Alevilik, Aleviler ve Asimilasyon (8)

10993403_1602859169947381_7997492607316742707_n

Alevilik, Aleviler ve Asimilasyon (8)Aleviliğin asimilasyonu, Anadolu da hükümran olmuş Bizans’ın (Doğu Roma) MS. 325 de, Hıristiyanlığı devlet dini olarak topluma dayatmasıyla başladı. Bu dayatmayı kabul etmeyen ve o dönem IŞIK Taifesi adıyla anılan topluma yönelik katliamlarla, talan ve sürgünlerle devam etti. Burada bunun detayına girmeye gerek yok; zira bu, ayrı bir araştırma konusu. Aynı mirası İslam Osmanlı devraldı; Hıristiyan Bizans’a rahmet okutacak boyutta talan ve katliamları tarihten öğrenildiği şekliyle devam ettirdi.Katliamlarla, sinsi tuzaklarla sorunun üstesinden gelemeyeceğini anlayan Osmanlı, bu defa devşirme Sırp dönmesi, Nakşi şeyhi ve devlet misyoneri Balım Sultan eliyle ihdas ettiği Bektaşi Tarikatı içine Şii-İslam figürlerini sokuşturarak, yetiştirip beslediği ve “Ulu Ozan” unvanı verdiği şairlerin “Duaz” veya “Nefes” denilen ve İslami figürlere methiyeler dizili söylemlerle Alevi Erkanı’nı dejenere yöntemi planladı ve Aleviliği, “Bektaşilik” adı altında asimile etmeye girişti.

İslam Osmanlı’nın kanlı kılıcı ile ölüm-kalım arasında seçim yapmak zorunda kalan Aleviler, Erkan’ın içine sokuşturulan İslami figür ve söylemleri, başlangıçta tehlikeden korunma amacıyla Müslüman görünebilmenin örtüsü yaptılar. Tehlikenin ve baskının artarak devam ettiği koşullarda, siperine durulan On İki İmam, Ehl-i Beyt, Muhammet-Ali vb. figür ve söylemlerden oluşan örtü, asırlar süren zaman içinde kanıksandı. Alevi kültürü “bu” imiş gibi algılanmasına karşın Aleviler, İslam Osmanlı’nın yoğun baskısına rağmen, “Elhamdülillah Müslüman’ım” demekten başka İslam’ın hiçbir vecibesini yerine getirmedi ve Kuran’ın hükümlerine de uymadı.

Bu kanlı mirası soydaşlarından eksiksiz devralan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Bektaşi Tarikatı’nı Osmanlı’nın “Devletin Bektaşisi”ni yaratmak üzere kullandığı gibi, “Devletin Alevisi”ni yaratmak üzere devlet, Aleviliği ve Alevileri asimile politikasını sürekli gündemde tutmaktadır. Alevilerin şuursuzca savunduğu saplantı boyutunda ki İslami içerikli söylemleri açıktan kullanmak isteyenler; “Allah-Muhammet-Ali, On İki imam, Ehl-i Beyt Müslüman’dır; bunları seviyorsanız siz de Müslüman’sınız biz de Müslüman olduğumuza göre o halde dinimiz, peygamberimiz, kitabımız bir, Müslüman’ın ibadet yeri de cami, buyurun camiye” diyenler samimi ve tutarlı, Aleviler karşısında yerden göğe kadar haklı durumdadır..

Aleviler ise, bu gerçek karşısında gerçekçi olmayan, bilimsel dayanaktan yoksun, salt şiirsel düzeyde ki Şii-İslam içerikli övgülerle “Bizim Ali’miz kandilde nur” vb. diyerek ipe sapa gelmez söylemlerle, kem-küm ederek İslami figürleri savunmaya devam etmekteler. Bu durum bilim ve bilimsel düşünen çevreler karşısında Alevileri, ciddiyetten uzak, inançlarında tutarsız bir görünüme ve duruma düşürmektedir. Bu vb. halleriyle toplum nezdinde inandırıcı algı ve kanı uyandırmayan Aleviler, asimilasyona karşı söylem ve duruşlarında ki iddialarında, samimi olduklarını kanıtlayacak tarzda ve ‘Kendileri olma’ yönünde tutarlı söylem geliştirmeleri, asimilasyona karşı tutarlı duruşlarının da ifadesi olacaktır.

Tutarlı söylem geliştirebilme ve duruş alabilmenin verisi olacak kaynak, Aleviliğin kendi bünyesinde gizlidir. Cem ayinlerinde uygulanan ve On İki hizmet denilen ritüellerin içerdiği sırlar, Aleviliğin kendisine gelebilmesi, Alevilerin kendisi olabilmesi için yeterli veri olabilecek derecede güçlü bir kaynaktır. Bu sırların çözümüyle elde edilecek veriler, bu verilerin maddi dünya ve toplumsal yaşamla ilgili tarihsel-güncel bağı bilimsel yöntemle kurulduğunda, Alevi gerçekliği üzerindeki korkuya dayalı yapay örtüler kaldırılmış olacak, ortaya çırılçıplak bir Alevilik çıkacaktır.

Alevilikle ilgisi olmayan İslami motif, figür ve söylemlerle anlamı sulandırılmış, ufku bulandırılmış, kendisi olmayan Aleviliği ve Alevileri, mevcut konumlarıyla kendilerinin dahi ciddiye aldığı düşünülemez. Tarihe derin izler bırakarak büyük sıkıntı ve acılarla günümüze taşınmış, hümanist değerler bütünü barışçı, eşitlikçi, her koşulda emeği kutsayan sevgi temelli toplumsal yaşam tarzı olan Aleviliği, İslami yörüngeden çıkarmak, bilimsel olmayan söylemlerden arındırmak, Onu, tarihsel misyonuna uygun düşen günümüz koşullarında kökleri üzerine yeniden oturtmak sadece Alevilerin sorumluluğundadır.

Bu sorumluluğun öngördüğü görevler, Alevi örgüt yöneticilerinin, okuyan araştıran duyarlı Alevi aydınların, özellikle de gençliğin faaliyet alanına giriyor. Genel faaliyet içinde esas alınacak nokta, Cem ayini ve ritüelleri içinde sırlanmış, maddi dünya ve insansal yaşamla doğrudan ilgili mesajları bilimsel yaklaşımla açıklamak, bilgiye dönüştürüp toplumsal belleğe taşımak, asimilasyona ‘Dur’ diyebilecek etkin güç oluşturmanın bilgi kaynağı olacaktır. Bu yönde gerekli girişimde bulunulmaz, her lahza İslam’ı çağrıştıran söylemlere devam edilirse, asimilasyona karşı çıkmak bir yana, devletin bu politikasına omuz vermeye devam edilmiş olunduğu yadsınamaz bir gerçek durum olarak devam edecektir.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*


Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.