskı sömürüye karşı olmalı, insan hak ve emek bazında ilkeli davranmalıdır. Topluma paylaşım dayanışma kültürü aşılanmalıdır.
  8. ALEV-İ
    Aleviliğin ışık enerji aydınlanma kültü olduğunu vurgulamak için “Alev-i” yazımı söylemi öne çıkarılmalıdır.
  9. PİR (Ana) Eş BAŞKANLIK
    ‘’Erkek dede baba’’ yerine, bilen bilge usta kâmil vs. anlamında kadın erkek için “PİR” terimi kullanılmalı, en az %50 ana/bacı potsa oturmalı cemde hayatta ve dernek yönetimlerinde yaklaşık %50 kadın erkek olmalı ve tüm Alevi kurumlarına ve eş başkanlık sistemine geçilmelidir.
  10. ANAYURDU
    Bilimsel araştırmalar arkeolojik kazılar Aleviliğin anayurdunu, yukarı Mezopotamya Anadolu olarak göstermektedir bu öne çıkarılmalıdır.
  11. AKADEMİ
    Hacıbektaş’ta ve Avrupa’da en az 2 akademik okul açılmalı. Bu okullarda (semavi DİN İslam dışı) bilimsel çağdaş Alevilik eğitimi alan canlara diploma verilmeli. Burada yetişen Can’lar Alevi kurumlarında PİR’lik görevi yapmalı, yol erkân hizmeti yürütmelidir.
  12. KIRKLAR MAKAMI
    Yılda beş (5) defa Hünkâr Beştaş’ta toplanan 40 kişilik bir Alevi İNANÇ
    ÜST kurulu oluşturulmalıdır, eş başkanlarını bu kurul kendi arasından seçmelidir, bu üst kurul 40’lar makamı olmalıdır.
  13. DANIŞMA KURULU
    Alevi bilim danışma kurulu, 40’lar makamına ve Alevi akademi ve kurumlarına danışmanlık yapacak, çeşitli bilim dallarından akademisyenlerin sa-
    natçıların katılımından oluşan bir bilim danışma kurulu oluşturulmalıdır.
  14. YENİ ERKÂNNAME MANİFESTO
    40 sayfalık özet bir ‘’ Yeni yol erkân kitabı (yeni Alevi manifestosu) çıkarılmalıdır. Ayrıca daha geniş tüm yol erkânı kapsayan, Alevi felsefesi, tarihi, insan anlayışı, etik kuralları, inanç günlerini, doğum evlilik ölüm vs. erkânlarını, gülbank ve deyişlerinden örneklerin sunulduğu detaylı bir kitap basılmalıdır.
  15. DİJİTAL KÜTÜPHANE ARŞİV SANAL OKUL
    Alevi kurumları cemevleri dışında ayrıca, teknoloji ve yeni medya olanakları sonuna kadar kullanılmalı, çağdaş Alevilik arşivi ve kütüphanesi kurulmalıdır, Alevi TV medya sanal sosyal sayfalarında (sanal okul açılıp) Alevilik eğitimi verilmelidir? İnsanlar çağdaş Alevilikle ilgili her türlü doğru bilgiye bilgisayarı ve mobil telefonundan ulaşabilmelidir. İnteraktif eğitim alabilmelidir.

D: Alevilerin hak talepleri kırmızı çizgileri.

  1. ANAYASAL GÜVENCE
    Alevilik doğaya bilime sevgiye canlıya değer veren kendine özgü müstakil felsefi bir inanç öğretisidir. Alevi öğretisi, Cemevleri ve Alevi dernekleri, “Alevi kurumu” olarak resmen varlığı tanınıp, yasal örgütlenmesi Anayasal güvence altına alınmalıdır.
  2. DİYANET KURUMU
    Zorunlu vergiden finanse edilen Devlet DinAyet kurumunun kaldırılmalıdır. Her inanç ve inanmayanlar kendi kendini yönetip, tüm giderlerini kendi toplumundan karşılamalıdır.
  3. DİN DERSLERİ KALDIRILMALIDR
    Resmi okullarda, her türlü din dersi kaldırılmalıdır. Her inanç kurumu, şiddet içermediği, insan sağlığına doğal yaşama aykırı olmadığı sürece, kendi eğitimimi kendi kurumunda vermeli, giderlerini de kendi karşılamalıdır.
  4. LAİKLİK
    Devlet ve din işleri tamamen birbirinden ayrılmalıdır. Kamu alanı laik olmalıdır. Kamu hizmeti veren (zorunlu vergiden maaş alan) hiçbir kimse ve kurum işi esnasında, dini inanç veya siyasi kimliğini öne çıkarmamalıdır. TC devleti hiçbir zaman Laik olmadı, olmalıdır.
  5. ALEVİLERİN VERGİ PAYI HAKKI
    90 yıldır zorunlu vergiden Diyanete aktarılan Alevilerin vergi payını Alevi kurumlarına geri ödenmelidir.
  6. ALEVİ KÖYÜNE CAMİ?
    Alevi köy ve mahallelerine, CAMİ vs. başka inanç kurumu yapımına karşı çıkılmalıdır. Yapılanların cami statüsü minaresi kaldırılmalıdır. Bu mekânlar başka toplumsal amaçlar için kullanılmalıdır.
  7. DERGÂHLAR
    Hacıbektaş dergâhı başta olmak üzere, devlet tarafından El konulan tüm Alevi dergâhları, mekânları arazileri Alevi kurumlarına devir edilmelidir.
  8. KİMLİK DİN
    Nüfuz cüzdanlarından (vb. resmî belgelerden) din hanesi tamamen kaldırılmalıdır. (İnsanların inançlı inançsız olması olmaması devleti veya başka hiçbir kimseyi ilgilendirmez.)
  9. HAKARET
    T.C. yasalarından, okul kitaplarında medyada kamuoyunda vs. Alevileri (ve başka inançları, inanmayanları) rencide eden hakaret, ayrımcılık kaldırılmalıdır, bunu yapanlar cezalandırılmalıdır.
  10. KATLİAMLAR
    Koçgiri, Dersim, Malatya, Maraş, Çorum, Sivas Gazi, Gezi ve DİĞER Er-
    meni, Kürt azınlıklara yönelik TÜM katliamların sorumluları, 12 Eylül darbecileri yargılanıp cezalandırılmalıdır.
  11. SİVAS MADIMAK
    Sivas’ta 33 canımızın yakıldığı Madımak Oteli UTANÇ (ibret) müzesi yapılmalıdır.
  12. RESMİ TATİL
    13-15 Şubat Hızır Orucu/Aşure, 21 Mart Nevruz, 6 Mayıs Hıdrellez, 2-3
    Temmuz Sivas-Çorum, 15-16 Ağustos Hacıbektaş, 15 Kasım Dersim, 23
    Aralık Maraş vs. katliam anma günleri ve aynı şekilde diğer inanç ve halkların özel günleri resmî tatil olarak ilan edilmelidir.
  13. YENİ ANAYASA
    Toplumun %85’nin oluşturan, İşçi emekçiler den yana, sosyal adalet, temel insan hak ve özgürlüklerine dayalı yeni bir anayasa yapılmalıdır.
  14. SİYASET
    Aleviler inanç öğretileri “Rıza şehri” gereği; her zaman emekten sosyal
    paylaşımdan yana, Hak, Aşk, Sevgi, Eşitlik ve Özgürlük gibi insani değerlerin egemen olduğu sol sosyalist sonuçta komünal bir sistem/düzen için mücadele eder, bu yöndeki siyasi faaliyetleri destekler. (Fakat gerekirse kendisi de siyasi partisini kurar.)
  15. KÜRD HALKI (DİN & MİLLİYET KONUSU)
    Kürt halkının özerklik (kendi kaderini tayin hakkı) Anayasayla güvence altına alınmalıdır. Kürt sorunu barışçıl demokratik bir şekilde çözülmelidir. Din ve Milliyet konusu, toplumsal sorun olmaktan çıkarılıp, siyasetin gündeminden düşürülmelidir.

Devrimci Aleviler Birliği (DAB) Yol erkân Kurulu.

Cem çeşitleri; ne zaman nerede hangi cemler?

Bugün Alevilikte alttaki 20 isim altında cem/erkânları yapıldığı görülmektedir. Bunların bazıları Alevi yoluna ters veya yersiz gereksizidir. Bazları aynı içeriği taşımaktadır dolayısı ile birleştirilmelidir veya daha çağdaş anlamlı bir isim altında yapılmalıdır.

  1. İrşat cemi: Doğru yol gösterme, aydınlatma, bilgilendirme, eğitim öğretim, çocuklara gençlere, yeni yetişenlere Aleviliği anlatama öğretme cemidir. Yolun geleceği süreği için çok önemlidir. Alevilik bilimsel felsefi bir inanç öğretisidir. ÖĞRETİ CEMİ / erkânı adı altında ihtiyaç oldukça bu konuda pedagojik eğitimi olan canlar tarafından, yılda 3-5 defa çocuk, genç ve yol erkânı cemi öğrenmek (bilmek görmek tanımak) isteyenlere yönelik yapılmalıdır.
  2. İkrar cemi; Söz vermek, Aleviliği benimsemek kabullenmek, Alevi Rea Hak insanlık yoluna girmek, yolda olan canlara yoldaş olmak.
  3. Musahiplik Cemi: (İkrar veren aileler arasındaki birlikteliği, dayanışmayı işleyen “İkrar” Cemi).
    Alevilik; kendine reva görmediğini başkasına görmeden; “Elime dilime belime sahibim, kâmili insanlık, bilim sevgi paylaşım rızalık yoluna talibim, olsun Cemi cümle canlar şahidim”. Sözü ile (ikrar verilen) yola girilen bir yoldur. Yola girenlerin 40’ı bir candır, hepsi birbiri ile (musahip) kardeş yolda yoldaştır. Sembolik olarak bir aile (musahip yoldaş seçilebilir) bu ana kuralı bozmaz. İkrar ve musahiplik cami/erkânı birleştirilip, bundan sonra YOLDAŞLIK CEMİ adı altında yapılmalıdır.
  4. Koldan kopama cemi: (Suç işleyenlerin, düşkünlerin, toplumsal suçların yargılandığı Cem).
  5. Düşkün Kaldırma Cemi; (Suç işleyenlerin, düşkünlerin, toplumsal suçların yargılandığı Cem).
  6. Kırklar Cemi; Kim sin? Kendini bilmek özünü dara çekmek marifetini
    göstermek. Sorgu görgüden geçmek, mevki makam soy soptan, yüz kı-
    zartıcı düşkün suçlardan arınmak, sosyal dayanışma, rızalık, paylaşım
    yola insanlığa hizmet etmek birlikte barış içinde mutlu yaşamak.
  7. Görgü cemi; Canların yılda 1 defa özünü dara çekip sorgu görgüden
    geçtiği aklandığı yoldaşlık tazelediği cemler: Yukarıda ki Koldan kopma düşkün kaldırma kırklar cemi görüldüğü gibi içeri olarak aynıdır. Yılda 1 defa sonbahar kış aylarında GÖRGÜ CEMİ olarak yapılmalıdır.
  8. Kurban cemi: Genelde kurban adak cemi adıyla yapılan bu cemler, belirli bir istek arzunun yerine geldiği, gelmesi için veya hakka yürüyenin bir canın 40’ında ve yılında canlara lokma dağıtıldığı cemlerdir. Fakat Alevilikte kurban kesme ve Kurban Bayramı, kurban (bayramı) cemi anlayışı tamamen Aleviliğim özüne aykırıdır. (Bugün şehir ortamında bile cemevlerinin içine canlı koyun koç sokulup ardından kurban edilmektedir, bu cahilliğin göstergesidir.) Alevilikte acı tatlı abu hayat lokma paylaşımı vardır, fakat cana kıymanın bayramı cemi yoktur, olmaz.
  9. Dardan İndirme 40 erkânı Cemi (40 erkânı, Can lokması) Hakka yürüyen canın 40’cı gününde yapılan bir erkândır. 12 hizmetli bir cem değildir delil uyandırılır, konu işlenir veya anma yapılır gülbenk verilip deyiş okunur semah dönülür. Bu 2 erkân 40 erkânı olarak yapılmalıdır.
  10. Abdal Musa Cemi;
  11. Birlik Cemi;
  12. Yöresel Cemler;
    Alevilikte bugün yapılan cemlere son şekil veren Abdal Musa olduğu kanaati ile veya yöresel bir pir mürşit ocak adına, Anadolu’nun çeşitli yörelerinde, canları hepsinin bir katkı sunarak katıldığı, istedikleri zaman yaptıkları yöresel birlik cemleridir.
  13. Muhabbet cemi; Abdal Musa, Birlik ve yöresel cemler, Alevilikte birlik berberliği rızalık ve paylaşım güncel yaşamsal toplumsal sorun ve konuların işlendiği, insanlık yoluna katkı sunan şahsiyetlerin anıldığı anlatıldığı, istenildiği ve ihtiyaç duyulduğunda, muhabbet edildiği bir cem niteliğindedir. Muhabbet kâmili insan olmanın okuludur. Bu cemler MUHABBET CEMİ adı altında yapılmalıdır.
  14. Hızır cemi: Alevilikte Hızır (Hızır orucu ve Aşure/lokma paylaşımı) yardımlaşmanın dayanışmanın sembolüdür.
  15. Aşure Cemi; Bilinenin aksine, Aşurenin 12 imam muharrem orucu Kerbela ile ilgisi yoktur, çok eski çağlardan kalma, kış aylarının sonuna doğru Şubat’ta tutulan Hızır orucu ve darda zorda kalınınca birlikte yardımlaşmayı sembolize eden lokma paylaşımı ile Yani Hızır orucu ile ilgilidir.
    Hızır orucu Aşı/ Aşuresi lokması, 13-15 Şubat Hızır günlerinin olarak Hızır orucu sonucu, HIZIR CEMİ/LOKMASI olarak yapılmalıdır ve resmî tatil olmalıdır.
  16. Nevroz Cemleri; Bilinenin aksine 21 Mart nevruz Hz. İmam Ali’nin doğum günü falan değildir, (olması da bizi ilgilendirmez). Newroz Mezopotamya’da kullanılan eski takvime göre yeni yıl yılbaşıdır, baharın başlangıcıdır. Ve bölge halklarında zalim iktidarlara karşı direniş ateşinin yakıldığı gündür. O anlamda kutsanıp coşku ile bayram olarak kutlanmalıdır. Ve resmî tatil olmalıdır. Newroz ateşine Gülbenk çekilip, deyiş semah halay la vs. NEWROZ KUTLAMASI yapılabilir, 12 hizmetli özel cem gerekmez.
  17. Hıdrellez Cemi; 6 Mayıs doğanın yeşillendiği canlandığı güllerin açtığı bolluk bereket yazın başlangıç bayramıdır. Hızır İlyas su kenarında gül ağaçları altında abı hayat ölümsüzlük şerbetini içtiği gündür. Alevilik bir DOĞA inancıdır. Alevilikte bu doğa inancı çevre bilincini vs. öne çıkarmak için, açık doğada DOĞA CEMİ ve kutlaması yapılmalıdır.
  18. Nişan, Nikâh Düğün, Sünnet Cemi? Hayatın her alanını dine inanca bürümek doğru değildir. Alevilikte bu alanda 12 hizmetli vs. cem olmaz yapılmamalıdır. Sadece resmi nikâh yapmış olanlar, birlikte birbirine verdikleri sözü, Alevi yol erkânınca da taçlandırmak istiyorsa, çok kısa öz bir NİKÂH ERKÂNI yapılabilir. Çocukların Sünnet edilmesi Alevi yol erkânına, doğal can vücut bütünlüğüne aykırıdır. Kesinlikle sünnet ve düğünü cemi vs. yapılmamalıdır. Kirvelik adı altında Sünnet düğünleri vs. yapıldığını biliyoruz, bunlarda kaldırılmalıdır. 18 yaşına değip reşit olan kişi isterse istediği kozmetik ameliyatı, sünnet vs. yaptırabilir, bunun Alevilikle ilgisi yoktur.
  19. Kerbela Cemi; Kerbela insanlık davası değil İslam’ın iktidar halifelik
    kavgasıdır. Alevilikle ilgisi yoktur. Bu isimle vs. cem erkân yapılmamalıdır.
  20. Baş Okutma Cemi; Günahları affettirme günah çıkarma tövbe, hasta iyileştirme vs. cemi. Bu tür anlayışlar Aleviliğin özüne terstir..
Sonuç olarak: Bundan sonra 20 değil 6 isim altında cem erkânı yürütülmelidir:  
1. Öğreti Cemi, 
2. Yoldaşlık Cemi, 
3. Görgü Cemi 
4. Muhabbet Cemi, 
5. Hızır/lokma Cemi, 
6. Doğa Cemi,

Adı altında cemler yapılmalıdır. 40 erkânı/can lokması, Nikâh erkânı, Nevroz kutlaması, diğer özel günler olarak yapılmalıdır. Bayram cemi, Kerbela 12 imam cemi, baş okutma, düğün sünnet cemi vs. tamamen kaldırılmalıdır. Hangi cem erkân yapılırsa yapılsın en önemlisi, tüm cem erkânlarından “Allah Muhammed Ali, 12 imam Ehlibeyt, Kerbela, imam Hüseyin” gibi (Şii) İslami söylem ve eylemler kaldırılmalıdır. Gerisi Aleviliğe şu veya bu şekilde uyar.

Alevilikte Yeni Cem Erkânı önerisi

Yeni cem erkânı deyince, bazı Alevi canların ‘’Nerede Oooo eski Cemler”
dediğini duyar gibiyiz. Eski cemleri olduğu gibi sürdürmek artık mümkün değildir. Yaşam dünya her şey değişmiştir ve değişmektedir. Evrende değiş-
meyen tek şey doğanın diyalektiği her şey değişir yasasıdır. İnançta değişir
yol erkânda değişir. 50 yıl önce köylerde yaşayan Alevilerin %90’ı bugün büyük şehirlerde ve yurtdışında yaşamaktadır. 50 yıl önce eğitim düzeyi çok düşüktü, radyo, televizyon, internet vs. yoktu. İnsanların sosyal kültürel hayatı sonbahar kış aylarında yapılan cem muhabbetlerinden vs. oluşuyordu, dışa kapalı dar bir dünyaları vardı. Şehir koşullarında bunlar tamamen değişti, kadın erkek herkes çalışıyor, çocuklar gençler uzun yıllar okula gidiyor, birçok sanatsal kültürel olanaklar ilgi alanları var. Ve eski ocak mürşit pir rehber talip musahip vs. “Hiyerarşik”, ilişkiler artık kopmuştur, bu çağda artık bu ilişkileri sürdürmek ve o eski cemleri yapmak mümkün değildir, doğruda değildir. Eski ocakların yerini Alevi kurumlarının yönettiği Alevi akademileri almalı, yüksek eğitimli pirler yetiştirilmelidir. Bu iş eski ocakzadeyim, evladı resulüm diyenlerle vs. yürütülecek bir iş değildir. Bugünde yapılmadığını, cemlere vs. katılımın her yıl düştüğünü görüyoruz. Bunun birçok nedeni var, en önemlisi insanların bu gününe ve yarına cevap vermiyor. Bugün yapılan
cemlerde insanlara yaşamdan ve Alevilikten tamamen kopuk, birkaç hikâye
masal anlatılıp, insanlar bir soru sormadan, bir kelime konuşmadan, sazla
sözle boş ağıtlar yaktırıp, gözyaşı döktürülüp eve gönderilmektedir. Cemleri
eğitimli Pir (ana /babalar) yürütmeli, kurumları da dernek yönetimleri yönetmelidir. Yolun özünde olan “Bildiğimin a’limi bilmediğimin talibiyim” ilkesine uygun olarak, toplum içinde herhangi bir konuda eğitimi bilgisi olan kişiler posta/ kürsüye çıkıp bildiği konularında topluma kısa öz eğitim vermelidir, insanlar anlatılanlara soru sorup fikir belirtebilmelidir. Cem muhabbettir muhabbet kâmili insan olmanın okuludur. Alevi cemevleri cemleri birer okul eğitim merkezi olmalıdır. İnsanlar ceme seyir veya et yemek için gelmiyor bilgi ve sevgi almak için geliyor, gelmelidir. Cemlerde kültür, sanat, edebiyat, teorik bilgi ve her şeyden önce, insan olmayı sosyal paylaşımı, bütün kimliklerin üzerinde tutan ve yeryüzünü sevgiyle kucaklayan Aleviliğin insanlığın öz değerlerine ağırlık vermelidir. Görgü cemi dışında tüm cemler katılmak isteyenlere açık olmalıdır. Alevilik öğretisi özde çok güzel evrensel bir öğretidir, kimseden saklanacak gizlenecek yanımız yoktur, isteyenler Alevi inancı öğretisini benimseyebilmelidir, bunu da ancak gelip, görerek benimseyebilir. İn-
sanların toplumun anladığı dilde cemler yapılmalıdır, yurt dışında Alevi gençlerin çoğu anadilinden çok bulunduğu ülkenin dilini konuşup anlamaktadır, Ayrıca kapalı değil açık bir toplum olarak o ülke insanlarının da katılabileceği cemler yapılmalı, dünyada her dilden milletten Aleviler olabilmeli Cemler yürütülmelidir. Mümkün olduğunca şekilcilikten uzak durup içeriğe anlatıma önem verilmelidir.

Yeni ALEV-İ CEM ERKÂNI

ALEV-İ CEMİ AMACI:
Alevi yolu CEM erkânının genel temel amacı; Alevi öğretisini topluma an-
latmak aktarmaktır. Alevilik; vahdeti mevcut, varlığın birliği, doğanın diya-
lektiği (doğal varlığın yaşamın yasaları), diyalektik materyalist, varoluş fel-
sefesine dayalı: İnsanın kendini bilmesi, bilinçli, kâmil, A’lim insan olması.
Kendine reva görmediğini başka bir cana görmeden; Bilimi, sevgiyi, doğa-
yı, rızalıkla eşit paylaşımı kendine rehber edinerek ve hava ateş suyu top-
rağı doğal yaşam çevremizi koruyarak, var olan TÜM canlılara saygı duya-
rak, birey CAN ve toplum olarak; hak adalet eşitlik rızalıkla sorunları çö-
zerek, haksızlıklara gericiliğe karşı direnerek, ezmeden ezilmeden dünya-
da barış içinde kardeşçe insanca mutlu huzur içinde yaşamak. Alevilik
bunları kendisine AMAÇ YOL edinmiş, kadim felsefi bir yaşam öğretisi ve
biçimidir. Bu aynı zamanda Aleviliğin ve Alevi Cem erkânının, 12 hizmetin
temel amacıdır. ((Bu yeni cem erkânı, mümkün olduğunca İslami dini milliyetçi unsurlardan arındırılmış. Fakat Cemin Alevi yolunun toplumsal sürekliliğini birliğini korumak açısında Cem’in geleneksel yapısına uygun bir şekilde hazırlanmıştır. Daha açık sade çağdaş içerikli cemler yapılmasının önünde bir engel değildir. Tam tersi ne kadar şekilcilikten uzak, öz bilgi vermeye, insanları birbirinden hoşnut razı mutlu etmeye yönelik çağdaş Cemler olursa o kadar güzel olur..))

PİR’ler ve 12 hizmetin belirlenmesi
Her Alevi Derneği (AKM) Cemevi, Alevi mahalle veya köyü, 4 yılda bir (ve-
ya ihtiyaç oldukça) toplanıp, bölgede cem erkânı yürütecek 12 hizmet sa-
hiplerini seçer. Önce, özel eğitim almış diplomalı (onaylı) Pirler arasından (ana dede) (kadın erkek) 2 Pir seçilir.
(Diplomalı pir yoksa canlar arasında, bilgi birikimi ehli ve saygınlığı olan bir kadın ve erkek 2 Pir seçilir)
Ardından diğer 11 hizmet sahipleri toplum arasından seçilir. (12 hizmet
sahipleri birbirine küskün dargın vs. olmamalıdır.)

CEM Düzenleyen Kurum ……………………. AKM Cemevi.

Cem Yeri tarihi Saati.
Yer : ………………………….
Tarih : ……………………..
Saat : ………………………..

NE CEMİ?
İstek ve ihtiyaç üzere hangi cem yapılacağına karar verilir ona göre toplu-
ma haber verilir ona göre erkân yürütülür. (Normal yılda aşağıdaki 5 alan-
da cemler yapılır.)
1 Öğreti Cemi, (Çocuk, gençlere Aleviliği öğrenmek isteyenlere yönelik)
2 Yoldaşlık Cemi, (İkrar ve musahiplik cemi)
3 Görgü Cemi, (Yıllık görgü cemi)
3 Muhabbet Cemi, (Birlik Abdal Musa güncel eğitim anma vs. cemleri)
4 Hızır lokma Cemi, (Hızır orucu aşure)
5 Doğa Cemi, (Hıdırellez)

Ceme Katılım /Duyuru
Cemlere normalde birbirini yakından tanıyan, bir Alevi derneğine, toplu-
muna üye olan ve onların misafiri canlar katılabilir. (Görgü cemleri dışın-
daki cemlere bilmek öğrenmek isteyen canlar misafir olarak katılıp izleye-
bilir.)
(Alevi Cemlerine katılacak olanlar, varsa küskün dargın olduğu canlarla
barışmayı kabul etmelidir.)

Yol düşkünü olanlar düşkünlükleri kaldırılmadan ceme alınmaz.
Haberci (Peyik) Cemi canlara/üyelere haber verir.
Ceme yetişkin ve çocuk, yaklaşık …….. kişi katılacağı tahmin ediliyor yak-
laşık sayı belirlenir.

12 hizmet Sahipleri ve cemde gerekli eşyalar
12 hizmet sahiplerinin isimi altta yazılıdır. (Herhangi bir sebepten dolayı
ceme katılamayan hizmetçinin yerine, Pir/ler bir başkasını belirler.) Cem-
lerde kullanılacak eşyalar cemevi/dernek lokalinde sürekli hazır bulundurulur. (Malzemelerin tam olup olmadığından Rehber kontrol eder.)

  1. PİR’ler : Ana: ……………………. Dede: …………………….
    Ses cihazı, mikrofon ve mendil, içecek su, bardak, üstü kırmızı örtülü al-
    çak/sehpa.
  2. REHBER: …………………….
    12 kuşak (120 cm. kımızı bant bel kuşağı) 12 hizmet isim listesi
    1×1 m2 dokuma veya beyaz kumaş örtü veya post (deri postu). (Post
    hizmetini rehber yapar.)
  3. ZAKİRLER: ……………….. …………………… ………………………
    Ses düzeni, 3 mikrofon, saz. (Salon büyükse müzik aleti kablolu, kablosuz mikrofonlar, diğer kablolar, mikrofon ayağı, nota tutacağı vs.)
  4. SEMAH / lar (pervane) ………. …………… …………. ……………….
    Semaha, ceme katılan canlar gönüllü kalkar, özel bir elbise veya başörtüsü vs. gerekmez. Yerde halı vs. varsa ayakkabısız dönülür. (Eğitim ve tanıtım amaçlı cemlerde, gençlerden semah ekibi olabilir o zaman, özel/yerel semah/folklorik elbise giyilebilir.)
  5. GÖZCÜ: …………………….
    Asâ 1,5 metre uzunluğunda ince kuru kamış çubuk başına kırmızı bir gül veya karanfil takılır. (Ve salon büyükse meydan mikrofonu)
  6. İZNİKCİ: Kadın: ……………………. Erkek: …………………….
    Varsa antik, ibrik ve leğen (yoksa cam sürahi leğen) su ve havlu.
  7. SAKİ/Saka : ……………………. …………………….
    3 Cam sürahi, Su, Meyve suyu, Kırmızı Şarap, dem ve yeterince küçük
    cam/plastik bardak, 3 tepsi.
  8. FERAŞ /Süpürgeci: ……………………. ………… ………….
    Doğal bitkilerden yapılmış bir süpürge
  9. LOKMACI: …………………….
    1-2 tepsi tadımlık lokma (doğramış meyve veya et) xxx diş çöpü (tadımlık yiyeceklere takmak için) (Yemek lokma verenlerin katkı sunanların listesi.)
  10. ÇERACI/delilci: …………………….
    Hava ateş su toprak ve canlıları temsilen (1) 5 büyük kalın mum (değişik renklerde olabilir) bir tepsi, uzun çakmak.
  11. BEKÇİ /Kapıcı: …………………….
    Ceme gelenleri karşılar hoş geldiniz der. Güvenliği sağlar. Elbise asacağı. (Yerde temiz halı vs. varsa, cemde dara kalkanlar veya hizmet verenler meydana ayakkabısız çıkar. Ayakkabılarını sandalyelerinin altına koyabilirler.)
  12. PEYİK/Haberci: …………………….
    12 hizmet isim listesi, cem sıralaması liste. (Cem duyurusu)
    (cemde de gözcü ile birlikte hizmetlerin sırasıyla yapılmasına PİR’lere yardımcı olur, iç dış iletişim haberleşmeyi sağlar.)
  13. Cem salon düzeni 12 hizmet cem hazırlığı

1 . Cem salon düzeni 12 hizmet cem hazırlığı

12 Hizmet sahipleri, Cem salonunu kontrol eder, Cem için gerekli olan
araç ve gereçleri tamamlarlar.
Peyik Canları belirlenen gün ve yerde (15 gün) önceden canlara Cemin
olacağı yeri günü saati haber verir.
Cemevi cem salonu mümkünse herkesin herkesi görebileceği şekilde amfi
tiyatro seklinde olmalıdır. Cem salonu düz ise, herkesin meydanı görebil-
mesi için, sandalyeler kaydırılarak dizilir veya 12 hizmetin yürütüleceği
meydan yerden 30 cm yüksekte olmalıdır.
Yoksa var olan salonda/mekânda cem yapılır. Cemlerde salon gösteriş vs.
önemli değil verilen mesajların alınması, canların cemal cemale olması
önemlidir.
Sandalye/sedir: Cemevi veya cem düzenlenecek olan salonda. Katılacak
tahmini xxx kişi sayısına göre, yarım daire şeklinde sandalye (veya 30-40
cm yüksekliğinde sedir/minder) olmalıdır. (İnsanlar yerlerde sürünmemeli-
dir rahat oturabilmelidir.)
Ortalık temiz olmalıdır, cemle ilgisi olmayan gereksiz ve dikkat çekici şey-
ler salonda bulunmamalıdır.
Duvarlarda resim sembol: Duvarlara sadece, az öz Alevilikle ilgili genel,
HBV, Pir Sultan, Alevi yolunda bedel ödemiş pirlerin aşıkların, Sivas şehit-
leri doğa turna vb. birkaç resim olabilir.
(12 imam Ali, Atatürk, bayrak vs. İslami ve ırkçı milliyetçi ve Alevilikle ilğisi
olmayan resimler, yazılar asılmaz.)
Meydan: 12 hizmetin yürütüleceği meydan, Yaklaşık 4 metre çapında bir meydan boş bırakılır, 4×4 m2 halı veya kırmızı halıfleks serilebilir. 12 hiz-
metin oturacağı yere yarım daire şeklimde 12 sandalye /sedir ortasında
Pirlerin ve Zakirleri oturacağı yere 1-2 koltuk konulabilir.
Salon düzeni: Diğer sandalyeler bunların etrafına yine daire seklinde (orta
ve 2 yandan acil çıkış giriş yolu bırakılarak) dizili olmalıdır.
Cemden sonra yemek yenilecekse mümkünse ayrı bir salonda yenilir.
Yoksa ara verilir, masa, tabak kaşık, mendil, bardak mum çiçek vs. dizilir
yemek orada yenilir. Cem düzeninden meydancı/süpürgeci sorumludur.
Cemde tadımlık lokma dışında, yemek yenilecekse, mutfak alışveriş vs. bu
hizmetlerden Lokmacı sorumludur, gönüllü canlar yardımcı olur. (Bir alış-
veriş ve görevliler listesi yapılmalıdır.)
Cem salonu düzeni tüm hazırlıklar tamam olunca 12 hizmet sahipleri
meydanda dara dururu. REHBER veya Pirlerden biri hizmet Gülbengi ve-
rir:

NOT: Bu erkânname önerisinde sunulan gülbenk ve tercümanlar deyişler
örnektir, Alevi pirleri, zakirleri ve canlar, “Dini İslami unsur içermeyen” yol
erkâna, konu ve ortama uyan her türlü gülbengi, tercümanı deyişi okumak-
ta reyine hür, özgürdür.

G1 – 12 hizmete cem hazır gülbengi:

B’ismi Şah, Ya Hak, Yol erkânımız yürüye,
Birliğimiz diriliğimiz daim ola,
Muratlarımız hasıl ola, meydanımız temiz ola,
Halımız hal Darımız Mansur darı ola.
Tutuğumuz ileri gide, Hızır yardımcımız ola,
HAK cümlemizi darından didarından katarından
Bilimden sevgiden adaletten ayırmaya,
Eksiğimizi gönül rızalığı ile yol erenleri tamamlaya,
Hak dilde dileklerinizi gönülde muratlarımızı vere,
Dil bizden nefes hünkarı Pirden ola,
Hü gerçeğin demine.

12 hizmet sahipleri yerini alır, kapı açılır.

2 . CANLAR Talipler (Ceme katılanlar ve Ceme giriş)

Canların Pirlerin, Cemevine giriş; Canlar ve Pirler uzak bölgelerden gelebi-
lir, dolayısı ile canların toplanması biraz zaman alabilir. Bu durumda Reh-
ber posta oturup gelen canları karşılar.
Canlar, Cemevine girerken; ‘’Cümle canlara aşk ola” diye içeri girip, be-
raberinde getirdikleri lokmaları ile dara durup Rehber den gülbenk alırlar.
Sonra eşleri ile birlikte yerlerine otururlar. Giyim kuşam. Ceme katılan canlar/ günlük rahat temiz elbiseleri, (fazla makyaj kullanmadan ve) göze batacak gösterişe girecek herhangi bir takı vs. takmadan Ceme gelirler. (Kadınların başlarını bağlayıp erkeklerden ayrı “haremlik selamlık” oturmaları yol erkâna uygun değildir.)
Lokma/Rızalık: Herkes evlerinden üstü kapalı (yemek, tatlı, kuruyemiş,
meyve, börek çörek, vs.) gönlünden kopan lokma getirir veya ortak lokma-
ya maddi katkıda bulunur.

Küçük çocuklar: Cemde fazla “gürültü” yapmadan oturup dinleyebilecek
çocuklar ceme getirilebilir. Yoksa canların o gün için bir bakıcı bulmaları
tavsiye edilir. Veya cemevinde başka bir salonda Çocuklar için özel prog-
ram yapılabilir.
DAR: Herkes (talipler) cem salonuna geldiğinde, getirdikleri üstü kapalı
lokmalarla birlikte, GÖZCÜ ile beraber meydana gelip; (Baş hafif yana
eğik, ayakuçları bitişik, sol elde lokma veya yanda, sağ el kalp üzerinde
dara dururular.) Rehber (veya pirlerden biri) ceme gelen (tek veya grup
olarak) dara duran canlara, hoş geldiğiniz, gülbengi verir.

3 . REHBERİN Canlara Ceme hoş geldiniz gülbengi.

Rehber Yol gösterici, Pir yardımcısıdır. PİR postunun yanına oturur. (Reh-
berin elinde 12 hizmet sahiplerinin görevlilerin isimi ve cem sıralaması ya-
zılı olarak bulunur.) Ceme lokmaları ile gelip gözcü ile birlikte dara duran
canlara taliplere, Ceme hoş geldiniz gülbengi verir.

G2 REHBER Ceme hoş geldiniz gülbengi:
B’ismi Şah. Ya hak.
Hoş geldiniz, sefa getirdiniz canlar.
HAK sizleri geldiğiniz, yoldan
Durduğunuz dardan,
Verdiğiniz ikrardan ayırmaya.
HAK dilde dileklerinizi gönülde muratlarınızı vere.
Yüzünüz ak, özünüz pak, ömrünüz uzun ola,
Yuvanız şen, kazancınız bol ola.
Getirdiğiniz rıza lokmaları Hızır lokması ola.
Birimiz Kırkımız, Kırkımız birimiz için
Cemimiz 40’lar cemi ola.
Darımız Enel HAK Mansur darı.
Yolumuz bilim insanlık yolu ola.
Cümle Canlar Yaren yoldaşınız ola.
Dil bizden, nefes Hünkârı Pirden ola,
Hü gerçeğin demine.
Dar gören didar göre. Canlar sefasına ere

(Gülbenkten sonra talipler kendi ellerine niyaza edip, getirdikleri lokmaları
görevliye teslim edip, eşleri ile yan yana yerlerine otururlar.)

4. ZAKİLER / Âşıklar

Canlar cemevinde toplanana kadar aralarda, hizmetlerden önce veya sonra Cemle ilgili deyişler söylerler. ((Sazın bağlamanın Alevi yol erkânında, öğretimizin topluma aktarılmasında önemli bir yeri vardır, bazen bir dörtlükle bir kitaba sığmayacak bilgi aktarılabilir. Zakir’ler sazın perdesini öpüp başına koyarak “niyaz ederek” çalıp söylemeye başlar))

ZAKİRLER Nefes.
Ela gözlü pirim geldi
Duyan gelsin iste meydan
Dört kapıyı, 40 makamı
Bilen gelsin iste meydan

ZAKİRLER Nefes.
Ne ararsın baba derviş
Dervişlerde dem bulunur
Bekle pirin eşiğini
Derdine derman bulunur

ZAKİRLER Nefes.
Cahil bildiğinden hiç geri kalmaz
Bin nasihat etsen bir pula almaz
Kişinin ettiği yanına kalmaz
Herkes ettiğini bulsa gerektir

5 . PİR’lerin Ceme Girişi.

PiR’ler; canlardan cemi yönetmek için /destur rızalık alıp, postlarına otu-
rurlar. Cemileri mutlaka 1 kadın 1 erkek 2 pir yönetir. Birinden biri yoksa
yerine toplum içinde olgun, saygın, yol erkânı az çok bilen, gülbenk oku-
yabilecek kadın/erkek oturur. Pirler gülbenk ve konuşmalarını mümkün ol-
duğunda aralarında sırayla eşit paylaşarak yaparlar.
PİR’lerin Ceme Girişi. Canlar cemevinde toplanınca, Pirlere haber verilir.
Pir’ler içeri girerken:

GÖZCÜ: “Gerçeğe hü, erenler pirlerimiz geliyor.” der.

Gözcü ayağa kalkın diye canlara işaret eder, canlar ayağa kalkar.
Pirler Meydana post makamı önüne gelip.

PIR’ler: “Hü erenler! Yolunuz bilim sevgi yolu, Ceminiz Kırklar cemi,
Darınız Mansur darı ola. Hak saklaya Hızır bekleye…” der.
Ben xxxx ocağından / veya xxxxx kurumundan yetkili Ana xxxxxxx
(adını söyler).
Yanımda eş primiz.
Bende xxxx ocağından / veya xxxxx kurumundan yetkili Dede
xxxxxxx … (adını söyler).

PİR/LER; Değerli Canlar Alevilik yolu rızalık yoludur.
Yolumuz gereği, bizlerin bu cemi erkânı yürütmesi için bize rızalık
vermeniz gerek.
PİR-Ana: Hepiniz dilli başlısınız.
Bu cem erkânı yürütmek için bize rızalık veriyor musunuz?
Bile gelin, dile gelin, (bekler)
Bu erkânı yürütmek için bize Rızalık veriyor musunuz, razımınsınız?

CANLAR: “Veriyoruz,” “Razıyız” derlerse.
PİR: “Hakta sizden razı olsun” der.

Pirler: birbirlerinin omuzuna ve post makamlarına niyaz edip yerlerine oturur.

PİR: “Dâr çeken didar göre Erenler sefasına ere…” der, ayakta darda
olan canlarda yerlerine otururlar.

Erenler cemine her can giremez
Edep ile erkân yol olmayınca
Her Kamberim diyen Kamber olamaz (dost)
Şah’ın Kanber’ine kul olmayınca

6 . PIR’lerin kısa açıklaması.

PIR’ler, kısaca kendilerini tanıtıp, o gün yapılacak cem hakkında kısa bir
açıklamada bulunur. Ve cem başlamadan önce, cem erenlerinin birbiri ile
rızalık ve gönül birliğini sağlar.

PİR’lerden kısa açıklama örnek;
Değerli canlar, bugün buraya xxx cemi için toplanmış bulunuyoruz.
Değerli canlar İnsan olarak hepimiz hayatta kalıp insanca mutlu yaşaya-
bilmek için günlük yaşam mücadelesi içinde, çözülmesi gereken birçok so-
runla Ve niye varız nereden geldik nereye gideceğiz ne olacağız gibi ev-
rensel sorularla karşı karşıya kalırız.
Semavi Dinler tüm bu günlük sorun ve evrensel soruları çözdüklerini söy-
lerler. Her şeyi yoktan var eden İlahi bir Allah, onun bir kitabı Kuran ve elçisi, Peygamber var. Allah herkesin kaderini önceden yazmış, böyle, böyle
söylemiş. Bunlara kayıtsız şartsız sorgusuz, inanır uyar uygularsan tüm
dünyevi sorunlar, sorular çözülür burada mutlu yaşarsın. Ölünce de öbür
dünyada cennete gider sayısız huri kızlarla ebediyen cennete mutlu ya-
şarsın. İnanıp uygulamazsan bu dünyada da, öbür dünyada ebediyen ce-
hennem ateşinde yanarsın.
Alevilik böylesi bir yaratıcı Allah vs. anlayışı kabul eden bir DİN değildir.
(Bizim cemlerimizde darına durduğumuz, pirlerimiz bugüne kadar bu tür
DİN Allah anlayışlarını reddettiği için katledilmiştir).

Alevilik bilimi sevgiyi canı doğayı hak adaleti, var olanı paylaşmayı savu-
nan, sorarak sorgulayarak bilerek seven inanan. Bilimden gidilmeyen yo-
lun sonu karanlık diyen, felsefi bir inanç öğretisidir. Biz bütün sorunları ve
soruları bilimle sevgiyle çözeriz.
Alevilikte “vahdeti mevcut” varlığın birliği, anlayışı vardır. Âlemde var olan
her şey ve bizler ebedi varlığın HAKKIN birer parçalarıyız. Onun için cem-
lerimizde DARINA durduğumuz Pirlerimiz Enel-HAK demiştir. Yoktan hiç-
bir şey var olmaz var olan ebedi yok edilemez. Her şey hava ateş su top-
rak evrimleşerek gelişerek devri daim ebedi varlığını sürdürür.
Adına bugün Alevi, Bektaşi, Kızılbaş, Re-Hak, hak yolu değimiz, ışığı ay-
dınlanmayı, olgun kâmili bilinçli insan olmayı yol edinmiş olan Alevilik; 10
binlerce yıldır Anadolu/Mezopotamya’da, çeşitli isimler altında varlığını
sürdürerek, günümüze gelmiştir. Alevilik Ortadoğu’ya 1400 yıldır hâkim
olan İslami dininin baskı ve özelikle de 500 yıldır Şii İslami asimilasyonuna
maruz kalmıştır. Artık bu İslami dini, asimilasyon unsurlarını, yol erkânı-
mızdan çıkardık. Aleviliğin güzel evrensel olan öz değer ve geleneklerini
koruyup, Cemlerimizi artık özüne uygun, bugün ve yarınlarımıza ışık tuta-
cak çağdaş bir şekilde yürüteceğiz. Alevilikte bu yeni Cem erkânı bazı,
özelikle yaşlı kuşak canlarımıza yabancı gelebilir. Fakat ancak bu şekilde
Aleviliği öz değerlerini koruyup binlerce yıl yaşamasını sağlayabiliriz.
Muhabbet kâmili insan olmanın okuludur. Muhabbet (ve öğreti) cemleri-
mizde bu konuları soru ve sorunlarımızı ele alıp toplumumuzu bilinçlendi-
rip, bilerek severek bu yolda birlikte yürüyeceğiz.

Eş Pirde kısaca kendini tanıtıp cemle ilgili kısa bir açıklama yapar.

Açığım yok kapalım yok dünyada.
Ne ise ahvalim görsünler beni.
Hiç kimseye vebalim yok dünyada.
İster sevip ister dövsünler beni.

7 . Rızalık alma gönül birleme

PİR: Şimdi cem erkânımıza başlamadan önce; birbirimizden rızalık
alıp, gönüllerimizi birleyelim.

Edep erkân, Gerçeğe Hü.
Erenler canlar, bu meydanda bu erkânda,
Aramızda birbirleriyle küskün dargın, istekli olan varsa;
Birbirine varsın gönlünü alsın, yoksa meydana gelsin.
Yediden yetmişe cümle cem erenleri.
Birbirimizden hoşnut ve razı mıyız? (Bekler 3 defa tekrarlar)

İstekli olan varsa meydana dara durup istediğini dile getiriri. Şikâyet edilen
canlar da dara çağrılır. Müşküller gönül rızalığı ile çözülür. (Müşkül çözü-
lemiyorsa her ikisi de dışarı çıkarılır.)

G3 PİR Ceme hoş geldiniz gülbengi:
“Edep erkân marifete hü”; tüm canlar ayağa kalkar darda durur.
“Cemi cümle canlar Birbirimizden hoşnut ve razı mıyız?”
“Razıyız.”
“Cemi cümle canlar Birbirimizden hoşnut ve razı mıyız?”

  • Razıyız.”
    “Cemi cümle canlar Birbirimizden hoşnut ve razı mıyız?”
  • “Razıyız.”

Hak erenler de cümlemizden razı olsun.
Aşığa şan dervişe nişan.
(Herkes sol ve sağ yanındakinin omuzuna
elini koyarak, niyazlaşsın.)

PİR: B’ismi-Şah, Ya hak,
Hak erenler durduğunuz dardan gördüğünüz didardan mahrum eylemeye.
Eksiğimizi tamam birlik ve beraberliğimizi daim eyleye.
Dil bizden nefes hünkârı pirden ola.
Hü gerçeğin demine.
“Dâr çeken didar göre erenler sefasına ere…”
Erenler rızalık aldık verdik gönüllerimizi birledik.
Gelsin 12 hizmet sahipleri hizmetini eylesin.

Pir: Zakirlere destur verir.

8 . 12 Hizmet Sahipleri deyişle meydana çağrılır

Zakirler; sazlarına niyaz edip, 12 Hizmet sahiplerini çağıran deyişi çalıp söyler. Adı okunan hizmet sahibi meydana gelir. Kendi eline niyaz edip, sırada dara durur.

2 Hizmet nefesi

Hak’tan bize nida geldi
Canlar size beyan olsun
Şah’dan bize name geldi
Pirler size haber olsun

Hak canlara nazar eder
Dört kapıdan (nesneden) âdem dizer.
Kalleş gelmiş cemi bozar
Gözcü sana haber olsun

Talipler dururlar dara
Yolsuzu sürerler zindana
Meydanımız temiz ola
Süpürgeciye haber olsun

Post serile Meydana
Şükrederiz doğa anaya
Her işimiz Rızalıkla ola
Rehber sana haber olsun.

Hü diyelim marifete
Kulak verelim hakikat
Canlar su gibi duru ola
İznikçiye haber olsun

Talip yolu yakın ister
Cahillerden sakin ister
Delil yanmaz yağın ister
Çerağcıya haber olsun

Gel varalım ulu divana
Rızalık sunalım erkâna
Destur verildi lokmaya
Lokmacıya haber olsun

Hak sırını, beyan eyler
Gerçekler demini söyler
Canlar gelir mürvet diler
Peyik sana haber olsun

Yola giden kardeş bacıdır
Kırklar güruhu Nacidir
Cem kilidi kapıcıdır
Kapıcıya haber olsun

Âşıkların zikri saz ile
Deyiş okur avaz ile
Canlar cana niyaz ile
Zakirlere haber olsun

Bu yola giden haslar hası
Silinsin gönüllerin pası
Doldur ver engür tası
Sakkacıya haber olsun

Şah Hatayım var olalı
Can canana yar olalı
Hak’tan bize yol kalalı
Semahcıya (Pervaneye) haber olsun

9 . 12 hizmet kuşağı ve gülbengi.

12 Hizmet sahipleri meydanda yay şeklinde dâr’a durur, Pir, topluca 12 hizmet gülbengi verir:
PIR “Cem erenleri 12 hizmet sahibi bu canlar bu hizmete layık mı bu
hoşnut razımısınız?”. Diye sorar.
CANLAR “Biz razıyız Hak da razı olsun.” Derlerse.

Rehber Pir’ler ile niyazlaşır beline hizmet kuşağı bağlar. Rehber sırada du-
ran 12 hizmet sahiplerinden birine kuşak bağlar diğerleri de birbirinin beli-
ne kuşaklarını bağlayıp niyazlaşıp dara dururlar.

G4 12 Hizmet gülbengi.
B’ismi Şah, Ya Hak, Ya Hızır.
12 ay, 12 burç, 12 makam 12 hizmet hakkı için,
Devri daim geldiğiniz yolda, Durduğunuz darda,
Yürüttüğünüz erkânda hizmetleriniz kabul ola.
Muratlarınız hâsıl ola! Yüzünüz ak, gönlünüz pak ola.
Hizmetleriniz Hak ve halkın birliği için ola!
Sizler bizlerin birliği, iriliği ve diriliği için hizmet ediyorsunuz;
Hak erenler de sizleri kazadan, beladan, kötülüklerden koruya!
Yolunuzu yolsuza, pirsize, uğursuza uğratmaya!
İşinizi kolay eyleye! Emekleriniz boşa gitmeye!
Rehberimiz HAK ola! Yardımcımız HALK ola, Hızır yoldaşımız ola.
Destur Yürüyenin işi yürüye! Canlar hizmetine vara!
Dil bizden, nefes Pir’den ola! Hü Gerçeğin demine. Aşk ile!

Hizmet sahipleri ellerine/meydana niyaz edip hizmetlerinin başına giderler.

10 . Süpürgeci / Meydancı / Ferraş

Süpürge(car) çalınır, hizmet Gülbengi verilir.
Gözcü: Hü erenler Süpürge hizmeti geliyor. (1 kadın 1 erkek ) meydana
gelip, 5 adım atarak, meydana süpürge çalar:

T1 = Süpürge Tercümanı:
Ak ola, , pak ola, , arı ola, , duru ola,
Cem erenlerinin gül cemaline aşk ola.

Sonra süpürge koltukları altında dara durup, şu tercümanı okurlar.

B’ismi Şah
Güruhu Naciyeden geldik,
Kırklar meydanını, sildik süpürdük.
Meydanımız temiz ola,
Erkânımız temiz ola,
Yolumuz temiz ola,
Yuvamız temiz ola,
Doğamız temiz ola,
Dünyamız temiz ola,
Düşüncemiz temiz ola, 
Özümüz temiz ola,
Bilimle sevgiyle dola.
Pirler a’limler hızır yardımcı ola.
Hü dost

G5 = PİR Süpürge gülbengi.
B’ismi Şah, Ya HAK, ya Hızır.
Hak erenler aklık ile paklık ile el emeği gönül nuru ile
Cümle canları beraber aydınlık eyleye.
Car çalan ellere, dar çeken dizlere,
Hak diyen, gerçeği söyleyen dillere,
Ağrı, acı zeval, kötülük vermeye.
Hızır yoldaşın, Kadıncık Ana haldaşın ola.
Yolun aydınlık, meydanınız pak ola.
Erenler ceminde muhabbetiniz daim ola.
Dil bizden, nutuk Hünkâr’dan ola.
Hü gerçeğin demine.

Gülbenkten sonra hizmet sahipleri niyazlarını edip yerlerine geçerler.

11 – Meydan postu (Meydancı / Veya rehber)

Meydan Postu serilir, Meydancı Rehber / (gözcü ile) 4 köşesinden katlı
meydan postunu kollarının üzerine alıp “Hü erenler! Post hizmeti geli-
yor…”
diye üç adım atarak meydanın ortasına gelip, yere diz üstü oturup,
“Desturu Pir” deyip: Postu 4 köşesini birer birer açıp, her köşesine ve en
son ortasına niyaz ederek sererek tercümanını okur, ayağa kalkıp Pirden
gülbangini alır, posta niyaz edip yerine oturur.

T2 = Post tercümanı
“Desturu Pir!
Hava aşkına
Ateş Aşkına
Su Aşkına
Toprak aşkına
Hak Hakikatin
Cemi Cümle canlıların gül cemaline aşk ola.

G6 PİR Meydan postu Gülbengi
B’ismi Şah Ya hak.
Bu post 3'lerin 5'lerin 7'lerin 40'ların,
72 millete aynı nazarla bakan
Kendine reva görmediğini başkasına görmeyen 
Zalimin zulmüne boyun eğmeyen  
Direnen Derisi yüzülen Nesimilerin potudur. 

Bu post masumların mazlumların
Haksızlığa başkaldıran,
Enel hak darında, insanlık yoluna serini veren
Hallacı Mansurların postudur. 

Özünüzü sözünüzü bir eyleyin.
Ol söz vermeyin, deriniz yüzülse de
Doğru bildiğinizden dönmeyin.
Hizmetleriniz kabul muratlarınız hâsıl ola
Hak dilde dileğinizi gönülde muradınızı vere.
Cem birliğine, Bilimin sevginin keremine,
Hü gerçeğin demine.

Meydan Post Nefesi

Canım erenlere kurban
Serim meydanda, meydanda
İkrarım ezelden kaim
Canım meydanda, meydanda

Yanarım yoktur dumanım
Gönlümde yoktur gumanım
Al malım bağışla canım
Varım meydanda, meydanda

Kellem koltuğuma aldım
Kan ettim kapına geldim
Ettiğime pişman oldum
Darım meydanda, meydanda

Cahil rakiplerden kaçın
Tartıp ölçüp, bir kez biçin
Ben bülbülüm bir gül için
Zarım meydanda, meydanda

Gerçek olan olur gani
Gani olan olur veli
Nesimi’yem yüzün beni
Derim meydanda, meydanda

(Meydan postu Cemlerde hizmetlerin yürütülmesi semah, dara durma vs.
açısında bir çekim makam noktasıdır. Bu nokta sembolik olarak, derisi yü-
zülen Nesimi pirimiz adına bir post veya 72 cm büyüklüğünde bir dokuma
çul veya doğal motiflerle işlenmiş kalın bir bez, deri post olabilir. (Postu
kimse çiğneyemez ve posta arkasını dönmez.)

12. Çerağ / delilin uyandırılması.

Çerağcı “delil” tercümanı okuyup delili (mum) uyandırır. Pirden hizmet gül-
bangini alır. Delil Alevilikte tüm varlığı devri daim ettiren “şahı merdan”
enerjik güç ve aynı zamanda bilim ve aydınlanmanın, kâmili insan olmanın
hakkın hakikatin sembolüdür. Yoktan hiçbir şey var olmaz, Var olanda yok
edilemez. Her şey devri daim eder. Bu nedenle delil yakmak söndürmek
değil, delili uyandırmak ve dinlendirmek “Sır etmek” denilir. Delil uyarılmadan hiçbir cem yürütülmez. Cemlerde varlığın, 5 ana unsurun, hava ateş su toprak ve canlılar temsilen, 4 kapıda can, 5 unsur aşkına 5 mum/delil uyandırılır. (Veya varlığın birliği aşkına 1 tek mum delil uyarılır.) Uyarılan delil mumun; üstü hava/yel, ışık alevi ateş, eriyen yeri su, gövdesi toprak cevheri, delili uyaran el 5 parmak, el emek hakkın kudret elini temsil eder.

Pir; “Delilimizi uyaralım” der.
Çerağcı (gözcü ile birlikte), elinde bir tepside 5 mum ile 5 adım atarak;

T3 = Delil Tercümanı:
Hü Nefsi Şerrini atıp, şerlerden kurtulan, HAVA ehli, Şeri-At erenleri.
Hü Bilim sevgi ile kadim bu yana aşk ATEŞ’ine yanan TariKat erenleri.
Hü Girdiği her boşluğu doldurup, dengede duran SU Marifet erenleri.
Hü Enel HAK Geçelerin DEM’ine Turap olan TOPRAK HakiKat erenleri.
Hü Cemehli cevher, börtü böcek, can canan, Hakkın kudret EL’i aşkına.

Meydan postunun yanına diz çöküp, Çerağı koyup bir çakmakla teker te-
ker uyandırır.

“İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır,
Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu” 
Uyansın çerağımız bilim sevgi barış adalet için
Uyansın çerağımız sömürüsüz savaşsız bir dünya için.
Uyansın çerağımız yanan yakılan canlarımız için
Uyansın çerağımız eşitlik özgürlük kardeşlik için
Uyansın çerağımız aydınlık gelecek güzel günler için
Çeragı Ruşen
Gezen dervişan
zuhru insan
Hikmeti piran
Piri Qrosan
Şahı Merdan
Şad olsun meydan.

Çeragın sağ soluna niyaz edip ayağa kalkar.


G7 PİR Delil Gülbengi
B’ismi şah, ya Kak.
Aksamlar hayrola hayırlar fet ola, şerler defola.
Karanlıklar mat ola, Canlar abat ola. Gönüller şad ola.
Bilim yolumuz aydınlata.
Yanan ocaklarımız sönmeye.
Gül yüzleriniz karanlık görmeye
Hak kimseye evlat acısı vermeye.
Birliğimiz dirliğimiz daim ola.
Delilimiz insanlık yolunu aydınlata.
Hizmetlerimiz Hak defterine kayıt ola!
Hak erenle dilde dileklerinizi
Gönülde muratlarınızı vere.
Hü gerçeklerin demine.

Zakirler Delil Nefesi

Kudret kandilinde küllü varında
Ol Hüda Şahı-Ra yaktı delili
Kırklar meclisinde ulu divanda
Kırklar bir olup yaktı delili

Yaktılar delili nur doldu meydan
Okundu deyişler, al ilim irfan
Arınsın gönüller kalmasın güman
Âşıklar sadıklar yaktı delili

Delilin Işkıyla erkân kurdular
Sorgular sordular, görgü gördüler
Semaha kalkıp Hakka vardılar
Turnayı anka yakıtı delili

Talip olan bilim yoluna girmeli
Ehli Hava Ateş Su Turap olmalı
Hakkı özde bilip şule vermeli
Kudret Ana yaktı delili

Erenler bu yolda oldular delil
Evvel özün tanı kendi kendin bil
Delile gidilen yol karanlık değil
Hacem Beştaş yaktı delili

Deliler yanar meydan aydınlanır
Çekilir gülbenkler cem birlenir
Erkânın sonunda delil sırlanır
A’li mi Evliya yaktı delili.

“Yaktı delili” nakaratı ikinci söyleyişte “Kurdu bu yolu” ve üçüncü söyleyişte “Kabul eylesin” denilerek üç defa söylenmektedir.

Pir darda durmakta olan çerağcıya ve deyiş söyleyen Zakirlere (Zakir dara
kalkar sazına niyaz eder)

G8 PİR Zakirlere Gülbengi
Desturu Pir, B’ismi Şah, ya hak.
Teliniz gül, diliniz bülbül ola.
Nefesleriniz hak nefesi ola.
Elinde sazın üç tel bir tahta,
Boyun eğmedi ne taca ne tahta.
Nesimi Yunus Pir Sultanların.
Adını andığınız âşıkların sadıkların
Himmeti üzerinizde hazır ne nazır ola.
Hizmetiniz kabul ola, muratlarınız hasıl ola.
Hak dilde dileğini, gönülde muradını vere.
Dil bizden, nefes pirden ola,
Hü geçeğin demine.

13 . İznikçi / Tezekar Temizlikçi (El Suyu)

Tezekâr (ibriktar) El suyu hizmeti. Bir kadın ve erkek hizmet sahipleri, ön-
ce erkek, kadının eline birkaç damla su döker ve siler, ardından kadın er-
keğin ve ikisi sembolik olarak sırada oturan 12 kişinin eline birkaç damla
su döküp havlu ile silerler. Dara durup pirden, hizmet dualarını alırlar.
Bir doğa inanç öğretisi olan Alevilikte, canlıların varlık ve yaşamını sürdü-
rebilmesi için zorunlu olan, 4 ana unsurdan biri olan SU kuşanır. Havamızı
Suyumuzu toprağımızı temiz tutmalıyız ki canlılar sağlıklı yaşayıp gelişe-
bilsin. Su Alevilikte 3’cü marifet kapısının sembolüdür. Suyun marifetlerin-
den birsi, girdiği her boşluğu doldurup dengede durmasıdır. Arifler su gibi
hem arı hem arıtıcıdır, girdikleri her gönlü doldurur tam eder. Bir şişenin
içine pislik doldur ağzını kapat deryaya at, bin yıl çalkalansa içi yine pistir.
Su kutsanırken hem dış çevre hem iç gönül bilgi temizliğinin, doğal su
kaynaklarının korunmasının vs. önemleri vurgulanır.

Gözcü “Hü… Erenler. Hak hizmeti geliyor…” diye Kadın erkek İki canla,
Erkek elinde su dolu sürahi (ibrik) ve omuzunda bir havlu, Kadın elinde bir
leğen ile meydana gelirler, “Hû erenler” diyerek meydana karşılıklı diz çö-
kerler. Kadın leğeni yere koyarlar. Önce erkek kadının eline, “Bir damla-
dan olduk hak, Elimizi yüzümüzü Özümüzü eyleyelim pak”. 3 damla
su döker ve omuzundaki havlu ile siler ve havluyu kadının omuzuna koyar.
Sonra kadın sürahiyi eline alıp erkeğin eline 3 damla su döker ve havlu ile
kurular.
Sonra ayağa kalkıp sırayla, erkek sol elinde sürahi sağ elinde leğen ile 12
hizmet sahiplerinin el/parmaklarına birer damla su döker, diğeri de arkadan havlu ile kurulayarak gelir. (Kurulayan kişi havluyu dört parmağı görünmeyecek şekilde alta, başparmak üste tutar, elleri (2 işaret parmağı)
kurulanacak olan kişi 2 parmağını birleştirip uzatır, kurulayıcı, alttan havluyu üste doğru birleştirip çeker ve her ikisi başparmaklarını çeneye götürerek niyaz eder.)
Ve cümle canların aşkına diye cemde olan 2 küçük çocuğun eline su dö-
küp silip meydanda dara dururular.

T4 = El suyu Tercümanı.
Destur Pirim!
Arifler hem arı, hem arıtıcıdır.
Aşk deryasında eyledik çark
İlmi deryasında yunduk arındık olduk pak
Cümle canlara el yüz göz gönül
Akıl fikir temizliği, açıklığı vere.
Hü gerçek erenlerin demine.
Nefes pirimdedir.

G9 PİR El suyu Gülbengi
B’ismi Şah, Ya hak.
Manası marifet sırrı hakikat.
Hepimiz bir damla sudan olduk hak.
Hayatı var eden damlanın aşkına,
Damlanız çağlaya gönül deryasına dola.
Her işini temiz ola, dengede dura.
Mevla’m hiçbir canı susuz bırakmaya.
Hizmetleriniz kabul, muratlar hâsıl ola.
Hak dilde dileklerinizi
Gönülde muratlarını vere.
Su döken ellere, Hak diyen dillere
Dar çeken dizlere ağrı, acı gelmeye.
Hizmetleriniz hak defterine kayıt ola.
Dil bizden, nefes pirden ola.
Hü gerçeğin demine.
Gülbenkten sonra hizmet sahipleri niyazlarını edip yerlerine geçerler.
…
Adem vardır cismi semiz
abdes alır olmaz temiz
halkı dahleylemek nemiz
bilcümle vebal bizdedir
…
Telli sazdır bunun adı
Ne ayet bilir ne kadı 
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde

14 . Lokmacı

Alevilikte lokma “Doğa Anamızın” hakkın bize sunduğu nimetlerdir ve lok-
ma; bu nimetleri kendi el emeği alın teri ile kazanıp pişirip getirip rızalıkla
paylaşma, dayanışma kültürünün sembolüdür.
Ceme gelen canlar rızalık lokmaları ile gelirler ceme girişte gülbangini alır-
lar. Ayrıca, belirli bir niyet adak veya ikrar görgü “yoldaşlık” ceminde ilgili
kişiler cem erenlerine “lokma” yemek sunar.
Gelen ve/ya pişirilen lokmalar (küçük meyve parçaları üzüm ve/ya kuşbaşı
lokma et) tadımlık olarak birkaç tepsiye konur, (üzerine diş çöpü takılır).
Lokma verenler ellerinde lokma tepsisi, hizmet sahibi “lokmacı” ve gözcü
ile birlikte; Gözcü “Hayır himmet Pîrim!” Hü erenler lokma hizmeti geliyor, der. Birlikte meydana gelip dara dururular

T5 = Lokmacı Tercümanı.
“Hü erenler!
Evvel Hak diyelim,
Kadim Hak diyelim.
Geldi HAK Rıza lokması,
Ya Şah diyelim,
Şah versin biz yiyelim,
Demine hü diyelim,
Nefes pîrdedir.”

G10 PİR Lokma Gülbengi
B’ismi Şah, ya hak.
Hak, gökten hayırlı rahmetler,
Yerden hayırlı bereket kısmet nasip eylesin.
Kazanıp var eden elleri,
Pişirip soframıza getireni
Bulunup soframızda oturanı.
Hak saklasın Hızır beklesin.
Artsın eksilmesin eşitçe paylaşılsın
Açlık insanlığa nasip olmasın
Halkımız üretsin yesin ve yedirsin
Lokmalarınız karışsın katar olsun
Bir lokmanız bin derde derman olsun
Yolunuz hak erenlerinin yolu olsun
Gönlünüz insan sevgisiyle dolsun 
Kazancınız bol sofranız dolu olsun
Yiyene yedirene aşk olsun
Kul hakkı yemek bizlere nasip olmasın
Hakka yürüyen canlarımıza rahmet olsun
Lokmalarınız kabul muratlarınız hasıl olsun.
Lokma hakkına evliya keremine
Cömertler cemine.
Hü gerçeğin demine.

Lokmacılar lokmaları dağıtmaya başlarlar. Destursuz lokma yiyen olursa,
Gözcü tarafından meydana çağrılıp derneğe (örnek) 50 Lira/Euro verme
cezası kestirilir (Bazı canlar bunu bir sonraki cemde lokma vermeye katıl-
mak için bilerek gönüllü yapar).
Pir, lokmaların yenmesi için destur verir:

" B’ismi Şah…
Lokma hakkına, evliya keremine,
Gerçekler demine, destur-u pir izniyle
Yürüyenin devranı,
Yiyenin lokması yürüsün. Gerçeğe hü…"

Zakirler Lokma paylaşım ile ilgili bir deyiş okur…
(Geleneksel kurban deyişlerini Kurban kesimini, bayramını vs. erkânımız-
dan tamamen kaldırıyoruz.)

ZAKİRLER Lokma Nefesi
Güzel aşk cevrimizi
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır
Yiyemezsin demedim mi? 

Yemeyenler kalır naçar
Gözlerinden kanlar saçar
Bu bir demdir gelir geçer
Duyamazsın demedim mi? 

Bak şu aşkın haline
Ne gelse söyler diline
Can ü başı Hak yoluna
Koyamazsın demedim mi? 

Âşıklar harabat olur 
Hak yanında hürmet bulur
Muhabbet baldan tatl’olur
Doyamazsın demedim mi? 

Duralım Mansur darına
Çıkalım meydan yerine
Küfrümüz iman yerine
Sayamazsın demedim mi? 

Pir Sultan’ım der Şah’ımız
Hakk’a ulaşır semahımız
İnsanlık yolu katarımız
Uyamazsın demedim mi?

15 . Mola / Seyran (Gözcü)

Pir; Gerekirse kısa bir 10-15 dakika “Seyran” dinlenme arası ihtiyaç molası
verir.
Pir, “Dâr çeken didar göre, erenler sefaya ere, gerçeğe hü…” “Eşik, beşik
yoklayana” destur verir.
Mola bitince Peyik haberci, gözcü cem birleniyor diye canları içeri çağırır.
Peyik haberci, gözcü (ve isteyen canlar) Dara durur.

T6 = Peyik ve Gözcü Seyran tercümanı:
Uzak gittik yakın geldik,
Cümle kusurumuzu özümüzde bildik.
Kem bizden kerem erenlerden.
Eksik bizden tamam erenlerden.
Ya Hak dedik
Erenlerin darına durduk.

PİR: Ne gördünüz nereden gelirsiniz.
CANLAR: “Hak gördük, haktan geliriz erenler”

G12 PİR: Seyran gülbengi
Desturu pir. B’ismi Şah, ya hak.
Hak gören gözler yâd olmaya
Darınız dar gördüğünüz didar ola.
Seyranlarınız sefa ola
Hak sefanızı daim eyleye
Kırkların aşkına hizmetinizden şefaat bulasınız.
Rehberiniz Hak, Yardımcınız Halk ola.
Hü gerçeğin demine.

Cemin “ana erkân” bölümüne geçilir.

16 . CEM ERKÂNI

Geleneksel olarak bugüne kadar Alevilikte en az 21 değişik isim altında
cem yapıldığını görüyoruz. Bunların çoğu Aleviliği İslam’a asimle etmekten
başka hiçbir fonksiyonu yoktur. Bundan sonra alttaki 6 isim altında 12
hizmetin sergilendiği cem erkânı yürütülmesini öneriyoruz.
Alevilikte dardan indirme 40 erkânı/can lokması, Nikâh erkânı, Nevroz kut-
laması, diğer özel günler olarak yapılmalıdır. (Bayram cemi, Kerbela 12
imam cemi, baş okutma, düğün sünnet cemi vs. tamamen kaldırılmalıdır.
Hangi cem erkân yapılırsa yapılsın en önemlisi, tüm cem erkânlarından
(Allah Muhammed Ali 12 imam ehlibeyt Kerbela imam Hüseyin vs. gibi
(Şii) İslami söylem ve eylemle Alevi öğretisinin özü ile çelişkilidir bunlar ar-
tık kullanılmamalıdır. Gerisi Aleviliğe şu veya bu şekilde uyar.)

Bektaşi Erenlerine sormuşlar;
“Yahudileri havrası, Hıristiyanların Kilisesi, Müslümanların Camisi vs. var;
Peki, Siz Alevi-Bektaşi-Kızılbaşların neyi var.
Erenler cevap vermiş; “Onların (semavi dinlerin) dışında ne varsa hepsi
bizim”.

Aslında iş bu kadar basit. Semavi dinlerin dışında, olan söylem ve eylem-
lerin, hepsi şu veya bu şekilde Alevi yol erkânına uyar. Fakat semavi din
(İslam vs.) Alevi yol erkânına asla uymaz.

YENİ ALEVİ CEM ERKÂNLARI

1 Öğreti Cemi.
2 Yoldaşlık Cemi.
3 Görgü Cemi.
4 Muhabbet cemi.
5 Hızır lokma Cemi.
6 Doğa Cemi

1 Öğreti Cemi, Erkânı

Alevilik sonuçta bir ÖĞRETİDİR, bu yolda, bilerek sevmek, sevdiği için
yola baş koymaktır. Bu yolda bilim öğreti eğitim her şeyin ÜSTÜNDEDİR.
Bu nedenle Yeni yol erkânda BİRİNCİL sırada olan ÖĞRETİ cemidir. Bunun önemi hakkında binlerce sayfa yazı yazabiliriz. Fakat bir söyledi Pir söyledi; ‘’Bilimden gidilmeyen yolu sonu karanlıktır’’ diyen Pirlerimiz Hünkâr Bektaşi Veli, bunu 1 cümlede özetlemiştir. Benzeri veya daha ileri güzel bir söylemde bulunan varsa nerede hangi ırk milletten her kim olursa olsun onlarda bizim pirimizdir. Öğreti cemi, Alevi yol Cem erkânını; çocuklara, gençlere, yetişkinlere veya Aleviliği Alevi olmayıp tanıyıp öğrenmek tanıtmak isteyenlere (tanıtım) öğretim amaçlı yapılan cemlerdir.

1 Çocuklara Cem. 5-15 yaş arası çocuklara ailelerin isteğine bağlı ola-
rak, onların anlayabileceği bir dille, pedagojik eğitimi olan öğretmen veya
Pirler tarafından, kısa kısa bölümler halinde, Alevi kurumlarında veya
resmi okullarda (genel inanç tanıtım derslerinde), diplomalı Alevi öğret-
meni/pirleri tarafından verilir. Bilim barış sevgi eşitlik paylaşım doğa sev-
gisi, hak, haksızlık, lokma saz semah vs. Cemlerdeki 12 hizmetin öz an-
lamı çocukların anlayabileceği şekilde yaş seviyesine göre somut örnek
uygulama ile anlatılır. Bununla ilgili (Avrupa’da) bazı Alevi kurumlarımız
ders programları hazırlamıştır bunlar, (Şii İslami unsurlar çıkarılarak) bu
müfredatlar örnek alınabilir. Bu konuda çocuklara yönelik yeni ders prog-
ramları çıkarılması gerekir. İleride bu konuda da öneriler sunacağız.

2 Gençlik Cemi; 15-30 yaş arası gençlik cemleri: Burada yine bir peda-
gojik eğitimi olan Alevi öğretmeni veya Piri bütün cem erkânlarını birkaç
gençlik ceminde geçlerin anlayacağı dilde anlatır. Her erkân söylem vs.
neden ne için yapılıyor. Bu sorulara cevap verilir. Temel bilgiler verildikten
sonra, Cemde tüm 12 hizmeti gençler kendisi yürütür, öğretmen pir yar-
dımcı danışman rehber olur.

3 Yetişkinlere Öğreti cemi: Genel olarak Alevi bir ana babadan doğan
kendini Alevi ve hatta Alevilikle ilgili hiçbir şey okumamış bilmemesine
doğru dürüst bir ceme katılamamasına rağmen bu konuda kendini A’lim
görüyor. Alevilerin %70 belki daha fazla Aleviliğin ne olduğunu bilmeden
körü körüne inanıyor. Tüm Alevi canların yeni erkânname doğrultusunda
yapılacak eğitim öğreti cemlerine katılıp, Yol öğreti inancın özünü kavra-
yıp “bilerek” sevip yola baş koyması açısında yetişkinlere yönelik öğreti
cemleri yapılmalıdır. Bu cemlerde tüm cem erkânları sırayla ele alınır,
Cemin her adımında canlar hiç çekinmeden neden niçin soru sorup ce-
vap alarak bir öğreti eğitim yapılır. Burada gelen sorular yol erkânımızın
da daha somut güncellenmesine katkı sunacaktır.

4 Tanıtım Cemi: Yerli yabancı Alevi olmayan kişiler veya kurumlar Alevi-
lik ve CEM erkânı konusunda bilgi edinmek, Aleviliği tanımak tanıtmak
dolayısı ile öğrenmek (TV vs. çekimi yapmak isteyebilir). Bu Aleviliğin dünya halkları nazarında saygınlık, meşrutiyet kazanması vs. açısından
çok önemlidir. Gelen istek talebe göre bu cemlerde Aleviliğin öz temel
değerleri kısa uzun isteğe göre bir tanıtım cemi ile sergilenir.

Öğreti cemlerinde, (bu yeni) Alevi cem erkânlarında olanların, tümü, alıcı-
ların anlayabileceği bir dil, seviye şekil ve oranda sunulur. Öğreti cemle-
rinde herkes, cemin her aşamasında, neden niçin niye nasıl ne zaman
kim vs. her türlü “N” sorusunu, diline susturucu takmadan sorabilir. Bu
yolda “Sorgulamayan cahil Sorgulatmayan Canidir.” Hak erenler bildiğinin
A’limi bilmediğinin talibidir… Bu yolda yürüyenler, Her türlü eleştiri öneri
yeniliğe, gerekirse yol erkânı yenilemeye açıktır.

2 Yoldaşlık Cemi, Erkânı

Geleneksel olarak 18 yaşına girip reşit olanlar evli iseler, eşleri veya
onların rızalığı ile Alevi inanç öğretisi yoluna girmek için (ben bu yol
inancı öğretiyi benimsiyorum) anlamında “ikrar cemine girip’’ yola ikrar
veriler ve Yola ikrar verenler, aynı aileden ve aynı meslekten olmayan
bir aileyi musahiplik ceminde kendilerine yol kardeşi “Musahip” yoldaş
seçerler. Bunlar birbirine bağlıdır bu nedenle bu 2 erkânı “Yoldaşlık
Cem erkânı” olarak birleştirdik.
Cemde yukarıdaki 12 hizmetler sırası ile yapılır. ERKÂN bölümüne ge-
lince, Alevi yoluna yeni girene ikrar vermek isteyen veya somut bir
Alevi aile ile musahip (yoldaş) olmak isteyen canlara alttaki Yoldaşlık
cemi erkânı uygulanır.
(Alevi yoluna Yoldaş olmak isteyen ilgili can/lara yolun öğretinin gerekli
bilgileri gerekirse 1 yıl boyu verilir. Kişi kendi bilerek severek yola yol-
daş olmayı gönül rızası ile istediğinde, Yoldaşlık cem erkânı yapılır)
∷∷∷∷∷
Rehber /Gözcü ile birlikte; Alevi yoluna girecek yoldaş olacak can/ları,
(ellerinde veya boyunlarında 1,5 cm uzunluğunda kırmızı bir tıgbent /
tülbent (şerit) ile;

T7 = Rehber Yoldaşlık tercümanı:

“Hü cemi cümle can, cem erenleri.
Hava, Ateş, Su, Topraktan devri daim,
Can Canan olan, Bilim sevgi Kâmili İnsanlık yoluna
Yoldaş olmak isteyen canlarımız var.

diye meydana gelip dara durular.

G13 PİR yoldaşlık gülbengi 1

Hü gerçeğin demine erenler.
Bu yol; gelme, gelme, dönme, dönme
Geri dönüşü olmayan kapıdır.
Gelenin malı, canı, bu yola fedadır.
Ol söz verme, öl sözünden dönme.
Bu yola yoldaş olanların, biri kırk, kırkı birdir.
Yârin yanağından gayri her şeyleri ortaktır.
Bu yol kıldan ince kılıçtan keskin,
Ateşten gömlek, demirden leblebidir.
Giyebilirseniz, yiyebilirseniz gelin beri.
Elinize dilinize belinize sahip olacaksanız,
Börtü böcek tüm canları insanlar bir, eşit can görecekseniz
Kendinize reva görmediğinizi başkasına görmeyecekseniz.
Aşınıza işinize eşinize yaren yoldaşınıza sadık olamaya
Aşk ile can cana evet diyorsanız gelin.
Bugün hazır değilseniz çıkın dışarı, düşünün.
Kâmili insanlık yoluna Yoldaş olmaya.
Hazır olduğunuzda gelin.

Rehber gözcü ve Yol yoldaş olmak isteyenler, bir adım geri geçilir, bi-
biri ile görüşür, niyazlaşır, talip/ler yola yoldaş olmaya hazır değilse bir-
likte dışarı çıkarlar. Hazır iseler, 2 adım ileri gelirler.

T8 = Talip ikrarnamesi

“Yol’a yoldaş olmaya meydana geldik erenler.
Elimize dilimize belimize sahibiz
Kâmili insanlık yoluna talibiz
Olsun cemi cümle canlar şahidimiz”.

G14 PİR: yoldaşlık rızalık sorgusu

Hü erenler duydunuz işittiniz, hepiniz dilli başlısınız.
İkrar verip yola girmek üzere meydana gelen bu canların
Yola girmesini uygun görüyor musunuz?
Yola girmelerine mâni olacak bir kusurları,
Alacağınız vereceğiniz bir isteğiniz varsa,
Dile gelin bile gelin meydana çıkın hakkınızı talep edin.

Erenler yola yoldaş olmak isteyen
Bu canlardan hoşnut ve razımınsınız.
“Razıyız.”
Razımınsınız.
“Razıyız”.

Sizleri hazır cem erenlerine sorduk
Her halinize hoşnut rızalık verdiler
El gövdede kaşınan yeri bilir.
Siz kendinizi nasıl bilirsiniz özünüzü yoklayın.

Döktüğünüzü doldurmaya
Ağlattığınızı güldürmeye
Küskün olduğunuzla barışmaya
Yıktığınızı kaldırmaya var mısınız?

Aşk-ı rıza ile varız erenler.

Yol yoldaşız yürünmez.
İstersen dilediğin canlardan birini kendine kefil musahip seçebi-
lirsin.
Hangi canı istiyorsan git onlara niyaz eyleyin, meydana gelin.
Veya buradaki cümle canlar yaren yoldaşımız diye meydana niyaz
eyleyin.

Somut bir yoldaş seçti ise onlarla (yoksa yalnız) posta / meydana ni-
yaz edip darda durur. “Edep erkân marifet hü.” Bütün canlar ayağa
kalkıp dara durur.

Elinize dilinize belinize
Aşınıza işinize eşinize
Yaren yoldaşınıza sadık kalacağınıza,
Kendinize reva görmediğinizi
Başkasına görmeyeceğinize.
Hakkınıza razı olup, herkesin hakkını da
Görüp gözetleyeceğinize.
Ezilenden mazlumdan yana olup
Haksızlığa karşı duracağınıza
Söz veriyor musunuz?

“Aşk ile veriyoruz erenler.”

Burada olmayıp başka bir zaman ve yerde 
Bir can sizden davacı olup hak talep ederse 
Haktan kaçmayacağınıza, söz mü?

“Aşk söz erenler.”

Bu ahdi ikrarı bozmayacağınıza
3’ler 5’ler 7’ler 40’lar Erenler evliyalar
Cemi cümle canlar şahit olsun mu?

“Olsun…”

‘’El ele, el hakka, buraya gelin’’

Yola yoldaş olan (ikrar veren musahip) olan canlar, ikişer ikişer
Sağ/sol el başparmaklarını birbirine takıp Pirin huzuruna giderler.
Pir bir eliyle taliplerin başparmaklarından tutar diğer eli ile.
Taliplerin omuzlarına el pençe koyar.

Eli erde yüzü yerde
Özü Mansur darında
Kâmili insanlık yolunda.
Erenler meydanında Pir divanında
4 kapı 40 makamda kırlar ceminde
Kavli kararınız kaim ve daim ola.
Hak sizleri bu ikrarınızdan
Yolunuzdan yoldaşınızdan ayırmasın.

B’ismi Şah, Ya hak
Niyaz haktır âdeme
Seyrangahız âleme
El ele dedik geldik bu deme.
Hal erenler halidir
Yol erenler yoludur.
El bizden pençe Pirimiz
Hünkâr Bektaş Veli’den ola.
Rehberiniz Hak, Yardımcınız halk ola.
Hak dilde dileklerinizi
Gönülde muratlarınızı vere.
Hü gerçeğin demine.

Pirler taliplerin boynunda asılı olan tıgbentlerini alıp taliplerin beline
bağlarlar ve yeni talip yoldaşlara birer dem/dolu/bade sunar.
(Tıgbent bu yolda dara çekilip asılmaya razıyım). Ve ikrarıma yoluma bağlıyım anlamındadır.)
Canlar Pirlere ve “Cemi cümle canların aşkına” diye badelerini içip,
meydana niyaz edip, meydanda semaha dururlar veya yerlerine geçer-
ler.

ZAKİRLER ikrar ve musahip yoldaşlık üzerine nefes söyler.
Yola yeni yoldaş olan veya isteyen canlar nefesle birlikte semaha kal-
kar.

Bir kere uğradım hakkın cemine
Her can bencileyin dara çekildi
Canlar elin sundu aşkın demine
İkrarda mest olan pire çekildi

Müsahib olanlar başa geçtiler
Anda hakkın kitabını açtılar
Hakkın dolusunu dört can içtiler
Aşkın bülbülleri pire çekildi

Bize bade geldi içip mest olduk
Kendimizden geçip pervane döndük
Aşık söyle deyip tutuşup yandık
Yanmış sinelerim nara çekildi

Tabiata veysel âşık
Topraktan olduk kardaşık
Aynı yolcuyuz yoldaşık
Sen yolcusun ben bacmıyım

Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabiyi farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
Sıratim üzre müstakim gözettim rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eylemem

Böyle ikrar ilen böyle yolunan
Mihnetli yar bana lazım değilsen
Deli gönül sevmiş vaz gelmek olmaz
Cefalı yar bana lazım değilsen
Deli gönül sevmiş vaz gelmek olmaz

Pir sultan abdal’ım ne farz ne sünnet
Yola gelmeyenden edilmez minne

Cümlenin muradı dünyada cennet
Söyle canım söyle dinlesin canlar

İkilik kinini içimden atıp
Özde ben bir insan olmaya geldim
Taht kuralı ariflerin gönlüne
Sözde ben bir insan olmaya geldim
Serimi meydana koymaya geldim

Pir; “Semahlar saf ola, Şerler def ola, Hak yardımcımız ola,, Dâr
çeken didar göre, Erenler sefaya ere, gerçeğe hü…”
Diye Semah-
çılara gülbenk ve gerekirse kısa, 10-15 dakika “Seyran” dinlenme ihti-
yaç molası verebilir.
(Bundan sonra erkân Sakka/dolu, lokma hizmeti ile devam eder.)

3 Görgü Cemi, Erkânı

Canların yılda 1 defa özünü dara çekip sorgu görgüden geçtiği aklandığı,
ikrarını yola yoldaşlığını tazelediği cemlerdir. 5-6 aile gruplar halinde ayrı
ayrı günlerde görgü cemine katılıp lokma vererek görgüden geçer. Veya
bir dernekte (mahalle köyde) herkes lokmaya eşit katkı sunup, her aile-
den bir kişi (veya musahibi) Aileyi temsilen görgüye çıkabilir. Bu şekilde
tüm canlar bir cemde yıllık görgülerinden geçmiş olurlar.
Görgüye çıkanlar; Başı açık, yalın ayak, bellerinde tıgbend kuşağı ile gö-
ze batacak bir taktı ve süs olmadan meydana gelip dara dururlar.

REHBER, ‘‘Edep erkân marifete hü der.’’ Ve Görgüden geçecek canlar-
la birlikte meydana gelip Post önünde dara dururular.

T9 REHBER: Görgü tercümanı:

Desturu Pir…
Eli erde yüzü yerde
Özü Mansur darında
Kâmili insanlık yolunda.
Erenler meydanında Pir divanında
Görgüden sorgudan geçmeye
Nesimi gibi yüzülmeye
Mansur gibi asılmaya Fazlı gibi hançerlenmeye
Tüm hata kusurlarımızı elimize aldık
Başı açık yalın ayak geldik meydana.
Geçtiğimiz 1 yıl içinde;
Bizlerden ağrınmış incinmiş olanlar varsa
Dile gelsin bile gelsin, meydana gelip
Hakkını talep etsin.

G15 PİR Görgü sorgu gülbengi.
Erenler canlar…
Duydunuz işittiniz. Hepiniz dilli başlısınız,
Görgüden geçmek üzere meydana gelen bu canların,
Ellerinden dillerinden hallerinde
Hoşnut ve razımınsınız.
Razı olmayan varsa,
Dile gelsin bile gelsin
Öne meydana gelsin
Hakkını talep eylesin

Pir… Bekler meydana çıkan varsa sorun dinlerin çözüme bağlanır.
Yoksa

Hoşnut ve razımınsınız.
Razıyız.
Hoşnut ve razımınsınız.
Razıyız.
Aşığa şah dervişe nişan, birbirinize raflığınızı gösterin her iki yanı-
nızdakinin omuzuna niyaz eyleyin.

Sizleri hazır cem erenlerine sorduk
Her halinize hoşnut rızalık verdiler
El gövdede kaşınan yeri bilir.
Siz kendi Özünüzü yoklayın.

Döktüğünüzü doldurmaya
Ağlattığınızı güldürmeye
Küskün olduğunuzla barışmaya
Yıktığınızı kaldırmaya
Razımısınız.

Aşk ile razıyız erenler.

Elinize dilinize beliniz Aşınıza işinize eşinize
Yaren yoldaşınıza sadık kalacağınıza,
Kendinize reva görmediğinizi
Başkasına görmeyeceğinize.
Hakkınıza razı olup, herkesin hakkını da
Görüp gözetleyeceğinize.
Ezilenden mazlumdan yana olup
Haksızlığa karşı duracağınıza Söz mü?

Aşk ile söz erenler

Burada olmayıp başka bir zaman ve yerde
Bir can sizden davacı olup hak talep ederse
Haktan kaçmayacağınıza Söz mü?

Aşk ile söz erenler

Bu ahdi ikrarı bozmayacağınıza
3’ler 5’ler 7’ler 40’lar Erenler evliyalar
Cemi cümle canlar şahit olsun mu?

Olsun.

Darda duranlar birbirlerinin ellerini tutarlar. Baştaki bir eliyle de pirin elini tutar. Pir baş sıradakinin omuzuna el pençe koyar.

G15 Eş-pir Görgü Gülbengi verir.

Eli erde, yüzü yerde
Özü Mansur darında
Kâmili insanlık yolunda.
Erenler meydanında Pir divanında
4 kapı 40 makamda kırlar ceminde
Kavli kararınız kaim ve daim ola.
Hak sizleri bu ikrarınızdan
Yolunuzdan yoldaşınızdan ayırmasın.

B’ismi Şah Şah, Ya hak
Niyaz haktır âdeme
Seyranayız âleme
El ele dedik geldik bu deme.
Hal erenler halidir
Yol erenler yoludur

El bizden pençe Pirimiz
Hünkâr Bektaş Veli’den ola.
Hak Hakikat rehberiniz,
Halk yardımcınız ola.
Hak dilde dileklerinizi
Gönülde muratlarınızı vere.
Hü gerçeğin demine.

Canlar meydana niyaz ederler. Semah dönmek isteyen calar meydanda
dururu, diğerleri yerlerine otururlar.

ZAKİRLER: Görgü sorgu etik üzerine nefesler.
Görgüden geçen isteyen canlar nefesle birlikte semaha kalkar.

Sakın arınmadan girme bu ceme
İnsana kem gözle bakarsan eğer
Gönül beytullahtır benzer erdeme
Yapılmaz tamiri yıkarsan eğer

Eğrilip doğrulup dirsek çürütme
Bilmediğin şeye fikir yürütme
Beş vakit yıkanıp sabun eritme
İçin mundar gibi kokarsan eğer

Kin ile garazı salma araya
Rasgele merhemi sarma yaraya
Candan bir dostunu kirli paraya
Nefsini kul edip satarsan eğer

Her kişi olmaz sözünün eri
Girdabın çarkına bağlanmaz seri
A’limden erdemi, Cahilden şeri
Bir kefeye koyup tartarsan eğer

Sıtkıyla çağıran bulur mevlası
Temizle gönlünden kir ile pası
Helal kazancına haram lokması
Zehir zıkkım olur katarsan eğer

Dinle sükûnetle edebin takın
Kaçı kov gıybete zem etme sakın
Bile bile yersen yetimin hakkın
Taş olur midene yutarsan eğer

Mahmut Erdal mihnet eylemem cana
Arın divanından, durup divana
İşte o zaman insan derim ben sana
İçinden benliğini atarsan eğer
….
Kırkların Cemine girmek istersen
Eline diline beline sahip ol da gel
Hakkın cemali görmek istersen
Eline diline beline sahip ol da gel

A’limler analar kurdu bu yolu
Yola hizmet Verdi Bektaşi veli
Halkın huzurunda tartarlar sen
Eline diline beline sahip ol da gel

Bu yol kıldan ince kılıçtan keskin
Barışır burada dargın ile küskün
Suçlu suçun söyler olmadan baskın
Eline diline beline sahip ol da gel

Hüseyin Gazi’yim döner semahlar
Bir üzün tanesini bölüşür kırklar
Buraya giremez özü çürükler
Eline diline beline sahip ol da gel
….
Şah Hatayi yim der özümde
Hiç hilef yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmaya geldim.

Pir; “Semahlar saf ola, Şerler def ola, Hak yardımcımız ola,, Dâr çe-
ken didar göre, Erenler sefaya ere, gerçeğe hü…”
Diye Semahçılara
gülbenk ve gerekirse kısa, 10-15 dakika “Seyran” dinlenme ihtiyaç molası
verebilir.
(Bundan sonra erkân Sakka/dolu, lokma hizmeti ile devam eder.)

4 Muhabbet Cemi, Erkânı

İnsan ömrüne birkaç üniversite eğitimi sığdıramaz, fakat bir birimizle muhabbet ettiğimizde, tüm ömrümüz boyunca aldığımız eğitim ve deneyimi temel alarak muhabbet ederiz. Bu nedenle Alevilikte; “Muhabbet kâmili insan olmanın okuludur” denilir. Aslında en önemli olan bu muhabbet cemidir. Toplumda belirli alanlarda bilgi becerisi olan 1-2 can çağrılır, bildigi konularda topluma bilgi vermesi sağlanır. Geleneksel olarak Abdal Musa, Birlik cemi ve yöresel cemler, Alevilikte birlik berberliği rızalık ve paylaşım güncel yaşamsal toplumsal sorun ve konuların işlendiği, insanlık yoluna katkısı olmuş şahsiyetlerin anıldığı anlatıldığı, istenildiği ve ihtiyaç duyul duğunda yapılan, belirli bir konu üzerinde muhabbet edinilen cemlerdir. Muhabbet cemlerinde ikrar görgü vs. olmayacağı için post serilmez. Diğer 12 hizmetlerden örnek “süpürge” ”tezzekar” vs. hizmetlerde yapılmayabilir. Fakat delil uyandırılır, saz söz, lokma, dem, semah olabilir.

ZAKİRLER: Muhabbet ve bilim öğreti deyiş, nefesleri söyler
İsteyen canlar nefesle birlikte semaha kalkar.

Fezali insandır sorarsan eğer
Tanışıp anlamak muhabbet değer
Dünyanın merkezi insanmış meğer
Bil dedik söz oldu dinle bahtiyar

Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkin yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde

Pir Sultan’ım Abdal yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geçersin
Âşık muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir yolumuzun töresi
.
İnsan olan insan gelsin beriye
Kimi kara, kimi çalar sarıya,
Aslolan hayattır bakma deriye,
Muhabbet insana, cana muhabbet.
..
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz,
İnsan sevgisini gerçek bilmişiz,
İnsanın dalında açıp gülmüşüz,
Muhabbet insana, insan olana.

Gel gel yanalım
Ateş-i aşka!

Şule verelim
Aevi-i aşka!

Uzaktan yakından yuh çekme bana
Sana senin gibi baktım ise yuh
Efendi görünüp bütün insana
Hak’kın kullarını yıktım ise yuh

Yuh yuh soyanlara
Fakire kıyanlara
Yuh nefsine uyanlara yuh

PİR/ler:
Semahlar saf, Şerler def ola, kusurlar af ola.
Semahlarınız kırklar semahı ola.
Hizmet gören canların hizmetleri kabul, muratları hâsıl ola.
Dil bizden nefes Pir Hünkâr’dan ola. Gerçeğin demine hü.

5 Hızır lokma Cemi, Aşure Erkânı

Alevilikte 13-14-15 Şubat’a isteyen canlar Hızır orucu tutar, ardından can-
lar için uygun olan bir günde, Hızır cemi yapılır burada Hızır lokması ve
Aşure paylaşılır. Hızır (Hızır orucu lokması Hızır aşı/ Aşure) Alevilikte
paylaşma yardımlaşmanın dayanışmanın sembolüdür. Hızır ceminde 12
hizmet görülür fakat ikrar görgü vs. olmadığı için “meydan postu” seril-
mez.

(Bilinenin aksine, Aşurenin kaynağı 12 imam muharrem orucu Kerbela
değildir Aşurenin kökeni çok eski çağlardan kalma kış aylarının sonuna
doğru Şubat’ta tutulan Hızır orucu ve darda zorda kalınınca birlikte yar-
dımlaşmayı sembolize eden, birlikte pişirilen paylaşılan Hızır Aşı/Aşuresi
lokması ile ilgilidir.)

Hızır erkânında Alevilikte Hızır kültünün dayanışmanın paylaşımın önemi
anlatılır.

ZAKİRLER: Hızır deyiş nefesleri

Benim sevdiğimin şirin sözleri
Büyüdü sinemde ne hallar oldu
Karınca yükünü fil çekmez oldu
Azdı zaman azdı ne çağlar oldu

Ya hızır ya hızır ne çağlar oldu
ya hızır ya hızır ya hızır ne çağlar oldu

Yola yolladım seni
Yollar yollasın seni
Hızır elinden tutsun da
Bana yollasın seni.

Pirsultan Abdalım da böyle olacak
Beklerim yolların da yavrum gelecek
Analı bablı da murad alacak
Emaneti de sana bozaltı Hızır

Ulu dağ başında yattım
Yetiş pirim Hızır yetiş
Selam verdim selam aldım
Yetiş pirim Hızır yetiş

Umutsuzların umudu
Yetiş ya Bozatlı Hızır
Gaip erenlerin adı
Yetiş ya Bozatlı Hızır

Be xweng ü bra sema heq bu
Ma vena er du ezman çerx bu
Nur ü kerema heq heq bu
Tewbe tewbe Xızır tewbe

Pir; “Semahlar saf ola, Şerler def ola, Hak yardımcımız ola,, Dâr çe-
ken didar göre, Erenler sefaya ere, gerçeğe hü…”
Diye Semahçılara
gülbenk ve gerekirse kısa, 10-15 dakika “Seyran” dinlenme ihtiyaç molası
verebilir.
(Bundan sonra erkân Sakka/dolu, lokma hizmeti ile devam eder.

6 Doğa Cemi, Erkânı (Hıdırellez)

İnsanlar olarak her şeyimizi doğadan alır doğaya veririz, Hava ateş su
toprak bitkiler âlemi, hayvanlar âlemi, insanlar hepimiz doğal varlığı hak-
kın bir parçasıyız. Alevilik her şeyden önce bir doğa inanç öğretisidir. Hıd-
rellez Cemi; 6 Mayıs doğanın yeşillendiği canlandığı güllerin açtığı bolluk
bereket baharın başlamasıdır. Hızır İlyas su kenarında gül ağaçları altın-
da abı hayat ölümsüzlük şerbetini içtiği gündür. Alevilik bir DOĞA inancı-
dır. Alevilikte bu doğa inancı çevre bilincini vs. öne çıkarmak için, 6 Mayıs
ve sonrasında havaların sıcak güneşli olduğu bir günde âşık doğada
mümkünse bir su/ orman kenarında Hıdırellez doğa cemi ve kutlaması
yapılır.

Hıdırellez doğa ceminde 12 hizmet görülür fakat ikrar görgü vs. olmadığı
için “meydan postu” serilmez.

Alevilikte doğa inancının çevreyi koruman önemi anlatılır saz söz semah
lokma dem vs. çocuklara gençlere yönelik çeşitli eğlenceler yapılır.

ZAKİRLER: Doğa üzerine deyiş nefesler

Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?

İbreti, meyveler yetmeden yenmez
Açılmayan güle bülbüller konmaz
Boş bir lamba asla tutuşup yanmaz
İçinde bir miktar gaz olmayınca

Bir su bir gölde çok durursa kokar,
Azar azar çağla ak deli gönül.
Bulanık akma ki içmezler seni,
Çeşmenin gözünden çık deli gönül

Gül ağacı açılır ucu
Bir ev sahibi ile gül bacı
Çıksın bu meydana niyaz eylesin
Döksün günahını semah eylesin
A şahım erenler semah eylesi


Yağmur oldum yağdım ot oldum bittim
Şekilden bin şekle geçtim de geldim
Sunuldum sofraya yenmeye gittim
Rahmandan Rahim’e düştüm de geldim

Nice yüz binlerce var idik anda
Menzile varmadan eridik anda
Hep birbirimizi yer idik anda
Aşılmaz engeller aştım da geldim

Üç karanlık odam vardı beslendim
Azalarla birer birer süslendim
Ayrılınca çığlık attım seslendim
Ağlayıp gözyaşım saçtım da geldim

Ebe göbeğimi kesti tuzlandım

Sarıp sarmalandım giydim bezlendim
Annem kanat açtı candan izlendim
İki çeşmeden su içtim de geldim

Evvel baştan kitap ilmin okudum
Okullarda bülbül gibi şakıdım
Tabiat ilmini aldım dokudum

Bu vücut ilmini seçtim de geldim

Şirini’yem nice tohumlar ektim
Fırsat bulduğumda fidanlar diktim
Cehalet elinden ben neler çektim
Sonunda ektiğim biçtim de geldim
..
Bir Gerçeğe Bel Bağladım Erenler
Aldı Benliğimi Bitirdi Beni
Damla İdim Bir Irmağa Karıştım
Denizden Denize Götürdü Beni
..
Kınamayın Beni Hakkı Sevenler
Rüzgâr Esmeyince Dal Uyanır Mı
Külli Boş Değildir Aşka Düşenler
Katre Düşmeyince Sel Uyanır Mı

Bütün Kâinatın Perverdigarı
Mevla Her Kuluna Vermez Bu Karı

Gün Be Gün Artıyor Bülbülün Zarı
Goncasız Gülşene Gül Yamanır Mı

Buldu Celali’yi Kırklar Yerinden
Öğretip Erkânı Hizmet Verdler
Haşre Dek Bu Çarkı Çevir Dediler
Sormadım Ki Buna Kul Dayanır Mı

Ulu Dağlar Gibi Kar Olan Başım
Gözlerimin Yaşı Sel Değil Ya Ne
Hep Kalkıp İniyo Bu Zayıf Düşüm
Beni Taşa Tutan El Değil Ya Ne

Hey Dost Hey El Değil Ya Ne
Beni Taşa Tutan El Değil Ya Ne

Sorsam Ki Varmıdır Toprağın Dili
Yağmurun Yağışı Çamurun Mili
O Nedir Ağlatır Şeyda Bülbülü
Baharda Açılan Gül Değil Ya Ne

Hey Dost Hey Dost Gül Değil Ya Ne
Baharda Açılan Gül Değil Ya Ne

Fasl-I Muhabbeti Bana Yetiren
Ulu Divan Kurup Hakka Götüren
Cümle Müşkül İşlerini Bitiren
Edep Erkân İle Yol Değil Ya Ne

Hey Dost Hey Dost Yol Değil Ya Ne
Edep Erkân İle Yol Değil Ya Ne

Pir; “Semahlar saf ola, Şerler def ola, Hak yardımcımız ola,, Dâr çe-
ken didar göre, Erenler sefaya ere, gerçeğe hü…”
Diye Semahçılara
gülbenk ve gerekirse kısa, 10-15 dakika “Seyran” dinlenme ihtiyaç molası
verebilir.
(Bundan sonra erkân Sakka/dolu, lokma hizmeti ile devam eder.)

17 – KIRKLAR cemi demi semahı

Bu bölümde kısaca kırklar ceminin özü anlatılır. Saki dem dolu dağıtır,
Zakirler 40’lar cemi ile ilgili deyişler semahlar söyler isteyen canlar 40’lar
semahına kalkar. İstek semahları dönülür. Hizmet sahiplerine hizmet gül-
bengi verilir.

PİR’lerin 40’lar cemi anlatımı: “Değerli canlar İnsanlar ateşi kontrol altı-
na alıp, ocakta yemek pişirip, geceleri çırağ yakıp, birlikte toplumsal ya-
şama başladığı, aşkın şarabını içip turnalar gibi semah dönmeye bağla-
dığı günlerden bu yana kadın erkek yaşlı çocuk, azdan çok, çoktan az,
40’lar birimiz kırkımı, kırkımız birimiz için deyip 1 engürü (üzüm tanesini)
ezip dem cem semah eylediler. Aleviliğin dünden bugüne uzanan kökleri-
ni Anadolu Yukarı Mezopotamya’da 10-12 binyıllık Çatahöyük Urfa Gö-
beklitepe’de, vs. görebiliyoruz. 40’lar ceminin özü, kadın erkek eşitliğidir,
1 lokmayı 40 canın paylaşmasıdır, birimizin kanı akarsa canı acırsa bunu
hepimizin his etmesi, birimiz kırkımız, kırkımız birimiz için birlik anlayışı-
dır. Canların gözünün gönlünün başının serlerinin hoş olması, bütün ev-
ren gibi birlikte semah dönmesidir. Kırkların cemine her can giremez.
Ben peygamberim halifeyim padişah sultanım, Malım mülküm rütbem şa-
nım şöhretim var diyenler giremez. Ancak özünü fakir eyleyip halka hiz-
met edenler, can canan eşit üretip eşit paylaşan canlar girebilir. Yolumuz
böylesine bir yoldur.”

(Burada Alevi 40’lar cemi mitolojisinin içeriği anlatılabilir.
Fakat yeni yol erkânda, Miraçlama/deyişini vs. kaldırıyoruz. Çünkü bir ki-
şinin ‘’Burak’’ ata binip uzaya çıması vs. akıl mantık bilim ve Alevilik dışı-
dır. İsteyerek istemeyerek Aleviliği İslam’a asimle etmeye hizmet etmek-
tedir. 40’lar cemini yeni bir şekilde anlatacak miraçlama yerine geçecek
bir deyiş üzerinde âşıklarımız çalışıyor. O konabilir. Veya var olan 40’lar
ile ilgili yüzlerce deyiş var Zakirlerimiz onları okuyabilirler.)

ZAKİRLER: Kırklar cemi ile ilğili deyiş/nefes söylerler
İsteyen canlar semaha kalkar.

İbreti, budur mümin miracı
Onu tavaf eder güruhu Naci
Kırkların ceminde Fadime bacı
Cennetin hurisi, gılmanı sensin

Kırklar meydanına vardım
Gelberi heyecan dediler
İzzet ile selam verdim
Gir iste meydan dediler

Pirler = “Bir üzümü ezip 40’lara DEM eyleyen saki (sakka) hizmetimiz
gelsin.”

18 – SAKİ Dem dolu hizmeti.

Alevilikte DEM demini almış, olgunlaşmış insan demektir. Nasıl su girdiği
her boşluğu doldurup, çevresi ne kadar eğilip bükülse de denge de düz
duruyorsa, öyle marifetli dengeli olmak vs. demektir. Kırklar ceminde kırk-
ların üzüm suyuna banıp serleri-Hoş olduğu gibi, önce tadımlık engür su-
yundan dem alınır, sonra semah dönülür. (Cemlerde DEM konusu bazı
canlara ter gelebilir fakat 12 bin yıllık geçmişi vardır. Bugün yapılan cem-
lerde bile bu dile getirilmektedir. Gerçekleri saklamanın bir anlamı yok.)
PİRler = “Bir üzümü tanesini ezip 40’lara DEM eyleyen, saki hizmeti-
miz gelsin.”
der.

SAKİLER ceme katılan canların sayısı ihtiyaca göre birkaç tepsiye, ta-
dımlık küçük bade (plastik bardak) ve engür suyundan yapılan kırmı-
zı/beyaz şarap rakı, su ve çocuklar için birkaç çeşit doğal meyve suyu,
koyar. Zamandan tasarruf için badeleri çoğunu (şarap rakı su ve meyve
suyu ile doldurdular)
Ellerine alıp gelip dara durular ve şu tercümanı okurlar.

T10 Sakiler dem dolu cem tercümanı.
Bade seni bade seni
Verir miyim yade seni
Hak bilmezin ne haddine
Bir yudumluk tada seni.

Evveli hü diyelim, ahiri hü diyelim
Yuh olsun yalancıya, ey erenler
Gerçekler demine hü diyelim”
Desturu pir.

G14 PİR: Saki dem gülbengi
Demimiz dem ola, Cemimiz cem ola.
Yardımcımız cahil değil, A’limler ola.
Gönüllerimiz bilim sevgi birlik ile dola.
Gelen dolular 40’lar badesi, hak dolusu ola
Demini alan dengesinde dura.
Hizmetleriniz kabul, muratlarınız hâsıl ola.
Gittiği yerler gam kasavet görmeye.
Hü gerçeğin demine, Destur.

SAKİLER, hazır tadımlık badeleri isteyene istediğini vererek dağıtırlar. Bu
arda Zakirler: Kırklar cemi demi semahı 3 deyiş/nefes söylerler.

“Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.”
( Nesimi )

Ey zahit şaraba eyle ihtiram
Müslüman ol terk et bu kilükali
Ehline helaldir na-ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali

Evvelden bade-i aşk ile mestiz
Yerimiz meyhane, mescit gerekmez
Saki-i kevserden kandık elestiz
Kuran-ı natık var sâmit gerekmez

İlme değer verip uykudan kalktım
Sarık, seccadeyi elden bıraktım
Vaizin her günkü vaazından bıktım
Ramazanı sele verdim de geldim

19 – SEMAH

Alevi yol erkânı Cemelerinde deyiş nefes söylenince (isteyen canlar) se-
maha kalkar, özel bir elbise veya başörtüsü vs. gerekmez. Yerde halı vs.
varsa ayakkabısız dönülür. (Eğitim ve tanıtım amaçlı gençlerden semah
ekibi olabilir o zaman, özel/yerel semah/folklorik elbise giyilebilir.)

Bütün evren Semah döner
Askından güneşler yanar
Aslına ermektir hüner
Beş vakitle avunmayız
…
Yola yolladım seni
Yollar yollasın seni
Hızır elinden tutsun da
Bana yollasın seni.
…
Üryan geldim gene üryan giderim
Ölmemeye elde fermanım mı var 
Azrail gelmiş de can talep eyler
Benim can vermeye dermanım mı var
G15 PİR: Semah gülbengi 
B’ismi Şah, Ya Hak.
Semahlarınız saf ola, davalarınız hak ola,
Ezene karşı dura, insana saygı duya.
Varlık âleminde yürüyen,
Çarkı pervaz eyleyen, barışa kardeş,
Zulümkara dikilen bu semahınız,
Tüm mazlum halkların insanlık yürüyüşü olsun.
Kırklar semahına kaydola
Dil bizden nutuk Pirden ola
Hü gerçeğin demine.

20 – Lokma hizmeti: Lokmaya destur Sofra gülbengi.

Lokmacılar lokmaları (yemekleri) dağıtır veya selservis olarak dizilir iste-
yen istediği kadar alır.
Lokmacı bir tabak lokma alıp meydanda dara durur.

T 11 Lokmacı tercümanı 
“Hü, cem erenleri!
Cemimize geldi hakkın niyazı,
Elimde yok okka terazi,
Herkes oldu mu hakkına razı? "
Herkes oldu mu hakkına razı, ,
Herkes oldu mu hakkına razı.

Diye sorar. Canlar: "Biz razıyız, Hak da razı olsun.” der.
Lokmacı: “Hakta sizden razı olsun.” der.
G16 PİR Sofra lokma başlayış gülbengi.
B’ismi şah.
Evvel Hak diyelim,
Kadim Hak diyelim..
Geldi Hak lokması
Ya Şah diyelim.
Şah versin biz yiyelim,  
Demine Hü diyelim.”
Destur…
G17 PİR Sofra gülbengi, lokmalar yenildikten sonra.
B’ismi Şah, Ya hak, Bu gitti ganisi gele,
Bozatlı HIZIR bereketini vere.
Yiyene, yedirene delil ola.  
Çalışıp kazananlara, pişirip getirenlere,
Yiyip yedirenlere, kaldırıp götürenlere,
Nur-u iman aşk ola.
Gittiği yerler gam ve gusse görmeye.     
Hak cümlemizi Zalimin zulmünden
Cahilin yobazın şerrinden koruya
İşimize, Erkek dişimize,
Sağlık mutluluk kolaylık vere.
Ezilen halkların birliğini daim ola.
Dünyamızda Savaşsız sömürüsüz
Barış içinde bir yaşam ola.
Hakka yürüyen canların
Devri daim ruhları şad ola,  

Havanın, Ateşin Işığın, Suyun
Bizi besleyen saklayan
Toprağın HATIR hakkı için
Börtü böcek, bitki çiçek,
Doğa ANAmıza şükürler ola.   
Hak cümle canlarımızı
Bilim sevgi rızalık yolundan
Darından didarından
Kavli kararı, ikrarında ayırmaya  
Açlık insanlığa nasip olmaya.
Bir lokmanız bin derde derman ola.
Yolunuz hak erenlerinin yolu ola.
Dünyada barış olsun, gönüllere sevgi dola.
Kazancınız bol sofranız bereketli ola. 
Hak dilden dileklerimizi,
Gönülde muratlarımızı vere.
Biz birini yedik, hak binini vere.  
Dökülenini doldura,
Ağlayanını güldüre,      
Hak erenler cemi cümlemizi
Saklaya, bekleye, ağrı, acı,
Elem, keder göstermeye, 
Lokma hakkına, evliya keremine,
Cömertler cemine, Hü gerçeğin demine
Dil bizden nefes Hünkârı Pirden ola.
Hü gerçeğin demine.

21 – COŞKU UMUT Direniş

Bu yelendirme bölümünde, yol erkânı öven, coşku umut verici aşk ve di-
reniş deyişleri söylenir, semahlar dönülür.

Kâinatın aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakkın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım
…
Dört kitabı koyup torbaya astım
Cennet hurisinden ilgimi kestim
Muskacı hocaya sanmayın sustum
Ağzının payını verdim de geldim
(Âşık ibreti)
….
Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı
…
Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba
….
Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Çoban olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi
…
Şu milleti güruh güruh gezelim 
Mazlumları bir katara dizelim
Zalımların sarayını bozalım
Yıkalım bakalım nice olursa olsun
…
Benim kâbem insandır,
Kuranda kurtaranda,
İnsanoğlu insandır,
Hele hele nenni dost nenni
…
Ey şahin bakışlı, bülbül arazlım
Bir eli kadehte, bir eli sazlım
İste ben giyom, kal ahu gözlüm,
Ne sen beni unut, nede ben seni,

Pirler / Zakir ve semah dönenlere gülbenk verir.

G 18 PİR: Zakir ve Semah gülbengi
B’ismi sah, Ya Hak.
Dilinize elinize telinize pirinize yüreğinize sağlık ola
Semahlarınız saf ola, davalarınız hak ola,
Hak sizi yolunuzdan yoldaşınızdan ayırmaya
Birliğinizi dirliğinizi daim eyleye
Dil bizden nutuk Pirden ola
Hü gerçeğin demine.

22 . CEM BİRLEME OTURAN DURAN

G 19 PİRLER CEM birleme Gülbengi. B’ismi Şah, Ya Hak.

Nefeslerimiz boşa gitmeye,
Yanan ocaklarımız ışıklarımız sönmeye,
Akan pınarlarımız kurumaya.
Hak kimsemize evlat acısı vermeye,
Genç yaşta göçürmeye,
Yaşlılıkta yalınız bırakmaya.
Cümle canlar dünya nimetlerini eşitçe paylaşa,
Bilim ve sevgi yolundan ayrılmaya. 
3’leri 5’leri 7’lerin 40’ların
Uluların pirler   Âşıkların sadıkların aşkına.
Halımızı Hal eyledik
Yolumuz yol eyledik
Nefes eyledik,
Semah eyledik
Lokma eyledik
Saz eyledik
Söz eyledik,
Dem eyledik
Dil eyledik,
Bir eyledik
Cem eyledik
Hak Halk Yoluna yoldaş eyledik,
Cemimiz kabul ola muratlarımız hâsıl ola.  

“Oturan duran, kovsuz-gaybetsiz evine varan
Yastığına baş koyan, sağ yata sefa kalka,
Hayırlı işler hayırlı düşler göre.
Hak dilde dileğinizi gönülde muradınızı vere,
“Dâr çeken didar göre, erenler sefaya ere,
Hü Gerçeğin demine…

23 . 12 Hizmet Sonu.

12 hizmet sahipleri; Rehber postu kaldırır, Çerağcı delili eline alır, 12
hizmet sahiplerinin hepsi dara durur. Çerağcı delilleri dinlendirir.

T 12 Çerağcı tercümanı 
“B’ismi Şah
Dinlensin delili hikmet
Hak olsun Mâh-ı Muhabbet
Gerçeğe hü…”
G 19 PİRLER 12 hizmete Gülbengi. 
 “Desturu Pir. B’ismi Şah
Hizmetleriniz kabul muratlarınız hâsıl ola.
Cem erenlerinin gül cemaline aşk ola.
Daha nice cemlerde sağlıklı bedenlerle
Hizmetler yapmak cümlenize nasip ola.
Kadıncık Ana haldaşınız, Hızır Yoldaşınız ola.
Dar çekenler didar göre, erenler sefaya ere. 
Hü gerçeğin demine.

CEM’lerde 12 HİZMET sıralaması.

1- Ceme (lokmaları ile) gelen canlara (rehberin) hoş geldin gülbengi.
2- PİR’lerin ceme girişi, erkân yürütmesine (rehberin) Rızalık gülbengi.
3- Pirin Post meydan ve ceme başlangıç gülbengi.
4- Zakirlerden ceme gelen canlar hoş geldin deyişi.
5- Pirin yapılacak olan cemle ilgili kısa konuşması.
6- Küskün dağın barış rızalık, nişan istenmesi.
7- 12 hizmet çağrı deyişi ve hizmet gülbengi.
8- Süpürge çalınması ve hizmet gülbengi.
9- Meydan postu serilmesi ve hizmet gülbengi.
10- El yıkama ve hizmet gülbengi.
11- Delil uyandırması ve hizmet gülbengi.
12- Zakir delil deyişi
13- Lokmaya katılanlara hazırlayanlara hizmet gülbengi.
14- Lokmaya paylaşım deyişi ve Zakirlere hizmet gülbengi.
15- 4 kapı doğayı kutsama can birleme
16- ERKÂNA geçilmesi (ne ile ilgili cem yapılıyorsa, Öğreti Cemi, Yol-
daşlık Cemi, Görgü Cemi, Muhabbet Cemi, Hızır lokma Cemi, Doğa
Cemi, Anma cemi, bölümlerine bakınız?)
17- Saki sakka dem dolu hizmeti.
18- Kırklar cemi birleme deyişi (niyaz dar)
19- Semah/lar ve hizmet gülbengi.
Ara ihtiyaç molası.

20- Lokma hizmeti destur ve gülbengi.
21- Coşku umut direniş deyileri.
22- Cem birleme telkin, Oturan duran.
23- 12 Hizmet sonu (Postun kaldırılması Delil sırlanması)

Alevi kurum yönetimleri ve pirlerin görev ve sorumlulukları

Değerlerimizin yaşayabilmesi, mücadelemizin amacına ulaşabilmesi ile ger-
çekleşebilir. Bu amaçla insanlığa yaraşır, evrensel de ğerleri kabul eden,
farklılıkları zenginlik sayan, adaletli ve özgürlükçü bir Anayasa’nın hazırlanabilmesi kurumlarımızın ortak hareket etmesi ile mümkündür. Bunun gerçekleştirilebilmesi amacıyla örgütlerimizin organize olarak harekete geçirilmesi ve ortak öneriler ile güç birliğinin önünü açacak çabalarda bulunulmalıdır.
Devletin Alevisi olmak istemiyorsak, Aleviler çeşitli konularda kendi bilimsel çalıştaylarını yapıp, kendi sorunlarını çözüp, devletle ilgili olan taleplerini belirleyip kararlılıkla savunmalıdır.
Bu amaçla evrensel güç birliğinin daha da yükseltilebilmesi amacıyla Av-
rupa ve Türkiye’deki Demokratik Alevi örgütlülüğünün içindeki dağınıklığın bir an önce giderilmesi, birlikte hareket etme potansiyelinin güçlendirilmesi, ilişkilerin belli bir protokole bağlanması gerekmektedir.

  1. Maalesef bugün Alevi toplumu ve kurumları arasında ortak bir Alevilik anlayışı yoktur. Aleviliğin İslam’ın özü olarak yorumlayanlardan tutun, Alevilik Türk, Kürd, Arap kültürü, Alevilik İslam’ın bir mezhep tarikatı, Alevilik kendine özgü bir inanç, Aleviliği Ateizmle bütünleştirmeye kadar çok farklı ve birbiri ve YOL ile çelişen Alevilik anlayışları vardır. Aynı şekilde Alevi kurumları arasında da kurumsal bir bütünlük yoktur. Önüne gelen çeşitli isimler altında Alevi kurumu açmaktadır, açılmasında, Alevi toplumunun renkli çeşitli olmasında bir sorun yoktur. Fakat kendine Aleviyim diyen kişi ve kurumların ortak KIMIZI ana bir çizgiyi “tüzüğü” benimsemek kurumsal toplumsal bütünlük beraberlik oluşturmak zorunlu-
    dur. Her çevrenin kendi Alevisini yaratıp örgütlemeye çalıştığını görüyoruz. Alevi örgütlenmesi kurumları, devletten, milliyetçilikten, dinden ve siyasi partilerden bağımsız özek, sivil toplum kuruluşu olarak yapılandırılmalıdır. Bu özerk Alevi örgütlenmesinin siyaset yapamaz veya Aleviliğin amaç ve öz değerleri için ile uyuşan siyasi partilerle iş birliği, ittifaklar yapamaz anlamına gelmez, tam tersi amacına ulaşmak için siyasi çalışma, iş birliği ittifak yapmalıdır fakat özerk olmalıdır.
  2. Öncelikle var olan Alevi kurumları bir araya gelip, bilimsel çağdaş ortak bir Alevilik tanımı ilkeleri ve genel bir Alevi kurum tüzüğü üzerinde antlaşmalı, bunu da üye tabanının onayına rızalığına sunmalıdır.
  3. Alevi kurum yönetimlerine %50 kadın kotası eş başkanlık ve peş peşe
    max 2 dönem yönetime de kalma kısıtlaması getirilmeli. Bu şekilde değişik canların kurum yönetimlerine girip sorumluluk alması sağlanmalıdır.
  4. İlkokula bile gitmemiş “dedelerin” iyi kötü alevi yol erkânını bu günlere getirdiği doğrudur. Fakat bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır diyen bu yolu, artık bu eğitimsiz ehliyetsiz dedelerin yürütmesi yönetmesi mümkün değildir. Bu çağda artık eski ocak sistemi ve Mürşit Pir Rehber Talip musahiplik ilişkisini de yürütmek sürdürmek mümkün değildir. Cemlerin Alevi toplumdaki yeri, önemi, işlevi değişmiştir. Kültür, sanat, edebiyat, teorik bilgi ve her şeyden önce, insan olmayı sosyal paylaşımı, bütün kimliklerin üzerinde tutan ve yeryüzünü sevgiyle kucaklayan Aleviliğin insanlığın öz değerlerine ağırlık vermelidir.
  5. Alevi kurumları acil kendi “PİR okulları” kurmalı, Alevi piri olacak kadın erkeler, liseden sonra 4 yıllık bir eğitime tabi tutulup, Alevi öğretisi, felsefe, dinler tarihi, sosyal bilimler, iletişim psikoloji, hukuk vs. tüm bilim dallarında temel eğitim almalı ve sadece bu eğitimi alanlar Pirlik hizmeti yapmalıdır. PİR eğitim sistemi kurulup yeni pirlerin yetişmesi biraz zaman alacaktır. Bu süre içinde dernek yöneticileri talipler biraz uyanık olup. Mümkün olduğunca aydın çağdaş Pirleri cemlere çağırmalı ve bu yöndeki taleplerini (dedelere) bildirmeli. İslamcı vs. dedelerin cem yürütmesine izin vermemelidir. Kimse bu tür hurafe cemlere katılamamalıdır. Eğitimi ehliyeti diploması olmayan hiç kimsenin “evladı resul” veya “Ocak evladıyım” gibi unvanlar altında pirlik yapmasına, bir Alevi “ruban sınıfı” oluşturulmasına izin verilmemelidir.
  1. Pirler talip seçmez, talipler Piri seçer. Alevi kurum yönetimleri cemevleri vs. orada hizmet yapacak Pirleri eğitimli diplomalı pirler arasından toplum kendi seçmelidir. İnanç önderleri Pirleri kurum yönetim ve genel kurullarının üstünde olamaz. Alevi kurumlarının en yüksek organı üyeleridir genel kurullardır.
  2. Alevi kurumları Pirlerin ve kurumların tüm giderlerini kendi toplumundan karşılamalıdır. Bunun için merkezi sistematik ve otomatik olarak üyelik aidatları (rızalığı bağlı inanç vergisi) toplanmalıdır. Gelen gelirin belirli bir yüzdesi %10’u üst kurum giderleri geri kalan örnek %90’ı yerel kurum hesabın direk aktarılmalıdır. Tüm Alevi toplumu ve kurumları devlet diyanet kurumuna ve okullarda zorunlu din derslerine ve zorunlu vergiden inançlara bütçe ayrılmasına karşı çıkılmalı, devletin veya belediyelerin Alevi kurumlarına karışmasına izin verilmemelidir. Yani her inanç kendi kendini yönetip tüm giderini kendi toplumundan karşılamalıdır.
  3. Alevi kurum yönetimlerinin görevi, ortak tüzük Alevilik anlayışı etrafında Alevi kurumlarını demokratik bir şekilde yönetmek, alınacak kararlara üyelerin katılımını sağlamak, kurumun maddi manevi altyapısını güçlendirmek, üyelerin her türlü sosyal kültürel eğitimsel inançsal ve siyasi ihtiyaçlarına cevap vermektir. Pirlerin görevi daha çok toplumu bilgilendirmek, üyelerin kurum çatısı altında, birlik beraberlik barış huzur içinde yaşamasına katkı sunmaktır.

CemEvlerinin işlevi iç, dış mimarisi ve cem düzeni.

Alevilerin Ocak ve Dergâh, (Tekke, Zaviye, Hangah), Cemevi, modern
dernek ve vakıfları kendilerini yenileyemedikleri için Alevilerin inançsal ve
sosyal ihtiyacını karşılamaktan ne yazık ki uzaklaşmıştır. Bu nedenle ihtiyaç ve beklentilerimiz doğrultusunda yeniden yapılanarak Alevice özgünlüğünden taviz vermeden günün koşullarına uygun hale getirilmelidirler. Aynı zamanda Ocak, Dergâh, Dernek ve Vakıflarımızda hizmet yürüten canlarımızın kişisel beklenti, kariyer, statü kaygılarını bir kenara bırakarak Alevi-Kızılbaş-Bektaşi İnancımızın özünü, “İslami dil ifade ve uygulamalardan” korkusuzca arındırılmış, ilkeli bir şekilde savunmalı ve yaşatmalıdır.

Dergâh, hangâh, tekke, cemevi, ziyaretgâh, kültür merkezi, dernek ve va
kıflarımızda Alevi felsefesine uygun kitap, doküman, sembol, simge, hikmet
ve söylemler dışında bulunan görsel ya da yazılı herhangi bir simge ve bilgiye yer verilmemesi için çaba harcanmalıdır.
Bağımsız Cemevlerimizin yerel geleneklerin uygulanması konusunda öz-
günlük ve hassasiyet içinde olmalarının özendirilmesine ve desteklenmesine ancak, örgütlü Alevi dernek ya da vakıflarına bağlanmaları konusunda çaba gösterilmelidir.
Cemevi mimari ve tasarımları açısından gözden geçirilerek Alevi gelenek-
lerine uygun sanatsal ve simgesel düzenlenmesine destek olunmalıdır. Cami tarzı cemevi yapılmasının önüne geçilmelidir. Cemevleri hiçbir semavi dinin ibadet yeri ile birlikte tasarlanıp inşa edilmemelidir.
Cemevlerinin resmi olarak tanınması için; Anayasa ve uluslararası sözleş-
melerden kaynaklı elde edilen hakların ihlalinin devam ettirilmesi nedeniyle Demokratik mücadelenin daha ileri bir noktaya taşınması gerekmektedir.

  1. Alevi cemevleri cami, kilise vs. gibi günlük dini tapınma yerleri değildir. Cemevleri her türlü eğitim sosyal kültürel kursların, siyasi toplantıların ve inançsal faaliyetlerin yapıldığı otak mekânlardır, Alevi Kültür Merkezleridir. Cemevlerinde düğünde yapılır eğlencede, eğitimde siyasette yapılır, cenazede kaldırılır. Yani cemevleri çok fonksiyonlu insanların her türlü sosyal kültürel ihtiyaçlarına cevap verecek şekil ve işlevde olmalıdır. (Yılda yapılacak 3-5 cem muhabbeti için özel dayalı döşeli ayrı bir lokal mekân gerekmez.)
  2. Tüm Alevi cemevleri ve derneklerinden, İslami resim ve figürler (Hz.
    imam Ali, Zülfikar kılıç, 12 imam, ehlibeyt, Kerbela vs.) kaldırılmalıdır.
    Bunların hiçbirisinin Alevilikle zerre ilgisi yoktur. Aynı şekilde Aleviliğin 73 millete bir nazarla bakmayan bizden değildir, ilkesinden hareketle Alevilikte ırkçı, milliyetçi yaklaşımlara izin verilmemelidir, Atatürk milli bayrak vs. Alevilikle direk ilgisi olmayan resim ve yazılar cemevlerinden Alevi kurumlarından kaldırılmalıdır. Alevilik bir millete devlete tabi değildir, evrenseldir.
  3. Her ne ararsan kendinde ara, Enel-Hak, Hak doğa insan vahdeti mevcut diyen Aleviliğin en temel sembolü; kadın erkek semah dönen insan ve sazdır, ışıktır güneştir alevdir, turna, güvercin, gül, dağ evren doğadır. Bugün baktığımızda Alevi kurumlarının logo sembollerinde de bu geçmektedir. Alevi Ozan ve pirlerin, katliamlarda kaybettiğimiz canları resimleri ve felsefeleri doğa ile ilgili resimler semboller, asılabilir. Fakat dikkat edilmeli dernekler cemevleri, (şehitlerin resmi vs. diye) mezarlığa çevrilmemelidir. Cemevi ölülere değil dirilere hizmet sunulan mekânlardır.
  4. Cemlerde beli bükük namaz kılar gibi yere oturma, yerlerde sürünme
    kaldırılmalıdır. Aleviler artık, dik oturmalı, dik durmalı ayağa kalmalıdır. Eskiden köylerde evler küçük nüfus kalabalık insanlar alışık yere oturuyordu. Çalığımızda çocuklar 1 yaşına gelmeden sandalye oturuyor, vücut öyle alışıyor, insanların cemde 4 büklüm uzun süre yere oturması imkânsız. Eski Alevi dergâhlarında cem odalarına baktığımızda 35-40 cm yükseklikte sedirler olduğu görülmekte. Bugün de cem evlerinde insanlar özel yapılmış sedir veya sandalye / oturakta oturmalıdır. Herkesin birbirini ve cem meydanını görmesi, oturulacak yerlerin yarım daire, amfi şeklinde yerden yükseltilmesi veya tersi erkân yürütülecek meydanın yerden birkaç basamak yükseltilmesi ile sağlanabilir. Cemde oturma düzeninde en önemli olan mümkün olduğunca cemal cemale olma canların birbiri ve meydanı görmesidir. Kadın erkek ayrı haremlik selamlık (bölümü) olmamalıdır. Canlar eşleri ile yan yana oturmalıdır.
  1. Cemevi bahçeleri heykel ve beton yığınına çevrilmemelidir. Mümkün olduğunca yeşil çimen içinde, çocuk oyun bahçesi, spor yapılabilecek aletler, yaşlıların oturacağı gölgelik çay evi, mangal köşesi, çeşitli meyve ağacı, güller, Aleviliği sembolize eden su fıskiye vs. açık hava amfisi, olan bahçeler olmalı.
  2. Alevi kültür merkezi /cemevleri binalarının mimarisinde, mümkün olduğunca (cami, kilise gibi) tek tip mimariden kaçınılmalıdır, çağdaş mimari yaratıcılığa ve çeşitliliğe yer verilmelidir. Binaların şeklinde, çeşitli Alevi sayı ve sembolleri olabilir. AKM, cemevlerinin dış cephesine; Aleviliğin sembolü olan Kadın erkek semah saz güneş vs. kurum logosu dışında (Alevilikle direk ilgisi olmayan) başka bir yazı resim olmamalıdır. (Cami cemevi aynı bahçede projelerine kesinlikle karşı çıkılmalıdır).
  3. Park sorunu: Araba motor bisiklet vs. için mümkünse özel park yeri olmalı. Cemevlerinin proje aşamasında, park yerlerinin arsanın durumuna göre, Ana binanın yanına mı, binanın altına veya bahçenin altına mı yapılacak en uygun olanına karar verilmelidir.
  4. Bir Alevi Kültür Merkezi / Cemevinde neler olmalı? (Yerel toplumun kalabalığı ve ihtiyacına göre):
  • Cem ve (toplantı/konser salonu)
  • Kütüphane (Kitap dergi gazete, oturma okuma odası)
  • Yönetim kurulu odası/büro /arşiv.
  • Pir / yol erkân kurul odası.
  • Gençlik odası.
  • Saz kursu müzik odası
  • Semah folklor spor odası
  • Kurs seminer AV medya odası
  • Tam teşkilatlı mutfak,
  • Yemek odası kantin (ve gerekli servis malzemesi)
  • Çay ocağı günlük oturma, tv salonu
  • Çocuk oyun odası
  • Atölye aktivite odası
  • Grup çalışması toplantı odası
  • Malzeme deposu
  • WC
  • Cenaze hizmeti bölümü / morg.
16; Alevi CEM-evi tarihi.

Cemlerde söylenecek deyiş ve semah örnekleri

Saz, semah, deyişler Alevi yol erkânının olmazsa olmaz önemli bir parçasıdır. Çağdaş Alevi erkânlarında söylenebilecek eski yeni semah ve deyişleri aşağı daki başlıklar altında toplayıp müzik video klipleri ile birlikte, DAB ”www.Alev-i.com” sayfasında ve ayrıca bir kitap olarak yayınlayacağız.

  1. Ceme giriş deyişleri hoş geldiniz erenler
  2. 12 hizmet
  3. Delil
  4. Alevi Varlık felsefesi
  5. Yol erkân meydan
  6. Devriye deyişleri
  7. Şathiyeler (cennet cehennem din İslam eleştirisi)
  8. Alevi ahlak etiği
  9. İkrar deyişleri
  10. Nasihat
  11. Lokma
  12. Paylaşım
  13. Rızalık, rıza şehri
  14. Siyasi duruş direniş
  15. Mazlumdan yana olmak
  16. Muhabbet
  17. Kızılbaş kadın
  18. Sevgi aşk
  19. Ulular pirler
  20. Alevilikte doğa bilinci
  21. 40lar (Cemi)
  22. Dem dolu
  23. Semahlar
  24. Hızır deyişleri
  25. Newroz deyişleri
  26. Katliamlar anma günleri
  27. Birlik coşku
  28. Yolu erkânı öven deyişler
  29. Kütçe + Yarsani deyişleri
  30. Zaza’ca Alevi deyileri
  31. Başka dillerde Alevi deyişleri

Bu kitapta fazla yer tutmaması için, örnek olarak altta bazı deyişlerden sa-
dece 1’er beyite yer veriyoruz. Bu deyiş ve semahların devamını internette bu-
labilirsiniz. Önemli olan bundan sonra Alevi aşık ozan zakirlerimizin, yol
erkânda, cemlerde, gece ve toplantılarda söyleyeceği deyişlere dikkat etmesi,
Din-İslami ve ıkçılık vs. içeren deyişleri okumamasıdır. (Bazı güzel deyiş ve
semah müziklerine yeni daha güncel çağdaş deyişler yayızlabilir veya var
olanların içeriği din-islami unsurlardan temizlenerek, güncellenerek okunabilir.

Alevi deyiş ve semah örnekleri:

1
Kudret kandilinde küllü varında
Ol Hüda Şahı-Ra yaktı delili
Kırklar meclisinde ulu divanda
Kırklar bir olup yaktı delili

2
Ondört bin yıl gezdim pervanelikte
Sıdk-ı ismin duydum divanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların ceminde dara düş oldum

3
Mende sığar iki cihan,
Men bu cihana sığmazam
Yersiz, yurtsuz cevher menem,
Hiçbir mekâna sığmazam
Hem sedefim hem inciyim,
Sırat’tan da geçiciyim
Bunca atlas kumaş ile
Men bu dükkâna sığmazam

4
Bu dünyanın temelini
Kurup yoğuran ben idim
Hiç yok iken âdem nesli
Âdemi doğuran ben idim

5
Bir kandilden bir kandile atıldım
Turab olup yeryüzüne saçıldım
Bir zaman Hak idim Hak ile kaldım
Gönlüme od düştü yandım da geldim

6
Hak’tan bize name geldi
Pirim sana beyan olsun
Şah ‘tan bize name geldi
Rehber sana haber olsun

7
Daha Allah ile cihan yok iken
Biz ani var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik

8
Söyletmeyin şu Meluli deliyi
Nideyim ben gelip geçen nebiyi
İsa gibi diri kalan ölüyü
Sol lebinden akan Dost ırmağıdır

9
Ey hoca hak âlem bir, şirkimiz yoktur,
Şeytan gizleyecek kürkümüz yoktur,
Cehennem narından korkumuz yoktur,
Biz Ateşin Aleviyiz aşk yananlardanız

10
Bölük bölük olup gelen dedeler
Dedeler, siz yağmadan mı geldiniz?
Bölük bölük olup gelen dedeler
Dedeler, siz yağmadan mı geldiniz?

Kul Himmet’in bu sözüne küstünüz,
Hasım olsun hırka ile postunuz,
Talipleri damızlıktan kestiniz,
Dedeler, siz yağmadan mı geldiniz?

11
Gül ağacı açılır ucu
Bir ev sahibi ile gül bacı
Çıksın bu meydana niyaz eylesin
Döksün dertlerini semah eylesin
A şahım erenler semah eylesin

12
Bir Şah olsam hükmeylesem cihana
Kilise, mescidi yıkar giderdim
Okullar yapardım bütün insana
Cehaleti kökten söker giderdim

13
Dinlersen sözümü verem haberi
Boş yere bekleme büyük mahşeri
Eğer ister isen cennetle huri
Yârin kucağından başka yer değil

14
İbreti, kölelik son bulsun yeter
Yoksul hep çalışır, ağa yan yatar
Doğru söyleyene çamurlar atar
Dişlerin bileyip durmadan gider

15
Evvelden bade-i aşk ile mestiz
Yerimiz meyhane, mescit gerekmez
Saki-i kevserden kandık elestiz
Kuran-ı natık var sâmit gerekmez
(Âşık İbreti)

16
İbreti, razıyım lütufa kahra
Asla değer vermem cahile köre
Elim göğe açıp eğilmem yere
Gönülden bağlıyız cânânımıza

17
Evvel ahir budur sizlere sözüm
İbreti, hizmette her zaman gözüm
Asıl vücut cami, orda namazım
Her ne arar isen insanda imiş

18
İlme değer verip uykudan kalktım
Sarık, seccadeyi elden bıraktım
Vaizin her günkü vaazından bıktım
Ramazanı sele verdim de geldim

19
İbreti, böyle bir ferdim
Sade insanlıktır derdim
Hep gönlümü dosta verdim
Sanma ki ona pişmanım

20
İbreti, meyveler yetmeden yenmez
Açılmayan güle bülbüller konmaz
Boş bir lamba asla tutuşup yanmaz
İçinde bir miktar gaz olmayınca

21
Kaşın mihrabımdır, kâbem yüzündür
Söylerim çıktıkça avazım benim
Benim kıblegâhım iki gözündür
Her vakit sanadır niyazım benim

22
İbreti, budur mümin miracı
Onu tavaf eder güruhu Naci
Kırkların ceminde Fadime bacı
Cennetin hurisi, gılmanı sensin

23
İbreti, nidersin yahşi yamanı
Evvel ara kendindeki noksanı
Zalime, namerde etme ihsanı
Seni canı dilden sevmeyenlere

24
Minareye çıkıp bize bağırma
Haberimiz vardır, sağır değiliz
Sen kendini düşün bizi kayırma
Sizlerle kavgaya uğur değiliz

25
Yara şüphe yok, herkesten güçlüsün
Lâkin zulmü sona erdirmiyorsun
En azından bizim kadar suçlusun
Niçin şeytanları öldürmüyorsun

26
Alçakta yüksekte yatan erenler
Yetişin imdada aldı dert beni
Başım alıp hangi yere gideyim
Gittiğim yerlerde buldu dert beni

Demi demi şirin demi
Gelir geçer dünya gamı

İyilere cennet cemal
Kötüye kasavet gammı
Hudey hudey şah aşkına
Sen yardım eyle düşküne

27
Salını salını cananım
Gelen efendim
Gel böyle sallanma güzelim
Göz değer sana
Al yeşil giyinmiş cananım
Gelen efendim
Sonra rakiplerden güzelim
Göz değer sana
Gel ha gel. Yürü canan daaa.. Yürü..

28
Bir nefesçik söyleyeyim
Dinlemezsen neyleyeyim
Aşk deryasın boylayayım
Ummana dalmağa geldim

29
Yine dertli dertli iniliyorsun.
Sarı durnam sinen yaralandı mı
Hiç el değmeden de inliyorsun
Sarı durnam sinen yaralandı mı
Yoksa ciğerlerin parelendi mi
Pirelendim…

30
Kırat bu dağları aşmalı bugün
Dostun ellerine ömrüm, ömrüm, ömrüm
Dostun ellerine de düşmeli bugün
Varam dost eline de bir sual edem
Yarinen devranımda sohbetim bugün

31
Yüce dağ başında bir kuş uçurdum.
Ana nenni nenni bir kuş uçurdum.
Ben meylimi bir güzele düşürdüm.
Dilber nenni nenni yavrum düşürdüm.

Duydum nazlı yârim yâd eller almış.
Ana nenni nenni yâd eller almış.
Vallah dostlar ben aklımı şaşırdım.
Dilber nenni nenni vallah şaşırdım.

32
Yarınki cennete etmeyiz minnet
Cenneti vücut-u insan biliriz
Münevver kitleye vererek kıymet
Allah mefhumunu vicdan biliriz

33
İbreti, sevgidir her işin başı
Gönülde yanmalı aşkın ateşi
Kaynatır kazanı, pişirir aşı
Ocak yanmayınca gaz neye yarar

34
İbreti, kimsenin kalbini yıkma
Hakikat, adalet yolundan çıkma
Körlerin önüne çıranı yakma
Karanlığa gider ışığı görmez

35
Benim sevdiğimin şirin sözleri
Büyüdü sinemde ne hallar oldu
Karınca yükünü fil çekmez oldu
Azdı zaman azdı ne çağlar oldu

36
Ab-ı hayat ile Kevser, yüce yayla bizdedir,
Mecnunu çöle salan, saçı Leyla bizdedir,
Okuma bilirsen talip, kendi kitabına bak,
Musa’nın Turu Sinası, sırrı Mevla bizdedir.
(HVB)

37
Amelsiz ilim ne demek
Şöyle bir beyhude emek
Yakasız yeğsiz bir gömlek
Anı ancak giyen bilir
HBV

38
Bütün evren semah döner
Askından güneşler yanar
Aslına ermektir hüner
Beş vakitle avunmayız

39
Alevilik sorgu görgü yoludur bellli
Soralım Cehennemle korkutup bizi
Cennette huri pazarlayan Allahın
Bu yol erkânda ne işi var erenler
(Feramuz Ş. Acar)

40
Güzel âşık cevrimizi,
Çekemezsin demedim mi?
Bu bir rıza lokmasıdır,
Yiyemezsin demedim mi?

41
Erenler cemine her can giremez
Edep ile erkân yol olmayınca
Her Kamberim diyen Kamber olamaz
Şah’ın Kanber’ine kul olmayınca

42
Pir Sultan’ım Abdal yüksek uçarsın
Selamsız sabahsız gelir geçersin
Âşık muhabbetten niçin kaçarsın
Böyle midir yolumuzun töresi

43
Su milletin hak sancağını
Çekelim bakalım ne olursa olsun
Teber çekip zalimlerin kanını
Dökelim bakalım ne olursa olsun

44
Uyur idik uyardılar
Diriye saydılar bizi
Çoban olduk ses anladık
Sürüye saydılar bizi

45
Benim kâbem insandır,
Kuranda kurtaranda,
İnsanoğlu insandır,
Hele hele nenni dost nenni

46
Ey şahin bakışlı, bülbül arazlım
Bir eli kadehte, bir eli sazlım
İşte ben gidiyom, kal ahu gözlüm,
Ne sen beni unut, nede ben seni,

47
Ela gözlü pirim geldi
Duyan gelsin iste meydan
Dört kapıyı, 40 makamı
Bilen gelsin iste meydan

48
Kul olayım mızrap tutan ellere
Kâtip arzuhalim yaz saha böyle
Gül dikeyim kan dökülen yerlere
Kâtip arzuhalim yaz saha böyle

49
Madımakta ateş göğe gerilir
33 canim birden alınır
Pir Sultan’lar ölür ölür dirilir
Kâtip arzuhalim yaz saha böyle

50
Dostlar bizim inancımız bellidir
Demokrasi nerde ise ordayız
Softaların sözlerine kanmayız
Demokrasi nerde ise ordayız
İnsan hakki nerde ise ordayız

51
Erenler zehir getirin
Bal ile öldürmen beni
Bağrıma diken batırın
Gül ile öldürmen beni

52
Açığım yok, kapalım yok dünyada
Ne ise ahvalim sorsunlar beni
Hiç kimseye vebalim yok dünyada
İster sevip, ister kırsınlar beni

53
Taş olarak ölmüştüm, bitki oldum.
Bitki olarak öldüm ve hayvan oldum.
Hayvan olarak öldüm, o zaman insan oldum.
Öyleyse ölümden korkmak niye?

54
Cenneti huriyi gılmanı terk et
Sıtk ile gönlünü Hakka berket
Camiye gitme puthaneye git
Allaha vasıl ol Allah’la kalk yat
)Kaygusuz Abdal)

55
Ne farzın lazım ne sünnet
Ne cehennem ne de cennet
Bir can için etmem minnet
Verdiğini almaz mısın
Tomarzalı Ali Kırbıyık (16.yy)

56
Kıldan köprü kurmuş gel de geç deyi,
Pirim bana dolu verdi iç deyi.
Arkamdan bir el vurdu uç deyi,
Üstüne uğradım tozlu yol oldu.
(Pir Sultan)

57
Hurili gılmanlı cennet yalandır
Cennet nerededir bu bir plandır
Bunu ispat eden hangi Kuran’dır
Devrani der bir kitapta görmedim
(Pir Devranî)

58
Dört kitabı koyup torbaya astım
Cennet hurisinden ilgimi kestim
Muskacı hocaya sanmayın sustum
Ağzının payını verdim de geldim
(Âşık ibreti)

59
Kıldan bir köprü yapmışsın
Gelsin kullar geçsin deyu
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen sen geç tanrı
(Kaygusuz Abdal)

60
Hurili gılmanlı cennet yalandır
Cennet nerededir bu bir plandır
Bunu ispat eden hangi kurandır
Devrani der bir kitapta görmedim

61
Rahmet deryasına verilir müjde
Varlık-ı mevcudat cümlesi izde
Aranan mevcudat şehri de bizde
Akıllar eremez hiç manasına
(Pir Hasanî)

62
Dört kitapta yoktur bu ilim inan
İlm-i devriyedir bu bir sırrı kan
Bulup bir mürşid-i kâmil ü irfan
Okuyup bu dersi âyâna geldim
(Hüsni)

63
Dört kitabı koyup torbaya astım
Cennet hurisinden ilgimi kestim
Muskacı hocaya sanmayın sustum
Ağzının payını verdim de geldim
(Âşık İbreti)

64
İnsan vücudu ümmül kitaptır,
Zatı sıfatı nuri afitaptır,
Ruhi kalem yazmış Kuran’ı harftir,
Kalbi ya Hak’tan ayrılmaz.
(Pir Hasan Sani)

65
Kitabımız da kıl var
Dağlar kadar görünür
Biz bir ayet okuruz
Bir Kur’an’a benzemez
(Kul Nesimi)

66
Şalvarı şaltak Osmanlı
Eğeri kaltak Osmanlı
Ekende yok biçende yok
Yiyende ortak Osmanlı

67
Gayrıdır her milletten
Bu bizim milletimiz
Hiç dinde bulunmadı
Din ü diyanetimiz
(Yunus Emre)

68
“Sorma be birader mezhebimizi
Biz mezhep bilmeyiz yolumuz vardır
Çağırma meclis-i riyaya bizi
Biz şerbet içmeyiz dolumuz vardır.”
(Nesimi)

69
Sorma ne hacet bizlere sofu
Ta evvel künyede ismimiz vardır
Dünya kurulmadan yüz bin yıl evvel
Şu yeşil kandilde cismimiz vardır
(Devranî)

70
“Ay oldum âleme doğdum,
Bulut oldum göğe yağdım,
Yağmur olup yere yağdım,
Nur oldum güneşe geldim “…

71
Yedi kat arşta asılı
Kandildeki NUR’a geldim
(Pir Sultan Abdal)

72
Kudret kandilinde bir ışık iken
Ta ol zaman âşık oldum nura ben
(Sıdkı Baba)

73
Kandilde balkıyan dostun nurudur
Akıl ermez ona Hakkın sırrıdır
(Seyit Feyzullah)

74
Ta ezelden kandildeki nurdayım
Binde bir can eremedi bu sırra
(Dermanî)

75
Kandilin içinde nur olan biziz
Mekân ötesinde sır olan biziz
(Devranî)

76
Kandilde nur iken sevmiştim seni
Güzel pirim, sultan pirim, şah pirim
(Genç Abdal)

77
Ziyasından halk eyledi toprağı
Vücut buldu bu eşyanın menbaı
(Pervane)

78
Kandil geceleri kandil oluruz
Kandilin içinde fitil oluruz
Hakkı göstermeye delil oluruz
Fakat kör olanlar görmez bu hali
(Edip Harabi)

79
İkiliği terk et, birlik makamın tut
Canlar canın bulasın birlik içinde
(Yunus Emre)

80
İkiliği terk et, birlik makamın tut
Canlar canın bulasın birlik içinde
(Yunus Emre)

81
Derviş Kemal duymak için,
Kurallara uymak için,
Gerçek tavır koymak için,
Çağın Yezidi’ni tanı.

82
Dört kitapta yoktur bu ilim inan
İlm-i devriyedir bu bir sırrı kan
Bulup bir mürşid-i kâmil ü irfan
Okuyup bu dersi âyâna geldim
Hüsnî (16.yy)

83
Katre idim Ummanlara karıştım
Kaç bulandım kaç duruldum kim bilir
Devre edip âlemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir
(Gufrani)

84
Şu fena mülke çok gelip gittim
Yağmur olup yağdım ot olup bittim
(Hamdülillah)

85
Ölürse tenler ölür
Canlar ölesi değil.
(Yunus Emre)

86
Ko ölmek endişesin
Işık ölmez bakidir
Ölmek senin nen ola
Çün canın ilahidir
(Yunus Emre)

87
Ne çare zahida Kızılbaş olduk, 

Da’ima bade-yi gülfam süzeriz. 

Bezmimize mahbub bir saki bulduk,
Anın içün böyle sarhoş gezeriz.
(Harabi Baba)

88
Erenler meydanına vahdet ile gir de gör,

Kırk budaklı şamdanda kırkımız bir
Yanarız.
(Hâce Bektaş Veli)

89
Kaygusuz Abdal bu sırrı okudum,
Anladım, bildim
Şimdi bu âlemin hükmü kâmil insan elindedir

90
Seni bu hüsnü cemal ile kemal ile görüp,
Korktular Hak demeye, döndüler insan dediler.
Seyyid Nesimi

91
Ol adular bize meyhur demişler,

Daha bizden özge mestaneler var.
(Âşık Sadık Doğanay)

92
Kimsenin hakkına etmeyiz minnet,

Bağlıdır rızaya payımız bizim.
(Feryadi)

93
Elimizde Telli Kur’an, 

Gideriz Hakk’ın izinden.
(Cevrî)

94
Kin ile kibiri aradan kaldır,

Götürme benliği yükü nidersin?
(Güzide Ana)

95
İkrar kemendini taktım boynuma,

Varlığı pay ettim özü öğrendim.
(Afê Ana)

96
Lim Allah’ın hayalidir, yüzün vech -i ilah;

Gösterir mir’at-ı mü’min, on sekiz bin âlemi.
(Yeminî)

97
Bir zaman meksettim rahm-i maderde,
Vücud hâsıl ettim, cana yetiştim.
(Dertli

98
Bir gececik mihman kaldık Meryem’de,
Hazreti İsa’nın öz babasıyız.
Harabî

99
Yol gizlidir sadık yoldaş içinde

Nesne hâsıl olmaz sert taş içinde
(Kâtibi)

100
Aşk ile meydana geldik,
Zincir ile dar bilmeyiz.
(Muhyiddin Abdal)

101
Küfür deryasından bulduk imanı,
Şah dedik küfüre şahtan içeri.
(Virani)

102
Zahid sanma bizi dünden bugünden,
Nice bin kez gidip bu hana geldik.
(Noksani)

103
Yürü Güzel Yürü Yol Alamazsın
Azrail Olsan Can Alamazsın
Hele Sen Dünyayı Kalbura Koysan
Benden Muhabbetli Yar Bulamazsın

104
Talibi Hak isen kitaba bakma,
Okumak bilirsen Kur’an sendedir.
(Feylesof Rıza)

105
Hakk’ı aşikâre göreyim dersen,
Aç gözünü yek nazar kıl âdeme.
(Kul Fakir

106
Gâip lâzım değil, n ‘ideriz lâfı

Mevcut gördüğümüz bizlere kâfi.
(İbreti)

107
Ehl-i aşka mey görünür içilir,

Ne sen var ne ben var bir tane Gaffar. (Âşık Veysel)

108
Eğer özün fark ettiysen,

Makamın var nur içinde.
(Hekimhanlı Esiri)

109
Bilmem sünnetleri, bilmem farzları

Hak için bir niyaz bana yetmez mi?
(Mücrimi Baba)

110
Ben insandan başka ilah arardım,
Meğer ilah insan imiş bilmedim.
(Daimi)

111
Yırtılmaz bir gömlek giydim,

Nesimi’nin derisinden.
(Meçhuli)

112
En-el Hak uğruna çekilip dâra,

Can baş verenlere hak eyvallah.
(Ruhî)

113
Namert tamah bu meydana gelemez,

Cömertlik sofrasın serdik de geldik.
(Melûli)

114
Secdem didâradır, değil duvara.
(Davut Sulari

115
Aşk imamdır bize, gönül cemaât,

Kıblemiz dost yüzü daimdir salât.
(Yunus Emre)

116
Dost yoluna akan kanım,

Damladıkça lezzet verir.
(Hatayî)

117
Bin gönülde pazar olsa,

Donatacak mallarım var.
(Derviş Kemal)

118
Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş,

Yevmü-l mezara dek sökülmez imiş. Seyrani

119
Aşka düşen divâneler,

Gelsin bir hoşça yanalım.
(Kul Nesimi)

120
Bu sevdayı verme kullar başına,
Müptelalık bir beladır güc’olur.
(Gevherî)

121
Her çiçeğin rengi ile bezendim,

Her güzel zülfüne öremez beni.
(Şekip Şahadoğru)

122
İçtim şarabını mestanelikte,
Kırkların Cemi’nde dâra düş oldum.
(Sıdkı Baba)

123
Nalbant olmayan şehirde,
Aşk atına nal sorarsın.
(Pir Dede)

124
Mezarıma işaretler koymayın,
Ben toprak olunca dua dinlemem.
(Mahzuni Baba)

125
Derya idim damlalara bölündüm,
Çok bulandım süzemedim ben beni.
(Muhlis Akarsu)

126
Âdemi Hak bilir, gitmeyiz Hacca
Kul hakkından uzak elimiz bizim.
(Nesimi Baba)

127
Hilekâr dostlardan bıktım usandım,

Lekesi olmayan öz gerek bana.
(Perişan Ali)

128
Bir elinde bade, birinde meze

Yâr bade doldurur elleri sarhoş.
(Karacaoğlan)

129
Birdir her millet de meydanımızda,

Türkümüz, Kürdümüz, Lazımız bizim.
(Derviş Ruhullah)

130
Sarraf olmayan ne bilsin,
Sanar her taş bir incidir.
(Dûçari)

131
Altın, gümüş yok elinde,
Dükkân önün toz edersin.
(Pir Mehmed)

132
Dibi delik kaba Hakk’ın suyunu,

Taşıyıp yorulma dolduramazsın.
(Derviş Ali)

133
Pazarlık mı olur adil dükkânda.
(Pir Sultan Abdal)

134
Dede isen dedeliği doğru yap
irfana müfreze kaldırma dede
insanlığa ışık dolu çağrı yap
gaipten hurafe bildirme dede
(Emekçi)

135
Ben insana eğilirim
Mecbur etmen taşa beni
Ne sağırım ne de körüm
Kullanmayın maşa beni.
(Mahmut Erdal)

136
Dolanı dolanı gelir
Ölüm yavaşça yavaşça
Kalem alıp yaz derdimi
Gülüm yavaşça yavaşça

137
Yürü Güzel Yürü Yolundan Kalma.
Her Yüze Güleni Dost Olur Sanma.
Ölümden Korkupta Sen Geri Dönme.
Yiğidin Alnına Yazılan Gelir.

Kul Hüseyin”im ey gül benzin soluk, gül benzin soluk
Alnımıza yazılmıştır ayrılık
Vallahi sevdiğim gönüller birlik
Ne sen beni unut nede ben seni
Ne sen beni unut nede ben sen

138
Armut ağacı armut ağacı başında tacı
Kalksın semah eylesin aneynen bacı
Nenni nenni nenni dost nenni nenni
Nenni nenni nenni has nenni nenni

139
Karşıda görünen ne güzel yayla
Bir dem süremedim giderim böyle
Ala gözlü Pirim sen himmet eyle
Ben de bu yayladan Şah’a giderim

140
Başım açık yalın ayak yürüttün
Sen merhamet eyle lebbi balım yar
Yüreğimi ceviz gibi çürüttün
Senin aşkın büktü kaddi dalım yar

141
Evvel erkân ile evvel yol ile
Gelsin hizmet ehli hizmet eylesin
Yaradanım yardım etsin kuluna
Gelsin hizmet ehli hizmet eylesin

142
Havayı deli gönül havayı
Ay doğmadan şavkı tutmuş ovayı
Türkmen kızı katarlamış mayayı
Çekip gider bir gözleri sürmeli

143
Kırklar meydanına vardım
Gel beri ey can dediler
İzzet ile selam verdim
Gel işte meydan dediler

144
Seherde bir bağa girdim
Ne bağ duydu ne bağbancı
El sundum güllerim derdim
Ne bağ duydu ne bağbanc

145
Yola yolladım seni
Yollar yollasın seni
Hızır elinden tutsun da
Bana yollasın seni.

146
Bütün evren semah döner.
Hü hü Hace Bektaş dost.
Gök yüzünde delil yanar.
Hü hü Hace Bektaş dost.
(mahzuni)

147
Pirim Bali coş dediler.
Sevilmeye Aşk dediler.
Hak oldular sır dediler.
Mansur olup dar görünce.

148
Pirim Bali sır’ra erdim.
Aşkım demdedir, demdedir.
Nasip aldım, nasip verdim.
Gören sırdadır, sırdadır

149
Cümlemizi var eyledi varından
Dört unsur yarattı özü̈ nurundan
Bir soru soruldu hak didarından
Bilemedim yandım yandım eridim

150
Doksan dokuz bin yıl gezdim dolandım
Yoruldum bir yeşil kubbeye kondum
Sordum müşkülümü mürşitten kandım
Hem Cebrail idim hem Rehber idim
(Kul Şirini)

151
Yağmur oldum yağdım ot oldum bittim
Şekilden bin şekle geçtim de geldim
Sunuldum sofraya yenmeye gittim
Rahmandan Rahim’e düştüm de geldi

152
Kâinatın Aynasıyım
Mademki ben bir insanım
Hakkın varlık deryasıyım
Mademki ben bir insanım

153
Hacı bilmem hoca bilmem
Beş vakit namazı kılmam
Ramazanda oruç tutmam
İslam bizim neremizde?

154
İki Ali vardır, sizinki Arap
Gönüllerde düştür, bizim Ali’miz
Sizin Ali, devri eyledi harap
Mazluma yoldaştır, bizim Ali’miz

155
Veysel neden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acayip sır da senin…

156
İsmimisen bak hayrına düşmeyen
Dört kapıdan kırk makama geçmeyen
İşleğini Yetmişüçe seçmeyen
Güruh-u Nacviyim dese ne fayda

157
Enel hak deyip geri dönmeyen
Ana doluluyum aleviyim ben
Huri gılman cennetine kanmayan
Ana doluluyum aleviyim ben

158
Âdem’i balçıktan yoğurdun yaptın
Yapıp da neylersin bundan sana ne
Yarattın insanı saldın cihana
Salıp da neylersin bundan sana ne

159
Kul Hasan Allah’a bende,
Hak, şah damarımda kanda,
Canımın içinde canda,
Ben Allahsız adam mıyım?

160
Ne dinim var ne imanım
Kalenderim kalenderim
Ne şekkim var ne gümanım
Kalenderim kalenderim

161
Hakk’ı pek yakından gördük inandık.
İlk başta danıştık vicdanımıza.
Gerçekler yoluna girdik uyandık.
Hakikat denildi erkânımıza.

162
İster sövün ister asın
Hak’ka şükür kızılbaşım
Sevmem ikilik dünyasın
Hak’ka şükür kızılbaşım

163
Göremiyor isem gerçek varlığı
Sünniyisem Aleviysem ne çıkar
Sanat edindiysem sahtekârlığı
Sünniyisem Aleviysem ne çıkar

164
Allah’ım senin yerinde olsaydım
Başta kör şeytanı yaratmazdım ben
Her şeye kadir-i mutlak olsaydım
Saklanıp gizlenip aratmazdım ben

165
Allah olsam sağlam düzen kurardım
Kimse yakıp yıkıp bozmasın diye
Savaş yapan devletleri bağlardım
İnsanlığa mezar kazmasın diye

166
Koyup dünya davasını
Hak´a verip sevdasını
Doğrulayıp öz nefesini
Şeytanı öldüren gelsin!”

167
Dervişlik hırkada, taçda değildir
Hararet nardadır, sacda değildir
Her ne ararsan, kendinde ara
Kudüs’te, Mekke’de Hac’da değildir.

168
Der Hüdai, akıl, ilim, fen sende
Dünya sende, ahret sende, han sende
Allah sende, Kuran sende, din sende
Sende ara, sende seni bul gardaş

169
Mir´ati sözlerin canlı muamma
Ülül-ebsar olanlara hüveyda
Elsiziz, dilsiziz, belsiziz amma
Gezerin âlemden erkekçesine

170
Bu dünyanın temelini
Kurup yoğuran ben idim
Hiç yokken Âdem nesli
Âdem’i doğuran ben idim

171
Ben beni bilmezdim hatır kırardım
Meğer ilmim noksan imiş bilemedim
Ben insandan başka ilâh arardım
Meğer ilâh insan imiş bilmedim.

172
Silkinip meydana çıksan olmaz mı,
Zulmün temelini yıksan olmaz mı,
Biraz ibreti’ye baksan olmaz mı,
Bilmem neden herkes hayranın senin

173
Hoca efendi bizi korkutup durma,
Ahiret ejderha marhane midir?
Nar’ı cehennemi bana gösterme
Kim görmüş, kim yanmış nar hanemidir?

174
Bende Cennet bende tuba bendedir
Âlem-i vahdette yoktur gayri hiç
Cümle mevcudat-i eşya bendedir
Ger dilersen hakki görme seyfiya
Gel beru gel Tur-u Musa bendedir

175
Ölümden korkum yok, o benden korksun
Cehennem var ise, günahım yaksın
Cennet güzellikleri seyrana çıksın
Sevgi muhabbete özendim, yeter

176
Esirci misin, koydun cehenneme Arap
Hoca mısın, okuryazarsın kitap
Aslın kâtip midir, görürsün hesap
Hesabın mı var, yok hancı mısın?

177
Kıldan köprü yaptırmışsın
Gelsin kullar geçsin diye
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a Tanrı.

178
Derviş Kemal arza geldik,
Önce kendimizi bildik,
Kırklar meydanında öldük,
Canlı ölü derler bize.

179
Telli sazdır bunun adı
Ne ayet bilir ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresind

180
Saç sakal senin olsun fes
Kuran kuldan mukaddes
Hakkı anmayanın yeri kümes
Siz mi kıldınız? Siz! Namazı.

181
Ey zahit şaraba eyle ihtiram
Müslüman ol terk et bu kilükali
Ehline helaldir na-ehle haram
Biz içeriz bize yoktur vebali

182
Zulüm için zalimlere
Evlat yollaman analar
Bile bile ölümlere
Mendil sallaman analar

183
Fezali insandır sorarsan eğer
Tanışıp anlamak muhabbet değer
Dünyanın merkezi insanmış meğer
Bil dedik söz oldu dinle bahtiyar

184
Keramet baştadır taçta değildir.
Hararet nardadır sacda değildir.
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs’te Mekke’de hacda değildir

185
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde
Hakkin yarattığı her şey yerli yerinde
Bizim nazarımızda kadın-erkek farkı yok
Noksanlık, eksiklik senin görüşlerinde

186
Haksızlığa uğramazsın, sahip isen eline,
Devasız derde düşmezsin, sağlam isen beline,
Bu erenler buyruğudur, canı gönülden dinle,
Belalara bulaşmazsın, hâkim isen eline.

187
Hakka talip olan kişi, başka murat isteme,
Dostun seninle beraber, başka vuslat isteme,
Bu dünya bir sofradır, arzular gelir geçer,
Eğer bizi buldun ise, başka murat isteme.

188
Haşa ki, bizim semahımız oyuncak değildir,
İlahi bir aşktır, salıncak değildir,
Kim ki semahı bir oyun sayar,
Mümin diye namazı kılınacak değildir.

189
İlim irfan mürşittir, karanlıkları kovar,
İnsanları cehalet, gaflet bunaltıp boğar,
Gönüllerde parlayan o saadet güneşi,
Şark ile garptan değil, gerçek inançtan doğar.

190
Edep erkâna bağlıdır ayağımız, başımız,
Güllerden koku almıştır toprağımız, taşımız,
Soframızda bulunan lokmalar hep helaldir,
Yiyenlere nur olur ekmeğimiz, aşımız.

191
Dünyanın ucunda bir gül açılmış
Efil efil esen yele merhaba
Karanlığın sonu bir ulu şafak
Sarp kayadan geçen yola merhaba.

192
Rengimiz güldür bizim, gül gibi açacağız,
Gönüllere aşk ile sevgiler saçacağız,
Hak, hakikat yolunda, bir yüzümüz var bizim,
Olduğumuz gibiyiz ve öyle kalacağız.

193
Muhabbetle açan gülü, aşkla dermek isterim,
Yaşıyorken dostlarımı, görüp sevmek isterim,
Dünya ahiret kaygusun, içerimden çıkarıp,
Gönlümü dost lisanına, ağız yapmak isterim

194
Ab-ı hayat ile Kevser, yüce yayla bizdedir,
Mecnunu çöle salan, saçı Leyla bizdedir,
Okuma bilirsen talip, kendi kitabına bak,
Musa’nın Tur-u Sinası, sırrı Mevla bizdedir.

195
Malım mülküm servetim, hepsi evde kaldı,
Oğlum kızım akrabam, geçtiğim yolda kaldı,
Dostlarımdan birisi, benden hiç ayrılmadı,
Hak için yaptığım iyilikler, hepsi bende kaldı.

196
Dünyanın varlığına ey hırsla sarılanlar,
Yemeyip yedirmeyip, yük altında kalanlar,
Başkasına kalırlar, hasretle toplananlar,
Hasretle ayrılırlar, ahirete yollananlar.

197
Kudret eliyle kurulmuş, yıkılmaz yapımız bizim,
Aşk kalemiyle kazılmış, silinmez yazımız bizim,
Yaradana sığınıp, ümid ile gelenlere,
Ezelden ebede kadar açıktır, kapımız bizim.

198
Eğer Hakka talipsen, heran ona doğru ak,
Kâinat kitabına, irfan gözü ile bak.
Yolumuzun esası çalışmaya bağlıdır,
Ayağa kalkacaksan, bari hizmet için kalk.

199
Zorunlu dindersi dinayet emri
Ağlayıp sızlanma çek restini be
Büyük yürüyüş yap yık bu devri
Fidanlar yetiştir çek restini be

200
Veysel n’eden aklın ermez
Uzun kısa dilin durmaz
Eller tutmaz gözler görmez
Bu acaip sır da sen

201
Beşikler vermişim Nuha,
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana”n dünkü çocuk sayılır,
Anadolu’yum ben,

202
Kırklar meydanına vardım
Gelberi heyecan dediler
İzzet ile selam verdim
Gir iste meydan dediler

203
Az önce konuştum, bir softa ile.
Artık gerçekleri, gör dedim. Kızdı…
Cehalet yüzünden, çok çektik çile
Birazıcık kafanı, yor dedim.
Kızdı.

204
İnsanların bilgisayar çağında
Hele su yobazda hav sete bakın
Ormanda büyümüş yaban dağında
Hele su yobazda hav sete bakın

205
Dört bir yana haber salsam
Öldü desem, İnanır mı?
Dağlar bana geri verin
Yusuflumu, Sinan’ımı

206
Zor kullanır aka kara dedirir
Kurbağaya kus tutturur bu düzen
Namussuza ballı kaymak yedirir
Namusluya tas yutturur bu düzen
bu düzen

207
Dost dost diye nicesine sarıldım
Benim sadık yârim kara topraktır
Beyhude dolandım boşa yoruldum
Benim sadık yârim kara topraktı

208
Acar’ım Hak’tan halka erdik
Hakkı kâmili insanda bildik
Dünyaya cenneti kurmaya geldik
En-El Hak katına varalım hele.

209
Ey gönül biz dostun devrişanıyız
Dergâh-ı alamız dost otağıdır
Can teslim etmişiz koç kurbanıyız
Gerdana çalınan dost bıçağıdır

210
Yüce dağ başına kar yağmış gibi
Ağarıp duruyor kar belli belli
Endim enginine seyran eyledim
Al yeşil giyinmiş yar belli belli

211
Ezel bahar olmayınca
Kırmızı gül bitmezimiş
Kırmızı gül bitmeyince
Sefil bülbül ötmezimiş

212
Pir Sultan Abdal’ım bende gülmedim
Aradım derdime dost derman bulmadım
Yol nereden gelir gider bilmedim
Kesildi kervanım bellerde kaldım

213
Başın öne eğilmesin
Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın
Aldırma gönül aldırma

214
Abdal Pir Sultanım çektiler dara
Düşmüşem aşkına yanarım nara
Bakın ey erenler şu giden yara
Ne sen beni unut ne de sen ben

215
Karacaoğlan düşse yola,
Bülbül figan eder güle.
Güzel sevmek sarp bir kale,
Ya alınır ya alınmaz.

216
Benden selam olsun bolu beyi’ne.
Çıkıp su dağlara yaslanmalıdır.
Ok gıcırtısından kalkan sesinden.
Dağlar seda verip seslenmelidir.

217
Ne kadar bilirsen bilene danış
Danışan dağları aşar mı aşar
Danışmadan yola çıksa bir kişi
Yorulup yollarda şaşar mı şaşar

218
Bilmem Şu Feleğin Bende Nesi Var,
Her Gittiğim Yerde Yar İster Benden.
Sanki Benim Mor Sümbüllü Bağım Var.
Zemheri Ayında (Canım) Gül İster Benden.

219
Güzelliğin on par’etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulamaz
Gönlümdeki köşk olmasa

220
Bize de Banaz’da Pir Sultan derler
Bizi de kem kişi bellemesinler
Paşa adamına tembih eylesin
Çekip kollarımız bağlamasınlar

221
Hayali gönlümde yadigâr kalan,
Bir yanım deryada çalkanır simdi.
On beş Mürşid ile boğulup ölen
Bir yanım deryada çalkanır simdi

222
Dünyanın ucunda bir gül açılmış.
Efil efil esen yele merhaba.
Karanlığın sonu bir ulu şafak.
Sarp kayadan geçen yola merhaba.

223
Koyun beni hak aşkına yanayım.
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.
Yolumdan dönüp mahrum mu kalayım.
Dönen dönsün ben dönmezem yolumdan.

224
Uzun ince bir yoldayım
Gidiyorum gündüz gece
Bilmiyorum ne haldeyim
Gidiyorum gündüz gece

225
Üryan geldim gene üryan giderim.
Ölmemeye elde fermanım mı var.
Azrail gelmiş de can talep eyler.
Benim can vermeye dermanımmı var

226
Dünyanın lezzeti tadı insandır
Enelhak çağırır adi insandır
Hakikat yoluna hadi insandır
Canini o yola veren ne mutlu

227
Bir insanda bir gönül var
İkiliğe sapmak nedir
İnsan olan insan sever
Here hiçe tapmak nedir

228
Hakikat şehrinin yoluna giren
Giren değil şehre varanlar mutlu
Rıza pazarında ikrar verenler
İkrar veren değil duranlar mutl

229
Meluli’yim kâmil olan haktır
Görünmez gözlere sirr-i penahtır
Cahillere kâmil demek günahtır
Kamil otur kâmil konuş kâmil dur

230
Pirsultan Abdalım da böyle olacak
Beklerim yolların da yavrum gelecek
Analı babalı da murad alacak
Emaneti de sana bozaltı Hızır

231
Hızır Paşa bizi berdar eyledi
Kesti kollarımı kızak bağladı
İşiten muhipler hep kan ağladı
Açılın zindanlar pire gidelim

232
Ben Hak’kın edna kuluyum
Kem damarlardan beriyim
Ayin-i cemin bülbülüyüm
Meydana ötmeye geldim

233
Yasladım arkamı dağ ile taşa
Soyguncudur diye çattılar bana
Karşımda düşmanım Bey ile Paşa
Bağrım hedef oklar atılır bana

234
Çardaklı Çamlıya kaçmışım diye
Kızılbaş diyorlar içmişim diye
Padişaha savaş açmışım diye
Her adımda tuzak kurulur bana

Köroğlu’yum kayaları yararım.
Hakkın kılıncıyım Hakkı ararım.
Şahtan padişahtan hesap sorarım.
Uykudan uyanan katılır bana

235
Halımızı hal eyledik.
Yolumuzu yol eyledik.
Her çiçekten bal eyledik.
Arı’ya saydılar bizi.

236
Ulu dağ başında yattım
Yetiş pirim Hızır yetiş
Selam verdim selam aldım
Yetiş pirim Hızır yetiş

237
Umutsuzların umudu
Yetiş ya Bozatlı Hızır
Gaip erenlerin adı
Yetiş ya Bozatlı Hızır

238
Be xweng ü bra sema heq bu
Ma vena er du ezman çerx bu
Nur ü kerema heq heq bu
Tewbe tewbe Xızır tewbe

239
Ne mutlu ki bize insan olmuşuz,
İnsan sevgisini gerçek bilmişiz,
İnsanın dalında açıp gülmüşüz,
Muhabbet insana, insan olana.

240
Gel gel yanalım
Ateş-i aşka!
Şule verelim
Aevi-i aşka!

241
Har içinde biten gonca güle minnet eylemem
Arabiyi farisiyi bilmem, dile minnet eylemem
Sıratim üzre müstakim gözettim rahimi
Zalimin talim ettiği yola minnet eyleme

242
Mahmut Erdal mihnet eylemem cana
Arın divanından, durup divana
İşte o zaman insan derim ben sana
İçinden benliğini atarsan eğer

243
Hüseyin Gazi’yin döner semahlar
Bir üzün tanesini bölüşür kırklar
Buraya giremez özü çürükler
Eline diline beline sahip ol da gel

244
Şah Hatayi yim der özümde
Hiç hilef yoktur sözümde
Eksiklik kendi özümde
Darına durmaya geldim.

245
Tabiata Veysel âşık.
Topraktan olduk kardaşık.
Aynı yolcuyuz yoldaşık.
Sen yolcusun ben bacmıyım.

246
Böyle ikrar ilen böyle yolunan.
Mihnetli yar bana lazım değilsen.
Deli gönül sevmiş vaz gelmek olmaz.
Cefalı yar bana lazım değilsen.
Deli gönül sevmiş vaz gelmek olmaz.

247
Pir Sultan Abdal’ım ne farz ne sünnet.
Yola Gelmeyenden Edilmez Minnet.
Cümlenin Muradı Dünyada Cennet.
Söyle Canım Söyle Dinlesin Canlar.

248
Bir kere uğradım hakkın cemine
her can bencileyin dara çekildi
canlar elin sundu aşkın demine
ikrarda mest olan pire çekildi.

248a

Müsahib olanlar başa geçtiler.
Anda hakkın kitabını açtılar.
Hakkın dolusunu dört can içtiler.
Aşkın bülbülleri pire çekildi.

Bize bade geldi içip mest olduk.
Kendimizden geçip pervane döndük.
Âşık söyle deyip tutuşup yandık.
Yanmış sinelerim nara çekildi.

249
Dinle sana bir nasihat edeyim.
Hatırdan gönülden geçici olma.
Yiğidin başına bir hal gelirse.
Onu yâd ellere açıcı olma.

Ha leyli ha leyli ha leyli.
Mecliste arif ol kelamı dinle .
(A Canlar Ey)

250
Eşrefoğlu al haberi.
Bahçe biziz bağ bizdedir.
Biz de mevlanın kuluyuz.
Yetmiş iki dil bizdedir.

251
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün.
Barış güvercini uçsun dünya da.
Yok olsun kötülük düşmanlık ölsün.
Barış güvercini uçsun dünya da.
Dostluklar kurulsun insanlar gülsün.
Son bulsun savaşlar kimse ölmesin.

252
İkilik kinini içimden atıp
özde ben bir insan olmaya geldim
taht kuralı ariflerin gönlüne
sözde ben bir insan olmaya geldim
serimi meydana koymaya geldim

253
Bütün insanlardan arzumuz vardır.
İnsan birliğine zor demesinler.
Gerçekler nerdedir haberimiz var.
Haktan gayrısına yar demesinler.

254
Hey Ruhi aşk olsun bu irfanına.
Neşeler yağdıran cem meydanına.
Münkirin yobazın paslı canına.
Kantarlı kütükler atanlardanız.

255
Bir gerçeğe bel bağladım erenler
Aldı benliğimi bitirdi beni
Damla idim bir ırmağa karıştım
Denizden denize götürdü beni

256
Ey rıza takat yok hakkı inkâra.
Sen mahrum imişsin didarı yare.
Şimdi agah oldum sırrı esrara.
Âlemi yaratan vicdan sendedir.

257
Açığım yok kapalım yok dünyada.
Ne ise ahvalim görsünler beni.
Hiç kimseye vebalim yok dünyada.
İster sevip ister dövsünler beni.

258
Meluli’yim sözümüz bir.
Dostumuzla özümüz bir.
Yer içeriz nazımız bir.
Sen ben diye kavgamız yok.

259
Kınamayın beni hakkı sevenler.
Rüzgâr esmeyince dal uyanır mı.
Külli boş değildir aşka düşenler.
Katre düşmeyince sel uyanır mı.

260
Fasl-ı muhabbeti bana yetiren.
Ulu divan kurup hakka götüren.
Cümle müşkül işlerini bitiren.
Edep erkân ile yol değil ya ne.

Hey dost hey dost yol değil ya ne
Edep erkân ile yol değil ya ne

261
Uzaktan yakından yuh çekme bana.
Sana senin gibi baktım ise yu.
Efendi görünüp bütün insana.
Hak’kın kullarını yıktım ise yuh.
Yuh yuh soyanlara.
Fakire kıyanlara.
Yuh nefsine uyanlara yuh….

262
Velim aydur dört kitabtan eveli
Seyhoğlu Bedrettin Bektaşi Veli
Ortaklar adına didemin seli
Çağlar gider bizim Dede Sultana

11 Comments

  1. Manalı felsefi ve estetik değeri güzel bir eser
    Dost Cemali Kabemizdir Ozan ŞİAR & Aşık ŞAH TURNA
    Dost cemali kabe´mizdir
    Hac’ca gerek yoktur bizde
    Sevgi oduyla yanarız
    Sac’a gerek yoktur bizde!

    Sudan tatlı alın teri
    Ölmeden öldük biz diri
    İnsan dünyanın veziri
    Taç’a gerek yoktur bizde

    Gün doğar güller al olur
    Yaralı kuşa dal olur…
    Su akar yatağın bulur
    Baça gerek yoktur bize

    Şiar, zulmü zay ederiz
    Karanlığı ay ederiz
    Biri kırka pay ederiz
    Aça gerek yoktur bizde
    Söz ve Yorum: Ozan Şiar
    Vokal Türkü Ana Aşık Şah Turna #kizilbas #alevi #barisaezgi #ozanssahturna #pirsultan #enelhak #hallacimansur #deyisler #felsefitürküler #sahturna #pir #can #canlar #yolbirsürekbinbir #anadolualeviligi #darimansur #hakinsan #insanamuhabbet #insanhak

  2. Not: Değerli canlar, yayın kurulu sayfanızda aşık ozanlara yer verilirken gerek değerli kalıcı felsefi değiş ve türküleri gerekse sembol emek veren bedeller ödeyen bir kadın Halk Ozanı aktivist mücadeleci ŞAH TURNA nın yıllardır plaklarından kitaplarından sevgiyle dinlediğimiz, milyonlarca seven hayran kitlerine ulaşan ve Türkiye Dünya üniversitelerinde yayınlanan örnek eserlerini göremedim sayfalarınızda veya belki ben rastlayamadım büyük eksiklik. Adı Anadolunun pek çok bölgesinde kız çocuklarına takılan ŞAH TURNA sanatçı şair büyük bestekarımızı sizlere katkı olması arşiviniz ve örnek verilen şiirler yazılar bölümüne eklemeniz için çeşitli eserlerinden yolladım. Çeşitli yayınlardan ve facebokk sayfalarından kendisine ulaşabilirsiniz, kapsamlı renkli eserlerine röpörtajlarıyla yayınlarla erişebilirsiniz Selam sevgiler Melodi Ozan ŞAH TURNA Tel Wahtsap numarası Almanya 01783073747 İnternasyonal 00491783073747

  3. Ben ÖLMEM
    Can çekilir, tenim düşer toprağa
    KOKARIM GÜLLERLE BEN ÖLMEM ÖLMEM
    Sarılırım sarı, yeşil yaprağa
    AKARIM SELLERLE BEN ÖLMEM ÖLMEM

    Ömrüm kısa, yolum uzun sürecek,
    Kim ölecek, kim güzel gün görecek
    Umut, sevda duvağını örecek
    TAKARIM ELLERLE BEN ÖLMEM ÖLMEM

    Toprak bedenimi sarar sarışır,
    Kemiklerim erir, toza karışır
    Dargın kimse kalmaz hepsi barışır
    BAKARIM ELLERLE BEN ÖLMEM ÖLMEM

    Şah Turna doymadan daha yaşına
    Hep direndi yazın mezar taşına
    Bedenimi koydum aşk ateşine
    YAKARIM KÜLLERLE BEN ÖLMEM ÖLMEM…

    Not: Halk edebiyatımızda örnek gösterilen çok yönlü kafiyeli ve iki- üç uyaklı- (ayaklı) şiir çalışmasından anlamlı bir renk türkülerin anası özgürlüğün barışın turnası Pirsultan izinde ozan ŞAH TURNA dan yur tiçi ve uluslararası yayınlarda üniversite akademik çevrelerinde yankı uyandıran güzellikte güzel bir felsefi anlamlı kızılbaş eseri.

  4. AY BİZLERE ŞAHİT OLDU!

    Güneşi tuttuk ağladık
    AY Bizlere Şahit Oldu
    Aktık Denize çağladık
    ÇAY Bizlere Şahit Oldu!

    Kimler ne yaptı, ne oldu
    Bahçıvansız Güller soldu
    Kısrak doğurmadan öldü
    TAY Bizlere Şahit Oldu

    Geriye dönmesin teker
    Umut tohumunu eker
    Canlar verdik teker teker
    YAY Bizlere Şahit Oldu

    ŞahTurna’yı gül götürdü
    Dertli sazı tel götürdü
    Emekleri sel götürdü
    ZAY Bizlere şahit oldu!…

    Söz ve Müzik : Aşık ŞAHTURNA
    Almanca Ceviri: Şirin Şafak
    Aranje-Yorum: Ozan ŞİAR Ağdaşan

  5. ANALARA ÇAĞRIM VAR Barış Türküsü
    Tüm dünyada Analara çağrım var
    Analar isterse savaşlar durur
    Her gün yüreğimde sızı ağrım var
    Babalar isterse savaşlar durur
    Barış saatinin zilleri vurur
    Ana`ların gözyaşları akmasın
    Yavrum yavrum diye yola bakmasın
    Kalem tutsun bele silah takmasın
    Analar isterse savaşlar durur
    Neşelensin köyler, kentler bucaklar
    Rantçılar için sönmesin ocaklar
    Şahturna sizi umutla kucaklar
    Analar isterse savaşlar durur
    Barış saatinin zilleri vurur!
    Söz-Ozan Şah Turna

    Düzenleme Yönetmen Ozan Şiar
    Vokaller Şafak Melodi Şirin Ağdaşan Ozan Şiar
    https://www.youtube.com/watch?v=SFa4G_pbNxU

  6. Cehennem Yutar, Cennet ister Türkülerin anası, direncin umudun barışın turnası Ozan ŞAH TURNA
    Bu dünya’da cehennimi
    YUTAR daha Cennet ister
    Canı, başı; şer yolunu
    TUTAR daha Cennet ister!

    Yat katlarda ziyafeti
    Bak yiyorlar İnsan eti
    Yaban ele memleketi
    SATAR daha Cennet ister

    Hevesli şov sahnesine
    Batarlar savaş sisine
    Uzanır kan deryasına
    YATAR daha Cennet ister

    Halkı birbirine takar
    Sonrada seyrine çıkar
    Cayır cayır insan yakar
    TÜTER daha cennet ister

    Şah Turna der zul işleri
    İçtikleri göz yaşları
    Halk damında baykuşları
    ÖTER daha Cennet ister!

    Bu dünya’da cehennemi
    YUTAR daha Cennet ister
    Canı, başı şer yolunu
    TUTAR daha Cennet ister!
    Söz ve Müzik: Aşık Şah Turna (Şahturna)
    Derleme, Düzenleme Ozan ŞİAR #sahturna #pirsultan#deyislerimiz #kizilbas #anadolu #alevi #barisasemah #ozansahturna #turna #anadolualevisi #Hallacimansur #enelhak #yol

  7. Sofunun cennetle cehennemi
    Sofunun cennetle cehennemini
    Kazdık kazdık yeryüzüne çıkardık
    Elif de okuduk hece harfini
    Yazdık yazdık yeryüzüne çıkardık
    Gönülden gönüle bulduk mekanı
    Canımızda arıyoruz cananı
    Sofunun isteği huri kılmanı
    Dizdik dizdik yeryüzüne çıkardık

    Aya gidiyoruz göyün katında
    Bilim inceledik marifetinde
    Petroller çıkardık yerin altında
    Süzdük süzdük yeryüzüne çıkardık
    Gözünde akıtır kanlı yaşları
    Hayalinde görür güzel düşleri
    Sofunun yaptığı haksız işleri
    Sezdik sezdik yeryüzüne çıkardık
    Şahturna’yım bildik manalarını
    İşte anlatıyom gerçeklerini
    Yer altında gizli madenlerini
    Bozduk bozduk yeryüzüne çıkardık
    1970 li yıllarda Ozan Şahturna plağından seçmeler

  8. Tanıktır Türkülerimiz (ANADOLUMDAN SESLENİR)

    Anadolu’mdan beslenir
    Ovadan dağa yaslanır
    Bütün dünya’ya seslenir
    TANIKTIR Türkülerimiz!
    Barış türküsünün dili
    Dostluk bahçesinin gülü
    Kerem’le Aslı’nın kül
    YANIKTIR Türkülerimiz

    Allı turnam kanat açar
    Katar katar dosta uçar
    Karanlığa ‘ışık saçar’
    AYIKTIR Türkülerimiz

    Yunus, Pir Sultan’lar ezel
    Umudu sevdası güzel…
    Deyiş, barak, hoyrat, gazel
    YAYIKTIR Türkülerimiz

    Sevdasını etmez Pazar
    Türkülerle tarih yazar
    Ummanı deryayı gezer
    KAYIKTIR Türkülerimiz

    Şah Turna çiçekler takar
    İnsan yakmaz‘deyiş yakar
    Fırat, Munzur coşkun akar
    SANIKTIR Türkülerimiz!
    TANIKTIR Türkülerimiz, YANIKTIR Türkülerimiz!…
    Söz ve Müzik Kadın Halk Ozanı Şahturna
    Düzenleme yorum: Ozan Şiar
    https://www.youtube.com/watch?v=CSjqqDfgcDA ŞAH TURNA Türküleri

  9. DAVAM DİVAN’A KALMASIN!

    Hey canım koca Pir Sultan
    Davam divana kalmasın
    Boynumda asılı ferman
    Davam Divana Kalmasın!

    Ektik-biçtik sel götürdü
    Başağını ‘yel’ götürdü
    Biz büyüttük el götürdü
    Davam Divana Kalmasın
    Pir Sultan gülüm solmasın

    Güzel benim Ana dolum
    Coşa gelir obam-elim
    Yakanızdan kalkmaz elim
    Davam Divana Kalmasın

    Şah Turna’yı okladılar
    Dikenleri kokladılar
    Kirlileri ak`ladılar
    Davam Divana Kalmasın!
    PirSultan gülüm solmasın

    Ektik-biçtik sel götürdü
    Başağını ‘yel’ götürdü
    Biz büyüttük el götürdü
    Davam Divana Kalmasın
    Pir Sultan gülüm solmasın

    Söz ve Müzik: Ozan ŞAH TURNA
    Düzenleme: Ozan ŞİAR

  10. Alevi Kızılbaş davasında türkülerin değişlerin anası Aşık ŞAHTURNA emek özgürlüğün sesi büyük eserleri ve büyük bedelleriyle barışın turnası Ozan ŞAH TURNA olarak gönüllerde yaşattığığımız güncel değiş türkülerinden felsefi güzel bir eser TACI TAHTI YIKTIM CANLAR
    Ne eğildim, ne de saptım
    Acılardan ilaç yaptım
    Insanı; başa taç yaptım
    Tacı-tahtı yıktım canlar!

    Özümü çektim darlara.
    Güneşim vurur karlara
    Uyuyan bakan körlere
    Acı acı baktım canlar!

    Insanlık için yürüdüm
    Bedenim korla bürüdüm
    Mum oldum yandım, eridim
    Meşaleler yaktım canlar!

    Şah Turna, yar yarasından
    Güneş doğar arasından
    Nesimi’nin derisinden
    Boynuma ip taktım canlar
    https://www.youtube.com/watch?v=gF8yHiUEs-0

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.