ALEVİLİKTE KADERCİLİK VAR MIDIR?

 

Özel mülkiyetin ortaya çıkışıyla birlikte Semavi dinler var oldu. Semavi dinlere göre bir insanın doğumundan ölümüne kadar geçen süreç içindeki yaşamında, başından geçen olayların önceden planlanmış olduğuna dair bir inanç, alınyazısı, yazgı avrdır. Bu inançlara göre bir insanın hayatı boyunca başından geçen bütün olaylar ilahi bir güç tarafından önceden planlanmıştır. Zamanı geldiğinde planlanan bu olaylar sırayla gerçekleşecektir.

Kader inancı, ölümsüz ruhların insan aklının üstünde bir akla (mutlak akla) sahip olduğu bilinciyle birlikte doğmuştur. Gılgamış destanında tanrıların, “can sıkıntılarını gidermek için” insanı yarattığı söylenir. Çok tanrılı dinlerin de aynı özle paylaştığı bu inanışa göre tanrılar, insanın yaşamına müdahale etmeye başlar ve bazılarınkini tamamen belirler; buna “kader “ denir.

Tek tanrılı dinlerde ise kader inancı sınırsız bir şekilde geniş tutulmuştur. Her şeye gücü yeten, her şeyi bilen, duyan tanrı, insanın her davranışını ve duygusunu da bilir; ancak ona seçme hakkı verir. Tanrının her şeyi bilmesi (yani kaderinin zaten belli olması) ile insana seçme hakkı verilmesi arasındaki bağın tutarsız-anlamsız oluşu, kader inancının önünde engel değildir; etkisini azaltmaz. Ancak, kutsal kitapların içtihatçında farklılıklar yaratır. İradeciler-imancılar, tüm davranışların tanrı tarafından belirlendiğine inanır. Skolastik çağa damgasını vuran Augustina, Ehl-i sünnetten El eşari, ibn Hanbelli vb. leri bunu savunur.

Hangi biçimde olursa olsun kader inancı, devletle özdeşleşmiş dinsel düşünceyi tamamlayıcı bir rol oynar. İnsanın dünyada çektiği acıların ödülünün cennet olacağını bilmesi yetmez olunca, kader inancı bu boşluğu doldurur; böylece devlet, tanrısal egemenliğini her yandan sağlama alır.

Devlet, ilkel kader anlayışını kendi hukukuna uydurur ve biçim verir. Bir süre sonra, devlet toplum ilişkisi, tamamen kader olarak algılanmaya başlanır. İnsan, bu kadere karşı çıkacak gücü olmadığını düşünür. Doğa güçlerinin devletle özdeşleşmesi sonucu, insan, devlet karşısındaki çaresizliğini, güçsüzlüğünü de kader olarak sineye çeker. Bu algının büyüklüğü devletin bekası için önemlidir, bu yüzden bu inancın büyümesini sağlamaya çalışır.

İnsanın çaresizliği azaldıkça, kader inancı zayıflar; insan kendi kaderini belirleme cüreti gösterir. Başta İşçi sınıfı olmak üzere ulusal hareketler de aynı cüretle, kendi kaderini belirlemek üzere siyasal örgütsel mücadeleye girmiştir; böylece tarihi boyunca kendi kaderini belirleyerek, bu kutsal örtüyü yırtmıştır.

Kadere ilişkin üç hâkim görüş mevcuttur:

1. Bir insanın kaderi ilahi bir güç tarafından önceden planlanır ve zamanı geldiğinde insan daha önceden planlamış kaderini yaşar.
2. İnsan, özgür iradeye sahip bir varlıktır. Kendi kaderini kendisi planlar ve seçimleriyle kendi kaderini yaşar.
3. Kader diye bir şey yoktur.

Alevi inancında kadercilik var mıdır?

Kadercilik İslamiyet’e göre dünya hayatında yaşanan her şeyin Allah’ın takdirinden doğduğuna inanmanın abartı boyutudur. Bütün olayların, tek ve tabiatüstü bir etken tarafından değiştirilmez şekilde belirlendiğini ileri süren insanda yaşama amacı bırakmayan bir anlayıştır. Osmanlı’dan günümüze asimilasyona maruz kalan Alevilik kader inancına inandırılmaya çalışılmışsa da Aleviler akıl ve bilime ders düştüğü için kadercilik anlayışını ret etmiştir.

4 kapı 40 makam öğretisi Doğa-İnsan merkezli bir inanç. Alevilikte lamekân yoktur. Alevi inancına göre inanmak akıl, mantık, bilim üzeredir. Akılla mantıkla izah edilmeyen hiçbir şey Alevilikte karşılığı yoktur. Kadercilik akılla, mantıkla, bilimle izah edilemez. Bundan dolayıdır ki Alevi inancında kadercilik yoktur.

4 Kapı 40 Makam öğretisinde “ilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” der. Kâmili-insan, Enel-Hak olmak (Kendini tanrı yerine koyabilecek, bilgi ve olgunluğa ulaşma) makamıdır. Kısaca insan, bilim ve sevgi yolundan 4 kapı-40 makamdan geçerek (tanrıya) tanrısal bir olgunluğa ulaşabilir. Var sayım şeylerin Alevilikte karşılığı olmadığında Alevi inancında kadercilik anlayışı yoktur.

Alevilik 1500 yıllarından sonra asimile edilmeye çalışılmışsa da yine de Aleviler sistemin entrikalarına karşı asırlar boyunca dimdik ayakta olması başlı başına bir mucizedir. Aleviler bulundukları her alanda kendi felsefi görüş ve düşüncelerini, kültürünü tanıtmak ve yaşatmak için uluslararası camiada yerini almalıdır. Bunu başarmak için 4 Kapı 40 Makam öğretisi hurafelerde arındırılarak aslına uygun bir şekilde yarınlara aktarılmalıdır.

Barış Aydın

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.