Devlet Dışı Alevilik -3-

10959805_1603808869852411_3682586362619311812_n

Devlet Dışı Alevilik -3-

Kürt Aleviler iki kimliklidir. Hem ulusal demokratik ve kültürel değerlerini savunacak, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yer alacak hem de Alevi kimliğini savunacaktır. İki kimlikli olmak durumundadır.

Devlet dışı toplum olma karakteri Aleviliğin en temel ve Aleviliği Alevilik yapan en temel ilkesidir. Kürt Özgürlük Hareketi bugün Demokratik Konfederalizmi savunmaktadır. Ahlaki ve Politik Toplumu savunmakta, devlet dışı örgütlenmeyi esas almaktadır. Bunu “ Devlet + Demokrasi ” biçiminde formüle etmektedir. Kendisini devletten ayrı örgütlemek istemektedir. Kürt Özgürlük Hareketi açısından, Önder Apo’nun felsefesi açısından Aleviler ahlaki ve politik toplumun özüdürler, bu özgürlük sisteminin temeli, doğal müttefikidirler. Kürt Özgürlük Hareketi’nin kendi özgürlük ve demokratik sistemini kurmada dayanacağı en önemli toplumsal güçlerden biri Alevilerdir. Bu açıdan tabii ki Kürt Özgürlük Hareketinin ve Önder Apo’nun felsefesine, ideolojisine inananlar Aleviliğe bu değeri verirler. Aleviliği özgürlük sisteminin temel dayanağı haline getirirler.

Biz Alevilerin tüm değerlerini korumalarını, kendilerini inançlarının özüne uygun bir şekilde sürdürmelerini ve geliştirmelerini önemli görüyoruz. Demokratik özgürlükçü sistemin kurulmasında çok önemli bir rol atfediyoruz. Çok önemli bir kaynak, çok önemli bir güç olarak görüyoruz. Bu açıdan Aleviliği devletleştirmek isteyen, devlete yakınlaştırmak isteyen kesimlere karşı çıkmak gerekir. Özgürlükçü Aleviler, demokratik Aleviler, gerçek Aleviler devletten kopanlardır, devlete karşı olanlar, devlete karşı duruş sergileyenlerdir. Bu yönüyle toplumcu olanlardır, sol ve demokrat olanlardır. “Kürt Özgürlük Hareketi’nin Aleviler içinde gerçek dostları kimler olacaktır?”, “Kürdistan Aleviler Birliğinin ya da Önder Apo’nun felsefesini benimseyenler açısından müttefik olarak ilişkilenilecekler kimler olacaktır?”sorusunun cevabı burada yatmaktadır.

Devlete bulaşmayan, demokratik olan tüm güçlerle ilişkilenilebilir. Kimi düşünce farklılıkları olabilir, ama kim devlete yedeklenmiyorsa, devleti değil de demokrasi güçlerini esas alıyorsa, kim demokrasi cephesinden yanaysa ilişki kurulabilir, yan yana yürünebilir; ilke, esas budur.

“Aslını inkar eden haramzadedir”.

Kürt Aleviler iki kimliklidir. Hem ulusal demokratik ve kültürel değerlerini savunacak, Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesinde yer alacak hem de Alevi kimliğini savunacaktır. İki kimlikli olmak durumundadır. Artık günümüz demokrasisinde tek kimlikli olmak bireyi ve toplumları ifade etmemektedir. Çok kimlikli olunabilir, farklı kimlikler sahiplenilebilir. Hem Kürt’tür, hem Alevidir hem de farklı bir kimliği olabilir. Özellikle Kürtlüğü inkar eden, “Alevisin, Kürtlüğüne gerek yok” diyen yaklaşımlar kesinlikle kabul edilebilir yaklaşımlar değildir. Bunlara karşı mücadele edilmelidir, bu yaklaşım sahipleri Alevi değillerdir. Hak, adalet, eşitlik inancımızın temelini oluşturuyorsa o zaman gerçek Aleviler ulusal kimliğini yani Kürtlüğünü kabul edecektir. Türk’se de Kürt Alevilerin özgürlük ve demokrasi mücadelesini kabul edecektir. Bu bakımdan Alevi gençler, Aleviler hep sol sosyalist hareketler içinde yer almadı mı? Hep demokrasi mücadelesi içinde yer almadı mı? Neden? Bu karakterinden dolayıdır. Bugün Türkiye’de demokrasinin ölçütü nedir? Kürtlere yaklaşımdır. Kürt halkının özgürlüğünü ve demokratik yaşamını istemeyen birisi demokrat olabilir mi, Alevi olabilir mi? Alevi, komünal ve demokratiktir; toplumcudur. Ne başkasının kimliğini inkar eder ne de kendi aslını. Zaten bu nedenle denilmemiş midir “Aslını inkar eden haramzadedir”.

Kürt Aleviler ulusal örgütlenmeler içinde de yer almalıdırlar. “Biz Alevi örgütüyüz, Kürt değiliz, bize ne onların sorunlarından ve mücadelesinden” diyerek ulusal değerlerden, mücadeleden uzaklaştıran yaklaşımlar kesinlikle reddedilmelidir. Bunlara karşı mücadele edilmelidir. Bu tutum gericiliktir. Türk devletinin özel savaş politikalarına hizmet eden bir tutumdur. Sömürgeciliğin Kürtleri ulusal değerlerinden uzaklaştırmasının başka bir biçimidir.

Alevilerin hem Alevi örgütlenmeleri içinde inançları için mücadele etmeleri, hem de kendi ulusal ve kültürel sorunları temelinde özgürlük ve demokrasi için mücadele etmeleri gerekir. Alevi inancının özgürlüğü için, kendi kimliğini özüne uygun olarak yaşaması için, Aleviliğe ve Alevilere doğru yaklaşım için Kürt Özgürlük Hareketi doğru yaklaşım içinde olmaya büyük özen göstermiştir. Özelikle Önder Apo’nun şahsında bu hassasiyet en üst düzeyde gösterilmiştir. Bu nedenle daha ilk kuruluşundan itibaren hiçbir örgütün içinde olmadığı kadar Alevi genci bu harekete katılmıştır. Kürdistan’da ilk defa Alevi Kürtleri kitlesel düzeyde örgütleyen Kürt Özgürlük Hareketi olmuştur. Tüm bunlar bu özenli ve doğru yaklaşımın sonucu gerçekleşmiştir. Binlerce Alevi genci özgürlük mücadelesi saflarında şehit düşmüştür. Doğru bir yaklaşım olmasa bu gerçekleşebilir miydi? Hareketimiz 1990’lardan itibaren Alevilerin özgün örgütlenmesinin geliştirilmesi çabası içinde olmuştur. Bu nedenle 1990’lı yılların başında Aleviler Birliği örgütlendirilmiş, 1993 ve 94’te geliştirilmesi için büyük emekler verilmiştir. 1994’te Zülfikar dergisi yayına başlamıştır. Zülfikar dergisi çıkartıldığında Serxwebun’dan sonra en fazla satılan dergi olmuştur. On binin üzerinde bir tiraja ulaşmıştır. Kürdistan Aleviler Birliğinin özgün örgütlenmesine büyük katkılar sunmuştur.

Özgürlük Hareketi’nin Alevileri etkilemesi, Aleviler arasında gelişmesini hızlandırması sonucu Türk devleti yeni politikalara yönelmiştir. Alevilik konusunda, örgütlenme konusunda, Alevi kültürünün Türk basını üzerinden yansıtılması konusunda çeşitli çabalar içine girmiştir. Özellikle Cem Vakfı üzerinden devlete bağlı Alevilik geliştirilmeye çalışılmıştır. Maddi destek verilmiş ve teşvik edilmiştir. Bir taraftan Sivas’ta olduğu gibi katlederek, ürküterek, radikal İslamcıları tehlike göstererek Alevileri kendi yanına çekerken, diğer taraftan da bu ürkütmeyle Türk Alevilerin Kürt Alevilerle birleşmesinin önüne geçilmek istenmiştir. Türk devletinin bu süre içinde Aleviliğe ve Alevilere dönük çok yönlü politikaları gelişmiştir. Bunlar belirli düzeyde de etkili olmuştur. Belirli bir geri çekilme, sinme durumu ortaya çıkmıştır. Bunda Türk devletinin izlediği politikaların etkisi büyüktür. Özgürlük ve demokrasi güçlerinin devlet politikalarına cevap vermede yaşadığı yetersizlikler de bunu beslemiştir. Türk devletinin etkili olmasında politika üretmede ve tutum geliştirmede yaşanan yetersizlikler büyük rol oynamıştır.

Belirli eksiklikler olsa da Özgürlük Hareketimizin Aleviliğe yaklaşımı hiçbir zaman yanlış olmamıştır. Aleviliğin hakları, hukuku konusunda, özgür ve demokratik yaşamı konusunda hareketimizin bir yanlış yaklaşımı, duruşu, tutumu olmamıştır. Ama bu doğru politikası pratikte etkili kılınamadığı için Türk devletinin politikaları görülüp bu politikaları engelleyecek duyarlı bir yaklaşım gösterilmediği için sonuçta devletin bu yönlü politikaları etkili olmuştur. Aleviler içindeki kimi işbirlikçileri ve ajanları vasıtasıyla devlet hem kendine bağlı örgütlenmeler geliştirmiş hem de Aleviler içinde hareketimize karşı olumsuz tutumların ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Alevilik komünal ve demokratik toplum kültürüdür

Alevilik bir taraftan demokrasi mücadelesinden ve hareketimizden uzak tutulmaya çalışılırken, diğer taraftan izlenen özel savaş politikaları ve ajan ilişkileri yoluyla özünden koparılıp tasfiye sürecine sokulmuştur. Bunların yanında yanlış Alevi tanımlaması, Aleviliği tarihsel köklerinden, gerçek felsefesinden, yaşam kültüründen, zihniyetinden uzaklaştırarak devlete bağlayan, başkalaşıma uğratan eğilimler güçlenmeye başlamıştır. Komünal demokratik karakteri olan ve son elli yılda sosyalist, ulusal demokratik, yani bir bütün olarak sol demokrat hareketler içinde yer alıp muhalif tutum gösteren Aleviliğin bu karakteri ortadan kaldırılmaya çalışılmıştır. Bu durum hem Kürt halkının bir parçası olmaktan, hem de geçmişten beri içinde yer aldıkları demokrasi ve özgürlük mücadelesinin temel müttefiki, ittifakı olmaktan çıkarılmak istenmeleri nedeniyle kabul edilemez. Bu durumu değiştirmek her bakımdan tarihsel sorumluluklarımız içindedir.

Diğer önemli bir husus Önderliğimizin Yeni Paradigma ile ortaya koyduğu ahlaki politik toplum hedefimizin konuyla ilişkisidir. Komünal demokratik bir toplumun doğal altyapısı, temeli konumunda olan Aleviliğin bu konumunun korunmasının bizim açımızdan anlamı ve değeri büyüktür. Böyle bir komünal demokratik değerin, devletin ve çeşitli güçlerin etkisiyle bu karakterden çıkarılması en başta da demokrasi ve özgürlük mücadelesi için önemli bir kaynağının ve dayanağının ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. AKP, CHP ve çeşitli kesimler Alevileri etkileyerek sadece Kürt özgürlük ve demokrasi mücadelesinden değil, genel anlamda demokrasi ve özgürlük mücadelesinden koparmaya dönük bir politika izliyorlar. Tüm bunlar dikkate alındığında Aleviler üzerindeki bu politikalara ve yanlış eğilimlere karşı net ve keskin bir tutumumuzun olması gerekir.

Kuşkusuz sömürgeci güçlerin politikaları sonucu Kürt Alevileri Kürtlüğünden koparmak, Kürtlerin parçası olmaktan çıkarmak, Aleviliği Kürtlüğü asimile etmenin bir aracı haline getirmeyi önlemek son derece önemlidir. Alevileri iki kimlikli, hem kendi ulusal kimliğine sahip çıkan hem de inanç kimliğine sahip çıkan bir duruş içine çekmek, böylelikle Alevi Kürtler üzerindeki ulusal ve inanç düzeyinde, iki boyutta yürütülen kültürel soykırımın önüne geçmek hedefimiz olmalıdır. Alevi Kürt kimliğinin Kürtlüğü inkar ettirilerek Türkleştirilmesi politikasına dur demek durumundayız. Böylece hem inancına sahiplenmesi hem de ulusal kimliğine sahiplenerek iki kimlikli karakterini koruması sağlanmalıdır. Alevilerin bu temelde Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesine doğru sahip çıkan bir konuma gelmesi kendi inanç mücadelelerini de daha sağlıklı ve özüne uygun yürütmeleri anlamına gelecektir.

Alevilik komünal ve demokratik toplum kültürüdür. Bugün sınıflaşma oldu denilerek bu komünal değerlerden, bu demokratik değerlerden vazgeçilebilir mi? Geçilemez. İşte Aleviler içinde zenginler oldu, sınıflaşma yaşandı diye toplumsallıktan mı vazgeçilecek? Bireyciler oldu, o zaman toplumsallıktan mı vazgeçilecek? Zenginler oldu, sınıflaşma oldu, şehirleşme oldu bu nedenle demokratik toplumcu karakterinden vazgeçmek gerek gibi bir yaklaşım olamaz. Bizim açımızdan Alevilik toplumsal değerleri olan ve bununla kendi kimliğini bulmuş, kendi içinde de belirli demokratik kurumlaşmayı ifade eden, kendi kendini yönetmeyi ifade eden, devlete bulaşmamayı ifade eden bir toplumsal gerçekliktir. Şehirleşme sonucu ortaya çıkan sınıflaşma ve bireycileşme Aleviliğin özünün ve karakterinin reddedeceği şeylerdir. Alevilik sınıflaşmaya ve bireycileşmeye karşı olduğu gibi, şehirleşmesi demek temel değerlerinden vazgeçmesi anlamına gelmez. Bugün şehirleşme gerekçesiyle ileri sürülenler, meşrulaştırılan yanlış şeyler Alevilikten sapmayı ifade etmektedir. Bu tür gerekçelerle bu sapmalar Aleviliğe yamanamaz, Aleviliğe kabule ettirilemez. Dolayısıyla şehirleşme ve sınıflaşma argümanlarıyla kabul ettirilmek istenen bireyci, toplumsal olmayan, demokratik olmayan değerlere karşı çıkılmalıdır. Aleviliğin köklerine bağlılık temelinde komünal, demokratik ve özgürlükçü karakteri esas alınmalıdır. Yani komünal, demokratik özü, devlet karşıtı özü, devletle bütünleşmeyen, kendi işini kendi gören, kendi içinde toplumsal dayanışması olan karakteri özenle korunmalıdır.

Devletin artık baskı ve zulüm makinesi olduğunun iyi anlaşıldığı günümüzde Aleviliğin tarih boyu devlet dışı kalmış bir toplum ve kültür olması büyük bir değer ve bir avantajdır. Bu nedenle Aleviliği devlete yakınlaştıran, toplumsal karakterini ve demokratikliğini ortadan kaldıran, sadece kuru bir inanç ritüeline dönüştüren yaklaşımlar kesinlikle Aleviliğe ihanettir. Bu tür yaklaşımlara karşı mücadele etmeme Alevi inancının gereklerine göre yaşamama anlamına gelir. Dahası giderek kişiyi Aleviler üzerinde oynanan psikolojik savaşa teslim olma, hatta onun bir parçası konumuna düşme durumuna sokar. Bugün Alevi Kürtler üzerinde çok yoğun bir kültürel soykırım vardır. Topraklarından koparılmışlardır. Topraklarından koparılma yanlış ve yanılgılı eğilimlerin güçlenmesinin en önemli zeminidir. Her kültür kendi toprağında varlığını sürdürebilir. Kendi toprağından koparıldığı an savrulmaya açıktır. Bu açıdan bu tür eğilimlere karşı mücadeleyi ilkeli ve yoğun vermek, bu konuda tavizsiz olmak gerekir.

Örgütlenme sorunları Alevilerin gündeminde önemle yer almalıdır.

Türkiye’nin en temel demokratikleşme sorunu esas olarak Kürt sorunudur. Türk devletinin birinci amacı Kürtleri Türkleştirmek, ikincisi ise Alevileri Sünnileştirmektir.Bu nedenle antidemokratik karaktere bürünmüştür. Cumhuriyetin baştaki çoğulcu yaklaşımdan çıkıp inkarcı ve faşizan karaktere bürünmesinde Kürt inkarcılığının, Kürtlerin haklarının tanınmaması belirleyicidir.Türkiye’nin antidemokratik olmasının temelinde Kürtler üzerinde uygulanan politikalar yatmaktadır. Bu bakımdan Kürt sorununun çözümünü istemeden Türkiye’nin demokratikleşemeyeceğini iyi anlamak gerekir. Kürt sorununun çözümünü istemeden Alevilerin özgürlüğünü ve demokrasisini istemenin de mümkünatı yoktur. Tabii ki Aleviler kendi kimliğinin olduğu gibi kabul edilmesi ve inanç özgürlüğü mücadelesini vereceklerdir. Ama Kürtler özgürleşmeden Türkiye’de gerçek demokratikleşme olamaz. Bunun da net anlaşılması gerekir. Gerçek demokratikleşme olmadığı müddetçe de Aleviler üzerindeki asimilasyon, inkar, baskı sürecektir. Ne zaman Kürtler üzerindeki baskı tümden biterse o zaman Aleviler için de tam özgürleşme ve demokratikleşme imkanları ortaya çıkacaktır. Kuşkusuz Alevilerin özgürlüğünü ve demokrasisini savunmadan, inanç özgürlüğünü savunmadan da Kürtler gerçek demokrat olamazlar, gerçek bir demokrasi mücadelesi veremezler. Alevilerin inanç özgürlüğünü savunmadan da Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanamaz. Kürtler çok önemli bir müttefikten, ittifaktan yoksun olmuş olurlar. Bu açıdan Kürtlerin de Alevilerin özgürlüğünü, özgün örgütlenmesini kararlılıkla savunmaları gerekmektedir.

Kuşkusuz farklı Alevi örgütleri vardır. Dolayısıyla örgütlenme sorunları Alevilerin gündeminde önemle yer almalıdır. Doğru bir örgütlenme anlayışının gelişmesi açısından derinlikli tartışmalara ihtiyaç vardır. İzzettin Doğan’ın Cumhuriyet Eğitim –Cem-Vakfı, Dünya Ehlibeyt Vakfı gibi devlet politikasını güden kesimlere ve yanılgılı tüm yaklaşımlara Aleviler ancak böyle yanıt verebilir ve karşı durabilir. Aleviler özlerine uygun olarak demokratik bir tartışma kültürüyle kendilerine dönük saldırıları ancak böyle kırabilirler, yanlış anlayışları ancak böyle düzeltebilirler. Yanlışlıklara karşı mücadelesiz kalmak doğru değildir. Çünkü yanlış eğilimlerle mücadele edilmezse bir süre sonra farklı ruh halleri ve refleksler ortaya çıkarırlar. Bunlar da sağlıklı düşünmeyi, sağlıklı tartışmayı, sağlıklı mücadeleyi engeller.

Örneğin Aleviler içinde “Biz demokratiğiz” diyerek her şeyi İslam dogmatizmine tepki içinde boğma yaklaşımları gelişkindir. Ancak bu yaklaşım sorunludur.İktidarcı İslam’ın dogmatizmine, gericiliğine tepki duyarak demokratlık adı altında kapitalist moderniteyi benimseme ve bunu ilericilik olarak görme yaklaşımları sağlıklı değildir ve mutlaka mahkum edilmesi gerekir. Bu amiyane deyimle toplu intihara koşmaktır. Bu da sadece yozlaşmayı, savrulmayı getirmez, Aleviliğin tükenmesi demektir. Kapitalist modernite bir kültürel soykırım sistemidir. Kültürleri tamamen kapitalist sistemin hizmetine koyan bir toplum kırımdır, kültürel soykırım düzenidir. Kapitalizm bireycidir, toplumculuğu öldürür. Alevilik ise toplumculuktur. Aleviliğin içinden toplumculuğu çıkardığımızda geriye ne kalır? Aleviliğin demokratik karakteri toplumculuğuyla anlam bulur. Toplumcu olduğu müddetçe demokratiktir. Demokratik olduğu için toplumcudur. Toplumcu ve demokratik olmak birbirinden kopmaz özelliklerdir. Toplumculuktan kopulacak, ama demokratik olunacak! Bunlar demagojidir, safsatadır ve Aleviliğin kapitalizmin ortasında tüketilmesidir. Bu da ilericilik adına Aleviliğin tüketilmesidir. Bu kesinlikle kabul edilmemesi gereken bir durumdur. Bireyci her şey Alevi karşıtlığıdır. Toplumculuğu savunmadan, dolayısıyla kapitalist modernitenin zihniyetine ve yaşam biçimine karşı koymadan Alevilik savunulamaz, Alevilik korunamaz.

İntihara koşmak…

Kapitalist modernite Aleviler üzerinde etkilidir. Özellikle Avrupa’da üçüncü kuşak denen genç kuşaklar giderek tümden kendi değerlerinden kopup kapitalist modernizmin değerleriyle yaşar hale gelmektedirler. Bu, aslında Aleviliğin bitmesidir. Kapitalist modernist değerlerin hakim olduğu yerlerde Alevilik kalmaz. Olsa olsa diğer kimi dinlerde olduğu gibi devlet ve sistem dini haline gelir. Aleviliğin güzelliği ve özelliğiyse devlet ve sistem dini değil, toplum inancı olmasıdır. Toplumculuğu ayakta tutan, bu temelde de demokratik değerleri taşıyan bir inanç olmasıdır. Üçüncü kuşakta bu değerler bitmektedir. Bu açıdan Avrupa’daki üçüncü kuşağın ve alevi gençliğin üzerindeki kapitalist modernist etkileri ve bunların yarattığı sonuçları iyi görmeliyiz.

Alevi toplumunda kadına verilen değer, Alevi toplumunda kadının yeri ve günümüzde kapitalist modernitenin Alevi kadınlarda yarattığı etkiler iyi görülmelidir. Çünkü kapitalist modernizmi ileri gören, özgürlük gören, buna koşan, en kötüsü de bunu Alevilerde kadının ilericiliği ve demokratlığı olarak ifade eden yaklaşımlar söz konusudur. Kapitalizmin olumsuzluğuyla Alevilikte kadına verilen değer ve olumluluğu birmiş gibi göstermek aslında Aleviliğin kadına verdiği değeri ve olumlu yanı tersyüz etmek, hatta yanlış yansıtmak anlamına gelmektedir. Aleviliğin karakterinde olan kadın özünü doğru anlamak ve yansıtmak bu temelde kapitalist moderniteye karşı doğru duruş gösteren bir kadın gerçeği ortaya çıkarmak Alevi inancının ve kültürünün korunması açısından hayatidir.

Alevilik tarihte büyük katliamlara uğramıştır. Büyük katliamlar karşısında büyük direnişler göstermiştir. Direnişleri bazen düşmana karşı mücadele biçiminde olmuştur. Çoğu zaman da kendi yaşam sistemini koruma temelinde öz savunma temelinde olmuştur. Bu her iki direniş biçimi de günümüz açısından değerlidir. Aleviliğin toplumculuğuna dayanan, toplumcu demokratik karakteri temelinde devletle bütünleşmeyen, bu temelde de devletle karşı karşıya gelen, devlet baskılarına karşı isyan eden bütün değerlerinin, isyanlarının, direnişlerinin açığa çıkarılıp sahiplenilmesi demokrasi mücadelesi açısından büyük bir rol oynayacaktır. Hep şu söylenir: “Alevilikte hep ezilme var. Kültürü acılıdır, hep çileyi yansıtır.”Doğru, bu onun tarihinin bir parçasıdır, ama tarihi sadece bu değildir. Bir de direniş tarihi vardır. Pir Sultan, Baba İshak, Şeyh Bedrettin birer direniş efsanesidir. Tarihte bu yönlü çok örnekler vardır. Yine yakın tarihte Alevi gençler Türkiye’de sol, sosyalist güçler içinde yer almışlar, mücadele etmişler, kahramanlıklar sergilemişlerdir. Kürt Özgürlük Hareketi içinde yoğun yer almışlardır, mücadele etmişlerdir. Bugün hala mücadele içinde yer almaktadırlar. Dersim’de, Amed’de, Garzan’da, Botan’da, Zap’ta, Erzurum’da, Serhat’ta, Kürdistan’ın bütün alanlarında zulme karşı direniş vardır. Bu direniş tarih içindeki bütün zulme karşı direniştir. Bunun iyi anlaşılması gerekiyor. Bir taraftan tarihsel direnişi, o değerlerin varlığını korumak isteyenler varken, bir taraftan da bugün “Stockholm sendromu” dedikleri, kendi celladına aşık olma, “Biz Türk’üz” deme, “Biz Zazayız Kürt değiliz” deme, “Aleviyiz, Kürt değiliz” deme, Türklüğe koşma, Kırmancki, Zazaki dilini unutma, Türkçeye özenme, kendi dillerini sanki geçmişte kalmış geri bir dil gibi görme, artık bu dille konuşmaya gerek yok gibi bir yaklaşım içine girme söz konusudur. ü

Aleviler açısından en ciddi sorunlardan biri, giderek kendi değerlerinden kopmadır. Özellikle de Kürtlüğünden kopma, Kürtlüğünden koparken topraklarından da kopma, bir bütün olarak Türk devletinin sömürgeci, özel savaş politikasının giderek doğal savunucusu haline gelme vardır. Kürtlüklerini inkar ettikleri gibi, Kürt halkının Özgürlük Mücadelesine karşı aynı Türk devletinin yaklaşımlarıyla bakan eğilimler vardır. Bu temelde Aleviler içindeki bu inkarcı, kültürel soykırımın sonuç aldığı kişilikler giderek işbirlikçi olmuş, uşak olmuş, kimliğini ve kişiliğini tümden yitirmiş, kendi toplumunu inkar eder ve sömürgeci güçlerin ajanlığını yapar hale gelmiştir. Bunların da teşhir edilmesi ve doğru yola davet edilmesi gerekir.

Bu kişiliklerin özellikle nasıl tarih sahnesine çıktığının, nasıl ortaya çıktığının iyi anlaşılması gerekir. Bunlar kendiliğinden ortaya çıkmamıştır. Bunların hepsi sömürgeci özel savaş politikalarının ürünüdür. Bu insanlar hepten kötü kişiler olduklarından bu hale gelmemişlerdir. Öyle bir sömürgecilik altında, öyle bir inkarcılık altında eğitilmişlerdir ki, öyle manipüle edilmişlerdir ki, kendi gerçekliklerinden koparılmış, tamamen ihanet durumuna düşürülmüşlerdir. Bu ihanetin, işbirlikçiliğin kötü olduğunu ortaya koymak gerekir ama yaptıklarının sadece kötü olduğunu, ihanet olduğunu, kendi toplumlarına karşı hainlik olduğunu ortaya koymak ve bunları kuru kuruya söylemek yetmez. Bu kişiliklerin, bu toplumsal ruh halinin, bu kişilik özelliklerinin hangi özel savaş politikalarıyla ortaya çıktığını çok iyi anlatmak gerekir. Bu konuda Şark Islahat Planı; Dersim Raporu vardır. Bunlarda Alevi Kürtler üzerinde bu politikaların nasıl planlı biçimde işleneceği anlatılmaktadır. Bunlar sıradan olaylar değildir, ya da “gelmiş geçmiştir” denilerek bu politikaların sonuçları normal ve kabul edilir görülemez. Kesinlikle buna isyan etmek, buna tepki göstermek, bu politikaları deşifre etmek, toplumu bilinçlendirmek ve kendini inkar eden, Kürtlüğünden koparılan kesimleri de Kürtlüğüne sahip çıkar hale getirmek gerekir. Yani bu inkarcılık tarih içinde nasıl oluştu iyi görmeli ve iyi ortaya koymalıyız. Çünkü bu tür kişilikler birden ortaya çıkmadı. Sosyal alanda, kültürel alanda, ekonomik alanda, idari alanda, siyasi alanda, yargı alanında bütün alanlarda sistemli bir baskıyla insanlar kimliğinden koparıldı, kimliğinden utanır halde getirildi, Türklüğe koşturuldu. İnançlarından utanır hale getirildi.

Kürtlüğünden koparsan, inkarcı olursan inancını yaşayabilir misin?

İnançlar dirençlidir. Kendini gizleyerek de olsa ayakta tutar. Türk devleti Alevi Kürtler üzerinde izlediği politikada özelikle Kürtlüğünden vazgeçirmeyi hedeflemiştir. Devlet, inancından daha çok da Kürtlüğünü hedef aldığından ‘Kürtlükten vazgeçersek baskıdan kurtulabiliriz’ gibi bir eğilim de ortaya çıkmıştır. Böylece inancını koruyabileceğini düşünmüştür. Türk devleti de çeşitli biçimlerde ‘Kürtlüğünden koparsan, inkarcı olursan inancını yaşayabilirsin’ gibi bir izlenim vermiştir. Tabii ki Aleviler inancını yaşamalıdır. Bu, en doğal hakkıdır. İnancını korumak büyük bir değerdir. Biz, burada özel savaş politikalarıyla Alevi Kürtlerin Kürtlüğünden koparılması ve inkar ettirilmesinden söz ediyoruz. Bu da inancını kaybetmek ya da inanç değişimine zorlamak kadar kötü ve direnilmesi gereken bir durumdur.

Kuşkusuz benzer bir durum Türk Aleviler için de geçerlidir. Türk Alevileri de kendi kimliğini, kültürünü ortaya koyabilmelidir. Türk Aleviliği Türkmenliğin özüdür. Yani devlete bulaşmamış Türk boylarının toplumsal değerlerini en fazla korumuş kesimidir. Türkmenliğin kendini korumuş hali mevcut durumda Türk Alevilerde yaşamaktadır. Bu bakımdan Türk Alevileri Türk’ün devlete bulaşmamış, iktidara bulaşmamış kesimini temsil etmektedir. Bu yönüyle de demokratikleşme açısından çok önemli bir gücü ve değeri ifade etmektedirler. Türk Alevilerinin inanç boyutunu ortaya koymak kadar, Türkmen karakterini, devlete bulaşmamış karakterini, devlete bulaşmamış Türklüğü ortaya koymak da gerekmektedir. Tarihte hep devlet dışı kalmışlardır. Osmanlı’ya karşı çıkmak devlete karşı çıkmaktır. Osmanlı’nın zulmüne uğramışlar ama direnerek Türkmenliği devlete bulaştırmamış özlerini korumuşlardır. Gerçek Türklük aslında Alevi Türklerde yaşamaktadır. Sünni Türklük zaman içinde Osmanlıyla buluşmuş, devletle buluşmuş, hatta son on yıllar içinde MHP içine girmiş, yine iktidarcı İslam içine girmiştir. Bu yönüyle iktidara, devlete, kire bulaşmış ve kirlenmiştir. Alevi Türkler ise kirlenmeden Türklüğün temel karakterini, özünü korumuşlardır. Bu açıdan devlet Türklüğüyle, devletçilikle, iktidar Türkçülüğüyle, dini iktidar için kullanan Türkçülükle bu Türkmenlerin, devlet dışı toplum olarak varlıklarını sürdürenlerin, yoksulun sesi olanların, mazlumun yanında yer alanların, hak, adalet ve eşitlik değerlerine sahip çıkanların farkını iyi görmeliyiz.

Alevlik içinde önemli bir husus ise Bektaşilik ve üzerinde süren spekülasyonlardır. Hacı Bektaşi Veli Aleviler içinde bir pir olarak kabul edilir. Hacı Bektaşi Veli dönemiyle daha sonra ortaya çıkan Bektaşilik aynı değildir. Hacı Bektaşi Veli’den yüz yıl sonra ortaya çıkan Bektaşilik faklıdır. Balım Sultan ve ondan sonra gelenler tarafından Bektaşilik devlete ve iktidara bulaştırılmıştır. Bu yönüyle de Balım Sultan sonrası Bektaşilik Alevi kültürünün ve değerlerinin aşınmasında, yıpranmasında olumsuz rol oynamıştır. Osmanlı ordusu içinde Yeniçerilerde Alevilik bir devlet dini gibi benimsenmiştir. Osmanlı tarihinde gerçekleştirilen Alevi katliamları bu Bektaşi yeniçeri ordusunca yapılmıştır. Bir kısım Bektaşi ocağı bu süreçte devletle işbirliğine girmiş, devletten uzak duran, devletleşmeyi reddeden, özünü korumak isteyen Alevileri devletleştirmek için katliam, asimilasyon, işbirlikçilik dahil her türlü dayatma politikasına alet olmuştur. Alevi inancı bir anlamda Bektaşilik üzerinden devletleştirilmek istenmiştir. Nasıl ki Hıristiyanlık devletleştikten sonra özünden kopmuş, İslamiyet Emevilerle tam bir iktidar dini olarak her türlü hak, adalet, eşitlik karşıtı bir konuma düşmüşse, Bektaşilik de devlete bulaştığı düzeyde özünden kopmuştur, Aleviliğin değerleriyle karşıt konuma düşmüştür. Bu açıdan Bektaşilik tarih içinde Aleviliği devlete çekme, devletin destekçisi yapma yaklaşımının sahibi olmuştur. Kuşkusuz tüm Bektaşiler bu hale gelmiştir demiyoruz. Bektaşiliğin etkisinde olan Alevilerin çoğunluğu yine de değerlerini korumuştur. Zaten Osmanlının son yüzyıllarında Bektaşiler de ağır baskı altına alınmıştır. Ancak bir dönem Bektaşi ocaklarıyla Aleviliği sistem içileştirme ve özünden koparma pratiği yaşanmıştır. Bu Hacı Bektaşi Veli’nin kişiliği ve öğretisiyle de terstir. Hacı Bektaşi Veli büyük bir inanç insanıdır, hak, adalet, eşitlik gibi felsefi değerleri olan bir kişiliktir. Anadolu Selçuklularının yıkılış sürecinde yaşamıştır. Ne öncesinde ne sonrasında devletle alakası olmuştur. Bektaşiliğin bir devlet kurumu haline getirilmesi ve devlete yaklaştırılması sonradır. Bu açıdan ikisi arasındaki ayırımı iyi görmeliyiz.

Cumhuriyet Diyaneti devletin bir kurumu yapmış, Sünniliği devletin resmi dini olarak benimsemiştir.

Kuşkusuz diğer bir konu da cumhuriyet dönemindeki Aleviliktir. Cumhuriyet döneminde laikliğin geliştiği, Alevilerin korunduğu gibi bir yanılgı sözkonusudur. Bu açıdan Atatürk’e ve CHP’ye eğilim vardır. Tabii CHP’ye yönelik eğilimi değerlendirirken de 1969 Ecevit sonrası süreci farklı değerlendirmek gerekir. Çünkü Ecevit öncesinde Alevilerin bir kısmı Demokrat Parti’ye oy vermişlerdir. Adalet Partisine de oy vermişlerdir. Bunların sayısı da küçümsenmeyecek düzeydedir. Bunu olumlamak için söylemiyoruz. Ecevit’in bir dönem demokratik söylemlerde bulunması karşısında Alevilerin CHP’ye yönelmesi anlaşılır bir durumdur. Ancak bir bütün olarak Alevilerin CHP’ye yaklaşımını bir yanılgı ve bir manipülasyon olarak ele almak ve doğru değerlendirmek önemlidir.

Cumhuriyet Alevilik için özgürlük getirmiş gibi yaklaşımlar doğru değildir. Cumhuriyet de diyaneti devletin bir kurumu yapmış, aslında Sünniliği devletin resmi dini olarak benimsemiştir. Bunu bir kere böyle bilmek gerekir. Tarikatlar, tekkeler ve zaviyelerin kapatılması, yasaklanması Alevilerin örgütlenmelerini yasaklayan, onları yasadışı konuma sokan bir amacı da içermiştir. Alevilik Osmanlı döneminde baskı altına alınmıştır ama o günkü siyasal ortamda varlığını sürdürmüştür. Cumhuriyetle birlikte Alevilerin gördüğü baskı Osmanlı dönemindekinden az değildir, hatta daha derin ve yoğundur. Aleviler Osmanlı döneminde baskı ve zulüm görmüştür, zaman zaman katliamlara da uğramıştır, ama Cumhuriyet döneminde Aleviler rahat etmiş, kimliklerini, inançlarını özgürce yaşamış değildir. Aleviler açısından Cumhuriyet politikalarını bugün kimi kesimlerce iddia edildiği gibi olumlu değerlendirmek yanlıştır. Yeni cumhuriyet oluşurken Batı değerlerini benimsediği için iktidarın bizzat dini söylemi kullanmaması, dini meşruiyetinin temeli olarak koymaması, Alevileri kafir, zındık vb. ilan etmemesini getirmiş, kimi konularda kısmi bazı yumuşamalar sergilenmiş olabilir. Ama Alevilere sahiplenildiği, cumhuriyet döneminde Aleviler üzerinde baskı kurulmadığı gibi bir yaklaşım doğru değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti de Osmanlı devleti gibi devleti Sünni yapmış, diğer tüm inançları tekleştirmeye yönelmiş, getirdiği yasaklarla devlet dışı dini oluşumlara izin vermemiştir. Bu çerçevede de en fazla devlet dışı yaşayan, toplumsal karakteri olan, özerk, kendi yerellerinde kendi inançlarını yürüten Aleviler önemli zarar görmüşlerdir. Kaldı ki Dersim Katliamı CHP döneminde yaşanmıştır. Daha sonra da birçok katliamlar olmuştur. Cumhuriyet döneminde ordu güçlü değil miydi, ordu esas güç değil miydi? CHP demek, Atatürk demek ordu demek değil miydi? Ama hiçbir Alevi katliamı önlenememiştir. Sivas’ta da önlenememiştir.Geçmişte Elbistan’da, Sivas’ta, Çorum’da, Tokat’ta, Malatya’da, Maraş’ta da Alevilere yönelik saldırılar ve katliamlar yapılmıştır ve devlet bunların hepsinin içinde yer almıştır. Eğer bir kısım Alevilerin CHP ve Atatürk için söyledikleri gerçek olsaydı, ordu Alevileri korurdu. Ama böyle bir şey yaşanmamıştır. Bu açıdan Alevi toplumu içindeki CHP, Ordu, Atatürk güzellemeleri devletle ilişkili bir kesimin bilinçli çabaları sonucu ortaya çıkmıştır. Bununla Alevileri devletle buluşturmak, cumhuriyetin yedek lastiği haline getirmek istenmiştir.

Cumhuriyet tarihinde birçok defa Sünni Müslümanlar kışkırtılarak Alevi düşmanlığı yaptırılmıştır.Bu tür oyunlarla Aleviler devletin kucağına itilmek istenmiştir. Tam da burada perde arkasındaki devleti görmeyip tepkisel bir yaklaşımla Sünni Müslümanlara karşı sağlıklı olmayan tutum ve düşünceler içerisine girilmiştir. Bu yönüyle de bir sapma vardır. Bu sapmanın giderilmesi ve Sünni ve Alevi inananlar arasında devletin oynadığı oyunlar, iki kesimi birbirine vuruşturup her ikisini de kendisine bağlama politikaları iyi görülmelidir. Kuşkusuz Alevilere karşı katliamlarda Alevi düşmanlığının yaratılmasında araç olan bir kısım Sünni din adamı ya da Sünniliği siyasal iktidar aracı gören kesimler de suçludurlar.

Bu çerçevede Sivas, Maraş, Malatya, Adıyaman, Elbistan’da Kürtlere yönelik saldırılar çok yoğun geliştirilmiştir. Bunun nedeni, buralarda hem Alevi hem de Kürtlerin yoğun olmasıdır. Dikkat edilirse daha çok Alevi Kürtlerin olduğu yerlerde Alevilere saldırılar olmuştur. Kuşkusuz Tokat’ta, Çorum’da da Alevilere saldırılar olmuştur, ama ağır saldırılar Alevi Kürtlerin olduğu yerlerde yaşanmıştır. Yine Yavuz döneminde katledilen Alevilerin çoğu Kürt Alevilerdir. Özcesi Alevi Kürtler üzerinde devlet eliyle yürütülen özel savaş, psikolojik savaş ve kültürel soykırım politikaları mutlaka görülmelidir.
MUSTAFA KARASU

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.